Main pages

Surah The Bee [An-Nahl] in Turkish

Surah The Bee [An-Nahl] Ayah 128 Location Maccah Number 16

أَتَىٰٓ أَمْرُ ٱللَّهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُ ۚ سُبْحَٰنَهُۥ وَتَعَٰلَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿١﴾

Allah'ın emri gelip çatmada, sakın hemencecik gelmesini istemeyin. O, müşriklerin şirk koştuklarından münezzehtir ve yücedir.

Alİ Bulaç

Allah'ın emri geldi, artık onda acele etmeyin. O (Allah), şirk koştukları şeylerden münezzeh ve Yücedir.

Çeviriyazı

etâ emru-llâhi felâ testa`cilûh. sübḥânehû vete`âlâ `ammâ yüşrikûn.

Diyanet İşleri

Allah'ın buyruğu gelecektir; acele gelmesini istemeyin, Allah, ortak koştukları şeylerden münezzehtir, yücedir.

Diyanet Vakfı

Allah'ın emri gelmiştir. Artık onu istemekte acele etmeyin. Allah, onların koştukları ortaklardan uzak ve yücedir.

Edip Yüksel

ALLAH'ın emri gelmiş bulunuyor, öyleyse acele etme. Onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'ın emri geldi, sakın onu acele edip istemeyiniz. Allah, müşriklerin koştukları ortaklardan münezzeh ve yücedir.

Öztürk

Allah'ın emri geldi. Onunla yüzyüze gelmekte acele etmeyin. Tüm varlığın tespih ettiğidir o Allah. Arınmıştır onların şirk koştuklarından.

Suat Yıldırım

Allah'ın emri ha geldi ha gelecek! Artık onun gelmesini çabuklaştırmak istemeyin. Allah müşriklerin koştuğu ortaklardan münezzehtir, yücedir. [21,1; 54,1]

Süleyman Ateş

Allah'ın emri geldi, artık onu acele istemeyin. Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.

يُنَزِّلُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةَ بِٱلرُّوحِ مِنْ أَمْرِهِۦ عَلَىٰ مَن يَشَآءُ مِنْ عِبَادِهِۦٓ أَنْ أَنذِرُوٓا۟ أَنَّهُۥ لَآ إِلَٰهَ إِلَّآ أَنَا۠ فَٱتَّقُونِ ﴿٢﴾

Benden başka yoktur tapacak o halde çekinin benden, hükmünü bildirip insanları korkutun diye, kullarından dilediğine melekleri indirerek vahyeder.

Alİ Bulaç

Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın.\"

Çeviriyazı

yünezzilü-lmelâikete birrûḥi min emrihî `alâ mey yeşâü min `ibâdihî en enẕirû ennehû lâ ilâhe illâ ene fetteḳûn.

Diyanet İşleri

Allah kullarından dilediğine buyruğunu bildirmek için meleklerini vahiyle indirerek şöyle der: \"İnsanları uyarın ki, Benden başka tanrı yoktur. Benden sakının.\"

Diyanet Vakfı

Allah kendi emriyle melekleri, kullarından dilediği kimseye vahiy ile, \"Benden başka tanrı olmadığına dair (kullarımı) uyarın ve benden korkun\" diye gönderir.

Edip Yüksel

Kullarından dilediğine, melekleri vahiyle indirerek, emrini iletir: \"İnsanları uyarın: Benden başka tanrı yoktur ve beni dinleyin.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Kendi emrinden ruh (vahiy) ile melekleri, kullarından dilediği peygamberlere indirip şu gerçeği insanlara bildirin, buyuruyor: Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Ancak benden korkun.

Öztürk

Kullarından dilediğine melekleri, emrinden olan ruh ile şöyle diyerek indirir: \"Gerçek şu: Benden başka ilah yok, o halde benden sakının!\"

Suat Yıldırım

Allah melekleri, kendi tarafından bir vahiy ile kullarından dilediği kimselere, “Ben'den başka tanrı yoktur. Bana karşı gelmekten sakının!” diye uyarmak üzere gönderir. [42,52; 6,124; 22,75; 21,25]

Süleyman Ateş

Melekleri, kullarından dilediğine, emrinden olan ruh (vahy) ile indirir: \"(İnsanları) Benden başka tanrı yoktur, benden korkun! diye uyarın!\" (der).

خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ بِٱلْحَقِّ ۚ تَعَٰلَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿٣﴾

Göklerle yeryüzünü abes değil, hak ve gerçek olarak yaratmıştır, yücedir müşriklerin şirk koştuklarından.

Alİ Bulaç

Gökleri ve yeri hak ile yarattı: O, şirk koştukları şeylerden Yücedir.

Çeviriyazı

ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa bilḥaḳḳ. te`âlâ `ammâ yüşrikûn.

Diyanet İşleri

Gökleri ve yeri gereğince yaratmıştır. Onların eş koştukları şeylerden yücedir.

Diyanet Vakfı

(Allah) gökleri ve yeri hak ile yarattı. O, koştukları ortaklardan münezzehtir.

Edip Yüksel

Gökleri ve yeri belli bir amaç için yaratmıştır. Ortak koştuklarından çok yücedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah gökleri ve yeri hikmeti ile yarattı. O, kâfirlerin ortak koştukları şeylerden çok yücedir.

Öztürk

Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Arınmıştır onların ortak tuttukları şeylerden.

Suat Yıldırım

O, gökleri ve yeri hikmetle, ciddi bir maksatla yarattı. O, müşriklerin koştukları ortaklardan yücedir! [53,31]

Süleyman Ateş

(Allah), gökleri ve yeri hak ile (hikmeti uyarınca) yarattı. (O), onların ortak koştuklarından yücedir.

خَلَقَ ٱلْإِنسَٰنَ مِن نُّطْفَةٍۢ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌۭ مُّبِينٌۭ ﴿٤﴾

İnsanı bir damla sudan yarattı, böyleyken bir de bakarsın o, apaçık bir düşman kesilmiş.

Alİ Bulaç

İnsanı bir damla sudan yarattı, buna rağmen o, apaçık bir düşmandır.

Çeviriyazı

ḫaleḳa-l'insâne min nuṭfetin feiẕâ hüve ḫaṣîmüm mübîn.

Diyanet İşleri

İnsanı nutfeden yaratmıştır. Öyleyken o nasıl da açıkça karşı koymaktadır!

Diyanet Vakfı

O, insanı bir damla sudan yarattı. Fakat bakarsın ki (insan) Rabbine apaçık bir hasım oluvermiştir.

Edip Yüksel

İnsanı küçük bir damladan yarattı, fakat buna rağmen o, apaçık bir düşman kesildi.

Elmalılı Hamdi Yazır

O, insanı bir meniden (spermadan) yarattı. Bir de bakarsın ki o, Rabbine karşı apaçık bir düşmandır.

Öztürk

İnsanı bir spermden yarattı. Bir de bakmışsın insan, açıkça kafa tutan bir hasım oluvermiştir.

Suat Yıldırım

Nitekim O, insanı bir damla sudan yarattı. Ama o yaman bir hasım kesiliverdi. [36,77-79; 25,54]

Süleyman Ateş

İnsanı nutfe(sperm)den yarattı, birden o (insan) konuşkan bir karşı koyucu olup çıktı.

وَٱلْأَنْعَٰمَ خَلَقَهَا ۗ لَكُمْ فِيهَا دِفْءٌۭ وَمَنَٰفِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ ﴿٥﴾

Davarları da o çeşit halketmiştir; onlardan giyiminizi temin edersiniz ve size faydalar var onlardan ve bir kısmını da yersiniz.

Alİ Bulaç

Ve hayvanları da yarattı; sizin için onlarda ısınma ve yararlar vardır ve onlardan yemektesiniz.

Çeviriyazı

vel'en`âme ḫaleḳahâ. leküm fîhâ dif'üv vemenâfi`u veminhâ te'külûn.

Diyanet İşleri

Hayvanları da yaratmıştır. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok faydalar vardır. Onların etlerini de yersiniz.

Diyanet Vakfı

Hayvanları da O yarattı. Onlarda sizin için ısıtıcı (şeyler) ve birçok faydalar vardır. Onlardan bir kısmını da yersiniz.

Edip Yüksel

Ve, çiftlik hayvanlarını da sizin için yarattı, onlarda ısıtma ve diğer yararlar vardır ve onlardan yersiniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayvanları da O yarattı. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok faydalar vardır. Ve siz onlardan bir kısmını da yersiniz.

Öztürk

Davarları da O yaratmıştır. Onlarda sizin için bir ısıtıcı-koruyucu ve nice nice yararlar vardır. Onlardan bazı şeyleri/onlardan bazılarını yersiniz.

Suat Yıldırım

Allah davarları da yarattı. Bunlarda sizi soğuktan koruyan (deri, yün, kıl gibi) maddeler ve birçok faydalar vardır. Hem onların etlerini ve ürünlerini de yersiniz.

Süleyman Ateş

Hayvanları da yarattı. Onlarda sizin için ısınma(nızı sağlayan şeyler) ve daha birçok yararlar vardır. Ve onlardan kimini de yersiniz.

وَلَكُمْ فِيهَا جَمَالٌ حِينَ تُرِيحُونَ وَحِينَ تَسْرَحُونَ ﴿٦﴾

Akşamleyin yayımdan getirir, sabahleyin yayıma götürürken de güzellikleri var, zevk alırsınız onlardan.

Alİ Bulaç

Akşamları getirir, sabahları götürürken onlarda sizin için bir güzellik vardır.

Çeviriyazı

veleküm fîhâ cemâlün ḥîne türîḥûne veḥîne tesraḥûn.

Diyanet İşleri

Onları getirirken de, gönderirken de zevk alırsınız.

Diyanet Vakfı

Sizin için onlardan ayrıca akşamleyin getirirken, sabahleyin salıverirken bir güzellik (bir zevk) vardır.

Edip Yüksel

Ayrıca boş zamanlarınızda ve seyahatlerinizde sizin için onlarda bir konfor ve zevk vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

O hayvanları, akşam vakti getirirken ve sabahleyin salarken, onlarda sizin için bir güzellik ve zevk vardır.

Öztürk

Bir güzellik de vardır onlarda sizin için: Sabah saldığınız sırada, akşam topladığınız sırada.

Suat Yıldırım

Onları akşamleyin ağıllarına getirir, sabahleyin otlaklara götürürken bambaşka bir zevk alırsınız! [6,142]

Süleyman Ateş

Ve akşamleyin mer'adan getirdiğiniz, sabahleyin mer'aya götürdüğünüz zaman onlarda sizin için bir güzellik de vardır. (Onların gidiş gelişleri size ayrı bir güzellik ve zevk verir.)

وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَىٰ بَلَدٍۢ لَّمْ تَكُونُوا۟ بَٰلِغِيهِ إِلَّا بِشِقِّ ٱلْأَنفُسِ ۚ إِنَّ رَبَّكُمْ لَرَءُوفٌۭ رَّحِيمٌۭ ﴿٧﴾

Kendinize meşakkatler vererek ancak varabileceğiniz şehirlere de yüklerinizi taşırlar; şüphe yok ki Rabbiniz mutlaka esirgeyicidir, rahimdir.

Alİ Bulaç

Kendisine ulaşmadan canlarınızın yarısının telef olacağı şehirlere onlar, ağırlıklarınızı taşımaktadırlar. Şüphesiz sizin Rabbiniz şefkatli ve merhametlidir.

Çeviriyazı

vetaḥmilü eŝḳâleküm ilâ beledil lem tekûnû bâligîhi illâ bişiḳḳi-l'enfüs. inne rabbeküm leraûfür raḥîm.

Diyanet İşleri

Kendi kendinize zor varacağınız memleketlere, yüklerinizi taşırlar. Doğrusu Rabbiniz şefkatlidir, merhametlidir.

Diyanet Vakfı

Bu hayvanlar sizin ağırlıklarınızı, ancak güçlüklere katlanarak varabileceğiniz bir memlekete taşırlar. Şüphesiz Rabbiniz çok şefkatli, pek merhametlidir.

Edip Yüksel

Ve sizin yüklerinizi de, kendi kendinize ancak zorlukla varacağınız bölgelere taşırlar. Rabbiniz elbette Rauf'tur, Rahimdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bu hayvanlar, ancak güçlükle varabileceğiniz bir memlekete yüklerinizi taşır. Rabbiniz, şüphesiz çok şefkatlidir, çok merhametlidir.

Öztürk

Ve ağırlıklarınızı yüklenir, canlarınızın yarısını tüketmeden varamayacağınız beldelere kadar taşırlar. Hiç kuşkusuz, Rabbiniz gerçekten Raûf'tur, çok acıyıp esirger; Rahîm'dir, sınırsızca merhamet eder.

Suat Yıldırım

Bunlar yüklerinizi taşırlar; öyle uzak diyarlara kadar götürürler ki, onlar olmaksızın, son derece zahmet ve meşakkat çekmeden varamazdınız oralara.Gerçekten, bunları size âmade kılan Rabbiniz pek şefkatlidir, rahmet ve ihsanı boldur. [36,71-72; 23,21-22; 40,79-81; 43,12-14]

Süleyman Ateş

Ağırlıklarınızı öyle (uzak) şehirlere taşırlar ki, (onlar olmasa) canlar(ınız), büyük zahmetler çekmeden oraya varamazdınız. Doğrusu Rabbiniz, çok şefkatli, çok acıyandır.

وَٱلْخَيْلَ وَٱلْبِغَالَ وَٱلْحَمِيرَ لِتَرْكَبُوهَا وَزِينَةًۭ ۚ وَيَخْلُقُ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿٨﴾

Binmeniz için ve ziynet için atları, katırları, merkepleri yaratmıştır, daha da bilmediğiniz neler yaratır.

Alİ Bulaç

Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri (yarattı). Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır?

Çeviriyazı

velḫayle velbigâle velḥamîra literkebûhâ vezîneh. veyaḫlüḳu mâ lâ ta`lemûn.

Diyanet İşleri

Sizin için atları, katırları ve merkebleri binek ve süs hayvanı olarak yaratmıştır. Bilmediğiniz daha nice şeyleri de yaratır.

Diyanet Vakfı

Atları, katırları ve eşekleri binmeniz ve (gözlere) zinet olsun diye (yarattı). Allah şu anda bilemeyeceğiniz daha nice (nakil vasıtaları) yaratır.

Edip Yüksel

Binmeniz ve eğlenmeniz için atları, katırları ve eşekleri yarattı ve daha bilmediğiniz bir çok şeyi de yaratır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem kendilerine binesiniz, hem de zinet olsun diye atları, katırları, ve merkepleri yarattı. Ve şu anda bilemeyeceğiniz daha nice şeyler yaratacak.

Öztürk

Hem binesiniz diye hem de bir süs olarak atları, katırları, eşekleri de yarattı. Ve bilemeyeceğiniz daha neler yaratır O...

Suat Yıldırım

Hem binmeniz, hem de zinet olsun diye atlar, katırlar, merkepler yarattı. Hem sizin bilemeyeceğiniz daha neler neler yaratacak!

Süleyman Ateş

Binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkepleri (yarattı) ve daha sizin bilmediğiniz nice şeyler yaratmaktadır.

وَعَلَى ٱللَّهِ قَصْدُ ٱلسَّبِيلِ وَمِنْهَا جَآئِرٌۭ ۚ وَلَوْ شَآءَ لَهَدَىٰكُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٩﴾

Doğru yolu bildirmek, Allah'a aittir, yolların eğrisi de var ve dileseydi hepinizi de doğru yola sevk ederdi.

Alİ Bulaç

Yolu doğrultmak Allah'a aittir, kimi (yollar) ise eğridir. Eğer o dileseydi, sizin tümünüzü elbette hidayete erdirirdi.

Çeviriyazı

ve`ale-llâhi ḳaṣdü-ssebîli veminhâ câir. velev şâe lehedâküm ecme`în.

Diyanet İşleri

Yolun eğri olanı da vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi.

Diyanet Vakfı

Yolun doğrusu Allah'ındır. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi.

Edip Yüksel

Yolları göstermek ALLAH'a aittir; bazısı eğridir. Dileseydi hepinizi doğruya iletirdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Doğru yolu göstermek Allah'a aittir. Onun eğrisi de vardır. Allah dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

Öztürk

Yolu doğrultup denge noktasını bulmak Allah'ın işidir. Ondan sapan da var. Allah dileseydi, sizi toptan hidayete erdirirdi.

Suat Yıldırım

Doğru yolu bildirmek Allah'a aittir. Kimi yollar ise eğridir. Şayet O dileseydi, hepinizi toptan doğru yola getirirdi. [76,3; 6,153] [10,99; 11,117-119]

Süleyman Ateş

Kısa ve doğru yolu Allah gösterir. Ama o yoldan sapan da var. Allah dileseydi, hepinizi doğru yola iletirdi.

هُوَ ٱلَّذِىٓ أَنزَلَ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءًۭ ۖ لَّكُم مِّنْهُ شَرَابٌۭ وَمِنْهُ شَجَرٌۭ فِيهِ تُسِيمُونَ ﴿١٠﴾

Öyle bir mabuttur ki size gökten yağmur yağdırır da suyunu içersiniz, hayvanlarınızı otlattığınız ağaçlar ve otlar da onunla biter, yeşerir.

Alİ Bulaç

Sizin için gökten su indiren O'dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız.

Çeviriyazı

hüve-lleẕî enzele mine-ssemâi mâel leküm minhü şerâbüv veminhü şecerun fîhi tüsîmûn.

Diyanet İşleri

Yukarıdan size su indiren O'dur. Ondan içersiniz; hayvanları otlattığınız bitkiler de onunla biter.

Diyanet Vakfı

Gökten suyu indiren O'dur. Ondan hem size içecek vardır, hem de hayvanlarınızı otlatacağınız bitkiler.

Edip Yüksel

O ki gökten bir su indirdi, ondan içersiniz ve yine yararlandığınız ağaçları onunla sularsınız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sizin için gökten su indiren O'dur. İçecek su ondandır; hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de o su ile yetişir.

Öztürk

O sizin için gökten bir su indirdi; ondan bir içecek var. Kendisinden hayvanlarınıza yedirdiğiniz bir ağaç da ondan oluşmaktadır.

Suat Yıldırım

O'dur ki gökten yağmur indirir.Hem içeceğiniz su ondan oluşur, hem de hayvanlarınızı içinde otlattığınız ot ve ağaçlar!

Süleyman Ateş

O'dur ki, sizin için gökten bir su indirdi. İçeceğ(iniz) ondandır ve hayvanları otlattığınız ağaç(lar, bitkiler) ondan(sulanıp filizlenmekte)dir.

يُنۢبِتُ لَكُم بِهِ ٱلزَّرْعَ وَٱلزَّيْتُونَ وَٱلنَّخِيلَ وَٱلْأَعْنَٰبَ وَمِن كُلِّ ٱلثَّمَرَٰتِ ۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ لِّقَوْمٍۢ يَتَفَكَّرُونَ ﴿١١﴾

Onunla size, ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve çeşitçeşit meyveler bitirir. Şüphe yok ki bunda, düşünen topluluğa bir delil var.

Alİ Bulaç

Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır.

Çeviriyazı

yümbitü leküm bihi-zzer`a vezzeytûne venneḫîle vel'a`nâbe vemin külli-ŝŝemerât. inne fî ẕâlike leâyetel liḳavmiy yetefekkerûn.

Diyanet İşleri

Allah onunla size ekinler, zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve her türlü ürünü yetiştirir. Düşünen kimseler için bunda ders vardır.

Diyanet Vakfı

(Allah) su sayesinde sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin hepsinden bitirir. İşte bunlarda düşünen bir toplum için büyük bir ibret vardır.

Edip Yüksel

Onunla sizin için ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzümler ve her çeşit meyveler bitirmektedir. Düşünen bir toplum için bunda elbette bir ayet (ders) vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, sizin için, o su ile ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşit meyveleri bitirir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir topluluk için büyük bir ibret vardır. ()

Öztürk

O suyla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşitten meyvalar bitirir. Hiç kuşkusuz, bunda, derin derin düşünen bir toplum için gerçek bir mucize vardır.

Suat Yıldırım

Allah o su sayesinde sizin için ekinler, zeytinlikler, hurmalıklar, üzüm bağları ve çeşit çeşit meyveler yetiştirir.Elbette bunda düşünen kimseler için alınacak bir ders var! [27,60; 7,57; 6,99]

Süleyman Ateş

Onunla size ekin, zeytin, hurma, üzümler ve her çeşit meyvalardan bitirmektedir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibret vardır.

وَسَخَّرَ لَكُمُ ٱلَّيْلَ وَٱلنَّهَارَ وَٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ ۖ وَٱلنُّجُومُ مُسَخَّرَٰتٌۢ بِأَمْرِهِۦٓ ۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍۢ لِّقَوْمٍۢ يَعْقِلُونَ ﴿١٢﴾

Ve ram etmiştir size geceyle gündüzü, güneşle ayı; yıldızlar da ram olmuştur emriyle. Şüphe yok ki bunda, akıl eden topluluk için deliller var.

Alİ Bulaç

Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır.

Çeviriyazı

veseḫḫara lekümü-lleyle vennehâra veşşemse velḳamer. vennücûmü müseḫḫarâtüm biemrih. inne fî ẕâlike leâyâtil liḳavmiy ya`ḳilûn.

Diyanet İşleri

Geceyi gündüzü, güneşi ayı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da O'nun buyruğuna boyun eğmiştir. Bunlarda, akleden kimseler için dersler vardır.

Diyanet Vakfı

O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.

Edip Yüksel

Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı hizmetinize sundu. Yıldızlar da O'nun emri altındadır. Aklını kullanan bir toplum için elbette bunda işaretler vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar da O'nun emrine boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır.

Öztürk

Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı sizin emrinize vermiştir. Yıldızlar da O'nun emriyle bir hizmete boyun eğmiştir. Bütün bunlarda, aklını çalıştıran bir topluluk için elbette ibretler vardır.

Suat Yıldırım

Hem geceyi ve gündüzü, güneş'i ve ay’ı sizin hizmetinize verdi.Diğer yıldızlar da O’nun emriyle size râm edilmiştir. Elbette aklını çalıştıran kimseler için bunda alınacak nice dersler var!

Süleyman Ateş

Geceyi, gündüzü, güneşi ve ay'ı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da O'nun emriyle (size) boyun eğdirilmiştir. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır.

وَمَا ذَرَأَ لَكُمْ فِى ٱلْأَرْضِ مُخْتَلِفًا أَلْوَٰنُهُۥٓ ۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ لِّقَوْمٍۢ يَذَّكَّرُونَ ﴿١٣﴾

Ve yeryüzünde sizin için yarattığı, ayrıayrı, çeşitli renklerde ne varsa hepsi ram olmuştur size. Şüphe yok ki bunda da ibret alacak topluluk için bir delil var.

Alİ Bulaç

Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır.

Çeviriyazı

vemâ ẕerae leküm fi-l'arḍi muḫtelifen elvânüh. inne fî ẕâlike leâyetel liḳavmiy yeẕẕekkerûn.

Diyanet İşleri

Yeryüzünde rengarenk şeyleri de sizin için yaratmıştır. Bunda, öğüt alan kimseler için ibret vardır.

Diyanet Vakfı

Yeryüzünde sizin için rengarenk yarattıklarında da öğüt alan bir toplum için gerçek bir ibret vardır.

Edip Yüksel

Ve sizin için yeryüzünde yarattığı rengarenk nesneleri de... Düşünen bir toplum için elbette bunda bir ders vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yeryüzünde sizin için yarattığı değişik renklerdeki şeyleri de sizin hizmetinize sunmuştur. Elbette bunda öğüt alan kimseler için bir ibret vardır.

Öztürk

Ve sizin için yeryüzünde, çeşit çeşit renklerde başka şeylere de vücut vermiştir. Bütün bunlarda, düşünüp ibret alacak bir toplum için elbette bir mucize vardır.

Suat Yıldırım

Yeryüzünde türlü türlü renklerle, her çeşitten bitki ve hayvan olarak sizin için yarattığı daha neler neler var!Elbette bunda düşünen kimseler için alınacak ibret var.

Süleyman Ateş

Yeryüzünde yarattığı çeşitli renklerdeki(hayvanları, bitki)leri de (sizin hizmetinize verdi). Şüphesiz bunda öğüt alan bir toplum için ibret vardır.

وَهُوَ ٱلَّذِى سَخَّرَ ٱلْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا۟ مِنْهُ لَحْمًۭا طَرِيًّۭا وَتَسْتَخْرِجُوا۟ مِنْهُ حِلْيَةًۭ تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى ٱلْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا۟ مِن فَضْلِهِۦ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿١٤﴾

Öyle bir mabuttur ki ram etmiştir size denizi ondan çıkan terütaze balıkları yemeniz, çıkardığınız ziynet eşyasını takınmanız için ve görürsün ki gemi, denizde, suları yarayara gitmede; ram etmiştir size denizi, nasibinizi onun lutfundan arayıp bularak şükredesiniz diye.

Alİ Bulaç

Denizi de sizin emrinize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir.

Çeviriyazı

vehüve-lleẕî seḫḫara-lbaḥra lite'külû minhü laḥmen ṭariyyev vetestaḫricû minhü ḥilyeten telbesûnehâ. vetera-lfülke mevâḫira fîhi velitebtegû min faḍlihî vele`alleküm teşkürûn.

Diyanet İşleri

Taze et yemeniz, takındığınız süsleri edinmeniz ve Allah'ın bol nimetinden faydalanmanız için denize -ki gemilerin onu yara yara gittiğini görürsün- boyun eğdiren de O'dur. Artık belki şükredersiniz.

Diyanet Vakfı

İçinden taze et (balık) yemeniz ve takacağınız bir süs (eşyası) çıkarmanız için denizi emrinize veren O'dur. Gemilerin denizde (suları) yara yara gittiklerini de görüyorsun. (Bütün bunlar) onun lütfunu aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir.

Edip Yüksel

O ki denizi emrinize sunmuştur; ondan taze et yersiniz, ondan giyim ve takı için süsler çıkarırsınız. Gemilerin denizi yara yara akıp gittiğini görürsünüz. Böylece O'nun lütfunu ararsınız ve belki ona şükredersiniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yine denizden taze et (balık) yiyesiniz ve ondan takındığınız süs eşyasını çıkarasınız diye, denizi emrinize veren Allah'tır. Gemilerin denizde suyu yararak gittiklerini görüyorsun. Lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için Allah böyle yapmıştır.

Öztürk

Ve O'dur ki, içinden taze bir et yemeniz ve kuşanacağınız bir süs çıkarmanız için denizi emrinize vermiştir. Gemileri onda yara yara gider görürsün. Böyle yapmıştır ki, O'nun kereminden nasip arayasınız ve şükredebilesiniz.

Suat Yıldırım

Yine O'dur ki denizi sizin hizmetinize verdi ki oradan taptaze et yiyesiniz ve takınıp kuşanacağınız zinet eşyası çıkarasınız.Denizde gemilerin suları yara yara akıp gittiklerini görürsün.Bütün bunlar Onun lütfedeceği nasibi aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir.

Süleyman Ateş

O, denizi de (hizmetinize) verdi ki ondan taptaze et yiyesiniz ve ondan kuşanacağınız süsler çıkarasınız. Görüyorsun ki gemiler, denizi yara yara akıp gitmektedir. Allah'ın lutfunu aramanız ve O'na şükretmeniz için.

وَأَلْقَىٰ فِى ٱلْأَرْضِ رَوَٰسِىَ أَن تَمِيدَ بِكُمْ وَأَنْهَٰرًۭا وَسُبُلًۭا لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ ﴿١٥﴾

Sizinle beraber sallanmaması, çalkalanmaması için yeryüzünde muhkem ve metin dağlar yaratmıştır, ırmaklar halketmiştir ve gideceğiniz yeri bulmanız için yollar meydana getirmiştir.

Alİ Bulaç

Sizi sarsıntıya uğratır diye yerde sarsılmaz dağlar bıraktı, ırmaklar ve yollar da (kıldı). Umulur ki doğru yolu bulursunuz.

Çeviriyazı

veelḳâ fi-l'arḍi ravâsiye en temîde biküm veenhârav vesübülel le`alleküm tehtedûn.

Diyanet İşleri

Yeryüzünde, sarsılmayasınız diye, sabit dağlar, nehirler ve belki yolunuzu bulursunuz diye yollar ve işaretler meydana getirmiştir. Onlar yıldızla da yollarını bulurlar.

Diyanet Vakfı

Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları, yolunuzu bulmanız için de ırmakları ve yolları yarattı.

Edip Yüksel

Ve sarsılmamanız için yeryüzüne denge sağlayıcılar yerleştirdi, yolu bulmanız için de nehirler, yollar,

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, yeryüzü sizi sarsmasın diye oraya sabit dağlar yerleştirdi. Yolunuzu bulmanız için de nehirler ve yollar yarattı.

Öztürk

Sizi çalkayıp sarsar diye yerküreye ağır dağlar, ırmaklar, yollar koydu. İyiye ve doğruya ulaşmanız umulmaktadır.

Suat Yıldırım

Hem dünya hareketiyle sizi sarsmasın diye, yeryüzüne sabit dağlar koydu. Amaçlarınıza ermeniz için ırmaklar, geçitler yerleştirdi. [79,32; 21,31] {KM, Mezmurlar 114,5}

Süleyman Ateş

Sizi sarsar diye arza ağır baskılar attı, ırmaklar ve yollar yaptı ki doğru yolu bulasınız (amaçlarınıza eresiniz).

وَعَلَٰمَٰتٍۢ ۚ وَبِٱلنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ ﴿١٦﴾

Ve alametler halktemiştir ve yıldızla yollarını bulur onlar.

Alİ Bulaç

Ve (başka) işaretler de (yarattı); onlar yıldız(lar)la da doğru yolu bulabilirler.

Çeviriyazı

ve`alâmât. vebinnecmi hüm yehtedûn.

Diyanet İşleri

Yeryüzünde, sarsılmayasınız diye, sabit dağlar, nehirler ve belki yolunuzu bulursunuz diye yollar ve işaretler meydana getirmiştir. Onlar yıldızla da yollarını bulurlar.

Diyanet Vakfı

Daha nice alametler (yarattı). Onlar, yıldızlarla da yollarını doğrulturlar.

Edip Yüksel

Ve göze çarpan işaretler... Yıldızlarla da yol bulurlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Daha birçok âlametler yarattı. İnsanlar geceleyin de Allah'ın yarattığı yıldızlarla yönlerini bulurlar.

Öztürk

Ve nice işaretler! Yıldızla da onlar, yol ve yön doğrulturlar.

Suat Yıldırım

Yol bulmada yararlanacağınız daha birçok alâmetler, işaretler koydu. Yıldızlarla da bir kısım insanlar yol bulurlar.

Süleyman Ateş

(Yol bulmak için yararlanılacak) işaretler de (yarattı). Onlar yıldız(lar)la da yol bulurlar.

أَفَمَن يَخْلُقُ كَمَن لَّا يَخْلُقُ ۗ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿١٧﴾

Yaratan, yaratmayana benzer mi? Hala mı düşünmeyeceksiniz?

Alİ Bulaç

Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz?

Çeviriyazı

efemey yaḫlüḳu kemel lâ yaḫlüḳ. efelâ teẕekkerûn.

Diyanet İşleri

Hiç yaratan yaratamayana benzer mi? İbret almaz mısınız?

Diyanet Vakfı

O halde, yaratan (Allah), yaratmayan (putlar) gibi olur mu? Hala düşünmüyor musunuz?

Edip Yüksel

Yaratan, yaratamıyan gibi olur mu? Düşünmez misiniz?

Elmalılı Hamdi Yazır

Hiç yaratan (Allah), yaratmayan (putlar) gibi olur mu? Artık siz düşünmez misiniz?

Öztürk

Yaratan, yaratmayana benzer mi? Hiç düşünmüyor musunuz?

Suat Yıldırım

Yaratan hiç yaratamayana benzer mi? Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?

Süleyman Ateş

Yaratan, yaratmayan gibi midir? Hiç düşünmüyor musunuz?

وَإِن تَعُدُّوا۟ نِعْمَةَ ٱللَّهِ لَا تُحْصُوهَآ ۗ إِنَّ ٱللَّهَ لَغَفُورٌۭ رَّحِيمٌۭ ﴿١٨﴾

Ve Allah nimetlerini saymaya kalkışsanız imkan yok, sayamazsınız; şüphe yok ki Allah, suçları örter, rahimdir.

Alİ Bulaç

Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

Çeviriyazı

vein te`uddû ni`mete-llâhi lâ tuḥṣûhâ. inne-llâhe legafûrur raḥîm.

Diyanet İşleri

Allah'ın verdiği nimetleri sayacak olsanız bitiremezsiniz; doğrusu Allah bağışlar, merhamet eder.

Diyanet Vakfı

Allah'ın nimetini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız. Hakikaten Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

Edip Yüksel

ALLAH'ın nimetini saysanız bitiremezsiniz. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Halbuki Allah'ın nimetlerini teker teker saymaya kalkışsanız, onları sayamazsınız. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

Öztürk

Allah'ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, onların sonunu getiremezsiniz. Allah, gerçekten Gafûr ve Rahîm'dir.

Suat Yıldırım

Halbuki Allah'ın nimetlerini birer birer saymaya kalksanız, mümkün değil, sayamazsınız. Gerçekten Rabbin gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur). [14,34]

Süleyman Ateş

Eğer Allah'ın ni'metini saysanız, sayamazsınız. Doğrusu Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

وَٱللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ ﴿١٩﴾

Ve Allah gizlediğinizi de bilir, açığa vurduğunuzu da.

Alİ Bulaç

Allah, saklı tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı bilir.

Çeviriyazı

vellâhü ya`lemü mâ tüsirrûne vemâ tü`linûn.

Diyanet İşleri

Allah, gizlediklerinizi de, açığa vurduklarınızı da bilir.

Diyanet Vakfı

Allah, gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir.

Edip Yüksel

ALLAH gizlediklerinizi de açıkladıklarınızı da bilir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir.

Öztürk

Allah, sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir.

Suat Yıldırım

Allah sizin neleri gizleyip neleri açığa vurduğunuzu pek iyi bilir.

Süleyman Ateş

Allah, gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz her şeyi bilir.

وَٱلَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ لَا يَخْلُقُونَ شَيْـًۭٔا وَهُمْ يُخْلَقُونَ ﴿٢٠﴾

Allah'tan başka tapıp çağırdıkları putlar, hiçbir şey yaratamaz, kendileri yaratılmıştır onların.

Alİ Bulaç

Allah'tan başka yakardıkları hiçbir şeyi yaratamazlar, üstelik onlar yaratılıp durmaktadırlar.

Çeviriyazı

velleẕîne yed`ûne min dûni-llâhi lâ yaḫlüḳûne şey'ev vehüm yuḫleḳûn.

Diyanet İşleri

Allah'ı bırakıp taptıkları şeyler, hiçbir şey yaratmazlar; esasen kendileri yaratıktır.

Diyanet Vakfı

Allah'ı bırakıp da taptıkları (putlar), hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar kendileri yaratılmışlardır.

Edip Yüksel

ALLAH'ın dışında çağırdıkları kişiler hiç bir şey yaratamazlar, aksine kendileri yaratılmışlardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kâfirlerin Allah'tan başka yalvardıkları (putlar) ise, hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar, kendileri yaratılmışlardır.

Öztürk

Allah dışında yakardıklarınız hiçbir şey yaratamazlar; onların kendileri yaratılmaktadır.

Suat Yıldırım

O müşriklerin Allah'tan başka ibadet edip yalvardıkları sahte tanrılar ise, hiçbir şey yaratamazlar. Zaten kendileri yaratılmaktadırlar.Hep ölüdürler, diri değildirler.Kendilerine tapanların bile ne zaman diriltileceklerini bilemezler. [37,95-96]

Süleyman Ateş

Allah'tan başka yalvardıkları (tanrılar), hiçbir şey yaratamazlar, zaten kendileri yaratılmaktadırlar.

أَمْوَٰتٌ غَيْرُ أَحْيَآءٍۢ ۖ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ ﴿٢١﴾

Ölülerdir onlar, diriler değil, ne vakit diriltilecekler, ondan da haberleri yok.

Alİ Bulaç

Ölüdürler, diri değildirler; ne zaman dirileceklerinin şuuruna varamazlar.

Çeviriyazı

emvâtün gayru aḥyâ'. vemâ yeş`urûne eyyâne yüb`aŝûn.

Diyanet İşleri

Onlar cansız, ölüdürler. Ne zaman dirileceklerini de bilemezler.

Diyanet Vakfı

Onlar diriler değil, ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.

Edip Yüksel

Ölüdürler, diri değildirler. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler.

Elmalılı Hamdi Yazır

O putlar, hep ölüdürler, diri değildirler ve insanların öldükten sonra ne zaman dirileceklerini de bilmezler.

Öztürk

Hayat bulmaz ölülerdir onlar. Ne zaman dirilteceklerini bile bilmezler.

Suat Yıldırım

O müşriklerin Allah'tan başka ibadet edip yalvardıkları sahte tanrılar ise, hiçbir şey yaratamazlar. Zaten kendileri yaratılmaktadırlar.Hep ölüdürler, diri değildirler.Kendilerine tapanların bile ne zaman diriltileceklerini bilemezler. [37,95-96]

Süleyman Ateş

Onlar ölüdürler, diri değildirler. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler.

إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌۭ وَٰحِدٌۭ ۚ فَٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِٱلْءَاخِرَةِ قُلُوبُهُم مُّنكِرَةٌۭ وَهُم مُّسْتَكْبِرُونَ ﴿٢٢﴾

Mabudunuz, tek mabuttur, ahirete inanmayanlarınsa gönülleri inkar eder bunu ve onlar, ululanmayı dileyen kişilerdir.

Alİ Bulaç

Sizin İlahınız tek bir İlah'tır. Ahirete inanmayanların kalpleri ise inkarcıdır ve onlar müstekbir (büyüklenmekte) olanlardır.

Çeviriyazı

ilâhüküm ilâhüv vâḥid. felleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati ḳulûbühüm münkiratüv vehüm müstekbirûn.

Diyanet İşleri

Tanrınız tek bir Tanrıdır. Ahirete inanmayanların kalbleri bunu inkar eder; onlar büyüklük taslarlar.

Diyanet Vakfı

İlahınız bir tek Tanrıdır. Fakat ahirete inanmayanlar var ya, onların kalpleri inkarcı, kendileri de böbürlenen kimselerdir.

Edip Yüksel

Tanrınız bir tek tanrıdır. Ahirete inanmıyanların kalpleri inkarcıdır ve onlar büyüklük taslarlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

İlâhınız bir tek ilâhtır. Bununla beraber ahirete inanmayanların kalbleri inkârcı, kendileri de böbürlenen kimselerdir.

Öztürk

Tanrınız bir tek tanrıdır. Böyle iken, âhirete inanmayanlar, kibre saplandıkları için kalpleri inkârcı olmuştur.

Suat Yıldırım

Sizin ilâhınız bir tek İlâhtır. Öyle iken âhireti inkâr edenlerin kalpleri bu gerçeği de inkâr eder. Hep kibirlenip dururlar. [38,5; 39,45; 40,60]

Süleyman Ateş

Tanrınız bir tek Tanrıdır. Ama ahirete inanmayanların kalbleri inkarcıdır, onlar büyüklük taslarlar.

لَا جَرَمَ أَنَّ ٱللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ۚ إِنَّهُۥ لَا يُحِبُّ ٱلْمُسْتَكْبِرِينَ ﴿٢٣﴾

Gerçekten de şüphe yok ki Allah, gizlenen şeyleri de bilir, açığa vurulanları da; şüphe yok ki o, ululananları sevmez.

Alİ Bulaç

Şüphesiz Allah, onların saklı tuttuklarını ve açığa vurduklarını bilir; gerçekten O, müstekbirleri sevmez.

Çeviriyazı

lâ cerame enne-llâhe ya`lemü mâ yüsirrûne vemâ yü`linûn. innehû lâ yüḥibbü-lmüstekbirîn.

Diyanet İşleri

Onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da Allah'ın bildiğinde şüphe yoktur. O, büyüklük taslayanları sevmez.

Diyanet Vakfı

Hiç şüphesiz Allah, onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları asla sevmez.

Edip Yüksel

Kuşkusuz ALLAH onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları sevmez.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki Allah, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Doğrusu Allah, kendilerini büyük görüp hakkı kabul etmeyenleri sevmez.

Öztürk

Hiç kuşkusuz Allah, onların sakladıklarını da açığa vurduklarını da biliyor. Hiç kuşkusuz, O, büyüklük taslayanları sevmiyor.

Suat Yıldırım

Hiç şüphe yok ki Allah, onların neleri gizleyip, neleri açığa vurduklarını pek iyi bilir ve şu kesindir ki kibirlenenleri hiç sevmez.

Süleyman Ateş

Gerçekten Allah, onların gizlediklerini de bilir, açığa vurduklarını da. O, büyüklük taslayanları sevmez.

وَإِذَا قِيلَ لَهُم مَّاذَآ أَنزَلَ رَبُّكُمْ ۙ قَالُوٓا۟ أَسَٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿٢٤﴾

Onlara, Rabbiniz ne indirdi size dense derler ki: Geçmişlere ait masallar.

Alİ Bulaç

Onlara \"Rabbiniz ne indirdi?\" dendiğinde, \"Eskilerin masalları\" dediler.

Çeviriyazı

veiẕâ ḳîle lehüm mâẕâ enzele rabbüküm ḳâlû esâṭîru-l'evvelîn.

Diyanet İşleri

Onlara: \"Rabbiniz ne indirdi?\" diye sorulsa: \"öncekilerin masalları\" derler.

Diyanet Vakfı

Onlara: Rabbiniz ne indirdi? denildiği zaman, \"Öncekilerin masallarını\" derler.

Edip Yüksel

Kendilerine, \"Rabbiniz ne indirdi,\" denildiğinde, \"Geçmişlerin efsanelerini...,\" diye yanıtlarlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara: \"Rabbiniz ne indirdi? denildiği zaman \"Öncekilerin efsanelerini\" dediler.

Öztürk

Onlara, \"Rabbiniz ne indirdi\" dendiğinde şöyle dediler: \"Öncekilerin masallarını.\"

Suat Yıldırım

Onlara: “Rabbiniz ne gönderdi?” denildiğinde “Öncekilerin masallarını!” derler.Böylece kıyamet günü kendi günahlarını tastamam yüklenmelerinden başka, bilgisizlikleri sebebiyle saptırdıkları kimselerin günahlarının epey bir kısmını da yüklenmeleri için böyle derler.Bak! Ne fena bir yük yükleniyorlar! [25,5-9; 74,18-24; 29,13]

Süleyman Ateş

Onlara: \"Rabbiniz ne indirdi?\" dendiği zaman, \"Evvelkilerin masalları!\" derler.

لِيَحْمِلُوٓا۟ أَوْزَارَهُمْ كَامِلَةًۭ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ ۙ وَمِنْ أَوْزَارِ ٱلَّذِينَ يُضِلُّونَهُم بِغَيْرِ عِلْمٍ ۗ أَلَا سَآءَ مَا يَزِرُونَ ﴿٢٥﴾

Bu da, kıyamet günü kendi günahlarını tamamıyla yüklendikten başka bilgisizlikle doğru yoldan çıkarıp saptırdıkları kişilerin suçlarının bir kısmını da yüklenmeleri içindir. Bilin ki yüklendikleri yük, ne de kötü yüktür.

Alİ Bulaç

Kıyamet gününde kendi günahlarının tümünü ve bilgisizce saptırdıklarının günahlarının bir kısmını yüklenmeleri için. Bak, ne kötü yük yükleniyorlar.

Çeviriyazı

liyaḥmilû evzârahüm kâmiletey yevme-lḳiyâmeti vemin evzâri-lleẕîne yüḍillûnehüm bigayri `ilm. elâ sâe mâ yezirûn.

Diyanet İşleri

Böylece kıyamet günü kendi günahlarını tam olarak, bilmeden saptırdıkları kimselerin günahlarını kısmen yüklenirler. Dikkat edin, yüklendikleri yük ne kötüdür!

Diyanet Vakfı

Kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak taşımaları ve bilgisizce saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından da bir kısmını yüklenmeleri için (öyle derler). Bak ki yüklenecekleri şey ne kötüdür!

Edip Yüksel

Diriliş gününde kendi günahlarının tamamını, ayrıca saptırdıkları kimselerin günah yüklerinden de bir payı yüklenirler. Yükleri ne de kötüdür.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bunu söylemelerinin sebebi şu: Kıyamet günü, kendi günahlarını tam olarak yüklendikten başka, bilgisizlikleri yüzünden saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından bir kısmını da yükleneceklerdir. Dikkat edin, yüklendikleri günah ne kötüdür!

Öztürk

Şunun için ki, onlar, kıyamet günü kendi günahlarını tamamen yüklendikten başka, ilimsizlik yüzünden saptırdıkları kişilerin günahlarının bir kısmını da yüklenecekler. Bakın, ne kötü şey yükleniyorlar!

Suat Yıldırım

Onlara: “Rabbiniz ne gönderdi?” denildiğinde “Öncekilerin masallarını!” derler.Böylece kıyamet günü kendi günahlarını tastamam yüklenmelerinden başka, bilgisizlikleri sebebiyle saptırdıkları kimselerin günahlarının epey bir kısmını da yüklenmeleri için böyle derler.Bak! Ne fena bir yük yükleniyorlar! [25,5-9; 74,18-24; 29,13]

Süleyman Ateş

Ki kıyamet günü hem kendi veballerini tam olarak yüklensinler, hem de bilgisizce saptırdıkları kimselerin veballerinden bir kısmını. Bak, ne kötü şey yükleniyorlar!

قَدْ مَكَرَ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَأَتَى ٱللَّهُ بُنْيَٰنَهُم مِّنَ ٱلْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ ٱلسَّقْفُ مِن فَوْقِهِمْ وَأَتَىٰهُمُ ٱلْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٢٦﴾

Gerçekten, onlardan önce gelip geçenler de düzenler kurdular, Allah, yapılarını temellerinden yıktı da tavan, başlarına yıkılıverdi ve hem de bu azap, anlayamadıkları bir yerden gelip çattı onlara.

Alİ Bulaç

Onlardan öncekiler, hileli-düzenler kurmuşlardı da, Allah(ın azap emri) onların kurdukları yapıların temellerine geldi, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü; azap onlara şuurunda olmadıkları yerden gelmişti.

Çeviriyazı

ḳad mekera-lleẕîne min ḳablihim feete-llâhü bünyânehüm mine-lḳavâ`idi feḫarra `aleyhimü-ssaḳfü min fevḳihim veetâhümü-l`aẕâbü min ḥayŝü lâ yeş`urûn.

Diyanet İşleri

Onlardan öncekiler düzen kurmuşlardı. Bunun üzerine Allah, binalarının temelini çökertti de tavanları başlarına yıkıldı. Azap, onlara farketmedikleri yerden geldi.

Diyanet Vakfı

Onlardan öncekiler de (peygamberlere) hile yapmışlardı. Sonunda Allah da onların binalarını temellerinden söktü üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü. Bu azap onlara, farkedemedikleri bir yerden gelmişti.

Edip Yüksel

Kendilerinden öncekiler de tuzak kurmuşlardı; ancak ALLAH, binalarını temelinden yıkmış, üzerlerindeki tavan başlarına çökmüştü; azap onlara ummadıkları yerden gelmişti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlardan öncekiler de tuzak kurdular. Fakat Allah onların binalarını temelinden sarstı, çatı tepelerinden üzerlerine çöktü ve azap onlara farkedemedikleri bir yönden geldi.

Öztürk

Onlardan öncekiler tuzak kurmuşlardı. Bunun üzerine Allah, binalarına temellerinden çarpmış da üstlerindeki tavan tepelerine çökmüştü. Azap onlara hiç fark edemedikleri yerden gelmişti.

Suat Yıldırım

Kendilerinden önceki kâfirler de peygamberler için hileler, tuzaklar kurmuşlardı.Ama neticede Allah onların binalarını ta temellerinden yıktı da üstlerindeki tavan tepelerine çöktü. Hem de bu azap onlara hiç fark edemedikleri bir yerden geldi. [5,64; 59,2]

Süleyman Ateş

Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı da Allah, binalarına temellerinden gelmiş, üstlerindeki tavan, başlarına çökmüştü! Ve azab onlara ummadıkları yerden gelmişti.

ثُمَّ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ يُخْزِيهِمْ وَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَآءِىَ ٱلَّذِينَ كُنتُمْ تُشَٰٓقُّونَ فِيهِمْ ۚ قَالَ ٱلَّذِينَ أُوتُوا۟ ٱلْعِلْمَ إِنَّ ٱلْخِزْىَ ٱلْيَوْمَ وَٱلسُّوٓءَ عَلَى ٱلْكَٰفِرِينَ ﴿٢٧﴾

Sonra kıyamet gününde de onları horhakir bir hale getirecek de Nerede diyecek, onların yüzünden inananlara düşman kesildiğiniz ortaklarım? Bilgiye sahib olanlarsa bugün diyecekler, gerçekten de horluk ve kötülük kafirlere.

Alİ Bulaç

Sonra (Allah) kıyamet günü onları aşağılık kılacak ve diyecek ki: \"Haklarında (mü'minlere karşı) düşman kesildiğiniz ortaklarım hani nerede?\" Kendilerine ilim verilenler, dediler ki: \"Bugün, gerçekten aşağılanma ve kötülük kafirlerin üstünedir.\"

Çeviriyazı

ŝümme yevme-lḳiyâmeti yuḫzîhim veyeḳûlü eyne şürakâiye-lleẕîne küntüm tüşâḳḳûne fîhim. ḳâle-lleẕîne ûtü-l`ilme inne-lḫizye-lyevme vessûe `ale-lkâfirîn.

Diyanet İşleri

Sonra kıyamet günü onları rezil eder ve: \"Haklarında tartıştığınız Benim ortaklarım nerede?\" der. İlim sahibleri şöyle derler: \"Doğrusu bugün inkarcılara rezillik ve iğrençlik vardır.\"

Diyanet Vakfı

Sonra kıyamet gününde (Allah), onları rezil eder ve der ki: \"Kendileri hakkında (müminlere) düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede?\" Kendilerine ilim verilmiş olanlar derler ki: \"Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük kafirleredir.\"

Edip Yüksel

Sonra, diriliş gününde onları rezil eder ve, \"Uğrunda tartışıp mücadele verdiğiniz 'ortaklarım' nerede,\" der. Kendilerine bilgi verilenler de şöyle derler: \"Bu gün rezillik ve kötülük kafirleredir.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra kıyamet günü Allah, O kâfirleri rezil rüsvay edecek ve diyecek ki: \"Hani uğrunda müminlere karşı düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede?\" Kendilerine ilim verilmiş olanlar: \"Şüphesiz bugünün rezilliği ve kötülüğü kâfirleredir.\" diyeceklerdir.

Öztürk

Sonra, kıyamet günü onları rezil edecek ve diyecek: \"Kendileri için kavga çıkarıp ayrılığa düştüğünüz ortaklarım nerede?\" Kendilerine ilim verilmiş olanlar diyecekler ki: \"Bugün rezillik ve kötülük, gerçeği inkâr edenleredir.\"

Suat Yıldırım

Sonra kıyamet günü de Allah onları zelil eder ve:“Hani” der, “nerede sizin o uğurlarında müminlere düşman kesildiğiniz ortaklarım(!)”Kendilerine ilim nasib edilenler de: “Gerçekten her türlü zillet ve sefalet bugün kâfirlerin başınadır!” derler. [86,9-10; 26,93]

Süleyman Ateş

Sonra kıyamet günü de, onları rezil eder ve \"Hani haklarında (mü'minlere) düşmanlık ettiğiniz ortaklarım nerede?\" der. Kendilerine ilim verilmiş olanlar: \"Bugün rezillik ve kötülük kafirleredir!\" derler.

ٱلَّذِينَ تَتَوَفَّىٰهُمُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ ظَالِمِىٓ أَنفُسِهِمْ ۖ فَأَلْقَوُا۟ ٱلسَّلَمَ مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِن سُوٓءٍۭ ۚ بَلَىٰٓ إِنَّ ٱللَّهَ عَلِيمٌۢ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٢٨﴾

Melekler, kendi kendilerine zulmedenlerin canlarını alırken onlar, biz hiçbir kötülük yapmadık diyediye can verirler. Evet, şüphe yok ki Allah, sizin yaptıklarınızı tamamıyla bilir.

Alİ Bulaç

Ki melekler, kendi nefislerinin zalimleri olarak onların canlarını aldıklarında, \"Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk\" diye teslim olurlar. Hayır, şüphesiz Allah, sizin neler yaptığınızı bilendir.

Çeviriyazı

elleẕîne teteveffâhümü-lmelâiketü żâlimî enfüsihim. feelḳavu-sseleme mâ künnâ na`melü min sû'. belâ inne-llâhe `alîmüm bimâ küntüm ta`melûn.

Diyanet İşleri

Melekler kendilerine yazık etmiş kimselerin canlarını alırken: \"Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk\" diyerek teslim olurlar. Hayır; öyle değil; doğrusu Allah onların yaptıklarını bilmektedir.

Diyanet Vakfı

Kendilerine haksızlık ederlerken meleklerin canlarını aldıkları kimseler: Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk, diyerek teslim olurlar. (Melekler onlara şöyle der:) \"Hayır, Allah, sizin yaptıklarınızı elbette çok iyi bilendir.\"

Edip Yüksel

Onlar ki, nefislerine zulmedip dururlarken melekler canlarını alır. Sonunda teslim olup \"Biz herhangi bir kötülük yapmıyorduk,\" derler. Hayır, ALLAH sizin yaptıklarınızı iyi bilir.

Elmalılı Hamdi Yazır

(O kâfirler), kendilerine zulmetmiş kimseler olarak, meleklerin, canlarını aldıkları kimselerdir. O vakit onlar şöyle diyerek teslim olurlar: \"Biz, bir kötülükten dolayı yapmıyorduk.\" (Onlara): \"Hayır, Allah sizin ne maksatla yaptığınızı elbette çok iyi bilendir.\"

Öztürk

Öz benliklerine zulmedip durdukları bir sırada, meleklerin vefat ettirdikleri kişiler şöyle diyerek teslim bayrağını çekerler: \"Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk.\" İş hiç de öyle değil. Allah, sizin yapmakta olduklarınızı çok iyi bilmektedir.

Suat Yıldırım

Kendi öz canlarına zulmederlerken meleklerin canlarını aldıkları kimseler azabı görünce:“Biz, bir kötülük olsun diye yapmıyorduk!” diye başlarını öne eğerler.Kendilerine iman ilmi nasib edilmiş olanlar da:“Hayır, hayır! Allah yaptığınız işi ne maksatla yaptığınızı pek iyi biliyor! O halde girin bakalım içinde ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından! Ne fena bir yerdir o kibirlilerin yeri!” derler. [6,23; 58,18] [35,36; 40,46]

Süleyman Ateş

Nefislerine zulmederlerken meleklerin, canlarını aldığı kimseler; \"Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk!\" diye teslim olurlar. \"Hayır, Allah sizin yaptıklarınızı biliyor.\"

فَٱدْخُلُوٓا۟ أَبْوَٰبَ جَهَنَّمَ خَٰلِدِينَ فِيهَا ۖ فَلَبِئْسَ مَثْوَى ٱلْمُتَكَبِّرِينَ ﴿٢٩﴾

Artık girin cehennem kapılarından, ebedi kalacaksınız orada. Ululuk satanların yurtları, ne de kötüdür.

Alİ Bulaç

Öyleyse içinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların konaklama yeri ne kötüdür.

Çeviriyazı

fedḫulû ebvâbe cehenneme ḫâlidîne fîhâ. felebi'se meŝve-lmütekebbirîn.

Diyanet İşleri

Temelli kalacağınız cehennemin kapılarından girin. Büyüklenenlerin durağı ne kötüdür!

Diyanet Vakfı

\"O halde, içinde ebedi kalacağınız cehennemin kapılarından girin! Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!\"

Edip Yüksel

İçinde sürekli kalacağınız cehennemin kapsından girin. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"O halde içinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin\" denir. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!

Öztürk

Hadi, girin cehennem kapılarından; sürekli kalacaksınız orada. Gerçekten kötü yermiş kibre sapanların barınağı.

Suat Yıldırım

Kendi öz canlarına zulmederlerken meleklerin canlarını aldıkları kimseler azabı görünce:“Biz, bir kötülük olsun diye yapmıyorduk!” diye başlarını öne eğerler.Kendilerine iman ilmi nasib edilmiş olanlar da:“Hayır, hayır! Allah yaptığınız işi ne maksatla yaptığınızı pek iyi biliyor! O halde girin bakalım içinde ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından! Ne fena bir yerdir o kibirlilerin yeri!” derler. [6,23; 58,18] [35,36; 40,46]

Süleyman Ateş

Onun için, içinde sürekli kalmak üzere cehennemin kapılarına girin. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!

۞ وَقِيلَ لِلَّذِينَ ٱتَّقَوْا۟ مَاذَآ أَنزَلَ رَبُّكُمْ ۚ قَالُوا۟ خَيْرًۭا ۗ لِّلَّذِينَ أَحْسَنُوا۟ فِى هَٰذِهِ ٱلدُّنْيَا حَسَنَةٌۭ ۚ وَلَدَارُ ٱلْءَاخِرَةِ خَيْرٌۭ ۚ وَلَنِعْمَ دَارُ ٱلْمُتَّقِينَ ﴿٣٠﴾

Çekinenlere, Rabbiniz ne indirdi size denince hayır indirdi derler. Bu dünyada güzel hareket edenlere güzel bir mükafat var, ahiret eviyse elbette daha da hayırlı ve çekinenlerin evleri, gerçekten de ne güzeldir.

Alİ Bulaç

(Allah'tan) Sakınanlara: \"Rabbiniz ne indirdi?\" dendiğinde, \"Hayır\" dediler. Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir.

Çeviriyazı

veḳîle lilleẕîne-tteḳav mâẕâ enzele rabbüküm. ḳâlû ḫayrâ. lilleẕîne aḥsenû fî hâẕihi-ddünyâ ḥaseneh. veledâru-l'âḫirati ḫayr. veleni`me dâru-lmütteḳîn.

Diyanet İşleri

Sakınan kimselere: \"Rabbiniz ne indirdi?\" denince, \"İyilik\" derler. Bu dünyada iyi davrananlara iyilik vardır. Ahiret yurdu ise daha iyidir. Sakınanların yurdu ne güzeldir!

Diyanet Vakfı

(Kötülüklerden) sakınanlara: Rabbiniz ne indirdi? denildiğinde, \"Hayır (indirdi)\" derler. Bu dünyada güzel davrananlara, güzel mükafat vardır. Ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu gerçekten güzeldir!

Edip Yüksel

Erdemlilere, \"Rabbiniz ne indirdi,\" denir. \"İyilik,\" diye karşılık verirler. Bu dünyada güzel davrananlar için güzellik vardır. Ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Erdemlilerin yurdu ne de iyidir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kötülüklerden sakınanlara: \"Rabbiniz ne indirdi?\" denilince: \"Hayır indirdi\" derler. Bu dünyada güzel amel işleyenlere güzel bir mükafat var. Elbette ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Allah'tan korkanların yurdu ne güzeldir!

Öztürk

Korunup sakınanlara, \"Rabbiniz ne indirdi\" dendiğinde şöyle dediler: \"Hayır indirdi.\" Bu dünyada güzel düşünüp güzel davrananlara güzellik vardır. Âhiret yurdu elbette ki daha hayırlıdır. Gerçekten ne güzelmiş takva sahiplerinin yurdu!

Suat Yıldırım

Allah'a karşı gelmekten sakınanlara ise: “Rabbiniz ne indirdi?” denildiğinde: “Hayır indirdi.” derler.Bu dünyada güzel işler yapanlara güzel bir mükâfat var.Âhiret yurdu cennet, dünyadan ve içindeki her şeyden elbette daha hayırlıdır. Takvâ sahiplerinin yurdu ne güzel yurttur!” [16,97; 28,80; 93,4; 3,198]

Süleyman Ateş

(Allah'ın azabından) korunanlara da: \"Rabbiniz ne indirdi?\" dendi. \"Hayır (indirdi).\" dediler. Bu dünyada güzel iş yapanlara güzellik vardır, (onlar için) ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Korunanların yurdu ne güzeldir.

جَنَّٰتُ عَدْنٍۢ يَدْخُلُونَهَا تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ ۖ لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَآءُونَ ۚ كَذَٰلِكَ يَجْزِى ٱللَّهُ ٱلْمُتَّقِينَ ﴿٣١﴾

Ebedi Adn cennetleridir yurtları, oraya girerler, kıyılarından ırmaklar akar, ahiret eviyse elbette daha da hayırlı ve çekinenleri böyle mükafatlandırır.

Alİ Bulaç

Adn Cennetleri; ona girerler, onun altından ırmaklar akar, içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle ödüllendirir.

Çeviriyazı

cennâtü `adniy yedḫulûnehâ tecrî min taḥtihe-l'enhâru lehüm fîhâ mâ yeşâûn. keẕâlike yeczi-llâhü-lmütteḳîn.

Diyanet İşleri

İçlerinden ırmaklar akan Adn cennetlerine girerler. Orada, diledikleri kendilerine verilir. Allah sakınanları böylece mükafatlandırır.

Diyanet Vakfı

(O yurt,) girecekleri, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleridir. Onlar için orada kendilerine diledikleri her şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle mükafatlandırır.

Edip Yüksel

İçlerinden ırmaklar akan Adn cennet (bahçe) lerine girerler. Orada her diledikleri şeyi bulurlar. ALLAH erdemlileri işte böyle ödüllendirir.

Elmalılı Hamdi Yazır

O girecekleri yer, Adn cennetleridir ki, altından ırmaklar akar. Orada Allah'tan korkanlara diledikleri nimetler vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle mükafatlandırır.

Öztürk

Adn cennetleri... Girecekler içlerine. Altlarından ırmaklar akacak. Orada diledikleri şey kendilerinin olacak. Allah, korunup sakınanları işte böyle ödüllendirir.

Suat Yıldırım

Adn cennetleri, oraya girecek onlar... Zemininden ırmaklar akar. Onlara orada ne isterlerse var...İşte Allah müttakileri böyle ödüllendirir. [43,71; 41,30-32]

Süleyman Ateş

Altlarından ırmaklar akan adn cennetlerine girerler. Orada onlar için diledikleri her şey vardır. İşte Allah, korunanları böyle mükafatlandırır.

ٱلَّذِينَ تَتَوَفَّىٰهُمُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ طَيِّبِينَ ۙ يَقُولُونَ سَلَٰمٌ عَلَيْكُمُ ٱدْخُلُوا۟ ٱلْجَنَّةَ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٣٢﴾

Öyle kişilerdir onlar ki melekler, tertemiz olarak canlarını alır onların ve onlara, esenlik size derler, yaptığınız işlere karşılık girin cennete.

Alİ Bulaç

Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: \"Selam size\" derler. \"Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin.\"

Çeviriyazı

elleẕîne teteveffâhümü-lmelâiketü ṭayyibîne yeḳûlûne selâmün `aleykümü-dḫulü-lcennete bimâ küntüm ta`melûn.

Diyanet İşleri

Melekler onların canını temizlenmiş olarak alırken: \"Selam size; yaptıklarınıza karşılık haydi cennete girin\" derler.

Diyanet Vakfı

(Onlar,) meleklerin, \"Size selam olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin\" diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir.

Edip Yüksel

İyi durumdayken melekler canlarını almaya geldiklerinde, \"Selam size olsun. Yaptıklarınızın karşılığı olarak cennete giriniz,\" derler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat halde alırlar. \"Selam size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükafatı olarak girin cennet'e...\" derler.

Öztürk

Melekler, canlarını temiz insanlar olarak aldıklarına şöyle derler: \"Selam size, yapıp ettiklerinize karşılık olarak girin cennete!\"

Suat Yıldırım

Onlar ki melekler canlarını tatlılıkla alırlar: “Selâm size! Yaptığınız işlerden dolayı buyurun cennete!” derler.

Süleyman Ateş

Melekler, iyi insanlar olarak canlarını aldığı kimselere de: \"Selam size, yaptıklarınıza karşılık cennete girin!\" derler.

هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّآ أَن تَأْتِيَهُمُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ أَوْ يَأْتِىَ أَمْرُ رَبِّكَ ۚ كَذَٰلِكَ فَعَلَ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ وَمَا ظَلَمَهُمُ ٱللَّهُ وَلَٰكِن كَانُوٓا۟ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿٣٣﴾

Kafirler, meleklerin gelip çatmasından, yahut Rabbinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi beklerler? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı ve onlara Allah zulmetmedi, fakat onlar, kendi kendilerine zulmettiler.

Alİ Bulaç

(Küfre sapanlar) Kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rabbinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi gözlüyorlar? Onlardan öncekiler de öyle yapmıştı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

Çeviriyazı

hel yenżurûne illâ en te'tiyehümü-lmelâiketü ev ye'tiye emru rabbik. keẕâlike fe`ale-lleẕîne min ḳablihim. vemâ żalemehümü-llâhü velâkin kânû enfüsehüm yażlimûn.

Diyanet İşleri

Onlar kendilerine yalnız meleklerin veya senin Rabbinin buyruğunun gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmemişti, ama onlar kendilerine yazık ediyorlardı.

Diyanet Vakfı

(Kafirler) kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rablerinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.

Edip Yüksel

Kendilerine meleklerin gelmesini, yahut Rabbinin emrinin gelmesini mi bekliyorlar? Kendilerinden öncekiler de aynı şekilde davranmışlardı. Onlara ALLAH zulmetmedi, onlar kendi kendilerine zulmettiler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak kendilerine, ruhlarını alacak meleklerin gelmesini veya Rabbinin azab emrinin (kıyametin) gelip çatmasını bekliyorlar! Kendilerinden öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmetmişlerdi.

Öztürk

Neyi bekliyorlar? Kendilerine meleklerin gelmesini mi, yoksa Allah'ın emrinin gelmesini mi? Onlardan öncekiler de aynen böyle yapmışlardı. Allah onlara zulüm etmemişti. Tam aksine, onlar kendi kendilerine zulüm ediyorlardı.

Suat Yıldırım

Dini inkâr edenler ille kendilerine meleklerin gelmesini, yahut Rabbinin azap emrinin gelmesini mi bekliyorlar?Onlardan öncekiler de böyle yaptılar.Allah zulmetmedi onlara, kendi canlarına zulmediyordu onlar! Kendilerini buldu, yaptıkları kötü işler.Sarıp kuşatıverdi onları alay ettikleri şeyler. [52,14]

Süleyman Ateş

(İnkar edenler) İlle kendilerine meleklerin gelmesini, yahut Rabbinin (azab) emrinin gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de öyle yapmıştı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

فَأَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا عَمِلُوا۟ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ ﴿٣٤﴾

Yaptıkları kötülüğe uğradılar ve alay ettiklerinin cezasını çektiler.

Alİ Bulaç

Böylece işledikleri kötülükleri kendilerine isabet etti ve alaya aldıkları şey, kendilerini sarıp-kuşatıverdi.

Çeviriyazı

feeṣâbehüm seyyietü mâ `amilû veḥâḳa bihim mâ kânû bihî yestehziûn.

Diyanet İşleri

Bu yüzden, işledikleri kötülüklere uğradılar ve alay ettikleri şey onları kuşattı.

Diyanet Vakfı

Sonunda yaptıklarının cezası onlara ulaştı ve alay etmekte oldukları şey onları çepeçevre kuşatıverdi.

Edip Yüksel

Yapmış olduklarının kötü sonuçları onlara dokundu ve alaya almış oldukları şeyler onları kuşattı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun için, sonunda yaptıklarının cezası başlarına felaket oldu ve alay edip durdukları o azap, kendilerini kuşattı.

Öztürk

Sonunda, yapıp ettiklerinin kötülükleri başlarına musibet olmuş, alay edip durdukları şey kendilerini sarıvermiştir.

Suat Yıldırım

Dini inkâr edenler ille kendilerine meleklerin gelmesini, yahut Rabbinin azap emrinin gelmesini mi bekliyorlar?Onlardan öncekiler de böyle yaptılar.Allah zulmetmedi onlara, kendi canlarına zulmediyordu onlar! Kendilerini buldu, yaptıkları kötü işler.Sarıp kuşatıverdi onları alay ettikleri şeyler. [52,14]

Süleyman Ateş

Nihayet yaptıklarının kötülükleri onlara ulaştı ve alay ettikleri şey onları kuşattı.

وَقَالَ ٱلَّذِينَ أَشْرَكُوا۟ لَوْ شَآءَ ٱللَّهُ مَا عَبَدْنَا مِن دُونِهِۦ مِن شَىْءٍۢ نَّحْنُ وَلَآ ءَابَآؤُنَا وَلَا حَرَّمْنَا مِن دُونِهِۦ مِن شَىْءٍۢ ۚ كَذَٰلِكَ فَعَلَ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ فَهَلْ عَلَى ٱلرُّسُلِ إِلَّا ٱلْبَلَٰغُ ٱلْمُبِينُ ﴿٣٥﴾

Şirk koşanlar, Allah dileseydi dediler, ne biz ondan başka birşeye tapardık, ne atalarımız taparlardı; ne de emri olmadan birşeyi haram sayardık. İşte onlardan öncekiler de tıpkı böyle hareket ettiler. Peygamberlere apaçık tebliğden başka ne vazife var ki?

Alİ Bulaç

Şirk koşmakta olanlar dediler ki: \"Eğer Allah dileseydi, O'nun dışında hiçbir şeye kulluk etmezdik, biz de, atalarımız da; ve O'nsuz hiçbir şeyi haram kılmazdık.\" Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Şu halde elçilere düşen apaçık bir tebliğden başkası mı?

Çeviriyazı

veḳâle-lleẕîne eşrakû lev şâe-llâhü mâ `abednâ min dûnihî min şey'in naḥnü velâ âbâünâ velâ ḥarramnâ min dûnihî min şey'. keẕâlike fe`ale-lleẕîne min ḳablihim. fehel `ale-rrusüli ille-lbelâgu-lmübîn.

Diyanet İşleri

Allah'a eş koşanlar: \"Allah dileseydi O'ndan başka hiçbir şeye ne biz ve ne de babalarımız tapardı. O'nun buyruğu olmaksızın hiçbir şeyi haram kılmazdık\" dediler. Kendilerinden öncekiler de böyle yapmıştı. Peygamberlere apaçık tebliğden başka ne vazife düşer?

Diyanet Vakfı

Ortak koşanlar dediler ki: \"Allah dileseydi ne biz ne de babalarımız ondan başkasına tapardık. Onun emri olmadan hiçbir şeyi de haram kılmazdık.\" Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Peygamberlerin üzerine açık seçik tebliğden başka bir şey düşermi!

Edip Yüksel

Ortak koşanlar, ALLAH dilemeseydi ne biz, ne de atalarımız O'ndan başka bir şeye tapmaz ve O'nun haram ettiğinden başkasını da haram kılmazdık. Kendilerinden öncekiler de böyle davranmıştı. Elçinin açıkça bildirmekten başka bir görevi mi var?

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'a ortak koşanlar dediler ki: \"Allah dileseydi, ne biz, ne atalarımız O'ndan başka hiçbir şeye tapmazdık ve O'nun emri dışında hiçbir şeyi haram kılmazdık\" Kendilerinden öncekiler de böyle yaptılar. Buna karşı peygamberlerin vazifesi, ancak açık seçik bir tebliğden, ibarettir.

Öztürk

Ortak koşanlar dediler ki: \"Eğer Allah isteseydi biz de atalarımız da Allah dışında bir şeye kulluk/ibadet etmez, O'na rağmen hiçbir şeyi haram kılmazdık.\" Onlardan öncekiler de aynen böyle yaptılar. Resullere düşen, açık bir tebliğden başkası değildir.

Suat Yıldırım

Bir de müşrikler dediler ki: “Eğer Allah dileseydi ne biz, ne de atalarımız, Kendisinden başkasına ibadet etmez. Onun emri olmadan hiçbir şeyi haram kılmazdık.”Bunlardan öncekiler de böyle söylemiş, böyle yapmışlardı. O halde, peygamberlere açık bir tebliğden başka bir vazife düşer mi?

Süleyman Ateş

(Allah'a) ortak koşanlar, \"Allah dileseydi ne biz, ne de atalarımız O'ndan başka bir şeye tapmazdık ve O'nsuz hiçbir şeyi haram kılmazdık!\" dediler. Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Elçilere düşen, yalnız açıkça tebliğ etmek değil midir?

وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِى كُلِّ أُمَّةٍۢ رَّسُولًا أَنِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ وَٱجْتَنِبُوا۟ ٱلطَّٰغُوتَ ۖ فَمِنْهُم مَّنْ هَدَى ٱللَّهُ وَمِنْهُم مَّنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ ٱلضَّلَٰلَةُ ۚ فَسِيرُوا۟ فِى ٱلْأَرْضِ فَٱنظُرُوا۟ كَيْفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلْمُكَذِّبِينَ ﴿٣٦﴾

Andolsun ki biz her ümmete, Allah'a kulluk edin ve Şeytan'dan uzaklaşın diye bir peygamber gönderdik; içlerinde, Allah'ın doğru yola sevkettiği de var, sapıklığı hakedeni de. Gezin yeryüzünde de bakın, görün, yalanlayanların sonuçları ne olmuş.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz her ümmete: \"Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının\" (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.

Çeviriyazı

veleḳad be`aŝnâ fî külli ümmetir rasûlen eni-`büdü-llâhe vectenibu-ṭṭâgût. feminhüm men hede-llâhü veminhüm men ḥaḳḳat `aleyhi-ḍḍalâleh. fesîrû fi-l'arḍi fenżurû keyfe kâne `âḳibetü-lmükeẕẕibîn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, her ümmete: \"Allah'a kulluk edin, azdırıcılardan kaçının\" diyen peygamber göndermişizdir. Allah içlerinden kimini doğru yola eriştirdi, kimi de sapıklığı haketti. Yeryüzünde gezin; peygamberleri yalanlayanların sonlarının nasıl olduğunugörün.

Diyanet Vakfı

Andolsun ki biz, \"Allah'a kulluk edin ve Tağut'tan sakının\" diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, inkar edenlerin sonu nasıl olmuştur!

Edip Yüksel

Her bir toplum içinde, \"ALLAH'a kulluk edin ve putperestlikten sakının,\" diyen bir elçi gönderdik. Onlardan kimine ALLAH yol gösterdi, kimi de sapıklıkta kalmağa mahkum oldu. Yeryüzünü dolaşın ve yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna dikkat edin.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki biz her ümmete, \"Allah'a ibadet edin ve putlara tapmaktan sakının.\" diye bir peygamber gönderdik. Allah, bu ümmetlerden bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık hak olmuştur. Şimdi yer yüzünde bir gezip dolaşın da bakın ki, peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu bir görün?

Öztürk

Yemin olsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: \"Allah'a kulluk/ibadet edin, tâğutttan kaçının. Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi, yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün.

Suat Yıldırım

Biz her millete bir peygamber gönderdik.O da “Allah'a ibadet edin, tağuttan uzak durun!” dedi. Sonra onlardan bir kısmına Allah hidâyet nasib etti, bir kısmı hakkında da sapacaklarına dair hüküm kesinleşti.İşte gezin dolaşın dünyayı da peygamberleri yalancı sayanların âkıbetlerinin ne olduğunu görün! [21,25; 43,45; 47,10; 67,18]

Süleyman Ateş

Andolsun biz, her millet içinde: \"Allah'a kulluk edin, şeytan(a tapmak)dan kaçının\" diye bir elçi gönderdik. Onlardan kimine Allah hidayet etti, onlardan kimine de sapıklık gerekli oldu. İşte yeryüzünde gezin de bakın, yalanlayanların sonu nasıl olmuş!

إِن تَحْرِصْ عَلَىٰ هُدَىٰهُمْ فَإِنَّ ٱللَّهَ لَا يَهْدِى مَن يُضِلُّ ۖ وَمَا لَهُم مِّن نَّٰصِرِينَ ﴿٣٧﴾

Onları doğru yola sevketmek için üstlerine düştükçe düşsen de şüphe yok ki Allah, sapıklığı kabul edeni doğru yola getirmez ve onlara bir tek yardımcı da yoktur.

Alİ Bulaç

Sen, onların hidayet bulmalarını ne kadar tutkuyla istesen de, Allah, şüphesiz saptırdığına hidayet vermez, onlar için yardım edecek yoktur.

Çeviriyazı

in taḥriṣ `alâ hüdâhüm feinne-llâhe lâ yehdî mey yüḍillü vemâ lehüm min nâṣirîn.

Diyanet İşleri

Onların doğru yolda olmalarına ne kadar özensen, yine de Allah, saptırdığını doğru yola iletmez. Onların yardımcıları da olmaz.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Sen, onların hidayete ermelerine çok düşkünlük göstersen de bil ki Allah, saptırdığı kimseyi (dilemezse) hidayete erdirmez. Onların yardımcıları da yoktur.

Edip Yüksel

Doğruyu bulmaları için ne kadar uğraşsan da, ALLAH saptırdığını doğruya ulaştırmaz. Onların bir yardımcısı da olmaz.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Muhammed!) Sen o kâfirlerin hidayete ermelerini ne kadar istesen de Allah, saptırdığı kimseyi hidayete erdirmez. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur.

Öztürk

Sen onların iyiye ve doğruya ulaşmalarını tutkuyla istesen de Allah, saptırdığına yol göstermez. Hiçbir yardımcıları da olmaz onların.

Suat Yıldırım

Sen onların hidâyete gelmelerine ne kadar düşkün olsan da, şunu bil ki: Allah dalâlette bıraktığı kimselere hidâyet vermez. Onlara yardım eden de bulunmaz. [5,41, 11,34; 7,186; 10,96-97]

Süleyman Ateş

(Ey Muhammed) Sen onların yola gelmelerini ne kadar istesen de Allah şaşırttığını yola getirmez ve onların yardımcıları da olmaz!

وَأَقْسَمُوا۟ بِٱللَّهِ جَهْدَ أَيْمَٰنِهِمْ ۙ لَا يَبْعَثُ ٱللَّهُ مَن يَمُوتُ ۚ بَلَىٰ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّۭا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٣٨﴾

Onlar, Allah'a kesin olarak ant içtiler de Allah dediler, ölen kişiyi tekrar diriltmez. Evet, diriltecek, bir vaittir bu ki gerçektir ve yerine getirecektir onu, fakat insanların çoğu bilmez.

Alİ Bulaç

Olanca yeminleriyle: \"Öleni Allah diriltmez\" diye yemin ettiler. Hayır; bu, O'nun üzerinde hak olan bir vaidtir, ancak insanların çoğu bilmezler.

Çeviriyazı

veaḳsemû billâhi cehde eymânihim lâ yeb`aŝü-llâhü mey yemût. belâ va`den `aleyhi ḥaḳḳav velâkinne ekŝera-nnâsi lâ ya`lemûn.

Diyanet İşleri

Ölen kimseyi Allah'ın diriltmeyeceği üzerine bütün güçleriyle Allah'a yemin ederler. Hayır; öyle değil, ayrılığa düştükleri şeyi onlara açıklamayı, inkar edenlerin kendilerinin yalancı olduklarını bileceklerini, Allah gerçekten vadetmiştir, fakat insanların çoğu bilmezler.

Diyanet Vakfı

Onlar: \"Allah ölen bir kimseyi diriltmez\" diye olanca güçleriyle Allah'a and içtiler. Aksine, bu O'nun bizzat kendisine karşı gerçek bir vadidir. Fakat insanların çoğu bilmez.

Edip Yüksel

\"ALLAH ölmüş olanı diriltmez diye tüm güçleriyle ALLAH'a yemin ederler. Hayır, O'nun verdiği gerçek bir sözdür o. Ancak insanların çoğu bunu bilmiyor.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kâfirler, \"Allah ölen kimseyi diriltmez.\" diye en kuvvetli yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. Hayır, bu ölüleri diriltmek, Allah'ın kendisine karşı bir vaadidir. Ancak insanların çoğu bunu bilmezler.

Öztürk

Yeminlerinin tüm gücüyle, \"Allah ölen kimseyi diriltmez!\" diye Allah'a yemin ettiler. Hayır, öyle değil! Öleni diriltmek O'nun üzerinde hak bir vaattır, fakat insanların çokları bilmezler.

Suat Yıldırım

Onlar var güçleriyle yemin ederek: “Allah, ölen kimseyi diriltmez!” dediler. Hayır, diriltecek! Bu O'nun verdiği kesin bir sözdür, fakat insanların ekserisi bunu bilmezler.

Süleyman Ateş

(Onlar), yeminlerinin bütün şiddetiyle: \"Allah ölen kimseyi diriltmez!\" diye Allah'a yemin ettiler. Hayır diriltecektir, bu, O'nun gerçek olarak verdiği sözdür. Ama insanların çoğu bilmezler.

لِيُبَيِّنَ لَهُمُ ٱلَّذِى يَخْتَلِفُونَ فِيهِ وَلِيَعْلَمَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓا۟ أَنَّهُمْ كَانُوا۟ كَٰذِبِينَ ﴿٣٩﴾

İhtilaf ettikleri şeylerin kendilerince apaçık anlaşılması için ve kafir olanların, yalancı olduklarını bilmeleri için diriltecek onları.

Alİ Bulaç

Hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaması ve inkar edenlerin kendilerinin yalancı olduklarını bilmesi için (diriltecektir).

Çeviriyazı

liyübeyyine lehümü-lleẕî yaḫtelifûne fîhi veliya`leme-lleẕîne keferû ennehüm kânû kâẕibîn.

Diyanet İşleri

Ölen kimseyi Allah'ın diriltmeyeceği üzerine bütün güçleriyle Allah'a yemin ederler. Hayır; öyle değil, ayrılığa düştükleri şeyi onlara açıklamayı, inkar edenlerin kendilerinin yalancı olduklarını bileceklerini, Allah gerçekten vadetmiştir, fakat insanların çoğu bilmezler.

Diyanet Vakfı

Hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara açıklaması ve kafir olanların da kendilerinin yalancılar olduklarını bilmeleri için (Allah onları diriltecek).

Edip Yüksel

Anlaşmazlığa düştükleri konuları onlara açıklasın ve kafirler de kendilerinin yalancı olduğunu öğrensin.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah ölüleri diriltecek ki, o kâfirlerin, hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara açıkça göstersin ve bunu inkâr edenler kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler.

Öztürk

Diriltecek ki, onlara, ihtilafa düştükleri şeyi açık-seçik göstersin ve küfre sapanlar kendilerinin yalancılar olduğunu bilsinler.

Suat Yıldırım

Diriltecek ki hakkında ihtilaf ettikleri o ba's, o diriliş gerçeğini meydana çıkarsın ve bunu inkâr edenler de kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler. [53,31; 52,14-16; 20,15]

Süleyman Ateş

(Diriltecektir ki) Hakkında ihtilaf ettikleri gerçeği onlara açıklasın ve inkar edenler de yalancı olduklarını bilsinler.

إِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَىْءٍ إِذَآ أَرَدْنَٰهُ أَن نَّقُولَ لَهُۥ كُن فَيَكُونُ ﴿٤٠﴾

Sözümüz budur ancak, birşeyin olmasını diledik mi ona ol deriz, derhal olur.

Alİ Bulaç

Onu istediğimizde herhangi bir şey için sözümüz, ona yalnızca \"Ol\" demekten ibarettir; o da hemen oluverir.

Çeviriyazı

innemâ ḳavlünâ lişey'in iẕâ eradnâhü en neḳûle lehû kün feyekûn.

Diyanet İşleri

Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman sözümüz sadece ona \"Ol\" dememizdir ve hemen olur.

Diyanet Vakfı

Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona (söyleyecek) sözümüz sadece \"Ol\" dememizdir. Hemen oluverir.

Edip Yüksel

Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman ona sadece \"Ol,\" deriz ve o da olur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz bir şeyi dilediğimiz zaman, ona sözümüz sadece \"ol\" dememizdir. O da hemen oluverir.

Öztürk

Biz bir şeyi dilediğimizde, onun hakkında söyleyeceğimiz söz, \"Ol!\" demekten ibarettir; o hemen oluverir.

Suat Yıldırım

Biz herhangi bir şeyin olmasını istediğimizde, sadece “Ol!” deriz, o da hemen oluverir. [54,50; 31,28; 36,82]

Süleyman Ateş

Biz bir şeyi(n olmasını) istediğimiz zaman, söyleyeceğimiz söz, sadece ona \"ol\" dememizdir, derhal oluverir.

وَٱلَّذِينَ هَاجَرُوا۟ فِى ٱللَّهِ مِنۢ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا۟ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِى ٱلدُّنْيَا حَسَنَةًۭ ۖ وَلَأَجْرُ ٱلْءَاخِرَةِ أَكْبَرُ ۚ لَوْ كَانُوا۟ يَعْلَمُونَ ﴿٤١﴾

Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda yurtlarından göçenlere mutlaka dünyada güzel yurtlar vereceğiz ve ahiret mükafatıysa elbette bundan da büyüktür bilseler.

Alİ Bulaç

Zulme uğratıldıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri dünyada şüphesiz güzel bir biçimde yerleştireceğiz; ahiret karşılığı ise daha büyüktür. Bilmiş olsalardı.

Çeviriyazı

velleẕîne hâcerû fi-llâhi mim ba`di mâ żulimû lenübevviennehüm fi-ddünyâ ḥaseneh. veleecru-l'âḫirati ekber. lev kânû ya`lemûn.

Diyanet İşleri

Haksızlığa uğratıldıktan sonra, Allah yolunda hicret eden kimseleri, and olsun ki, dünyada güzel bir yerde yerleştiririz. Ahiret ecri ise daha büyüktür, keşki bilseler!

Diyanet Vakfı

Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, onları dünyada güzel bir şekilde yerleştireceğiz. Eğer bilirlerse ahiretin mükafatı elbette daha büyüktür.

Edip Yüksel

Zulme uğradıktan sonra ALLAH uğrunda göç edenleri, dünyada güzelce yerleştireceğiz. Ahiret ödüllleri ise daha büyüktür; bir bilseler...

Elmalılı Hamdi Yazır

Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, biz dünyada mutlaka onları güzel bir yere yerleştiririz. Halbuki bilirlerse ahiretin mükafatı elbette daha büyüktür.

Öztürk

Zulme uğratıldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenlere biz, dünyada elbette güzelce mekân tutturacağız. Âhiretin ödülü mutlaka daha büyüktür. Bir bilselerdi!

Suat Yıldırım

Zulme mâruz kaldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenleri, elbette dünyada güzel bir yere yerleştiririz.Âhiret mükâfatı ise daha büyüktür. Bunu bir bilselerdi!

Süleyman Ateş

Kendilerine zulmedildikten sonra Allah uğrunda göç edenleri, dünyada güzelce yerleştireceğiz, (onlara vereceğimiz) ahiret mükafatı ise daha büyüktür. Keşke bilseler!

ٱلَّذِينَ صَبَرُوا۟ وَعَلَىٰ رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ ﴿٤٢﴾

Onlar öyle kişilerdir ki sabrettiler ve Rablerine dayandılar.

Alİ Bulaç

Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.

Çeviriyazı

elleẕîne ṣaberû ve`alâ rabbihim yetevekkelûn.

Diyanet İşleri

Onlar sabreden ve yalnız Rablerine güvenen kimselerdir.

Diyanet Vakfı

(Onlar) sadece Rablerine tevekkül ederek sabredenlerdir.

Edip Yüksel

Onlar, sabrederek Rab'lerine güvenenlerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

O Muhacirler, müşriklerin eziyetlerine sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.

Öztürk

O Allah yolunda hicret edenler, sabrederler ve yalnız Rablerine tevekkül ederler.

Suat Yıldırım

O muhacirler hak yolda sabreder ve yalnız Rab'lerine dayanıp güvenirler.

Süleyman Ateş

Onlar ki sabrettiler ve Rablerine dayanmaktadırlar.

وَمَآ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ إِلَّا رِجَالًۭا نُّوحِىٓ إِلَيْهِمْ ۚ فَسْـَٔلُوٓا۟ أَهْلَ ٱلذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿٤٣﴾

Andolsun ki senden önce de gönderdiğimiz ve kendilerine vahyettiğimiz kimseler, insandı. Sorun bilmiyorsanız bilenlere.

Alİ Bulaç

Biz senden evvel kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (peygamberler) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.

Çeviriyazı

vemâ erselnâ min ḳablike illâ ricâlen nûḥî ileyhim fes'elû ehle-ẕẕikri in küntüm lâ ta`lemûn.

Diyanet İşleri

Doğrusu senden önce de kendilerine kitablar ve belgelerle vahyettiğimiz bir takım adamlar gönderdik. Bilmiyorsanız kitablılara sorun. Sana da, insanlara gönderileni açıklayasın diye Kuran'ı indirdik. Belki düşünürler.

Diyanet Vakfı

Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun.

Edip Yüksel

Senden önce, adamlardan/iki ayak üzerinde yürüyenlerden başkasını elçi olarak göndermedik; onlara vahyettik. Bilmiyorsanız uzmanlara sorun.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Peygamber!) Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bunu bilmiyorsanız Tevrat ve İncil âlimlerine sorun.

Öztürk

Biz senden önce de elçi olarak kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir/Kur'an ehline sorun.

Suat Yıldırım

Senden önce de, gönderdiğimiz elçiler, kendilerine vahyettiğimiz bir kısım adamlardan başka bir varlık değildiler.Eğer bu konuları bilmiyorsanız ilim adamlarına sorunuz.

Süleyman Ateş

Biz senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını elçi göndermedik. Sorun, Zikir ehline; eğer bilmiyorsanız:

بِٱلْبَيِّنَٰتِ وَٱلزُّبُرِ ۗ وَأَنزَلْنَآ إِلَيْكَ ٱلذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ ﴿٤٤﴾

Onları, delillerle, kitaplarla gönderdik ve sana da, onlara ne indirildiğini açıkça anlatman, düşünmelerini sağlaman için Kur'an'ı indirdik.

Alİ Bulaç

(Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur'an'ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye.

Çeviriyazı

bilbeyyinâti vezzübür. veenzelnâ ileyke-ẕẕikra litübeyyine linnâsi mâ nüzzile ileyhim vele`allehüm yetefekkerûn.

Diyanet İşleri

Doğrusu senden önce de kendilerine kitablar ve belgelerle vahyettiğimiz bir takım adamlar gönderdik. Bilmiyorsanız kitablılara sorun. Sana da, insanlara gönderileni açıklayasın diye Kuran'ı indirdik. Belki düşünürler.

Diyanet Vakfı

Apaçık mucizeler ve kitaplarla (gönderildiler). İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur'an'ı indirdik.

Edip Yüksel

Belgeler ve kitaplarla... Sana bu mesajı indirdik ki, kendilerine indirileni halka açıklayasın (bildiresin) ve onlar da düşünsünler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler.

Öztürk

Açık delillerle, kitaplarla gönderdik. Sana da bu zikiri/Kur'an'ı vahyettik ki, kendilerine indirileni insanlara açık-seçik bildiresin de derin derin düşünebilsinler.

Suat Yıldırım

Evet, belgeler, mûcizeler ve kitaplarla gönderdik onları. Sana da ey Resulüm bu zikri indirdik ki kendilerine indirileni insanlara açıklayasın. Umulur ki düşünüp anlarlar. [17,93-94; 25,20; 21,8; 18,110]

Süleyman Ateş

Açık kanıtları ve Kitapları. Sana da o Zikr'i indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, ta ki düşünüp öğüt alsınlar.

أَفَأَمِنَ ٱلَّذِينَ مَكَرُوا۟ ٱلسَّيِّـَٔاتِ أَن يَخْسِفَ ٱللَّهُ بِهِمُ ٱلْأَرْضَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ ٱلْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٤٥﴾

Kötülük düzenleri kuranlar emin mi oldular Allah'ın, onları yere batırmayacağından, yahut hiç anlamadıkları bir yerden başlarına bir azap gelmeyeceğinden.

Alİ Bulaç

Artık 'kötülüğü örgütleyip düzenleyenler', Allah'ın, kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya şuuruna varamayacakları yerden azabın gelmeyeceğinden emin midirler?

Çeviriyazı

efeemine-lleẕîne mekerü-sseyyiâti ey yaḫsife-llâhü bihimü-l'arḍa ev ye'tiyehümü-l`aẕâbü min ḥayŝü lâ yeş`urûn.

Diyanet İşleri

Kötü işler düzenleyenler Allah'ın kendilerini yere batırmasından yahut farketmedikleri bir yerden onlara azabın gelmesinden güvende midirler?

Diyanet Vakfı

Kötülük tuzakları kuranlar, Allah'ın, kendilerini yere geçirmeyeceğinden veya kendilerine bilemeyecekleri bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

Edip Yüksel

Kötülük planlıyanlar, ALLAH'ın kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden, yahut ummadıkları bir yerden kendilerine azabın gelmiyeceğinden emin mi oldular?

Elmalılı Hamdi Yazır

Sinsice kötü tuzaklar kuranlar, Allah'ın kendilerini yerin dibine geçiremeyeceğinden, yahut bilemeyecekleri bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

Öztürk

Kötülükleri yapmak için tuzak kuranlar, Allah'ın kendilerini yere geçirmeyeceğinden yahut hiç fark edemeyecekleri bir yerden azabın kendilerine gelmeyeceğinden emin mi oldular?

Suat Yıldırım

Şer planları hazırlayanlar, emin mi oldular: Allah'ın kendilerini yerin dibine geçirmesinden yahut hiç ummadıkları bir yerden azabın gelmesinden, yahut gezip dolaşırlarken Allah’ın kendilerini kıskıvrak yakalamasından? Çünkü onlar, kaçıp kurtulacak durumda değildirler. [67,16-17]

Süleyman Ateş

Kötülükler yapmayı kuranlar, Allah'ın, kendilerini yer(in dibin)e geçirmeyeceğinden, yahut hiç ummadıkları bir yerden kendilerine azabın gelmeyeceğinden emin midirler?

أَوْ يَأْخُذَهُمْ فِى تَقَلُّبِهِمْ فَمَا هُم بِمُعْجِزِينَ ﴿٤٦﴾

Yahut onu aciz bırakamayacaklarına göre dönüp dolaşırlarken tutup onları helak etmeyeceğinden.

Alİ Bulaç

Ya da onlar, dönüp-dolaşmaktalarken, onları yakalayıvermesinden (mi emindirler?) Ki onlar (bu konuda Allah'ı) aciz bırakacak değildirler.

Çeviriyazı

ev ye'ḫuẕehüm fî teḳallübihim femâ hüm bimü`cizîn.

Diyanet İşleri

Veya hareket halindelerken -ki Allah'ı aciz bırakamazlar- ya da yok olmak endişesindeyken onlara azabın gelmesinden güvende midirler? Doğrusu Rabbin şefkatlidir, merhametlidir.

Diyanet Vakfı

Yahut onlar dönüp dolaşırlarken Allah'ın kendilerini yakalamayacağından emin mi oldular? Onlar (Allah'ı) aciz bırakacak değillerdir.

Edip Yüksel

Yahut (yataklarında) dönüp dururlarken kendilerini yakalamayacağından..? Onlar kurtulamazlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yahut (rızık için) dolaşıp dururlarken (Allah'ın azabının) kendilerini yakalayıvermesinden emin mi oldular? Üstelik onlar, azabı engelleyici de değillerdir.

Öztürk

Yahut dönüp dolaşmaları sırasında kendilerini yakalamayacağından... Onlar buna engel de olamazlar.

Suat Yıldırım

Şer planları hazırlayanlar, emin mi oldular: Allah'ın kendilerini yerin dibine geçirmesinden yahut hiç ummadıkları bir yerden azabın gelmesinden, yahut gezip dolaşırlarken Allah’ın kendilerini kıskıvrak yakalamasından? Çünkü onlar, kaçıp kurtulacak durumda değildirler. [67,16-17]

Süleyman Ateş

Yahut dönüp dolaşırlarken oun, kendilerini yakalamayacağından (emin midirler)? Kendileri buna engel olacak değillerdir!

أَوْ يَأْخُذَهُمْ عَلَىٰ تَخَوُّفٍۢ فَإِنَّ رَبَّكُمْ لَرَءُوفٌۭ رَّحِيمٌ ﴿٤٧﴾

Yahut da yavaşyavaş azaltarak onları mahvetmeyeceğinden? Şüphe yok ki Rabbiniz, esirgeyicidir, rahimdir.

Alİ Bulaç

Veya onları bir korku üzerinde yakalayıvermesinden (mi emindirler)? Öyleyse Rabbin, gerçekten şefkatli ve merhamet sahibidir.

Çeviriyazı

ev ye'ḫuẕehüm `alâ teḫavvuf. feinne rabbeküm leraûfür raḥîm.

Diyanet İşleri

Veya hareket halindelerken -ki Allah'ı aciz bırakamazlar- ya da yok olmak endişesindeyken onlara azabın gelmesinden güvende midirler? Doğrusu Rabbin şefkatlidir, merhametlidir.

Diyanet Vakfı

Yoksa Allah'ın kendilerini yavaş yavaş tüketerek cezalandırmayacağından (emin mi oldular)? Kuşkusuz Rabbin çok şefkatli, pek merhametlidir.

Edip Yüksel

Yahut onları korku ve endişe içinde iken yakalamayacağından..? Rabbiniz elbette Şefkatlidir, Rahimdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yahut ta kendilerini azar azar yakalayıp helak etmesinden emin mi oldular? Şüphesiz Rabbiniz çok şefkatlidir, çok merhametlidir.

Öztürk

Yoksa kendilerini korkuta korkuta, sindire sindire yakalamayacağından emin midirler? Kuşkusuz ki, sizin Rabbiniz gerçekten Raûf'tur, Rahîm'dir.

Suat Yıldırım

Yahut da kendilerini korkuta korkuta, eksilte eksilte alıvermesinden emin mi oldular? Demek ki Rabbiniz çok şefkatli, çok merhametlidir.

Süleyman Ateş

Yahut (azabın) kendilerini bir korku üzerinde yakalamayacağından (emin midirler)? Doğrusu Rabbiniz, çok şefkatli, çok acıyandır!

أَوَلَمْ يَرَوْا۟ إِلَىٰ مَا خَلَقَ ٱللَّهُ مِن شَىْءٍۢ يَتَفَيَّؤُا۟ ظِلَٰلُهُۥ عَنِ ٱلْيَمِينِ وَٱلشَّمَآئِلِ سُجَّدًۭا لِّلَّهِ وَهُمْ دَٰخِرُونَ ﴿٤٨﴾

Allah'ın halkettiği şeyleri görmezler mi? Hepsinin de gölgesi, sağdan, soldan, alçalarak Allah'a secde etmededir.

Alİ Bulaç

Allah'ın herhangi bir şeyden yarattığına bakmıyorlar mı? Onun gölgeleri küçülerek sağdan ve soldan Allah'a secde eder vaziyette döner.

Çeviriyazı

evelem yerav ilâ mâ ḫaleḳa-llâhü min şey'iy yetefeyyeü żilâlühû `ani-lyemîni veşşemâili süccedel lillâhi vehüm dâḫirûn.

Diyanet İşleri

Allah'ın yarattığı şeylerin, gölgeleri sağa sola vurarak, Allah'a boyun eğerek secde etmekte olduklarını görmüyorlar mı?

Diyanet Vakfı

Allah'ın yarattığı herhangi bir şeyi görmediler mi? Onun gölgeleri, küçülerek ve Allah'a secde ederek sağa sola döner.

Edip Yüksel

ALLAH'ın yarattığı şeylere bakmıyorlar mı ki, gölgeleri ALLAH'a secde ederek sağdan ve soldan sürünerek gidip gelir

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, Allah'ın yarattığı birtakım şeyleri görmediler mi ki? Gölgeleri Allah'ın kudretine boyun eğip secde ederek, sağa sola döner, dolaşır.

Öztürk

Bakıp görmediler mi, Allah'ın yarattığı şeylerin gölgeleri bile, sağ ve sollarından boyunları bükük bir halde, Allah için secdelere kapanarak dönüyor.

Suat Yıldırım

Görmüyorlar mı ki Allah'ın yarattığı şeylerin gölgeleri bile nasıl sağdan soldan sürünüp Allah’a secde ederek dönmektedir?

Süleyman Ateş

Allah'ın yarattığı şeylerin gölgelerinin dahi nasıl sağdan, soldan sürünüp Allah'a secde ederek döndüğünü görmediler mi? (Her şeyin gölgesi yerde uzanıp kısalarak hep Allah'a secde etmektedir).

وَلِلَّهِ يَسْجُدُ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِى ٱلْأَرْضِ مِن دَآبَّةٍۢ وَٱلْمَلَٰٓئِكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ ﴿٤٩﴾

Ve Allah'a secde etmededir göklerde ne varsa ve yeryüzünde yürüyen ne varsa ve melekler de ululanmadan Allah'a secde etmededir.

Alİ Bulaç

Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve melekler Allah'a secde ederler ve onlar büyüklük taslamazlar.

Çeviriyazı

velillâhi yescüdü mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍi min dâbbetiv velmelâiketü vehüm lâ yestekbirûn.

Diyanet İşleri

Göklerde ve yerde bulunan her canlı ve melekler, büyüklük taslamaksızın Allah'a secde ederler.

Diyanet Vakfı

Göklerde bulunanlar, yerdeki canlılar ve bütün melekler, büyüklük taslamadan Allah'a secde ederler.

Edip Yüksel

Göklerde ve yerde bulunan tüm yaratıklar ve melekler ALLAH'a secde ederler ve büyüklük taslamazlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Göklerde ve yer yüzünde bulunan canlılar ve bütün melekler, kibirlenmeden Allah'a secde ederler.

Öztürk

Göklerdeki ve yerdeki canlı şeyler de melekler de yalnız Allah'a secde ederler ve hiç de büyüklük taslamazlar.

Suat Yıldırım

Hem göklerde ve yerde ne varsa hepsi, herhangi bir canlı olsun, melaike olsun hepsi Allah'a secde eder, asla kibirlenmezler.

Süleyman Ateş

Göklerde ve yerde bulunan canlıların, meleklerin hepsi Allah'a secde ederler, onlar asla büyük taslamazlar.

يَخَافُونَ رَبَّهُم مِّن فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ ۩ ﴿٥٠﴾

Her şeye gücü yeten Rablerinden korkarlar da emredileni yaparlar.

Alİ Bulaç

Üstlerinden (her an bir azap göndermeye kadir olan) Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyi yaparlar.

Çeviriyazı

yeḫâfûne rabbehüm min fevḳihim veyef`alûne mâ yü'merûn.

Diyanet İşleri

Üstün olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar.

Diyanet Vakfı

Onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne emrolunursa onu yaparlar.

Edip Yüksel

Kendilerinden çok yüce olan Rab'lerini sayarlar ve kendilerine emredileni uygularlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kendilerine hakim olan Rabblerinden korkarlar ve emrolundukları her şeyi yaparlar.

Öztürk

Üstlerinde egemen olan Rablerinden ürperirler ve emredildikleri şeyi yaparlar.

Suat Yıldırım

Üstlerindeki Rab'lerinden korkar ve kendilerine ne emredilirse onu yaparlar.

Süleyman Ateş

Üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve emredildikleri şeyi yaparlar.

۞ وَقَالَ ٱللَّهُ لَا تَتَّخِذُوٓا۟ إِلَٰهَيْنِ ٱثْنَيْنِ ۖ إِنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌۭ وَٰحِدٌۭ ۖ فَإِيَّٰىَ فَٱرْهَبُونِ ﴿٥١﴾

Allah, iki mabut tanımayın dedi, o, ancak bir mabuttur ve artık benden korkun.

Alİ Bulaç

Allah dedi ki: \"İki İlah edinmeyin: O, ancak tek bir İlah'tır. Öyleyse Benden, yalnızca Benden korkun.\"

Çeviriyazı

veḳâle-llâhü lâ tetteḫiẕû ilâheyni-ŝneyn. innemâ hüve ilâhüv vâḥid. feiyyâye ferhebûn.

Diyanet İşleri

Allah, \"İki tanrı edinmeyin, O ancak bir tek Tanrı'dır. Yalnız Ben'den korkun\" dedi.

Diyanet Vakfı

Allah buyurdu ki: İki tanrı edinmeyin! O ancak bir Tanrı'dır. O halde yalnız benden korkun!

Edip Yüksel

ALLAH, \"İki tanrı edinmeyin, O'ndan başka tanrı yoktur. Sadece benden çekinin,\" demiştir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, buyurmuştur ki: İki ilâh edinmeyin. O, ancak bir ilâhdır. Onun için yalnız benden korkun.

Öztürk

Allah buyurdu ki: \"İki ilah edinmeyin; O sadece bir tek ilahtır. Yalnız benden korkun.\"

Suat Yıldırım

Allah buyurdu ki: “İki tanrı edinmeyin. O ancak tek Tanrıdır. O halde yalnız Ben'den korkun!”

Süleyman Ateş

Allah: \"İki tanrı tutmayın. O, ancak tek Tanrıdır. Yalnız benden korkun!\" dedi.

وَلَهُۥ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَلَهُ ٱلدِّينُ وَاصِبًا ۚ أَفَغَيْرَ ٱللَّهِ تَتَّقُونَ ﴿٥٢﴾

Onundur ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde, ibadet ve itaat de daima onadır, hala mı Allah'tan başka birinden çekinmede, korkmadasınız?

Alİ Bulaç

Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur, itaat-kulluk da (din de) sürekli olarak O'nundur. Böyleyken Allah'tan başkasından mı korkup-sakınıyorsunuz?

Çeviriyazı

velehû mâ fi-ssemâvâti vel'arḍi velehü-ddînü vâṣibâ. efegayra-llâhi tetteḳûn.

Diyanet İşleri

Göklerde ve yerde olan O'nundur. Kulluk da daima O'nadır. Allah'tan başkasından mı sakınıyorsunuz?

Diyanet Vakfı

Göklerde ve yerde ne varsa, O'nundur, din de yalnız O'nundur. O halde Allah'tan başkasından mı korkuyorsunuz?

Edip Yüksel

Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Din de sürekli sadece O'nundur. ALLAH'tan başkasını mı sayıyorsunuz?

Elmalılı Hamdi Yazır

Göklerde ve yerde olan her şey yalnız O'nundur. Din de daima O'nundur. Böyle iken, siz Allah'tan başkasından mı korkarsınız?

Öztürk

Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Din de sürekli olarak yalnız O'nundur. Hâlâ, Allah'tan başkasından mı sakınıyorsunuz!

Suat Yıldırım

Göklerde ne var, yerde ne varsa hep O'nundur.İtaat daima O’nadır.Öyle iken Allah’tan başkasından mı korkuyorsunuz?

Süleyman Ateş

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Kulluğun da yalnız O'na yapılması lazımdır. Siz, Allah'tan başkasından mı korkuyorsunuz?

وَمَا بِكُم مِّن نِّعْمَةٍۢ فَمِنَ ٱللَّهِ ۖ ثُمَّ إِذَا مَسَّكُمُ ٱلضُّرُّ فَإِلَيْهِ تَجْـَٔرُونَ ﴿٥٣﴾

Size bir nimet gelse o, mutlaka Allah'tandır, sonra bir zarara uğrasanız gene ona yalvarırsınız.

Alİ Bulaç

Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah'tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda (yine) ancak O'na yalvarmaktasınız.

Çeviriyazı

vemâ biküm min ni`metin femine-llâhi ŝümme iẕâ messekümu-ḍḍurru feileyhi tec'erûn.

Diyanet İşleri

Size gelen her nimet Allah'tandır. Sonra, bir sıkıntıya uğradığınızda yalnız O'na sığınırsınız.

Diyanet Vakfı

Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah'tandır. Sonra size bir zarar dokunduğu zaman dayalnız O'na yalvarırsınız.

Edip Yüksel

Size ulaşan her nimet ALLAH'tandır. Nitekim, bir sıkıntıya uğradığınızda sadece O'na yalvarırsınız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sizde nimet namına ne varsa hep Allah dandır. Sonra size sıkıntı dokununca Allah a feryad edersiniz.  

Öztürk

Sahip olduğunuz her nimet Allah'tandır. Sonra size bir zorluk/keder dokunduğu zaman yalnız O'na yakarırsınız.

Suat Yıldırım

Hem sizde nimet namına ne varsa hepsi Allah'tandır.Kaldı ki size bir sıkıntı dokunduğunda da yalnız O’na yalvarırsınız. [17,67; 14,34]

Süleyman Ateş

Size ulaşan her ni'met Allah'tandır. Sonra size bir sıkıntı dokunduğu zaman da yalnız O'na yalvarırsınız.

ثُمَّ إِذَا كَشَفَ ٱلضُّرَّ عَنكُمْ إِذَا فَرِيقٌۭ مِّنكُم بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ ﴿٥٤﴾

Sonra da sizden o zararı defetti mi o vakit içinizden bir kısmı, Rablerine şirk koşar.

Alİ Bulaç

Sonra sizden zararı kaldırdığında, sizden bir grup (hemen) Rablerine şirk koşar;

Çeviriyazı

ŝümme iẕâ keşefe-ḍḍurra `anküm iẕâ ferîḳum minküm birabbihim yüşrikûn.

Diyanet İşleri

Sıkıntılarınızı giderince de, içinizden bazıları kendilerine verdiğimize nankörlük ederek Rablerine eş koşarlar. Geçinin bakalım, yakında öğreneceksiniz.

Diyanet Vakfı

Sonra da sizden o zararı giderdiğinde, içinizden bir zümre, hemen Rablerine ortak koşarlar!

Edip Yüksel

Ne var ki, sizden o sıkıntıyı kaldırdığı zaman, sizden bir grup hemen Rab'lerine ortak koşmaya başlar,

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra Allah bu sıkıntıyı sizden kaldırdığı zaman, bir de bakarsınız ki, içinizden bir topluluk, hemen Rablerine ortak koşarlar.

Öztürk

Sonra da zorluk ve kederi sizden kaldırdığında, içinizden bir zümre kendi Rablerine hemen ortak koşuverir,

Suat Yıldırım

Ama sonra sizin o sıkıntınızı giderince, içinizden bir kısmı hemen Rab'lerine ortak koşarlar.

Süleyman Ateş

Sonra, sizden o sıkıntıyı kaldırdığı zaman içinizden bir grup, hemen Rablerine ortak koşarlar.

لِيَكْفُرُوا۟ بِمَآ ءَاتَيْنَٰهُمْ ۚ فَتَمَتَّعُوا۟ ۖ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ﴿٥٥﴾

Kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük etmek için. Geçine durun, yakında bilir, anlarsınız.

Alİ Bulaç

Kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etmek için. Öyleyse yararlanın, ilerde bileceksiniz.

Çeviriyazı

liyekfürû bimâ âteynâhüm. fetemette`û. fesevfe ta`lemûn.

Diyanet İşleri

Sıkıntılarınızı giderince de, içinizden bazıları kendilerine verdiğimize nankörlük ederek Rablerine eş koşarlar. Geçinin bakalım, yakında öğreneceksiniz.

Diyanet Vakfı

Kendilerine verdiklerimize karşılık nankörlük etmeleri için (öyle yaparlar). O halde bir süre daha faydalanın; fakat yakında hakikati bileceksiniz!

Edip Yüksel

Kendilerine verilene nankörlük ederek... Keyfinize bakın; yakında mutlaka bileceksiniz!

Elmalılı Hamdi Yazır

Bunu kendilerine verdiğimiz nimete nankörlük etmek için yaparlar. Şimdi eğlenin bakalım! Fakat yakında bileceksiniz.

Öztürk

Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler diye. Hadi, zevklenin/nimetlenin, yakında bileceksiniz.

Suat Yıldırım

İşte verdiğimiz bunca nimete şükür yerine neticede, böyle nankörlük ederler.Şimdi bir süre eğlenin bakalım, yakında başınıza gelecek âkıbeti öğrenirsiniz.

Süleyman Ateş

Ki kendilerine verdiğimiz (ni'metlere ve yaptığımız iyiliğ)e karşı nankörlük etsinler. Öyleyse eğlenin, yakında bileceksiniz!

وَيَجْعَلُونَ لِمَا لَا يَعْلَمُونَ نَصِيبًۭا مِّمَّا رَزَقْنَٰهُمْ ۗ تَٱللَّهِ لَتُسْـَٔلُنَّ عَمَّا كُنتُمْ تَفْتَرُونَ ﴿٥٦﴾

Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden, mahiyetlerini bilmedikleri putlara bir hisse ayırırlar; andolsun Allah'a ki iftira ettikleri şeyler yüzünden sorguya çekilecek onlar.

Alİ Bulaç

Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, hiçbir şey bilmeyenlere paylar ayırıyorlar. Andolsun Allah'a karşı düzmekte olduklarınızdan dolayı mutlaka sorguya çekileceksiniz.

Çeviriyazı

veyec`alûne limâ lâ ya`lemûne neṣîbem mimmâ razaḳnâhüm. tellâhi letüs'elünne `ammâ küntüm tefterûn.

Diyanet İşleri

Kendilerine verdiğimiz rızıktan, onların ne olduğunu bilmeyen putlara pay ayırırlar. Allah'a and olsun ki, uydurup durduğunuz şeylerden elbette sorguya çekileceksiniz.

Diyanet Vakfı

Bir de kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, mahiyetini bilmedikleri şeylere (putlara) pay ayırıyorlar. Allah'a andolsun ki, iftira etmekte olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz!

Edip Yüksel

Kendilerine verdiğimiz rızıklardan bilinçsizlere bir pay ayırırlar. ALLAH'a andosun ki siz bu uydurduğunuz şeylerden sorulacaksınız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir de müşrikler kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden tutuyorlar mahiyetini bilmedikleri şeylere (putlara) pay ayırıyorlar. Allah'a andolsun ki, siz bu yaptığınız iftiralardan mutlaka hesaba çekileceksiniz.

Öztürk

Tutuyor, kendilerine verdiğimiz rızıklardan, hiçbir şeyin farkında olmayanlara pay çıkarıyorlar. Allah'a yemin olsun ki, iftira edip durduğunuz şeylerden kesinlikle hesaba çekileceksiniz.

Suat Yıldırım

Bir de kendilerine nasib ettiğimiz nimetlerimizden, tutuyor gerçek yüzünü kendilerinin de bilmedikleri o bilinçsiz putlara pay ayırıyorlar.Allah hakkı için, uydurduğunuz bu iftiraların mutlaka hesabı sorulacaktır! [6,136]

Süleyman Ateş

Kendilerine verdiğimiz rızıktan, (hiçbir şey) bilmeyen(tanrı)lar(ın)a pay ayırıyorlar. Allah'a andolsun ki siz, bu uydurduğunuz şeylerden mutlaka sorulacaksınız.

وَيَجْعَلُونَ لِلَّهِ ٱلْبَنَٰتِ سُبْحَٰنَهُۥ ۙ وَلَهُم مَّا يَشْتَهُونَ ﴿٥٧﴾

Haşa, münezzehtir o, kızları olduğunu söylerler Allah'ın, hoşlarına gidenlerse kendilerinindir onlarca.

Alİ Bulaç

Ve Allah'a kızlar isnad ediyorlar, (haşa) O Yücedir. Hoşlandıkları (erkek çocuklar) da kendilerinindir.

Çeviriyazı

veyec`alûne lillâhi-lbenâti sübḥânehû velehüm mâ yeştehûn.

Diyanet İşleri

Beğendikleri erkek çocukları kendilerine; kızları da Allah'a malediyorlar. O bundan münezzehtir.

Diyanet Vakfı

Onlar, kızların Allah'a ait olduğunu iddia ediyorlar. Haşa! Allah bundan münezzehtir. Beğendikleri de (erkek çocuklar) kendilerinin oluyor.

Edip Yüksel

Yüce ALLAH'a kızları ayırıyorlar; kendilerine de hoşlandıklarını..

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, Allah'a kızlar isnad ediyorlar. O, bundan münezzehtir. Kendilerine ise erkek çocukları isnad ederler.

Öztürk

Tutuyor, Allah'a kızları nispet ediyorlar. Hâşâ! O, bunlardan arınmıştır. İştah duydukları şeyler de kendilerinin mi?

Suat Yıldırım

Allah'ın kızları olduğunu iddia ediyorlar. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Hoşlandıkları erkek çocuklarını ise kendilerine yakıştırırlar. [43,15-18; 53,21-22]

Süleyman Ateş

O şanı yüce Allah'a kızları veriyorlar (melekleri Allah'ın kızları sanıyorlar) da kendilerine hoşlandıkları(erkek çocukları)nı (alıyorlar). (Kız çocuklarından arlanıyorlar. Peki ama neden arlandıkları şeyleri Allah'a layık görüyorlar?)

وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِٱلْأُنثَىٰ ظَلَّ وَجْهُهُۥ مُسْوَدًّۭا وَهُوَ كَظِيمٌۭ ﴿٥٨﴾

Onların birine kızı olduğu müjdelenirse pek ziyade kızar da yüzü simsiyah olur.

Alİ Bulaç

Onlardan birine kız (çocuk) müjdelendiği zaman içi öfkeyle-taşarak yüzü simsiyah kesilir.

Çeviriyazı

veiẕâ büşşira eḥadühüm bil'ünŝâ żalle vechühû müsveddev vehüve keżîm.

Diyanet İşleri

Aralarından birine bir kızı olduğu müjdelendiği zaman içi gamla dolarak yüzü simsiyah kesilir.

Diyanet Vakfı

Onlardan birine kız müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir.

Edip Yüksel

Onlardan birine dişi müjdelendiği zaman, büyük bir öfkeyle yüzü kapkara kesilir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Halbuki onlardan birine, kız doğum haberi müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolar, yüzü kapkara kesilir.

Öztürk

Onlardan birine kız çocuk müjdelendiğinde yüzü simsiyah kesilir. Öfkeden yutkunur da yutkunur o!

Suat Yıldırım

Onlardan birine bir kızının dünyaya geldiği müjdelenince, öfkesinden ve üzüntüsünden, yüzü mosmor kesilir.

Süleyman Ateş

Onlardan birine dişi (çocuğu olduğu) müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolarak yüzü kapkara kesilir.

يَتَوَٰرَىٰ مِنَ ٱلْقَوْمِ مِن سُوٓءِ مَا بُشِّرَ بِهِۦٓ ۚ أَيُمْسِكُهُۥ عَلَىٰ هُونٍ أَمْ يَدُسُّهُۥ فِى ٱلتُّرَابِ ۗ أَلَا سَآءَ مَا يَحْكُمُونَ ﴿٥٩﴾

Müjdelendiği kötü şey yüzünden, kavminden gizlenir; onu horlukla yaşatacak mı, yoksa toprağa mı gömecek, buna dalar. Bilin ki hükmettikleri şey, ne de kötüdür.

Alİ Bulaç

Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı topluluktan gizlenir; onu aşağılanarak tutacak mı, yoksa toprağa gömecek mi? Bak, verdikleri hüküm ne kötüdür?

Çeviriyazı

yetevârâ mine-lḳavmi min sûi mâ büşşira bih. eyümsikühû `alâ hûnin em yedüssühû fi-ttürâb. elâ sâe mâ yaḥkümûn.

Diyanet İşleri

Kendisine verilen kötü müjde yüzünden, halktan gizlenmeye çalışır; onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün? Ne kötü hükmediyorlar!

Diyanet Vakfı

Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür!

Edip Yüksel

Kendisine müjdelenen 'kötülükten' utanarak halkından kendini gizlemeye çalışır. Şimdi onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün! Ne kötü yargıda bulunuyorlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kendisine verilen müjdenin kötülüğü, dolayısıyla kavminden gizlenir. Şimdi acaba o çocuğu zillet ve horluğa katlanarak saklayacak mı? Yoksa toprağa mı gömecek? Dikkat edin verdikleri hüküm ne kötüdür!

Öztürk

Kendisine muştulananın utancından ötürü toplumdan gizlenir. Hakaret/eziklik üzere tutsun mu onu yoksa toprağın bağrına mı gömsün onu. Bakın ne kötü hüküm veriyorlar!

Suat Yıldırım

Müjdelendiği bu kötü haberin etkisiyle utanıp eşinden dostundan saklanmaya çalışır.Şimdi ne yapsın:Hor, hakir, itilip kakılan bir bela olarak onu hayatta mı bıraksın, yoksa toprağa mı gömsün, ne yapsın? diye kara kara düşünür!Dikkat ediniz, ne fena hükümlerdi verdikleri bu hükümler!

Süleyman Ateş

Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. (Şimdi ne yapsın) onu, hakaretle tutsun mu yoksa onu toprağa mı gömsün! Bak, ne kötü hüküm veriyorlar!

لِلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِٱلْءَاخِرَةِ مَثَلُ ٱلسَّوْءِ ۖ وَلِلَّهِ ٱلْمَثَلُ ٱلْأَعْلَىٰ ۚ وَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْحَكِيمُ ﴿٦٠﴾

Âhirete inanmayanlar, kötü sıfatlara sahiptir, en yüce sıfatsa Allah'ındır ve o üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.

Alİ Bulaç

Ahirete inanmayanların kötü örnekleri vardır, en Yüce örnekler ise Allah'a aittir. O, güç sahibi olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

Çeviriyazı

lilleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati meŝelü-ssev'. velillâhi-lmeŝelü-l'a`lâ. vehüve-l`azîzü-lḥakîm.

Diyanet İşleri

Ahirete inanmayanlar kötülük misalidirler. En üstün misali ise Allah verir. O Güçlü'dür, Hakim'dir.

Diyanet Vakfı

Kötü sıfat, ahirete inanmayanlar içindir. En yüce sıfatlar ise Allah'a aittir. Çünkü O, her şeyden üstün ve hikmet sahibidir.

Edip Yüksel

Ahirete inanmıyanlar kötü örneği oluştururlar; halbuki en yüce örnekler ALLAH'ındır. O Üstündür, Bilgedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ahirete iman etmeyenler için kötü sıfatlar var. En yüce sıfatlar ise, Allah'ındır. O çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

Öztürk

Âhirete inanmayanlar için kötülük örneği var. En yüce örnekse Allah içindir. O'dur Azîz, O'dur Hakîm.

Suat Yıldırım

Âhirete inanmayanların böylesine kötü sıfatları vardır.En yüce sıfatlar ise Allah'ındır.Aziz O’dur, hakim O! (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir).

Süleyman Ateş

Ahirete inanmayanların durumu, kötüdür. En yüce durum, Allah'ındır. O, üstün hüküm ve hikmet sahibidir.

وَلَوْ يُؤَاخِذُ ٱللَّهُ ٱلنَّاسَ بِظُلْمِهِم مَّا تَرَكَ عَلَيْهَا مِن دَآبَّةٍۢ وَلَٰكِن يُؤَخِّرُهُمْ إِلَىٰٓ أَجَلٍۢ مُّسَمًّۭى ۖ فَإِذَا جَآءَ أَجَلُهُمْ لَا يَسْتَـْٔخِرُونَ سَاعَةًۭ ۖ وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ ﴿٦١﴾

Allah, insanları zulümleri yüzünden helak etseydi yeryüzünde yürür bir tek mahluk kalmazdı, fakat onlara azap etmeyi mukadder bir zamana tehir etti; vakitleri gelince de ne bir an geri kalırlar, ne bir an önce gelipçatar o mukadder vakit.

Alİ Bulaç

Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.

Çeviriyazı

velev yüâḫiẕü-llâhü-nnâse biżulmihim mâ terake `aleyhâ min dâbbetiv velâkiy yü'eḫḫiruhüm ilâ ecelim müsemmâ. feiẕâ câe ecelühüm lâ yeste'ḫirûne sâ`atev velâ yestaḳdimûn.

Diyanet İşleri

Allah insanları haksızlıklarından ötürü yakalayacak olsaydı, yeryüzünde canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Süreleri dolunca onu ne bir saat geciktirebilirler ne de öne alabilirler.

Diyanet Vakfı

Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.

Edip Yüksel

ALLAH zulümlerinden dolayı insanları cezalandırsaydı orada bir yaratık bırakmazdı; ne var ki onları belli bir süreye kadar erteler. Sürelerinin sonu geldiği zaman da ne bir saat öne alınırlar, ne de ertelenirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hesaba çekseydi, yeryüzünde kımıldayan tek canlı bırakmazdı. Fakat Allah onları, belli bir vakte kadar erteler. Müddetleri (ecelleri) geldiği zaman, onu ne bir saat erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.

Öztürk

Eğer Allah, insanları zulümlerine karşı cezalandırsaydı, yeryüzünde debelenen bir şey bırakmazdı. Ama öyle yapmıyor, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Süreleri geldiğinde ise ne bir saat geri kalırlar ne de öne geçebilirler.

Suat Yıldırım

Eğer Allah zulümleri yüzünden insanları cezalandıracak olsaydı dünyada tek canlı bile bırakmazdı.Fakat onları takdir ettiği bir vâdeye kadar bekletir. Vâdeleri gelince ne bir an öne alabilir, ne bir an geriye bırakabilirler.

Süleyman Ateş

Eğer Allah, insanları, yaptıkları (her) haksızlıkla cezalandırsaydı, yeryüzünde tek canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir süreye kadar erteler. Süreleri geldiği zaman da bir sa'at dahi ne geri kalırlar, ne de ileri geçerler (derhal mahvolup giderler).

وَيَجْعَلُونَ لِلَّهِ مَا يَكْرَهُونَ وَتَصِفُ أَلْسِنَتُهُمُ ٱلْكَذِبَ أَنَّ لَهُمُ ٱلْحُسْنَىٰ ۖ لَا جَرَمَ أَنَّ لَهُمُ ٱلنَّارَ وَأَنَّهُم مُّفْرَطُونَ ﴿٦٢﴾

Allah'a, kendilerinin bile hoşlanmadıkları şeyleri atfederler ve dilleri de güzel ve hayırlı sonucun kendilerine mukadder olduğunu yalan yere söyler durur. Hiç şüphe yok ki onlarındır ateş ve tezcek, herkesten önce onlar girerler ateşe.

Alİ Bulaç

Onlar, Allah'a, hoşlarına gitmeyen şeyleri uygun görürler, dilleri de yalan olarak en güzel olanın 'kendilerinin olduğunu' düzmektedir. Hiç şüphesiz ateş onlar içindir ve hiç şüphesiz onlar, (cehennemde) öncülerdir.

Çeviriyazı

veyec`alûne lillâhi mâ yekrahûne veteṣifü elsinetühümü-lkeẕibe enne lehümü-lḥusnâ. lâ cerame enne lehümü-nnâra veennehüm müfraṭûn.

Diyanet İşleri

Beğenmediklerini Allah'a malederler. Dilleri, güzel şeylerin kendilerine ait olduğunu yalan yere söyler durur. Cehennemin onların olduğunda ve önceden oraya gideceklerinde şüphe yoktur.

Diyanet Vakfı

Kendilerinin hoşlarına gitmeyen şeyleri Allah'a isnat ediyorlar. En güzel sonucun kendilerinin olduğunu anlatan dilleri de yalanın örneğini veriyor. Hiç şüphesiz onlar için sadece ateş vardır ve onlar, (ateşe) terkolunacaklar.

Edip Yüksel

Hoşlanmadıkları şeyleri ALLAH'a malediyorlar ve kendilerinin iyi hakkettikleri yalanını dillerinde geveliyorlar. Elbette, ateşe terkedilecekler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Müşrikler, kendilerinin hoşlanmadıkları şeyleri, Allah'a isnad ediyorlar. Dilleri, en güzel şeylerin kendilerine ait olduğunu yalan yere durmadan söyler. Hiç şüphesiz onlar için, sadece ateş vardır. Oraya en önde gidip kalacaklardır.

Öztürk

Kendilerinin bile çirkin bulacağı şeyleri Allah'a isnat ediyorlar. Dilleri de yalan düzüp donatıyor: En ileri güzellik onlarınmış! Kuşkusuz olan şu: Onlar için ateş vardır. Ve ona en önden gideceklerdir.

Suat Yıldırım

Hem utanmadan, kendilerinin beğenmedikleri şeyleri Allah'a yakıştırıyor,O’nun dinini, peygamberini hafife alıyorlar, hem de en güzel âkıbetin kendilerini beklediği yalanını uyduruyorlar.Beklesinler bakalım!Onlara olsa olsa ateş vardır!Hem de oraya gireceklerin başında olacaklardır. [41,50; 18,35-36; 11,9-10; 19-77]

Süleyman Ateş

Kendilerinin hoşlanmadıkları şeyi Allah'a veriyorlar, üstelik de dilleri, \"En güzel sonuç, kendilerinin olacak\" diye yalan söylüyor. Onlara mutlaka ateş vardır ve onlar ona sürüleceklerdir!

تَٱللَّهِ لَقَدْ أَرْسَلْنَآ إِلَىٰٓ أُمَمٍۢ مِّن قَبْلِكَ فَزَيَّنَ لَهُمُ ٱلشَّيْطَٰنُ أَعْمَٰلَهُمْ فَهُوَ وَلِيُّهُمُ ٱلْيَوْمَ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌۭ ﴿٦٣﴾

Andolsun Allah'a ki senden önce de ümmetlere peygamberler göndermiştik de Şeytan, onların yaptıkları şeyleri bezemiş, hoş göstermişti onlara ve o, bugün de dostudur onların ve onlara elemli bir azap var.

Alİ Bulaç

Andolsun Allah'a, senden önceki ümmetlere de (elçiler) gönderdik, fakat şeytan onlara yapıp ettiklerini süslü göstermiştir; bugün de onların velisi odur ve onlar için acı bir azap vardır.

Çeviriyazı

tellâhi leḳad erselnâ ilâ ümemim min ḳablike fezeyyene lehümü-şşeyṭânü a`mâlehüm fehüve veliyyühümü-lyevme velehüm `aẕâbün elîm.

Diyanet İşleri

Allah'a and olsun ki, senden önceki ümmetlere peygamberler gönderdik. Şeytan yaptıklarını onlara hep güzel gösterdi. Bugün de dostları odur. Onlara can yakıcı azap vardır.

Diyanet Vakfı

Allah'a andolsun, senden önceki ümmetlere de (peygamberler) göndermişizdir. Fakat şeytan onlara işlerini süslü gösterdi de (iman etmediler). işte o, bugün onların velisidir. Ve onlar için elem verici bir azap vardır.

Edip Yüksel

ALLAH'a andolsun ki senden önceki toplumlara da elçiler gönderdiğimizde şeytan işlerini onlara güzel gösterdi. Nitekim onların velisi (yakın arkadaşı) bugün odur. Onlar acı bir azaba mahkum olmuşlardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'a yemin olsun ki, biz senden önce bir çok ümmetlere peygamberler gönderdik. Ne var ki şeytan, onlara amellerini bezeyip süslü gösterdi. Bugün de o şeytan, kâfirlerin dostudur. Onlar için acı bir azab vardır.

Öztürk

Yemin olsun Allah'a ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik de şeytan onlara amellerini süslü gösterdi. O, bugün de onların dostudur/ o gün de onların dostu idi. Onlar için acıklı bir azap var.

Suat Yıldırım

Allah şahittir ki, Biz senden önce bir çok ümmete kendilerini irşad etmeleri için resuller gönderdik, fakat şeytan onların batıl işlerini kendilerine güzel gösterdi. Bu yüzden peygamberlerini yalancı saydılar.İşte şeytan dünyada olduğu gibi, bu gün de onların dostudur. Onlara gayet acı bir azap vardır.

Süleyman Ateş

Allah'a andolsun ki senden önceki milletlere de elçi gönderdik; şeytan onlara yaptıkları işleri süsledi. (Bu yüzden peygamberleri yalanladılar). O, bugün de onların dostudur. Onlar için acı bir azab vardır.

وَمَآ أَنزَلْنَا عَلَيْكَ ٱلْكِتَٰبَ إِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ ٱلَّذِى ٱخْتَلَفُوا۟ فِيهِ ۙ وَهُدًۭى وَرَحْمَةًۭ لِّقَوْمٍۢ يُؤْمِنُونَ ﴿٦٤﴾

Biz sana kitabı, ancak hakkında ayrılığa düştükleri nesneleri onlara apaçık bildirmen için indirdik ve inanan topluluğa da hidayettir ve rahmettir.

Alİ Bulaç

Biz kitabı ancak, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaman ve inanan bir kavme rahmet ve hidayet olması dışında (başka bir amaçla) indirmedik.

Çeviriyazı

vemâ enzelnâ `aleyke-lkitâbe illâ litübeyyine lehümü-lleẕi-ḫtelefû fîhi vehüdev veraḥmetel liḳavmiy yü'minûn.

Diyanet İşleri

Sana Kitap'ı, ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için, inanan kimselere de doğru yol rehberi ve rahmet olarak indirdik.

Diyanet Vakfı

Biz bu Kitab'ı sana sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik.

Edip Yüksel

Sana bu kitabı indirdik ki, anlaşmazlığa düştükleri konuları kendilerine bildiresin. Bu kitap, inanan bir topluluk için bir yol göstericidir, bir rahmettir.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Resulüm!) Biz, sana bu kitabı (Kur'ânı) sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklaman için ve iman edecek topluma bir hidayet, bir rahmet olsun diye indirdik.

Öztürk

Bu Kitap'ı sana yalnız şunun için indirdik: Hakkında ayrılığa düştükleri şeyi onlara iyice açıklayasın ve Kitap, iman eden bir topluluk için kılavuz ve rahmet olsun.

Suat Yıldırım

Ey Resulüm, sana bu kitabı indirmemiz, sırf onların, hakkında ihtilaf ettikleri gerçekleri açıklaman ve sırf iman edecek kimselere hidâyet ve rahmet olması içindir.

Süleyman Ateş

Biz sana Kitabı indirdik ki, hakkında ayrılığa düştükleri şeyi onlara açıklayasın ve (o Kitap), inanan bir kavim için yol gösterici ve rahmet olsun.

وَٱللَّهُ أَنزَلَ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءًۭ فَأَحْيَا بِهِ ٱلْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَآ ۚ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ لِّقَوْمٍۢ يَسْمَعُونَ ﴿٦٥﴾

Ve Allah, gökten yağmur yağdırır da yeryüzünü, ölümünden sonra diriltir onunla; şüphe yok ki duyan topluluğa bunda bir delil var.

Alİ Bulaç

Allah gökten su indirdi, ölümünden sonra yeri onunla diriltti; işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten bir ayet vardır.

Çeviriyazı

vellâhü enzele mine-ssemâi mâen feaḥyâ bihi-l'arḍa ba`de mevtihâ. inne fî ẕâlike leâyetel liḳavmiy yesme`ûn.

Diyanet İşleri

Allah gökten su indirir ve ölümünden sonra yeryüzünü diriltir. Kulak veren kimseler için bunda ibret vardır.

Diyanet Vakfı

Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda dinleyen toplum için bir ibret vardır.

Edip Yüksel

ALLAH gökten bir su indirir ve onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltir. Dinleyen bir toplum için bunda bir işaret vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat verdi. Şüphesiz ki bunda dinleyen bir millet için büyük bir ibret vardır.

Öztürk

Allah, gökten bir su indirdi de onunla, ölümünden sonra yeryüzüne hayat verdi. Kuşkusuz, bunda kulak verip dinleyen bir topluluk için mutlaka bir mucize vardır.

Suat Yıldırım

Allah gökten yağmur indirip onunla ölmüş olan yeryüzüne hayat verir.Elbette bunda gerçeğe kulak verecek kimseler için ibret ve delil vardır.

Süleyman Ateş

Allah, gökten bir su indirdi, onunla yeri ölümünden sonra diriltti, şüphesiz bunda işiten bir millet için ibret vardır.

وَإِنَّ لَكُمْ فِى ٱلْأَنْعَٰمِ لَعِبْرَةًۭ ۖ نُّسْقِيكُم مِّمَّا فِى بُطُونِهِۦ مِنۢ بَيْنِ فَرْثٍۢ وَدَمٍۢ لَّبَنًا خَالِصًۭا سَآئِغًۭا لِّلشَّٰرِبِينَ ﴿٦٦﴾

Davarlarda da ibret alacağınız şeyler var. Karınlarındaki fışkıyla kan arasındaki halis sütü içirmedeyiz size ve süt, içenlerin boğazlarından kayıp gitmede.

Alİ Bulaç

Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır, size onların karınlarındaki fers (yarı sindirilmiş gıdalar) ile kan arasından, içenlerin boğazından kolaylıkla kayan dupduru bir süt içirmekteyiz.

Çeviriyazı

veinne leküm fi-l'en`âmi le`ibrah. nüsḳîküm mimmâ fî büṭûnihî mim beyni ferŝiv vedemil lebenen ḫâliṣan sâigal lişşâribîn.

Diyanet İşleri

Hayvanlarda da size ibretler vardır. Bağırsaklarındakiler ile kan arasından, içenlere halis ve içimi kolay süt içiririz.

Diyanet Vakfı

Kuşkusuz sizin için hayvanlarda da büyük bir ibret vardır. Zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen halis bir süt içiriyoruz.

Edip Yüksel

Sizin için çiftlik hayvanlarında da dersler vardır. İçmeniz için karınlarından, yani sindirilmiş yiyecek ile kan arasından çıkan bir maddeyi size sunuyoruz: İçimi lezzetli saf süt.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten süt veren hayvanlarda da size bir ibret vardır. Size işkembelerindeki yem artıklarıyla kandan meydana gelen, içenlere içimi kolay halis bir süt içirmekteyiz.

Öztürk

Hayvanlarda da sizin için kesin bir ibret vardır. Size onların karınlarından, fışkı ile kan arasından halis bir süt içiriyoruz ki, içenlerin boğazlarından kayar gider.

Suat Yıldırım

Doğrusu davarlarda da size deliller vardır:Zira size onların karınlarındaki işkembe ile kan arasından, halis bir süt içiriyoruz ki içenlerin boğazından âfiyetle geçer.

Süleyman Ateş

Hayvanlarda da sizin için ibret vardır. Size onların karınlarından, fışkı ile kan arasıdan (çıkardığımız) halis, içenlere (içimi) kolay süt içiriyoruz.

وَمِن ثَمَرَٰتِ ٱلنَّخِيلِ وَٱلْأَعْنَٰبِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًۭا وَرِزْقًا حَسَنًا ۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ لِّقَوْمٍۢ يَعْقِلُونَ ﴿٦٧﴾

Hurma ağacının meyveleriyle üzümlerden de şarap yaparsınız, güzel bir rızk elde edersiniz; şüphe yok ki bunda da akıl eden topluluğa bir delil var.

Alİ Bulaç

Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden kurdukları çardaklarda hem sarhoşluk verici içki, hem güzel bir rızık edinmektesiniz. Şüphesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, gerçekten bunda bir ayet vardır.

Çeviriyazı

vemin ŝemerâti-nneḫîli vel'a`nâbi tetteḫiẕûne minhü sekerav verizḳan ḥasenâ. inne fî ẕâlike leâyetel liḳavmiy ya`ḳilûn.

Diyanet İşleri

Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden şerbet, şıra (içecek) ve güzel rızık elde edersiniz. Düşünen millet için bunda ibret vardır.

Diyanet Vakfı

Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.

Edip Yüksel

Ve hurma ağaçlarının meyvelerinden, üzümlerden hem sarhoş edici içkiler ve hem de güzel bir rızık elde edersiniz. Akleden bir toplum için bunda bir işaret vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvalarından da hem içki, hem de güzel gıdalar edinirsiniz. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.

Öztürk

Hurmalıkların meyvalarından, üzümlerden de sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızık elde edersiniz. İşte bunda, aklını işleten bir topluluk için kesin bir mucize vardır.

Suat Yıldırım

Hurma ve üzümden hem sarhoşluk veren içki, hem de güzel gıdalar elde edersiniz.Şüphesiz bunda aklını çalıştıran kimseler için alacak ibret vardır.

Süleyman Ateş

Hurma ağaçlarının meyvalarından ve üzümlerden de sarhoşluk ve güzel rızık elde edersiniz. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için ibret vardır.

وَأَوْحَىٰ رَبُّكَ إِلَى ٱلنَّحْلِ أَنِ ٱتَّخِذِى مِنَ ٱلْجِبَالِ بُيُوتًۭا وَمِنَ ٱلشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَ ﴿٦٨﴾

Ve Rabbin, bal arısına, dağlarda, ağaçlarda ve çardak kurulan yerlerde kovan yapın diye vahyetti.

Alİ Bulaç

Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin.

Çeviriyazı

veevḥâ rabbüke ile-nnaḥli eni-tteḫiẕî mine-lcibâli büyûtev vemine-şşeceri vemimmâ ya`rişûn.

Diyanet İşleri

Rabbin bal arısına: \"Dağlarda, ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yuva edin; sonra her çeşit üründen ye; sonra da Rabbinin işlemen için gösterdiği yollardan yürü\" diye öğretti. Karınlarından insanlara şifa olan çeşitli renklerde bal çıkar. Düşünen bir millet için bunda ibret vardır.

Diyanet Vakfı

Rabbin bal arısına: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin.

Edip Yüksel

Ve Rabbin arıya vahyetti: \"Dağlardan, ağaçlardan ve kurdukların (kovanlar) dan evler edin,\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Senin Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin.

Öztürk

Rabbin, balarısına şöyle vahyetti: \"Dağlardan evler edin, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan da...\"

Suat Yıldırım

Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine göz göz ev (kovan) edin.Sonra da her türlü meyveden ye de Rabbinin sana yayılman için belirlediği yolları tut.”Onların karınlarından renkleri çeşit çeşit bir şerbet çıkar ki onda insanlara şifa vardır.Elbette düşünen kimseler için bunda alacak ibret vardır. {KM, Yoel 2,22-24}

Süleyman Ateş

Rabbin, bal arısına şöyle vahyetti: \"Dağlardan, ağaçlardan ve kurdukları çardaklardan evler edin!\"

ثُمَّ كُلِى مِن كُلِّ ٱلثَّمَرَٰتِ فَٱسْلُكِى سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلًۭا ۚ يَخْرُجُ مِنۢ بُطُونِهَا شَرَابٌۭ مُّخْتَلِفٌ أَلْوَٰنُهُۥ فِيهِ شِفَآءٌۭ لِّلنَّاسِ ۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةًۭ لِّقَوْمٍۢ يَتَفَكَّرُونَ ﴿٦٩﴾

Sonra dedi, bütün meyvelerden bal toplayın ve gönül alçaklığıyla Rabbinizin yollarını tutun. Karınlarından çeşitli renkte ballar çıkar, onlarda şifa var insanlara. Şüphe yok ki bunda da düşünen topluluk için bir delil var.

Alİ Bulaç

Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.

Çeviriyazı

ŝümme külî min külli-ŝŝemerâti feslükî sübüle rabbiki ẕülülâ. yaḫrucü mim büṭûnihâ şerâbüm muḫtelifün elvânühû fîhi şifâül linnâs. inne fî ẕâlike leâyetel liḳavmiy yetefekkerûn.

Diyanet İşleri

Rabbin bal arısına: \"Dağlarda, ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yuva edin; sonra her çeşit üründen ye; sonra da Rabbinin işlemen için gösterdiği yollardan yürü\" diye öğretti. Karınlarından insanlara şifa olan çeşitli renklerde bal çıkar. Düşünen bir millet için bunda ibret vardır.

Diyanet Vakfı

Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır.

Edip Yüksel

\"Sonra, her çeşit meyveden ye ve Rabbinin planını aynen izle.\" Karınlarından, insanlar için şifa içeren çeşitli renklerden bir içecek çıkar. Düşünen insanlar için bunda bir işaret vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra meyvaların hepsinden ye de, Rabbinin (sana) kolay kıldığı yollara gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir bal çıkar ki, onda insanlar için şifâ vardır. Şüphesiz ki bunda düşünen bir millet için, büyük bir ibret vardır.

Öztürk

\"Sonra, meyvaların her türünden ye de boyun bükerek Rabbinin yollarına koyul.\" Onun karıncıklarından, renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, insanlar için onda şifa vardır. Derin derin düşünen bir topluluk için, bunda kesin bir mucize var.

Suat Yıldırım

Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine göz göz ev (kovan) edin.Sonra da her türlü meyveden ye de Rabbinin sana yayılman için belirlediği yolları tut.”Onların karınlarından renkleri çeşit çeşit bir şerbet çıkar ki onda insanlara şifa vardır.Elbette düşünen kimseler için bunda alacak ibret vardır. {KM, Yoel 2,22-24}

Süleyman Ateş

Sonra her çeşit meyvalardan ye de Rabbinin yollarında boyun eğerek yürü! Onun karınlarından, renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki onda insanlara şifa vardır. Şüphesiz bunda düşünen bir millet için ibret vardır.

وَٱللَّهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفَّىٰكُمْ ۚ وَمِنكُم مَّن يُرَدُّ إِلَىٰٓ أَرْذَلِ ٱلْعُمُرِ لِكَىْ لَا يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍۢ شَيْـًٔا ۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلِيمٌۭ قَدِيرٌۭ ﴿٧٠﴾

Ve Allah sizi halketti, sonra öldürür ve içinizden yaşayışın en aşağılık çağına, kocalığa kadar ömür sürdürülenler de vardır ki bildikleri şeyleri bilmez olurlar; şüphe yok ki Allah her şeyi bilir, her şeye gücü yeter.

Alİ Bulaç

Allah sizi yarattı, sonra sizi öldürüyor, sizden kimi de, bildikten sonra bir şey bilmesin diye, ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilir. Şüphesiz, Allah bilendir, herşeye güç yetirendir.

Çeviriyazı

vellâhü ḫaleḳaküm ŝümme yeteveffâküm veminküm mey yüraddü ilâ erẕeli-l`umüri likey lâ ya`leme ba`de `ilmin şey'â. inne-llâhe `alîmün ḳadîr.

Diyanet İşleri

Allah sizi yaratmıştır, sonra öldürecektir, içinizden bir kısmı da ömrünün en fena zamanına ulaştırılır ki, bilirken bilmez olurlar. Doğrusu Allah bilendir, her şeye Kadir'dir.

Diyanet Vakfı

Sizi Allah yarattı; sonra sizi vefat ettirecek. Daha önce bilgili iken hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazı kimseler ömrün en kötü çağına kadar yaşatılacak şüphesiz ki Allah bilgilidir, kudretlidir.

Edip Yüksel

Ve sizi ALLAH yarattı, sonra da yaşamınıza son verir. Sizden bazıları hayatın en kötü zamanına kadar yaşatılır ki bilgiden sonra hiçbir şeyi bilmesin. ALLAH Bilendir, Her Şeye Gücü Yetendir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, sizi yarattı, sonra da sizi öldürecektir. İçinizden kimi de, biraz bilgiden sonra eşyayı önceki bildiği gibi bilmesin diye, ömrün en kötü çağına kadar yaşatılır. Şüphesiz ki Allah çok bilgili ve büyük kudret sahibidir.

Öztürk

Allah sizi yarattı, sonra sizi vefat ettirecek. İçinizden bazıları, ömrün en basit ve düşük noktasına geri çevirilir ki, bir ilimden sonra hiçbir şey bilmez olsun. Allah Alîm'dir, Kadîr'dir.

Suat Yıldırım

Sizi Allah yarattı. Sonra da sizi O öldürecek. İçinizden kimi bilgi sahibi olmasından sonra çocuk gibi, bir şey bilmesin diye- ömrün en fena dönemine vardırılır. Allah her şeyi hakkıyla bilir, her şeye kadirdir. [30,54]

Süleyman Ateş

Allah sizi yarattı, sonra öldürür; içinizden kimi de ömrün en reziline (bebeklik çağı gibi güçsüz ihtiyarlık çağına) itilir ki, biraz bilgiden sonra hiçbir şeyi bilmez olsun! Doğrusu Allah bilendir. (O, her şeye) kadirdir.

وَٱللَّهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلَىٰ بَعْضٍۢ فِى ٱلرِّزْقِ ۚ فَمَا ٱلَّذِينَ فُضِّلُوا۟ بِرَآدِّى رِزْقِهِمْ عَلَىٰ مَا مَلَكَتْ أَيْمَٰنُهُمْ فَهُمْ فِيهِ سَوَآءٌ ۚ أَفَبِنِعْمَةِ ٱللَّهِ يَجْحَدُونَ ﴿٧١﴾

Ve Allah, rızık bakımından bir kısmınızı, bir kısmınızdan üstün etmiştir. Geçimi üstün olanlar, rızıklarını, elleri altında bulunanlara verip onları da geçim bakımından kendilerine eşit etmezler, Allah'ın nimetini bilebile inkar mı ederler?

Alİ Bulaç

Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah'ın nimetini inkar mı ediyorlar?

Çeviriyazı

vellâhü feḍḍale ba`ḍaküm `alâ ba`ḍin fi-rrizḳ. feme-lleẕîne füḍḍilû birâddî rizḳihim `alâ mâ meleket eymânühüm fehüm fîhi sevâün. efebini`meti-llâhi yecḥadûn.

Diyanet İşleri

Allah rızıkda kiminizi diğerlerine üstün tutmuştur. Üstün kılınanlar, emirleri altında bulunanların rızıklarını vermezler. Oysa rızıkta hepsi eşittir. Allah'ın nimetini bile bile inkar mı ediyorlar?

Diyanet Vakfı

Allah kiminize kiminizden daha bol rızık verdi. Bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere verip de bu hususta kendilerini onlara eşit kılmazlar. Durum böyle iken Allah'ın nimetini inkar mı ediyorlar?

Edip Yüksel

ALLAH rızık (varlık) açısından sizi birbirinize üstün kılmıştır. Nitekim, üstün kılınanlar, emirleri altındakilerle varlıklarını eşit paylaşmazlar. ALLAH'ın nimetini mi reddediyorlar?

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, rızık yönünden bir kısmınızı diğerlerinden üstün kıldı. Kendilerine bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere vermiyorlar ki, onda eşit olsunlar. Durum böyle iken Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?

Öztürk

Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor. Allah'ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar?

Suat Yıldırım

Allah sizi, maişet ve rızık hususunda kiminizi kiminize üstün kıldı.Nasipleri bol olanlar kendi nasiplerini, kendileriyle eşit seviyeye gelecek derecede, yanlarında çalıştırdıkları köle ve hizmetçilere vermezler.O halde nasıl olur da Allah'ın nimetini, Allah’ın kendilerinin üzerindeki hakkını bile bile inkâr ederler? [30,28] {KM, Çıkış 21,2; I Korintos. 12,13}

Süleyman Ateş

Allah, rızıkta kiminizi kiminizden üstün kıldı. (Rızıkça) üstün kılınanlar, ellerinin altında bulunanlara kendi rızıklarını verip de hepsi rızıkta eşit olmuyorlar. Allah'ın ni'metini mi inkar ediyorlar?

وَٱللَّهُ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَٰجًۭا وَجَعَلَ لَكُم مِّنْ أَزْوَٰجِكُم بَنِينَ وَحَفَدَةًۭ وَرَزَقَكُم مِّنَ ٱلطَّيِّبَٰتِ ۚ أَفَبِٱلْبَٰطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَتِ ٱللَّهِ هُمْ يَكْفُرُونَ ﴿٧٢﴾

Ve Allah size, kendi cinsinizden eşler halketti, eşlerinizden de size oğullar, torunlar verdi ve tertemiz şeylerle rızıklandırdı sizi. Hala batıla inanırlar da Allah'ın nimetine karşı nankörlükle mi bulunurlar?

Alİ Bulaç

Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı ve size eşlerinizden çocuklar ve torunlar yarattı ve sizi güzel şeylerden rızıklandırdı. Şimdi onlar, batıla mı inanıyorlar ve Allah'ın nimetini inkar mı ediyorlar?

Çeviriyazı

vellâhü ce`ale leküm min enfüsiküm ezvâcev vece`ale leküm min ezvâciküm benîne veḥafedetev verazeḳaküm mine-ṭṭayyibât. efebilbâṭili yü'minûne vebini`meti-llâhi hüm yekfürûn.

Diyanet İşleri

Allah size kendinizden eşler var eder. Eşlerinizden de oğullar ve torunlar var eder. Size temiz şeylerden rızık verir. Öyleyken batıla inanıyorlar ve Allah'ın nimetini inkar mı ediyorlar?

Diyanet Vakfı

Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı ve sizi temiz gıdalarla rızıklandırdı. Onlar hala batıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?

Edip Yüksel

Ve ALLAH kendi cinsinizden sizin için eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için çocuklar ve torunlar yarattı ve size güzel rızıklar verdi. Böyleyken onlar batıla inanıp ALLAH'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, size kendi cinsinizden eşler, o eşlerinizden de oğullar ve torunlar yarattı. Sizi helal ve güzel gıdalarla rızıklandırdı. Onlar, hâlâ batıla mı inanıyorlar? ve Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?

Öztürk

Allah size, kendi benliklerinizden eşler nasip etti. Eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar oluşturdu. Ve sizleri güzel ve temiz nimetlerle rızıklandırdı. Şimdi bunlar, bâtıla mı inanıyorlar? Ve bunlar, evet bunlar, Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?

Suat Yıldırım

Allah kendilerinizden, insan kardeşlerinizden size eşler yarattı. Eşlerinizden size oğullar, torunlar verdi ve sizleri hoş, güzel gıdalarla besledi.Böyle iken onlar batıla inanıyor da Allah'ın bunca nimetlerini inkâr mı ediyorlar?

Süleyman Ateş

Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı ve eşlerinizden de size oğullar ve torunlar yarattı ve sizi güzel rızıklarla besledi. Böyle iken onlar, batıla inanıp da Allah'ın ni'metine nankörlük mü ediyorlar?

وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقًۭا مِّنَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ شَيْـًۭٔا وَلَا يَسْتَطِيعُونَ ﴿٧٣﴾

Allah'ı bırakırlar da ne göklerde, ne yeryüzünde hiçbir şeye sahip olmayan ve hiçbir şeye gücü yetmeyen putlara kulluk ederler.

Alİ Bulaç

Allah'ın dışında, kendileri için göklerden ve yerden hiçbir rızka, hiçbir şeye malik olmayan ve buna güçleri yetmeyen şeylere mi tapıyorlar?

Çeviriyazı

veya`büdûne min dûni-llâhi mâ lâ yemlikü lehüm rizḳam mine-ssemâvâti vel'arḍi şey'ev velâ yesteṭî`ûn.

Diyanet İşleri

Allah'ı bırakıp, göklerden ve yerden kendilerine verecek rızıkları olmayan ve vermeye güç yetiremeyen şeylere mi tapıyorlar?

Diyanet Vakfı

(Müşrikler) Allah'ı bırakıp da kendilerine göklerde ve yerde olan rızıktan hiçbir şey veremeyen ve buna asla güçleri yetmeyen şeylere (putlara) tapıyorlar.

Edip Yüksel

ALLAH'ı bırakıp, kendilerine göklerden ve yerden rızık sağlamıyan aciz kişilere kulluk ediyorlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Müşrikler, Allah'ı bırakıp, göklerden ve yerden kendileri için hiçbir rızka sahip olmayan ve sahip olmaya da güçleri yetmeyen şeylere taparlar.

Öztürk

Allah'ı bırakıp da kendilerine, göklerden ve yerden bir parçacık rızık veremeyen, buna güç yetiremeyen şeylere mi tapıyorlar?

Suat Yıldırım

Allah'tan başka, kendilerine, ne göklerden, ne yerden zerre miktar rızık verme gücü olmayan ve bunu yapma ihtimali de bulunmayan birtakım nesnelere tapıyorlar.

Süleyman Ateş

Allah'tan başka, göklerden ve yerden kendileri için hiçbir rızık veremeyecek ve bunu asla yapamayacak olan şeylere mi tapıyorlar?

فَلَا تَضْرِبُوا۟ لِلَّهِ ٱلْأَمْثَالَ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿٧٤﴾

Artık Allah'a eşit varlıklar tanımayın; şüphe yok ki Allah bilir her şeyi ve siz bilmezsiniz.

Alİ Bulaç

Artık Allah'a benzerler aramaya kalkışmayın; çünkü Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.

Çeviriyazı

felâ taḍribû lillâhi-l'emŝâl. inne-llâhe ya`lemü veentüm lâ ta`lemûn.

Diyanet İşleri

Allah'a benzerler koşmaya kalkmayın. Şüphesiz Allah bilir, siz bilmezsiniz.

Diyanet Vakfı

Allah'a birtakım benzerler icat etmeyin. Çünkü Allah (her şeyi) bilir, siz ise bilemezsiniz.

Edip Yüksel

Öyleyse, ALLAH'a örnekler vermeyiniz; siz bilmezken ALLAH bilir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Artık Allah'a ortaklar koşmayın. Çünkü Allah, (eşi bulunmadığını) bilir, siz bilmezsiniz.

Öztürk

Artık Allah'a örnekler verip durmayın. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

Suat Yıldırım

Artık birtakım benzetmelerle, temsillerle Allah'a benzerler icad etmeyin.Çünkü Allah benzeri olmadığını bilir, ama siz bu gerçekleri bilmezsiniz.

Süleyman Ateş

Allah'a meseller vermeğe (benzetmeler yapmağa) kalkmayın! Çünkü Allah (benzetme yapmayı) bilir, siz ise bilmezsiniz!

۞ ضَرَبَ ٱللَّهُ مَثَلًا عَبْدًۭا مَّمْلُوكًۭا لَّا يَقْدِرُ عَلَىٰ شَىْءٍۢ وَمَن رَّزَقْنَٰهُ مِنَّا رِزْقًا حَسَنًۭا فَهُوَ يُنفِقُ مِنْهُ سِرًّۭا وَجَهْرًا ۖ هَلْ يَسْتَوُۥنَ ۚ ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٧٥﴾

Allah bir örnek getirmiştir: Bir köle olsa ve hiçbir şeye gücü yetmese ve bir de güzel bir surette rızıklandırdığımız birisi bulunsa da rızıklandırdığımız şeylerin bir kısmını, gizli, açık yoksullara harcasa, onları geçindirse bunlar eşit ve denk olur mu hiç? Hamd Allah'a, eşit değildir bunlar, fakat çoğu bilmez.

Alİ Bulaç

Allah, (Kendisi'ne ortak koştuğunuz ilahlar konusunda) hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının mülkünde olan ile, tarafımızdan kendisine güzel bir rızık verdiğimiz, böylelikle ondan gizli ve açık infak eden kimseyi örnek olarak gösterdi; bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah'ındır; fakat onların çoğu bilmezler.

Çeviriyazı

ḍarabe-llâhü meŝelen `abdem memlûkel lâ yaḳdiru `alâ şey'iv vemer razaḳnâhü minnâ rizḳan ḥasenen fehüve yünfiḳu minhü sirrav vecehrâ. hel yestevûn. elḥamdü lillâh. bel ekŝeruhüm lâ ya`lemûn.

Diyanet İşleri

Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisine verdiğimiz güzel nimetlerden gizlice ve açıkça sarfeden kimseyi misal gösterir: Hiç bunlar eşit olur mu? Övülmeğe layık olan Allah'tır, fakat çoğu bilmezler.

Diyanet Vakfı

Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Doğrusu hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.

Edip Yüksel

ALLAH, hiçbir şeye gücü yetmeyen, sahiplenilmiş bir köle ile kendi tarafımızdan güzelce rızıklandırdığımız, o rızıktan gizli ve açık yardım için harcayan kişiyi örnek olarak verir. Bu ikisi hiç bir olur mu? Övgü ALLAH'adır, ancak çokları bilmezler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile, kendisine güzel bir rızık verilen ve o rızıkdan gizli ve açık olarak harcayan hür bir insanı misal verdi. Hiç bunlar eşit olur mu? Bütün hamd Allah'a mahsustur. Doğrusu insanların çoğu bilmezler.

Öztürk

Allah şöyle bir örnekleme yaptı: Hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının eşyası durumunda bir kul/köle ile bizden bir güzel rızıkla rızıklandırdığımız ve ondan gizli-açık dağıtan bir kişi. Bunlar aynı olur mu?! Bütün övgüler Allah'adır ama onların çokları bilmiyorlar.

Suat Yıldırım

Allah size bir temsil getiriyor:Bir tarafta bir şahsın kölesi olup hiçbir güç ve yetkisi olmayan âciz bir adam,öbür tarafta kendisine tarafımızdan bol bol rızık ve imkân nasib ettiğimiz bir zat ki o maldan gizli - açık dilediği gibi harcayıp kullanıyor.Hiç bu ikisi eşit tutulabilir mi?Bütün hamdler, övgüye vesile olan her şey, Allah'a aittir.Ne var ki onların çoğu bunu bilmezler.

Süleyman Ateş

Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile; kendisine güzel rızık verdiğimiz, o rızıktan gizli ve açık harcayan kimseyi misal olarak anlattı. Hiç bunlar bir olurlar mı? Hamd Allah'a mahsustur, fakat çokları bilmezler.

وَضَرَبَ ٱللَّهُ مَثَلًۭا رَّجُلَيْنِ أَحَدُهُمَآ أَبْكَمُ لَا يَقْدِرُ عَلَىٰ شَىْءٍۢ وَهُوَ كَلٌّ عَلَىٰ مَوْلَىٰهُ أَيْنَمَا يُوَجِّههُّ لَا يَأْتِ بِخَيْرٍ ۖ هَلْ يَسْتَوِى هُوَ وَمَن يَأْمُرُ بِٱلْعَدْلِ ۙ وَهُوَ عَلَىٰ صِرَٰطٍۢ مُّسْتَقِيمٍۢ ﴿٧٦﴾

Ve Allah, gene iki kişiyi örnek getirir: Biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez, sahibine bir yüktür, nereye yollasa hayırlı bir iş becerip gelemez. O, hiç adaletle emreden ve doğru yolu tutmuş olan adamla eşit olur mu?

Alİ Bulaç

Allah şu örneği verdi: İki kişi; bunlardan birisi dilsiz, hiçbir şeye gücü yetmez ve herşeyiyle efendisinin üstünde (bir yük), o, onu hangi yöne gönderse bir hayır getirmez; şimdi bu, adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunanla eşit olabilir mi?

Çeviriyazı

veḍarabe-llâhü meŝeler racüleyni eḥadühümâ ebkemü lâ yaḳdiru `alâ şey'iv vehüve kellün `alâ mevlâhü eynemâ yüveccihhü lâ ye'ti biḫayr. hel yestevî hüve vemey ye'müru bil`adli vehüve `alâ ṣirâṭim müsteḳîm.

Diyanet İşleri

Allah iki adamı misal veriyor: Biri hiçbir şeye gücü yetmeyen bir dilsiz ki efendisine yüktür, nereye gönderse bir hayır çıkmaz; bu, doğru yolda olan, adaletle emreden kimse ile bir olabilir mi?

Diyanet Vakfı

Allah, şu iki kişiyi de misal verir: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şey beceremez ve efendisinin üstüne bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, doğru yolda yürüyerek adaleti emreden kimse eşit olur mu?

Edip Yüksel

ALLAH şu iki adamı da örnek verir: Birisi bir şey yapacak yeteneğe sahip olmayıp tümüyle efendisine/sahibine bağımlıdır, onu ne işe koşsa bir şey beceremez. İşte böyle bir kişi ile doğru yol üzerinde bulunup adaleti uygulayan kişi hiç bir olur mu?

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah şu iki adamı da misal verdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez; efendisine bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, adaletle emreden ve doğru yolda bulunan adam eşit olur mu?

Öztürk

Allah şöyle bir örnekleme de yaptı: İki adam; birisi dilsiz; hiçbir şeye gücü yetmez, efendisi/yöneticisi üstüne sadece bir yük. Efendi onu nereye gönderse hiçbir hayır getiremez. Şimdi bu adam, dosdoğru bir yol üzerinde bulunup adaletle emreden kişi ile aynı olur mu?

Suat Yıldırım

Allah bir de şu temsili getiriyor:İki kişi var. Birisi dilsiz, hiçbir şey beceremez, efendisine sadece bir yük! Ne tarafa gönderse hiçbir işe yaramaz!Şimdi hiç bu zavallı ile, hakkı hakikati bilen, adaleti dile getirip gerçekleştiren, dosdoğru yol üzere ilerleyen bir insan eşit tutulabilir mi?

Süleyman Ateş

Ve Allah şu iki adamı da misal olarak anlattı: Birisi dilsizdir, hiçbir şey yapamaz, efendisinin üzerine bir yüktür. (Efendisi) onu nereye gönderse bir hayır getirmez (bir iş beceremez). Şimdi bu (adam), doğru yolda giderek adaleti emreden kimse gibi olur mu?

وَلِلَّهِ غَيْبُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۚ وَمَآ أَمْرُ ٱلسَّاعَةِ إِلَّا كَلَمْحِ ٱلْبَصَرِ أَوْ هُوَ أَقْرَبُ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍۢ قَدِيرٌۭ ﴿٧٧﴾

Ve göklerin ve yeryüzünün gizli şeyleri Allah'ındır ve kıyametin kopması da göz kırpıp açacak bir an içinde olup biter, belki ondan daha da çabuk bir an içinde. Şüphe yok ki Allah'ın her şeye gücü yeter.

Alİ Bulaç

Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. (Kıyamet) Saatin(in) emri de yalnızca (süratli) göz açıp kapama gibidir veya daha yakındır. Şüphesiz, Allah herşeye güç yetirendir.

Çeviriyazı

velillâhi gaybü-ssemâvâti vel'arḍ. vemâ emru-ssâ`ati illâ kelemḥi-lbeṣari ev hüve aḳrab. inne-llâhe `alâ külli şey'in ḳadîr.

Diyanet İşleri

Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir, kıyamet saatinin kopuşu bir göz kırpması kadar veya daha çabuk bir zaman içinde olur. Şüphesiz Allah her şeye Kadir'dir.

Diyanet Vakfı

Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. Kıyametin kopması ise, göz açıp kapama gibi veya daha az bir zamandan ibarettir. Şüphesiz Allah, her şeye kadirdir.

Edip Yüksel

Göklerin ve yerin gizemleri ALLAH'a aittir. Saat, (dünyanın sonu) bir göz kırpması kadar veya daha kısadır. ALLAH her şeye Gücü Yetendir

Elmalılı Hamdi Yazır

Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah'a aittir. Kıyametin kopuşu yalnız bir göz kırpması veya daha az bir zamandan başkası değildir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.

Öztürk

Göklerin ve yerin gaybı Allah'ındır. O saate/dünyanın sonuna ilişkin emirse bir göz açıp yummak gibi, hatta ondan da yakındır. Allah her şeye kadirdir.

Suat Yıldırım

Bütün göklerin ve yerin gaybını bilmek de Allah'a mahsustur!Kıyametin oluş işi ise, başka değil, ancak göz açıp kapama yahut daha da kısa bir anda olup biter. Şüphe yok ki Allah her şeye kadir! [54,50; 31,28] {KM, I Korintos. 15,52}

Süleyman Ateş

Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. O sa'atin işi, bir göz açıp yumma gibi, yahut daha yakın(kısa)dır. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir.

وَٱللَّهُ أَخْرَجَكُم مِّنۢ بُطُونِ أُمَّهَٰتِكُمْ لَا تَعْلَمُونَ شَيْـًۭٔا وَجَعَلَ لَكُمُ ٱلسَّمْعَ وَٱلْأَبْصَٰرَ وَٱلْأَفْـِٔدَةَ ۙ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٧٨﴾

Ve Allah sizi, analarınızın karnından çıkardı, hiçbir şey bilmezdiniz ve size, şükredesiniz diye kulak verdi, gözler verdi, gönüller verdi.

Alİ Bulaç

Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdi.

Çeviriyazı

vellâhü aḫraceküm mim büṭûni ümmehâtiküm lâ ta`lemûne şey'ev vece`ale lekümü-ssem`a vel'ebṣâra vel'ef'idete le`alleküm teşkürûn.

Diyanet İşleri

Allah sizi annelerinizin karnından bir şey bilmez halde çıkarmıştır. Belki şükredersiniz diye size kulak, göz ve kalp vermiştir.

Diyanet Vakfı

Siz, hiçbir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.

Edip Yüksel

ALLAH sizi annelerinizin karnından çıkardığı zaman bir şey bilmiyordunuz. Size işitme, görme duyuları ve beyinler verdi ki şükredesiniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah sizi annelerinizin karnından çıkardığı zaman hiçbir şey bilmiyordunuz. Şükredesiniz diye size işitme (duygusu), gözler ve gönüller verdi.

Öztürk

Allah sizi annelerinizin karınlarından çıkardı, hiçbir şey bilmiyordunuz; şükredebilesiniz diye size işitme gücü, gözler ve gönüller verdi.

Suat Yıldırım

Allah sizi analarınızın karınlarından öyle bir halde çıkardı ki hiçbir şey bilmiyordunuz.Öyle iken size kulaklar, gözler, kalpler verdi ki şükredesiniz. [67,23-24]

Süleyman Ateş

Allah sizi, (hiçbir şey bilmediğiniz durumda) annelerinizin karınlarından çıkardı, size işitme (duyusu), gözler ve gönüller verdi ki şükredesiniz.

أَلَمْ يَرَوْا۟ إِلَى ٱلطَّيْرِ مُسَخَّرَٰتٍۢ فِى جَوِّ ٱلسَّمَآءِ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا ٱللَّهُ ۗ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍۢ لِّقَوْمٍۢ يُؤْمِنُونَ ﴿٧٩﴾

Gökle yer arasında uçup duran kuşları görmezler mi? Onları boşlukta tutan, ancak Allah'tır. Şüphe yok ki bunda da inanan topluluğa deliller var.

Alİ Bulaç

Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş (musahhar kılınmış) kuşları görmüyorlar mı? Onları (böyle boşlukta) Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz, iman eden bir topluluk için bunda ayetler vardır.

Çeviriyazı

elem yerav ile-ṭṭayri müseḫḫarâtin fî cevvi-ssemâ'. mâ yümsikühünne ille-llâh. inne fî ẕâlike leâyâtil liḳavmiy yü'minûn.

Diyanet İşleri

Göğün boşluğunda Allah'ın buyruğuna boyun eğerek uçan kuşlara bakmıyorlar mı? Onları Allah'tan başka tutan kimse yoktur. İnanan millet için bunda dersler vardır.

Diyanet Vakfı

Göğün boşluğunda emre boyun eğdirilmiş olarak uçuşan kuşları görmediler mi? Onları orada Allah'tan başkası tutamaz. Kuşkusuz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.

Edip Yüksel

Göğün atmosferine uygun yaratılmış kuşları görmüyorlar mı? Onları ALLAH'tan başkası tutmaz. Bunda inanan bir toplum için elbette ayetler vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Göğün boşluğunda Allah'ın emrine boyun eğdirilerek uçuşan kuşlara bakmadılar mı? Şüphesiz bunda inanan bir toplum için âyetler (ibretler) vardır.

Öztürk

Gök boşluğunda, bir emre boyun eğdirilmiş olan kuşlara bakmadılar mı? Onları Allah'tan başkası tutmuyor. Bunda, inanan bir topluluk için elbette ki izler-işaretler vardır.

Suat Yıldırım

Gökyüzünün genişliğinde Allah'ın emrine râm olarak uçan kuşları görmezler mi?Bunları orada Allah’tan başkası tutmuyor.Elbette bunda iman edecek kimseler için çok deliller, çok işaretler vardır. [67,19]

Süleyman Ateş

Göğün boşluğunda, O'nun emrine boyun eğdirilmiş olan kuşlara bakmadılar mı? Onları Allah'tan başka tutan yoktur. Şüphesiz bunda inanan bir kavim için ayetler (Allah'ın büyüklüğüne işaretler) vardır.

وَٱللَّهُ جَعَلَ لَكُم مِّنۢ بُيُوتِكُمْ سَكَنًۭا وَجَعَلَ لَكُم مِّن جُلُودِ ٱلْأَنْعَٰمِ بُيُوتًۭا تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ إِقَامَتِكُمْ ۙ وَمِنْ أَصْوَافِهَا وَأَوْبَارِهَا وَأَشْعَارِهَآ أَثَٰثًۭا وَمَتَٰعًا إِلَىٰ حِينٍۢ ﴿٨٠﴾

Ve Allah, evlerinizi oturma ve dinlenme yeri yaptı ve davarların derilerinden, göç gününüzde de, konak gününüzde de taşıyabileceğiniz çadırlar yapmanızı sağladı ve yünlerinden, yapağılarından, tüylerinden bir zamana dek kullanacağınız ve alıp satacağınız eşyalar meydana getirmenizi temin etti.

Alİ Bulaç

Allah, size evlerinizi (içinde) \"güvenlik ve huzur bulacağınız yerler\" kıldı; ve size hayvan derilerinden hem göç gününde, hem yerleşme gününde kolaylıkla taşıyabileceğiniz evler; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir zamana kadar giyimlikler-döşemelikler ve (ticaret için) bir meta kıldı.

Çeviriyazı

vellâhü ce`ale leküm mim büyûtiküm sekenev vece`ale leküm min cülûdi-l'en`âmi büyûten testeḫiffûnehâ yevme ża`niküm veyevme iḳâmetiküm vemin aṣvâfihâ veevbârihâ veeş`ârihâ eŝâŝev vemetâ`an ilâ ḥîn.

Diyanet İşleri

Allah size evlerinizi dinlenme yeri kıldı. Hayvanların derilerinden, yolculukta ve ikamet zamanlarınızda kolayca taşıyacağınız evler; yün, tüy ve kıllarından bir süre kullanacağınız giyimlikler ve geçimlikler var etmiştir.

Diyanet Vakfı

Allah, evlerinizi sizin için bir huzur ve sükun yeri yaptı ve sizin için davar derilerinden gerek göç gününüzde, gerekse konaklama gününüzde, kolayca taşıyacağınız evler; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar (faydalanacağınız) bir ev eşyası ve bir ticaret malı meydana getirdi.

Edip Yüksel

Ve ALLAH evlerinizi sizin için barınaklar yaptı. Çiftlik hayvanlarının derilerinden, yolculuk günü ve ikamet günü kullanacağınız portatif evler sağladı. Yünlerinden, kürklerinden ve kıllarından da bir süreye kadar giyip döşeyeceğiniz eşyalar çıkardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah size evlerinizden bir huzur ve dinlenme yeri yaptı. Hayvanların derilerinden gerek yolculuğunuzda ve gerekse konaklama zamanlarınızda kolayca taşıyacağınız hafif evler (çadırlar v. s.) ve yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar (giyinecek, kuşanacak, serilecek ve döşenecek) bir eşya ve ticaret malı yaptı.

Öztürk

Allah size, evlerinizden huzur ve sükûn yeri yaptı. Hayvan derilerinden size, gerek güç gününüzde gerek konduğunuz sırada rahatça taşıyacağınız evler yaptı. Ayrıca, hayvanların; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından belli bir süreye kadar kullanabileceğiniz giyimlikler, döşemelikler ve kullanım eşyası verdi.

Suat Yıldırım

Allah evlerinizi sizin için bir huzur ocağı yaptı.Davarların derilerinden de, gerek göçtüğünüz, gerek konakladığınız günlerde sizin için taşınması kolay evler (çadırlar, portatif evler) nasib etti.O davarların yünlerinden, tüylerinden veya kıllarından bir süreye kadar faydalanacağınız giyilecek, döşenecek ve kullanılacak eşyalar yapma imkânı verdi.

Süleyman Ateş

Allah size, evlerinizi oturma yeri yaptı ve size hayvan derilerinden, göç gününüzde (yolculukta) ve ikamet gününüzde (oturma zamanlarınızda) kolayca kullanacağınız hafif evler (çadırlar, portatif evler) ve yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar (kullanacağınız) giyilecek, döşenecek eşya ve geçimlik (ticaret malı) yaptı.

وَٱللَّهُ جَعَلَ لَكُم مِّمَّا خَلَقَ ظِلَٰلًۭا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ ٱلْجِبَالِ أَكْنَٰنًۭا وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَٰبِيلَ تَقِيكُمُ ٱلْحَرَّ وَسَرَٰبِيلَ تَقِيكُم بَأْسَكُمْ ۚ كَذَٰلِكَ يُتِمُّ نِعْمَتَهُۥ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْلِمُونَ ﴿٨١﴾

Ve Allah, yarattığı şeylerden gölgeler halketti size ve dağlarda kovuklar, mağaralar meydana getirdi sizin için, sizi sıcaktan, soğuktan koruyacak elbiseler, savaşta zarardan koruyacak zırhlar yapmanızı da sağladı. Ona teslim olmanız için nimetlerini böylece tamamlar size.

Alİ Bulaç

Allah, sizin için yarattığı şeylerden gölgeler kıldı. Dağlarda da sizin için barınaklar-siperler kıldı, sizi sıcaktan koruyacak elbiseler, sizi savaşınızda (zorluklara karşı) koruyacak giyimlikler de var etti. İşte O, üzerinizdeki nimetini böyle tamamlamaktadır, umulur ki teslim olursunuz.

Çeviriyazı

vellâhü ce`ale leküm mimmâ ḫaleḳa żilâlev vece`ale leküm mine-lcibâli eknânev vece`ale leküm serâbîle teḳîkümü-lḥarra veserabîle teḳîküm be'seküm. keẕâlike yütimmü ni`metehû `aleyküm le`alleküm tüslimûn.

Diyanet İşleri

Allah yarattıklarından size gölgeler yapmış; dağlarda sığınacağınız barınaklar var etmiş, sizi sıcaktan koruyacak elbiseler, harpte sizi koruyacak zırhlar vermiştir. Size olan nimetini müslüman olasınız diye işte bu şekilde tamamlamaktadır.

Diyanet Vakfı

Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı. Dağlarda da sizin için barınaklar yarattı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı. İşte böylece Allah, müslüman olmanız için üzerinize nimetini tamamlıyor.

Edip Yüksel

Ve ALLAH yarattığı şeylerden sizin için gölgeler oluşturdu. Sizin için dağları sığınak yaptı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve sizi savaşlarınızda koruyacak elbiseler hazırladı. Teslim olasınız diye nimetlerini size böyle tamamlıyor.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlarda barınaklar yarattı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyan elbiseler (zırhlar) yarattı. İşte böylece Allah müslüman olasınız diye üzerinize nimetini tamamlamaktadır.

Öztürk

Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler oluşturdu. Dağlardan sizin için sığınak evler yaptı. Sizin için, sıcaktan koruyacak elbiselerle savaşta koruyacak elbiseler de yaptı. İşte nimetini üzerinizde böyle tamamlıyor ki, O'na teslim olup esenliğe ulaşabilesiniz.

Suat Yıldırım

Allah yarattığı şeylerin bir kısmında size gölgelikler, dağlarda da sizin için barınaklar yaptı.Sizi sıcaktan ve soğuktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar var etti.Böylece Allah üzerinizdeki nimetlerini tamamlar ki O'na teslimiyetle itaat edesiniz.

Süleyman Ateş

Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlarda oturulacak barınaklar (mağaralar) var etti ve sizi sıcaktan koruyan elbiseler ve savaşta sizi koruyan elbiseler (zırhlar) var eyledi. Allah size ni'metini böyle tamamlıyor ki siz müslüman olup esenliğe eresiniz.

فَإِن تَوَلَّوْا۟ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ ٱلْبَلَٰغُ ٱلْمُبِينُ ﴿٨٢﴾

Bütün bunlara rağmen yüz çevirirlerse şüphe yok ki sana düşen vazife, açıkça tebliğden ibarettir.

Alİ Bulaç

Fakat onlar yüz çevirirlerse, sana düşen yalnızca apaçık bir tebliğdir.

Çeviriyazı

fein tevellev feinnemâ `aleyke-lbelâgu-lmübîn.

Diyanet İşleri

Eğer yüz çevirirlerse, sana düşenin sadece açıkça tebliğ olduğunu bil.

Diyanet Vakfı

(Ey Resulüm!) Yine de yüz çevirirlerse, artık sana düşen ancak açık bir tebliğden ibarettir.

Edip Yüksel

Yüz çevirirlerse, sana düşen, yalnızca (mesajı) açık bir biçimde iletmektir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Buna rağmen eğer yüz çevirirlerse, ey Muhammed! Artık sana düşen sadece açık bir şekilde tebliğden ibarettir.

Öztürk

Yine de yüz çevirirlerse artık sana düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir.

Suat Yıldırım

Eğer bunca nimetlere rağmen yüz çevirirlerse sen sorumlu değilsin.Çünkü senin açık tebliğden başka bir görevin yoktur.

Süleyman Ateş

Eğer yine yüz çevirirlerse, artık senin üzerine düşen sadece açık bir şekilde duyurmaktır.

يَعْرِفُونَ نِعْمَتَ ٱللَّهِ ثُمَّ يُنكِرُونَهَا وَأَكْثَرُهُمُ ٱلْكَٰفِرُونَ ﴿٨٣﴾

Onlar, Allah'ın nimetini tanırlar da sonra inkar ederler ve çoğu kafirdir onların.

Alİ Bulaç

Onlar, Allah'ın nimetini biliyorlar, sonra da inkar ediyorlar; onların çoğu inkar edenlerdir.

Çeviriyazı

ya`rifûne ni`mete-llâhi ŝümme yünkirûnehâ veekŝeruhümü-lkâfirûn.

Diyanet İşleri

Allah'ın nimetini hem bilirler hem de inkar ederler. Zaten çoğu kafir kimselerdir.

Diyanet Vakfı

Onlar Allah'ın nimetini bilirler (itiraf ederler). Sonra da onu inkar ederler. Onların çoğu kafirdir.

Edip Yüksel

ALLAH'ın nimetlerini çok iyi tanıdıkları halde onları inkar ederler. Onların çoğu kafirlerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem Allah'ın nimetini bilirler, sonra da onu inkâr ederler. Onların çoğu kâfir kimselerdir.

Öztürk

Allah'ın nimetini biliyorlar, sonra da onu inkâr ediyorlar. Çoğu nankördür bunların.

Suat Yıldırım

Müşrikler Allah'ın nimetini bilmekle beraber, bunları kendilerine veren Allah’tan başkasına ibadet etmekle bu nimetleri inkâr ederler.Onların çoğu işte böyle nankördürler!

Süleyman Ateş

Allah'ın ni'metini bilirler (bu ni'metleri Allah'ın yarattığını kabul ederler), sonra da (bunları kendilerine verenden başkasına taparak) bu ni'metleri inkar ederler, çokları da (nankördürler).

وَيَوْمَ نَبْعَثُ مِن كُلِّ أُمَّةٍۢ شَهِيدًۭا ثُمَّ لَا يُؤْذَنُ لِلَّذِينَ كَفَرُوا۟ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ ﴿٨٤﴾

Ve o gün her ümmete bir tanık getiririz de sonra kafirlere, ağız açıp özür dilemeye bile izin verilmez ve yaptıkları kötülüklerden vazgeçeceklerine dair verdikleri söz de kabul edilmez.

Alİ Bulaç

Her ümmetten bir şahid göndereceğimiz gün; (artık ondan) sonra ne inkar edenlere (özür dilemeleri için) izin verilecek, ne (Allah'tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecek.

Çeviriyazı

veyevme neb`aŝü min külli ümmetin şehîden ŝümme lâ yü'ẕenü lilleẕîne keferû velâ hüm yüsta`tebûn.

Diyanet İşleri

Kıyamet günü her ümmetten bir şahit getiririz; inkar edenlere itiraz için izin de verilmez, onların özürleri de dinlenmez.

Diyanet Vakfı

Her ümmetten bir şahit göndereceğimiz gün, artık ne kafir olanlara (özür dilemelerine) izin verilir ne de onların özür dilemeleri istenir.

Edip Yüksel

Her topluluktan bir tanık gönderdiğimiz gün, inkar edenlere ne izin verilir ne de özürleri kabul edilir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Her ümmetten bir şahid getireceğimiz gün, artık kâfirlere ne izin verilecek, ne de onlardan özür dilemeleri istenecektir.

Öztürk

Her ümmetten bir tanığı ortaya sürdüğümüz gün, küfre sapanlara ne izin verilir ne de özür dilemelerine imkân sağlanır.

Suat Yıldırım

Gün gelir, o gün her ümmetten birer şahit getiririz.Artık ne o kâfirlere konuşmaları için izin verilir, ne de özür dileme imkânı bırakılacak. [77,35-36]

Süleyman Ateş

Her ümmetten bir şahid getirdiğimiz gün, artık ne nankörler(in konuşmaların)a izin verilir, ne de onların özür dilemeleri istenir.

وَإِذَا رَءَا ٱلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ ٱلْعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ ﴿٨٥﴾

Zulmedenler azabı görmeye başladılar mı hafifletilmez azapları ve mühlet de verilmez onlara.

Alİ Bulaç

O zulmedenler, azabı gördüklerinde, onlara ne (azap) hafifletilecek, ne süre tanınacak.

Çeviriyazı

veiẕâ rae-lleẕîne żalemü-l`aẕâbe felâ yüḫaffefü `anhüm velâ hüm yünżarûn.

Diyanet İşleri

Zulmedenler, azap görürlerken azabları hafifletilmez de geciktirilmez de.

Diyanet Vakfı

O zulmedenler azabı gördüklerinde, artık onlardan azap hafifletilmez, onlara mühlet de verilmez.

Edip Yüksel

Zulmedenler azabı gördükleri zaman artık onlar için hafifletilmez, ertelenmez.

Elmalılı Hamdi Yazır

O zulmedenler, azabı gördükleri zaman, artık onlardan ne azab hafifletilir, ne de onlara süre verilir.

Öztürk

Zulme sapanlar azapla yüzyüze geldiklerinde, ne azapları hafifletilir ne de yüzlerine bakılır.

Suat Yıldırım

O zalimler cehennem azabını görünce yalvarıp yakarırlar.Fakat ne azapları hafifletilir, ne de kendilerine mühlet verilir. [25,12-14; 18,53; 21, 39-40]

Süleyman Ateş

Zulmedenler azabı gördükleri zaman artık azab onlardan ne hafifletilir, ne de onlara fırsat verilir.

وَإِذَا رَءَا ٱلَّذِينَ أَشْرَكُوا۟ شُرَكَآءَهُمْ قَالُوا۟ رَبَّنَا هَٰٓؤُلَآءِ شُرَكَآؤُنَا ٱلَّذِينَ كُنَّا نَدْعُوا۟ مِن دُونِكَ ۖ فَأَلْقَوْا۟ إِلَيْهِمُ ٱلْقَوْلَ إِنَّكُمْ لَكَٰذِبُونَ ﴿٨٦﴾

Şirk koşanlar, Tanrıya eş olarak kabul ettikleri şeyleri görünce Rabbimiz derler, seni bırakıp kulluk ettiğimiz eşlerimiz bunlar işte. Sözleri reddedilir de şüphe yok ki denir, yalancılarsınız siz.

Alİ Bulaç

O şirk koşanlar, şirk koştuklarını gördükleri zaman: \"Rabbimiz, Seni bırakıp bizim taptığımız ortaklarımız bunlardır\" diyecekler. (Onlar da bunlara:) \"Siz gerçekten yalan söyleyenlersiniz\" diye sözü (geri çevirip) fırlatacaklar.

Çeviriyazı

veiẕâ rae-lleẕîne eşrakû şürakâehüm ḳâlû rabbenâ hâülâi şürakâüne-lleẕîne künnâ ned`û min dûnik. feelḳav ileyhimü-lḳavle inneküm lekâẕibûn.

Diyanet İşleri

Allah'a ortak koşanlar, koştukları ortakları gördüklerinde: \"Rabbimiz! Seni bırakıp yalvardığımız ortaklarımız bunlardır\" derler. Koştukları ortaklar: \"Doğrusu siz yalancısınız\" diye söz atarlar.

Diyanet Vakfı

(Allah'a) ortak koşanlar, ortak koştukları şeyleri gördükleri zaman derler ki: \"Rabbimiz! İşte bunlar, seni bırakıp da tapmış olduğumuz ortaklarımızdır.\" Onlar da bunlara: \"Siz mutlaka yalancılarsınız\" diye söz atarlar.

Edip Yüksel

Ortak koşanlar, ortak koştukları kimseleri gördükleri zaman, \"Rabbimiz, senden başka çağırdığımız ortaklarımız işte bunlardır,\" derler. (Onlar da), \"Siz yalancılarsınız (biz sizin bu suçunuza hiç bir zaman ortak olmadık),\" diye karşılık verirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve o Allah'a ortak koşanlar, ortak koştuklarını (putları) gördükleri zaman: \"Rabbimiz! İşte bunlar, seni bırakıp da kendilerine taptığımız ortaklarımızdır\" diyecekler. Koştukları ortaklar da onlara; \"Siz mutlaka yalancılarsınız\" diye söz atarlar.

Öztürk

Şirke sapanlar, ortak tuttuklarını gördüklerinde şöyle derler: \"Rabbimiz, işte bunlar seni bırakıp da yalvarıp yakardığımız ortaklarımız.\" Bunun üzerine ortakları onlara şöyle söz dokundururlar: \"Siz, yalancılarsınız, yalancılar!\"

Suat Yıldırım

Müşrikler orada şeriklerini görünce: “Yüce Rabbimiz! Ha işte Senden başka yalvardığımız, Sana ortak saydığımız putlarımız. Onlar yok mu onlar, işte onlar bizi şaşırttılar!” der, onlarsa bunların suratlarına şu sözü çarparlar: “Yalancının tekisiniz siz!” [46,5-6; 19, 81-82; 29,25; 18,52]

Süleyman Ateş

Ortak koşanlar, ortak koştukları şeyleri gördükleri zaman: \"Rabbimiz, işte senden başka yalvar(ıp tap)dığımız ortaklarımız!\" derler. (Onlar da bunlara): \"Siz tamamen yalancılarsınız!\" diye söz atarlar.

وَأَلْقَوْا۟ إِلَى ٱللَّهِ يَوْمَئِذٍ ٱلسَّلَمَ ۖ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا۟ يَفْتَرُونَ ﴿٨٧﴾

O gün Allah'a teslim olurlar ve uydurdukları şeyler, önlerinden kaybolup gider.

Alİ Bulaç

O gün (artık) Allah'a teslim olmuşlardır ve uydurdukları (yalancı ilahlar) da onlardan çekilip-uzaklaşmıştır.

Çeviriyazı

veelḳav ile-llâhi yevmeiẕin-sseleme veḍalle `anhüm mâ kânû yefterûn.

Diyanet İşleri

Puta tapanlar o gün Allah'ın hükmüne teslim olurlar; uydurdukları şeyler onlardan uzaklaşırlar.

Diyanet Vakfı

O gün Allah'a teslim (bayrağını) çekerler ve uydurmakta oldukları şeyler onlardan kaybolup gider.

Edip Yüksel

O gün tamamıyla ALLAH'a teslim olmuşlardır ve uydurdukları şeyler de kendilerini terketmiştir.

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün Allah'a teslim bayrağını çekerler, bütün o uydurdukları şeyler kendilerini bırakıp kaybolup gitmişlerdir.

Öztürk

O gün hepsi Allah huzurunda teslim bayrağı çekmiş, iftira aracı olarak kullandıklarının tümü onları ortada bırakıp kaybolmuştur.

Suat Yıldırım

Ve o gün zalimler Allah'ın hükmüne teslim olur, uydurdukları tanrılar da kendilerini bırakıp ortalıkta görünmez olurlar. [32,12; 20,111]

Süleyman Ateş

O gün (ortak koşanlar) Allah'a teslim olmuşlar ve uydurup durdukları şeyler kendilerinden sapıp gitmiştir.

ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ وَصَدُّوا۟ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ زِدْنَٰهُمْ عَذَابًۭا فَوْقَ ٱلْعَذَابِ بِمَا كَانُوا۟ يُفْسِدُونَ ﴿٨٨﴾

Kafir olup halkı Allah yolundan menedenleri, yaptıkları bozgunculuk yüzünden azap üstüne azap katarak cezalandırırız.

Alİ Bulaç

İnkar edip de Allah'ın yolundan alıkoyanlar; Biz, işledikleri bozgunculuğa karşılık, onlara azap üstüne azap ilave ettik.

Çeviriyazı

elleẕîne keferû veṣaddû `an sebîli-llâhi zidnâhüm `aẕâben fevḳa-l`aẕâbi bimâ kânû yüfsidûn.

Diyanet İşleri

İnkar eden, Allah'ın yolundan alıkoyanlara, bozgunculuklarına karşılık azap üstüne azap veririz.

Diyanet Vakfı

İnkar edip de (insanları) Allah yolundan alıkoyanlar var ya, işte onlara, yapmakta oldukları bozgunculuklar sebebiyle, azaplarını kat kat artıracağız.

Edip Yüksel

İnkar edip ALLAH'ın yolundan sapanlar... Yaptıkları bozgunculuktan ötürü azap üstüne azap arttırırız.

Elmalılı Hamdi Yazır

İnkâr eden ve (insanları) Allah yolundan çevirenler, diğer kimseleri de bozdukları için onlara azab üstüne azab artırdık.

Öztürk

İnkâra sapıp Allah yolundan geri çevirenler var ya, bozgunculuk edip durmalarından ötürü onların azaplarına azap katmışızdır.

Suat Yıldırım

Onlar ki kendileri kâfir oldukları gibi başkalarını da Allah yolundan çevirirler...İşte başka insanları da ifsad ettikleri için, onların cezalarını kat kat artırırız.

Süleyman Ateş

Nankörlük edip Allah'ın yoluna engel olan kimselerin, -bozgunculuklarından dolayı- azaplarının üstüne azab katmışızdır!

وَيَوْمَ نَبْعَثُ فِى كُلِّ أُمَّةٍۢ شَهِيدًا عَلَيْهِم مِّنْ أَنفُسِهِمْ ۖ وَجِئْنَا بِكَ شَهِيدًا عَلَىٰ هَٰٓؤُلَآءِ ۚ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ ٱلْكِتَٰبَ تِبْيَٰنًۭا لِّكُلِّ شَىْءٍۢ وَهُدًۭى وَرَحْمَةًۭ وَبُشْرَىٰ لِلْمُسْلِمِينَ ﴿٨٩﴾

Her ümmete, kendi cinsinden bir tanık getireceğiz ve seni de bunlara tanık tutacağız ve biz, sana her şeyi açıklayıp anlatan ve Müslümanlara hidayet, rahmet ve müjde olan kitabı indirdik.

Alİ Bulaç

Her ümmet içinde kendi nefislerinden onların üzerine bir şahid getirdiğimiz gün, seni de onlar üzerinde bir şahid olarak getireceğiz. Biz Kitab'ı sana, herşeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.

Çeviriyazı

veyevme neb`aŝü fî külli ümmetin şehîden `aleyhim min enfüsihim veci'nâ bike şehîden `alâ hâülâ'. venezzelnâ `aleyke-lkitâbe tibyânel likülli şey'iv vehüdev veraḥmetev vebüşrâ lilmüslimîn.

Diyanet İşleri

O gün her ümmetten bir kişiyi onlara şahit tutarız. Seni de ümmetine şahit getiririz. Sana her şeyi açıklayan ve Müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, rahmet ve müjde olarak Kuran'ı indirdik.

Diyanet Vakfı

O gün her ümmetin içinden kendilerine birer şahit göndereceğiz. Seni de hepsinin üzerine şahit olarak getireceğiz. Ayrıca bu Kitab'ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.

Edip Yüksel

Her topluluk içinden, kendilerine karşı bir tanık gönderdiğimiz, şunlara karşı da seni tanık olarak getirdiğimiz gün... Biz sana bu kitabı, her şeyi açıklayan, bir yol gösterici, bir rahmet ve müslümanlara bir müjde olarak indirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi üzerlerine bir şahit göndereceğiz. Seni de onların üzerine şahit getireceğiz. Bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı ve bir müjdeleyici olarak indirdik.

Öztürk

Gün olur, her ümmet için kendi aleyhlerine kendi içlerinden bir tanık çıkarırız. Seni de şu insanlar hakkında tanık olarak getireceğiz. Sana bu Kitap'ı indirdik ki herşey için ayrıntılı bir açıklayıcı, bir kılavuz, bir rahmet, Müslümanlara da bir müjde olsun.

Suat Yıldırım

Gün gelir, her ümmetten kendilerine birer şahit getiririz.Seni de ümmetin üzerine bir şahit olarak getirip dinleriz.Ey Resulüm, işte sana bu kutlu kitabı indirdik ki her şeyi açıklasın, doğru yolu göstersin,Allah'a teslimiyetle itaat edecek olanlara, rahmetin ve müjdenin ta kendisi olsun. [7,6; 5,109; 4,41]

Süleyman Ateş

Her ümmet içinde, kendi aralarından, aleyhlerine bir şahid getireceğimiz gün, seni de bunların aleyhine şahid getirmiş olacağız. Sana bu Kitabı, her şeyi açıklayan ve müslümanlara yol gösterici, rahmet ve müjde olarak indirdik.

۞ إِنَّ ٱللَّهَ يَأْمُرُ بِٱلْعَدْلِ وَٱلْإِحْسَٰنِ وَإِيتَآئِ ذِى ٱلْقُرْبَىٰ وَيَنْهَىٰ عَنِ ٱلْفَحْشَآءِ وَٱلْمُنكَرِ وَٱلْبَغْىِ ۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ ﴿٩٠﴾

Şüphe yok ki Allah, adaleti, lütuf ve keremde bulunmayı ve yakınlara ihtiyaçları olan şeyleri vermeyi emreder ve çirkin olan, kötü görünen şeylerle haksızlığı nehyeder; öğüt alasınız diye de size öğüt vermededir.

Alİ Bulaç

Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.

Çeviriyazı

inne-llâhe ye'müru bil`adli vel'iḥsâni veîtâi ẕi-lḳurbâ veyenhâ `ani-lfaḥşâi velmünkeri velbagy. ye`iżuküm le`alleküm teẕekkerûn.

Diyanet İşleri

Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir.

Diyanet Vakfı

Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.

Edip Yüksel

ALLAH adaleti, iyilik yapmayı ve akrabaya yardım etmeyi emreder. Kötülükten, fenalıktan ve azgınlıktan ise sizi meneder. Öğüt almanız için sizi böyle aydınlatır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder; hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan nehyeder. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir.

Öztürk

Şu bir gerçek ki Allah; adaleti, iyi ve güzel davranmayı, akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden/edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık-doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor.

Suat Yıldırım

Allah adaleti, hatta adaletten de fazla olarak ihsanı, en güzel davranışı ve muhtaç oldukları şeyleri yakınlara vermeyi emreder.Hayasızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir. [16,126; 5,8; 17,26; 7,33]

Süleyman Ateş

Allah adaleti, ihsanı, akrabaya vermeyi emreder, fahşa(edepsizlikten)dan, münker(fenalık)den ve bağy(azgınlık)den meneder. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir.

وَأَوْفُوا۟ بِعَهْدِ ٱللَّهِ إِذَا عَٰهَدتُّمْ وَلَا تَنقُضُوا۟ ٱلْأَيْمَٰنَ بَعْدَ تَوْكِيدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ ٱللَّهَ عَلَيْكُمْ كَفِيلًا ۚ إِنَّ ٱللَّهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ ﴿٩١﴾

Karşılıklı bir ahde girişince Allah ahdine vefa edin ve Allah'ı kefil göstererek ettiğiniz yeminleri, bu suretle pekiştirdikten sonra bozmayın; şüphe yok ki Allah, ne yaparsanız hepsini de bilir.

Alİ Bulaç

Ahidleştiğiniz zaman, Allah'ın ahdini yerine getirin, pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın; çünkü Allah'ı üzerinize kefil kılmışsınızdır. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı bilir.

Çeviriyazı

veevfû bi`ahdi-llâhi iẕâ `âhettüm velâ tenḳuḍü-l'eymâne ba`de tevkîdihâ veḳad ce`altümü-llâhe `aleyküm kefîlâ. inne-llâhe ya`lemü mâ tef`alûn.

Diyanet İşleri

Ahitleştiğiniz zaman Allah'ın ahdini yerine getirin. Allah'ı kendinize kefil kılarak sağlama bağladığınız yeminleri bozmayın. Allah yaptıklarınızı şüphesiz bilir.

Diyanet Vakfı

Antlaşma yaptığınız zaman, Allah'ın ahdini yerine getirin ve Allah'ı üzerinize şahit tutarak, pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Şüphesiz Allah, yapacağınız şeyleri pek iyi bilir.

Edip Yüksel

Anlaşma yaptığınızda ALLAH'ın ahdini yerine getirin. Pekiştirdiğiniz yeminleri bozmayın. ALLAH'ı kendinize kefil kılmıştınız. ALLAH yaptıklarınızı bilir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir de anlaşma yaptığınızda Allah'ın ahdini yerine getirin ve pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Allah'ı üzerinize şahid tuttuğunuz halde, nasıl olur da bozarsınız! Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.

Öztürk

Antlaşma yaptığınızda, Allah'a verdiğiniz söze vefa gösterin. Bağlayıp pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Çünkü, kendinize Allah'ı kefil yapmış durumdasınız. Allah, yaptıklarınızı biliyor.

Suat Yıldırım

Bir de sözleşme yaptığınızda Allah'ın huzurunda verdiğiniz sözü yerine getirin.Allah’ı kefil ederek bağlandığınız yeminleri te’kid ettikten sonra bozmayın.Hiç şüphe yok ki Allah yaptığınız her şeyi bilir. [2,224; 5,89]

Süleyman Ateş

Andlaşma yaptığınız zaman Allah'ın ahdini tam yerine getirin (verdiğiniz sözü tutun), pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Çünkü Allah'ı üzerinize kefil (şahid) yaptınız. Allah yaptıklarınızı bilir.

وَلَا تَكُونُوا۟ كَٱلَّتِى نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنۢ بَعْدِ قُوَّةٍ أَنكَٰثًۭا تَتَّخِذُونَ أَيْمَٰنَكُمْ دَخَلًۢا بَيْنَكُمْ أَن تَكُونَ أُمَّةٌ هِىَ أَرْبَىٰ مِنْ أُمَّةٍ ۚ إِنَّمَا يَبْلُوكُمُ ٱللَّهُ بِهِۦ ۚ وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ مَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ ﴿٩٢﴾

İpliğini iyice büktükten sonra onu söken kadına benzemeyin. Bir topluluk diğer bir topluluktan daha çok ve üstün diye yeminlerinizi bir düzen haline koymayın; Allah sizi bununla sınar ancak ve hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyi de kıyamet günü, size açıklar, bildirir.

Alİ Bulaç

Bir ümmet diğer bir ümmetten (sayıca ve malca) daha gelişkindir diye, yeminlerinizi kendi aranızda bir bozuculuk unsuru yaparak, ipini kuvvetle eğirdikten sonra bozup-çözen (kadın) gibi olmayın. Şüphesiz Allah, sizi bununla imtihan etmektedir. Kıyamet günü hakkında ihtilafa düştüğünüz şeyi size muhakkak açıklayacaktır.

Çeviriyazı

velâ tekûnû kelletî neḳaḍat gazlehâ mim ba`di ḳuvvetin enkâŝâ. tetteḫiẕûne eymâneküm deḫalem beyneküm en tekûne ümmetün hiye erbâ min ümmeh. innemâ yeblûkümü-llâhü bih. veleyübeyyinenne leküm yevme-lḳiyâmeti mâ küntüm fîhi taḫtelifûn.

Diyanet İşleri

Bir ümmetin diğerinden daha çok olmasından ötürü, aranızdaki yeminleri bozarak, ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra bozan kadın gibi olmayın. Allah onunla sizi dener. And olsun ki, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size kıyamet günü açıklar.

Diyanet Vakfı

Bir toplum diğer bir toplumdan (sayıca ve malca) daha çok olduğu için yeminlerinizi, aranızda bir fesat aracı edinerek ipliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan (kadın) gibi olmayın. Allah, bununla sizi imtihan etmektedir. Hakkında ihtilafa düşmekte olduğunuz şeyi kıyamet gününde mutlaka size açıklayacaktır.

Edip Yüksel

İpliğini sağlamca eğirdikten sonra çözen kadın gibi olmayın. Bir topluluğun diğer bir topluluktan güçlü olmasından yararlanarak yeminlerinizi aranızda kötüye kullanmayın. ALLAH sizi böylece dener. Anlaşmazlığa düştüğünüz konuları diriliş günü size açıklayacak.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir ümmet, diğer bir ümmetten (sayıca ve malca) daha çok olduğu için, yeminlerinizi aranızda aldatma vasıtası yaparak, ipliğini sağlamca eğirdikten sonra onu söküp bozmaya çalışan kadın gibi olmayın. Allah sizi bununla imtihan eder ve şüphesiz hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyleri kıyamet günü size mutlaka açıklayacaktır.

Öztürk

Yeminleri bozmada, ipliğini kuvvetle büktükten sonra bozup parçalayan karı gibi olmayın. Bir topluluk ötekinden daha zengin ve kalabalık çıktığı için yeminlerinizi aranızda bir hile aracı yapıyorsunuz. Allah sizi bununla imtihan ediyor; ihtilafa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size açık bir biçimde elbette gösterecektir.

Suat Yıldırım

Bir topluluk, diğer bir topluluktan sayıca, nüfuzca veya malca daha çok olduğu için, yeminlerinizi aranızda bir aldatma ve işi bozma sebebi kılıp da ipliğini sağlamca büküp eğirdikten sonra çözen, böylece bütün emeğini boşa çıkaran ahmak kadının durumuna düşmeyin.Gerçekten Allah sizi bununla (sözünüzü yerine getirmekle veya nüfuz ve servet çokluğu ile) imtihan eder.Kıyamet günü de hakkında ihtilafa düşmüş olduğunuz şeyleri size açıklayacaktır.

Süleyman Ateş

Bir topluluk, diğer bir topluluktan (sayıca ve malca) daha çok olduğu için, yeminlerinizi aranızda bozucu bir vasıta yaparak, ipliğini kuvvetli büktükten sonra çözen kadın gibi olmayın! Çünkü Allah, sizi bununla dener. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size açıklayacaktır.

وَلَوْ شَآءَ ٱللَّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةًۭ وَٰحِدَةًۭ وَلَٰكِن يُضِلُّ مَن يَشَآءُ وَيَهْدِى مَن يَشَآءُ ۚ وَلَتُسْـَٔلُنَّ عَمَّا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٩٣﴾

Allah dileseydi sizi bir tek ümmet olarak halk ederdi, fakat o, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola sevk eder ve yaptıklarınızdan dolayı mutlaka sorguya çekileceksiniz.

Alİ Bulaç

Eğer Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet kılardı; ancak dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. Yaptıklarınızdan muhakkak sorumlu tutulacaksınız.

Çeviriyazı

velev şâe-llâhü lece`aleküm ümmetev vâḥidetev velâkiy yüḍillü mey yeşâü veyehdî mey yeşâ'. veletüs'elünne `ammâ küntüm ta`melûn.

Diyanet İşleri

Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Ama O, istediğini saptırır, istediğini doğru yola eriştirir. İşlediklerinizden, and olsun ki, sorumlu tutulacaksınız.

Diyanet Vakfı

Allah dileseydi hepinizi bir tek ümmet kılardı; fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yaptıklarınızdan mutlaka sorumlu tutulacaksınız.

Edip Yüksel

ALLAH dileseydi sizi bir tek toplum kılardı. Ancak, dilediğini saptırır, dilediğine de yol gösterir. Elbette yaptıklarınızdan sorulacaksınız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah dileseydi elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de hidayet verir. Şüphesiz ki, (kıyamet gününde) bütün yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız.

Öztürk

Allah dileseydi, elbette ki sizi birtek ümmet yapardı. Ama O, dilediğini saptırıyor, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzluyor. Yapıp ettiklerinizden mutlaka sorgu-suale çekileceksiniz.

Suat Yıldırım

Allah dileseydi sizin hepinizi bir tek ümmet yapardı.Lâkin O, dilediğini şaşırtır, dilediğini doğru yola iletir.Şu kesin ki sizler bütün yaptıklarınızdan sorguya çekileceksiniz. [10,99; 11,118-119]

Süleyman Ateş

Allah dileseydi, hepinizi, bir tek ümmet yapardı, fakat (O), dilediğini şaşırtır, dilediğini doğru yola iletir. Ve siz, mutlaka yaptığınız şeylerden sorulacaksınız.

وَلَا تَتَّخِذُوٓا۟ أَيْمَٰنَكُمْ دَخَلًۢا بَيْنَكُمْ فَتَزِلَّ قَدَمٌۢ بَعْدَ ثُبُوتِهَا وَتَذُوقُوا۟ ٱلسُّوٓءَ بِمَا صَدَدتُّمْ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ ۖ وَلَكُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌۭ ﴿٩٤﴾

Yeminlerinizi, birbirinizi aldatmaya vasıta edinmeyin, sonra ayağınız adamakıllı pekişip yerleştikten sonra kayıverir ve halkı, Allah yolundan menetmenize karşılık kötülüğe uğrarsınız ve hakkınız olur pek büyük azap.

Alİ Bulaç

Yeminlerinizi kendi aranızda, bir bozuculuk unsuru edinmeyin; sonra sapasağlam basan ayak kayar ve Allah'ın yolundan alıkoyduğunuz için kötülüğü tadarsınız. (Ayrıca) Büyük azap da sizin içindir.

Çeviriyazı

velâ tetteḫiẕû eymâneküm deḫalem beyneküm fetezille ḳademüm ba`de ŝübûtihâ veteẕûḳu-ssûe bimâ ṣadettüm `an sebîli-llâh. veleküm `aẕâbün `ażîm.

Diyanet İşleri

Birbirinizi aldatmak için yemin etmeyin ki, bu yüzden sağlamca yere basmakta olan ayak sürçebilir; Allah yolundan alıkoymanıza karşılık kötü bir azap tadarsınız ve (ahirette de) büyük bir azaba uğrarsınız.

Diyanet Vakfı

Yeminlerinizi aranızda fesada araç edinmeyin, aksi halde (İslam'da) sebat etmişken ayağınız kayar da (insanları) Allah yolundan alıkoymanız sebebiyle (dünyada) kötülüğü tadarsınız. Sizin için (ahirette de) büyük bir azap vardır.

Edip Yüksel

Yeminlerinizi aranızda kötüye kullanmayın ki sağlam basmış ayağınız kayar. ALLAH'ın yolundan saptığınız için perişanlığı tadar ve acı bir azabı hakkedersiniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yeminlerinizi aranızda aldatma ve fesada vasıta edinmeyin, sonra sağlam basmışken bir ayak kayar da Allah yolundan saptığınız için, dünyada kötü azabı tadarsınız. Ahirette de size büyük bir azab olur.

Öztürk

Yeminlerinizi aranızda hile ve aldatma aracı yapmayın; aksi halde, ayak sağlam bastıktan sonra kayar ve Allah yolundan alıkoyduğunuz için acıyı tadarsınız. Üstelik büyük bir azaba da uğrarsınız.

Suat Yıldırım

Yeminlerinizi aranızda bir aldatma ve fesat aleti yapmayın ki sonra ayağınız sapasağlam bastıktan sonra kayabilir, insanları Allah yolundan alıkoymanız sebebiyle kötülüğün cezasını tadarsınız, âhirette de size pek büyük bir azap olur.

Süleyman Ateş

Yeminlerinizi aranızı bozan bir şey yapmayın, sonra sağlam basmış olan ayak, kayar ve Allah'ın yoluna engel olduğunuzdan dolayı kötülüğü(n cezasını) tadarsınız ve büyük bir azaba uğrarsınız.

وَلَا تَشْتَرُوا۟ بِعَهْدِ ٱللَّهِ ثَمَنًۭا قَلِيلًا ۚ إِنَّمَا عِندَ ٱللَّهِ هُوَ خَيْرٌۭ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٩٥﴾

Allah'la giriştiğiniz ahdi, az bir menfaat karşılığında satmayın ve Allah'ın katındaki yok mu, bilirseniz o, daha da hayırlıdır size.

Alİ Bulaç

Allah'ın ahdini ucuz bir değere karşılık satmayın. Eğer bilirseniz, Allah Katında olan sizin için daha hayırlıdır.

Çeviriyazı

velâ teşterû bi`ahdi-llâhi ŝemenen ḳalîlâ. innemâ `inde-llâhi hüve ḫayrul leküm in küntüm ta`lemûn.

Diyanet İşleri

Allah'ın ahdini hiçbir değere değişmeyin. Eğer bilirseniz, Allah katında olan sizin için daha iyidir.

Diyanet Vakfı

Allah'ın ahdini az bir karşılığa değişmeyin! Şayet anlayan kimseler iseniz, şüphesiz Allah katında olan (sevap) sizin için daha hayırlıdır.

Edip Yüksel

ALLAH'a verdiğiniz sözü ucuza satmayın. Sizin için ALLAH'ın yanındakiler daha iyidir; bir bilseniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'ın ahdini az bir bedel karşılığında değişmeyin. Eğer bilirseniz muhakkak ki Allah katındaki sevap sizin için daha hayırlıdır.

Öztürk

Allah'a verdiğiniz sözü basit bir ücret karşılığı satmayın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan, sizin için daha hayırlıdır.

Suat Yıldırım

Allah'a verdiğiniz sözü değersiz bir menfaat karşılığında satmayın! Zira âhirette Allah nezdinde olan nimet, eğer bilirseniz, sizin için elbette daha hayırlıdır.

Süleyman Ateş

Allah'a verdiğiniz sözü (peygambere yaptığınız bey'atı) az bir paraya satmayın. Zira bilirseniz Allah'ın yanında olan, sizin için daha hayırlıdır.

مَا عِندَكُمْ يَنفَدُ ۖ وَمَا عِندَ ٱللَّهِ بَاقٍۢ ۗ وَلَنَجْزِيَنَّ ٱلَّذِينَ صَبَرُوٓا۟ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ ﴿٩٦﴾

Sizde ne varsa bitip tükenir, Allah'ın katındakiyse kalır. Sabredenlerin mükafatını, yaptıkları en güzel işlere karşılık olarak mutlaka vereceğiz.

Alİ Bulaç

Sizin yanınızda olan tükenir, Allah'ın Katında olan ise kalıcıdır. Sabredenlerin karşılığını yaptıklarının en güzeliyle Biz muhakkak vereceğiz.

Çeviriyazı

mâ `indeküm yenfedü vemâ `inde-llâhi bâḳ. velenecziyenne-lleẕîne ṣaberû ecrahüm biaḥseni mâ kânû ya`melûn.

Diyanet İşleri

Sizde olanlar tükenir ama, Allah katında olanlar sonsuzdur, tükenmez. Sabredenlere ecirlerini, yaptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğiz.

Diyanet Vakfı

Sizin yanınızdaki (dünya malı) tükenir, Allah katındakiler ise bakidir. Elbette sabırlı davrananlara yapmakta olduklarının en güzeliyle mükafatlarını vereceğiz.

Edip Yüksel

Sizin yanınızda bulunanlar biter; ancak ALLAH'ın yanındakiler ise süreklidir. Güçlüklere karşı direnenlerin ödüllerini, yaptıkları iyiliklere uygun olarak elbette vereceğiz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sizin yanınızdaki dünya malı tükenir, Allah'ın katındakiler ise tükenmez. Muhakkak ki biz, Allah yolunda sabredenleri, yaptıkları amelin daha güzeliyle mükafatlandıracağız.

Öztürk

Sizin yanınızdaki tükenir ama Allah'ın yanındaki sonsuza dek kalıcıdır. Sabredenlere ödüllerini biz, işleyip ürettiklerinin en güzeliyle mutlaka vereceğiz.

Suat Yıldırım

Sizin elinizdekiler tükenir, ama Allah'ın elinde olanlar bakidir.Biz sabredenleri, işledikleri en güzel işleri esas alarak ödüllendirecek, kötülüklerini bağışlayacağız.

Süleyman Ateş

Sizin yanınızda bulunan (dünya malı) tükenir. Allah'ın yanında bulunan ise kalıcıdır. Biz sabredenlerin karşılığını yaptıklarının en güzeliyle vereceğiz.

مَنْ عَمِلَ صَٰلِحًۭا مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌۭ فَلَنُحْيِيَنَّهُۥ حَيَوٰةًۭ طَيِّبَةًۭ ۖ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ ﴿٩٧﴾

Erkek olsun, kadın olsun, inanarak iyi işlerde bulunanı tertemiz bir yaşayışa mazhar ederiz ve mükafatını, yaptığı en güzel işlere karşılık olarak mutlaka vereceğiz.

Alİ Bulaç

Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.

Çeviriyazı

men `amile ṣâliḥam min ẕekerin ev ünŝâ vehüve mü'minün felenuḥyiyennehû ḥayâten ṭayyibeh. velenecziyennehüm ecrahüm biaḥseni mâ kânû ya`melûn.

Diyanet İşleri

Kadın, erkek, inanmış olarak kim iyi iş işlerse, ona hoş bir hayat yaşatacağız. Ecirlerini yaptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğiz.

Diyanet Vakfı

Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükafatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.

Edip Yüksel

Erkek olsun, kadın olsun, her kim inançlı olarak iyi bir iş yaparsa ona bu dünyada güzel bir hayat bağışlarız ve yaptıkları iyi işlere karşılık ödüllerini de tam veririz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Erkekten ve dişiden, mümin olarak kim iyi amel işlerse muhakkak onu güzel bir hayat ile yaşatacağız ve yapmakta oldukları amellerin daha güzeliyle mükafatlarını elbette vereceğiz.

Öztürk

Erkek yahut kadın, her kim inanmış olarak hayra ve barışa yönelik bir iş yaparsa, onu tertemiz bir hayatla yaşatırız. Ve böylelerinin ücretlerini, işleyip ürettiklerinin en güzelleriyle karşılarız.

Suat Yıldırım

Erkek olsun kadın olsun, kim mümin olarak güzel işler yaparsa, elbette ona güzel bir hayat yaşatacak ve onları işledikleri en güzel işleri esas alarak ödüllendirecek, kötülüklerini bağışlayacağız.

Süleyman Ateş

Erkek ve kadından her kim inanmış olarak iyi bir iş yaparsa, onu (dünyada) hoş bir hayatla yaşatırız, onların ücretini yaptıklarının en güzeliyle veririz.

فَإِذَا قَرَأْتَ ٱلْقُرْءَانَ فَٱسْتَعِذْ بِٱللَّهِ مِنَ ٱلشَّيْطَٰنِ ٱلرَّجِيمِ ﴿٩٨﴾

Kur'an okuyacağın vakit Allah'a sığın taşlanmış Şeytan'dan.

Alİ Bulaç

Öyleyse Kur'an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.

Çeviriyazı

feiẕâ ḳara'te-lḳur'âne feste`iẕ billâhi mine-şşeyṭâni-rracîm.

Diyanet İşleri

Kuran okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.

Diyanet Vakfı

Kur'an okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın!

Edip Yüksel

Kuran okuduğunda kovulmuş şeytandan ALLAH'a sığın.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şimdi Kur'ân okumak istediğin zaman önce o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.

Öztürk

Kur'an'ı okuduğun zaman, o kovulup taşlanmış şeytandan Allah'a sığın!

Suat Yıldırım

İmdi, Kur'ân okuyacağın zaman, o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.

Süleyman Ateş

Kur'an, oku(mak iste)diğin zaman kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.

إِنَّهُۥ لَيْسَ لَهُۥ سُلْطَٰنٌ عَلَى ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَلَىٰ رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ ﴿٩٩﴾

Şüphe yok ki inanan ve Rablerine dayanan kimselere karşı gücükuvveti yoktur, hükmü yürümez onun.

Alİ Bulaç

Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur.

Çeviriyazı

innehû leyse lehû sülṭânün `ale-lleẕîne âmenû ve`alâ rabbihim yetevekkelûn.

Diyanet İşleri

Doğrusu şeytanın, inananlar ve yalnız Rablerine güvenenler üzerinde bir nüfuzu yoktur.

Diyanet Vakfı

Gerçek şu ki: İman edip de yalnız Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) bir hakimiyeti yoktur.

Edip Yüksel

İnanıp Rab'lerine güvenenlere onun bir gücü yoktur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki iman edip de Rablerine tevekkül edenler üzerinde o şeytanın hiçbir nüfuzu yoktur.

Öztürk

Şu bir gerçek ki şeytanın elinde, iman edip yalnız Rablerine dayananlar aleyhine hiçbir sulta/hiçbir kanıt yoktur.

Suat Yıldırım

Aslında iman edip Rab'lerine güvenen ve dayananlar üzerinde onun bir nüfuzu yoktur.

Süleyman Ateş

Çünkü inananlara ve Rablerine dayananlara o(şeyta)nın bir gücü yoktur.

إِنَّمَا سُلْطَٰنُهُۥ عَلَى ٱلَّذِينَ يَتَوَلَّوْنَهُۥ وَٱلَّذِينَ هُم بِهِۦ مُشْرِكُونَ ﴿١٠٠﴾

Onun kudreti, ancak ona dost olup itaat edenlere yeter ve onlar da Tanrıya şirk koşanlardır.

Alİ Bulaç

Onun zorlayıcı-gücü ancak onu veli edinenlerle, onunla O'na (Allah'a) ortak koşanlar üzerindedir.

Çeviriyazı

innemâ sülṭânühû `ale-lleẕîne yetevellevnehû velleẕîne hüm bihî müşrikûn.

Diyanet İşleri

O'nun nüfuzu sadece, O'nu dost edinenler ve Allah'a ortak koşanlar üzerindedir.

Diyanet Vakfı

Onun hakimiyeti, ancak onu dost edinenlere ve onu Allah'a ortak koşanlaradır.

Edip Yüksel

Onun gücü, kendisini dost edinenlere ve onu Rab'lerine ortak koşanlaradır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şeytanın nüfuzu, ancak onu dost edinenlere ve Allah'a ortak koşanlaradır.

Öztürk

Onun sultası, sadece onu dost edinenlerle Allah'a ortak koşanlar üstündedir.

Suat Yıldırım

Onun nüfuzu, ancak onu dost edinenler ve onu Allah'a, ortak sayanlar üzerindedir.

Süleyman Ateş

Onun gücü, sadece kendisini dost tutanlara ve Allah'a ortak koşanlaradır (o, sadece onları etkileyebilir).

وَإِذَا بَدَّلْنَآ ءَايَةًۭ مَّكَانَ ءَايَةٍۢ ۙ وَٱللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُوٓا۟ إِنَّمَآ أَنتَ مُفْتَرٍۭ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿١٠١﴾

Bir ayeti, başka bir ayetin yerine koyup hükmünü değiştirdik mi, Allah neyi indireceğini daha iyi bildiği halde, sen derler, ancak bir iftiracısın; halbuki onların çoğu bilmez.

Alİ Bulaç

Biz bir ayeti, bir (başka) ayetin yeriyle değiştirdiğimiz zaman, -Allah neyi indirdiğini daha iyi bilir.- “Sen yalnızca iftira edicisin\" dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler.

Çeviriyazı

veiẕâ beddelnâ âyetem mekâne âyetiv vellâhü a`lemü bimâ yünezzilü ḳâlû innemâ ente müfter. bel ekŝeruhüm lâ ya`lemûn.

Diyanet İşleri

Bir ayetin yerini başka bir ayetle değiştirdiğimizde, ki Allah ne indirdiğini gayet iyi bilir onlar, \"Sen sadece uyduruyorsun\" derler. Hayır, öyle değildir, ama onların çoğu bunu bilmezler.

Diyanet Vakfı

Biz bir ayetin yerine başka bir ayeti getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini çok iyi bilir- \"Sen ancak bir iftiracısın\" dediler. Hayır; onların çoğu bilmezler.

Edip Yüksel

Biz bir delilin yerine bir başka delili getirdiğimiz zaman ki ALLAH neyi indirdiğini iyi bilir \"Sen, ancak bir iftiracısın!,\" derler. Gerçekten çokları bilmiyor.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman Allah ne indirdiğini pek iyi bilmiş iken kâfirler Peygambere: \"Sen, ancak bir iftiracısın\" dediler. Hayır öyle değil; onların çoğu bilmezler.

Öztürk

Biz bir ayeti, bir başka ayetin yerine koyduğumuzda -ki Allah neyi indirmekte olduğunu daha iyi bilir- şöyle derler: \"Sen düpedüz bir iftiracısın.\" Hayır, öyle değil. Bunların çokları bilmiyorlar.

Suat Yıldırım

Biz bir âyetin yerine onun hükmünü neshedecek başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah göndereceği âyetleri pek iyi bilmektedir- onlar: “Sen iftiracının tekisin!” dediler.Hayır, hiç de öyle değil! Onların çoğu işin gerçeğini bilmiyorlar.

Süleyman Ateş

Biz bir ayetin yerine başka bir ayet getirdiğimiz zaman, ĞAllah ne indirdiğini bilirkenĞ \"Sen (Allah'a) iftira ediyorsun (bu sözleri kendin uydurup Allah'ın üstüne atıyorsun)\" derler. Hayır, onların çokları bilmiyorlar.

قُلْ نَزَّلَهُۥ رُوحُ ٱلْقُدُسِ مِن رَّبِّكَ بِٱلْحَقِّ لِيُثَبِّتَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَهُدًۭى وَبُشْرَىٰ لِلْمُسْلِمِينَ ﴿١٠٢﴾

De ki: Onu, inananların inançlarını sağlamlaştırmak için Müslümanlara hidayet ve müjde olarak RuhülKudüs, Rabbinden hak ve gerçek olarak indirmiştir.

Alİ Bulaç

De ki: \"İman edenleri sağlamlaştırmak, Müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere, onu (Kur'an'ı) hak olarak Rabbinden Ruhu'l-Kudüs indirmiştir.\"

Çeviriyazı

ḳul nezzelehû rûḥu-lḳudüsi mir rabbike bilḥaḳḳi liyüŝebbite-lleẕîne âmenû vehüdev vebüşrâ lilmüslimîn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Kuran'ı; Ruhul Kudüs (Cebrail) Rabbinin katından, inananların inançlarını pekiştirmek, Müslümanlara doğruluk rehberi ve müjde olmak üzere gerçekle indirmiştir.\"

Diyanet Vakfı

De ki: Onu, Mukaddes Ruh (Cebrail), iman edenlere sebat vermek, müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için, Rabbin katından hak olarak indirdi.

Edip Yüksel

De ki, \"İnananları sağlamlaştırsın, müslümanlara bir yol gösterici ve müjde olsun diye Kutsal Ruh onu Rabbinden gerçekle indirdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Muhammed!) Onlara de ki: \"Kur'ân'ı Cebrail, iman edenlere sebat vermek, müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak indirdi.

Öztürk

De ki: \"İman edenleri güçlendirip kökleştirmek için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olarak, Ruhulkudüs onu, senin Rabbinden indirdi.

Suat Yıldırım

Söyle onlara: “İman edenlere tam bir sebat vermek ve Allah'a teslimiyet gösterecek Müslümanlara bir hidâyet ve müjde olmak üzere Kur’ân’ı, Rabbin tarafından gerçek olarak getiren, Ruhu’l-kudüstür.

Süleyman Ateş

De ki: \"İnananları sağlamlaştırmak ve müslümanlara yol gösterici ve müjde olmak üzere onu, Ruhu'l-Kudüs (Cebrail) Rabbinden gerçek (bilgi) olarak indirdi.\"

وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّهُمْ يَقُولُونَ إِنَّمَا يُعَلِّمُهُۥ بَشَرٌۭ ۗ لِّسَانُ ٱلَّذِى يُلْحِدُونَ إِلَيْهِ أَعْجَمِىٌّۭ وَهَٰذَا لِسَانٌ عَرَبِىٌّۭ مُّبِينٌ ﴿١٠٣﴾

Andolsun ki biz biliyoruz, onlar, bunu ona ancak birisi öğretmede diyorlar. Bellettiğini sandıkları adam, yabancıdır, Arapçayı doğru düzen konuşamaz, bu Kur'an'sa, apaçık Arap diliyle.

Alİ Bulaç

Andolsun ki Biz, onların: \"Bunu kendisine ancak bir beşer öğretmektedir\" dediklerini biliyoruz. Saparak kendisine yöneldikleri (kimse)nin dili a'cemidir, bu ise açıkça Arapça olan bir dildir.

Çeviriyazı

veleḳad na`lemü ennehüm yeḳûlûne innemâ yü`allimühû beşer. lisânü-lleẕî yülḥidûne ileyhi a`cemiyyüv vehâẕâ lisânün `arabiyyüm mübîn.

Diyanet İşleri

And olsun ki: \"Ona elbette bir insan öğretiyor\" dediklerini biliyoruz. Kast ettikleri kimsenin dili yabancıdır, Kuran ise fasih Arapça'dır.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz biz onların: \"Kur'an'ı ona ancak bir insan öğretiyor\" dediklerini biliyoruz. Kendisine nisbet ettikleri şahsın dili yabancıdır. Halbuki bu (Kur'an) apaçık bir Arapçadır.

Edip Yüksel

\"Ona bir insan öğretiyor\" biçimindeki sözlerini elbette biliyoruz. Amaçladıkları kişinin dili yabancıdır, bu ise apaçık Arapça bir dildir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak biliyoruz ki kâfirler: \"Kur'ân'ı Muhammed'e bir insan öğretiyor\" diyorlar. Peygambere öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur'ân ise apaçık bir Arapçadır.

Öztürk

Yemin olsun ki, biz, onların, \"Kur'an'ı ona bir insan öğretiyor\" demekte olduklarını biliyoruz. Nispet etmeye uğraştıkları adamın dili yabancıdır. Oysaki bu, apaçık Arapça bir dildir.

Suat Yıldırım

Biz onların, Peygamber hakkında: “Mutlaka ona öğreten bir insan vardır!” dediklerini pek iyi biliyoruz.Hakikatten uzaklaşarak tahminle kendisine yöneldikleri şahsın dili, yabancı bir dildir, halbuki bu Kur'ân, açık bir Arapça ifadedir.

Süleyman Ateş

Biz onların, \"Ona bir insan öğretiyor!\" dediklerini biliyoruz. Hak'tan saparak kendisine yöneldikleri adamın dili a'cemi (yabancıdır, açık değildir), bu ise apaçık Arapça bir dildir.

إِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ لَا يَهْدِيهِمُ ٱللَّهُ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿١٠٤﴾

Allah'ın ayetlerine inanmayanları Allah, doğru yola sevketmez; onlara elemli bir azap var.

Alİ Bulaç

Allah'ın ayetlerine inanmayanları Allah hidayete ulaştırmaz ve onlar için acı bir azap vardır.

Çeviriyazı

inne-lleẕîne lâ yü'minûne biâyâti-llâhi lâ yehdîhimü-llâhü velehüm `aẕâbün elîm.

Diyanet İşleri

Allah'ın ayetlerine inanmayanları Allah doğru yola eriştirmez. Onlara can yakıcı azap vardır.

Diyanet Vakfı

Allah'ın ayetlerine inanmayanlar yok mu, kuşkusuz Allah onları doğru yola iletmez ve onlar için elem verici bir azap vardır.

Edip Yüksel

ALLAH'ın ayetlerine inanmıyanları ALLAH doğru yola iletmez; onlar için acı bir azap vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'ın âyetlerine iman etmeyenleri, muhakkak ki Allah hidayete erdirmez ve onlara can yakıcı bir azab vardır.

Öztürk

Allah'ın ayetlerine inanmayanlara Allah kılavuzluk etmez. Onlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.

Suat Yıldırım

Allah'ın âyetlerine iman etmeyenler var ya (onlar inkârı, tercih ettikleri müddetçe)Allah onları hidâyete erdirmez.Onlara gayet acı bir azap vardır.

Süleyman Ateş

Allah'ın ayetlerine inanmayanları Allah doğru yola iletmez, onlar için acı bir azab vardır.

إِنَّمَا يَفْتَرِى ٱلْكَذِبَ ٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ ۖ وَأُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْكَٰذِبُونَ ﴿١٠٥﴾

Allah'ın ayetlerine inanmayanlar, yalan söylerler, iftirada bulunurlar, onlardır yalancıların ta kendileri.

Alİ Bulaç

Yalanı, yalnızca Allah'ın ayetlerine inanmayanlar uydurur. İşte yalancıların asıl kendileri onlardır.

Çeviriyazı

innemâ yefteri-lkeẕibe-lleẕîne lâ yü'minûne biâyâti-llâh. veülâike hümü-lkâẕibûn.

Diyanet İşleri

Yalan uyduranlar ancak Allah'ın ayetlerine inanmayanlardır. Yalancılar işte onlardır.

Diyanet Vakfı

Allah'ın ayetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur. İşte onlar, yalancıların kendileridir.

Edip Yüksel

Yalan uydurup iftira edenler ALLAH'ın ayetlerine inanmıyanlardır. Onlar gerçek yalancılardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yalanı ancak Allah'ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar yalancıların ta kendileridir.

Öztürk

Yalanı ancak, Allah'ın ayetlerine inanmayanlar uydururlar. Yalancılık edenler onların ta kendileridir.

Suat Yıldırım

Allah'ın âyetlerine iman etmeyenlerdir ki uydurdukları yalanı Allah’a mal ederler!İşte yalancıların ta kendileri onlardır.

Süleyman Ateş

Yalanı ancak Allah'ın ayetlerine inanmayanlar uydurur; yalancılar, işte onlardır.

مَن كَفَرَ بِٱللَّهِ مِنۢ بَعْدِ إِيمَٰنِهِۦٓ إِلَّا مَنْ أُكْرِهَ وَقَلْبُهُۥ مُطْمَئِنٌّۢ بِٱلْإِيمَٰنِ وَلَٰكِن مَّن شَرَحَ بِٱلْكُفْرِ صَدْرًۭا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌۭ مِّنَ ٱللَّهِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌۭ ﴿١٠٦﴾

Canla, gönülle inanmışken ve yüreği, inançla yatışmışken zorla, cebirle, istemediği halde dininden döndüğünü söyleyenden başka inandıktan sonra Allah'ı inkar eden, hatta kafirlikle yüreği genişleyen, hoşlanan kişi yok mu, bu çeşit kişileredir Allah'ın gazabı ve onlara pek büyük bir azap var.

Alİ Bulaç

Kim imanından sonra Allah'a (karşı) inkara sapıp da, -kalbi imanla tatmin bulmuş olduğu halde baskı altında zorlanan hariç- inkara göğüs açarsa, işte onların üstünde Allah'tan bir gazab vardır ve büyük azap onlarındır.

Çeviriyazı

men kefera billâhi mim ba`di îmânihî illâ men ükrihe veḳalbühû muṭmeinnüm bil'îmâni velâkim men şeraḥa bilküfri ṣadran fe`aleyhim gaḍabüm mine-llâh. velehüm `aẕâbün `ażîm.

Diyanet İşleri

Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında olan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah'ı inkar edip, gönlünü kafirliğe açanlara Allah katından bir gazap vardır; büyük azap da onlar içindir.

Diyanet Vakfı

Kim iman ettikten sonra Allah'ı inkar ederse -kalbi iman ile dolu olduğu halde (inkara) zorlanan başka- fakat kim kalbini kafirliğe açarsa, işte Allah'ın gazabı bunlaradır; onlar için büyük bir azap vardır.

Edip Yüksel

Kalbi imanla dolu olduğu halde (inkara) zorlanan dışında, imandan sonra inkara göğsünü açıp ALLAH'ı inkar edenler ALLAH'tan bir gazabı hakketmişlerdir ve onlar için büyük bir azap vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kalbi iman ile sükûnet bulduğu halde (dinden dönmeye) zorlananlar dışında, her kim imanından sonra küfre kalbini açarsa, mutlaka onların üzerine Allah'tan bir gazab gelir ve kendilerine çok büyük bir azab vardır.

Öztürk

Her kim imanından sonra Allah'a küfür eder, kalbi iman ile yatışmış halde iken baskıyla zorlanan hariç olmak üzere, inkâra göğüs açarsa, böylelerinin üzerine Allah'tan bir gazap iner. Bunlar için büyük bir azap da öngörülmüştür.

Suat Yıldırım

Kalbi imanla dolu olarak mutmain iken, dini inkâr etmeye mecbur bırakılıp da yalnız dilleriyle inkâr sözünü söyleyenler hariç, kim imanından sonra Allah'ı inkâr ederek gönlünü inkâra açar, göğsüne küfrü yerleştirirse, onlara Allah tarafından bir gazap, hem de müthiş bir azap vardır.

Süleyman Ateş

İnandıktan sonra Allah'a nankörlük eden, Ğkalbi imanla yatışmış olduğu halde (inkara) zorlanan değilĞ, fakat küfre göğüs açan, (küfürle sevinç duyan) kimselere Allah'tan bir gazab iner ve onlar için büyük bir azab vardır.

ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمُ ٱسْتَحَبُّوا۟ ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَا عَلَى ٱلْءَاخِرَةِ وَأَنَّ ٱللَّهَ لَا يَهْدِى ٱلْقَوْمَ ٱلْكَٰفِرِينَ ﴿١٠٧﴾

Bu da, dünya yaşayışını sevip ahiretten üstün tutmalarındandır ve şüphe yok ki Allah, kafir olan topluluğu doğru yola sevketmez.

Alİ Bulaç

Bu, onların dünya hayatını ahirete göre daha sevimli bulmalarından ve şüphesiz Allah'ın da inkar eden bir topluluğu hidayete erdirmemesi nedeniyledir.

Çeviriyazı

ẕâlike biennehümü-steḥabbü-lḥayâte-ddünyâ `ale-l'âḫirati veenne-llâhe lâ yehdi-lḳavme-lkâfirîn.

Diyanet İşleri

Bu, dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah'ın da, inkarcı milleti doğru yola eriştirmemesinden ötürü böyledir.

Diyanet Vakfı

Bu (azap), onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah'ın kafirler topluluğunu hidayete erdirmemesinden ötürüdür.

Edip Yüksel

Çünkü onlar dünya hayatını ahirete tercih ettiler. İnkarcı topluluğu ALLAH doğru yola iletmez.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bu (azab) şundan dolayıdır ki, onlar, dünya hayatını sevmiş ve onu ahirete tercih etmişlerdir. Allah da kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.

Öztürk

Bu böyledir, çünkü, onlar şu iğreti hayatı âhirete tercih etmişlerdir. Ve Allah, küfre sapanlar topluluğunu doğruya kılavuzlamaz.

Suat Yıldırım

Çünkü onlar dünya hayatını âhirete üstün tutmuşlar, âhiretlerini dünyalarına feda etmişlerdir ve çünkü onlar inkârı tercih ettikleri müddetçe Allah kâfirler topluluğunu hidâyete erdirmez.

Süleyman Ateş

Bu, onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah'ın, inkar eden kavmi doğru yola iletmeyeceğinden ötürü böyledir.

أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ طَبَعَ ٱللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ وَأَبْصَٰرِهِمْ ۖ وَأُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْغَٰفِلُونَ ﴿١٠٨﴾

Onlar, öyle kişilerdir ki Allah, onların kalplerini, kulaklarını, gözlerini mühürlemiştir ve onlardır gaflet edenlerin ta kendileri.

Alİ Bulaç

Onlar, Allah'ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Gafil olanlar onların ta kendileridir.

Çeviriyazı

ülâike-lleẕîne ṭabe`a-llâhü `alâ ḳulûbihim vesem`ihim veebṣârihim. veülâike hümü-lgâfilûn.

Diyanet İşleri

İşte Allah'ın kalblerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimseler bunlardır. Gafiller de işte bunlardır.

Diyanet Vakfı

İşte onlar Allah'ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Ve onlar gafillerin kendileridir.

Edip Yüksel

İşte onlar, ALLAH'ın kalplerini, işitme ve görüşlerini mühürlediği kişilerdir. Onlar gafillerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bunlar, o kimselerdir ki; Allah kalblerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlemiştir. Ve onlar, gafillerin ta kendileridir.

Öztürk

Bunlar, Allah'ın; kalpleri, kulakları ve gözleri üstüne mühür bastığı insanlardır. Gaflete saplananlar da bunların ta kendileridir.

Suat Yıldırım

Bunlar o kimselerdir ki Allah onların kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlemiştir.İşte hakkı göremeyen gafiller onlardır.

Süleyman Ateş

Onlar, Allah'ın kalblerini kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. İşte gafiller onlardır.

لَا جَرَمَ أَنَّهُمْ فِى ٱلْءَاخِرَةِ هُمُ ٱلْخَٰسِرُونَ ﴿١٠٩﴾

Hiç şüphe yok ki onlar, ahirette de ziyana uğrayanlardır.

Alİ Bulaç

Şüphesiz, onlar ahirette ziyana uğrayanlardır.

Çeviriyazı

lâ cerame ennehüm fi-l'âḫirati hümü-lḫâsirûn.

Diyanet İşleri

Ahirette zarara uğrayacakların bunlar olduğunda şüphe yoktur.

Diyanet Vakfı

Hiç şüphesiz onlar ahirette ziyana uğrayanların ta kendileridir.

Edip Yüksel

Hiç kuşku yok ki onlar ahirette kaybedeceklerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hiç şüphesiz onlar, ahirette perişan olup hüsrana uğrayanların ta kendileridir.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, âhirette hüsrana uğrayacaklar da bunlardır.

Suat Yıldırım

Hiç şüphe yok ki âhirette de hüsrana uğrayanlar onlar olacaktır.

Süleyman Ateş

Elbette onlar, ahirette ziyana uğrayacaklardır.

ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ هَاجَرُوا۟ مِنۢ بَعْدِ مَا فُتِنُوا۟ ثُمَّ جَٰهَدُوا۟ وَصَبَرُوٓا۟ إِنَّ رَبَّكَ مِنۢ بَعْدِهَا لَغَفُورٌۭ رَّحِيمٌۭ ﴿١١٠﴾

Sonra şüphe yok ki Rabbin, mihnetlere uğradıktan sonra yurtlarından göçenleri ve sabredenleri yarlıgar; zorla dine aykırı söz söyledikten sonra da Rabbin, şüphe yok ki onların suçlarını örter, rahimdir.

Alİ Bulaç

Sonra gerçekten Rabbin, işkenceye uğratıldıktan sonra hicret edenlerin, ardından cihad edip, sabredenlerin (destekçisidir). Şüphesiz senin Rabbin, bundan sonra da gerçekten bağışlayandır, esirgeyendir.

Çeviriyazı

ŝümme inne rabbeke lilleẕîne hâcerû mim ba`di mâ fütinû ŝümme câhedû veṣaberû inne rabbeke mim ba`dihâ legafûrur raḥîm.

Diyanet İşleri

Rabbin, türlü eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah uğrunda savaşan ve sabreden kimselerden yanadır. Rabbin şüphesiz bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder.

Diyanet Vakfı

Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret edip, ardından da sabrederek cihad edenlerin yardımcısıdır. Bütün bunlardan sonra Rabbin elbette çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

Edip Yüksel

Sonra Rabbin, baskıya uğradıktan sonra göç eden, cihad eden ve direnenler için, evet senin Rabbin, kuşkusuz onlar için Bağışlayandır, Rahimdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret eden, sonra cihad eden ve sabreden kimselerin yardımcısıdır. Bunlardan sonra Rabbin elbette çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

Öztürk

Kuşkusuz, Rabbin; işkenceye uğratıldıktan sonra hicret eden, ardından da cihat edip sabreden kişiler yanındadır. Bütün bunlardan sonra senin Rabbin elbette cömertçe affedecek, cömertçe merhamet edecektir!

Suat Yıldırım

Bundan sonra şunu bil ki: Şüphesiz ki senin Rabbin, mihnet ve işkenceye, zulme ve baskıya uğradıktan sonra mücahede edip sabreden, ardından da hicret edenlerle beraberdir.Evet Rabbin, onların bütün bu güzel hareketlerine karşılık elbette onları bağışlayıp ihsanda bulunacaktır. Çünkü O gafurdur, rahîmdir.

Süleyman Ateş

Sonra Rabbin, şunların şu işkenceye uğratıldıktan sonra göç eden, sonra savaşan ve sabredenlerin yanındadır. Elbette (bütün) bun(lar)dan sonra Rabbin bağışlayan, esirgeyendir.

۞ يَوْمَ تَأْتِى كُلُّ نَفْسٍۢ تُجَٰدِلُ عَن نَّفْسِهَا وَتُوَفَّىٰ كُلُّ نَفْسٍۢ مَّا عَمِلَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿١١١﴾

Bir gün gelir ki herkes, ancak canıyla uğraşır ve herkese, ne yaptıysa karşılığı tastamam verilir ve onlar, zulüm görmezler.

Alİ Bulaç

O gün, herkes kendi nefsi adına mücadele eder ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir. Onlar zulme uğratılmazlar.

Çeviriyazı

yevme te'tî küllü nefsin tücâdilü `an nefsihâ vetüveffâ küllü nefsim mâ `amilet vehüm lâ yużlemûn.

Diyanet İşleri

O gün, herkesin kendi derdine düşüp çabalayacağı ve herkesin işlediğinin haksızlığa uğratılmadan kendisine ödeneceği bir gündür.

Diyanet Vakfı

O gün, herkes gelip kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir, onlara asla zulmedilmez.

Edip Yüksel

O gün herkes gelir kendini kurtarmaya çalışır ve herkese yaptığının karşılığı tam ödenir ve onlara asla zulmedilmez.

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün, herkes nefsini kurtarmak için uğraşarak gelir ve herkese yaptığı işin karşılığı tamamiyle ödenir ve hiç kimseye de zulmedilmez.

Öztürk

Gün olur, herkes kendi nefsi için mücadele eder ve herkese, yaptığının karşılığı tam tamına ödenir; onlar asla zulme uğratılmazlar.

Suat Yıldırım

Gün gelecek, herkes sadece kendisini kurtarmaya bakacak, gözü başkasını görmeyecek, her şahsa, yaptıklarının karşılığı tamtamına ödenecek, kendilerine asla haksızlık edilmeyecektir.

Süleyman Ateş

O gün herkes gelir, kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının tam karşılığı verilir, onlara asla haksızlık edilmez.

وَضَرَبَ ٱللَّهُ مَثَلًۭا قَرْيَةًۭ كَانَتْ ءَامِنَةًۭ مُّطْمَئِنَّةًۭ يَأْتِيهَا رِزْقُهَا رَغَدًۭا مِّن كُلِّ مَكَانٍۢ فَكَفَرَتْ بِأَنْعُمِ ٱللَّهِ فَأَذَٰقَهَا ٱللَّهُ لِبَاسَ ٱلْجُوعِ وَٱلْخَوْفِ بِمَا كَانُوا۟ يَصْنَعُونَ ﴿١١٢﴾

Allah bir örnek getirir, bir şehir var mesela ahalisi, emniyet içinde yaşamada, gönülleri rahat, rızıkları, her yandan bol bol gelmede; derken Allah'ın nimetlerine nankörlük ederler de Allah onları açlık ve korku elbisesine bürür, onlara açlığı ve korkuyu tattırır işledikleri işler yüzünden.

Alİ Bulaç

Allah bir şehri örnek verdi: (Halkı) Güvenlik ve huzur içindeydi, rızkı da her yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük etti, böylece Allah yaptıklarına karşılık olarak, ona açlık ve korku elbisesini tattırdı.

Çeviriyazı

veḍarabe-llâhü meŝelen ḳaryeten kânet âminetem muṭmeinnetey ye'tîhâ rizḳuhâ ragadem min külli mekânin fekeferat bien`umi-llâhi feeẕâḳahe-llâhü libâse-lcû`i velḫavfi bimâ kânû yaṣne`ûn.

Diyanet İşleri

Allah size güven ve huzur içinde olan bir kasabayı misal verir: Her taraftan oraya bolca rızık geliyordu. Ama Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden Allah onlara yaptıklarına karşılık açlık ve korku belasını tattırdı.

Diyanet Vakfı

Allah, (ibret için) bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını tattırdı.

Edip Yüksel

ALLAH güven içinde başarılı bir topluluğu örnek olarak verir: O topluluğun rızkı kendilerine her taraftan bol miktarda ulaşırdı. Ancak daha sonra, ALLAH'ın nimetlerine karşı nankör davranınca ALLAH onlara açlık ve korku belasını tattırdı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah bir şehri misal olarak verdi: Bu şehir güvenli, huzurlu idi, Oraya her yerden rızkı bol bol geliyordu. Ne var ki onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıkları işler yüzünden açlık ve korku elbisesini (felâketini) tattırdı.

Öztürk

Allah, şu ülkeyi/medeniyeti de örnek vermiştir: Güvenli, mutlu-huzurlu idi; rızkı her yandan bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler de Allah kendilerine, sanayi olarak ürettikleri şeyler yüzünden açlık ve korku elbisesini/birlikteliğini/karmaşasını tattırdı.

Suat Yıldırım

Allah şöyle bir temsil getirir:Bir şehir halkı vardı: Güvenlik ve huzur içinde idi, rızıkları her yandan bol bol, rahatça geliyordu.Derken Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler,Allah da halkının işlediği suçlar sebebiyle o şehre açlığı ve korkuyu tattırdı, (açlık ve korku elbise gibi kaplayıverdi bütün vücutlarını).

Süleyman Ateş

Allah şöyle bir kenti misal olarak anlattı: Güven, huzur içinde idi; her yerden rızkı bol bol kendisine geliyordu. Fakat Allah'ın ni'metlerine nankörlük etti, bunun üzerine (halkının) yaptıklarından ötürü Allah ona açlık ve korku elbisesi taddırdı.

وَلَقَدْ جَآءَهُمْ رَسُولٌۭ مِّنْهُمْ فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمُ ٱلْعَذَابُ وَهُمْ ظَٰلِمُونَ ﴿١١٣﴾

Andolsun ki onlara, kendi cinslerinden bir peygamber geldi de onu yalanladılar, onları helak ediverdi azap ve onlardır zulmedenler.

Alİ Bulaç

Andolsun, onlara kendi içlerinden bir elçi gelmişti, fakat onu yalanladılar; böylece onlar, zulümlerine devam etmektelerken azap onları yakalayıverdi.

Çeviriyazı

veleḳad câehüm rasûlüm minhüm fekeẕẕebûhü feeḫaẕehümü-l`aẕâbü vehüm żâlimûn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, aralarından kendilerine bir peygamber gelmişti, onu yalancı saydılar. Haksızlık ederlerken azaba uğradılar.

Diyanet Vakfı

Andolsun ki, onlara kendilerinden peygamber geldi de onu yalanladılar. Onlar zulmederlerken azap onları yakalayıverdi.

Edip Yüksel

Onlara kendilerinden bir elçi geldi, onu yalanladılar. Sonunda, zulmederlerken onları azap yakaladı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki, onlara içlerinden bir peygamber geldi de onu yalanladılar. Bunun üzerine zulüm yaparlarken azab da onları yakalayıverdi.

Öztürk

Yemin olsun ki, onlara içlerinden bir resul geldi de onu yalanladılar. Bunun üzerine, onlar zulümlerine devam edip dururken azap kendilerini yakaladı.

Suat Yıldırım

Onlara, içlerinden bir peygamber geldi, onlar onu yalancı saydılar.Derken onlar zulümlerine devam ederken, çok geçmeden azap kendilerini kıskıvrak yakaladı. [28,58-59; 14,28-29; 3,164; 2,151]

Süleyman Ateş

Andolsun, onlara, kendilerinden bir elçi geldi, onu yalanladılar. Bunun üzerine onlar zulümlerine devam ederken azab onları yakalayıverdi.

فَكُلُوا۟ مِمَّا رَزَقَكُمُ ٱللَّهُ حَلَٰلًۭا طَيِّبًۭا وَٱشْكُرُوا۟ نِعْمَتَ ٱللَّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ ﴿١١٤﴾

Ancak ona kulluk ediyorsanız Allah'ın size verdiği helal ve temiz rızıkları yiyin ve Allah'ın nimetine şükredin.

Alİ Bulaç

Öyleyse Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal (ve) temiz olanlarını yiyin; eğer O'na kulluk ediyorsanız Allah'ın nimetine şükredin.

Çeviriyazı

fekülû mimmâ razeḳakümü-llâhü ḥalâlen ṭayyibâ. veşkürû ni`mete-llâhi in küntüm iyyâhü ta`büdûn.

Diyanet İşleri

Yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız, Allah'ın size helal ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin, O'nun nimetine şükredin.

Diyanet Vakfı

Artık, Allah'ın size verdiği rızıktan helal ve temiz olarak yeyin, eğer (gerçekten) yalnız Allah'a ibadet ediyorsanız, onun nimetine şükredin.

Edip Yüksel

ALLAH'ın size verdiği helal ve güzel rızıklardan yeyin ve ALLAH'ın nimetlerine şükredin; sadece O'na kulluk ediyorsanız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Artık Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden helal ve temiz olarak yiyin. Allah'ın nimetine şükredin, eğer gerçekten O'na ibadet edecekseniz.

Öztürk

Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal ve temiz olarak yiyin! Eğer yalnız O'na ibadet ediyorsanız, Allah'ın nimetlerine şükredin!

Suat Yıldırım

Onun için siz Allah'ın size verdiği rızıklardan helâl ve hoş olarak yeyin. Yalnız Allah’a ibadet ediyorsanız O’nun nimetlerine şükredin.

Süleyman Ateş

Allah'ın size verdiği rızıktan helal, hoş olarak yeyin de Allah'ın ni'metine şükredin; eğer O'na kulluk ediyorsanız.

إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ ٱلْمَيْتَةَ وَٱلدَّمَ وَلَحْمَ ٱلْخِنزِيرِ وَمَآ أُهِلَّ لِغَيْرِ ٱللَّهِ بِهِۦ ۖ فَمَنِ ٱضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍۢ وَلَا عَادٍۢ فَإِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٌۭ رَّحِيمٌۭ ﴿١١٥﴾

Allah size ancak ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası için kesilmiş hayvanı haram etmiştir. Zorda kalan, isyan etmek niyetini gütmeden ve fazla olmamak şartıyla yiyebilir, şüphe yok ki Allah, suçları örter, rahimdir.

Alİ Bulaç

O, size ancak ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan)ı haram kıldı. Fakat kim mecbur kalırsa, saldırmamak ve sınırı aşmamak üzere (yiyebilir). Çünkü gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

Çeviriyazı

innemâ ḥarrame `aleykümü-lmeytete veddeme velaḥme-lḫinzîri vemâ ühille ligayri-llâhi bih. femeni-ḍṭurra gayra bâgiv velâ `âdin feinne-llâhe gafûrur raḥîm.

Diyanet İşleri

Allah size ancak leşi, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkasının adına kesilenleri haram etmiştir. Darda kalan, aşırı gitmemek ve başkasının hakkına el uzatmamak şartiyle bunun dışındadır. Allah şüphesiz bağışlar, merhamet eder.

Diyanet Vakfı

(Allah) size, sadece ölü hayvanı kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanı haram kıldı. Ancak kim mecbur kalırsa (başkalarının haklarına) saldırmaksızın, sınırı da aşmadan (bunlardan yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

Edip Yüksel

Size yalnızca leş, kan, domuz eti ve ALLAH'tan başkası için adananları haram kılmıştır. Kim (bunları yemek) zorunda kalırsa, istekli olmamak ve sınırı aşmamak koşuluyla ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

O size ancak ölü hayvanı, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilenleri haram kıldı. Her kim bu haram şeyleri yemeye mecbur kalırsa (başkasının hakkına) saldırmadan ve aşırı gitmeden yiyebilir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

Öztürk

O size ancak şunları haram kılmıştır: Ölü/hayvan/leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen hayvan. Bununla birlikte, zorda kalan, başkasının hakkına tecavüz etmemek, sınırı da aşmamak şartıyla bunlardan yerse, Allah bağışlayacak, merhamet edecektir.

Suat Yıldırım

Allah size sadece leşi, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanın etini haram kıldı.Ama kim çaresiz kalırsa zaruret miktarını aşmayarak ve başkasının hakkına da tecavüz etmeyerek, haram kılınan şeyden yerse bunda günah yoktur. Şüphesiz Allah çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur.

Süleyman Ateş

Allah size ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen(hayvanlar)ı haram kıldı. Kim mecbur kalırsa (başkasının hakkına) saldırmadan, sınırı da aşmadan (bunlardan) yiyebilir. Şüphesiz Allah, bağışlayan, esirgeyendir.

وَلَا تَقُولُوا۟ لِمَا تَصِفُ أَلْسِنَتُكُمُ ٱلْكَذِبَ هَٰذَا حَلَٰلٌۭ وَهَٰذَا حَرَامٌۭ لِّتَفْتَرُوا۟ عَلَى ٱللَّهِ ٱلْكَذِبَ ۚ إِنَّ ٱلَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى ٱللَّهِ ٱلْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَ ﴿١١٦﴾

Yalanlar uydurup dile getirerek Allah'a iftira etmeyin şu helaldir, bu haram diye; şüphe yok ki yalan söyleyip Allah'a iftira edenler, kurtulmazlar, muratlarına ermezler.

Alİ Bulaç

Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler.

Çeviriyazı

velâ teḳûlû limâ teṣifü elsinetükümü-lkeẕibe hâẕâ ḥalâlüv vehâẕâ ḥarâmül litefterû `ale-llâhi-lkeẕib. inne-lleẕîne yefterûne `ale-llâhi-lkeẕibe lâ yüfliḥûn.

Diyanet İşleri

Diliniz yalana alışmış olduğu için, \"şu haram, bu helaldir\" demeyin, zira Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah'a karşı yalan uyduranlar ise, saadete şüphesiz erişemezler.

Diyanet Vakfı

Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak \"Bu helaldir, şu da haramdır\" demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.

Edip Yüksel

Dillerinizin yalan yere nitelendirmesinden ötürü \"Bu helaldir, bu haramdır,\" demeyin. Böylece ALLAH'a yalan yakıştırmış olursunuz. ALLAH'a yalan yakıştıranlar başarıya ulaşamazlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Dillerinizin yalan vasfetmesi ile: \"Şu helaldir, şu haramdır\" demeyin; aksi halde Allah'a iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah'a yalan uyduranlar asla kurtulamazlar.

Öztürk

Yalan düzerek Allah'a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle \"Şu helaldir, şu da haramdır!\" demeyin. Yalan düzerek Allah'a iftira edenler kurtulamazlar.

Suat Yıldırım

Kendi dillerinizin yalan yanlış nitelendirmesiyle uydurduğunuz yalanı Allah'a mal ederek “bu helâldir, şu haramdır” demeyin.Çünkü Allah adına yalan söyleyenler asla iflah olmazlar.

Süleyman Ateş

Dillerinizin yalan yere nitelendirmesinden ötürü \"Şu helaldir, şu haramdır,\" demeyin, sonra Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah'a karşı yalan uyduranlar ise iflah olmazlar.

مَتَٰعٌۭ قَلِيلٌۭ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌۭ ﴿١١٧﴾

Elde ettikleri pek az bir geçimden ibarettir ve onlara elemli bir azap var.

Alİ Bulaç

(Bu dünyada olup-biten) Pek az bir metadır. Onlara ise acı bir azap vardır.

Çeviriyazı

metâ`un ḳalîl. velehüm `aẕâbün elîm.

Diyanet İşleri

Az bir geçim ama ardından can yakıcı bir azap onlaradır.

Diyanet Vakfı

(Kazandıkları) pek az bir menfaattir. Halbuki onlar için elem verici bir azap vardır.

Edip Yüksel

Kısa süren bu zevkten sonra onlar için acı bir azap vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar için dünyada pek az bir menfaat var, ahirette ise çok acıklı bir azab vardır.

Öztürk

Az bir nimetlenme ardından, acıklı bir azap var onlara.

Suat Yıldırım

Onların bütün bulacakları, dünyanın azıcık bir zevkidir.Onlara gayet acı bir azap vardır. [31,24; 10,70]

Süleyman Ateş

Azıcık yaşama(nın ardından), onlara acı bir azab gelecektir.

وَعَلَى ٱلَّذِينَ هَادُوا۟ حَرَّمْنَا مَا قَصَصْنَا عَلَيْكَ مِن قَبْلُ ۖ وَمَا ظَلَمْنَٰهُمْ وَلَٰكِن كَانُوٓا۟ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿١١٨﴾

Yahudi olanlara da daha önce sana anlattığımız şeyleri haram etmiştik. Onlar, bize zulmetmediler, kendilerine zulmettiler.

Alİ Bulaç

Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

Çeviriyazı

ve`ale-lleẕîne hâdû ḥarramnâ mâ ḳaṣaṣnâ `aleyke min ḳabl. vemâ żalemnâhüm velâkin kânû enfüsehüm yażlimûn.

Diyanet İşleri

Sana anlattıklarımızı, daha önce, yahudi olanlara da haram kılmıştık; biz onlara zulmetmedik, onlar kendilerine zulmediyorlardı.

Diyanet Vakfı

Sana anlattıklarımızı, daha önce, yahudi olanlara da haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmedik, fakat, onlar kendilerine haksızlık ediyorlardı.

Edip Yüksel

Yahudilere, daha önce sana anlattığımız şeyleri haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik; fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı

Elmalılı Hamdi Yazır

Sana anlattıklarımızı, daha önce yahudilere de haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmemiştik. Fakat onlar kendi kendilerine zulmetmişlerdi.

Öztürk

Sana anlattıklarımızı daha önce, Yahudilere haram kılmıştık. Biz onlara haksızlık etmedik; aksine, onlar kendi benliklerine zulmediyorlardı.

Suat Yıldırım

Yahudilere de, daha önce sana bildirdiğimiz şeyleri haram kılmıştık.Bununla Biz onlara zulmetmedik.Lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. [4,160; 6,146; 6,119]

Süleyman Ateş

Yahudi olanlara da, bundan önce sana anlattıklarımızı haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı!

ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ عَمِلُوا۟ ٱلسُّوٓءَ بِجَهَٰلَةٍۢ ثُمَّ تَابُوا۟ مِنۢ بَعْدِ ذَٰلِكَ وَأَصْلَحُوٓا۟ إِنَّ رَبَّكَ مِنۢ بَعْدِهَا لَغَفُورٌۭ رَّحِيمٌ ﴿١١٩﴾

Sonra şüphe yok ki Rabbin, bilgisizlikle kötü işler yapıp da tövbe ederek hallerini düzeltenleri, yaptıkları kötü işlerden sonra da yarlıgar muhakkak, suçları örter, rahimdir.

Alİ Bulaç

Sonra gerçekten Rabbin, cehalet sonucu kötülük işleyen, sonra bunun ardından tevbe eden ve ıslah olanlar(la beraberdir). Şüphesiz Rabbin bundan sonra bağışlayandır, esirgeyendir.

Çeviriyazı

ŝümme inne rabbeke lilleẕîne `amilü-ssûe bicehâletin ŝümme tâbû mim ba`di ẕâlike veaṣleḥû inne rabbeke mim ba`dihâ legafûrur raḥîm.

Diyanet İşleri

Sonra doğrusu Rabbin, bilmeyerek kötülük işleyip ardından tevbe eden ve ıslah olanlardan yanadır. Rabbin bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder.

Diyanet Vakfı

Sonra şüphesiz Rabbin, cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra da bunun ardından tevbe edip durumunu düzeltenleri (bağışlayacaktır). Çünkü onlar tevbe ettikten sonra Rabbin elbet çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

Edip Yüksel

Bunlara rağmen Rabbin, bilgisizlik yüzünden kötülük işledikten sonra ardından tevbe edip düzelenlere, evet senin Rabbin ondan sonra Bağışlayandır, Rahimdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra şüphe yok ki Rabbin, bir cahillikle günah işleyip ardından tevbe eden ve durumunu düzelten kimseleri bağışlar. Şüphesiz ki Rabbin, bu tevbeden sonra Gafurdur, Rahîmdir (çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.)

Öztürk

Şu da var: Rabbin, bilgisizlik yüzünden kötülük işleyip de bunun ardından tövbe edip hallerini düzeltenler lehindedir. Sonra senin Rabbin gerçekten Gafûr ve Rahîm'dir.

Suat Yıldırım

Bundan sonra şunu bil ki: Rabbin, cahillik sebebiyle fenalık yapan, peşinden tövbe edip halini ve işini düzeltenleri bağışlar.Rabbin, onların bu hallerinden sonra elbette gafur ve rahîm olduğunu gösterir.

Süleyman Ateş

Sonra Rabbin şunlardan yanadır ki, cehaletle kötülük işlediler, sonra onun ardından tevbe ettiler, uslandılar. Bütün bunlardan sonra Rabbin, elbette bağışlayandır, esirgeyendir.

إِنَّ إِبْرَٰهِيمَ كَانَ أُمَّةًۭ قَانِتًۭا لِّلَّهِ حَنِيفًۭا وَلَمْ يَكُ مِنَ ٱلْمُشْرِكِينَ ﴿١٢٠﴾

Şüphe yok ki İbrahim, tek başına bir ümmetti, Allah'a itaat ederdi daima, doğruydu ve müşriklerden değildi.

Alİ Bulaç

Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi.

Çeviriyazı

inne ibrâhîme kâne ümmeten ḳânitel lillâhi ḥanîfâ. velem yekü mine-lmüşrikîn.

Diyanet İşleri

İbrahim, şüphesiz Allah'a boyun eğen ve O'na yönelen bir önderdi; puta tapanlardan değildi.

Diyanet Vakfı

İbrahim, gerçekten Hakk'a yönelen, Allah'a itaat eden bir önder idi; Allah'a ortak koşanlardan değildi.

Edip Yüksel

İbrahim, ALLAH'a boyun eğen, monoteist bir öncü idi. Hiç bir vakit ortak koşmadı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz İbrahim Allah'a itaat eden, Hakk'a yönelen bir önderdi. Ve hiçbir zaman müşriklerden olmadı.

Öztürk

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlı başına bir ümmet idi; bir hanîf olarak Allah'ın önünde eğiliyordu, müşriklerden değildi.

Suat Yıldırım

Gerçekten İbrâhim, hak dine yönelen, Allah'a itaat üzere bulunan tek başına bir ümmet, bütün hayırlı halleri kendinde toplayan bir önder idi. O hiçbir zaman müşriklerden olmadı.

Süleyman Ateş

İbrahim Allah'ı birleyerek O'na ita'at eden bir ümmet (her iyiliği kendinde toplayan bir önder) idi, ortak koşanlardan değildi.

شَاكِرًۭا لِّأَنْعُمِهِ ۚ ٱجْتَبَىٰهُ وَهَدَىٰهُ إِلَىٰ صِرَٰطٍۢ مُّسْتَقِيمٍۢ ﴿١٢١﴾

Onun nimetlerine şükrederdi. Tanrı onu seçmiş ve doğru yola sevketmişti.

Alİ Bulaç

O'nun nimetlerine şükrediciydi. (Allah) Onu seçti ve doğru yola iletti.

Çeviriyazı

şâkiral lien`umih. ictebâhü vehedâhü ilâ ṣirâṭim müsteḳîm.

Diyanet İşleri

Rabbinin nimetlerine şükrederdi; Rabbi de onu seçti ve doğru yola eriştirdi.

Diyanet Vakfı

Allah'ın nimetlerine şükrediciydi. Çünkü Allah, onu seçmiş ve doğru yola iletmişti.

Edip Yüksel

O'nun nimetlerine şükredici idi. Onu seçti ve onu doğru yola iletti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'ın nimetlerine şükredendi. Allah onu seçmiş ve doğru yola iletmişti.

Öztürk

O'nun nimetlerine şükrediyordu. Allah onu seçip yüceltti ve dosdoğru bir yola kılavuzladı.

Suat Yıldırım

Allah'ın nimetlerine şükreden bir zat idi. Çünkü Allah onu seçmiş ve doğru yola iletmişti. [4,125; 21,51; 53,37]

Süleyman Ateş

O'nun ni'metlerine şükredici idi. (Allah) onu seçmiş ve doğru yola iletmişti.

وَءَاتَيْنَٰهُ فِى ٱلدُّنْيَا حَسَنَةًۭ ۖ وَإِنَّهُۥ فِى ٱلْءَاخِرَةِ لَمِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ ﴿١٢٢﴾

Ve dünyada ona iyilik vermiştik, ahirette de gerçekten, salih kişilerdendi.

Alİ Bulaç

Ve Biz ona dünyada bir güzellik verdik; şüphesiz o, ahirette de salih olanlardandır.

Çeviriyazı

veâteynâhü fi-ddünyâ ḥaseneh. veinnehû fi-l'âḫirati lemine-ṣṣâliḥîn.

Diyanet İşleri

Dünyada ona güzellik verdik, ahirette de o mutlaka barışsever iyiler arasında yer alacaktır.

Diyanet Vakfı

Ona dünyada güzellik verdik. Muhakkak ki o, ahirette de salihlerdendir.

Edip Yüksel

Ve ona bu dünyada mutluluk verdik, ahirette ise erdemlilerle birlikte olacaktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve biz ona (İbrahim'e) iyilik verdik. Şüphesiz ki o, ahirette de salihlerdendir.

Öztürk

Dünyada ona güzellik verdik, âhirette de o mutlaka barışsever iyiler arasında yer alacaktır.

Suat Yıldırım

Biz ona dünyada iyilik verdik. Elbette o, âhirette de salihlerden olacaktır.

Süleyman Ateş

Ona dünyada iyilik vermiştik. O, ahirette de iyilerdendir.

ثُمَّ أَوْحَيْنَآ إِلَيْكَ أَنِ ٱتَّبِعْ مِلَّةَ إِبْرَٰهِيمَ حَنِيفًۭا ۖ وَمَا كَانَ مِنَ ٱلْمُشْرِكِينَ ﴿١٢٣﴾

Sonra sana da, doğru hareket eden İbrahim'in dinine uy diye vahyettik ve o, müşriklerden değildi.

Alİ Bulaç

Sonra sana vahyettik: \"Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dinine uy. O, müşriklerden değildi.\"

Çeviriyazı

ŝümme evḥaynâ ileyke eni-ttebi` millete ibrâhîme ḥanîfâ. vemâ kâne mine-lmüşrikîn.

Diyanet İşleri

Şimdi sana, \"Doğruya yönelen, puta tapanlardan olmayan İbrahim'in dinine uy\" diye vahyettik.

Diyanet Vakfı

Sonra da sana: \"Doğru yola yönelerek İbrahim'in dinine uy! O müşriklerden değildi\" diye vahyettik.

Edip Yüksel

Nitekim, İbrahim'in dinini bir monoteist olarak izlemen için sana vahyettik; o asla putperestlerden olmadı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra da (ey Muhammed!) sana: \"Hakk'a yönelen ve müşriklerden olmayan İbrahim'in dinine tabi ol\" diye vahyettik.

Öztürk

Daha sonra sana şunu vahyettik: Bir hanîf olarak İbrahim'in milletine uy! O, müşriklerden değildi.

Suat Yıldırım

Sonra da sana vahyettik ki: Doğru yola yönelerek İbrâhim'in dinine tâbi ol; zira o müşriklerden değildi.

Süleyman Ateş

Sonra sana: \"Allah'ı birleyerek İbrahim'in yoluna uy; o, ortak koşanlardan değildi\" diye vahyettik.

إِنَّمَا جُعِلَ ٱلسَّبْتُ عَلَى ٱلَّذِينَ ٱخْتَلَفُوا۟ فِيهِ ۚ وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ فِيمَا كَانُوا۟ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿١٢٤﴾

Cumartesi gününün hürmeti, ancak o gün hakkında ihtilafa düşenlere farzedilmiştir ve şüphe yok ki Rabbin, kıyamet günü, ihtilafa düştükleri şeyler hususunda aralarında hükmeder onların.

Alİ Bulaç

Cumartesi, ancak onda ihtilafa düşenlere (farz) kılındı. Şüphesiz Rabbin, onların ihtilaf ettikleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hükmedecektir.

Çeviriyazı

innemâ cü`ile-ssebtü `ale-lleẕîne-ḫtelefû fîh. veinne rabbeke leyaḥkümü beynehüm yevme-lḳiyâmeti fîmâ kânû fîhi yaḫtelifûn.

Diyanet İşleri

Cumartesi ibadeti, ancak o gün üzerinde çekişenlere farz kılındı. Rabbin, ayrılığa düştükleri şeylerde, kıyamet günü aralarında hükmedecektir.

Diyanet Vakfı

Cumartesi tatili, ancak onda ihtilaf edenlere (farz) kılınmıştı. Kıyamet günü Rabbin, muhakkak onların ihtilafa düştükleri şey hakkında aralarında hüküm verecektir.

Edip Yüksel

Cumartesi (tatili), sadece onda ayrılığa düşenlere farz kılınmıştı. Rabbin, ayrılığa düştükleri konuda diriliş günü aralarında hüküm verecektir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Cumartesi günü (avlanmamak), ancak onda ihtilafa düşenlere farz kılındı. Şüphesiz Rabbin onların ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında kıyamet günü, aralarında elbette hükmünü verecektir.

Öztürk

Cumartesi tatili, sadece onda ihtilaf edenlere farz kılındı. Rabbin, tartışmakta oldukları şey hakkında, onlar arasında kıyamet günü hüküm verecektir.

Suat Yıldırım

Sebt (cumartesi) tatili, ancak onda ihtilaf edenlere farz edilmişti.Rabbin kıyamet günü ihtilaf ettikleri hususlarda onlar hakkında elbette hükmünü verecektir.

Süleyman Ateş

Cumartesi (gününü ta'til ve ibadet günü yapmak), onda ayrılığa düşen(yahudi)lere (farz) kılındı. Rabbin, elbette ayrılığa düştükleri şey hakkında kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir.

ٱدْعُ إِلَىٰ سَبِيلِ رَبِّكَ بِٱلْحِكْمَةِ وَٱلْمَوْعِظَةِ ٱلْحَسَنَةِ ۖ وَجَٰدِلْهُم بِٱلَّتِى هِىَ أَحْسَنُ ۚ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِۦ ۖ وَهُوَ أَعْلَمُ بِٱلْمُهْتَدِينَ ﴿١٢٥﴾

Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir tarzda münakaşa ve mübahasede bulun. Şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir ve o, daha iyi bilir doğru yolu tutanları.

Alİ Bulaç

Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir.

Çeviriyazı

üd`u ilâ sebîli rabbike bilḥikmeti velmev`iżati-lḥaseneti vecâdilhüm billetî hiye aḥsen. inne rabbeke hüve a`lemü bimen ḍalle `an sebîlihî vehüve a`lemü bilmühtedîn.

Diyanet İşleri

Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış; doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.

Edip Yüksel

Rabbinin yoluna bilgelikle ve güzel bir aydınlatma ile çağır. Onlarla en güzel biçimde tartış. Rabbin, yolundan sapanları ve doğru yolda olanları en iyi bilendir.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Resulüm!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir.

Öztürk

Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et ve onlarla, en güzel olan neyse o yolla mücadele et. Şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. Ve O, gerçeğe kılavuzlananları da en iyi bilendir.

Suat Yıldırım

Sen insanları Allah yoluna hikmetle, güzel ve makul öğütlerle dâvet et, gerektiği zaman da onlarla en güzel tarzda mücadele et. Rabbin, elbette, yolundan sapanları en iyi bildiği gibi kimlerin doğru yola geleceğini de pek iyi bilir. [29,46; 20,44]

Süleyman Ateş

Hikmetle ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır ve onlarla en güzel biçimde mücadele et. Kuşkusuz Rabbin, işte yolundan sapanları en iyi bilen O'dur ve O, yola gelenleri de en iyi bilendir.

وَإِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا۟ بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُم بِهِۦ ۖ وَلَئِن صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌۭ لِّلصَّٰبِرِينَ ﴿١٢٦﴾

Mücazatta bulunacaksanız sizi cezalandırdıkları gibi ve o kadar cezalandırın onları, fakat sabrederseniz elbette bu hareket, sabredenlere daha da hayırlıdır.

Alİ Bulaç

Eğer ceza verecekseniz, size verilen cezanın misliyle ceza verin ve eğer sabrederseniz, andolsun bu, sabredenler için daha hayırlıdır.

Çeviriyazı

vein `âḳabtüm fe`âḳibû bimiŝli mâ `ûḳibtüm bih. velein ṣabertüm lehüve ḫayrul liṣṣâbirîn.

Diyanet İşleri

Eğer ceza vermek isterseniz size yapılanın aynıyla mukabele edin. Sabrederseniz and olsun ki bu, sabredenler için daha iyidir.

Diyanet Vakfı

Eğer ceza verecekseniz, size yapılan işkencenin misliyle ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.

Edip Yüksel

Karşılık verecekseniz, size verilen karşılığın bir benzeriyle karşılık verin. Sabrederseniz, elbette bu sabredenler için daha hayırlıdır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer (bir suçtan dolayı) ceza verecek olursanız size yapılan azab ve cezanın misli ile ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.

Öztürk

Eğer ceza ile karşılık verecekseniz, ancak size yapılan kötülüğün türü ve miktarı ile karşılık verin. Eğer sabrederseniz, elbette ki bu, sabredenler için daha hayırlıdır.

Suat Yıldırım

Ceza verecek olursanız, size yapılan muamelenin misliyle cezalandırın. Ama eğer bu hususta sabrederseniz, bilin ki bu, sabredenler için daha hayırlıdır. [5,45; 42, 40]

Süleyman Ateş

Eğer azab edecekseniz, size yapılan azab kadar azab edin. Ama sabdederseniz, andolsun ki o, sabredenler için daha iyidir.

وَٱصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ إِلَّا بِٱللَّهِ ۚ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُ فِى ضَيْقٍۢ مِّمَّا يَمْكُرُونَ ﴿١٢٧﴾

Sabret, sabretmen, ancak Allah'ın vereceği başarıyla mümkündür. Sana düzen kurduklarından dolayı da daralma, sıkıntıya düşme.

Alİ Bulaç

Sabret; senin sabrın ancak Allah(ın yardımı) iledir. Onlar için hüzne kapılma ve kurmakta oldukları hileli-düzenlerden dolayı sıkıntıya düşme.

Çeviriyazı

vaṣbir vemâ ṣabruke illâ billâhi velâ taḥzen `aleyhim velâ tekü fî ḍayḳim mimmâ yemkürûn.

Diyanet İşleri

Sabret, senin sabrın ancak Allah'ın yardımıyladır; onlara üzülme, kurdukları düzenlerden de endişe etme.

Diyanet Vakfı

Sabret! Senin sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan kaygı duyma!

Edip Yüksel

Sabret, sabrın ancak ALLAH'ın yardımıyladır. Onlar için üzülme ve onların tuzaklarından da endişelenme.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Peygamber!) Sabret! Sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan dolayı üzülme! Kurdukları tuzaklardan telaş edip sıkıntıya düşme!

Öztürk

Sabret! Senin sabrın da Allah'ın yardımıyladır. Onlar için tasalanma! Kurmakta oldukları tuzaklar yüzünden de telaşlanma!

Suat Yıldırım

Sabret! Senin sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir.Kâfirlerin yüz çevirmelerinden mahzun olma, yaptıkları hilelerden dolayı da telaş edip darlanma. [9,40]

Süleyman Ateş

Sabret, sabrın ancak Allah(ın yardımı) iledir. Onlara üzülme, kurdukları tuzaklardan da sıkıntıya düşme.

إِنَّ ٱللَّهَ مَعَ ٱلَّذِينَ ٱتَّقَوا۟ وَّٱلَّذِينَ هُم مُّحْسِنُونَ ﴿١٢٨﴾

Şüphe yok ki Allah, çekinenlerle ve iyilik eden kişilerledir.

Alİ Bulaç

Şüphesiz Allah korkup-sakınanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir.

Çeviriyazı

inne-llâhe me`a-lleẕîne-tteḳav velleẕîne hüm muḥsinûn.

Diyanet İşleri

Allah şüphesiz sakınanlarla ve iyilik yapanlarla beraberdir.

Diyanet Vakfı

Çünkü Allah, (kötülükten) sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir.

Edip Yüksel

ALLAH erdemli davrananlar ve iyilikte bulunanlar ile beraberdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz Allah, takva sahipleri ile ve iyilikte bulunanlarla beraberdir.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, Allah, sakınanlar ve güzel düşünüp güzel iş yapanlarla beraberdir.

Suat Yıldırım

Çünkü Allah fenalıktan korunanlar ve hep güzel davrananlarla beraberdir.

Süleyman Ateş

Çünkü Allah, korunanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir.