Main pages

Surah Stoneland, Rock city, Al-Hijr valley [Al-Hijr] in Turkish

Surah Stoneland, Rock city, Al-Hijr valley [Al-Hijr] Ayah 99 Location Maccah Number 15

الٓر ۚ تِلْكَ ءَايَٰتُ ٱلْكِتَٰبِ وَقُرْءَانٍۢ مُّبِينٍۢ ﴿١﴾

Elif lam ra, budur kitabın ve her şeyi açıklayan Kur'an'ın ayetleri.

Alİ Bulaç

Elif, Lam, Ra. Bunlar, Kitab'ın ve apaçık olan Kur'an'ın ayetleridir.

Çeviriyazı

elif-lâm-râ. tilke âyâtü-lkitâbi veḳur'ânim mübîn.

Diyanet İşleri

Elif, Lam, Ra. Bunlar Kitap'ın ve apaçık olan Kuran'ın ayetleridir.

Diyanet Vakfı

Elif. Lam. Ra. Bunlar Kitab'ın ve apaçık bir Kur'an'ın ayetleridir.

Edip Yüksel

A. L. R. Bu (harfler) kitabın ve apaçık Kuran'ın mucizesidir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Elif, Lâm, Râ. Bunlar kitabın ve apaçık bir Kur'ân'ın âyetleridir.

Öztürk

Elif, Lâm, Râ. İşte sana o Kitap'ın ve açık anlatımlı Kur'an'ın ayetleri.

Suat Yıldırım

Elif Lâm Râ. Bunlar kitabın ve Kur'ân-ı Mübin’in âyetleridir.

Süleyman Ateş

Elif lam ra. Şunlar Kitabın ve apaçık Kur'an'ın ayetleridir.

رُّبَمَا يَوَدُّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لَوْ كَانُوا۟ مُسْلِمِينَ ﴿٢﴾

Nice demler gelecek ki kafirler, ne olur keşke biz de Müslüman olsaydık diyecekler.

Alİ Bulaç

O inkar edenler Müslüman olmayı nice kereler dileyecekler.

Çeviriyazı

rubemâ yeveddü-lleẕîne keferû lev kânû müslimîn.

Diyanet İşleri

İnkar edenler, keşke müslüman olsaydık temennisinde bulunacaklardır.

Diyanet Vakfı

İnkar edenler zaman zaman, keşke biz de müslüman olsaydık, diye arzu ederler.

Edip Yüksel

İnkar edenler, keşke müslüman olsaydık diye arzulayacaklardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir zaman gelecek ki inkâr edenler, keşke müslüman olsaydık temennisinde bulunacaklardır.

Öztürk

O küfre batmış olanlar zaman zaman, keşke Müslüman olsaydılar diye derin bir özlem duyarlar.

Suat Yıldırım

Bir zaman olur kâfirler, “Keşke vaktiyle Müslüman olmuş olsaydık!” diye çok hasret çekerler. [6,27]

Süleyman Ateş

Bir zaman gelir ki nankörlük edenler, \"Keşke müslüman olsaydılar\" diye arzu ederler.

ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا۟ وَيَتَمَتَّعُوا۟ وَيُلْهِهِمُ ٱلْأَمَلُ ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿٣﴾

Bırak onları, yesinler, geçinsinler ve isteklere düşüp oyalansınlar, yakında bilecekler.

Alİ Bulaç

Onları bırak; yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun. İlerde bileceklerdir.

Çeviriyazı

ẕerhüm ye'külû veyetemette`û veyülhihimü-l'emelü fesevfe ya`lemûn.

Diyanet İşleri

Bırak onları yesinler, zevk alsınlar; ümit onları avundursun; ilerde öğrenecekler.

Diyanet Vakfı

Onları bırak; yesinler, eğlensinler ve boş ümit onları oyalaya dursun. (Kötü sonucu) yakında bilecekler!

Edip Yüksel

Bırak onları, yesinler, eğlensinler ve umutlarıyla oyalansınlar; mutlaka öğreneceklerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onları bırak yesinler, içsinler, zevk alsınlar; arzu onları oyalasın ilerde bileceklerdir.

Öztürk

Bırak onları yesinler, nimetlenip zevk etsinler ve sonu gelmez arzu kendilerini oyalasın. Ama yakında bilecekler.

Suat Yıldırım

Bırak onları, yesin içsinler, zevklerine düşsünler, arzu ve emelleri kendilerini oyalaya dursun. Yakında bilecekler! [77,46]

Süleyman Ateş

Bırak onlar yesinler, eğlensinler; arzu onları oyalasın. Yakında (yaptıklarının kötü sonucunu) bileceklerdir.

وَمَآ أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا وَلَهَا كِتَابٌۭ مَّعْلُومٌۭ ﴿٤﴾

Ve biz hiçbir şehri helak etmedik ki helak edeceğimiz zaman, malum ve mukadder olmasın.

Alİ Bulaç

Biz, kendisi için bilinen (takdir edilmiş) bir kitap olmaksızın hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmadık.

Çeviriyazı

vemâ ehleknâ min ḳaryetin illâ velehâ kitâbüm ma`lûm.

Diyanet İşleri

Yok ettiğimiz herhangi bir kasabanın elbette belli bir yazısı vardır.

Diyanet Vakfı

Helak ettiğimiz hiçbir ülke yoktur ki hakkında (bizce) bilinen bir yazgı olmasın.

Edip Yüksel

Biz hiç bir topluluğu belirlenmiş bir yazgı olmaksızın yok etmeyiz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz hiçbir memleketi (Allah katında) bilinen bir zamanı olmaksızın helak etmedik.

Öztürk

Biz hiçbir yurt ve medeniyeti, belirlenmiş bir yazgısı olmaksızın ortadan kaldırmadık.

Suat Yıldırım

Bizim imha ettiğimiz her memleket hakkında mutlaka daha önce kararlaştırılmış, malum bir vaade vardır.

Süleyman Ateş

Biz hiçbir kenti yok etmedik ki, onun mutlaka bilinen bir yazısı olmasın (helak ettiğimiz her ülkenin yazılmış, tesbit edilmiş bir süresi vardır. O süre dolunca onları yok etmişizdir).

مَّا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَـْٔخِرُونَ ﴿٥﴾

Hiçbir ümmet, ne helak edileceği zamanı mukadder vaktinden öne alabilir, ne de onu geciktirebilir.

Alİ Bulaç

Hiçbir ümmet, kendi ecelini ne öne alabilir, ne de onlar ertelenebilirler.

Çeviriyazı

mâ tesbiḳu min ümmetin ecelehâ vemâ yeste'ḫirûn.

Diyanet İşleri

Hiçbir ümmet kendi süresini öne alamaz, geciktiremez de.

Diyanet Vakfı

Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez, ve onu geciktiremez.

Edip Yüksel

Hiç bir toplum belirlenmiş süresini ne geçebilir, ne de gerisinde kalır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez ve onu geciktiremez.

Öztürk

Hiçbir ümmet kendisi için belirlenen sürenin ne önüne geçebilir ne de o süreyi geriletebilir.

Suat Yıldırım

Hiç bir ümmet vaadesini ne öne alabilir, ne erteleyebilir.

Süleyman Ateş

Hiçbir millet ne süresini geçebilir, ne de (ondan) geri kalır (her kavim mutlaka, kendileri için belirtilmiş sürede helak olur).

وَقَالُوا۟ يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِى نُزِّلَ عَلَيْهِ ٱلذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌۭ ﴿٦﴾

Ve derler ki: Ey kendisine Kur'an indirilen sen gerçekten de delisin.

Alİ Bulaç

Onlar: \"Ey kendisine Kitap indirilen (Muhammed). Gerçekten sen cinlenmiş (bir deli)sin,\" dediler.

Çeviriyazı

veḳâlû yâ eyyühe-lleẕî nüzzile `aleyhi-ẕẕikru inneke lemecnûn.

Diyanet İşleri

Onlar: \"Ey kendisine Kitap indirilen kimse! Sen mutlaka delisin. Doğrulardan isen melekleri bize getirsene\" dediler.

Diyanet Vakfı

Dediler ki: \"Ey kendisine Kur'an indirilen (Muhammed)! Sen mutlaka bir mecnunsun!\"

Edip Yüksel

Dediler ki: \"Ey kendisine zikir (mesaj) indirilmiş olan, sen bir delisin.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: \"Ey kendisine Kur'ân indirilen (Muhammed)! Sen mutlaka bir mecnunsun.\"

Öztürk

Şöyle haykırdılar: \"Hey! Kendisine o zikir/Kur'an indirilen! Sen gerçekten tam bir delisin.\"

Suat Yıldırım

O kâfirler, alay ederek: “Ey o kendisine kitap indirilmiş olan dediler; mutlaka sen bir delisin!Eğer iddianda tutarlı isen, ne diye bize o melekleri getirip göstermiyorsun?” [23,70; 43,53; 25,21-22] {KM, Markos 3,22; Matta 11,18}

Süleyman Ateş

Dediler ki: \"Ey kendisine Zikir (Kitap) indirilmiş olan, sen mutlaka cinlenmişsin!\"

لَّوْ مَا تَأْتِينَا بِٱلْمَلَٰٓئِكَةِ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ ﴿٧﴾

Gerçeklerdensen neden meleklerle gelmiyorsun bize?

Alİ Bulaç

\"Eğer doğruyu söylüyor isen, bizlere melekleri getirmeli değil miydin?\"

Çeviriyazı

lev mâ te'tînâ bilmelâiketi in künte mine-ṣṣâdiḳîn.

Diyanet İşleri

Onlar: \"Ey kendisine Kitap indirilen kimse! Sen mutlaka delisin. Doğrulardan isen melekleri bize getirsene\" dediler.

Diyanet Vakfı

\"Eğer doğru söyleyenlerden idiysen, bize melekleri getirmeliydin.\"

Edip Yüksel

\"Doğru sözlü isen bize melekleri getirsene.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Eğer peygamberlik davanda doğru kimselerdensen, bize melekleri getirmeliydin.\"

Öztürk

\"Hadi getirsene bize o melekleri, eğer doğru sözlülerdensen!\"

Suat Yıldırım

O kâfirler, alay ederek: “Ey o kendisine kitap indirilmiş olan dediler; mutlaka sen bir delisin!Eğer iddianda tutarlı isen, ne diye bize o melekleri getirip göstermiyorsun?” [23,70; 43,53; 25,21-22] {KM, Markos 3,22; Matta 11,18}

Süleyman Ateş

Eğer doğrulardansan, bize melekleri getirsene!

مَا نُنَزِّلُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةَ إِلَّا بِٱلْحَقِّ وَمَا كَانُوٓا۟ إِذًۭا مُّنظَرِينَ ﴿٨﴾

Biz melekleri, ancak hak ve gerçek olarak indiririz, indiririz ama o vakit de mühlet vermeyiz, göz açtırmayız kafirlere.

Alİ Bulaç

Hak olmaksızın Biz melekleri indirmeyiz. O zaman da onlara göz açtırılmaz.

Çeviriyazı

mâ nünezzilü-lmelâikete illâ bilḥaḳḳi vemâ kânû iẕem münżarîn.

Diyanet İşleri

Biz melekleri ancak gerekince indiririz. O takdirde de ceza görecekler asla geri bırakılmazlar.

Diyanet Vakfı

Biz melekleri ancak hak ile indiririz. O zaman onlara mühlet verilmez.

Edip Yüksel

Biz melekleri ancak belli bir amaç için göndeririz, o zaman da kimseye süre tanınmaz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz o melekleri ancak, hak ile indiririz. Ve indirildikleri vakit de onlara (kâfirlere) hiç mühlet verilmez.

Öztürk

Biz o melekleri ancak ve ancak hak üzere, hak bir yolla indiririz. Ve o zaman inkârcılara göz açtırılmaz.

Suat Yıldırım

Biz o melekleri ancak hikmet gereğince göndeririz. Ama o zaman da, kendilerine hiç mühlet verilmez, derhal işleri bitirilir, mahvolup giderler.

Süleyman Ateş

Biz, melekleri ancak hak ile (hikmet gereğince) indiririz, o zaman da kendilerine asla göz açtırılmaz, (derhal işleri bitirilir, mahvolup giderler).

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا ٱلذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُۥ لَحَٰفِظُونَ ﴿٩﴾

Şüphe yok ki Kur'an'ı biz indirdik ve şüphe yok ki onu mutlaka koruyacağız.

Alİ Bulaç

Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz.

Çeviriyazı

innâ naḥnü nezzelne-ẕẕikra veinnâ lehû leḥâfiżûn.

Diyanet İşleri

Doğrusu Kitap'ı Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz.

Diyanet Vakfı

Kur an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.

Edip Yüksel

Kuşkusuz zikri (mesajı) biz, evet biz indirdik ve onu koruyacak da elbette yine biziz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, o zikiri/Kur'an'ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz.

Suat Yıldırım

Hiç şüphe yok ki o zikri, Kur'ân’ı Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biz’iz. [5,67]

Süleyman Ateş

O Zikri (Kitap)ı biz indirdik biz; ve O'nun koruyucusu da elbette biziz!

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِى شِيَعِ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿١٠﴾

Andolsun ki senden önce, evvelki ümmetlere de peygamberler göndermiştik.

Alİ Bulaç

Andolsun, senden önce geçmiş topluluklara da elçiler gönderdik.

Çeviriyazı

veleḳad erselnâ min ḳablike fî şiye`i-l'evvelîn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, senden önce çeşitli ümmetlere peygamber göndermiştik.

Diyanet Vakfı

Andolsun, senden önceki milletler arasında da elçiler gönderdik.

Edip Yüksel

Senden önce, geçmiş topluluklara da elçiler gönderdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun, senden önceki milletler arasında da peygamberler gönderdik.

Öztürk

Yemin olsun ki, senden öncekilerin o ilk kümeleri içine de nebiler gönderdik biz!

Suat Yıldırım

Senden önce gelip geçen milletlere de Biz Peygamberler gönderdik. Ama onlara hiç bir resul gelmedi ki onunla alay etmiş olmasınlar.

Süleyman Ateş

Andolsun, senden önceki milletlerin kolları içine de elçiler gönderdik.

وَمَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ ﴿١١﴾

Hiçbir peygamber göndermedik ki alay etmesinler onunla.

Alİ Bulaç

Onlara herhangi bir elçi gelmeyegörsün, mutlaka onunla alay ederlerdi.

Çeviriyazı

vemâ ye'tîhim mir rasûlin illâ kânû bihî yestehziûn.

Diyanet İşleri

Onlara gelen her peygamberi alaya alıyorlardı.

Diyanet Vakfı

Onlara bir peygamber gelmeyedursun, hemen onunla alay ederlerdi.

Edip Yüksel

Onlara her ne zaman bir elçi geldiyse onu alaya aldılar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara hiçbir peygamber gelmiyordu ki onunla alay etmiş olmasınlar.

Öztürk

Onlara bir Tanrı elçisi gelir gelmez, onunla mutlaka alay ederlerdi.

Suat Yıldırım

Senden önce gelip geçen milletlere de Biz Peygamberler gönderdik. Ama onlara hiç bir resul gelmedi ki onunla alay etmiş olmasınlar.

Süleyman Ateş

Onlara hiçbir elçi gelmezdi ki, onunla alay etmesinler.

كَذَٰلِكَ نَسْلُكُهُۥ فِى قُلُوبِ ٱلْمُجْرِمِينَ ﴿١٢﴾

Biz böylece, Kur'an'ı, yüreklerine kadar sokarız da.

Alİ Bulaç

Böylece Biz onu (alayı), suçlu-günahkarların kalplerine sokarız.

Çeviriyazı

keẕâlike neslükühû fî ḳulûbi-lmücrimîn.

Diyanet İşleri

Aynı şekilde biz de Kitap'ı suçluların kalblerine sokarız, ama ona yine de inanmazlar. Oysa kendilerinden öncekilerin uğradıkları meydandadır.

Diyanet Vakfı

İşte böylece biz onu, (inkarcılığı) suçluların kalplerine sokarız.

Edip Yüksel

İşte suçluların kalbine böyle (bir tavrı) sokarız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz o küfrü suçluların kalbine işte böyle sokarız.

Öztürk

Biz ona, günaha batmışların gönüllerinde böyle bir yol veririz.

Suat Yıldırım

Biz böylece o inkâr ve alayı suçluların kalplerine sokarız. Geçmiş ümmetlerin başlarına gelen felaketler ibret teşkil ettiği halde yine de onlar iman etmezler.

Süleyman Ateş

İşte biz o(Tanrı Zikri)ni suçluların kalblerine böyle sokarız.

لَا يُؤْمِنُونَ بِهِۦ ۖ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿١٣﴾

Gene ona inanmazlar ve gerçekten, eskilerin yoluyoradamı da böylece olup bitmiş, onlar da bu yüzden azaba uğrayıp gitmiştir.

Alİ Bulaç

Onlar ona (indirilen kitaba) inanmazlar, oysaki evvelkilerin sünneti geçmiştir.

Çeviriyazı

lâ yü'minûne bihî veḳad ḫalet sünnetü-l'evvelîn.

Diyanet İşleri

Aynı şekilde biz de Kitap'ı suçluların kalblerine sokarız, ama ona yine de inanmazlar. Oysa kendilerinden öncekilerin uğradıkları meydandadır.

Diyanet Vakfı

Öncekilerin başına gelenlerden ders almaları gerekirken onlar hala buna (Kur'an'a) inanmıyorlar.

Edip Yüksel

Nitekim, ona inanmazlar. Kendilerinden öncekilerin sünneti (adeti) de böyleydi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kur'âna iman etmezler, halbuki öncekilerin sünneti (inanmadıkları için başlarına gelenler) gelip geçmiştir.

Öztürk

Ona inanmazlar. Oysaki, öncekilerin yol ve yöntemleri gözlerinin önünden geçmiştir.

Suat Yıldırım

Biz böylece o inkâr ve alayı suçluların kalplerine sokarız. Geçmiş ümmetlerin başlarına gelen felaketler ibret teşkil ettiği halde yine de onlar iman etmezler.

Süleyman Ateş

Kendilerinden öncekilerin sünneti (inkarcıların mahvedileceği yasası) geçtiği halde yine de ona inanmazlar.

وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًۭا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ فَظَلُّوا۟ فِيهِ يَعْرُجُونَ ﴿١٤﴾

Onlara gökten bir kapı açsak da melekler, o kapıdan inip çıksalar.

Alİ Bulaç

Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, ordan yukarı yükselseler de,

Çeviriyazı

velev fetaḥnâ `aleyhim bâbem mine-ssemâi feżallû fîhi ya`rucûn.

Diyanet İşleri

Onlara gökten bir kapı açsak da, oradan çıkmağa koyulsalar: \"Gözlerimiz döndü, biz herhalde büyülendik\" derler.

Diyanet Vakfı

Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar,

Edip Yüksel

Onlara gökten bir kapı açsak ve onun içinde yükselecek olsalardı,

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar,

Öztürk

Üzerlerine gökten bir kapı açsak da oradan yükseliyor olsalardı.

Suat Yıldırım

Hatta o kâfirlere gökten bir kapı açsak, onlar da yukarı yükselip çıksalar, yine de “Galiba gözlerimiz bağlandı, belki de büyüye tutulduk!” derler.

Süleyman Ateş

Onlara gökten bir kapı açsak da oraya çıkacak olsalardı:

لَقَالُوٓا۟ إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَٰرُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌۭ مَّسْحُورُونَ ﴿١٥﴾

Bunu görürler de gene ancak derler, gözlerimiz bağlandı bizim, hatta büyülenmiş bir topluluğuz biz.

Alİ Bulaç

Mutlaka: \"Gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz\" diyeceklerdir.

Çeviriyazı

leḳâlû innemâ sükkirat ebṣârunâ bel naḥnü ḳavmüm mesḥûrûn.

Diyanet İşleri

Onlara gökten bir kapı açsak da, oradan çıkmağa koyulsalar: \"Gözlerimiz döndü, biz herhalde büyülendik\" derler.

Diyanet Vakfı

\"Gözlerimiz boyandı, daha doğrusu bize büyü yapılmıştır\" derler.

Edip Yüksel

\"Gözlerimiz sarhoş edildi, büyülendik,\" diyeceklerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Gözlerimiz perdelendi, daha doğrusu bize büyü yapılmıştır\" derler.

Öztürk

Kesinlikle şöyle diyeceklerdi: \"Bizim gözlerimiz döndürüldü, bakışlarımız sarhoş edildi. Belki de biz büyüye çarptırılmış bir toplumuz.\"

Suat Yıldırım

Hatta o kâfirlere gökten bir kapı açsak, onlar da yukarı yükselip çıksalar, yine de “Galiba gözlerimiz bağlandı, belki de büyüye tutulduk!” derler.

Süleyman Ateş

Herhalde gözlerimiz döndürüldü, biz büyülenmiş bir topluluğuz, derlerdi.

وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِى ٱلسَّمَآءِ بُرُوجًۭا وَزَيَّنَّٰهَا لِلنَّٰظِرِينَ ﴿١٦﴾

Andolsun ki gökte burçlar halkettik ve göğü, seyredenlere bezedik.

Alİ Bulaç

Andolsun, gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik.

Çeviriyazı

veleḳad ce`alnâ fi-ssemâi bürûcev vezeyyennâhâ linnâżirîn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, gökte burçlar meydana getirdik, onları bakanlar için donattık.

Diyanet Vakfı

Andolsun, biz gökte birtakım burçlar yarattık ve seyr edenler için onu süsledik.

Edip Yüksel

Gökte galaksiler yerleştirdik, ve gözleyenler için onları süsledik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun biz, gökte birtakım burçlar yarattık ve bakanlar için onu süsledik.

Öztürk

Yemin olsun, biz gökte burçlar oluşturduk ve onu/onları, seyredenler için süsledik.

Suat Yıldırım

Gerçekten Biz, gökte burçlar yarattık ve onları seyredenler için yıldızlarla süsledik.Hem onu kovulmuş her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı edenler olursa, onu da parlak bir ışık kovalar. [25,61; 85,1; 26,212; 37,8-10] {KM, Luka 10,18}

Süleyman Ateş

Andolsun biz, gökte burçlar yaptık. Ve onu bakanlar için süsledik.

وَحَفِظْنَٰهَا مِن كُلِّ شَيْطَٰنٍۢ رَّجِيمٍ ﴿١٧﴾

Ve onu, bütün taşlanmış Şeytanlardan koruduk.

Alİ Bulaç

Ve onu her kovulan şeytandan koruduk.

Çeviriyazı

veḥafiżnâhâ min külli şeyṭânir racîm.

Diyanet İşleri

Onları, kovulmuş her şeytandan koruduk.

Diyanet Vakfı

Onları, taşlanmış (kovulmuş) her şeytandan koruduk.

Edip Yüksel

Ve onları her kovulmuş şeytandan koruduk.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve göğü taşlanan bütün şeytanlardan koruduk.

Öztürk

Ve onu/onları, her kovulup taşlanmış şeytandan koruduk.

Suat Yıldırım

Gerçekten Biz, gökte burçlar yarattık ve onları seyredenler için yıldızlarla süsledik.Hem onu kovulmuş her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı edenler olursa, onu da parlak bir ışık kovalar. [25,61; 85,1; 26,212; 37,8-10] {KM, Luka 10,18}

Süleyman Ateş

Ve onu, her recim (taşlanmış, kovulmuş uydurma sözler atan) şeytandan koruduk.

إِلَّا مَنِ ٱسْتَرَقَ ٱلسَّمْعَ فَأَتْبَعَهُۥ شِهَابٌۭ مُّبِينٌۭ ﴿١٨﴾

Ancak hırsızlama bir şey duymaya kalkışan olursa onun da ardından apaçık görünen bir ateş yalımıdır gönderdik.

Alİ Bulaç

Ancak kulak hırsızlığı yapan olursa, onu da parlak bir ateş izler.

Çeviriyazı

illâ meni-steraḳa-ssem`a feetbe`ahû şihâbüm mübîn.

Diyanet İşleri

Fakat kulak hırsızlığı yapan olursa, parlak bir ateş onu kovalar.

Diyanet Vakfı

Ancak kulak hırsızlığı eden müstesna. Onun da peşine açık bir alev sütunu düşmüştür.

Edip Yüksel

Ancak onlardan kulak hırsızlığı eden olursa onu alevli bir ateş mermisi kovalar

Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak kulak hırsızlığı eden şeytan hariç, onu apaçık bir alev sütunu takip eder.

Öztürk

Ancak kulak hırsızlığı eden olur; onun peşine de parlak bir ateş alevi düşer.

Suat Yıldırım

Gerçekten Biz, gökte burçlar yarattık ve onları seyredenler için yıldızlarla süsledik.Hem onu kovulmuş her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı edenler olursa, onu da parlak bir ışık kovalar. [25,61; 85,1; 26,212; 37,8-10] {KM, Luka 10,18}

Süleyman Ateş

Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ışın kovalar.

وَٱلْأَرْضَ مَدَدْنَٰهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَٰسِىَ وَأَنۢبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ شَىْءٍۢ مَّوْزُونٍۢ ﴿١٩﴾

Yeryüzünü, enine boyuna döşedik ve orada metin dağlar yarattık ve oradan, taktirimize göre, her şeyi bitirdik.

Alİ Bulaç

Yere (gelince,) onu döşeyip-yaydık, onda sarsılmaz-dağlar bıraktık ve onda herşeyden ölçüsü belirlenmiş ürünler bitirdik.

Çeviriyazı

vel'arḍa medednâhâ veelḳaynâ fîhâ ravâsiye veembetnâ fîhâ min külli şey'im mevzûn.

Diyanet İşleri

Yeri yaydık, oraya sabit dağlar yerleştirdik, orada her şeyi bir ölçüye göre bitirdik.

Diyanet Vakfı

Yeri uzatıp yaydık, orada sabit dağlar yerleştirdik, yine orada miktarı ve ölçüsü belirli olan şeyler bitirdik.

Edip Yüksel

Yeryüzünü genişletip içine sağlam dağlar yerleştirdik ve orada her şeyi mükemmel bir ölçüye göre bitirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yeryüzünü düzgün bir şekilde yarattık ve oraya sabit dağlar yerleştirdik. Orada hikmetle ölçülmüş her şeyden bitkiler bitirdik.

Öztürk

Yeri yayıp döşedik, ona kuvvetli dağlar diktik ve içinde ölçülü/ahenkli her şeyden bitirdik.

Suat Yıldırım

Yeri de yaydık, genişlettik ve oraya sağlam dağlar çaktık ve orada hikmetle ölçülmüş olarak her türlü nebatı yetiştirdik. [37,6] {KM, Tekvin 3,24}

Süleyman Ateş

Arzı da yaydık, oraya sağlam dağlar attık ve orada ölçülü mütenasib şeyler bitirdik.

وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَٰيِشَ وَمَن لَّسْتُمْ لَهُۥ بِرَٰزِقِينَ ﴿٢٠﴾

Orada sizin için de, sizin rızıklandırmadığınız mahlukat için de geçim sebepleri halkettik.

Alİ Bulaç

Ve orda sizler için ve kendisine rızık vericiler olmadığınız kimseler (varlıklar ve canlılar) için geçimlikler kıldık.

Çeviriyazı

vece`alnâ leküm fîhâ me`âyişe vemel lestüm lehû birâziḳîn.

Diyanet İşleri

Orada sizin ve rızık veremeyeceğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik.

Diyanet Vakfı

Orada hem sizin için hem de rızıkları size ait olmayanlar için (gerekli) geçim vasıtaları yarattık.

Edip Yüksel

Orada hem sizin için ve hem sizin beslemediğiniz yaratıklar için yaşanacak bir ortam oluşturduk.

Elmalılı Hamdi Yazır

Orada hem sizin için, hem de sizin rızıklarını veremediğiniz kimseler için geçim yollarını yarattık.

Öztürk

Orada sizin için ve rızıklandırıcısı siz olmadığınız kimse için geçimlikler yarattık.

Suat Yıldırım

Orada hem siz insanlar için, hem rızkını sizin vermediğiniz daha nice yaratıklar için geçimlikler meydana getirdik.

Süleyman Ateş

Orada sizin için ve (beslediğinizi sandığınız, fakat aslında) sizin beslemediğiniz kimseler için geçimlikler var ettik.

وَإِن مِّن شَىْءٍ إِلَّا عِندَنَا خَزَآئِنُهُۥ وَمَا نُنَزِّلُهُۥٓ إِلَّا بِقَدَرٍۢ مَّعْلُومٍۢ ﴿٢١﴾

Hiçbir şey yoktur ki hazineleri, katımızda olmasın ve biz onu ancak malum bir miktarda indiririz.

Alİ Bulaç

Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim Katımız'da olmasın; ancak onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz.

Çeviriyazı

veim min şey'in illâ `indenâ ḫazâinüh. vemâ nünezzilühû illâ biḳaderim ma`lûm.

Diyanet İşleri

Hazinesi Bizim katımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Biz onu ancak belli bir ölçüye göre indiririz.

Diyanet Vakfı

Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.

Edip Yüksel

Hiç bir şey yoktur ki onun hazineleri bizim yanımızda olmasın, ancak biz onu belirlenmiş bir ölçüyle indiririz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Fakat biz, onu ancak ihtiyaca göre, belli ölçülerde veririz.

Öztürk

Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri bizim yanımızda olmasın. Ama biz onu ancak belirli bir ölçüde/bir kaderle indiririz.

Suat Yıldırım

Hiçbir şey yoktur ki onu meydana getiren hazinelerin anahtarları elimizde olmasın. Biz onu ancak belirli bir ölçü ile indiririz.

Süleyman Ateş

Hiçbir şey yoktur ki onun hazineleri, bizim yanımızda olmasın, ama biz onu, bilinen bir miktar ile indiririz.

وَأَرْسَلْنَا ٱلرِّيَٰحَ لَوَٰقِحَ فَأَنزَلْنَا مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءًۭ فَأَسْقَيْنَٰكُمُوهُ وَمَآ أَنتُمْ لَهُۥ بِخَٰزِنِينَ ﴿٢٢﴾

Yüklü rüzgarlar gönderdik de gökten yağmur yağdırdık, suya kandırdık sizi ve onu koruyup saklayan siz değilsiniz.

Alİ Bulaç

Ve aşılayıcılar olarak rüzgarları gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri suladık. Oysa siz onun hazine-koruyucuları değilsiniz.

Çeviriyazı

veerselne-rriyâḥa levâḳiḥa feenzelnâ mine-ssemâi mâen feesḳaynâkümûh. vemâ entüm lehû biḫâzinîn.

Diyanet İşleri

Rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik; yukarıdan su indirdik de sizi onunla suladık. Yoksa siz onu toplayamazdınız.

Diyanet Vakfı

Biz, rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı karşıladık. (Biz bunları yapmasaydık) siz onu (yeterli) suyu depolayamazdınız.

Edip Yüksel

Rüzgarı aşılayıcı olarak gönderdik; gökten bir su indirip sizi onunla suladık. Oysa siz onu depo edemezdiniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirip sizi onunla suladık. O suyu hazinelerde tutan da siz değilsiniz.

Öztürk

Rüzgârları dölleyiciler olarak gönderdik; gökten bir su indirdik de onunla sizi suvardık. Onun depolayıcıları siz değilsiniz.

Suat Yıldırım

Aşılayıcı Rüzgârlar gönderdik. Derken gökten yağmur indirip onunla sizi suladık.Halbuki o suyu hazinelerde depolayan da sizler değilsiniz. [39,21; 56,68-74; 16,10; 67,30]

Süleyman Ateş

Rüzgarları, aşılayıcı olarak gönderdik de gökten su indirdik, böylece sizi suladık. Onu depolayan siz değilsiniz.

وَإِنَّا لَنَحْنُ نُحْىِۦ وَنُمِيتُ وَنَحْنُ ٱلْوَٰرِثُونَ ﴿٢٣﴾

Ve şüphe yok ki ancak biz diriltiriz, biz öldürürüz ve biziz her şeye varis olan.

Alİ Bulaç

Şüphesiz Biz, gerçekten Biz yaşatır ve öldürürüz ve varis olanlar Biziz.

Çeviriyazı

veinnâ lenaḥnü nuḥyî venümîtü venaḥnü-lvâriŝûn.

Diyanet İşleri

Doğrusu dirilten ve öldüren Biziz; hepsinin gerisinde de Biz kalırız.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz biz diriltir ve biz öldürürüz! Ve her şeye biz varis oluruz.

Edip Yüksel

Biz, elbette biz diriltir ve öldürürüz, sonunda asıl varis olanlar da biziz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Elbette biz diriltiriz ve biz öldürürüz! Ve hepsinin varisleri de biziz.

Öztürk

Biz, elbette biz, hayat veriyoruz; biz öldürüyoruz. Ve biziz Vâris olanlar/mirasçı kalanlar.

Suat Yıldırım

Muhakkak ki hayatı veren de Biz'iz, hayatı geri alıp öldüren de ve elbette hepsine vâris olacak, hepsinden sonraya kalacak olan baki de Biz’iz.

Süleyman Ateş

Biziz, elbette biz ki, yaşatır, öldürürüz; gerçek varis olan da biziz (her faninin mülkü bize geçer. Ölmeyen, daima kalan yalnız biziz).

وَلَقَدْ عَلِمْنَا ٱلْمُسْتَقْدِمِينَ مِنكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا ٱلْمُسْتَـْٔخِرِينَ ﴿٢٤﴾

Ve andolsun ki önce geçip gidenlerinizi de biliriz, sonraya kalanlarınızı da.

Alİ Bulaç

Andolsun sizden öne (veya önceden) geçenleri bilmişizdir; ve (yine) andolsun, geride kalanları da bilmişizdir.

Çeviriyazı

veleḳad `alimne-lmüstaḳdimîne minküm veleḳad `alimne-lmüste'ḫirîn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, sizden önce geçenleri biliriz; and olsun ki, geri kalanları da biliriz.

Diyanet Vakfı

Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları da biliriz.

Edip Yüksel

İlerleyenlerinizi de biliriz, geride kalanları da biliriz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki biz, içinizden İslâm'da öne geçmek isteyenleri de biliriz, geri kalmak isteyenleri de biliriz.

Öztürk

Yemin olsun, sizin önden gidenlerinizi bilmişizdir; yemin olsun, geriye kalanları da bilmişizdir.

Suat Yıldırım

Doğrusu sizden, önden gidenleri de, geri kalanları da Biz pek iyi biliriz.

Süleyman Ateş

Andolsun, sizden önce geçenleri de bildik, sonra gelenleri de bildik.

وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ ۚ إِنَّهُۥ حَكِيمٌ عَلِيمٌۭ ﴿٢٥﴾

Ve şüphe yok ki Rabbin, hepsini de haşreder; şüphe yok ki o, hüküm ve hikmet sahibidir ve her şeyi bilir.

Alİ Bulaç

Ve şüphesiz senin Rabbin, O, onları haşredecektir. Gerçekten O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.

Çeviriyazı

veinne rabbeke hüve yaḥşüruhüm. innehû ḥakîmün `alîm.

Diyanet İşleri

Doğrusu Rabbin onları diriltip bir araya getirecektir. Şüphesiz O Hakim'dir, Herşeyi Bilen'dir.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz Rabbin onları (kıyamette) toplayacaktır. Çünkü O, hakimdir, alimdir.

Edip Yüksel

Onları, senin Rabbin toplayacak. O Bilgedir, Bilendir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz Rabbin O'dur ki, onları kıyamet gününde hesaba çekmek için toplayacaktır. O, hikmet sahibidir, bilendir.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, Rabbindir, evet O'dur onları haşredecek olan. Hakîmdir O, Alîm'dir.

Suat Yıldırım

Senin Rabbin, elbette onları mahşerde toplayacaktır. Çünkü O hakîmdir, alîmdir (tam hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi bilir).

Süleyman Ateş

Gerçekten onları toplayacak olan, Rabbindir. O hükümdardır bilendir.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا ٱلْإِنسَٰنَ مِن صَلْصَٰلٍۢ مِّنْ حَمَإٍۢ مَّسْنُونٍۢ ﴿٢٦﴾

Andolsun ki biz Âdem'i, kuru, kokmuş, şekil ve suret verilmiş balçıktan yarattık.

Alİ Bulaç

Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.

Çeviriyazı

veleḳad ḫalaḳne-l'insâne min ṣalṣâlim min ḥameim mesnûn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, insanı kuru balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattık.

Diyanet Vakfı

Andolsun biz insanı, (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık.

Edip Yüksel

İnsanı, kurumuş, yıllanmış balçıktan yarattık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.

Öztürk

Yemin olsun, biz insanı; kuru çamurdan, değişken-cıvık bir balçıktan yarattık.

Suat Yıldırım

Biz insanı kara çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. [55,14-15; 6,2]

Süleyman Ateş

Andolsun biz insanı pişmemiş çamurdan, değişmiş cıvık balçıktan yarattık.

وَٱلْجَآنَّ خَلَقْنَٰهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ ٱلسَّمُومِ ﴿٢٧﴾

Şeytan'ıysa daha önce, yakıp öldürücü bir harareti olan ateşten yarattık.

Alİ Bulaç

Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.

Çeviriyazı

velcânne ḫalaḳnâhü min ḳablü min nâri-ssemûm.

Diyanet İşleri

Cinleri de, daha önce, dumansız ateşten yarattık.

Diyanet Vakfı

Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık.

Edip Yüksel

Cinleri de önceden, içe işleyen parlak ateşten yarattık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Cinleri de daha önce insan vücudunun gözeneklerinden geçebilen güçlü bir ateşten yarattık.

Öztürk

Cini/İblis'i de daha önce kavurucu ateşten yaratmıştık.

Suat Yıldırım

Cinleri de daha önce, zehirli ateşten yaratmıştık.

Süleyman Ateş

Cinne gelince onu da (insandan) daha önce, (vücudun gözeneklerine) nüfuz eden kavurucu ateşten yarattık.

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَٰٓئِكَةِ إِنِّى خَٰلِقٌۢ بَشَرًۭا مِّن صَلْصَٰلٍۢ مِّنْ حَمَإٍۢ مَّسْنُونٍۢ ﴿٢٨﴾

An o zamanı ki Rabbin, meleklere demişti: Gerçekten de ben, kuru, kokmuş, şekil ve suret verilmiş balçıktan bir insan yaratacağım.

Alİ Bulaç

Hani Rabbin meleklere demişti: \"Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım.\"

Çeviriyazı

veiẕ ḳâle rabbüke lilmelâiketi innî ḫâliḳum beşeram min ṣalṣâlim min ḥameim mesnûn.

Diyanet İşleri

'Rabbin meleklere: \"Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın\" demişti.

Diyanet Vakfı

Hani Rabbin meleklere demişti ki: \"Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım.\"

Edip Yüksel

Rabbin meleklere, \"Kurumuş, yıllanmış balçıktan bir insan yaratacağım,\" demişti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Peygamber! Rabbinin meleklere şöyle dediğini hatırla: \"Ben, kuru balçıktan, şekil verilmiş kokuşmuş çamurdan bir insan yaratacağım.\"

Öztürk

Hatırla o zamanı ki Rabbin meleklere, \"Ben, kupkuru bir çamurdan, değişken, cıvık balçıktan bir insan yaratacağım.\" demişti.

Suat Yıldırım

Ve hani Rabbin meleklere: “Ben, demişti, kuru çamurdan, şekillenmiş bir çamurdan bir beşer yaratacağım.”

Süleyman Ateş

Bir zaman Rabbin meleklere demişti ki: \"Ben kupkuru çamurdan, değişken balçıktan bir insan yaratacağım!\"

فَإِذَا سَوَّيْتُهُۥ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِى فَقَعُوا۟ لَهُۥ سَٰجِدِينَ ﴿٢٩﴾

Onun yaratılışını tamamlayıp kemale getirerek ruhumdan ruh üfürünce derhal ona karşı secdeye kapanın.

Alİ Bulaç

\"Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhum'dan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.\"

Çeviriyazı

feiẕâ sevveytühû venefaḫtü fîhi mir rûḥî feḳa`û lehû sâcidîn.

Diyanet İşleri

'Rabbin meleklere: \"Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın\" demişti.

Diyanet Vakfı

\"Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan ütlediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!\"

Edip Yüksel

\"Onu düzenleyip ona ruhumdan üflediğimde hemen onun için secdeye varın,\" demişti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın.\"

Öztürk

\"Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın.\"

Suat Yıldırım

“Bu itibarla, Ben onu düzenlediğim insan şekline koyduğum ve içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal onun önünde secdeye kapanınız.” [2,34; 7,11; 38,72]

Süleyman Ateş

Onu düzenle(yip insan şekline koydu)ğum ve ona ruhumdan üflediğim zaman hemen ona secdeye kapanın!

فَسَجَدَ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ ﴿٣٠﴾

Meleklerin hepsi birden secde ettiler.

Alİ Bulaç

Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti.

Çeviriyazı

fesecede-lmelâiketü küllühüm ecme`ûn.

Diyanet İşleri

Bunun üzerine, İblis'in dışında bütün melekler hemen secde ettiler. O, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi.

Diyanet Vakfı

Meleklerin hepsi de hemen secde ettiler.

Edip Yüksel

Tüm melekler topluca secde ettiler;

Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.

Öztürk

Meleklerin tümü, toplu halde secde ettiler.

Suat Yıldırım

İblis hariç bütün melekler secdeye kapandılar. O ise kibirlenip, secde edenler arasında yer almadı.

Süleyman Ateş

Meleklerin hepsi topluca secde ettiler.

إِلَّآ إِبْلِيسَ أَبَىٰٓ أَن يَكُونَ مَعَ ٱلسَّٰجِدِينَ ﴿٣١﴾

Ancak İblis secde etmedi, secde edenlere katılmaktan çekindi.

Alİ Bulaç

Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayattı.

Çeviriyazı

illâ iblîs. ebâ ey yekûne me`a-ssâcidîn.

Diyanet İşleri

Bunun üzerine, İblis'in dışında bütün melekler hemen secde ettiler. O, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi.

Diyanet Vakfı

Fakat İblis hariç! O, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı.

Edip Yüksel

Ancak İblis (şeytan) hariç. Secde edenlerle beraber olmayı red etti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yalnız İblis hariç. O secde edenlerle beraber olmaktan çekinmişti.

Öztürk

İblis müstesna. O, secde edenlerle beraber olmaya karşı çıktı.

Suat Yıldırım

İblis hariç bütün melekler secdeye kapandılar. O ise kibirlenip, secde edenler arasında yer almadı.

Süleyman Ateş

Yalnız İblis, secde edenlerle beraber olmayı kabul etmedi.

قَالَ يَٰٓإِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلَّا تَكُونَ مَعَ ٱلسَّٰجِدِينَ ﴿٣٢﴾

Ey İblis dedi, sana ne oldu da secde edenlere katılmaktan çekindin?

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?\"

Çeviriyazı

ḳâle yâ iblîsü mâ leke ellâ tekûne me`a-ssâcidîn.

Diyanet İşleri

Allah: \"Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmaktan seni alıkoyan nedir?\" dedi.

Diyanet Vakfı

(Allah:) Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmayışının sebebi nedir? dedi.

Edip Yüksel

Dedi ki: \"Seni secde edenlerle beraber olmaktan alıkoyan şey nedir, İblis?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah buyurdu ki: \"Ey İblis! Ne oluyor sana da, secde edenlerle beraber olmuyorsun?\"

Öztürk

Allah dedi: \"Ey İblis! Sana ne oluyor da secde edenlerle beraber olmuyorsun?\"

Suat Yıldırım

Allah İblis'e: “Sen niye secde edenlerle beraber olmadın?” diye sordu.

Süleyman Ateş

(Allah): \"Ey İblis, nen var ki, sen secde edenlerle beraber olmadın?\" dedi.

قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُۥ مِن صَلْصَٰلٍۢ مِّنْ حَمَإٍۢ مَّسْنُونٍۢ ﴿٣٣﴾

Kuru, kokmuş, şekil ve suret verilmiş balçıktan yarattığın insana dedi, ben secde etmem.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim.\"

Çeviriyazı

ḳâle lem ekül liescüde libeşerin ḫalaḳtehû min ṣalṣâlim min ḥameim mesnûn.

Diyanet İşleri

O: \"Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem\" dedi.

Diyanet Vakfı

(İblis:) Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim, dedi.

Edip Yüksel

Dedi ki: \"Kurumuş, yıllanmış balçıktan yarattığın insana secde edecek değilim.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

İblis şöyle dedi: \"Kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana secde edemezdim.\"

Öztürk

Dedi: \"Kuru bir çamurdan, değişken-cıvık bir balçıktan yarattığın bir insana secde etmek için var olmadım.\"

Suat Yıldırım

“Benim,” dedi, “kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan yarattığın bir beşere secde etmem mümkün değildir.” [2,34; 7,12; 17,62] [38,76]

Süleyman Ateş

(İblis): \"Ben bir çamurdan, değişken bir balçıktan yarattığın insana secde edemem!\" dedi.

قَالَ فَٱخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌۭ ﴿٣٤﴾

Çık buradan dedi, şüphe yok ki taşlanmış, kovulmuşsun sen.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Öyleyse ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş-bulunmaktasın.\"

Çeviriyazı

ḳâle faḫruc minhâ feinneke racîm.

Diyanet İşleri

\"Öyleyse defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Doğrusu hesap gününe kadar lanet sanadır\" dedi.

Diyanet Vakfı

Allah şöyle buyurdu: Öyle ise oradan çık! Artık kovuldun!

Edip Yüksel

(Tanrı:) \"Öyleyse çık oradan; sen kovuldun!\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah şöyle buyurdu: \"Öyle ise oradan çık! Sen, artık kovulmuş birisin.\"

Öztürk

Buyurdu: \"Öyleyse çık oradan, çünkü kovuldun.\"

Suat Yıldırım

Allah şöyle buyurdu: “O halde, defol buradan! Çünkü sen kovuldun, ve bu lânet, hesap gününe kadar senin üzerinde devam edecektir.”

Süleyman Ateş

(Allah): \"Öyleyse çık oradan (meleklerin içinden çık), dedi, çünkü sen kovuldun!\"

وَإِنَّ عَلَيْكَ ٱللَّعْنَةَ إِلَىٰ يَوْمِ ٱلدِّينِ ﴿٣٥﴾

Ve gerçekten de din gününe dek lanet sana.

Alİ Bulaç

\"Ve şüphesiz, din gününe kadar lanet senin üzerinedir.\"

Çeviriyazı

veinne `aleyke-lla`nete ilâ yevmi-ddîn.

Diyanet İşleri

\"Öyleyse defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Doğrusu hesap gününe kadar lanet sanadır\" dedi.

Diyanet Vakfı

Muhakkak ki kıyamet gününe kadar lanet senin üzerine olacaktır!

Edip Yüksel

\"Yargı gününe kadar laneti hakkettin,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Kıyamet gününe kadar lanet senin üzerindedir.\"

Öztürk

\"Din gününe kadar üzerinde lanet var.\"

Suat Yıldırım

Allah şöyle buyurdu: “O halde, defol buradan! Çünkü sen kovuldun, ve bu lânet, hesap gününe kadar senin üzerinde devam edecektir.”

Süleyman Ateş

Ta ceza gününe kadar üzerine la'net edilecektir!

قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِىٓ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿٣٦﴾

Rabbim dedi, onların tekrar dirilecekleri güne dek mühlet ver, yaşat beni.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Rabbim, öyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı.\"

Çeviriyazı

ḳâle rabbi feenżirnî ilâ yevmi yüb`aŝûn.

Diyanet İşleri

\"Rabbim! Beni hiç olmazsa, tekrar dirilecekleri güne kadar ertele\" dedi.

Diyanet Vakfı

(İblis:) Rabbim! Öyle ise, (varlıkların) tekrar dirileceği güne kadar bana mühlet ver, dedi.

Edip Yüksel

\"Rabbim, dirilecekleri güne kadar beni ertele,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

İblis: \"Rabbim! Öyle ise insanların kabirlerinden kaldırılacakları güne (kıyamete) kadar bana mühlet ver\" dedi.

Öztürk

Dedi: \"Rabbim, onların diriltileceği güne kadar bana süre ver.\"

Suat Yıldırım

“Ya Rabbî!” dedi, “O halde insanların diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver!”

Süleyman Ateş

(İblis): \"Rabbim, dedi bari tekrar dirilecekleri güne kadar beni(m canımı almayı) ertele!\"

قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ ٱلْمُنظَرِينَ ﴿٣٧﴾

Şüphe yok ki dedi, sen, mühlet verilmişlerdensin.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Öyleyse, sen (kendisine) süre tanınanlardansın.\"

Çeviriyazı

ḳâle feinneke mine-lmünżarîn.

Diyanet İşleri

Allah: \"Sen, bilinen gün gelene kadar bırakılanlardansın\" dedi.

Diyanet Vakfı

Allah buyurdu ki: \"Sen mühlet verilenlerdensin\"

Edip Yüksel

Dedi ki: \"Tamam, sen ertelendin,\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah buyurdu ki: \"Sen mühlet verilenlerdensin.\"

Öztürk

Buyurdu: \"Hadi, süre verilenlerdensin.\"

Suat Yıldırım

“Haydi, buyurdu, belirli bir güne kadar sana müsaade edildi.”

Süleyman Ateş

(Allah): \"Haydi, dedi, sen ertelenmişlerdensin!\"

إِلَىٰ يَوْمِ ٱلْوَقْتِ ٱلْمَعْلُومِ ﴿٣٨﴾

Malum vaktin gelip çatacağı güne dek.

Alİ Bulaç

\"Bilinen günün vaktine kadar.\"

Çeviriyazı

ilâ yevmi-lvaḳti-lma`lûm.

Diyanet İşleri

Allah: \"Sen, bilinen gün gelene kadar bırakılanlardansın\" dedi.

Diyanet Vakfı

\"Allah katında bilinen vaktin gününe kadar...\"

Edip Yüksel

\"Bilinen vaktin gününe kadar....\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Allah katında bilinen vaktin gününe kadar...\"

Öztürk

\"Bilinen vaktin gününe kadar...\"

Suat Yıldırım

“Haydi, buyurdu, belirli bir güne kadar sana müsaade edildi.”

Süleyman Ateş

O bilinen vaktin gününe kadar!

قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغْوَيْتَنِى لَأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٣٩﴾

Rabbim dedi, beni rahmetinden mahrum ettiğin gibi bende kötülükleri, yeryüzünde onlara bezeyecek, onları isyan ettirerek hepsini de rahmetinden mahrum edeceğim.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım.\"

Çeviriyazı

ḳâle rabbi bimâ agveytenî leüzeyyinenne lehüm fi-l'arḍi veleugviyennehüm ecme`în.

Diyanet İşleri

\"Rabbim! Beni saptırdığın için, and olsun ki yeryüzünde fenalıkları onlara güzel göstereceğim; halis kıldığın kulların bir yana, onların hepsini saptıracağım\" dedi.

Diyanet Vakfı

(İblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!

Edip Yüksel

Dedi ki: \"Rabbim, beni yoldan çıkarttığın için, onları yeryüzünde ayartıp topluca saptıracağım.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

İblis şöyle dedi: \"Rabbim! Beni saptırdığın için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!\"

Öztürk

Dedi: \"Rabbim! Beni azdırmana yemin ederim ki, yeryüzünde onlar için mutlaka süslemeler yapacağım ve onların tümünü kesinlikle azdıracağım.\"

Suat Yıldırım

İblis dedi ki: “Ya Rabbî! Beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki ben de dünyada onlara günahları süsleyeceğim ve senin ihlasa erdirdiğin kulların müstesna, onların hepsini azdıracağım” [17,62; 38,82-83]

Süleyman Ateş

(İblis): \"Rabbim, dedi, beni azdırmandan ötürü andolsun ki, ben de yer yüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini azdıracağım.

إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ ٱلْمُخْلَصِينَ ﴿٤٠﴾

Ancak ihlasa sahip edilmiş kulların müstesna.

Alİ Bulaç

\"Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.\"

Çeviriyazı

illâ `ibâdeke minhümü-lmuḫleṣîn.

Diyanet İşleri

\"Rabbim! Beni saptırdığın için, and olsun ki yeryüzünde fenalıkları onlara güzel göstereceğim; halis kıldığın kulların bir yana, onların hepsini saptıracağım\" dedi.

Diyanet Vakfı

Ancak onlardan ihlaslı kulların müstesna.

Edip Yüksel

\"Kendilerini sadece sana adayanlar hariç.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ancak içlerinden ihlaslı kulların müstesnâdır.\"

Öztürk

\"İçlerinden riyaya sapmamış, samimi kulların müstesna.\"

Suat Yıldırım

İblis dedi ki: “Ya Rabbî! Beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki ben de dünyada onlara günahları süsleyeceğim ve senin ihlasa erdirdiğin kulların müstesna, onların hepsini azdıracağım” [17,62; 38,82-83]

Süleyman Ateş

Ancak içlerinden kendilerine ihlas verilen kulların hariç. (Benim azdırmam, onları etkilemez.)

قَالَ هَٰذَا صِرَٰطٌ عَلَىَّ مُسْتَقِيمٌ ﴿٤١﴾

Tanrı, işte bu yol dedi, dosdoğru bana varan yol.

Alİ Bulaç

(Allah) Dedi ki: \"İşte bu, Bana göre dosdoğru olan yoldur.\"

Çeviriyazı

ḳâle hâẕâ ṣirâṭun `aleyye müsteḳîm.

Diyanet İşleri

'Allah şöyle dedi: \"Benim gerekli kıldığım dosdoğru yol budur; kullarımın üzerinde senin bir nüfuzun olamaz. Ancak sana uyan sapıklar bunun dışındadır.\"

Diyanet Vakfı

(Allah) şöyle buyurdu: \"İşte bana varan dosdoğru yol budur.\"

Edip Yüksel

Dedi ki: \"İşte benim değişmez yasam budur.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah şöyle buyurdu: \"İşte bana ulaşan dosdoğru yol budur.\"

Öztürk

Buyurdu: \"İşte bana varan dosdoğru yol budur.\"

Suat Yıldırım

Allah buyurdu: “Bu seçkin kullarımın tuttuğu yol, işte Ben'im gözettiğim dosdoğru yoldur.” [16,9; 1,6-7]

Süleyman Ateş

(Allah) buyurdu ki: \"İşte bana varan doğru yol budur.\"

إِنَّ عِبَادِى لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَٰنٌ إِلَّا مَنِ ٱتَّبَعَكَ مِنَ ٱلْغَاوِينَ ﴿٤٢﴾

Şüphe yok ki kullarıma hiçbir suretle gücün yetmez, ancak sana uyan azgınlara yeter senin gücün.

Alİ Bulaç

\"Şüphesiz, kışkırtılıp-saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin Benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiçbir gücün yoktur.\"

Çeviriyazı

inne `ibâdî leyse leke `aleyhim sülṭânün illâ meni-ttebe`ake mine-lgâvîn.

Diyanet İşleri

'Allah şöyle dedi: \"Benim gerekli kıldığım dosdoğru yol budur; kullarımın üzerinde senin bir nüfuzun olamaz. Ancak sana uyan sapıklar bunun dışındadır.\"

Diyanet Vakfı

\"Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur. Ancak azgınlardan sana uyanlar müstesna.\"

Edip Yüksel

\"Elbette, sadece bana kulluk edenlere karşı bir gücün yoktur. Ancak sana uyan sapıklara gücün yeter.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Sana uyan azgınlardan başka, kullarımın üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur.\"

Öztürk

\"Benim kullarım aleyhine senin elinde hiçbir güç/kanıt olmayacak. Azgınların seni izleyenleri müstesna.\"

Suat Yıldırım

“Şüphesiz Benim o seçkin kullarım üzerinde senin hiçbir nüfûzun yoktur, ancak senin peşine takılmış şaşkın azgınlar başka!”

Süleyman Ateş

Benim halis kullarıma karşı senin bir gücün yoktur. Ancak sana uyan azgınlar(ı azdırabilirsin).

وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٤٣﴾

Ve şüphe yok ki onların hepsine de vaadedilen yer, cehennemdir.

Alİ Bulaç

\"Ve hiç şüphe yok, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir.\"

Çeviriyazı

veinne cehenneme lemev`idühüm ecme`în.

Diyanet İşleri

\"Ve Cehennem onların hepsinin toplanacağı yerdir.\"

Diyanet Vakfı

Muhakkak cehennem, onların hepsine vadolunan yerdir.

Edip Yüksel

\"Cehennem hepsinin buluşma yeridir.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Şüphesiz ki onların hepsine vaad edilen yer cehennemdir.\"

Öztürk

Cehennem onların tümünün şaşmaz buluşma yeridir.

Suat Yıldırım

Şüphesiz cehennem de o azgınların hepsinin varacakları yerdir. Oranın yedi kapısı vardır ve her kapıdan kimlerin gireceği belirlenmiştir.

Süleyman Ateş

Cehennem o (şeytana uya)nların hepsinin buluşma yeridir.

لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَٰبٍۢ لِّكُلِّ بَابٍۢ مِّنْهُمْ جُزْءٌۭ مَّقْسُومٌ ﴿٤٤﴾

Orasının yedi kapısı var, her kapıya da onlardan bir kısmı ayrılmıştır.

Alİ Bulaç

Onun yedi kapısı vardır; onlardan her bir kapı için bir grup ayrılmıştır.

Çeviriyazı

lehâ seb`atü ebvâb. likülli bâbim minhüm cüz'üm maḳsûm.

Diyanet İşleri

O cehennemin yedi kapısı olup, her kapıdan onların girecekleri ayrılmış bir kısım vardır.

Diyanet Vakfı

Cehennemin yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için birer gurup ayrılmıştır.

Edip Yüksel

\"Onun yedi kapısı vardır ve her bir kapı için onlardan belli bir pay vardır.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Cehennemin yedi kapısı vardır. O kapıların herbiri için birer grup ayrılmıştır.\"

Öztürk

Yedi kapısı vardır onun. Her kapıya onlardan bir bölük ayrılmıştır.

Suat Yıldırım

Şüphesiz cehennem de o azgınların hepsinin varacakları yerdir. Oranın yedi kapısı vardır ve her kapıdan kimlerin gireceği belirlenmiştir.

Süleyman Ateş

Onun yedi kapısı vardır. Her kapıya, onlardan bir bölüm ayrılmıştır.

إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى جَنَّٰتٍۢ وَعُيُونٍ ﴿٤٥﴾

Şüphe yok ki çekinenler, cennetlerde ve ırmak başlarındadır.

Alİ Bulaç

Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır.

Çeviriyazı

inne-lmütteḳîne fî cennâtiv ve`uyûn.

Diyanet İşleri

Allah'a karşı gelmekten sakınanlar ise, cennetlerde, pınar başlarındadırlar.

Diyanet Vakfı

(Allah'ın azabından korkup rahmetine sığınan) takva sahipleri, mutlaka cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar.

Edip Yüksel

Erdemliler ise bahçeler ve pınarlar içindedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allahtan korkanlar, elbette cennetlerde ve pınarların başındadırlar.

Öztürk

Sakınılması gereken şeylerden sakınanlar ise cennetlerde pınarlar içindedir.

Suat Yıldırım

Şeytana uymaktan korunan müttakiler ise cennetlerde ve pınar başlarındadırlar.

Süleyman Ateş

(Şeytana uymaktan, küfür ve isyandan) korunanlar ise cennetlerde, pınar başlarındadırlar.

ٱدْخُلُوهَا بِسَلَٰمٍ ءَامِنِينَ ﴿٤٦﴾

Esenlikle emin olarak girin cennetlere.

Alİ Bulaç

Oraya esenlikle ve güvenlikle girin.

Çeviriyazı

üdḫulûhâ biselâmin âminîn.

Diyanet İşleri

\"Oraya güven içinde, esenlikle girin\" denilir.

Diyanet Vakfı

\"Oraya emniyet ve selametle girin\" (denilir, onlara).

Edip Yüksel

Oraya barış ve güvenlik içinde girin.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara: \"Selametle güven içinde oraya girin\" denir.

Öztürk

\"Güvene kavuşmuş olarak selamla girin oraya.\"

Suat Yıldırım

“Esenlikle, emin olarak girin oraya!” (denir onlara).

Süleyman Ateş

(Onlara): \"Oraya esenlikle, güven içinde girin!\" (denilir).

وَنَزَعْنَا مَا فِى صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ إِخْوَٰنًا عَلَىٰ سُرُرٍۢ مُّتَقَٰبِلِينَ ﴿٤٧﴾

Gönüllerindeki kini, hasedi, ta kökünden söküp attık onların, kardeşlerdir, birbirlerine karşı tahtlar üstünde otururlar.

Alİ Bulaç

Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.

Çeviriyazı

veneza`nâ mâ fî ṣudûrihim min gillin iḫvânen `alâ sürurim müteḳâbilîn.

Diyanet İşleri

Biz onların gönüllerinde olan kini çıkardık, artık onlar sedirler üzerinde karşılıklı oturan kardeşlerdir.

Diyanet Vakfı

Biz, onların gönüllerindeki kini söküp attık; onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar.

Edip Yüksel

Göğüslerindeki kıskançlığı kaldırırız; kardeşçe karşılıklı yerleştirilmiş koltuklar üzerindedirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz o cennetliklerin kalblerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak sevinç içinde karşılıklı koltuklara otururlar.

Öztürk

Göğüslerindeki düşmanlığı çekip almışızdır. Köşkler/divanlar üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olmuşlardır.

Suat Yıldırım

Onların kalplerindeki kini söküp çıkarmışızdır. Dost ve kardeş olarak, divanlar üzerinde karşı karşıya otururlar.

Süleyman Ateş

Onların göğüslerindeki kini çıkarıp atmışızdır; (hepsi) kardeşler olarak divanlar üzerinde karşı karşıya oturur (sohbet eder)ler.

لَا يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌۭ وَمَا هُم مِّنْهَا بِمُخْرَجِينَ ﴿٤٨﴾

Orada ne bir yorgunluk duyarlar, ne de oradan çıkarılırlar.

Alİ Bulaç

Orda onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar ordan çıkarılacak değildirler.

Çeviriyazı

lâ yemessühüm fîhâ neṣabüv vemâ hüm minhâ bimuḫracîn.

Diyanet İşleri

Onlar orada bir yorgunluk hissetmezler. Oradan çıkarılacak da değillerdir.

Diyanet Vakfı

Onlara orada hiçbir yorgunluk gelmeyecek ve onlar, oradan çıkarılmayacaklardır.

Edip Yüksel

Orada onlara hiç bir yorgunluk dokunmaz ve oradan da çıkarılacak değillerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Orada kendilerine hiçbir yorgunluk gelmeyecek. Oradan çıkarılacak da değillerdir.

Öztürk

Orada kendilerine zahmet/yorgunluk dokunmaz. Oradan çıkarılmazlar da.

Suat Yıldırım

Orada kendilerine hiç bir zahmet ve meşakkat dokunmaz, oradan hiç çıkarılmazlar.

Süleyman Ateş

Orada onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.

۞ نَبِّئْ عِبَادِىٓ أَنِّىٓ أَنَا ٱلْغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ ﴿٤٩﴾

Haber ver kullarıma, şüphe yok ki ben suçları örterim, rahimim.

Alİ Bulaç

Haber ver kullarıma; şüphesiz Ben, Ben bağışlayanım, esirgeyenim.

Çeviriyazı

nebbi' `ibâdî ennî ene-lgafûru-rraḥîm.

Diyanet İşleri

Kullarıma Benim bağışlayan, merhamet eden olduğumu, azabımın can yakıcı bir azap olduğunu haber ver.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Kullarıma, benim, çok bağışlayıcı ve pek esirgeyici olduğumu haber ver.

Edip Yüksel

Kullarıma haber ver ki ben Bağışlayıcıyım, Rahimim.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kullarıma haber ver ki, gerçekten ben çok bağışlayıcı ve pek merhamet ediciyim.

Öztürk

Haber ver kullarıma: Hiç kuşkusuz benim, evet benim, Gafûr ve Rahîm.

Suat Yıldırım

Kullarıma haber ver ki (günahları örten) gafur, (ihsanı bol olan) rahîm Ben'im.Bununla beraber azabım da elîm mi elîm!

Süleyman Ateş

(Ey Muhammed), kullarıma haber ver: İşte ben öyle bağışlayan, öyle esirgeyenim.

وَأَنَّ عَذَابِى هُوَ ٱلْعَذَابُ ٱلْأَلِيمُ ﴿٥٠﴾

Ve şüphe yok ki azabım da pek elemli bir azaptır.

Alİ Bulaç

Ve şüphesiz azabım; o acıklı bir azaptır.

Çeviriyazı

veenne `aẕâbî hüve-l`aẕâbü-l'elîm.

Diyanet İşleri

Kullarıma Benim bağışlayan, merhamet eden olduğumu, azabımın can yakıcı bir azap olduğunu haber ver.

Diyanet Vakfı

Benim azabımın elem verici bir azap olduğunu da bildir.

Edip Yüksel

Ve azabım da çok acı bir azaptır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bununla beraber azabım da çok acıklı bir azabdır. Bunları geçmişten bazı örneklerle açıklamak üzere:

Öztürk

Ama acıklı azabın ta kendisidir benim azabım.

Suat Yıldırım

Kullarıma haber ver ki (günahları örten) gafur, (ihsanı bol olan) rahîm Ben'im.Bununla beraber azabım da elîm mi elîm!

Süleyman Ateş

Fakat benim azabım da çok acı bir azabdır.

وَنَبِّئْهُمْ عَن ضَيْفِ إِبْرَٰهِيمَ ﴿٥١﴾

Onları, İbrahim'e gelen misafirlerden de haberdar et.

Alİ Bulaç

Onlara İbrahim'in konuklarından haber ver.

Çeviriyazı

venebbi'hüm `an ḍayfi ibrâhîm.

Diyanet İşleri

Onlara İbrahim'in konuklarını da anlat:

Diyanet Vakfı

Onlara İbrahim'in misafirlerinden (meleklerden) de haber ver.

Edip Yüksel

Onlara İbrahim'in konuklarından haber ver.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem o kullara, İbrahim'in misafirlerinden de haber ver.

Öztürk

Onlara İbrahim'in misafirlerinden bahset.

Suat Yıldırım

Onlara İbrâhim'in misafirlerinden de bahset. [11,69; 51,24] {KM, Tekvin 18. bölüm}

Süleyman Ateş

Onlara İbrahim'in konuklarından haber ver;

إِذْ دَخَلُوا۟ عَلَيْهِ فَقَالُوا۟ سَلَٰمًۭا قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُونَ ﴿٥٢﴾

Hani, huzuruna girmişler de esenlik sana demişlerdi; o da, biz gerçekten de sizden korkuyoruz demişti.

Alİ Bulaç

Yanına girdiklerinde \"Selam\" demişlerdi. O da: \"Biz sizden korkmaktayız\" demişti.

Çeviriyazı

iẕ deḫalû `aleyhi feḳâlû selâmâ. ḳâle innâ minküm vecilûn.

Diyanet İşleri

İbrahim'in yanına girdiklerinde selam vermişlerdi. O: \"Doğrusu biz sizden korkuyoruz\" demişti de: \"Korkma, biz sana, bilgin bir oğlun olacağını müjdelemeye geldik\" demişlerdi.

Diyanet Vakfı

Onun yanına girdikleri zaman, \"selam\" dediler. (İbrahim:) Biz sizden çekiniyoruz, dedi.

Edip Yüksel

Onun yanına varıp, \"Selam!,\" demişlerdi. O da, \"Biz sizden korkuyoruz,\" demişti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hani melekler, İbrahim'in yanına girdikleri zaman, \"selam\" demişler, İbrahim de onlara: \"Biz sizden korkuyoruz\" demişti.

Öztürk

Hani onun yanına girmişlerdi de \"Selam!\" demişlerdi. O da \"Biz sizden korkuyoruz.\" diye konuşmuştu.

Suat Yıldırım

Onun yanına girdiklerinde “Selam!” dediler. İbrâhim: “Biz sizden korkuyoruz.” dedi.

Süleyman Ateş

Onun yanına girmişler: \"Selam\" demişlerdi. O da: \"Biz sizden korkuyoruz.\" dedi.

قَالُوا۟ لَا تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَٰمٍ عَلِيمٍۢ ﴿٥٣﴾

Korkma demişlerdi, biz sana, bilgi sahibi bir erkek evlat müjdeliyoruz.

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Korkma biz sana bilgin bir çocuk müjdelemekteyiz.\"

Çeviriyazı

ḳâlû lâ tevcel innâ nübeşşiruke bigulâmin `alîm.

Diyanet İşleri

İbrahim'in yanına girdiklerinde selam vermişlerdi. O: \"Doğrusu biz sizden korkuyoruz\" demişti de: \"Korkma, biz sana, bilgin bir oğlun olacağını müjdelemeye geldik\" demişlerdi.

Diyanet Vakfı

Dediler ki: Korkma; biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz.

Edip Yüksel

\"Endişelenme, biz sana bilgin bir oğul müjdesini veriyoruz,\" demişlerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Melekler: \"Korkma! Gerçekten biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz\" dediler.

Öztürk

\"Korkma! Biz sana bilgin bir oğlan müjdeliyoruz.\" dediler.

Suat Yıldırım

“Korkma!” dediler. “Biz sana (büyüdüğünde âlim olacak) bir oğlunuzun dünyaya geleceğini müjdeliyoruz.” [52,28]

Süleyman Ateş

Korkma dediler, biz sana bilgin bir çocuk(un olacağını) müjdeleriz!

قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِى عَلَىٰٓ أَن مَّسَّنِىَ ٱلْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ ﴿٥٤﴾

İhtiyarlık çağımda mı demişti, bana müjde veriyorsunuz? Neye istinaden müjde vermektesiniz bana?

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Bana ihtiyarlık gelip-çökmüşken mi müjdeliyorsunuz? Beni ne ile müjdelemektesiniz?\"

Çeviriyazı

ḳâle ebeşşertümûnî `alâ em messeniye-lkiberu febime tübeşşirûn.

Diyanet İşleri

\"Ben kocamışken bana müjde mi veriyorsunuz? Neye dayanarak müjdeliyorsunuz?\" deyince:

Diyanet Vakfı

(İbrahim:) Bana ihtiyarlık çökmesine rağmen beni müjdeliyor musunuz? Beni ne ile müjdeliyorsunuz? dedi.

Edip Yüksel

\"İyice yaşlanmışken beni mi müjdeliyorsunuz! Beni ne ile müjdeliyorsunuz,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

İbrahim dedi ki: \"Bana ihtiyarlık gelmişken, beni mi müjdeliyorsunuz, neye dayanarak beni müjdeliyorsunuz?\"

Öztürk

Dedi: \"İhtiyarlık yakama yapıştıktan sonra mı bana müjde veriyorsunuz! Neye dayanarak müjde veriyorsunuz?\"

Suat Yıldırım

“Beni mi müjdeliyorsunuz?” dedi. “Bana ihtiyarlık gelip çatmışken, artık beni nasıl tebşir edersiniz?”

Süleyman Ateş

Bana ihtiyarlık dokunduktan sonra mı beni müjdelediniz? Ne tuhaf bir şey ile müjdeliyorsunuz beni? dedi.

قَالُوا۟ بَشَّرْنَٰكَ بِٱلْحَقِّ فَلَا تَكُن مِّنَ ٱلْقَٰنِطِينَ ﴿٥٥﴾

Sana öyle bir müjde veriyoruz ki gerçektir bu, sakın ümidini kesenlerden olma demişlerdi.

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Seni gerçekle müjdeledik; öyleyse umut kesenlerden olma.\"

Çeviriyazı

ḳâlû beşşernâke bilḥaḳḳi felâ teküm mine-lḳâniṭîn.

Diyanet İşleri

\"Seni gerçekten müjdeliyoruz, umutsuzlardan olma\" demişlerdi.

Diyanet Vakfı

Sana gerçeği müjdeledik, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma! dediler.

Edip Yüksel

\"Sana gerçeği müjdeledik, umudunu kesme,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Melekler: \"Seni gerçekle müjdeliyoruz. Sakın Allah'ın rahmetinden ümidini kesenlerden olma!\" dediler.

Öztürk

Dediler: \"Hakk'a dayanarak müjdeledik sana, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma.\"

Suat Yıldırım

“Sana gerçeği müjdeledik, onun için ümit kesenlerden olma!” dediler.

Süleyman Ateş

Sana gerçeği müjdeledik, umut kesenlerden olma! dediler. They said: We bring thee good tidings in truth. So be not thou of the despairing.

قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِۦٓ إِلَّا ٱلضَّآلُّونَ ﴿٥٦﴾

O da Rabbinin rahmetinden demişti, ancak doğru yoldan sapanlardan başka kim ümit keser?

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Sapıklar dışında Rabbinin rahmetinden kim umut keser?\"

Çeviriyazı

ḳâle vemey yaḳneṭu mir raḥmeti rabbihî ille-ḍḍâllûn.

Diyanet İşleri

\"Zaten sapıklardan başka kim Rabbinin rahmetinden umudunu keser!\" diyerek sormuştu: \"Ey elçiler! İşiniz nedir?\"

Diyanet Vakfı

(İbrahim:) dedi ki: Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?

Edip Yüksel

\"Sapıklardan başka Rabbinin rahmetinden kim umut keser,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

İbrahim dedi ki: \"Rabbimin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?\"

Öztürk

Dedi: \"Sapıtmışlardan başka kim ümit keser Rabbin rahmetinden!\"

Suat Yıldırım

O da: “Rabbinin rahmetinden, hak yoldan sapanlardan başka kim ümit keser ki?” dedi.

Süleyman Ateş

Sapıklardan başka kim Rabbinin rahmetinden umut keser? dedi.

قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا ٱلْمُرْسَلُونَ ﴿٥٧﴾

Ey elçiler demişti, başka ne memuriyetiniz var?

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Ey elçiler, (bunun dışında, diğer) işiniz ne?\"

Çeviriyazı

ḳâle femâ ḫaṭbüküm eyyühe-lmürselûn.

Diyanet İşleri

\"Zaten sapıklardan başka kim Rabbinin rahmetinden umudunu keser!\" diyerek sormuştu: \"Ey elçiler! İşiniz nedir?\"

Diyanet Vakfı

\"Ey elçiler! (Başka) ne işiniz var?\" dedi.

Edip Yüksel

\"Ey elçiler, göreviniz nedir,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ey elçiler! Başka ne işiniz var?\" dedi.

Öztürk

\"Amacınız nedir ey elçiler?\" diye sordu.

Suat Yıldırım

Ve ilâve etti: “Ey elçiler, bundan başka işiniz nedir? sorabilir miyim?”

Süleyman Ateş

(İbrahim gelenlerin Hak elçileri melekler olduklarını anlayınca): \"Ey elçiler, dedi, işiniz nedir?\"

قَالُوٓا۟ إِنَّآ أُرْسِلْنَآ إِلَىٰ قَوْمٍۢ مُّجْرِمِينَ ﴿٥٨﴾

Biz demişlerdi, şüphe yok ki mücrim bir topluluğa gönderildik.

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Gerçekte biz, suçlu-günahkar olan bir topluluğa gönderildik.\"

Çeviriyazı

ḳâlû innâ ürsilnâ ilâ ḳavmim mücrimîn.

Diyanet İşleri

Şöyle cevap vermişlerdi: \"Biz şüphesiz suçlu bir millete gönderildik. Lut'un ailesi bunun dışındadır. Karısı hariç hepsini kurtaracağız. Karısının geride kalanlardan olmasını gerekli bulduk.\"

Diyanet Vakfı

Dediler ki: \"Biz, suçlu bir topluma (onları helak etmeye) gönderildik.\"

Edip Yüksel

\"Biz, suçlu bir topluma gönderildik;\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Melekler şöyle dediler: \"Biz suçlu bir kavmi cezalandırmak için gönderildik.

Öztürk

Dediler: \"Biz günahkâr bir topluluğa gönderildik.\"

Suat Yıldırım

“Haberin olsun!” dediler, “Biz, Lut'un ailesi dışında suçlu bir topluluğu cezalandırmak için gönderildik; onun karısı hariç tüm ailesini kurtaracağız. Zira eşinin suçlularla beraber kalmasını gerekli gördük.”

Süleyman Ateş

Biz suç işleyen bir kavme gönderildik, dediler.

إِلَّآ ءَالَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٥٩﴾

Ancak Lut ve soyu müstesna; onların hepsini de mutlaka kurtaracağız.

Alİ Bulaç

\"Ancak Lut ailesi hariçtir; biz onların tümünü muhakkak kurtaracağız.\"

Çeviriyazı

illâ âle lûṭ. innâ lemüneccûhüm ecme`în.

Diyanet İşleri

Şöyle cevap vermişlerdi: \"Biz şüphesiz suçlu bir millete gönderildik. Lut'un ailesi bunun dışındadır. Karısı hariç hepsini kurtaracağız. Karısının geride kalanlardan olmasını gerekli bulduk.\"

Diyanet Vakfı

\"Ancak Lut ailesi hariç. Onların hepsini kurtaracağız.\"

Edip Yüksel

\"Ancak Lut'un ailesi hariç. Hepsini kurtaracağız.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak Lût ailesi müstesnâdır. Biz, onların hepsini muhakkak kurtaracağız.

Öztürk

\"Yalnız Lût'un ailesi suçlu değildir. Biz onların hepsini kurtaracağız.\"

Suat Yıldırım

“Haberin olsun!” dediler, “Biz, Lut'un ailesi dışında suçlu bir topluluğu cezalandırmak için gönderildik; onun karısı hariç tüm ailesini kurtaracağız. Zira eşinin suçlularla beraber kalmasını gerekli gördük.”

Süleyman Ateş

Yalnız Lut ailesi suçlu değildir. Biz onların hepsini kurtaracağız.\"

إِلَّا ٱمْرَأَتَهُۥ قَدَّرْنَآ ۙ إِنَّهَا لَمِنَ ٱلْغَٰبِرِينَ ﴿٦٠﴾

Yalnız karısını kurtarmayacağız, onun, helak olanlarla beraber şehirde kalmasını takdir ettik.

Alİ Bulaç

\"Ama karısını (kurtaracaklarımız) dışında tuttuk, o, geride kalanlardandır.\"

Çeviriyazı

ille-mraetehû ḳaddernâ innehâ lemine-lgâbirîn.

Diyanet İşleri

Şöyle cevap vermişlerdi: \"Biz şüphesiz suçlu bir millete gönderildik. Lut'un ailesi bunun dışındadır. Karısı hariç hepsini kurtaracağız. Karısının geride kalanlardan olmasını gerekli bulduk.\"

Diyanet Vakfı

\"(Fakat Lut'un) karısı müstesna; biz onun geri kalanlardan olmasını takdir ettik.\"

Edip Yüksel

\"Yalnız karısı hariç; onun geride kalanlardan olmasını kararlaştırdık,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yalnız Lût'un karısı müstesnâ, çünkü onun helak edilenlerle birlikte yok edilmesini takdir ettik.

Öztürk

\"Lût'un karısı hariç. O günahkârlarla geride kalacaktır. Öyle takdir ettik.\"

Suat Yıldırım

“Haberin olsun!” dediler, “Biz, Lut'un ailesi dışında suçlu bir topluluğu cezalandırmak için gönderildik; onun karısı hariç tüm ailesini kurtaracağız. Zira eşinin suçlularla beraber kalmasını gerekli gördük.”

Süleyman Ateş

Ancak karısı hariç. Onun da (suçlularla beraber) kalanlardan olmasını uygun gördük.

فَلَمَّا جَآءَ ءَالَ لُوطٍ ٱلْمُرْسَلُونَ ﴿٦١﴾

Elçiler Lut ailesine geldikleri zaman.

Alİ Bulaç

Böylelikle elçiler Lut ailesine geldiklerinde,

Çeviriyazı

felemmâ câe âle lûṭini-lmürselûn.

Diyanet İşleri

Elçiler Lut'un ailesine gelince, Lut: \"Doğrusu siz tanınmayan kimselersiniz\" dedi.

Diyanet Vakfı

Melek olan elçiler Lut ailesine gelince,

Edip Yüksel

Elçiler, Lut'un ailesine geldiklerinde

Elmalılı Hamdi Yazır

Melek olan elçiler, Lût kavmine gelince,

Öztürk

Elçiler Lût ailesine geldiklerinde,

Suat Yıldırım

Elçiler Lut'un evine gelince O: “Doğrusu, siz ürkülecek kimselersiniz.” dedi.

Süleyman Ateş

Elçiler Lut ailesine geldiklerinde:

قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌۭ مُّنكَرُونَ ﴿٦٢﴾

O, siz dedi tanınmamış kimselersiniz.

Alİ Bulaç

(Lut) Dedi ki: \"Sizler gerçekten tanınmamış bir topluluksunuz.\"

Çeviriyazı

ḳâle inneküm ḳavmüm münkerûn.

Diyanet İşleri

Elçiler Lut'un ailesine gelince, Lut: \"Doğrusu siz tanınmayan kimselersiniz\" dedi.

Diyanet Vakfı

Lut onlara: \"Hakikaten siz tanınmayan kimselersiniz\" dedi.

Edip Yüksel

(Lut:) \"Siz, bizce tanınmayan bir topluluksunuz,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Lût dedi ki: \"Doğrusu siz ürkülecek bir kavimsiniz.\"

Öztürk

Lût: \"Siz tanınmayan kimselersiniz.\" dedi.

Suat Yıldırım

Elçiler Lut'un evine gelince O: “Doğrusu, siz ürkülecek kimselersiniz.” dedi.

Süleyman Ateş

(Lut): \"Siz hiç tanınmamış kimselersiniz!\" dedi.

قَالُوا۟ بَلْ جِئْنَٰكَ بِمَا كَانُوا۟ فِيهِ يَمْتَرُونَ ﴿٦٣﴾

Onlar, biz dediler, onların şüphe ettikleri şeyi getirdik.

Alİ Bulaç

\"Hayır\" dediler. \"Biz sana, onların hakkında kuşkuya kapıldıkları şeyle geldik.\"

Çeviriyazı

ḳâlû bel ci'nâke bimâ kânû fîhi yemterûn.

Diyanet İşleri

\"Biz sana sadece şüphe edip durdukları azabı getirdik. Sana gerçekle geldik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz. Artık, geceleyin bir ara, aileni yola çıkar, sen de arkalarından git; hiçbiriniz arkaya bakmasın; emrolunduğunuz yere doğru yürüyün\" dediler.

Diyanet Vakfı

Dediler ki: \"Bilakis, biz sana, onların şüphe etmekte oldukları şeyi (azabı ve helakı) getirdik.

Edip Yüksel

Dediler ki: \" Onların kuşkulandıkları şeyi sana getirdik.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Elçiler dediler ki: \"Bilakis biz sana onların şüphe ettiği azabı getirdik.\"

Öztürk

Dediler: \"Sana öyle bir şey getirdik ki, onun hakkında kuşkulanıp duruyorlardı.\"

Suat Yıldırım

“Yok” dediler, “Biz sana, onların şüphe ettikleri cezayı getirdik ve sana emr-i Hak ile geldik, emin ol biz sadık kimseleriz.Hemen gecenin sonunda aileni yola çıkar, sen de arkalarından git, içinizden hiç kimse dönüp ardına bakmasın, size emredilen yere geçin gidin.” [15,8; 11,65]

Süleyman Ateş

Dediler ki: \"Doğrusu, biz onların, hakkında şüphe ettikleri((tanrı azabı)nı sana getirdik,\"

وَأَتَيْنَٰكَ بِٱلْحَقِّ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ ﴿٦٤﴾

O gerçek haberle geldik sana ve biz doğru sözlüyüz.

Alİ Bulaç

\"Sana gerçeği getirdik, biz şüphesiz doğru söyleyenleriz.\"

Çeviriyazı

veeteynâke bilḥaḳḳi veinnâ leṣâdiḳûn.

Diyanet İşleri

\"Biz sana sadece şüphe edip durdukları azabı getirdik. Sana gerçekle geldik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz. Artık, geceleyin bir ara, aileni yola çıkar, sen de arkalarından git; hiçbiriniz arkaya bakmasın; emrolunduğunuz yere doğru yürüyün\" dediler.

Diyanet Vakfı

Sana gerçeği getirdik; biz, hakikaten doğru söyleyenleriz.

Edip Yüksel

\"Sana gerçeği getirdik, biz elbette doğru konuşuyoruz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Sana gerçeği getirdik; biz elbette doğru söylüyoruz.\"

Öztürk

\"Sana gerçeği getirdik. Biz, özü-sözü doğru olanlarız.\"

Suat Yıldırım

“Yok” dediler, “Biz sana, onların şüphe ettikleri cezayı getirdik ve sana emr-i Hak ile geldik, emin ol biz sadık kimseleriz.Hemen gecenin sonunda aileni yola çıkar, sen de arkalarından git, içinizden hiç kimse dönüp ardına bakmasın, size emredilen yere geçin gidin.” [15,8; 11,65]

Süleyman Ateş

Sana gerçeği getirdik, biz elbette doğru söyleyenleriz!

فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍۢ مِّنَ ٱلَّيْلِ وَٱتَّبِعْ أَدْبَٰرَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌۭ وَٱمْضُوا۟ حَيْثُ تُؤْمَرُونَ ﴿٦٥﴾

Gece yarısından sonra aileni yola çıkar, sen de artlarına düş, hiçbiriniz arkanıza bakmayın, emrolunacak yere geçingidin.

Alİ Bulaç

\"Hemen aileni gecenin bir bölümünde yola çıkar, sen de onların ardından git ve sizden hiç kimse arkasına bakmasın; emrolunduğunuz yere gidin.\"

Çeviriyazı

feesri biehlike biḳiṭ`im mine-lleyli vettebi` edbârahüm velâ yeltefit minküm eḥadüv vemḍû ḥayŝü tü'merûn.

Diyanet İşleri

\"Biz sana sadece şüphe edip durdukları azabı getirdik. Sana gerçekle geldik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz. Artık, geceleyin bir ara, aileni yola çıkar, sen de arkalarından git; hiçbiriniz arkaya bakmasın; emrolunduğunuz yere doğru yürüyün\" dediler.

Diyanet Vakfı

Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından yürü. Sizden hiç kimse, sakın dönüp de ardına bakmasın, istenen yere gidin.\"

Edip Yüksel

\"Geceleyin ailenle birlikte çık. Arkalarından izle ve hiç biriniz arkaya bakmasın. Size emredilen yere gidin.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Gecenin bir bölümünde aileni yola çıkar, sen de arkalarından yürü ve sizden kimse ardına bakmasın; istenen yere gidin.\"

Öztürk

\"Gecenin bir yerinde aileni yola çıkar. Sen de arkalarından onları izle. Hiçbiriniz geri dönüp bakmasın. Emredildiğiniz yere kadar gidin.\"

Suat Yıldırım

“Yok” dediler, “Biz sana, onların şüphe ettikleri cezayı getirdik ve sana emr-i Hak ile geldik, emin ol biz sadık kimseleriz.Hemen gecenin sonunda aileni yola çıkar, sen de arkalarından git, içinizden hiç kimse dönüp ardına bakmasın, size emredilen yere geçin gidin.” [15,8; 11,65]

Süleyman Ateş

Hemen gecenin bir parçasında aileni yürüt, sen de arkalarından git, içinizden hiç kimse ardına dönüp bakmasın. Emredildiğiniz yere gidin!

وَقَضَيْنَآ إِلَيْهِ ذَٰلِكَ ٱلْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰٓؤُلَآءِ مَقْطُوعٌۭ مُّصْبِحِينَ ﴿٦٦﴾

Ve bu işi ona vahyettik de hiç şüphe yok ki dedik, sabah çağı bunların kökleri kesilir.

Alİ Bulaç

Ve onlara şu emri verdik: \"Sabaha çıkarlarken onların arkası mutlaka kesilecektir.\"

Çeviriyazı

veḳaḍaynâ ileyhi ẕâlike-l'emra enne dâbira hâülâi maḳṭû`um muṣbiḥîn.

Diyanet İşleri

Böylece Lut'a bunların sonlarının kesilmiş olarak sabahlıyacaklarını bildirdik.

Diyanet Vakfı

Ona (Lut'a) şu hükmümüzü vahyettik: \"Sabaha çıkarlarken mutlaka onların ardı kesilmiş olacaktır.\"

Edip Yüksel

'Şu halk, sabahleyin yok edilecektir' şeklindeki emri kendisine bildirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, Lût'a şu kesin emri vahyettik: \"Bu kâfirler sabaha çıkarken muhakkak kökleri kesilmiş olacaktır.\"

Öztürk

Ona şu emri bir hüküm olarak ilettik: Şunlar, kökleri kesilmiş olarak sabahlayacaklardır.

Suat Yıldırım

Ona şu kesin emri vahyettik: “Sabaha çıkarlarken onların kökü kesilmiş olacaktır!” [11,81]

Süleyman Ateş

Ona: \"Şunlar sabaha girerlerken arkaları kesilecektir!\" buyruğunu bildirdik.

وَجَآءَ أَهْلُ ٱلْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ ﴿٦٧﴾

Şehir halkı, birbirlerini müjdeleyerek misafirlerin yanına geldi.

Alİ Bulaç

Şehir halkı birbirlerine müjdeler vererek geldi.

Çeviriyazı

vecâe ehlü-lmedîneti yestebşirûn.

Diyanet İşleri

Şehir halkı, sevinerek geldiler.

Diyanet Vakfı

Şehir halkı, birbirlerini kutlayarak, (meleklerin yanına) geldiIer.

Edip Yüksel

Kent halkı neşe içinde geldiler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şehir halkı, insan şeklindeki güzel yüzlü melekleri görünce, onlara iğrenç işlerini yapabileceklerini düşünüp sevinerek geldiler.

Öztürk

Şehir halkı geldi. Muştulanmış olmanın sevincini yaşıyorlardı.

Suat Yıldırım

Şehir halkı da misafirlerin geldiğini duyup eğlenmek için gelmişlerdi.

Süleyman Ateş

(Lut kavminin oturduğu Sodom) Kent(inin) halkı, (Lut'un genç konuklarını duyup) sevinerek geldiler.

قَالَ إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ ضَيْفِى فَلَا تَفْضَحُونِ ﴿٦٨﴾

Lut, bunlar benim konuklarım dedi, onlara karşı utandırmayın beni.

Alİ Bulaç

(Lut onlara) \"Bunlar benim konuğumdur, beni utandırıp-dillere düşürmeyin\" dedi.

Çeviriyazı

ḳâle inne hâülâi ḍayfî felâ tefḍaḥûn.

Diyanet İşleri

Lut: \"Bunlar benim konuklarımdır, onlara karşı beni rüsvay etmeyin, Allah'tan korkun, beni utandırmayın\" dedi.

Diyanet Vakfı

(Lut) onlara \"Bunlar benim misafirimdir. Sakın beni utandırmayın;

Edip Yüksel

\"Bunlar konuklarımdır, sakın beni utandırmayın.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Lût, kavmine şöyle dedi: \"Bunlar benim misafirlerimdir, beni rüsvay etmeyin.\"

Öztürk

Lût dedi: \"Bunlar benim konuklarımdır, aman beni utandırmayın!\"

Suat Yıldırım

“Bunlar benim misafirlerim!” dedi, “Ne olur beni mahcûp etmeyin. Allah'tan korkun da beni rüsvay etmeyin.”

Süleyman Ateş

(Lut onlara): \"Bunlar benim konuğumdur, dedi, beni mahcubetmeyin!\"

وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ ﴿٦٩﴾

Allah'tan çekinin de mahzun etmeyin beni.

Alİ Bulaç

\"Allah'tan korkup-sakının ve beni küçük düşürmeyin.\"

Çeviriyazı

vetteḳu-llâhe velâ tuḫzûn.

Diyanet İşleri

Lut: \"Bunlar benim konuklarımdır, onlara karşı beni rüsvay etmeyin, Allah'tan korkun, beni utandırmayın\" dedi.

Diyanet Vakfı

Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin!\" dedi.

Edip Yüksel

\"ALLAH 'tan korkun, beni rezil etmeyin,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Allah'tan korkun! Beni mahcub etmeyin.\"

Öztürk

\"Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin.\"

Suat Yıldırım

“Bunlar benim misafirlerim!” dedi, “Ne olur beni mahcûp etmeyin. Allah'tan korkun da beni rüsvay etmeyin.”

Süleyman Ateş

(Ne olur), Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin!

قَالُوٓا۟ أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿٧٠﴾

Seni konuk kabul etmekten menetmedik miydi dediler.

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Biz seni 'herkes(in işin)e karışmaktan' alıkoymamış mıydık?\"

Çeviriyazı

ḳâlû evelem nenheke `ani-l`âlemîn.

Diyanet İşleri

\"Biz sana kimseyi misafir kabul etmeyi yasak etmemiş miydik?\" dediler.

Diyanet Vakfı

\"Biz seni, elalemin işine karışmaktan men etmemiş miydik?\" dediler.

Edip Yüksel

\"İnsanlarla diyalog kurmaktan seni menetmemiş miydik,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Lût kavmi şöyle dedi: \"Biz sana kimsenin koruyuculuğunu yapmamanı söylememiş miydik?\"

Öztürk

Dediler: \"Seni elâlemin işiyle uğraşmaktan men etmemiş miydik?\"

Suat Yıldırım

Onlarsa: “Biz seni elalemin işine karışmaktan menetmemiş miydik (şunu bunu korumak sana mı kalmış!)” dediler.

Süleyman Ateş

Seni alemlerden (başkalarının işine karışmaktan) menetmemiş miydik? dediler.

قَالَ هَٰٓؤُلَآءِ بَنَاتِىٓ إِن كُنتُمْ فَٰعِلِينَ ﴿٧١﴾

Lut, evlenecekseniz işte kızlarım, onları alın dedi.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Eğer yapmak-istiyorsanız, işte bunlar, benim kızlarım.\"

Çeviriyazı

ḳâle hâülâi benâtî in küntüm fâ`ilîn.

Diyanet İşleri

Lut: \"Alacaksanız, işte benim kızlarım\" dedi.

Diyanet Vakfı

(Lut:) İşte kızlarım! (Düşündüğünüzü) yapacaksanız (onlarla evlenin), dedi.

Edip Yüksel

\"İşte benim kızlarım,\" dedi, \"İlla da istiyorsanız!\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Lût şöyle dedi: \"İşte kızlarım! Düşündüğünüzü yapacaksanız (onlarla evlenin).

Öztürk

Lût dedi: \"Eğer bir şey yapacaksanız, işte kızlarım!\"

Suat Yıldırım

Lût: “Eğer evlenmek isterseniz, işte kızlarım, onlarla evlenebilirsiniz” dedi.

Süleyman Ateş

Eğer yapacaksanız, işte kızlarım. dedi.

لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِى سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿٧٢﴾

Ömrün hakkı için onlar, gafletten adeta sarhoştular, gaflet içinde şaşkın bir haldeydiler.

Alİ Bulaç

Ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde kör-sersemdiler.

Çeviriyazı

le`amruke innehüm lefî sekratihim ya`mehûn.

Diyanet İşleri

Senin hayatına and olsun ki, onlar sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Hayatın hakkı için onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı.

Edip Yüksel

Ne yazık ki onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Resulüm! Ömrüne yemin olsun ki gerçekten onlar, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı.

Öztürk

Senin ömrüne yemin olsun ki onlar, kendi sersemlikleri içinde bocalıyorlardı.

Suat Yıldırım

(Resulüm!) “Hayatın hakkı için onlar, kendilerini öylesine kaybetmişlerdi ki sarhoşlukları içinde sürünüp gitmekte idiler.”

Süleyman Ateş

Senin ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı.

فَأَخَذَتْهُمُ ٱلصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ ﴿٧٣﴾

Güneş doğduktan sonra onları bir bağırış, helak ediverdi.

Alİ Bulaç

Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıverdi.

Çeviriyazı

feeḫaẕethümu-ṣṣayḥatü müşriḳîn.

Diyanet İşleri

Tanyeri ağarırken, çığlık onları yakalayıverdi.

Diyanet Vakfı

Güneş doğarken onları o korkunç ses yakaladı.

Edip Yüksel

Tan ağarırken onları felaketli bir gürültü yakaladı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Güneş doğarken o korkunç çığlık onları yakaladı.

Öztürk

Nihayet o korkunç titreşimli ses, onları güneş doğarken yakaladı.

Suat Yıldırım

Güneş doğarken o korkunç ses bastırıverdi onları!

Süleyman Ateş

Güneşin doğma zamanına girerlerken korkunç ses onları yakaladı.

فَجَعَلْنَا عَٰلِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةًۭ مِّن سِجِّيلٍ ﴿٧٤﴾

Ülkelerinin altını üstüne getirdik, üstlerine balçıktan meydana gelmiş taşlar yağdırdık.

Alİ Bulaç

Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık.

Çeviriyazı

fece`alnâ `âliyehâ sâfilehâ veemṭarnâ `aleyhim ḥicâratem min siccîl.

Diyanet İşleri

Memleketlerini alt üst ettik, üzerlerine sert taş yağdırdık.

Diyanet Vakfı

Böylece ülkelerinin üstünü altına getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.

Edip Yüksel

Onun altını üstüne getirdik. Üzerlerine çamurdan yapılmış sert taşlar indirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, onların şehirlerinin üstünü altına geçirdik ve üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.

Öztürk

O kentin üstünü altına getirdik/üst düzeydekileri alt düzeye indirdik. Ve üzerlerine pişmiş çamurdan taşlar yağdırdık.

Suat Yıldırım

Bir anda şehirlerinin üstünü altına çevirdik. Pişirilmiş çamurdan yapılmış taş yağmuruna tuttuk onları!

Süleyman Ateş

O kentin üstünü altına getirdik ve üzerlerine de çamurdan pişmiş taşlar yağdırdık.

إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍۢ لِّلْمُتَوَسِّمِينَ ﴿٧٥﴾

Şüphe yok ki bunda düşünenlere ibretler var.

Alİ Bulaç

Elbette bunda 'derin bir kavrayışa sahip olanlar' için gerçekten ayetler vardır.

Çeviriyazı

inne fî ẕâlike leâyâtil lilmütevessimîn.

Diyanet İşleri

Bunda, görebilen insanlar için ibretler vardır.

Diyanet Vakfı

İşte bunda ibret alanlar için işaretler vardır.

Edip Yüksel

Bunda, inceleyip araştıranlar için dersler vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten bunda, düşünen keskin anlayışlılar için ibretler vardır.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, bunda, işaretlerden anlam çıkaranlar için ibretler vardır.

Suat Yıldırım

Elbette bunda işaretten anlayanlar için alınacak nice ibretler vardır.

Süleyman Ateş

Şüphesiz bunda işaretten anlayanlara (nice) ibretler vardır.

وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍۢ مُّقِيمٍ ﴿٧٦﴾

Ve şüphe yok ki o şehir, hala herkesin yol uğrağı olan bir yerde.

Alİ Bulaç

O (şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hala) durmaktadır.

Çeviriyazı

veinnehâ lebisebîlim müḳîm.

Diyanet İşleri

O şehrin kalıntıları işlek yollar üzerinde hala durmaktadır.

Diyanet Vakfı

Onlar hala gözler önünde duran bir yol üzerindedirler.

Edip Yüksel

Ve o (yıkıntı kent), yol üzerinde durmaktadır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem o Lût kavminin bulunduğu şehir harabesi bir yol üzerinde bulunmaktadır.

Öztürk

O kentin izleri/işaretleri, hâlâ işleyen bir yol üzerindedir.

Suat Yıldırım

Hem o şehir harabesi uğrak bir yol üzerindedir.

Süleyman Ateş

Ve o (kent, herkesin gelip geçtiği) bir yol üzerinde durmaktadır.

إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ لِّلْمُؤْمِنِينَ ﴿٧٧﴾

Şüphe yok ki bunda, inananlar için bir delil var.

Alİ Bulaç

Elbette, bunda iman edenler için gerçekten ayetler vardır.

Çeviriyazı

inne fî ẕâlike leâyetel lilmü'minîn.

Diyanet İşleri

Bunda inananlar için ibret vardır.

Diyanet Vakfı

Hakikaten bunda iman edenler için bir ibret vardır.

Edip Yüksel

Bunda, inananlar için bir işaret vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki, bunda iman edenler için bir ibret vardır.

Öztürk

İnananlar için bunda elbette bir ibret vardır.

Suat Yıldırım

Elbette bunda, iman edecekler için çok ibretler vardır.

Süleyman Ateş

Elbette bunda inananlar için bir ibret vardır.

وَإِن كَانَ أَصْحَٰبُ ٱلْأَيْكَةِ لَظَٰلِمِينَ ﴿٧٨﴾

Ashab-ı Eyke de gerçekten zalimdi.

Alİ Bulaç

Eyke halkı da gerçekten zalim-kimselerdi.

Çeviriyazı

vein kâne aṣḥâbü-l'eyketi leżâlimîn.

Diyanet İşleri

Eykeliler de, şüphesiz zalim kimselerdi.

Diyanet Vakfı

Eyke halkı da gerçekten zalim idiler.

Edip Yüksel

Gerçekten Eyke halkı da zalimlerden idi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Eyke halkı da gerçekten zalimlerdi.

Öztürk

Eyke halkı da gerçekten zalim insanlardı.

Suat Yıldırım

Eyke halkı da zalim mi zalim bir halk idi.

Süleyman Ateş

Gerçekten Eyke halkı da zalim kimselerdi.

فَٱنتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍۢ مُّبِينٍۢ ﴿٧٩﴾

Öcaldık onlardan; iki şehir de apaçık görünmede, yol uğrağında hala.

Alİ Bulaç

Bundan dolayı onlardan intikam aldık; her ikisi de açıkça (gözler) ön(ün)dedir.

Çeviriyazı

fenteḳamnâ minhüm. veinnehümâ lebiimâmim mübîn.

Diyanet İşleri

Bunun için onlardan da öç aldık. Hala her iki memleket de işlek bir yol üzerindedirler.

Diyanet Vakfı

Biz onlardan da intikam aldık. İkisi de (Eyke ve Medyen) açık bir yol üzerindedir.

Edip Yüksel

Onlardan öc aldık. Her ikisi de belgelenmiştir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz Eyke halkından da intikâm aldık. İkisi de (Eyke ve Medyen) açık bir yol üzerindedir.

Öztürk

Onlardan intikam aldık. Her ikisi önde, belirgin bir biçimde durmaktadır.

Suat Yıldırım

Onlara da hak ettikleri cezayı verdik. Bu her iki şehir harabesi de uğrak bir yol üzerindedir.

Süleyman Ateş

Onlardan da öcümüzü aldık, her ikisi de (Sodom da, Eyke de) hala (yol üzerinde, gözler) ön(ün) de apaçık durmaktadır.

وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَٰبُ ٱلْحِجْرِ ٱلْمُرْسَلِينَ ﴿٨٠﴾

Ashabı Hicr de peygamberini inkar etti.

Alİ Bulaç

Andolsun, Hicr halkı da gönderilen(elçi)leri yalanlamışlardı.

Çeviriyazı

veleḳad keẕẕebe aṣḥâbü-lḥicri-lmürselîn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, Hicr halkı peygamberi yalanlamışlardı.

Diyanet Vakfı

Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı.

Edip Yüksel

Hicr halkı da elçileri yalanladı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki, Hıcr halkı da peygamberleri yalanladılar.

Öztürk

Yemin olsun, Hicr halkı da gönderilen elçileri yalanladı.

Suat Yıldırım

Hicr halkı da peygamberleri yalancı saydı.

Süleyman Ateş

Andolsun Hicr halkı (Semud kavmi) de peygamberleri yalanladılar.

وَءَاتَيْنَٰهُمْ ءَايَٰتِنَا فَكَانُوا۟ عَنْهَا مُعْرِضِينَ ﴿٨١﴾

Delillerimizi göstermiştik onlara, fakat onlardan yüz çevirmişlerdi.

Alİ Bulaç

Onlara ayetlerimizi vermiştik de ondan yüz çevirmişlerdi.

Çeviriyazı

veâteynâhüm âyâtinâ fekânû `anhâ mü`riḍîn.

Diyanet İşleri

Onlara ayetlerimizi verdiğimiz halde, yüz çevirmişlerdi.

Diyanet Vakfı

Biz onlara mucizelerimizi vermiştik; fakat onlardan yüz çevirmişlerdi.

Edip Yüksel

Kendilerine ayetlerimizi verdik, fakat ondan yüz çevirdiler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, onlara âyetlerimizi vermiştik de onlar, yüz çeviriyorlardı

Öztürk

Ayetlerimizi onlara verdik ama onlardan yüz çeviriyorlardı.

Suat Yıldırım

Onlara delil ve mûcizelerimizi verdik, ama onlar bu delillerden yüz çevirdiler [41,17]

Süleyman Ateş

Onlara ayetlerimizi verdik, ama onlardan yüz çeviriyorlardı.

وَكَانُوا۟ يَنْحِتُونَ مِنَ ٱلْجِبَالِ بُيُوتًا ءَامِنِينَ ﴿٨٢﴾

Ve evlerini dağlarda oyarlar, emin bir halde yaşarlardı.

Alİ Bulaç

Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.

Çeviriyazı

vekânû yenḥitûne mine-lcibâli büyûten âminîn.

Diyanet İşleri

Dağlarda, güven içinde olarak evler yontuyorlardı.

Diyanet Vakfı

Onlar, dağlardan emniyet içinde kalacakları evler oyarlardı

Edip Yüksel

Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, dağlardan emniyetli emniyetli evler yontuyorlardı.

Öztürk

Dağlardan güvenli güvenli evler yontuyorlardı.

Suat Yıldırım

Dağlarda evler yontarak güven içinde bulunuyorlardı.

Süleyman Ateş

Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.

فَأَخَذَتْهُمُ ٱلصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ ﴿٨٣﴾

Sabah çağına erdikleri gibi bir bağırış yüzünden helak olup gittiler.

Alİ Bulaç

Derken, sabah vaktine girdiklerinde, onları o dayanılmaz-çığlık yakalayıverdi.

Çeviriyazı

feeḫaẕethümu-ṣṣayḥatü muṣbiḥîn.

Diyanet İşleri

Sabaha karşı çığlık onları yakalayıverdi.

Diyanet Vakfı

Onları da sabaha çıkarlarken o korkunç ses yakaladı.

Edip Yüksel

Sabahleyin onları da o korkunç gürültü yakaladı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onları da sabahleyin korkunç bir çığlık yakaladı.

Öztürk

Korkunç titreşimli ses onları da sabaha girecekleri sırada yakaladı.

Suat Yıldırım

Bir sabah o korkunç ses bastırıverdi onları!

Süleyman Ateş

Sabaha girerlerken onları da (o) korkunç ses yakaladı.

فَمَآ أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا۟ يَكْسِبُونَ ﴿٨٤﴾

Kazandıkları mal ve servet, azabı defedemedi onlardan.

Alİ Bulaç

Buna rağmen kazandıkları şeyler, (uğrayacakları sondan kurtulmak için) onlara yetmedi.

Çeviriyazı

femâ agnâ `anhüm mâ kânû yeksibûn.

Diyanet İşleri

Yaptıkları kendilerine bir fayda sağlamadı.

Diyanet Vakfı

Kazanmakta oldukları şeyler onlardan hiçbir zararı savmadı.

Edip Yüksel

Kazandıklarının hiç biri onları kurtaramadı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kazanmakta oldukları şeyler, onlardan hiçbir zararı savmadı.

Öztürk

Kazanıp durdukları şeylerin kendilerine hiçbir yararı olmadı.

Suat Yıldırım

Kazanıp ele geçirdikleri mal ve imkânlar hiçbir fayda vermedi kendilerine.

Süleyman Ateş

Kazandıkları, kendilerinden hiçbir şeyi savamadı.

وَمَا خَلَقْنَا ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَآ إِلَّا بِٱلْحَقِّ ۗ وَإِنَّ ٱلسَّاعَةَ لَءَاتِيَةٌۭ ۖ فَٱصْفَحِ ٱلصَّفْحَ ٱلْجَمِيلَ ﴿٨٥﴾

Ve biz, gökleri ve yeryüzünü abes olarak halketmedik ve kıyamet, mutlaka gelecektir, aldırış bile etme, bir hoşça vaz geç onlardan şimdilik.

Alİ Bulaç

Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakilerini hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran.

Çeviriyazı

vemâ ḫalaḳne-ssemâvâti vel'arḍa vemâ beynehümâ illâ bilḥaḳḳi. veinne-ssâ`ate leâtiyetün faṣfeḥi-ṣṣafḥa-lcemîl.

Diyanet İşleri

Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları gereğince yarattık. Kıyamet günü şüphesiz gelecektir. O halde yumuşak ve iyi davran.

Diyanet Vakfı

Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri ancak hak ile yarattık. O saat (kıyamet), mutlaka gelecektir. Şimdilik onlara güzel muamele et.

Edip Yüksel

Biz, gökleri, yeri ve aralarındaki şeyleri belli bir amaç için yarattık. O saat (dünyanın sonu) elbette gelecektir, öyleyse onlara güzel ve yumuşak davran.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz gökleri, yeri ve aralarındaki varlıkları ancak hak ve hikmetle yarattık ve elbette ki, kıyamet kopacaktır. (Ey Peygamber!) Şimdi sen onlara yumuşak davran ve güzel muamele et.

Öztürk

Biz gökleri, yeri ve bunların arasındakileri hak olarak yarattık. O saat elbette gelecektir. Şimdi sen, uzanan elleri tut, güzel davran.

Suat Yıldırım

Öyle ya, Biz gökleri, yeri ve bu ikisinin aralarında bulunan varlıkları elbette boşuna değil, gerçek bir gaye ve hikmetle yarattık.Hiç şüphe yok ki o kıyamet saati gelip çatacaktır. Öyleyse müsamaha ile tatlılıkla davran onlara. [23,115-116; 38,27; 53,31; 43,89]

Süleyman Ateş

Biz gökleri yeri ve bunlar arasında bulunanları hak ile yarattık; (gerçeğin ortaya çıkacağı) o sa'at, mutlaka gelecektir! Şimdi sen güzel bir hoşgörü ile hareket et.

إِنَّ رَبَّكَ هُوَ ٱلْخَلَّٰقُ ٱلْعَلِيمُ ﴿٨٦﴾

Şüphe yok ki Rabbin, her şeyi yaratandır ve her şeyi bilir.

Alİ Bulaç

Çünkü Rabbin, yaratan ve bilenin ta Kendisi'dir.

Çeviriyazı

inne rabbeke hüve-lḫallâḳu-l`alîm.

Diyanet İşleri

Doğrusu yaratan ve bilen ancak Rabbindir.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz Rabbin hakkıyla yaratan pek iyi bilendir.

Edip Yüksel

Rabbin elbette Yaratandır, Bilendir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz Rabbin kemaliyle yaratandır ve iyi bilendir.

Öztürk

Kuşkusuz senin Rabbin, evet o, Hallâk'tır, hiç durmadan yaratır; en iyi şekilde bilir.

Suat Yıldırım

Elbette senin Rabbin mükemmel yaratan ve her şeyi hakkıyla bilendir. [36,81-83]

Süleyman Ateş

Yaratan, bilen ancak Rabbindir..

وَلَقَدْ ءَاتَيْنَٰكَ سَبْعًۭا مِّنَ ٱلْمَثَانِى وَٱلْقُرْءَانَ ٱلْعَظِيمَ ﴿٨٧﴾

Andolsun ki biz sana, tekrarlanan yedi ayeti ve pek büyük olan Kur'an'ı verdik.

Alİ Bulaç

Andolsun, sana çiftlerden yediyi ve büyük Kur'an'ı verdik.

Çeviriyazı

veleḳad âteynâke seb`am mine-lmeŝânî velḳur'âne-l`ażîm.

Diyanet İşleri

And olsun ki, sana daima tekrarlanan yedi ayetli Fatiha'yı ve Kuran-ı Azim'i verdik.

Diyanet Vakfı

Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi ayeti ve yüce Kur'an'ı verdik.

Edip Yüksel

Biz sana yedi çifti ve büyük Kuran'ı verdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi âyeti (Fatihayı) ve yüce Kur'ân'ı verdik.

Öztürk

Yemin olsun ki, biz sana ikişerlerden/ikililerden/iç içe kıvrımlar halindeki çift mânalılardan yedi taneyi ve şu büyük Kur'an'ı verdik.

Suat Yıldırım

Şu kesin ki biz sana Seb-i mesânî ile şu yüce Kur'ân’ı verdik.

Süleyman Ateş

Andolsun sana ikililerden yedi ve bu büyük Kur'an'ı verdik.

لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِۦٓ أَزْوَٰجًۭا مِّنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَٱخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ ﴿٨٨﴾

Onlara verdiğimiz mala, evlada göz dikme, onlar için tasalanıp gam yeme, inananlara karşı kanadını indir, onları koru, onlara karşı mütevazı ol.

Alİ Bulaç

Sakın onlardan bazılarını yararlandırdığımız şeylere gözünü dikme, onlara karşı hüzne kapılma, mü'minler için de (şefkat) kanatlarını ger.

Çeviriyazı

lâ temüddenne `ayneyke ilâ mâ metta`nâ bihî ezvâcem minhüm velâ taḥzen `aleyhim vaḫfiḍ cenâḥake lilmü'minîn.

Diyanet İşleri

Kafirler içinde bazı kimselere verdiğimiz kat kat servete gözünü dikme, onlara üzülme; inananları kanatların altına al.

Diyanet Vakfı

Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya malına göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak gönüllü ol.

Edip Yüksel

Onlardan (elçilerden) bazılarına verdiklerimizi kıskanma ve onlardan (inkarcılardan) ötürü de üzülme. İnananlara kanatlarını indir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sakın o kâfirlerden birtakımlarına verip de kendilerini zevklendirdiğimiz şeye (mal ve servete) heveslenip göz dikeyim deme. Onlardan dolayı üzülme. Müminlere merhamet kanatlarını indir.

Öztürk

Sakın, onlardan bazı çiftlere verdiğimiz nimet ve zevklere gözlerini dikme. Onlar için tasalanma da. Müminler için kanadını indir sen!

Suat Yıldırım

Sakın o kâfirlerden bir kısmına geçici bir zevk olarak verdiğimiz dünya nimetlerine göz dikme!Onların iman etmemelerinden ötürü üzülme ve müminlere kol kanat ger, onları şefkatle koru. [20,131; 26,215; 9,128] {KM, Çıkış 18,15-16}

Süleyman Ateş

Onlardan bazı çiftlere (sınıflara) verdiğimiz dünyalığa gözlerini dikme ve (sana inanmadıkları için) onlara üzülme. Mü'minlere kanadını indir, (onlara karşı mütevazi, şefkatli davran).

وَقُلْ إِنِّىٓ أَنَا ٱلنَّذِيرُ ٱلْمُبِينُ ﴿٨٩﴾

Ve de ki: Hiç şüphe yok ki ben, gerçekten de bir korkutucuyum.

Alİ Bulaç

Ve de ki: \"Şüphe yok, ben apaçık bir uyarıcıyım.\"

Çeviriyazı

veḳul innî ene-nneẕîru-lmübîn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Doğrusu ben apaçık bir uyarıcıyım.\"

Diyanet Vakfı

De ki: Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcıyım.

Edip Yüksel

De ki: \"Ben apaçık bir uyarıcıyım.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcıyım.\"

Öztürk

Ve de ki: \"Ben, evet ben, apaçık konuşan bir uyarıcıyım!\"

Suat Yıldırım

Ve de ki: “Sizleri bekleyen felakete karşı sizi açıkça uyarıyorum.”

Süleyman Ateş

Ve: \"Ben, ancak ben, apaçık bir uyarıcıyım!\" de.

كَمَآ أَنزَلْنَا عَلَى ٱلْمُقْتَسِمِينَ ﴿٩٠﴾

Nitekim bölükbölük olanlara da indirmiştik.

Alİ Bulaç

Parça ayırıcılarına indirdiğimiz gibi,

Çeviriyazı

kemâ enzelnâ `ale-lmuḳtesimîn.

Diyanet İşleri

Kuran'ı işlerine geldiği gibi bölenlere de, kendi Kitablarının bir kısmına inanıp bir kısmını kabul etmeyen yahudi ve hıristiyanlara da nitekim Kitap indirmiştik; Rabbine and olsun ki hepsini, yaptıklarından sorumlu tutacağız.

Diyanet Vakfı

Nitekim biz, (Kur'an'ı) kısımlara ayıranlara azabı indirmişizdir.

Edip Yüksel

Aynı şekilde o bölücülerle de ilgileneceğiz.

Elmalılı Hamdi Yazır

(İnanmazsanız başınıza) tıpkı o taksimcilere (yahudi ve hıristiyanlara) indirdiğimiz azap gibi (bir azab inecektir).

Öztürk

Aynı şekilde, o bölücülere/yemin edip duranlara da beyyineler indirmiştik.

Suat Yıldırım

Tıpkı o bölüşenlerin, O Kur'ân’ı parça parça edenlerin başlarına indirdiğimiz felaket gibi.

Süleyman Ateş

(Siz bilirsiniz, inanmazsanız Allah'ın azabı başınıza inecektir.) Tıpkı o bölücülere (veya and içenlere) indirdiğimiz gibi (sizin başınıza da azab indiririz)!

ٱلَّذِينَ جَعَلُوا۟ ٱلْقُرْءَانَ عِضِينَ ﴿٩١﴾

Öyle kişilerdi onlar ki Kuran'ı parçaparça ettiler; bir kısmına inandılar da bir kısmına inanmadılar.

Alİ Bulaç

Ki onlar Kur'anı parça-parça kıldılar.

Çeviriyazı

elleẕîne ce`alü-lḳur'âne `iḍîn.

Diyanet İşleri

Kuran'ı işlerine geldiği gibi bölenlere de, kendi Kitablarının bir kısmına inanıp bir kısmını kabul etmeyen yahudi ve hıristiyanlara da nitekim Kitap indirmiştik; Rabbine and olsun ki hepsini, yaptıklarından sorumlu tutacağız.

Diyanet Vakfı

Onlar, Kur'an'ı bölüp ayıranlardır.

Edip Yüksel

Onlar ki Kuran'ı parçalara ayırdılar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, Kur'ân'ın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayarak onu kısım kısım böldüler.

Öztürk

Onlar ki Kur'an'ı parça parça/bölük bölük/falcılık aracı yaptılar.

Suat Yıldırım

Tıpkı o bölüşenlerin, O Kur'ân’ı parça parça edenlerin başlarına indirdiğimiz felaket gibi.

Süleyman Ateş

Onlar ki Kur'an'ı bölük bölük ettiler.

فَوَرَبِّكَ لَنَسْـَٔلَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٩٢﴾

Andolsun Rabbine ki onların hepsine soracağız.

Alİ Bulaç

Rabbine andolsun, onların tümüne (bunu) soracağız.

Çeviriyazı

feverabbike lenes'elennehüm ecme`în.

Diyanet İşleri

Kuran'ı işlerine geldiği gibi bölenlere de, kendi Kitablarının bir kısmına inanıp bir kısmını kabul etmeyen yahudi ve hıristiyanlara da nitekim Kitap indirmiştik; Rabbine and olsun ki hepsini, yaptıklarından sorumlu tutacağız.

Diyanet Vakfı

Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini sorguya çekeceğiz.

Edip Yüksel

Rabbine and olsun ki, hepsinden soracağız

Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbin hakkı için biz, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı hesaba çekeceğiz.

Öztürk

Rabbine yemin olsun ki, biz onları toplu halde sorgu suale çekeceğiz/hepsinden mutlaka hesap soracağız;

Suat Yıldırım

Rabbin hakkı için, onların hepsini sorguya çekeceğiz!

Süleyman Ateş

Senin Rabbin hakkı için biz onların hepsine mutlaka soracağız:

عَمَّا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ ﴿٩٣﴾

Yaptıkları şeyleri.

Alİ Bulaç

Yapmakta oldukları şeyleri.

Çeviriyazı

`ammâ kânû ya`melûn.

Diyanet İşleri

Kuran'ı işlerine geldiği gibi bölenlere de, kendi Kitablarının bir kısmına inanıp bir kısmını kabul etmeyen yahudi ve hıristiyanlara da nitekim Kitap indirmiştik; Rabbine and olsun ki hepsini, yaptıklarından sorumlu tutacağız.

Diyanet Vakfı

Yaptıklarından dolayı.

Edip Yüksel

Yaptıkları şeylerden.

Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbin hakkı için biz, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı hesaba çekeceğiz.

Öztürk

Yapıp ettiklerinden...

Suat Yıldırım

Onları yaptıkları işlerden sorumlu tutacağız.

Süleyman Ateş

Yaptıkları şeylerden.

فَٱصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ ٱلْمُشْرِكِينَ ﴿٩٤﴾

Artık sen emredildiğin şeyi açıkla ve şirk koşanlardan yüz çevir.

Alİ Bulaç

Öyleyse sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklere aldırış etme.

Çeviriyazı

faṣda` bimâ tü'meru vea`riḍ `ani-lmüşrikîn.

Diyanet İşleri

Artık buyrulanı açıkça ortaya koy, puta tapanlara aldırış etme.

Diyanet Vakfı

Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir!

Edip Yüksel

Öyleyse sana emredileni açıkça ortaya koy ve müşriklere de aldırma.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şimdi sen emrolunduğunu açıkça tebliğ et. Müşriklerden yüz çevir.

Öztürk

Emrolunduğun şeyi, kafalarını çatlatırcasına tebliğ et; şirke bulaşmışlara aldırma.

Suat Yıldırım

Şimdi sen, sana ne emredilmişse onu açıkça onlara söyle.O müşriklere aldırma! [54,6; 68,10]

Süleyman Ateş

Sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve ortak koşanlara aldırma.

إِنَّا كَفَيْنَٰكَ ٱلْمُسْتَهْزِءِينَ ﴿٩٥﴾

O alaycılara karşı biz yeteriz sana.

Alİ Bulaç

Şüphesiz o alay edenlere (karşı) Biz sana yeteriz.

Çeviriyazı

innâ kefeynâke-lmüstehziîn.

Diyanet İşleri

Allah'la beraber başka bir tanrının bulunduğunu kabul eden alaycılara karşı şüphesiz Biz sana kafiyiz. Yakında ne olduğunu öğreneceklerdir.

Diyanet Vakfı

(Seninle) alay edenlere karşı biz sana yeteriz.

Edip Yüksel

Alay edenlere karşı biz sana yeteriz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki alay edenlere karşı biz sana yeteriz.

Öztürk

Alay edip eğlenenlere karşı biz sana yeteriz.

Suat Yıldırım

Seninle alay edenlerin haklarından gelmeye Biz yeteriz.

Süleyman Ateş

O alay edenlere karşı biz sana yeteriz.

ٱلَّذِينَ يَجْعَلُونَ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَ ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿٩٦﴾

Onlar, Allah'tan başka tanrılar da kabul etmişlerdir; yakında bilip anlayacaklar.

Alİ Bulaç

Ki onlar, Allah ile beraber başka İlahları (ortak) kılmaktadırlar; onlar yakında bilip-öğreneceklerdir.

Çeviriyazı

elleẕîne yec`alûne me`a-llâhi ilâhen âḫar. fesevfe ya`lemûn.

Diyanet İşleri

Allah'la beraber başka bir tanrının bulunduğunu kabul eden alaycılara karşı şüphesiz Biz sana kafiyiz. Yakında ne olduğunu öğreneceklerdir.

Diyanet Vakfı

Onlar Allah ile beraber başka bir tanrı edinenlerdir. (Kimin doğru olduğunu) yakında bilecekler!

Edip Yüksel

Onlar ki ALLAH ile beraber başka tanrılar oluşturdular. Yakında bilecekler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar Allah ile birlikte başkasını ilâh edinenlerdir. Onlar yakında bileceklerdir.

Öztürk

Allah ile beraber başka tanrılar benimseyenler yakında bilecekler.

Suat Yıldırım

Onlar Allah'tan başka tanrı uyduruyorlar ama yaptıklarının sonucunu yakında öğrenecekler!

Süleyman Ateş

O, Allah ile beraber başka tanrı tutanlar, yakında (yaptıklarının sonucunu) bileceklerdir!

وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّكَ يَضِيقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَ ﴿٩٧﴾

Ve andolsun biliriz ki şüphe yok, söyledikleri sözlerden yüreğin sıkılır.

Alİ Bulaç

Andolsun, onların söylemekte olduklarına karşı senin göğsünün daraldığını biliyoruz.

Çeviriyazı

veleḳad na`lemü enneke yeḍîḳu ṣadruke bimâ yeḳûlûn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, söyledikleri şeylerden senin gönlünün daraldığını biliyoruz.

Diyanet Vakfı

Onların söyledikleri şeyler yüzünden senin canının sıkıldığını andolsun biliyoruz.

Edip Yüksel

Söylediklerinden ötürü göğsünün daraldığını biliyoruz

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten biliriz ki, onların söylediklerine göğsün daralıyor.

Öztürk

Yemin olsun ki, onların söyledikleri yüzünden senin göğsünün daraldığını biliyoruz.

Suat Yıldırım

Onların bu kabil iddialarından ötürü senin canının sıkıldığını çok iyi biliyoruz.

Süleyman Ateş

Andolsun onların söylediklerine senin göğsünün daraldığını (canının sıkıldığını) biliyoruz.

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُن مِّنَ ٱلسَّٰجِدِينَ ﴿٩٨﴾

Artık Rabbine hamd ederek tenzih et ve secde edenlerden ol.

Alİ Bulaç

Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.

Çeviriyazı

fesebbiḥ biḥamdi rabbike veküm mine-ssâcidîn.

Diyanet İşleri

Rabbini hamd ile an, secde edenlerden ol ve ölünceye kadar Rabbine kulluk et.

Diyanet Vakfı

Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol!

Edip Yüksel

Rabbini yüceltip coşkuyla an ve yerlere kapan.

Elmalılı Hamdi Yazır

O halde Rabbini hamd ile tesbih et. Ve secde edenlerden ol.

Öztürk

Şimdi sen, Rabbine hamt ile tespih et ve secde edenlerden ol!

Suat Yıldırım

Ama sen Rabbini hamd ile tenzih et ve secde edenlerden ol.

Süleyman Ateş

Sen Rabbini hamd ile tesbih et (O'nu övecek sözlerle an, subhanallahi velhamdulillah de) ve secde edenlerden ol.

وَٱعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّىٰ يَأْتِيَكَ ٱلْيَقِينُ ﴿٩٩﴾

Ve ölüm gelip çatıncaya dek Rabbine ibadet et.

Alİ Bulaç

Ve yakîn sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.

Çeviriyazı

va`büd rabbeke ḥattâ ye'tiyeke-lyeḳîn.

Diyanet İşleri

Rabbini hamd ile an, secde edenlerden ol ve ölünceye kadar Rabbine kulluk et.

Diyanet Vakfı

Ve sana yakin (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!

Edip Yüksel

Rabbine kulluk et ki kesin bir inanca sahip olasın.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.

Öztürk

Sana şaşmaz ve kesin bilgi gelinceye kadar Rabbine ibadet et!

Suat Yıldırım

Sana ölüm gelip çatıncaya kadar da Rabbine ibadet et. [74, 46-47]

Süleyman Ateş

Ve Rabbine kulluk et ki sana yakin gelsin (kesin bilgiye eresin)!