The Noble Qur'an Encyclopedia
Towards providing reliable exegeses and translations of the meanings of the Noble Qur'an in the world languagesThe Story [Al-Qasas] - Turkish translation - Shaaban Britsh
Surah The Story [Al-Qasas] Ayah 88 Location Maccah Number 28
Ta Sin Mim.
Bunlar, apaçık kitabın ayetleridir
İman eden bir toplum için Musa ve Firavun’un haberlerinden bir kısmını sana hak olarak okuyacağız.
Firavun, yeryüzünde üstünlük/büyüklük taslayıp, oranın halkını fırkalara/gruplara ayırdı. Onlardan bir grubu zayıf ve güçsüz bırakıyor, erkek çocuklarını, boğazlıyor, kadınlarını sağ bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardan idi.
Biz ise, ülkede güçsüz bırakılanlara ihsanda bulunmak ve onları önderler yapmak ve onları (oraya) mirasçı kılmak istiyorduk.
Onları ülkede güç sahibi kılmak, Firavun ile Haman'a ve ordularına, onlardan (İsrailoğulları'ndan gelecek diye) korktukları şeyi göstermek (istiyorduk).
Musa’nın annesine: Onu emzir diye ilham ettik. Onun için endişelendiğin zaman onu nehre at. Korkma ve üzülme. Biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız.
Firavun ailesi onu bulup aldılar. Sonunda onlara düşman ve başlarına dert olacaktı. Çünkü Firavun, Haman ve orduları suçlu idiler.
Firavun’un Karısı: Benim ve senin için göz aydınlığıdır! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur ya da onu evlat ediniriz, dedi. Oysa onlar farkında değillerdi.
Musa’nın annesi kalbi bomboş olarak sabah etti. Eğer biz, (vadimize) inananlardan olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse işi açığa vuracaktı.
Musa’nın kız kardeşine “Onu takip et” dedi. O da uzaktan gözetledi. Onlar ise farkında değillerdi.
Biz daha önceden (annesine geri verilinceye kadar) ona süt anneyi yasakladık. Kız kardeşi: Size, onun bakımını üstlenecek ve iyi davranacak bir aileyi göstereyim mi? dedi.
Böylece onu; gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah’ın vaadinin hak olduğunu bilsin diye annesine geri getirdik. Fakat, onların çoğu bilmezler.
Musa kemal/olgunluk çağına ulaşınca ona, hüküm ve ilim verdik. İyileri işte böyle ödüllendiririz.
O halkın haberi olmadığı bir sırada şehre girdi ve kavga eden iki adam gördü. Birisi kendi tarafından, diğeri düşmanlarından idi. Kendi tarafından olan, düşmanına karşı yardım istedi. Musa da ona bir yumruk vurdu, adamı öldürdü. Bu, Şeytan'ın işindendir. O, apaçık yoldan saptıran bir düşmandır, dedi.
Rabbim, ben kendime zulmettim, beni bağışla dedi. Allah da onu bağışladı. Nitekim O, çokça bağışlayandır, çokça merhamet edendir.
Rabbim, bana verdiğin nimet için, artık asla günahkârlara destek olmayacağım, dedi.
Şehirde korku içinde, etrafı gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün dün kendisinden yardım isteyen adam yine feryat edip yardım istiyordu. Musa ona: Sen, besbelli azgının/sapkının birisin, dedi.
Musa, ikisinin de düşmanı olan kimseyi tutup, yakalamak isteyince: Ey Musa! Dün birisini öldürdüğün gibi beni de öldürmek mi istiyorsun? dedi. Sen, ıslah edenlerden olmayı değil, ülkede bir zorba olmayı istiyorsun, dedi.
Şehrin öteki ucundan bir adam koşarak geldi: Musa, dedi. İleri gelenler seni öldürmek için görüşme yapıyorlar. Hemen çık git! Ben, senin (iyiliğin) için nasihat edenlerdenim.
Bunun üzerine korku içinde etrafını gözetleyerek oradan çıkıp gitti. Rabbim, dedi. Beni zalim kavimden kurtar.
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلۡقَآءَ مَدۡيَنَ قَالَ عَسَىٰ رَبِّيٓ أَن يَهۡدِيَنِي سَوَآءَ ٱلسَّبِيلِ [٢٢]
Medyen tarafına yöneldiğinde: “Rabbimin bana doğru yolu göstermesini umuyorum.” dedi.
Medyen suyuna vardığı zaman orada bir topluluğun hayvanlarını suladığını gördü. Onların dışında da iki kadının (sürüsünü)sudan uzak tuttuğunu gördü. Nedir ikinizin hali? dedi. Çobanlar suyun başından ayrılmadıkça biz sulayamayız. Babamız ise çok yaşlı dediler.
Bunun üzerine Musa, onların hayvanlarını sulayıp,bir gölgeye çekilerek: Rabbim ben, bana indireceğin hayra muhtacım, dedi.
Az sonra, iki kadından biri utana utana Musa’ya doğru yürüyüp geldi. Babam bizim hayvanlarımızı sulamana karşılık sana ücret vermek için seni çağırıyor, dedi. Musa, onun yanına varınca (başından) geçen olayları anlattı. O da: Korkma, zalim kavimden kurtuldun, dedi.
Kızlarından biri: Babacığım, onu ücretli olarak tutuver. Ücretle tutacağın kimselerin en iyisi, güçlü ve güvenilir olan kimsedir, dedi.
Ben, sekiz yıl bana ücretle çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer bunu on yıla tamamlarsan, bu senden bir iyiliktir. Sana zorluk çıkarmak istemem. İnşaallah beni, iyi ve dürüst kimselerden bulacaksın, dedi.
Bu (sekiz yada on sene), benimle senin arandadır. Bu iki süreden hangisini yerine getirirsem, bana bir haksızlık edilmesin. Allah, söylediklerimize vekildir, dedi.
Musa, süreyi doldurunca ailesi ile birlikte yola çıktı. Tur tarafından bir ateşe gözü ilişti. Ailesine dedi ki:Durun, ben bir ateş gördüm. Belki ondan size bir haber veya ısınmanız için bir kor parçası getiririm.
Musa oraya vardığında, mübarek beldede, vadinin sağ kıyısından ağaç tarafından: Ey Musa! Ben, Alemlerin Rabbi olan Allah’ım! diye seslenildi.
Değneğini yere at. Değneğin bir yılan gibi hareket ettiğini görünce arkasına bakmadan dönüp kaçtı. Ey Musa! Dön, gel, korkma, sen güven içindesin.
Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz çıksın. Korkudan dolayı kollarını kendine çek ki (korkun gitsin.) İşte bunlar, Firavun ve çevresine karşı Rabbinin iki delilidir. Onlar, fasık bir toplumdur.
Rabbim, dedi. Ben onlardan bir kişiyi öldürdüm. Bunun için beni öldürmelerinden korkuyorum.
Kardeşim Harun’un dili benden daha açık. Onu da benimle gönder, bana destek ve tasdik edici olsun. Çünkü ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum.
Seni kardeşinle güçlendireceğiz, dedi. Size öyle bir üstünlük/kuvvet vereceğiz ki, ayetlerimiz sayesinde onlar size erişemeyecekler. Siz ve size tabi olanlar üstün geleceksiniz.
Musa onlara apaçık ayetlerimizle gittiği zaman; bu, uydurma sihirden başka bir şey değildir. Biz, bunu önceki atalarımızda da işitmedik, dediler.
Rabbim, kendi katından kimin hidâyet getirdiğini ve (ahiret) yurdu akibetinin kimin için olacağını daha iyi bilendir Zalimler asla kurtuluşa eremezler dedi.
Firavun da: Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka ilah tanımıyorum. Ey Hâman! Çamur üzerine benim için bir ateş yak ve bana bir kule yap. Belki Musa’nın ilahına ulaşabilirim. Çünkü ben onun yalancılardan olduğunu sanıyorum, dedi.
O ve orduları, haksız yere yeryüzünde büyüklenmiş ve bize döndürülmeyeceklerini sanmışlardı.
Bu sebeple biz de onu ve askerlerini yakaladık, onları denize atıverdik. Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak!
Onları, ateşe çağıran önderler yaptık. Kıyamet günü ise onlara yardım olunmayacaktır.
Bu dünyada da peşlerine lanet taktık. Kıyamet günü de onlar, kötülenmiş/uzaklaştırılmış kimselerden olacaklardır.
Şüphesiz Önceki nesilleri helak ettikten sonra, belki hatırlayıp öğüt alırlar diye Musa'ya, insanlar için basiretler, hidayet ve rahmet olmak üzere kitap verdik.
Musa’ya emir verdiğimizde sen (Tur'un) batı yanında değildin ve sen (buna) şahit olanlardan da değildin.
Fakat, biz, nice nesiller var ettik. onların Üzerlerinden uzun seneler geçti. Nitekim sen, Medyen halkı içinde yaşamış değildin. Onlara ayetlerimizi okumuş da değildin. Fakat biz (bu haberi) göndereniz.
(Musa’ya) seslendiğimiz zaman Tur’un yakınında da değildin. Fakat bu kendilerine senden önce bir uyarıcı gelmemiş olan bir toplumu belki düşünürler diye uyarman için Rabbinden bir rahmettir.
Elleriyle yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde: “Rabbimiz, bize bir peygamber gönderseydin de, senin ayetlerine tâbi olup müminlerden olsaydık” derler.
Onlara, katımızdan hak/ Muhammed geldiği zaman: Musa’ya verilenin bir benzeri de ona verilmeli değil miydi? dediler. Daha önce Musa’ya verilene küfretmemişler miydi? Birbirini destekleyen iki sihir (Tevrat ve Kur'an), biz onların hiç birini tanımıyoruz, demediler mi?
De ki: Eğer doğrulardan iseniz, Allah katından bu iki kitaptan daha doğru bir kitap getirin de, ben de ona tabi olayım.
Eğer sana cevap veremezlerse, bil ki onlar, ancak arzularına tabi oluyorlar. Allah'tan bir hidayet olmaksızın kendi hevesine/arzusuna uyandan daha sapık kim olabilir? Şüphesiz Allah, zalim topluma hidayet etmez.
Andolsun ki, belki düşünürler diye, onlar için sözü apaçık olarak bildirdik.
Daha önce kendilerine kitap verdiklerimiz buna da (Kur'an'a) iman ederler.
Onlara okununca derler ki: Ona iman ettik, çünkü o Rabbimizden gelen haktır. Biz önceden de müslüman idik.
İşte bunlara sabretmelerinden ötürü, mükafatları iki kat verilir. Ve onlar kötülüğü iyilikle savarlar. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da infak ederler.
Boş söz işittiklerinde, ondan yüz çevirirler. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız size... Size selam olsun, bizim cahilleri (dost olarak) istemeyiz, derler.
Sen, sevdiğine hidayet edemezsin. Fakat Allah, dilediğine hidayet eder. Çünkü hidayeti bulacakları en iyi o bilir.
Eğer, seninle birlikte doğru yolu tutacak olursak, kendi yurdumuzdan çekilip, çıkarılırız, dediler. Oysa biz onları, kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürünlerinin toplanıp getirildiği, emin, harem kıldığımız bir yere (Mekke'ye) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.
Biz, geçim bolluğu içinde yaşayıp şımarmış nice memleket (leri) helak ettik. İşte meskenleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az oturulabilmiştir. Oralara biz varis olmuşuzdur.
Rabbin, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir rasûlü memleketlerin anasına (Mekke'ye) göndermedikçe, o memleketleri helak edici değildir. Biz, halkı zalim olan beldelerden başkasını helak edici değiliz.
Size verilen her şey dünya hayatının geçimliği ve süsüdür. Allah’ın yanında olanlar ise daha iyi ve kalıcıdır. Aklınızı kullanmıyor musunuz?
Kendisine, güzel bir vaatte bulunduğumuz ve buna ulaşan kimse, dünya hayatının geçimliğinden yararlandırdığımız, sonra kıyamet günü hüsrana uğrayacak olan kimse gibi olur mu?
O gün Allah onlara seslenerek: İddia ettiğiniz ortaklarım nerede? der.
Haklarında (azap) sözü gerçekleşmiş olanlar: Rabbimiz! İşte azdırdıklarımız onlardır. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onlardan beri olduk/uzaklaştık, sana geldik. Zaten onlar bize de ibadet etmiyorlardı, dediler.
Ortaklarınızı çağırın, denir. Onları çağırırlar. Fakat onlara cevap veremezler ve azabı görürler. Ne olurdu (dünyada) hidayete girselerdi!
O gün Allah, onlara seslenerek: Peygamberlere ne cevap verdiniz? der.
O gün, (onları azaptan kurtaracak) haberler/mazeretler onlara kapanmıştır, birbirlerine de soramazlar.
Tevbe eden, iman eden, salih amel yapan kimseye gelince, umulur ki o kurtuluşa erenlerdendir.
Rabbin, dilediğini yaratır, (dilediğini de) seçer. Onların seçme hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından münezzeh ve üstündür.
Rabbin, onların içlerinde gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.
Allah O’dur. O’ndan başka (hak) ilah yoktur. Dünyada da ahirette de hamd O’nadır. Hüküm de O’nundur. Ve O’na döndürüleceksiniz.
De ki: Allah, kıyamet gününe kadar geceyi üzerinizde devamlı kılsaydı; Allah’tan başka size bir ışık getirecek ilah kimdir? Hâlâ işitmeyecek misiniz?
De ki: Allah, kıyamet gününe kadar gündüzü üzerinizde devamlı kılsaydı; Allah’tan başka, size dinleneceğiniz bir geceyi getirecek ilah kimdir? Hâlâ görmüyor musunuz?
Geceyi ve gündüzü, dinlenmeniz ve lütfundan rızık aramanız için ve de şükredesiniz diye kendi rahmetiyle var etti.
O gün, onlara seslenip: İddia ettiğiniz ortaklarım nerede? der.
Her toplumdan bir şahit çıkarırız ve: Haydi delillerinizi getirin! deriz. İşte o zaman hakikatin Allah’a ait olduğunu bilirler. Uydurmuş oldukları şeyler onlardan kaybolup gider.
Karun, Musa’nın kavminden idi; ama onlara karşı azgınlık etti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona şöyle demişti: Şımarma/böbürlenme! Çünkü Allah, şımarıkları/böbürlenenleri sevmez
Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu arzula, dünyadan da nasibini de unutma. Allah sana nasıl ihsanda bulunduysa, sen de başkalarına ihsanda bulun. Yeryüzünde fesat çıkarmaya kalkışma! Allah, bozguncuları sevmez.
Ancak bunlar bana, bilgim sayesinde verilmiştir, dedi. O bilmiyor mu ki Allah, ondan önce, kendisinden daha güçlü ve toplulukça daha çok olan nice nesilleri helak etti? Günahkarlara suçları sorulmaz.
Kavminin karşısına süslü takılarıyla çıkmıştı. Dünya hayatını isteyenler: Keşke Karun’a verilen gibi bize de verilseydi. O, gerçekten büyük bir pay sahibidir, demişlerdi.
Kendilerine ilim verilenler ise: Yazıklar olsun size! İman eden ve salih amel yapanlar için Allah’ın sevabı çok daha iyidir. Ona da ancak sabredenler kavuşur, demişlerdi.
Karun’u da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Ona, Allah’tan başka yardım edecek kimse de yoktu. Kendi kendine de yardım edemedi.
Daha dün, onun yerinde olmayı arzu edenler; demek ki, Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletiyor ve dilediğininkini daraltıyormuş. Allah’ın bize lütufta bulunmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki kâfirler kurtuluşa eremezlermiş, dediler.
İşte ahiret yurdu! Biz onu, yeryüzünde büyüklenip, üstünlük taslamayanlara ve bozgunculuk istemeyenlere veririz. Sonuç, takva sahiplerinindir.
Kim bir iyilik ile gelirse, ona çok daha hayırlısı vardır. Kim de kötülük ile gelirse, o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıklarının cezasını görürler.
Kur’an’ı (indirip) sana farz kılan, seni döneceğin yere döndürecektir. De ki: Kimin doğru yolda, kimin de apaçık sapıklıkta olduğunu en iyi Rabbim bilir.
Sen, kitabı sana indireceğimizi ummuyordun. Ancak o, Rabbinden bir rahmettir. Öyleyse inkarcılara arka çıkma.
Allah’ın ayetleri sana indirildikten sonra, sakın seni onlardan alıkoymasınlar. Rabbine davet et, müşriklerden olma!
Allah ile birlikte bir başka ilaha dua/ibadet etme. Çünkü O’ndan başka (hak) ilah yoktur. Her şey yok olacak, yalnızca O'nun yüzü kalacaktır. Hüküm O’nundur. O’na döndürüleceksiniz.