Setting
Surah The Traducer [Al-Humaza] in Turkish
وَيْلٌۭ لِّكُلِّ هُمَزَةٍۢ لُّمَزَةٍ ﴿١﴾
Bütün incedeninceye alay eden kovucuların vay hallerine.
Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline;
veylül likülli hümezetil lümezeh.
Mal toplayarak onu tekrar tekrar sayan, diliyle çekiştirip alay eden kimsenin vay haline!
Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi adet edinen herkesin vay haline!
Yazıklar olsun her dedikoducuya ve iftiracıya.
Mal toplayıp onu tekrar tekrar sayan, insanları arkadan çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay edenlerin (hümeze ve lümezenin) vay haline!
Yazıklar olsun arkadan çekiştirenlerin, kaş göz işareti yapıp alay edenlerin tümüne!
Vay haline her hümeze ve lümeze'nin!
(İnsanları) Diliyle çekiştiren, kaş ve gözüyle işaretler yapıp alay eden her fesad kişinin vay haline!
ٱلَّذِى جَمَعَ مَالًۭا وَعَدَّدَهُۥ ﴿٢﴾
Öylesine ki mal yığar ve onu sayardurur.
Ki o, mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır.
elleẕî ceme`a mâlev ve`addedeh.
Mal toplayarak onu tekrar tekrar sayan, diliyle çekiştirip alay eden kimsenin vay haline!
O ki, toplamış ve onu sayıp durmuştur.
Ki o para/mal biriktirir ve onu sayar durur.
Mal toplayıp onu tekrar tekrar sayan, insanları arkadan çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay edenlerin (hümeze ve lümezenin) vay haline!
O ki, mal biriktirdi, onu saydı da saydı,
Böylesi mal yığar ve onu sayar durur.
O ki mal yığdı, onu saydı durdu.
يَحْسَبُ أَنَّ مَالَهُۥٓ أَخْلَدَهُۥ ﴿٣﴾
Sanır ki gerçekten de malı, onu ebedileştirir.
Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını sanıyor.
yaḥsebü enne mâlehû aḫledeh.
Malının kendisini ölümsüz kılacağını sanır.
(O), malının kendisini ebedi kılacağını zanneder.
Sanki parası/malı onu ölümsüz yapacakmış gibi.
Malının, kendisini ebedi yaşatacağını sanır.
Sanır ki, malı sonsuzlaştıracaktır kendisini.
Malının kendisini ebedî yaşatacağını sanır.
Malının, kendisini ebedi yaşatacağını sanıyor.
كَلَّا ۖ لَيُنۢبَذَنَّ فِى ٱلْحُطَمَةِ ﴿٤﴾
İş öyle değil, andolsun ki o, kırıp döken, silip süpüren cehenneme atılır.
Hayır; andolsun o, 'hutame'ye atılacaktır.
kellâ leyümbeẕenne fi-lḥuṭameh.
Hayır; o, and olsun ki, Hutame'ye atılacaktır.
Hayır! Andolsun ki o, Hutame'ye atılacaktır.
Asla; onu Hutama'ya atacağım.
Hayır, andolsun ki, o hutame (cehennem)ye atılacaktır.
Hayır, iş, sandığı gibi değil! Yemin olsun ki fırlatılıp atılacaktır o kırıp geçirene, yalayıp yutana/Hutame'ye.
Hayır! (Vazgeçsin bu hülyadan, malı kendisini kurtaramaz) Mutlaka o Hutame'ye fırlatılır.
Hayır, andolsun ki o, Hutame'ye atılacaktır.
وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا ٱلْحُطَمَةُ ﴿٥﴾
Ve ne bildirdi sana, o kırıp döken, silip süpüren cehennem nedir?
\"Hutame\"nin ne olduğunu sana bildiren nedir?
vemâ edrâke me-lḥuṭameh.
Hutame'nin ne olduğunu sen bilir misin?
Hutame'nin ne olduğunu bilir misin?
Hutama'nın ne olduğunu bilir misin?
Hutame'nin ne olduğunu bilir misin?
Hutame'nin ne olduğunu sana öğreten nedir?
Bilir misin Hutame nedir?
Hutame'nin ne olduğunu sen nereden bileceksin?
نَارُ ٱللَّهِ ٱلْمُوقَدَةُ ﴿٦﴾
Allah'ın tutuşturulmuş bir ateşidir.
Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir.
nâru-llâhi-lmûḳadeh.
O, yüreklere çökecek olan, Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir.
Allah'ın, tutuşturulmuş ateşidir.
ALLAH'ın tutuşturulmuş ateşidir.
O, kalplerin içine işleyecek, Allah'ın tutuşturulmuş bir ateşidir.
Allah'ın, tutuşturulmuş ateşidir o,
Allah'ın tutuşturulmuş bir ateşidir. Bir ateş ki ta kalplere kadar işleyip yakar.
Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir.
ٱلَّتِى تَطَّلِعُ عَلَى ٱلْأَفْـِٔدَةِ ﴿٧﴾
Öylesine ateş ki yürekleri sarar, kaplar.
Ki o, yüreklerin üstüne tırmanıp çıkar.
elletî teṭṭali`u `ale-l'ef'ideh.
O, yüreklere çökecek olan, Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir.
(Yandıkça) tırmanıp kalplerin ta üstüne çıkar.
Ki beyinlere işler.
O, kalplerin içine işleyecek, Allah'ın tutuşturulmuş bir ateşidir.
Ki tırmanıp işler yüreklere.
Allah'ın tutuşturulmuş bir ateşidir. Bir ateş ki ta kalplere kadar işleyip yakar.
(Bir ateş) Ki gönüllere işler.
إِنَّهَا عَلَيْهِم مُّؤْصَدَةٌۭ ﴿٨﴾
Şüphe yok ki üstlerine kapıları kapanmıştır.
O, onların üzerine kilitlenecektir;
innehâ `aleyhim mü'ṣadeh.
Onlar, uzun sütunlar arasında, her yönden o ateşle kapatılmışlardır.
O, onların üzerine kapatılıp kilitlenecektir.
Onların üzerine kapanmıştır.
Cehennemlikler, dikilmiş direklere bağlı oldukları halde, o ateşin kapıları üzerlerine kapatılacaktır.
O, onların üzerine kilitlenecektir.
Bu ateş mahzeninin kapıları üzerlerine kapatılacaktır.Kendileri de uzun sütunlara bağlı bırakılacaklardır.
O, onların üzerine kapatılıp kilitlenecektir.
فِى عَمَدٍۢ مُّمَدَّدَةٍۭ ﴿٩﴾
Upuzun uzatılmış direklerle.
(Kendileri de) Dikilip-yükseltilmiş sütunlarda (bağlanacaklardır).
fî `amedim mümeddedeh.
Onlar, uzun sütunlar arasında, her yönden o ateşle kapatılmışlardır.
(Bu ateşin içinde) uzatılmış sütunlara bağlanmışlar.
Yükselen direkler arasında.
Cehennemlikler, dikilmiş direklere bağlı oldukları halde, o ateşin kapıları üzerlerine kapatılacaktır.
Uzatılmış sütunlar arasında...
Bu ateş mahzeninin kapıları üzerlerine kapatılacaktır.Kendileri de uzun sütunlara bağlı bırakılacaklardır.
(Kendileri,) Uzatılmış direkler arasında (bağlı) olarak (kalacaklardır).