عربيEnglish

The Noble Qur'an Encyclopedia

Towards providing reliable exegeses and translations of the meanings of the Noble Qur'an in the world languages

Sad [Sad] - Turkish translation - Rowwad Tanslation Center

Surah Sad [Sad] Ayah 88 Location Maccah Number 38

Sâd. Öğüt dolu Kur’an’a yemin olsun ki!

Hayır. O inkâr edenler bir büyüklenme ve ayrılık içindedirler.

Onlardan önce nice nesiller helâk ettik, onlar da feryat ettiler. Hâlbuki kurtulma vakti değildi.

Onların ileri gelenleri: "Yürüyün! İlahlarınız üzerinde sebat/kararlılık gösterin. Sizden istenen şey budur." diye harekete geçtiler.

Yoksa, güçlü ve çok ihsan sahibi olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?

Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü onlara mı ait? Öyle ise (göklerin) yollarına yükselsinler (görelim)!

Onlar burada takım takım bozguna uğramış perişan bir ordudur.

Onların her biri rasûlleri yalanladılar da azabımı hak ettiler.

Doğrusu biz dağlara boyun eğdirdik. Akşam ve sabah onlar kendisiyle (Dâvud ile) birlikte (Allah'ı) tesbih ederlerdi.

Toplanmış kuşlarda (onunla birlikte tesbih ettiler) Hepsi de ona yönelip, uydular.

Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiştik. Ona hikmet ve kesin hüküm kabiliyeti vermiştik.

Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.

Dâvud’a Süleyman’ı bağışladık. O, ne güzel bir kuldu. Doğrusu o, daima Allah’a yönelirdi.

Hani akşama doğru kendisine, üç ayağının üzerinde durup bir ayağını tırnağının üzerine diken (çalımlı ve safkan) atlar sunulmuştu.

O da şöyle demişti: "Hayrı sevmek beni, Rabbimin zikrinden alıkoydu. Nihayet (Güneş) perdenin arkasına gizlendi."

“Onları bana geri getirin.” (dedi). Sonra da (onların) bacaklarını ve boyunlarını vurmaya başladı.

Andolsun biz Süleyman'ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bırakıverdik. Sonra tevbe edip bize yöneldi.

Böylece biz de rüzgârı onun buyruğuna verdik. Onun emriyle dilediği tarafa yumuşak bir şekilde akıp gidiyordu.

Bütün bina ustası ve dalgıç Şeytanları da (onun emrine verdik).

Bukağılara vurulmuş halde birbirlerine yaklaştırılmış olan daha başkalarını da (onun hizmetine verdik).

“İşte bu, bizim hesapsız ihsanımızdır. Artık dilersen (başkalarına) ihsan et, dilersen de (elinde) tut.”

Şüphesiz onun bizim katımızda bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.

“Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su (dedik).”

Ona katımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olması üzere ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını daha bahşettik.

Biz onları, özellikle ahiret yurdunu düşünen ihlaslı kimseler kıldık.

Bu bir anmadır. Doğrusu Allah'tan korkanlar için varılacak güzel bir yer vardır.

Kapıları yalnızca kendilerine açılmış Adn Cennetleri vardır.

Yanlarında bakışlarını yalnız kendilerine dikmiş yaşıt eşler vardır.

Şüphesiz bu, bizim (ihsan ettiğimiz) rızkımızdır, bitip tükenmesi de yok.

Bu (takva sahipleri içindi; ama) azgınlar içinse muhakkak varılacak kötü bir yer vardır.

Cehennem. Onlar oraya girerler. Orası ne kötü bir yataktır!

O türden başka çeşit çeşit (azap) daha vardır.

(Kendi aralarında şöyle derler:) “İşte şunlar sizinle beraber (elim ateşe) girecek olanlardır.” (Zalimler ise der ki:) “Onlar rahat yüzü görmesinler! Onlar (da bizim gibi) ateşe gireceklerdir.”

(Zalimlere uyanlar ise:) “Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin. Onu bize siz sundunuz. Ne kötü bir yerdir.” diyeceklerdir.

İşte cehennem halkının birbiriyle olan bu tartışması kesin gerçektir.

(O) göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir, çok güçlüdür, çok bağışlayandır.

De ki: "Bu (Kur'an), büyük bir haberdir."

(Allah) Buyurdu ki: "Ey İblis! İki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan nedir? Büyüklük mü tasladın yoksa yücelerden mi oldun?"

Dedi ki: “Ben ondan daha hayırlıyım. Sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”

(Allah) buyurdu ki: "Öyleyse çık oradan. Sen artık kovulmuş birisin."

“Ve şüphesiz ceza gününe kadar benim lanetim senin üzerindedir.”

(İblis): “Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver!” dedi.

(Allah) buyurdu ki: “O halde sen, kendisine mühlet verilenlerdensin.''

"Senin izzetin adına yemin ederim ki, onların hepsini aldatıp saptıracağım." dedi.

(Allah) Buyurdu ki: “İşte bu haktır ve ben hakkı söylerim.”