Setting
Surah The Calamity [Al-Qaria] in Turkish
ٱلْقَارِعَةُ ﴿١﴾
O şiddetli bir gürültüyle gelip çatacak, yürekleri koparacak felaket.
Kaari’a...
elḳâri`ah.
Gürültü koparacak olan
Kapı çalan!
Şok.
Kâria! (Çarpacak kıyamet) Nedir o kâria? Kârianın ne olduğunu sen bilir misin?
O Kaaria, o şiddetli ses çıkararak çarpan.
Kari'a,
Çarpan olay!
مَا ٱلْقَارِعَةُ ﴿٢﴾
Nedir o şiddetli bir gürültüyle gelip çatacak, yürekleri kopacak felaket?
Nedir kaari’a?
me-lḳâri`ah.
Nedir o gürültü koparacak olan?
Nedir o kapı çalan?
Hem de ne şok!
Kâria! (Çarpacak kıyamet) Nedir o kâria? Kârianın ne olduğunu sen bilir misin?
Nedir Kaaria?
Nedir o kari'a?
Nedir o çarpan olay?
وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا ٱلْقَارِعَةُ ﴿٣﴾
Ve ne bildirdi sana, nedir o şiddetli bir gürültüyle gelip çatacak, yürekleri koparacak felaket?
Sana o kaaria’yı bildiren nedir?
vemâ edrâke me-lḳâri`ah.
O gürültü koparacak olanın ne olduğunu sen bilir misin?
O kapı çalanın ne olduğunu bilir misin?
Şoke edenin niteliği sana bildirildi mi?
Kâria! (Çarpacak kıyamet) Nedir o kâria? Kârianın ne olduğunu sen bilir misin?
Kaaria'nın ne olduğunu sana bildiren nedir?
Kari'ayı, o kapıları döven ve dehşetiyle kalplere çarpan o kıyamet felaketini sen nereden bileceksin ki!
O çarpan olayın ne olduğunu sen nereden bileceksin?
يَوْمَ يَكُونُ ٱلنَّاسُ كَٱلْفَرَاشِ ٱلْمَبْثُوثِ ﴿٤﴾
O gün, insanlar, kendilerini ateşlere atan, dağılıp uçuşan pervanelere benzerler.
İnsanların, 'her yana dağılmış' pervaneler gibi olacakları gün,
yevme yekûnü-nnâsü kelferâşi-lmebŝûŝ.
O gün insanlar, ateş etrafında çırpınıp dökülen pervaneye dönecekler.
İnsanların, ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olur,
O gün halk, yayılmış kelebekler gibi olur.
O gün insanlar yayılmış pervaneler gibi olurlar.
O gün insanlar, çırpınarak yayılmış pervaneler gibi olurlar.
O gün insanlar uçuşan kelebekler gibi şuraya buraya fırlatılır.
O gün insanlar, yayılmış pervaneler gibi olur(lar).
وَتَكُونُ ٱلْجِبَالُ كَٱلْعِهْنِ ٱلْمَنفُوشِ ﴿٥﴾
Ve dağlar, atılmış renkli pamuklara döner.
Ve dağların 'etrafa saçılmış' renkli yünler gibi olacakları (gün),
vetekûnü-lcibâlü kel`ihni-lmenfûş.
Dağlar, atılmış renkli yüne benzeyecekler.
Dağların da atılmış renkli yüne dönüştüğü gündür (o Karia!)
Dağlar da atılmış yün gibi olur.
Dağlar atılmış renkli yünler gibi olur.
Dağlar, didilmiş renkli yün gibi olur.
Dağlar atılmış yüne döner,
Dağlar atılmış renkli yün gibi olur.
فَأَمَّا مَن ثَقُلَتْ مَوَٰزِينُهُۥ ﴿٦﴾
Artık kimin ki terazilerindeki tartısı ağır gelir.
İşte, kimin tartıları ağır basarsa,
feemmâ men ŝeḳulet mevâzînüh.
Ama tartıları ağır gelen kimse hoş bir hayat içinde olacaktır.
O gün kimin tartılan ameli ağır gelirse.
Kimin tartıları ağır gelirse,
O gün kimin tartıları ağır basarsa o, hoşnut olacağı bir hayat içindedir.
İşte o gün, tartıları ağır basan kişi,
Artık kimin tartıları ağır basarsa,
Kimin tartıları ağır gelirse,
فَهُوَ فِى عِيشَةٍۢ رَّاضِيَةٍۢ ﴿٧﴾
O, hoşnut, razı bir geçimdedir.
Artık o, hoşnut olunan bir hayat içindedir.
fehüve fî `îşetir râḍiyeh.
Ama tartıları ağır gelen kimse hoş bir hayat içinde olacaktır.
İşte o, hoşnut edici bir yaşayış içinde olur.
O, mutlu bir hayat içinde olacaktır.
O gün kimin tartıları ağır basarsa o, hoşnut olacağı bir hayat içindedir.
Evet o kişi, hoşnutluk verici bir yaşayış içindedir.
Memnun kalacağı bir hayata girer.
O, memmun edici bir hayat içindedir.
وَأَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَٰزِينُهُۥ ﴿٨﴾
Ve fakat kimin ki terazilerdeki tartısı hafif gelir.
Kimin tartıları hafif kalırsa,
veemmâ men ḫaffet mevâzînüh.
Tartıları hafif gelenler ise,
Ameli yeğni olana gelince.
Kimin de tartıları hafif gelirse,
Kimin tartıları hafif gelirse, onun anası da (varacağı yer, sığınacağı durağı) hâviye (uçurum)dır.
Tartıları hafif çekeninse,
Kimin tartıları da hafif gelirse,
Kimin tartıları hafif gelirse,
فَأُمُّهُۥ هَاوِيَةٌۭ ﴿٩﴾
Onun, ana kucağı gibi sığınacak yeri, ana yurdu, cehennem uçurumudur.
Artık onun da anası (son durağı) \"haviye\"dir (uçurum).
feümmühû hâviyeh.
Onların yeri bir çukurdur.
İşte onun anası (yeri, yurdu) Haviye'dir.
Onun da anası uçurumdur.
Kimin tartıları hafif gelirse, onun anası da (varacağı yer, sığınacağı durağı) hâviye (uçurum)dır.
Anası, Hâviye'dir.
Onun barınağı da Haviye olur.
Onun anası (bağrına atılacağı) haviye(uçurum)dur.
وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا هِيَهْ ﴿١٠﴾
Ve ne bildirdi sana, nedir cehennem uçurumu?
Onun ne olduğunu (mahiyetini) sana bildiren nedir?
vemâ edrâke mâ hiyeh.
O çukurun ne olduğunu sen bilir misin?
Nedir o (Haviye) bilir misin?
O uçurumun ne olduğunu bilir misin?
O uçurumun ne olduğunu sen nereden bileceksin?
Onun ne olduğunu sana bildiren nedir?
Onun ne olduğunu bilir misin?
Onun ne olduğunu sen nereden bileceksin?
نَارٌ حَامِيَةٌۢ ﴿١١﴾
O, pek kızgın bir ateştir.
O, kızgın bir ateştir.
nârun ḥâmiyeh.
O, kızgın bir ateştir.
Kızgın ateş!
O, kızgın bir ateştir!
O, kızgın bir ateştir.
Kızışmış bir ateştir o!
Haviye bir ateştir: kızgın mı kızgın!
Kızgın bir ateştir!