Main pages

Surah The night journey [Al-Isra] in Turkish

Surah The night journey [Al-Isra] Ayah 111 Location Maccah Number 17

سُبْحَٰنَ ٱلَّذِىٓ أَسْرَىٰ بِعَبْدِهِۦ لَيْلًۭا مِّنَ ٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ إِلَى ٱلْمَسْجِدِ ٱلْأَقْصَا ٱلَّذِى بَٰرَكْنَا حَوْلَهُۥ لِنُرِيَهُۥ مِنْ ءَايَٰتِنَآ ۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْبَصِيرُ ﴿١﴾

Noksan sıfatlardan münezzehtir kulunu geceleyin Mescidi Haram'dan çevresini kutladığımız Mescidi Aksa' ya götüren, ayetlerimizden bir kısmını ona da gösterelim diye, şüphe yok ki o, her şeyi duyar, görür.

Alİ Bulaç

Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) Yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.

Çeviriyazı

sübḥâne-lleẕî esrâ bi`abdihî leylem mine-lmescidi-lḥarâmi ile-lmescidi-l'aḳṣe-lleẕî bâraknâ ḥavlehû linüriyehû min âyâtinâ. innehû hüve-ssemî`u-lbeṣîr.

Diyanet İşleri

Kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescidi Haram'dan (Mekke'den), kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya (Kudüs'e) götüren Allah'ın şanı yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür.

Diyanet Vakfı

Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.

Edip Yüksel

Bazı ayetlerimizi kendisine göstermek için kulunu geceleyin (Mekke'deki) Kutsal Mescitten, çevresini kutlu kıldığı en uzak mescide (secde yerine) alıp götüren çok Yücedir. O kuşkusuz İşitendir, Görendir

Elmalılı Hamdi Yazır

Kulu Muhammed'i geceleyin, Mescidi Haram'dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescidi Aksâ'ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O'dur.

Öztürk

Bütün varlıkların tespihi o kudretdir ki, ayetlerimizden bazılarını kendisine gösterelim/kendisini ayetlerimizden bir parça olarak gösterelim diye kulunu, gecenin birinde Mescit-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya/o en uzak secdegâha yürütmüştür. Hiç kuşkusuz, O'dur Semî' ve Basîr.

Suat Yıldırım

Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammedi, Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren O zatın şanı ne yücedir! Bütün eksikliklerden uzaktır O! Gerçekten, her şeyi işiten, her şeyi gören O'dur. [53,18; 17,60]

Süleyman Ateş

Eksiklikten uzaktır O (Allah) ki gecenin bir vaktinde kulunu, ayetlerimizden bir bölümünü, kendisine göstermemiz için, Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüttü. Gerçekten O, işitendir, görendir.

وَءَاتَيْنَا مُوسَى ٱلْكِتَٰبَ وَجَعَلْنَٰهُ هُدًۭى لِّبَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ أَلَّا تَتَّخِذُوا۟ مِن دُونِى وَكِيلًۭا ﴿٢﴾

Ve biz, Musa'ya kitap verdik ve o kitabı, benden başka hiçbir koruyucu tanımayın emriyle İsrailoğulları için doğru yola bir rehber ettik.

Alİ Bulaç

Musa'ya kitap verdik ve \"Benden başka vekil edinmeyin\" diye onu İsrailoğulları'na kılavuz kıldık.

Çeviriyazı

veâteynâ mûse-lkitâbe vece`alnâhü hüdel libenî isrâîle ellâ tetteḫiẕû min dûnî vekîlâ.

Diyanet İşleri

Musa'ya kitap verdik. Ey Nuh'la beraber taşıyarak kurtardığımız kimselerin soyundan olanlar! Beni bırakıp başkasını vekil edinmeyesiniz diye onu İsrailoğullarına doğruluk rehberi kıldık. Doğrusu Nuh, çok şükreden bir kuldu.

Diyanet Vakfı

Biz, Musa'ya Kitab'ı verdik ve İsrailoğullarına: \"Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab edinmeyin\" diyerek bu Kitab'ı bir hidayet rehberi kıldık.

Edip Yüksel

Aynı şekilde, Musa'ya kitabı vermiştik. İsrail oğullarını şu gerçeğe iletmek için: \"Benden başka bir sahip edinmeyin.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Musa'ya da kitap verdik ve beni bırakıp başkasını vekil edinmeyiniz diye onu İsrail oğulları için bir hidayet rehberi kıldık.

Öztürk

Mûsa'ya Kitap'ı verdik ve onu, \"Benden başka bir vekil tutmayın!\" buyruğuyla Beniisrail'e bir kılavuz kıldık.

Suat Yıldırım

Biz Mûsâ'ya kitap verdik ve onu, İsrailoğullarına “Benden başkasını Rab edinmeyin, benden başkasının himayesine girmeyin.” diye, doğru yolu gösteren bir rehber kıldık.

Süleyman Ateş

Biz Musa'ya Kitabı verdik ve onu İsrail oğullarına \"Benden başka bir vekil tutmayın!\" diye bir kılavuz yaptık.

ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ عَبْدًۭا شَكُورًۭا ﴿٣﴾

Ey Nuh'la beraber gemiye bindirip kurtardığımız insanların soyundan gelenler, şüphe yok ki Nuh, çok şükreden bir kuldu.

Alİ Bulaç

(Ey) Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın çocukları! Şüphesiz o, şükreden bir kuldu.

Çeviriyazı

ẕürriyyete men ḥamelnâ me`a nûḥ. innehû kâne `abden şekûrâ.

Diyanet İşleri

Musa'ya kitap verdik. Ey Nuh'la beraber taşıyarak kurtardığımız kimselerin soyundan olanlar! Beni bırakıp başkasını vekil edinmeyesiniz diye onu İsrailoğullarına doğruluk rehberi kıldık. Doğrusu Nuh, çok şükreden bir kuldu.

Diyanet Vakfı

(Ey) Nuh ile birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin nesli! Şunu bilin ki Nuh, çok şükreden bir kul idi.

Edip Yüksel

Onlar, Nuh ile birlikte taşıttığımız kimselerin soyudur; o şükreden bir kuldu

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Nuh'la beraber gemiye taşıyarak kurtardığımız kimselerin soyundan olanlar! Doğrusu o çok şükredici bir kuldu.

Öztürk

Ey Nûh ile beraber taşıdığımız kişilerin soyu! Gerçek şu ki, Nûh çok şükreden bir kuldu.

Suat Yıldırım

Ey Nûh ile birlikte gemide taşıdığımız kimselerin nesli! (Yalnız Bana güvenip, dayanın, Bana şükredin!) Şunu bilin ki Nûh çok şükreden bir kul idi.

Süleyman Ateş

Ey Nuh ile beraber (gemide) taşıdıklarımızın çocukları, doğrusu o (Nuh), çok şükreden bir kuldu. (Siz de atanız gibi olun.)

وَقَضَيْنَآ إِلَىٰ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ فِى ٱلْكِتَٰبِ لَتُفْسِدُنَّ فِى ٱلْأَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوًّۭا كَبِيرًۭا ﴿٤﴾

Ve İsrailoğullarına kitapta şu haberi vermiştik: Yurtta mutlaka iki kere bozgunculuk edeceksiniz ve iki kere baş kaldıracak, büyük bir taşkınlıkta bulunacaksınız.

Alİ Bulaç

Kitapta İsrailoğulları'na şu hükmü verdik: \"Muhakkak siz yer(yüzün) de iki defa bozgunculuk çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir kibirleniş-yükselişle kibirlenecek-yükseleceksiniz.

Çeviriyazı

veḳaḍaynâ ilâ benî isrâîle fi-lkitâbi letüfsidünne fi-l'arḍi merrateyni veleta`lünne `ulüvven kebîrâ.

Diyanet İşleri

İsrailoğullarına Kitap'da: \"Doğrusu yeryüzünde iki defa bozgunculuk yapacak ve kibirlendikçe kibirleneceksiniz\" diye bildirdik.

Diyanet Vakfı

Biz, Kitap'ta İsrailoğullarına: Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye bildirdik.

Edip Yüksel

Kitapta, İsrail oğullarına: \"Yeryüzünde iki kere bozgunculuk çıkaracaksınız ve alabildiğine kibirleneceksiniz,\" diye bildirdik,

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz İsrailoğulları'na Tevrat'ta şu hükmü verdik: \"Muhakkak siz, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir yükselişle yükseleceksiniz.\"

Öztürk

Biz, Beniisrail'e Kitap'ta şu yolda bir yargıda bulunduk: Siz yeryüzünde muhakkak iki kez bozgun vücuda getireceksiniz ve muhakkak büyük bir kibirle böbürleneceksiniz.

Suat Yıldırım

Biz İsrailoğullarına kitapta şu hükmü de bildirdik: “Siz ülkede iki kere bozgunculuk yapacak ve açık zorbalıklar edeceksiniz.”

Süleyman Ateş

Kitapta İsrail oğullarına şu hükmü verdik: \"Siz o ülkede iki kez bozgunculuk yapacaksınız ve çok böbürleneceksiniz (zorbalık edeceksiniz)!

فَإِذَا جَآءَ وَعْدُ أُولَىٰهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَادًۭا لَّنَآ أُو۟لِى بَأْسٍۢ شَدِيدٍۢ فَجَاسُوا۟ خِلَٰلَ ٱلدِّيَارِ ۚ وَكَانَ وَعْدًۭا مَّفْعُولًۭا ﴿٥﴾

O iki taşkınlıktan birincisinin mukadder zamanı gelince size, azap etmede çetin, kuvvetli kullarımızı gönderdik de yurdunuzun ta içine girip sizi araştırdılar ve bu, yerine getirilen bir vaatti.

Alİ Bulaç

Nitekim o ikiden ilk-vaid geldiği zaman, oldukça zorlu olan kullarımızı üzerinize gönderdik de (sizi) evlerin aralarına kadar girip araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir sözdü.

Çeviriyazı

feiẕâ câe va`dü ûlâhümâ be`aŝnâ `aleyküm `ibâdel lenâ ülî be'sin şedîdin fecâsû ḫilâle-ddiyâr. vekâne va`dem mef`ûlâ.

Diyanet İşleri

\"Bu ikiden birincisinin vakti gelince, üzerinize pek güçlü olan kullarımızı salacağız. Onlar memleketlerinizde her köşeyi kontrollerine alacaklar. Bu, yerine gelecek bir vaaddir.\"

Diyanet Vakfı

Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi) aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi.

Edip Yüksel

\"Birincisinin zamanı gelince, büyük güce sahip kullarımızı üstünüze göndeririz. Evlerinize kadar girerek araştırırlar. Gerçekleşmesi gereken bir sözdü bu.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Birincisinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Onlar, evlerin aralarına girip araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.

Öztürk

Nihayet, o ikiden birincinin vadesi geldiğinde, üzerinize aşılmaz bir güce sahip kullarımızı gönderdik de onlar, barınakların aralarına girip araştırdılar. Ve bu, yerine getirilmiş bir vaat idi.

Suat Yıldırım

Onlardan birincisinin vâdesi gelince, kuvvet ve şiddet sahibi olan kullarımızı sizin üzerinize musallat ettik de onlar sizi yakalayabilmek için evlerin aralarına bile girerek her tarafı didik didik edip araştırdılar. Bu, yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.

Süleyman Ateş

Birincisinin zamanı gelince üzerinize çok güçlü kullarımızı gönderdik, evlerin aralarına girip (sizi) araştırdılar. Bu, yapılması gereken bir va'd idi.

ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ ٱلْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَأَمْدَدْنَٰكُم بِأَمْوَٰلٍۢ وَبَنِينَ وَجَعَلْنَٰكُمْ أَكْثَرَ نَفِيرًا ﴿٦﴾

Sonra onlara karşı size gene devlet ve kudret verdik, mallar, oğullar ihsan ederek yardım ettik size ve sizi, topluluk bakımından da pek çoğalttık.

Alİ Bulaç

Sonra onlara karşı size tekrar 'güç ve kuvvet verdik', size mallar ve çocuklarla yardım ettik ve topluluk olarak sizi sayıca çok kıldık.

Çeviriyazı

ŝümme radednâ lekümü-lkerrate `aleyhim veemdednâküm biemvâliv vebenîne vece`alnâküm ekŝera nefîrâ.

Diyanet İşleri

\"Bunun ardından sizi onlara galip getireceğiz; mallar ve oğullarla size yardım edecek ve sizin sayınızı artıracağız.\"

Diyanet Vakfı

Sonra onlara karşı size tekrar (galibiyet ve zafer) verdik; servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da çoğalttık.

Edip Yüksel

\"Sonra onları yenme olanağını size vereceğiz, sizi mal ve soy ile destekleyerek savaşçılarınızı çoğaltacağız.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra sizi tekrar o istilacılar üzerine galip kıldık ve size mallarla ve oğullarla yardım ettik. Ve toplum olarak sizin sayınızı artırdık.

Öztürk

Sonra onlar üzerinde size tekrar egemenlik verdik, mallar ve oğullarla sizi güçlendirdik ve sizi toplum olarak çoğalttık.

Suat Yıldırım

Sonra o istilacılara karşı size galibiyet ve zafer verdik, servet ve oğullarla kuvvetlendirdik, sayınızı daha da çoğalttık.

Süleyman Ateş

Sonra tekrar size, onları yenme imkanı verdik ve sizi mallarla, oğullarla destekledik ve savaşçılarınızı çoğalttık.

إِنْ أَحْسَنتُمْ أَحْسَنتُمْ لِأَنفُسِكُمْ ۖ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا ۚ فَإِذَا جَآءَ وَعْدُ ٱلْءَاخِرَةِ لِيَسُۥٓـُٔوا۟ وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا۟ ٱلْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍۢ وَلِيُتَبِّرُوا۟ مَا عَلَوْا۟ تَتْبِيرًا ﴿٧﴾

İyilik ederseniz faydası kendinize kötülükte bulunursanız zararı gene size. İkinci vaadimizin mukadder zamanı gelince gene yüzünüzü karartacaklar, ilk defa girdikleri gibi gene mescide girecekler, üst geldiklerini büsbütün mahiv ve helak edeceklerdir.

Alİ Bulaç

Eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz o da (kendi) aleyhinizedir. Sonunda vaad geldiği zaman, (yine öyle kullar göndeririz ki) yüzlerinizi 'kötü duruma soksunlar', birincisinde ona girdikleri gibi mescid (Kudüs)e girsinler ve ele geçirdiklerini 'darmadağın edip mahvetsinler.'

Çeviriyazı

in aḥsentüm aḥsentüm lienfüsiküm vein ese'tüm felehâ. feiẕâ câe va`dü-l'âḫirati liyesûû vucûheküm veliyedḫulü-lmescide kemâ deḫalûhü evvele merrativ veliyütebbirû mâ `alev tetbîrâ.

Diyanet İşleri

İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz o da kendinizedir. İki vaadden ikincisinin vakti gelince, yüzünüzü üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları, önceden Mescid'e girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları tekrar göndereceğiz.

Diyanet Vakfı

Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman Mabedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).

Edip Yüksel

\"İyi davranırsanız, kendiniz için iyi davranmış olursunuz. Kötü davranırsanız yine kendiniz içindir. Sonuncusunun zamanı gelince, sizi kedere boğacaklar ve ilk defa girdikleri gibi mescide girecekler. Ele geçirdiklerini yerle bir edecekler.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer iyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz yine kendinizedir. Artık diğer fesadınızın zamanı gelince, yüzlerinizi üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları ve ilk kez girdikleri gibi yine Beyti Makdis'e girmeleri, ele geçirdikleri yerleri mahvetmeleri için onları tekrar göndereceğiz.

Öztürk

Eğer güzel davranırsanız, kendi benlikleriniz için güzellik sergilemiş olursunuz. Ve eğer kötülük yaparsanız o da benlikleriniz aleyhine olur. Bu sırada, yüzlerinizi çirkinleştirsinler, ilk kez girdikleri gibi mabede girsinler ve egemenlik altına aldıklarını yerle bir etsinler diye ikinci vaat geldi.

Suat Yıldırım

İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, onu da kendi aleyhinize işlemiş olursunuz. Derken sonraki taşkınlığınızın vâdesi gelince, kederinizden suratlarınız asılsın, daha önce girdikleri gibi yine Mescide girsinler ve istila ettikleri yeri mahvedip dursunlar diye başınıza yine düşmanlarınızı musallat ederiz. [41,46]

Süleyman Ateş

İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, o da kendi aleyhinizedir. Son taşkınlığınızın zamanı gelince (yine öyle kullar göndeririz) ki, yüzlerinizi kötü duruma soksunlar (üzüntüden suratlarınızın asılmasına sebeb olsunlar) ve ilk kez girdikleri gibi yine Mescid'e (Kudüs'e) girsinler ve ele geçirdiklerini mahvetsinler.

عَسَىٰ رَبُّكُمْ أَن يَرْحَمَكُمْ ۚ وَإِنْ عُدتُّمْ عُدْنَا ۘ وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَٰفِرِينَ حَصِيرًا ﴿٨﴾

Rabbinizin size acıyacağı umulur, fakat tekrar kötülüğe dönerseniz biz de döner, cezanızı veririz ve biz, cehennemi kafirlere bir zindan olarak halkettik.

Alİ Bulaç

Umulur ki, Rabbiniz size merhamet eder, fakat siz (bozgunculuğa) dönerseniz Biz de (sizi aşağılık kılmaya ve cezalandırmaya) döneriz. Biz, cehennemi kafirler için bir kuşatma yeri kıldık.

Çeviriyazı

`asâ rabbüküm ey yerḥameküm. vein `uttüm `udnâ. vece`alnâ cehenneme lilkâfirîne ḥaṣîrâ.

Diyanet İşleri

Umulur ki Rabbiniz size acır; ama siz dönerseniz Biz de döneriz. Cehennemi, inkarcılara bir zindan kılmışızdır.

Diyanet Vakfı

Belki Rabbiniz size merhamet eder; fakat siz eğer yine (fesatçılığa) dönerseniz, biz de sizi yine cezalandırırız. Biz cehennemi kafirler için bir hapishane yaptık.

Edip Yüksel

Rabbiniz size rahmet eder. Siz (bozgunculuk yapmaya) dönerseniz biz de (cezalandırmaya) döneriz. Cehennemi kafirler için kuşatıcı kıldık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Olur ki Rabbiniz size merhamet eder. Ama siz tekrar dönerseniz biz de döneriz. Cehennemi, kâfirler için kuşatıcı bir zindan yaptık.

Öztürk

Rabbiniz size belki rahmet eder. Ve eğer yine eski duruma dönerseniz, biz de döneriz. Ve biz, cehennemi, küfre batanlar için çepeçevre kuşatan bir zından yapmışızdır.

Suat Yıldırım

Olur ki tövbe edersiniz de Rabbiniz size merhamet eder.Eğer tekrar bozgunculuğa dönerseniz, Biz de size ceza vermeye döneriz. Zaten cehennemi kâfirlere zindan kılmışız.

Süleyman Ateş

(Bundan sonra) Belki Rabbiniz size acır, ama siz (bozgunculuk yapmaya) dönerseniz, biz de (sizi cezalandırmağa) döneriz. Cehennemi, kafirler için kuşatıcı (bir zindan) yapmışızdır!

إِنَّ هَٰذَا ٱلْقُرْءَانَ يَهْدِى لِلَّتِى هِىَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ ٱلْمُؤْمِنِينَ ٱلَّذِينَ يَعْمَلُونَ ٱلصَّٰلِحَٰتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًۭا كَبِيرًۭا ﴿٩﴾

Şüphe yok ki bu Kur'an, insanları en doğru bir yola sevk eder ve iyi işlerde bulunan inanmış kimselere, gerçekten de büyük bir mükafata nail olacaklarını müjdeler.

Alİ Bulaç

Şüphesiz, bu Kur'an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir.

Çeviriyazı

inne hâẕe-lḳur'âne yehdî lilletî hiye aḳvemü veyübeşşiru-lmü'minîne-lleẕîne ya`melûne-ṣṣâliḥâti enne lehüm ecran kebîrâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu bu Kuran en doğru yola götürür ve yararlı iş yapan müminlere büyük ecir olduğunu, ahirete inanmayanlara can yakıcı bir azap hazırladığımızı müjdeler.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükafat olduğunu müjdeler.

Edip Yüksel

Bu Kuran en iyi yola ulaştırır ve erdemli davranan müminleri büyük bir ödülle müjdeler

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki bu Kur'ân, insanları en doğru ve en sağlam yola iletir ve salih amel işleyen müminlere büyük bir ecir olduğunu müjdeler.

Öztürk

Şüpheniz olmasın ki bu Kur'an en kalıcı, en doğru olana kılavuzlar ve müminlere şu yolda müjde verir: Barışa/hayra yönelik işler yapanlar için büyük bir ödül vardır.

Suat Yıldırım

Gerçekten bu Kur'ân insanları en doğru yola, en isabetli tutuma yöneltir.Güzel ve makbul işler yapan müminlere nail olacakları büyük mükâfatı müjdeler.

Süleyman Ateş

Gerçekten bu Kur'an da en doğru yola iletir ve iyi işler yapan mü'minlere, kendileri için büyük bir ecir olduğunu müjdeler.

وَأَنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِٱلْءَاخِرَةِ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًۭا ﴿١٠﴾

Âhirete inanmayanlara gelince: Onlara elemli bir azap hazırladık.

Alİ Bulaç

Ve şüphesiz, ahirete inanmayanlar için de acı bir azap hazırlamışızdır.

Çeviriyazı

veenne-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati a`tednâ lehüm `aẕâben elîmâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu bu Kuran en doğru yola götürür ve yararlı iş yapan müminlere büyük ecir olduğunu, ahirete inanmayanlara can yakıcı bir azap hazırladığımızı müjdeler.

Diyanet Vakfı

Ahirete inanmayanlara gelince, onlar için de elemli bir azap hazırlamışızdır.

Edip Yüksel

Ahirete inanmıyanlara gelince, onlar için acı bir azap hazırlamış bulunuyoruz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ahirete inanmayanlara da can yakıcı bir azab hazırlamışızdır.

Öztürk

Âhirete inanmayanlar var ya, onlar için biz korkunç bir azap hazırlamışızdır.

Suat Yıldırım

Âhirete inanmayanlara ise gayet acı bir azap hazırladığımızı bildirir.

Süleyman Ateş

Ahirete inanmayanlara da acı bir azab hazırlamışızdır.

وَيَدْعُ ٱلْإِنسَٰنُ بِٱلشَّرِّ دُعَآءَهُۥ بِٱلْخَيْرِ ۖ وَكَانَ ٱلْإِنسَٰنُ عَجُولًۭا ﴿١١﴾

İnsan, hayra dua ediyormuşçasına şerre de dua eder ve insan, pek acelecidir.

Alİ Bulaç

İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir.

Çeviriyazı

veyed`u-l'insânü bişşerri dü`âehû bilḫayr. vekâne-l'insânü `acûlâ.

Diyanet İşleri

İnsan iyiliğin gelmesine dua ettiği gibi, kötülüğün gelmesine de dua eder. Esasen insanoğlu acelecidir.

Diyanet Vakfı

İnsan hayrı istediği kadar şerri de ister. İnsan pek acelecidir!

Edip Yüksel

İnsan, iyi bir şey için dua ettiğini sanırken aslında kötü bir şey için dua eder. İnsan çok acelecidir

Elmalılı Hamdi Yazır

İnsan, hayrın gelmesine dua ettiği gibi kötülüğün gelmesine de dua eder. İnsan pek acelecidir.

Öztürk

İnsan, hayra davet eder gibi şerri çağırıyor/insan, hayra duasıyla şerri davet ediyor. İnsan çok acelecidir.

Suat Yıldırım

İnsan, bazen şerri, tıpkı hayrı istercesine ister. Pek acelecidir bu insan! [10,11]

Süleyman Ateş

İnsan, hayra du'a eder gibi, şerre du'a etmekte(hayrı ister gibi şerri istemekte)dir. İnsan pek acelecidir.

وَجَعَلْنَا ٱلَّيْلَ وَٱلنَّهَارَ ءَايَتَيْنِ ۖ فَمَحَوْنَآ ءَايَةَ ٱلَّيْلِ وَجَعَلْنَآ ءَايَةَ ٱلنَّهَارِ مُبْصِرَةًۭ لِّتَبْتَغُوا۟ فَضْلًۭا مِّن رَّبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُوا۟ عَدَدَ ٱلسِّنِينَ وَٱلْحِسَابَ ۚ وَكُلَّ شَىْءٍۢ فَصَّلْنَٰهُ تَفْصِيلًۭا ﴿١٢﴾

Geceyle gündüzü, iki delil olarak yarattık ve bir delil olan geceyi giderdik de Rabbinizin lutfunu aramanız, yılların sayısını bilmeniz, hesabını anlamanız için yerine başka bir delil olan ve her şeyi gösterip belirten gündüzü getirdik ve biz, her şeyi apaçık anlatmadayız.

Alİ Bulaç

Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık; gece ayetini sildik de Rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabı öğrenmeniz için gündüzün ayetini aydınlatıcı kıldık. Biz, herşeyi yeterince açıkladık.

Çeviriyazı

vece`alne-lleyle vennehâra âyeteyni femeḥavnâ âyete-lleyli vece`alnâ âyete-nnehâri mübṣiratel litebtegû faḍlem mir rabbiküm velita`lemû `adede-ssinîne velḥisâb. vekülle şey'in feṣṣalnâhü tefṣîlâ.

Diyanet İşleri

Gece ve gündüzü varlığımıza birer delil kıldık. Bir delil olan geceyi kaldırıp yine bir delil olan gündüzü Rabbinizin bol nimetini aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için aydınlık kıldık. Her şeyi uzun uzadıya açıkladık.

Diyanet Vakfı

Biz, geceyi ve gündüzü birer ayet (delil) olarak yarattık. Nitekim, Rabbinizin nimetlerini araştırmanız, ayrıca, yılların sayı ve hesabını bilmeniz için gecenin karanlığını silip (yerine, eşyayı) aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz, her şeyi açık açık anlattık.

Edip Yüksel

Geceyi ve gündüzü iki ayet (delil) kıldık. Rabbinizin nimetlerini arayasınız ve yılların hesabını bilesiniz diye gecenin ayetini sildik, gündüzün ayetini aydınlık kıldık. Biz her şeyi ayrıntısıyla açıklarız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz geceyi ve gündüzü varlığımıza delalet eden birer delil kıldık. Sonra Rabbinizden bir lütuf aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gecenin karanlığını silip (yerine) eşyayı aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz her şeyi uzun uzadıya anlattık.

Öztürk

Biz, geceyi ve gündüzü iki ayet yaptık; sonra gecenin ayetini silip gündüzün ayetini gösterici yaptık ki, Rabbinizden bir lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Biz her şeyi ayrıntılı bir biçimde açıkladık.

Suat Yıldırım

Biz gece ve gündüzü kudretimizi gösteren iki delil kıldık. Gece delili ay'ı sildik, gündüz delili güneş’i aydınlatıcı yaptık ki hem Rabbinizin lütfedeceği nimetlerin peşine düşesiniz, hem de yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Biz her şeyi açık açık bildirdik. [28,71-73; 25,61-62; 36,37-38]

Süleyman Ateş

Biz gece ve gündüzü, (kudretimizi gösteren) iki ayet yaptık. Gece ayetini sildik, gündüz ayetini aydınlatıcı yaptık ki hem Rabbinizin lutfunu arayasınız ve hem de yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Biz her şeyi açık açık anlattık.

وَكُلَّ إِنسَٰنٍ أَلْزَمْنَٰهُ طَٰٓئِرَهُۥ فِى عُنُقِهِۦ ۖ وَنُخْرِجُ لَهُۥ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ كِتَٰبًۭا يَلْقَىٰهُ مَنشُورًا ﴿١٣﴾

Her insanın yaptığı işleri boynuna astık, kıyamet günü de apaçık yazılmış bir kitap olarak meydana çıkaracağız onları, herkes, ne yapmışsa hepsini o kitapta yazılmış bulacak.

Alİ Bulaç

Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.

Çeviriyazı

vekülle insânin elzemnâhü ṭâirahû fî `unüḳih. venuḫricü lehû yevme-lḳiyâmeti kitâbey yelḳâhü menşûrâ.

Diyanet İşleri

Her insanın boynuna işlediklerini dolarız ve kıyamet günü açılmış bulacağı Kitap'ı önüne çıkarırız.

Diyanet Vakfı

Her insanın amelini (veya kaderini) boynuna bağladık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.

Edip Yüksel

Her insanın kaderini kendi boynuna (kişisel seçimine) bağlamışızdır. Diriliş gününde, kendisi için bir kayıt çıkarıp yayımlarız

Elmalılı Hamdi Yazır

Her insanın amel defterini boynuna doladık, kıyamet günü açılmış bulacağı kitabı önüne çıkarırız.

Öztürk

Her insanın uğursuzluk kuşunu onun boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kendisine, önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız:

Suat Yıldırım

Her insanın vebalini, kendi nefsine bağladık, (her insan yaptıklarına göre muamele görür). Nitekim kıyamet günü önüne açılan bir defter çıkaracağız. [99,7-8; 52,16; 4,123; 75,12-14] [İşaya 65,6; Daniel 7,10; Vahiy 20,12}

Süleyman Ateş

Her insanın tair(kuş)ini boynuna bağladık, kıyamet günü onun için, açılmış olarak bulacağı bir Kitap çıkarırız:

ٱقْرَأْ كِتَٰبَكَ كَفَىٰ بِنَفْسِكَ ٱلْيَوْمَ عَلَيْكَ حَسِيبًۭا ﴿١٤﴾

Oku kitabını, bugün hesap görmek için sen yetersin sana.

Alİ Bulaç

\"Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter.\"

Çeviriyazı

iḳra' kitâbek. kefâ binefsike-lyevme `aleyke ḥasîbâ.

Diyanet İşleri

\"Kitabını oku, bugün, hesap görücü olarak sen kendine yetersin.\"

Diyanet Vakfı

Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.

Edip Yüksel

Kaydını oku. Bugün hesap görücü olarak sen kendine yetersin

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Kitabını oku! Bugün hesap görücü olarak sana nefsin yeter!\" deriz.

Öztürk

\"Oku kitabını! Bugün sana hesap sorucu olarak öz benliğin yeter.\"

Suat Yıldırım

Şöyle deriz ona: “Defterini oku. Bugün muhasebeci olarak kendi işini görmeye kendin yetersin!”

Süleyman Ateş

Kitabını oku, bugün nefsin sana hesapçı olarak yeter! (deriz).

مَّنِ ٱهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِى لِنَفْسِهِۦ ۖ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا ۚ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌۭ وِزْرَ أُخْرَىٰ ۗ وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتَّىٰ نَبْعَثَ رَسُولًۭا ﴿١٥﴾

Kim doğru yolu bulursa ancak kendisi için bulmuştur ve kim doğru yoldan sapmışsa kendisini sapıtmıştır ve kimse, bir başkasının yükünü yüklenmez ve biz, peygamber göndermedikçe hiçbir topluluğu azaplandırmayız.

Alİ Bulaç

Kim hidayete ererse, kendi nefsi için hidayete erer; kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz, bir elçi gönderinceye kadar (hiçbir topluma) azap edecek değiliz.

Çeviriyazı

meni-htedâ feinnemâ yehtedî linefsih. vemen ḍalle feinnemâ yeḍillü `aleyhâ. velâ teziru vâziratüv vizra uḫrâ. vemâ künnâ mü`aẕẕibîne ḥattâ neb`aŝe rasûlâ.

Diyanet İşleri

Kim doğru yola gelirse ancak kendi lehine yola gelmiş ve kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmıştır. Kimse kimsenin günahını çekmez. Biz peygamber göndermedikçe kimseye azabetmeyiz.

Diyanet Vakfı

Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü üslenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz.

Edip Yüksel

Kim doğru yola gelirse kendisi için yola gelmiş bulunur. Kim saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçkimse başkasının yükünü çekmez. Biz bir elçi göndermeden hiç kimseyi cezalandırmayız

Elmalılı Hamdi Yazır

Kim doğru yola gelirse sırf kendi iyiliği için gelir. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkar başkasının günah yükünü çekmez. Biz bir Peygamber göndermedikçe, hiç kimseye azab edecek değiliz.

Öztürk

Kim yola gelirse kendisi için yola gelmiş olur. Sapıtan da kendi aleyhine sapıtmış olur. Hiçbir günahkâr, bir başka günahkârın yükünü taşımaz. Ve biz, bir resul göndermedikçe azap edici değiliz.

Suat Yıldırım

Kim doğru yolu seçerse, kendisi için seçmiş olur; kim de doğru yoldan saparsa, kendi aleyhinde sapmış olur. Hiçbir kimse başkasının günah yükünü taşımaz. Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir halkı cezalandırmayız. [35,18; 29,13; 16,25; 67,8-9; 39,70-71; 35,37]

Süleyman Ateş

Kim yola gelirse kendisi için yola gelmiş olur, kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü taşımaz. Biz elçi göndermedikçe azab edecek değiliz.

وَإِذَآ أَرَدْنَآ أَن نُّهْلِكَ قَرْيَةً أَمَرْنَا مُتْرَفِيهَا فَفَسَقُوا۟ فِيهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا ٱلْقَوْلُ فَدَمَّرْنَٰهَا تَدْمِيرًۭا ﴿١٦﴾

Bir şehri helak etmek istersek ileri gelenlerine emrimizi tebliğ ederiz, buyruktan çıkar, orada isyana koyulurlar da azabı hak ederler, biz de onları tamamıyla helak eder, orasını yerle yeksan ederiz.

Alİ Bulaç

Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.

Çeviriyazı

veiẕâ eradnâ en nühlike ḳaryeten emernâ mütrafîhâ fefeseḳû fîhâ feḥaḳḳa `aleyhe-lḳavlü fedemmernâhâ tedmîrâ.

Diyanet İşleri

Bir şehri yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklarına yola gelmelerini emrederiz, ama onlar yoldan çıkarlar. Artık o şehir yok olmayı hakeder. Biz de onu yerle bir ederiz.

Diyanet Vakfı

Bir ülkeyi helak etmek istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşılarına (iyilikleri) emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük işlerler. Böylece o ülke, helake müstahak olur; biz de orayı darmadağın ederiz.

Edip Yüksel

Biz bir toplumu yok etmek istediğimiz zaman onun ileri gelen varlıklılarının orada kötülük yapmasına izin veririz. Böylece o topluma verilmiş söz gerçekleşir ve onu yerle bir ederiz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz bir ülkeyi yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklılarına emrederiz, onlar itaat etmeyip orada kötülük işlerler. Böylece, o ülke helaka müstahak olur, biz de onu yerle bir ederiz.

Öztürk

Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz.

Suat Yıldırım

Herhangi bir beldeyi imha etmek istediğimizde oranın lüks içinde yaşayan şımarıklarına iyilikleri emrederiz.Buna rağmen onlar dinlemez, fısk-u fücura devam ederler. Bu sebeple, orası hakkında cezalandırma hükmü kesinleşir. Biz de orayı yerle bir ederiz. {KM, İşaya 6,9-13; Hezekiel 18. bölüm}

Süleyman Ateş

Biz bir kenti helak etmek istediğimiz zaman onun varlıklılarına emrederiz, orada kötü işler yaparlar, böylece o ülkeye (azab) karar(ı) gerekli olur, biz de orayı darmadağın ederiz.

وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِنَ ٱلْقُرُونِ مِنۢ بَعْدِ نُوحٍۢ ۗ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ بِذُنُوبِ عِبَادِهِۦ خَبِيرًۢا بَصِيرًۭا ﴿١٧﴾

Nuh'tan sonra nice toplulukları helak ettik. Rabbin, kullarının suçlarından haberdardır, görür onları ve bu, yeter.

Alİ Bulaç

Biz, Nuh'tan sonra nice kuşakları yıkıma uğrattık. Kullarının günahlarını haber alıcı, görücü olarak Rabbin yeter,

Çeviriyazı

vekem ehleknâ mine-lḳurûni mim ba`di nûḥ. vekefâ birabbike biẕünûbi `ibâdihî ḫabîram beṣîrâ.

Diyanet İşleri

Nuh'dan sonra nice nesilleri yok etmişizdir. Kullarının günahlarından haberdar ve onları gören olarak Rabbin yeter.

Diyanet Vakfı

Nuh'tan sonraki nesillerden nicelerini helak ettik. Kullarının günahlarını bilen ve gören olarak Rabbin yeterlidir.

Edip Yüksel

Nuh'tan sonra nice toplumları yok ettik. Kullarının günahlarını haber alıcı ve görücü olarak Rabbin yeter

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem Nuh'tan sonra nice nesilleri helak ettik. Kullarının günahlarını bilmek ve görmekte Rabbin yeter.

Öztürk

Nûh'tan sonra da nice kuşakları helak ettik. Kullarının günahlarını haber alıcı ve görücü olarak Rabbin yeter.

Suat Yıldırım

Hem Nuh'tan sonra öyle nesiller helâk ettik ki saymaya gelmez!Kullarının günahlarını senin Rabbinin görüp bilmesi yeter.

Süleyman Ateş

Nitekim Nuh'dan sonra nice kuşakları helak ettik. Kullarının günahlarını haber alıcı, görücü olarak Rabbin yeter.

مَّن كَانَ يُرِيدُ ٱلْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُۥ فِيهَا مَا نَشَآءُ لِمَن نُّرِيدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُۥ جَهَنَّمَ يَصْلَىٰهَا مَذْمُومًۭا مَّدْحُورًۭا ﴿١٨﴾

Kim, şu hemencecik, pek tez geçen dünyayı dilerse biz de dilediğimize, dilediğimiz şeyi hemencecik veririz orada, sonra biz, cehennemi de onun için halkettik, oraya kınanmış, kovulmuş bir halde girer.

Alİ Bulaç

Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider.

Çeviriyazı

men kâne yürîdü-l`âcilete `accelnâ lehû fîhâ mâ neşâü limen nürîdü ŝümme ce`alnâ lehû cehennem. yaṣlâhâ meẕmûmem medḥûrâ.

Diyanet İşleri

Dünyayı isteyene istediğimiz kimseye dilediğimiz kadar hemen veririz. Sonra ona cehennemi hazırlarız; yerilmiş ve kovulmuş olarak oraya girer.

Diyanet Vakfı

Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız.

Edip Yüksel

Kim bu geçici dünyayı isterse, orada istediğimize dilediğimiz kadar veririz. Ancak daha sonra onu, kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme mahkum ederiz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Her kim peşin isterse, dünyada ona, istediğimiz kimseye, dilediğimiz kadarını peşin veririz. Sonra ona cehennemi hazırlarız; kınanmış ve (rahmetimizden) kovulmuş olarak oraya girer.

Öztürk

Peşin isteyene dünyada peşin veririz: Dilediğimize dilediğimiz kadar. Sonra da ona cehennemi veririz; yaslanır ona, kınanmış ve kovulmuş olarak.

Suat Yıldırım

Kim şu peşin dünya zevkini isterse, Biz de dilediğimiz kimse hakkında ve dilediğimiz miktarda, o dünya zevkini ona veririz.Ama sonra ona cehennemi mekân kılarız,O da yerilmiş ve kovulmuş olarak oraya atılır.

Süleyman Ateş

Kim bu aceleci(dünya)yı isterse, orada ona, (evet) istediğimiz kimseye hemen çabucak dilediğimiz kadar veririz; ama sonra yerini cehennem yaparız! Kınanmış ve kovulmuş olarak oraya girer.

وَمَنْ أَرَادَ ٱلْءَاخِرَةَ وَسَعَىٰ لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌۭ فَأُو۟لَٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُم مَّشْكُورًۭا ﴿١٩﴾

Ve kim, inanarak ahireti diler ve bu hususta adamakıllı çalışıp çabalarsa bu çeşit kimseler, çalışmalarının mükafatını mutlaka görürler.

Alİ Bulaç

Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.

Çeviriyazı

vemen erâde-l'âḫirate vese`â lehâ sa`yehâ vehüve mü'minün feülâike kâne sa`yühüm meşkûrâ.

Diyanet İşleri

Ahireti isteyip, inanmış olarak onun için gerekli çalışmada bulunan kimselerin, işte onların çalışmaları şükre değer.

Diyanet Vakfı

Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.

Edip Yüksel

Kim ahireti seçer ve mümin olarak gereken çabayı gösterirse, işte onların çabası takdir edilir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kim de ahireti isterse ve mümin olarak kendine yaraşır bir çaba ile onun için çalışırsa, öylelerinin çalışmalarının karşılığı verilir.

Öztürk

Kim de âhireti ister ve inanmış olarak ona yaraşır bir gayretle çalışırsa, böylelerinin gayretleri teşekkürle karşılanır.

Suat Yıldırım

Kim de âhireti ister ve ona lâyık bir biçimde mümin olarak gayret gösterirse, işte bunların çalışmaları makbul olur.

Süleyman Ateş

Kim de ahireti ister ve inanarak ona yaraşır biçimde çalışırsa, öylelerinin çalışmalarının karşılığı verilir.

كُلًّۭا نُّمِدُّ هَٰٓؤُلَآءِ وَهَٰٓؤُلَآءِ مِنْ عَطَآءِ رَبِّكَ ۚ وَمَا كَانَ عَطَآءُ رَبِّكَ مَحْظُورًا ﴿٢٠﴾

Onlara da, bunlara da, hepsine, Rabbinin lütuf ve ihsanından yardımda bulunuruz, bağışlar dururuz ve Rabbinin ihsanı, kimseden men edilmez.

Alİ Bulaç

Hepsine, onlara da, bunlara da Rabbinin ihsanından 'arttırarak-veririz.' Rabbinin ihsanı kesilmiş değildir.

Çeviriyazı

küllen nümiddü hâülâi vehâülâi min `aṭâi rabbik. vemâ kâne `aṭâü rabbike maḥżûrâ.

Diyanet İşleri

Onların ve bunların her birine Rabbinin nimetinden ulaştırırız. Esasen Rabbinin nimeti kimseye yasak kılınmış değildir.

Diyanet Vakfı

Hepsine, onlara da bunlara da (dünyayı isteyenlere de ahireti isteyenlere de) Rabbinin ihsanından (istediklerini) veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.

Edip Yüksel

Hepsine, onlara da bunlara da, Rabbinin nimetlerinden ulaştırırız. Rabbinin nimetleri sınırlanmamıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hepsine; (dünyayı isteyenlere de, ahireti isteyenlere de) Rabbinin ihsanından veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.

Öztürk

Rabbinin lütfundan nimetlerle hepsine uzanırız: Onlara da bunlara da. Rabbinin lütfu, kimse tarafından engellenemez/kısıtlanamaz.

Suat Yıldırım

Hepsine, dünyayı isteyenlere de, âhireti isteyenlere de Rabbinin ihsanından veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.

Süleyman Ateş

Hepsine onlara da, onlara da (dünyayı isteyenlere de, ahireti isteyenlere de, mü'minlere de, kafirlere de) Rabbinin vergisiden uzatırız. Rabbinin vergisi kesilmez.

ٱنظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍۢ ۚ وَلَلْءَاخِرَةُ أَكْبَرُ دَرَجَٰتٍۢ وَأَكْبَرُ تَفْضِيلًۭا ﴿٢١﴾

Bak da gör, onların bir kısmını nasıl bir kısmından üstün ettik; elbette ahiretteki yücelik, dereceler bakımından da daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyük.

Alİ Bulaç

Onlardan kimini kimine nasıl üstün tuttuğumuzu gör. Muhakkak ahiret dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyüktür.

Çeviriyazı

ünżur keyfe feḍḍalnâ ba`ḍahüm `alâ ba`ḍ. velel'âḫiratü ekberu deracâtiv veekberu tefḍîlâ.

Diyanet İşleri

Onları birbirlerinden nasıl üstün kıldığımıza bir bak! Doğrusu ahirette daha büyük dereceler ve daha büyük üstünlükler vardır.

Diyanet Vakfı

Baksana, biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır! Elbette ki ahiret, derece ve üstünlük farkları bakımından daha büyüktür.

Edip Yüksel

İnsanları birbirinden nasıl üstün kıldığımıza dikkat et. Ahiretin dereceleri ve üstünlükleri daha büyüktür

Elmalılı Hamdi Yazır

Bak! Onların bir kısmını diğerine nasıl üstün kıldık! Elbette ahiret, hem dereceler bakımından daha büyüktür, hem de üstünlük bakımından daha büyüktür.

Öztürk

Bak nasıl, kimini kimine üstün kıldık! Ama âhiret, dereceler bakımından elbette daha büyük, lütuflandırma bakımından daha yücedir.

Suat Yıldırım

Bak nasıl dünyada onların kimini kimine üstün kıldık!Elbette âhirette erişilecek daha büyük mertebeler, kazanılacak daha yüksek faziletler vardır.

Süleyman Ateş

Bak, (rızık bakımından) nasıl onların kimini kiminden üstün yaptık. Elbette ahiret, dereceler bakımından da daha büyük, üstünlük bakımından da daha büyüktür.

لَّا تَجْعَلْ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَ فَتَقْعُدَ مَذْمُومًۭا مَّخْذُولًۭا ﴿٢٢﴾

Allah'la beraber başka bir mabut tanıma, sonra kınanmış bir halde ve tek başına, yardımdan mahrum olarak oturup kalırsın.

Alİ Bulaç

Allah ile beraber başka ilahlar edinme, yoksa kınanmış ve kendi başına (yapayalnız ve yardımcısız) bırakılmış olursun.

Çeviriyazı

lâ tec`al me`a-llâhi ilâhen âḫara fetaḳ`ude meẕmûmem maḫẕûlâ.

Diyanet İşleri

Allah'la beraber başka bir tanrı edinme, yoksa yerilmiş ve tek başına kalmış olursun.

Diyanet Vakfı

Allah ile birlikte bir ilah daha tanıma! Sonra kınanmış ve kendi başına terkedilmiş olarak kalırsın.

Edip Yüksel

ALLAH ile birlikte başka tanrı edinme, yoksa kınanmış ve yalnız bırakılmış olarak oturup kalırsın

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah ile birlikte başka bir ilâh edinme! Yoksa kınanmış ve yalnız başına bırakılmış olarak oturup kalırsın.

Öztürk

Allah'ın yanına başka bir ilah koyma ki, yapayalnız ve horlanmış olarak oturup kalmayasın!

Suat Yıldırım

Sakın Allah ile beraber başka tanrı edinme! Yoksa yerilmiş, bir kenara itilmiş vaziyette kalırsın. {KM, Tesniye 32,39; İşaya 42,8}

Süleyman Ateş

Allah ile beraber başka bir tanrı edinme, sonra kınanmış ve yalnız başına bırakılmış olarak oturup kalırsın!

۞ وَقَضَىٰ رَبُّكَ أَلَّا تَعْبُدُوٓا۟ إِلَّآ إِيَّاهُ وَبِٱلْوَٰلِدَيْنِ إِحْسَٰنًا ۚ إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ ٱلْكِبَرَ أَحَدُهُمَآ أَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُل لَّهُمَآ أُفٍّۢ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلًۭا كَرِيمًۭا ﴿٢٣﴾

Ve Rabbin, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve anaya, babaya iyilik etmenizi hükmetmiştir; onlardan biri, yahut her ikisi, senin hayatında ihtiyarlık çağına ererse onlara üf bile deme, azarlama onları ve onlara güzel ve iyi söz söyle.

Alİ Bulaç

Rabbin, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle-davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: \"Öf\" bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle.

Çeviriyazı

veḳaḍâ rabbüke ellâ ta`büdû illâ iyyâhü vebilvâlideyni iḥsânâ. immâ yeblüganne `indeke-lkibera eḥadühümâ ev kilâhümâ felâ teḳul lehümâ üffiv velâ tenherhümâ veḳul lehümâ ḳavlen kerîmâ.

Diyanet İşleri

Rabbin, yalnız Kendisine tapmanızı ve ana babaya iyilik etmeyi buyurmuştur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı \"Öf\" bile demeyesin, onları azarlamayasın. İkisine de hep tatlı söz söyleyesin.

Diyanet Vakfı

Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine \"of!\" bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.

Edip Yüksel

Rabbin, yalnız kendisine kulluk etmenizi ve anaya babaya karşı iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi yanında yaşlanırsa onlara \"Öf\" bile deme ve onları azarlama. Onlarla güzel bir biçimde konuş

Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne ve babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara \"öf\" bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel söz söyle.

Öztürk

Rabbin şöyle hükmetti: O'ndan başkasına kulluk/ibadet etmeyin, anaya-babaya çok güzel davranın: Onlardan birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına gelirse sakın onlara \"Öf!\" bile deme; onları azarlama, onlara tatlı-iltifatlı söz söyle.

Suat Yıldırım

Rabbin şöyle buyurdu: Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Anneye ve babaya güzel muamele edin.Şayet onlardan her ikisi veya birisi yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa sakın onlara hizmetten yüksünme, “öff!” bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gönül alıcı sözler söyle. [31,14]

Süleyman Ateş

Rabbin, yalnız kendisine tapmanızı ve anaya babaya, iyilik etmenizi emretti. İkisinden birisi, yahut her ikisi, senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşır(ihtiyarlık zamanlarında senin yanında kalırlar)sa sakın onlara \"Öf!\" deme, onları azarlama! Onlara güzel söz söyle.

وَٱخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ ٱلذُّلِّ مِنَ ٱلرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ٱرْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِى صَغِيرًۭا ﴿٢٤﴾

İkisine karşı da merhametle kanatlarını indir, mütevazı ol ve ya Rabbi de, onlar, çocukluğumda beni nasıl büyütüp yetiştirdilerse sen de onlara öylece merhamet et.

Alİ Bulaç

Onlara acıyarak alçakgönüllülük kanadını ger ve de ki: \"Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse Sen de onları esirge.\"

Çeviriyazı

vaḫfiḍ lehümâ cenâḥa-ẕẕülli mine-rraḥmeti veḳur rabbi-rḥamhümâ kemâ rabbeyânî ṣagîrâ.

Diyanet İşleri

Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanatlarını ger ve: \"Rabbim! Küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et!\" de.

Diyanet Vakfı

Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: \"Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!\" diyerek dua et.

Edip Yüksel

Onlara merhamet ederek alçak gönüllük kanadını ger ve de ki, \"Rabbim, beni küçükken yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

İkisine de acıyarak tevazu kanatlarını indir. Ve şöyle de: \"Ey Rabbim! Onların beni küçükten terbiye edip yetiştirdikleri gibi, sen de kendilerine merhamet et.\"

Öztürk

Rahmetten yerlere eğilme kanadını onlar için indir ve de ki: \"Rabbim, merhametli davran onlara, tıpkı küçüklüğümde beni koruyup büyüttükleri gibi.\"

Suat Yıldırım

Şefkatle, tevazu ile onlara kol kanat ger ve şöyle dua et: “Ya Rabbî, onlar küçüklüğümde nasıl beni ihtimamla yetiştirdilerse, ona mükâfat olarak Sen de onlara merhamet buyur!”

Süleyman Ateş

Onlara acımadan dolayı, küçülme kanadını indir, (onlara karşı alçak gönüllü ol) ve: \"Ey (her varlığı terbiye edip yetiştiren) Rabbim! Bunlar, beni küçükken nasıl (acıyıp) yetiştirdilerse sen de bunlara (öyle) acı!\" de.

رَّبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا فِى نُفُوسِكُمْ ۚ إِن تَكُونُوا۟ صَٰلِحِينَ فَإِنَّهُۥ كَانَ لِلْأَوَّٰبِينَ غَفُورًۭا ﴿٢٥﴾

İçinizde ne var, Rabbiniz, sizden daha iyi bilir. Düzgün ve temiz kişiler olursanız şüphe yok ki o, tövbe edip hakka dönenlerin suçlarını örter.

Alİ Bulaç

Rabbiniz, sizin içinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz salih olursanız, şüphesiz O da, (Kendisi'ne) yönelip dönenleri bağışlayıcıdır.

Çeviriyazı

rabbüküm a`lemü bimâ fî nüfûsiküm. in tekûnû ṣâliḥîne feinnehû kâne lil'evvâbîne gafûrâ.

Diyanet İşleri

İçinizde olanı en iyi Rabbiniz bilir. İyi kimselerseniz bilin ki O şüphesiz, Kendine baş vuranları bağışlar.

Diyanet Vakfı

Rabbiniz sizin kalplerinizdekini çok iyi bilir. Eğer siz iyi olursanız, şunu bilin ki Allah, kötülükten yüz çevirerek tevbeye yönelenleri son derece bağışlayıcıdır.

Edip Yüksel

Rabbiniz içinizdekileri çok iyi bilir. Erdemli davranırsanız, elbette O, tevbe edenleri bağışlayandır

Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbiniz içinizden geçenleri çok iyi bilir. Eğer iyi kimseler olursanız elbette Allah çok tevbe edenleri bağışlayıcıdır.

Öztürk

Benliklerinizin içindekini Rabbiniz daha iyi bilir. Eğer siz barışsever/iyi kişiler olursanız O, tövbeye sarılanları affeder.

Suat Yıldırım

Rabbiniz ruhlarınızdaki duyguları pek iyi bilir. Eğer siz iyi kimseler iseniz şunu bilin ki Allah kötülüklerden, (özellikle anne ve babasına yaptığı kötü muamelelerden,) tövbe edenlere karşı, günahları çok affedicidir. {KM, Hezekiel 18,21; Yoel 2,12-14; II Tarihler 30,9}

Süleyman Ateş

Rabbiniz içlerinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz iyi kişiler olursanız şüphesiz O, tevbe edenleri bağışlayandır.

وَءَاتِ ذَا ٱلْقُرْبَىٰ حَقَّهُۥ وَٱلْمِسْكِينَ وَٱبْنَ ٱلسَّبِيلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذِيرًا ﴿٢٦﴾

Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver ve israfta ileri giderek boş yere, haksız yere malını saçma, savurma.

Alİ Bulaç

Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsraf ederek saçıp-savurma.

Çeviriyazı

veâti ẕe-lḳurbâ ḥaḳḳahû velmiskîne vebne-ssebîli velâ tübeẕẕir tebẕîrâ.

Diyanet İşleri

Yakınına, düşküne, yolcuya hakkını ver; elindekileri saçıp savurma.

Diyanet Vakfı

Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma.

Edip Yüksel

Akrabalara haklarını ver. İhtiyaç sahiplerine ve yolcuya da... Ancak saçıp savurma

Elmalılı Hamdi Yazır

Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Bununla beraber malını saçıp savurma.

Öztürk

Akrabaya hakkını ver! Çaresize, yolda kalana da. Fakat saçıp savurma!

Suat Yıldırım

Yakınlarına, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, sakın saçıp savurma!Çünkü savurganlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür. [25,67]

Süleyman Ateş

Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver, fakat saçıp savurma.

إِنَّ ٱلْمُبَذِّرِينَ كَانُوٓا۟ إِخْوَٰنَ ٱلشَّيَٰطِينِ ۖ وَكَانَ ٱلشَّيْطَٰنُ لِرَبِّهِۦ كَفُورًۭا ﴿٢٧﴾

Gerçekten de malını boş yere saçıp savuranlar, Şeytanlara kardeş olurlar ve Şeytan, Rabbine karşı nankördür.

Alİ Bulaç

Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür.

Çeviriyazı

inne-lmübeẕẕirîne kânû iḫvâne-şşeyâṭîn. vekâne-şşeyṭânü lirabbihî kefûrâ.

Diyanet İşleri

Saçıp savuranlar, şüphesiz şeytanlarla kardeş olmuş olurlar; şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.

Diyanet Vakfı

Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.

Edip Yüksel

Kuşkusuz, saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdır ve şeytan Rabbine karşı nankördür

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü (malını) saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.

Öztürk

Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleri olurlar. Ve şeytan, kendi Rabbine nankörlük etmiştir.

Suat Yıldırım

Yakınlarına, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, sakın saçıp savurma!Çünkü savurganlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür. [25,67]

Süleyman Ateş

Çünkü savurganlar, şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür!

وَإِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ٱبْتِغَآءَ رَحْمَةٍۢ مِّن رَّبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُل لَّهُمْ قَوْلًۭا مَّيْسُورًۭا ﴿٢٨﴾

Rabbinden umduğun bir rahmeti dileyerek onlara bir şey veremez, yüz çevirmek zorunda kalırsan güzel sözler söyle onlara, gönüllerini al.

Alİ Bulaç

Eğer Rabbinden ummakta olduğun bir rahmeti beklerken (darlıkta olduğundan) onlara sırt çevirecek olursan, bu durumda onlara yumuşak söz söyle.

Çeviriyazı

veimmâ tü`riḍanne `anhümü-btigâe raḥmetim mir rabbike tercûhâ feḳul lehüm ḳavlem meysûrâ.

Diyanet İşleri

Rabbin'den umduğun rahmeti elde etmek için, hak sahiblerinden yüz çevirmek zorunda kalırsan, onlara hiç değilse tatlı bir söz söyle.

Diyanet Vakfı

Eğer Rabbinden umduğun (beklemek durumunda olduğun) bir rahmet için onların yüzlerine bakamıyorsan, hiç olmazsa kendilerine gönül alıcı bir söz söyle.

Edip Yüksel

Rabbinden umduğun bir rahmeti elde etmek için onlardan yüz çevirmek zorunda kalırsan onlara yumuşak söz söyle

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer Rabbinden beklediğin bir rahmet (rızık) için, onlardan yüz çevirmek mecburiyetinde kalırsan, o vakit de onlara yumuşak ve tatlı bir söz söyle.

Öztürk

Eğer onlardan, Rabbinden ümit ettiğin bir rahmeti bekleme yüzünden yüz çevirecek olursan, o zaman onlara yumuşak/tatlı bir söz söyle.

Suat Yıldırım

Eğer elinin dar olması sebebiyle Rabbinden umduğun bir lütfu, bir imkânı beklerken o hak sahiplerine şimdilik ilgi gösteremiyorsan, hiç değilse onlara gönül alıcı bir şeyler söyle.

Süleyman Ateş

Eğer (elin dar olduğu için) Rabbinden umduğun bir rahmeti bekleyerek onlardan yüz çevirecek, (onlara birşey vermeyecek) olursan, bari onlara yumuşak söz söyle.

وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَىٰ عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ ٱلْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًۭا مَّحْسُورًا ﴿٢٩﴾

Elini boynuna bağlama, tamamıyla da açma, sonra kendini kınar ve birşeye gücün yetmeyerek pişman bir halde otururkalırsın.

Alİ Bulaç

Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Sonra kınanır, hasret (pişmanlık) içinde kalakalırsın.

Çeviriyazı

velâ tec`al yedeke maglûleten ilâ `unüḳike velâ tebsuṭhâ külle-lbesṭi fetaḳ`ude melûmem maḥsûrâ.

Diyanet İşleri

Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün de açıp tutumsuz olma, yoksa pişman olur, açıkta kalırsın.

Diyanet Vakfı

Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun.

Edip Yüksel

Elini boynuna bağlama ve tümüyle de açma, yoksa pişman olur, üzülürsün.

Elmalılı Hamdi Yazır

Elini boynuna asıp bağlama (cimri olma), hem de onu büsbütün açıp saçma (israf etme); aksi halde kınanmış olursun ve eli boş açıkta kalırsın.

Öztürk

Elini bağlayıp boynuna asma. Ama onu büsbütün de salıverme. Sonra kınanır, hasret içinde bir köşede büzülür kalırsın.

Suat Yıldırım

Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma ki herkes tarafından ayıplanan, kaybettiklerine hasret çeken bir hale düşmeyesin.

Süleyman Ateş

El(ler)ini boynuna bağlanmış yapma, tamamen de açma, sonra kınanır, hasret içinde kalırsın.

إِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ ٱلرِّزْقَ لِمَن يَشَآءُ وَيَقْدِرُ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ بِعِبَادِهِۦ خَبِيرًۢا بَصِيرًۭا ﴿٣٠﴾

Şüphe yok Rabbin, dilediğinin rızkını genişletir, daraltır, şüphe yok ki o, kullarından haberdardır, onları görür.

Alİ Bulaç

Şüphesiz senin Rabbin, rızkı dilediğine -genişletir- yayar ve daraltır. Gerçekten O, kullarından haberi olandır, görendir.

Çeviriyazı

inne rabbeke yebsüṭu-rrizḳa limey yeşâü veyaḳdir. innehû kâne bi`ibâdihî ḫabîram beṣîrâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu senin Rabbin dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. O kullarını gören ve haberdar olandır.

Diyanet Vakfı

Rabbin rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, (onları) çok iyi görür.

Edip Yüksel

Rabbin, dilediğine rızkını bol verir, veya kısar. Kuşkusuz O, kullarından haberdardır, onları görendir

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten senin Rabbin, kullarından dilediğinin rızkını genişletir ve dilediğini kısar. Şüphesiz ki Allah, kullarının durumlarından haberdardır, her şeyi görendir.

Öztürk

Hiç kuşkusuz Rabbin, dilediğine rızkı açar da kısar da. O, kullarını görüyor, onlardan haber alıyor.

Suat Yıldırım

Şu kesin ki, Rabbin dilediği kimsenin nasîbini bollaştırır, dilediğinin nasîbini daraltır. Çünkü Rabbin kullarının her halini bilip görmektedir.

Süleyman Ateş

Rabbin dilediğine rızkı açar (bol bol verir, dilediğine) kısar. Çünkü O, kulları(nın hali)ni bilir, görür.

وَلَا تَقْتُلُوٓا۟ أَوْلَٰدَكُمْ خَشْيَةَ إِمْلَٰقٍۢ ۖ نَّحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَإِيَّاكُمْ ۚ إِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْـًۭٔا كَبِيرًۭا ﴿٣١﴾

Evladınızı, yoksulluk korkusuyla öldürmeyin; onları da biz rızıklandırırız, sizi de. Şüphe yok ki onları öldürmek, pek büyük bir suçtur.

Alİ Bulaç

Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; onlara ve size Biz rızık veririz. Şüphesiz, onları öldürmek büyük bir hata (suç ve günah)dır.

Çeviriyazı

velâ taḳtülû evlâdeküm ḫaşyete imlâḳ. naḥnü nerzüḳuhüm veiyyâküm. inne ḳatlehüm kâne ḫiṭ'en kebîrâ.

Diyanet İşleri

Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin. Biz onlara da size de rızık veririz. Onları öldürmek, şüphesiz büyük bir günahtır.

Diyanet Vakfı

Geçim endişesi ile çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.

Edip Yüksel

Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırıyoruz. Onları öldürmek, büyük bir suçtur

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir de geçim korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, onlara da, size de rızkı biz veririz. Şüphesiz ki onları öldürmek, çok büyük bir suçtur.

Öztürk

Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de biz rızıklandırıyoruz. Kuşkusuz, onları öldürmek büyük bir günahtır.

Suat Yıldırım

Fakirliğe düşme endişesi ile evlatlarınızı öldürmeyiniz! Onların da sizin de rızkınızı veren Biz'iz, Şüphesiz ki onları öldürmek büyük bir suçtur.

Süleyman Ateş

Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de biz besliyoruz. Onları öldürmek, büyük günahtır.

وَلَا تَقْرَبُوا۟ ٱلزِّنَىٰٓ ۖ إِنَّهُۥ كَانَ فَٰحِشَةًۭ وَسَآءَ سَبِيلًۭا ﴿٣٢﴾

Zinaya yaklaşmayın, şüphe yok ki zina, kötülüktür ve zinada bulunmak, kötü bir yol tutmaktır.

Alİ Bulaç

Zinaya yaklaşmayın, gerçekten o, 'çirkin bir hayasızlık' ve kötü bir yoldur.

Çeviriyazı

velâ taḳrabü-zzinâ innehû kâne fâḥişeten. vesâe sebîlâ.

Diyanet İşleri

Sakın zinaya yaklaşmayın; doğrusu bu çirkindir, kötü bir yoldur.

Diyanet Vakfı

Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayasızlıktır ve çok kötü bir yoldur.

Edip Yüksel

Zinaya yaklaşmayın; çünkü o büyük bir günah ve kötü bir davranıştır

Elmalılı Hamdi Yazır

Zinaya da yaklaşmayın, çünkü o pek çirkindir ve kötü bir yoldur.

Öztürk

Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o iğrenç bir iştir; yol olarak da çok kötüdür.

Suat Yıldırım

Sakın zinaya yaklaşmayın! Çünkü o, çirkinliği meydanda olan bir hayasızlıktır, çok kötü bir yoldur.

Süleyman Ateş

Zinaya yaklaşmayın, çünkü o, açık bir kötülüktür, çok kötü bir yoldur!

وَلَا تَقْتُلُوا۟ ٱلنَّفْسَ ٱلَّتِى حَرَّمَ ٱللَّهُ إِلَّا بِٱلْحَقِّ ۗ وَمَن قُتِلَ مَظْلُومًۭا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِۦ سُلْطَٰنًۭا فَلَا يُسْرِف فِّى ٱلْقَتْلِ ۖ إِنَّهُۥ كَانَ مَنصُورًۭا ﴿٣٣﴾

Haklı olmadıkça Allah'ın haram ettiği cana kıymayın ve kim, zulümle öldürülürse mirasçısına, öldürene karşı bir kudret ve salahiyet verdik ancak öldürmede aşırı gitmemeli; şüphe yok ki yardıma da mazhar edilmiştir o.

Alİ Bulaç

Haklı bir neden olmaksızın Allah'ın haram kıldığı bir kimseyi öldürmeyin. Kim mazlum olarak öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir; o da öldürmede ölçüyü aşmasın. Çünkü o, gerçekten yardım görmüştür.

Çeviriyazı

velâ taḳtülü-nnefse-lletî ḥarrame-llâhü illâ bilḥaḳḳ. vemen ḳutile mażlûmen feḳad ce`alnâ liveliyyihî sülṭânen felâ yüsrif fi-lḳatl. innehû kâne menṣûrâ.

Diyanet İşleri

Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Haksız yere öldürülenin velisine bir yetki tanımışızdır. Artık o da öldürmekte aşırı gitmesin. Zira kendisi ne de olsa yardım görmüştür.

Diyanet Vakfı

Haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın. Bir kimse zulmen öldürülürse, onun velisine (hakkını alması için) yetki verdik. Ancak bu veli de kısasta ileri gitmesin. Zaten (kendisine bu yetki verilmekle) o, alacağını almıştır.

Edip Yüksel

ALLAH'ın kutsal kıldığı canı haksız yere öldürmeyin. Kim haksızlığa uğrayarak öldürülürse onun mirasçılarına yetki vermişizdir. İntikam duygusuyla öldürmede sınırı aşmasın; zira kendisine yardım edilmiştir

Elmalılı Hamdi Yazır

Haklı bir sebep olmadıkça, Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı canı öldürmeyin. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine bir yetki verdik. O da öldürmede aşırı gitmesin. Çünkü ona (dinin kendisine verdiği yetki ile) yardım olunmuştur.

Öztürk

Allah'ın saygıya layık kıldığı cana haklı bir sebep yokken kıymayın. Kim haksızlıkla öldürülürse, onun velisine yetki/söz hakkı vermişizdir. Ama o da öldürmede sınır tanımazlık etmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.

Suat Yıldırım

Haklı bir gerekçe olmaksızın Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın! Bir kimse zulmen öldürülürse onun velisine (mirasçısına) bir yetki vermişizdir; artık o da kısas hususunda aşırı davranmasın, (meşrû hakla yetinsin). Zaten kendisine yetki verilmekle gerekli destek sağlanmıştır. {KM, Sayılar 35,12.19; Tesniye 19,6.12; Yuşa 20,3}

Süleyman Ateş

Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin. Kim haksızlıkla öldürülürse, onun velisi(olan mirasçısı)na yetki vermişizdir (öldürülenin hakkını arar. Fakat o da) öldürmede aşırı gitmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiş(yetki verilmiş)tir.

وَلَا تَقْرَبُوا۟ مَالَ ٱلْيَتِيمِ إِلَّا بِٱلَّتِى هِىَ أَحْسَنُ حَتَّىٰ يَبْلُغَ أَشُدَّهُۥ ۚ وَأَوْفُوا۟ بِٱلْعَهْدِ ۖ إِنَّ ٱلْعَهْدَ كَانَ مَسْـُٔولًۭا ﴿٣٤﴾

Ergenlik çağına erişinceye dek yetimin malına yaklaşmayın, ancak çok güzel bir tarzda o malı idare edebilirsiniz ve ahitlerinizde durun, şüphe yok ki ahitlerden sorumlusunuz siz.

Alİ Bulaç

Erginlik çağına erişinceye kadar, -o da en güzel bir tarz olması- dışında yetimin malına yaklaşmayın. Ahde vefa gösterin. Çünkü ahid bir sorumluluktur.

Çeviriyazı

velâ taḳrabû mâle-lyetîmi illâ billetî hiye aḥsenü ḥattâ yeblüga eşüddeh. veevfû bil`ahd. inne-l`ahde kâne mes'ûlâ.

Diyanet İşleri

Yetimin malına ergin çağa ulaşana kadar en güzel şeklin dışında yaklaşmayın. Ahdi de yerine getirin, doğrusu verilen ahidde sorumluluk vardır.

Diyanet Vakfı

Yetimin malına, rüşdüne erinceye kadar, ancak en güzel bir niyetle yaklaşın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.

Edip Yüksel

Öksüzlerin malına, erginlik çağına ulaşıncaya kadar dokunmayın; yararlarına olursa başka

Elmalılı Hamdi Yazır

Yetimin malına da yaklaşmayın. Ancak rüşdüne erinceye kadar en güzel bir şekilde yaklaşabilirsiniz. Ahdi de yerine getirin. Çünkü verilen sözde elbette sorumluluk bulunuyor.

Öztürk

Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne erişinceye kadar, güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz. Ahdinize vefalı olun çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.

Suat Yıldırım

Büluğ çağına ermeyen yetimin malına, en güzel tarzdan başka bir şekilde yaklaşmayın. Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluk gerektirir. [4,2-6; 6,152; 81,8]

Süleyman Ateş

Yetimin malına yaklaşmayın, ancak erginlik çağına erişinceye kadar en güzel bir tarzda (onun malını kullanıp geliştirebilirsiniz). Ahdi de yerine getirin, çünkü ahd'den sorulacaktır.

وَأَوْفُوا۟ ٱلْكَيْلَ إِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا۟ بِٱلْقِسْطَاسِ ٱلْمُسْتَقِيمِ ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌۭ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًۭا ﴿٣٥﴾

Bir şey ölçtüğünüz vakit ölçeği tam tutun, tarttığınız şeyi doğru teraziyle tartın. Bu, hem daha hayırlıdır size, hem sonucu daha güzeldir.

Alİ Bulaç

Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın; bu, daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir.

Çeviriyazı

veevfü-lkeyle iẕâ kiltüm vezinû bilḳisṭâsi-lmüsteḳîm. ẕâlike ḫayruv veaḥsenü te'vîlâ.

Diyanet İşleri

Bir şeyi ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam tutun, doğru teraziyle tartın. Böyle yapmak, sonuç itibariyle daha güzel ve daha iyidir.

Diyanet Vakfı

Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir.

Edip Yüksel

Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın ve doğru teraziyle tartın. Elbette bu daha iyidir ve sonucu daha güzeldir

Elmalılı Hamdi Yazır

Ölçtüğünüz zaman tam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu hem daha hayırlıdır ve sonuç itibariyle de daha güzeldir.

Öztürk

Ölçtüğünüz zaman tam ve dürüst ölçün. Hilesiz teraziyle tartın. Bu, hem hayırlı hem de sonuç bakımından güzeldir.

Suat Yıldırım

Ölçtüğünüz zaman dürüst olun, tam ölçün. Doğru terazi ile tartın. Bu hem ticaretiniz için daha hayırlı, hem de âkıbet yönünden daha güzeldir.

Süleyman Ateş

Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.

وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِۦ عِلْمٌ ۚ إِنَّ ٱلسَّمْعَ وَٱلْبَصَرَ وَٱلْفُؤَادَ كُلُّ أُو۟لَٰٓئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْـُٔولًۭا ﴿٣٦﴾

Bilmediğin şeyin üstünde durup ısrar etme; çünkü kulak da, göz de, gönül de, hepsi de sorumludur bundan.

Alİ Bulaç

Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.

Çeviriyazı

velâ taḳfü mâ leyse leke bihî `ilm. inne-ssem`a velbeṣara velfüâde küllü ülâike kâne `anhü mes'ûlâ.

Diyanet İşleri

Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur.

Diyanet Vakfı

Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.

Edip Yüksel

Bilmediğin bir şeye inanıp ardına düşme, çünkü işitme, görme duyusu ve beyin, hepsi ondan sorumludur

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri yaptıklarından sorumludurlar.

Öztürk

Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.

Suat Yıldırım

Bilmediğin şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz, kalb gibi azaların hepsi de sorguya çekilecektir. [49,12]

Süleyman Ateş

Bilmediğin bir şeyin ardına düşme, çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi o(yaptığı)ndan sorumludur.

وَلَا تَمْشِ فِى ٱلْأَرْضِ مَرَحًا ۖ إِنَّكَ لَن تَخْرِقَ ٱلْأَرْضَ وَلَن تَبْلُغَ ٱلْجِبَالَ طُولًۭا ﴿٣٧﴾

Yeryüzünde kibirlenerek yürüme; çünkü ne yeri yarabilirsin, ne de boyun dağlara erer, onlara erişebilirsin.

Alİ Bulaç

Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca ulaşabilirsin.

Çeviriyazı

velâ temşi fi-l'arḍi meraḥâ. inneke len taḫriḳa-l'arḍa velen teblüga-lcibâle ṭûlâ.

Diyanet İşleri

Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, çünkü sen ne yeri delebilir ve ne de boyca dağlara ulaşabilirsin.

Diyanet Vakfı

Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.

Edip Yüksel

Yeryüzünde kibirli kibirli dolaşma sen ne yeri delebilirsin ne de dağlar kadar boylu olabilirsin.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Çünkü sen asla yeri yaramazsın ve boyca da dağlara erişemezsin.

Öztürk

Yeryüzünde kasılıp kabararak yürüme! Çünkü sen, yeri asla yırtamazsın, uzunlukça da dağlara ulaşamazsın.

Suat Yıldırım

Hem kibirli kibirli yürüme!Zira ne kadar kibirlenirsen kibirlen, ne yeri yarabilirsin, ne de dağların boyuna erişebilirsin.Böylesi davranışların hepsi kötü olup, Rabbinin nazarında hoş görülmeyen şeylerdir.

Süleyman Ateş

Yeryüzünde kabara kabara yürüme. Çünkü sen yeri yırtamazsın, boyca da dağlara erişemezsin!

كُلُّ ذَٰلِكَ كَانَ سَيِّئُهُۥ عِندَ رَبِّكَ مَكْرُوهًۭا ﴿٣٨﴾

Bunların hepsi de kötüdür ve Rabbinin katında hoşa gitmiyen şeylerdir.

Alİ Bulaç

Bütün bunlar, kötülüğü olan, Rabbinin Katında da hoş olmayanlardır.

Çeviriyazı

küllü ẕâlike kâne seyyiühû `inde rabbike mekrûhâ.

Diyanet İşleri

Rabbinin katında bunların hepsi beğenilmeyen kötü şeylerdir.

Diyanet Vakfı

Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin nezdinde sevimsizdir.

Edip Yüksel

Tüm bunlar, Rabbin tarafından hoş görülmeyen kötü davranışlardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kötü olan bütün bu yasaklar, Rabbinizin sevmediği şeylerdir.

Öztürk

Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbin katında çirkin görülmüştür.

Suat Yıldırım

Hem kibirli kibirli yürüme!Zira ne kadar kibirlenirsen kibirlen, ne yeri yarabilirsin, ne de dağların boyuna erişebilirsin.Böylesi davranışların hepsi kötü olup, Rabbinin nazarında hoş görülmeyen şeylerdir.

Süleyman Ateş

Bunlar(\"Allah ile beraber başka tanrı edinme!\" ayetinden itibaren sayılan fiiler)in hepsi, kötü olan, Rabbinin katında hoş görülmeyen şeylerdir.

ذَٰلِكَ مِمَّآ أَوْحَىٰٓ إِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ ٱلْحِكْمَةِ ۗ وَلَا تَجْعَلْ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَ فَتُلْقَىٰ فِى جَهَنَّمَ مَلُومًۭا مَّدْحُورًا ﴿٣٩﴾

Bunlar, Rabbinin, sana vahyettiği hikmetlerdendir ve Allah'la beraber başka bir mabut tanıma, sonra kınanmış, kovulmuş bir halde cehenneme atılırsın.

Alİ Bulaç

Bunlar, Rabbinin sana hikmet olarak vahyettiği şeylerdir. Rabbin ile beraber başka ilahlar kılma, yoksa yerilmiş, kovulmuş olarak cehenneme bırakılırsın.

Çeviriyazı

ẕâlike mimmâ evḥâ ileyke rabbüke mine-lḥikmeh. velâ tec`al me`a-llâhi ilâhen âḫara fetülḳâ fî cehenneme melûmem medḥûrâ.

Diyanet İşleri

Bunlar Rabbinin sana bildirdiği hikmetlerdir. Sakın Allah'la beraber başka tanrı edinme. Yoksa yerilmiş ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.

Diyanet Vakfı

İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilah edinme; sonra kınanmış ve (Allah'ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın.

Edip Yüksel

Bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. ALLAH ile birlikte başka tanrı edinme; aksi taktirde kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. Sakın Allah'la beraber başka bir ilâh uydurma. Aksi halde kötülenmiş ve Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın.

Öztürk

Bunlar, Rabbinin sana, hikmetten vahyetmiş olduklarıdır. Allah'ın yanına başka tanrı koyma ki, kınanmış ve kovulmuş bir halde cehenneme atılmayasın.

Suat Yıldırım

İşte bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. Sakın Allah'ın yanı sıra başka bir tanrı uydurma, yoksa yerilmiş, rahmetten kovulmuş olarak cehenneme fırlatılırsın.

Süleyman Ateş

Şunlar, Rabbinin, Hikmet'ten sana vahyettiği(emirleri)ndendir. Allah ile berebar başka tanrı edinme, sonra kınanmış, (Allah'ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın.

أَفَأَصْفَىٰكُمْ رَبُّكُم بِٱلْبَنِينَ وَٱتَّخَذَ مِنَ ٱلْمَلَٰٓئِكَةِ إِنَٰثًا ۚ إِنَّكُمْ لَتَقُولُونَ قَوْلًا عَظِيمًۭا ﴿٤٠﴾

Yoksa Rabbiniz, size erkek çocuklar verdi de kendisinin, meleklerden kız çocukları mı var? Gerçekten, ne de büyük bir söz söylüyorsunuz.

Alİ Bulaç

Rabbiniz size erkekleri seçti de meleklerden dişileri mi (Kendine) edindi? Gerçekten siz büyük bir söz söylemektesiniz.

Çeviriyazı

efeaṣfâküm rabbüküm bilbenîne vetteḫaẕe mine-lmelâiketi inâŝâ. inneküm leteḳûlûne ḳavlen `ażîmâ.

Diyanet İşleri

Rabbiniz oğulları size ayırdı, seçti de kendisi için kız olarak melekleri mi edindi? Doğrusu siz büyük söz söylüyorsunuz.

Diyanet Vakfı

(Ey müşrikler!) Rabbiniz, erkek çocukları sizin için ayırdı da, kendisi meleklerden kız çocuklar mı edindi! Gerçekten siz, (vebali) çok büyük bir söz söylüyorsunuz.

Edip Yüksel

Rabbiniz oğulları size seçti de kendisine meleklerden kızlar mı edindi? Çok büyük bir savda bulunuyorsunuz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbiniz, size oğulları tahsis etti de, kendisi meleklerden dişiler mi edindi? Gerçekten siz çok büyük bir söz söylüyorsunuz.

Öztürk

Rabbiniz, oğulları seçip size özgüledi de kendisi meleklerden kızlar mı edindi? Gerçekten siz çok dehşet verici bir söz söylüyorsunuz!

Suat Yıldırım

Ya! Demek Rabbiniz sizi erkek evlatlarla onurlandırdı da, (sizin iddianıza göre, işi bilmiyormuş gibi), melekleri de biçare kız çocukları olarak Kendisine ayırdı öyle mi?Gerçekten siz pek müthiş, vebali çok büyük bir iddia ileri sürüyorsunuz. [19,88-95; 37,150]

Süleyman Ateş

Rabbiniz, oğulları size seçti de kendisine meleklerden kadınlar mı edindi? Gerçekten siz büyük (çok tehlikeli) bir söz söylüyorsunuz!

وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِى هَٰذَا ٱلْقُرْءَانِ لِيَذَّكَّرُوا۟ وَمَا يَزِيدُهُمْ إِلَّا نُفُورًۭا ﴿٤١﴾

Andolsun ki düşünüp ibret almaları için şu Kur'an'da bu meseleyi apaçık ve defalarca anlattık, fakat bu anlatış, onların ancak, gerçekten büsbütün uzaklaşmalarına sebep olmada.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz bu Kur'an'da çeşitli açıklamalar yaptık, öğüt alıp-düşünsünler diye. Oysa bu, onların daha uzaklaşmalarından başkasını arttırmıyor.

Çeviriyazı

veleḳad ṣarrafnâ fî hâẕe-lḳur'âni liyeẕẕekkerû. vemâ yezîdühüm illâ nüfûrâ.

Diyanet İşleri

Biz, and olsun ki öğüt almaları için bu Kuran'da bunları türlü türlü açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır.

Diyanet Vakfı

Biz, onların akıllarını başlarına toplamaları için bu Kur'an'da (çeşitli ikaz ve ihtarları) türlü şekillerde tekrar ettik. Fakat bu, onlara, daha da kaçıp uzaklaşmaktan başka bir şey sağlamıyor.

Edip Yüksel

Biz, öğüt almaları için Kuran'da açıkladık. Ne var ki bu, sadece onların nefretini arttırır

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, bu Kur'ân'da akıllarını başlarına almaları için türlü şekillerde (ikaz ve ihtarı) açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır.

Öztürk

Biz, gerçeği, Kur'an'da türlü biçimlerde ifade ettik ki, düşünüp anlayabilsinler. Fakat bu onların sadece kaçışlarını artırıyor.

Suat Yıldırım

İnsanlar düşünüp ders alsınlar diye Biz Kur'ân’da bu gerçekleri farklı üsluplarla beyan ettik. Ne var ki bu, onları daha da kaçırmaktan başka bir sonuç vermedi. [16,101; 7,58]

Süleyman Ateş

Biz Kur'an'da sözü türlü biçimlerde anlattık ki, düşünüp anlasınlar. Fakat bu, onların sadece kaçışlarını artırıyor.

قُل لَّوْ كَانَ مَعَهُۥٓ ءَالِهَةٌۭ كَمَا يَقُولُونَ إِذًۭا لَّٱبْتَغَوْا۟ إِلَىٰ ذِى ٱلْعَرْشِ سَبِيلًۭا ﴿٤٢﴾

De ki: Onların dedikleri gibi Allah'la beraber başka mabutlar da olsaydı o zaman elbette arş sahibine ulaşmak için bir yol, bir sebep araştırırlardı.

Alİ Bulaç

De ki: \"Eğer söyledikleri gibi O'nunla beraber ilahlar olsaydı, onlar arşın sahibine mutlaka bir yol ararlardı.\"

Çeviriyazı

ḳul lev kâne me`ahû âlihetün kemâ yeḳûlûne iẕel lebtegav ilâ ẕi-l`arşi sebîlâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"Eğer dedikleri gibi Allah'la beraber tanrılar bulunsaydı, o takdirde hepsi arşın sahibiyle savaşmaya bir yol ararlardı.\"

Diyanet Vakfı

De ki: Eğer söyledikleri gibi Allah ile birlikte başka ilahlar da bulunsaydı, o takdirde bu ilahlar, Arş'ın sahibi olan Allah'a ulaşmak için çareler arayacaklardı.

Edip Yüksel

De ki: \"İleri sürüdükleri gibi beraberinde başka tanrılar olsaydı, onlar da Egemenliğin Sahibine doğru yol ararlardı.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Muhammed!) De ki: \"Eğer dedikleri gibi Allah ile birlikte ilâhlar olsaydı, o zaman bu ilâhlar Arş'ın sahibine bir yol ararlardı.\"

Öztürk

De ki: \"Eğer onların dediği gibi Allah'la beraber ilahlar olsaydı, o zaman onlar arşın sahibine varmak için elbette bir yol ararlardı.\"

Suat Yıldırım

De ki: Faraza müşriklerin iddia ettikleri gibi Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı, elbette onlar Arş’ın ve kâinat hakimiyetinin sahibi Yüce Allah’a üstün gelmek için çareler arayacaklardı! (Ama besbelli ki böyle bir şey asla vaki değildir).

Süleyman Ateş

De ki: \"Eğer dedikleri gibi O'nunla beraber (başka) tanrılar olsaydı o zaman onlar da Arşın sahibine gitmenin yolunu ararlardı.

سُبْحَٰنَهُۥ وَتَعَٰلَىٰ عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّۭا كَبِيرًۭا ﴿٤٣﴾

Halbuki o, onların söylediklerinden tamamıyla münezzehtir, tamamıyla yücedir, büyüktür.

Alİ Bulaç

O, onların dediklerinden münezzeh, Yüce ve büyük bir yükseklikle yüksektir.

Çeviriyazı

sübḥânehû vete`âlâ `ammâ yeḳûlûne `ulüvven kebîrâ.

Diyanet İşleri

O, onların söylediklerinden Münezzeh'tir, Yüce'dir, Ulu'dur.

Diyanet Vakfı

Allah, onların söyledikleri şeylerden münezzehtir; son derece yücedir ve uludur.

Edip Yüksel

O, onların dediklerinden uzaktır ve çok yücedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, onların dediklerinden çok münezzeh ve çok yüksek, hem pek büyük bir yükseklikle yücedir.

Öztürk

O hep tespih edilen, onların söylediklerinden çok uzak ve çok yüksek; hem de ölçüye sığmayacak kadar yüksek...

Suat Yıldırım

Allah onların, iddialarından münezzehtir, son derece yücedir, uludur.

Süleyman Ateş

Haşa, O, onların dediklerinden çok yücedir, uludur.

تُسَبِّحُ لَهُ ٱلسَّمَٰوَٰتُ ٱلسَّبْعُ وَٱلْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ ۚ وَإِن مِّن شَىْءٍ إِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِۦ وَلَٰكِن لَّا تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ ۗ إِنَّهُۥ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًۭا ﴿٤٤﴾

Yedi gök ve yerle onlarda ne varsa hepsi, onu noksan sıfatlardan tenzih eder ve hiçbir şey yoktur ki ona hamdederek onu noksan sıfatlardan tenzih etmesin, yalnız siz, onların tesbih edişlerini anlayamazsınız. Şüphe yok ki o, azap etmede acele etmez, halimdir ve suçları örter.

Alİ Bulaç

Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih eder; O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır.

Çeviriyazı

tüsebbiḥu lehü-ssemâvâtü-sseb`u vel'arḍu vemen fîhinn. veim min şey'in illâ yüsebbiḥu biḥamdihî velâkil lâ tefḳahûne tesbîḥahüm. innehû kâne ḥalîmen gafûrâ.

Diyanet İşleri

Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O'nu tesbih eder; O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur; fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. Doğrusu O Halim olandır, Bağışlayan'dır.

Diyanet Vakfı

Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halimdir, bağışlayıcıdır.

Edip Yüksel

Yedi gök, ve onların içindekiler O'nu yücelterek anarlar. Hiç bir şey yoktur ki O'nu överek ve yücelterek anmasın; ama siz onların anışlarını anlamazsınız. O Şefkatlidir, Bağışlayandır

Elmalılı Hamdi Yazır

Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, halimdir çok bağışlayandır.

Öztürk

Yedi gök, yerküre ve bunların içindekiler O'nu tespih ederler. Hiçbir şey yoktur ki, O'nu överek tespih etmesin; fakat siz onların tespihlerini fark edemezsiniz. O Halîm'dir, Gafûr'dur.

Suat Yıldırım

Yedi kat gök, dünya ve onların içinde olan herkes Allah'ı takdis ve tenzih eder. Hatta hiçbir şey yoktur ki O’na hamd ile tenzih etmesin.Ne var ki siz onların bu tenzih ve takdislerini iyi anlayamazsınız. Bunca azametiyle beraber, kullarının gaflet ve cürümlerine karşı, O, halimdir, gafurdur (çok müsamahalıdır, affedicidir).

Süleyman Ateş

Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar, O'nu tesbih ederler. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O, halimdir, çok bağışlayandır.

وَإِذَا قَرَأْتَ ٱلْقُرْءَانَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ ٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِٱلْءَاخِرَةِ حِجَابًۭا مَّسْتُورًۭا ﴿٤٥﴾

Kur'an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde gereriz biz.

Alİ Bulaç

Kur'an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.

Çeviriyazı

veiẕâ ḳara'te-lḳur'âne ce`alnâ beyneke vebeyne-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati ḥicâbem mestûrâ.

Diyanet İşleri

Kuran okuduğun zaman senin ile ahirete inanmayan kimseler arasına görünmeyen bir perde çekeriz.

Diyanet Vakfı

Biz, Kur'an okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanların arasına gizleyici bir örtü çekeriz.

Edip Yüksel

Kuran okuduğun zaman, seninle ahirete inanmıyanlar arasına görülmez bir engel yerleştiririz

Elmalılı Hamdi Yazır

Sen Kur'ân'ı okuduğun zaman biz, seninle ahirete inanmayanların arasına görünmez bir perde çekeriz.

Öztürk

Kur'an okuduğunda, seninle, âhirete inanmayanlar arasına gizli bir perde çekeriz.

Suat Yıldırım

Sen Kur'ân okuduğun zaman, seninle âhirete inanmayanlar arasına görünmez bir perde çekeriz.

Süleyman Ateş

Kur'an okuduğun zaman seninle, ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz.

وَجَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِىٓ ءَاذَانِهِمْ وَقْرًۭا ۚ وَإِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِى ٱلْقُرْءَانِ وَحْدَهُۥ وَلَّوْا۟ عَلَىٰٓ أَدْبَٰرِهِمْ نُفُورًۭا ﴿٤٦﴾

Anlamamaları için gönüllerine perdeler gerer, kulaklarına ağırlık veririz ve sen, Kur'an'da, Rabbini, bir olarak andın mı yüz çevirirler, uzaklaşırlar senden.

Alİ Bulaç

Ve onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen Kur'an'da sadece Rabbini \"bir ve tek\" (İlah olarak) andığın zaman, 'nefretle kaçar vaziyette' gerisin geriye giderler.

Çeviriyazı

vece`alnâ `alâ ḳulûbihim ekinneten ey yefḳahûhü vefî âẕânihim vaḳrâ. veiẕâ ẕekerte rabbeke fi-lḳur'âni vaḥdehû vellev `alâ edbârihim nüfûrâ.

Diyanet İşleri

Kuran'ı anlarlar diye kalblerine örtüler ve kulaklarına da ağırlık koyduk. Kuran'da Rabbini bir tek olarak andığın zaman, onlar ürkerek ardlarına dönerler.

Diyanet Vakfı

Ayrıca, onu anlamamaları için kalplerine bir kapalılık ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen, Kur'an'da Rabbinin birliğini yadettiğinde onlar, canları sıkılmış bir vaziyette, gerisin geri dönüp giderler.

Edip Yüksel

Ve onu anlamalarını engellemek için kalplerine kabuklar, kulaklarına da ağırlık koyarız. Rabbini yalnızca Kuran'da andığın zaman nefretle geriye dönerler

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve kalblerinin üzerine, Kur'ân'ı anlamalarına engel perdeler geçiririz ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Rabbini Kur'ân'da bir tek olarak andığın zaman da ürkerek arkalarına döner kaçarlar.

Öztürk

Kalpleri üzerine, onu anlamamaları için kabuklar geçiririz, kulaklarına da bir ağırlık koyarız. Rabbini yalnız Kur'an'da andığın zaman/Kur'an'da yalnız O'nu andığın zaman, nefretle geriye dönüp kaçarlar.

Suat Yıldırım

Ve kalplerinin üzerine onu iyi anlamalarına mani kılıflar geçirir, kulaklarına da ağırlıklar koyarız. Sen Kur'ân’da Rabbini tek olarak andığın zaman, nefretle arkalarını dönüp giderler. [39,45]

Süleyman Ateş

Kablerine -onu anlamalarına engel olacak- kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyarız. Kur'an'da yalnız Rabbini andığın zaman (tek Tanrı inancından hoşlanmadıkları için) arkalarına dönüp kaçarlar.

نَّحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَسْتَمِعُونَ بِهِۦٓ إِذْ يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ وَإِذْ هُمْ نَجْوَىٰٓ إِذْ يَقُولُ ٱلظَّٰلِمُونَ إِن تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًۭا مَّسْحُورًا ﴿٤٧﴾

Biz, seni dinleyecekleri zaman asıl neyi dinliyeceklerini ve birbirleriyle gizlice konuşurlarken o zalimlerin, siz ancak büyülenmiş bir adama uymuşsunuz diyeceklerini pek iyi biliriz.

Alİ Bulaç

Biz onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zalimlerin: \"Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz\" dediklerini çok iyi biliriz.

Çeviriyazı

naḥnü a`lemü bimâ yestemi`ûne bihî iẕ yestemi`ûne ileyke veiẕ hüm necvâ iẕ yeḳûlu-żżâlimûne in tettebi`ûne illâ racülem mesḥûrâ.

Diyanet İşleri

Seni dinledikleri zaman neye kulak verdiklerini ve gizli toplantılarında zalimlerin: \"Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz\" dediklerini Biz çok iyi biliriz.

Diyanet Vakfı

Biz, onların seni dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kendi aralarında fısıldaşırlarken de o zalimlerin: \"Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!\" dediklerini çok iyi biliriz.

Edip Yüksel

Seni dinlerlerken nasıl işittiklerini ve kendi aralarında konuşurlarken zalimlerin, \"Siz sadece büyülenmiş bir adamı izliyorsunuz,\" dediklerini iyi biliyoruz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz onların, seni dinlerken nasıl dinlediklerini çok iyi biliriz. Birbiriyle fısıldaşırlarken de o zalimlerin: \"Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!\" dediklerini biz çok iyi biliriz.

Öztürk

Onların seni dinlerken, neye kulak verdiklerini biz daha iyi biliriz. Aralarında fısıldaşırlarken de şöyle konuşur o zalimler: \"Büyülenmiş bir adamdan başkasının ardı sıra gitmiyorsunuz!\"

Suat Yıldırım

Onlar senin okuyuşunu dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kulis yaparken insanlara: “Siz, sadece sihir tesirinde kalmış birinin peşinde gidiyorsunuz, aklınızı kullanın!” diye fısıldaşarak vesvese verdiklerini pek iyi biliyoruz.

Süleyman Ateş

Biz onların, seni dinlerken ne sebeple dinlediklerini, kendi aralarında gizli konuşurlarken de o zalimlerin: \"Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!\" dediklerini gayet iyi biliyoruz.

ٱنظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا۟ لَكَ ٱلْأَمْثَالَ فَضَلُّوا۟ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًۭا ﴿٤٨﴾

Bak da gör, sana nasıl örnekler getirip de saptılar ve artık bir yol bulmaya güçleri yetmeyecek onların.

Alİ Bulaç

Sana nasıl örnekler vererek saptıklarına bir bak, artık onların bir yola güçleri yetmemektedir.

Çeviriyazı

ünżur keyfe ḍarabû leke-l'emŝâle feḍallû felâ yesteṭî`ûne sebîlâ.

Diyanet İşleri

Sana nasıl misaller verdiklerine bir bak! Bu yüzden sapmışlardır, artık bir yol da bulamamaktadırlar.

Diyanet Vakfı

Baksana; senin için ne türlü benzetmeler yaptılar! Bu yüzden, (öyle bir) saptılar ki, artık (doğru) yolu bulamayacaklardır.

Edip Yüksel

Dikkat et, seni nasıl da tanımlayarak sapıyorlar ve artık bir daha yol bulamazlar

Elmalılı Hamdi Yazır

Bak senin için nasıl misaller verdiler de bu yüzden nasıl sapıklığa düştüler! Artık hak yolu bulmaya güçleri yetmez.

Öztürk

Bak nasıl örnekler verdiler sana, nasıl sapıttılar. Artık hiçbir yola varamazlar.

Suat Yıldırım

Bak Resulüm, seni nelere kıyas ettiler (gâh şair, gâh büyücü, gâh kâhin, gâh mecnûn dediler) de nasıl dalâlete düştüler? Hem öyle sersemleştiler ki artık yol bulacak halleri kalmadı.

Süleyman Ateş

Bak, nasıl misaller verdiler (seni şa'ire, büyücüye, kahine ve mecnuna benzettiler) de şaştılar. Artık bir daha yolu bulamazlar.

وَقَالُوٓا۟ أَءِذَا كُنَّا عِظَٰمًۭا وَرُفَٰتًا أَءِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًۭا جَدِيدًۭا ﴿٤٩﴾

Biz dediler, kemik ve toz haline geldikten sonra mı yeniden halk edilecek, dirileceğiz?

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?\"

Çeviriyazı

veḳâlû eiẕâ künnâ `iżâmev verufâten einnâ lemeb`ûŝûne ḫalḳan cedîdâ.

Diyanet İşleri

\"Biz kemik ve ufalanmış toprak olduğumuz zaman, yeniden mutlaka dirilecek miyiz? derler.

Diyanet Vakfı

Bir de onlar dediler ki: Sahi biz, bir kemik yığını ve kokuşmuş bir toprak olmuş iken, yepyeni bir hilkatte diriltileceğiz, öyle mi!

Edip Yüksel

Dediler ki: \"Kemik ve ufak parçalar haline geldikten sonra mı yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?!\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir de onlar dediler ki: \"Biz, bir kemik yığını olduğumuz ve ufalanıp toz olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?

Öztürk

Dediler ki: \"Biz, bir yığın kemik olduğumuz, un-ufak hale geldiğimiz zaman mı, gerçekten biz o zaman mı yeni bir yaratılışla diriltileceğiz.\"

Suat Yıldırım

Bir de şöyle dediler: “Sahi, biz kupkuru kemik yığını ve ufalanmış toz haline geldiğimiz zaman, biz mi yeniden yaratılıp dirileceğiz! (bu olacak iş değil!)” [36,78-79; 79,10-12]

Süleyman Ateş

Dediler ki: \"Biz kemikler haline geldikten, ufalanıp toprak olduktan sonra mı sahiden biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?\"

۞ قُلْ كُونُوا۟ حِجَارَةً أَوْ حَدِيدًا ﴿٥٠﴾

De ki: Taş, yahut demir olun.

Alİ Bulaç

De ki: \"İster taş olun, ister demir.\"

Çeviriyazı

ḳul kûnû ḥicâraten ev ḥadîdâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"İster taş veya demir ya da kalbinizde büyüttüğünüz başka bir yaratık olun, yine de dirileceksiniz.\" \"Bizi tekrar kim diriltir?\" derler; de ki: \"Sizi ilk defa yaratan.\" Sana başlarını sallayarak: \"Ne zamandır bu?\" derler. \"Yakında olması mümkündür\" de.

Diyanet Vakfı

De ki: \"İster taş olun, ister demir\",

Edip Yüksel

De ki: \"İsterse taş veya demire dönüşün,\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"İster taş olun, ister demir...\"

Öztürk

De ki: \"İster taş olun ister demir!\"

Suat Yıldırım

De ki: “İster taş olun, ister demir. İsterse yeniden dirilmesi aklınızca imkânsız gibi görünen herhangi bir yaratık, ne olursanız olun, mutlaka diriltilip kaldırılacaksınız.”“O halde” diyecekler, “kimdir bizi diriltecek olan?” De ki: “Sizi ilk defa yoktan yaratan!”Bu sefer, alay ederek başlarını sallayacak da: “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Belki de yakındır.” [30,27; 42,18]

Süleyman Ateş

De ki: \"İster taş olun, ister demir,\"

أَوْ خَلْقًۭا مِّمَّا يَكْبُرُ فِى صُدُورِكُمْ ۚ فَسَيَقُولُونَ مَن يُعِيدُنَا ۖ قُلِ ٱلَّذِى فَطَرَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍۢ ۚ فَسَيُنْغِضُونَ إِلَيْكَ رُءُوسَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هُوَ ۖ قُلْ عَسَىٰٓ أَن يَكُونَ قَرِيبًۭا ﴿٥١﴾

Yahut da aklınızca bundan da daha büyük bir başka mahluk olun; mutlaka dirileceksiniz. Diyecekler ki kim tekrar hayata getirecek bizi? De ki: İlk defa sizi yaratan. Alay ederek başlarını sallayacaklar da ne zaman olacak bu iş diyecekler; de ki: Umarım ki pek yakında.

Alİ Bulaç

\"Ya da göğüslerinizde büyümekte olan (veya büyüttüğünüz) bir yaratık (olun).\" Bizi kim (hayata) geri çevirebilir\" diyecekler. De ki: \"Sizi ilk defa yaratan.\" Bu durumda sana başlarını alaylıca sallayacaklar ve diyecekler ki: \"Ne zamanmış o?\" De ki: \"Umulur ki pek yakında.\"

Çeviriyazı

ev ḫalḳam mimmâ yekbüru fî ṣudûriküm. feseyeḳûlûne mey yü`îdünâ. ḳuli-lleẕî feṭaraküm evvele merrah. feseyüngiḍûne ileyke ruûsehüm veyeḳûlûne metâ hû. ḳul `asâ ey yekûne ḳarîbâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"İster taş veya demir ya da kalbinizde büyüttüğünüz başka bir yaratık olun, yine de dirileceksiniz.\" \"Bizi tekrar kim diriltir?\" derler; de ki: \"Sizi ilk defa yaratan.\" Sana başlarını sallayarak: \"Ne zamandır bu?\" derler. \"Yakında olması mümkündür\" de.

Diyanet Vakfı

İsterse aklınıza (yeniden dirilmesi) imkansız gibi görünen herhangi bir yaratık! (Bunlar, Allah'ın sizi yeniden diriltmesini güçleştirmez.) Diyecekler ki: \"Bizi tekrar (hayata) kim döndürecek?\" De ki: Sizi ilk kez yaratan. Bunun üzerine onlar sana alaylı bir tarzda başlarını sallayacak ve \"Ne zamanmış o?\" diyecekler. De ki: Yakın olsa gerek!

Edip Yüksel

\"Yahut sizce imkansız görünen bir biçime girin, farketmez.\" Buna karşılık, \"Bizi kim geri döndürecek,\" diyecekler. De ki: \"Sizi ilk önce kim yarattıysa O!\" Sonra başlarını sallayıp, \"Peki ne zaman,\" diyecekler. De ki: \"Belki düşündüğünüzden daha yakın...\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"İsterse gönlünüzde büyüyen başka bir yaratık olun, (Muhakkak öldürülecek ve diriltileceksiniz.) \"Onlar: \"Bizi kim tekrar diriltecek?\" diyecekler. De ki: \"Sizi ilk defa yaratmış olan o kudret sahibi.\" Sana başlarını sallayarak: \"Ne zamandır bu.\" diyecekler. De ki: \"Yakın olması gerekir!\".

Öztürk

\"İsterseniz gönlünüzde büyüyen herhangi bir yaratık olun.\" Diyecekler ki: \"Peki bizi yeniden kim yaratacak?\" De ki: \"Sizi ilk kez yaratan kimse, o!\" Bunun üzerine başlarını sana doğru alaylı bir biçimde sallayarak şöyle konuşacaklar: \"Ne zaman o?\" De ki: \"Çok yakın olabilir!\"

Suat Yıldırım

De ki: “İster taş olun, ister demir. İsterse yeniden dirilmesi aklınızca imkânsız gibi görünen herhangi bir yaratık, ne olursanız olun, mutlaka diriltilip kaldırılacaksınız.”“O halde” diyecekler, “kimdir bizi diriltecek olan?” De ki: “Sizi ilk defa yoktan yaratan!”Bu sefer, alay ederek başlarını sallayacak da: “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Belki de yakındır.” [30,27; 42,18]

Süleyman Ateş

İster gönlünüzde büyüyen, (aklınıza tuhaf gelen) herhangi bir yaratık, (ne olursanız olun, Allah sizi mutlaka diriltecektir). Bizi kim tekrar (hayata) döndürebilir?\" diyecekler. \"Sizi ilk defa yaratan (döndürür)\" de. Sana alaylı alaylı başlarını sallayacaklar ve: \"Ne zaman o?\" diyecekler. \"Pek yakın olabilir\" de.

يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَجِيبُونَ بِحَمْدِهِۦ وَتَظُنُّونَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًۭا ﴿٥٢﴾

O gün sizi çağıracak, hamd ederek icabet edeceksiniz ona ve sanacaksınız ki pek az bir müddet kalmışsınız dünyada.

Alİ Bulaç

Sizi çağıracağı gün, O'na övgüyle icabet edecek ve (dünyada) pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız.

Çeviriyazı

yevme yed`ûküm fetestecîbûne biḥamdihî veteżunnûne il lebiŝtüm illâ ḳalîlâ.

Diyanet İşleri

Sizi çağırdığı gün, O'na hamdederek davetine uyarsınız ve kabirlerinizde pek az bir müddet kaldığınızı sanırsınız.

Diyanet Vakfı

Allah sizi çağıracağı gün, kendisine hamdederek çağrısına uyarsınız ve (dirilmeden önceki halinizde) çok az kaldığınızı sanırsınız.

Edip Yüksel

Sizi çağıracağı gün, siz ona övgüyle karşılık verirsiniz ve çok kısa bir süre kalmış olduğunuzu anlarsınız.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Allah) sizi çağıracağı gün, tam bir hürmetle onun emrine koşacaksınız ve zannedeceksiniz ki, kabirlerinizde pek az bir müddet kaldınız.

Öztürk

Sizi çağıracağı gün, onu hamt ederek çağrısına derhal uyacaksınız. Ve sadece az bir süre kaldığınızı düşüneceksiniz.

Suat Yıldırım

Allah, Sizi kabirlerden çağıracağı gün, derhal O'na hamd ederek koşarcasına çağrısına uyacaksınız. Kendi kendinize bir düşünüp, dünyada pek az kaldığınızı sanırsınız. [79,46; 23,112-114] [30,25; 54,50]

Süleyman Ateş

Sizi çağıracağı gün O'na hamdederek çağrısına uyarsınız (dirilip kalkarsınız) ve (dünyada) pek az kaldığınızı sanırsınız.

وَقُل لِّعِبَادِى يَقُولُوا۟ ٱلَّتِى هِىَ أَحْسَنُ ۚ إِنَّ ٱلشَّيْطَٰنَ يَنزَغُ بَيْنَهُمْ ۚ إِنَّ ٱلشَّيْطَٰنَ كَانَ لِلْإِنسَٰنِ عَدُوًّۭا مُّبِينًۭا ﴿٥٣﴾

Kullarıma söyle: Sözün en güzelini söylesinler. Şüphe yok ki Şeytan, aralarına fesat sokar. Şüphe yok ki Şeytan, insana apaçık bir düşmandır.

Alİ Bulaç

Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.

Çeviriyazı

veḳul li`ibâdî yeḳûlü-lletî hiye aḥsen. inne-şşeyṭâne yenzegu beynehüm. inne-şşeyṭâne kâne lil'insâni `adüvvem mübînâ.

Diyanet İşleri

İnanan kullarıma söyle, en güzel şekilde konuşsunlar. Doğrusu şeytan aralarını bozmak ister. Şeytan şüphesiz insanın apaçık düşmanıdır.

Diyanet Vakfı

Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.

Edip Yüksel

Kullarıma söyle: En güzel biçimde konuşup tartışsınlar. Çünkü şeytan aralarına girer. Şeytan, insanın apaçık düşmanıdır

Elmalılı Hamdi Yazır

Mümin kullarıma söyle de (kâfirlere) en güzel olan sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarına fesat sokar. Şüphesiz şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.

Öztürk

Kullarıma de ki: En güzel olan neyse onu söylesinler. Çünkü şeytan, aralarına yamukluk sokar. Şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.

Suat Yıldırım

Söyle o kullarıma: “Hep en güzel sözleri söylesinler, çünkü şeytan aralarını bozmaya çalışır. Gerçekten şeytan insanın açık düşmanıdır.”

Süleyman Ateş

Kullarıma söyle: En güzel sözü söylesinler (puta tapanlara sert davranmasınlar). Çünkü şeytan aralarına girer (onları tartışmaya ve kavgaya dürtükler). Doğrusu şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.

رَّبُّكُمْ أَعْلَمُ بِكُمْ ۖ إِن يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ أَوْ إِن يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْ ۚ وَمَآ أَرْسَلْنَٰكَ عَلَيْهِمْ وَكِيلًۭا ﴿٥٤﴾

Rabbiniz, sizi daha iyi bilir; dilerse acır size, yahut dilerse azap eder size ve seni, onların amellerini gözetmek, onları korumak için göndermedik.

Alİ Bulaç

Sizi en iyi Rabbiniz bilir; dilerse size merhamet eder, dilerse sizi azaplandırır. Biz seni onların üzerine bir vekil olarak göndermedik.

Çeviriyazı

rabbüküm a`lemü biküm. iy yeşe' yerḥamküm ev iy yeşe' yü`aẕẕibküm. vemâ erselnâke `aleyhim vekîlâ.

Diyanet İşleri

Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size merhamet eder veya dilerse size azabeder. Biz seni onlara vekil olarak göndermedik.

Diyanet Vakfı

Rabbiniz, sizi en iyi bilendir. Dilerse size merhamet eder; dilerse sizi cezalandırır. Biz, seni onların üstüne bir vekil olarak göndermedik.

Edip Yüksel

Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size acır, dilerse sizi cezalandırır. Seni onlara avukatlık yapasın diye göndermedik

Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbiniz sizi çok daha iyi bilir. Dilerse tevbeniz sebebiyle size merhamet eder, dilerse azab eder. Seni de onların üzerine vekil göndermedik.

Öztürk

Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size rahmet eder, dilerse size azap eder. Biz seni onlar üzerine vekil göndermedik.

Suat Yıldırım

Rabbiniz sizi pek iyi bilir. Dilerse size merhamet eder yahut dilerse sizi cezalandırır.Bunun içindir ki, ey Resulüm, seni onlar üzerine yönetici, onlardan sorumlu olarak göndermedik.

Süleyman Ateş

Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size acır, dilerse size azabeder. Biz seni, onların üzerine vekil göndermedik.

وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِمَن فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۗ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ ٱلنَّبِيِّۦنَ عَلَىٰ بَعْضٍۢ ۖ وَءَاتَيْنَا دَاوُۥدَ زَبُورًۭا ﴿٥٥﴾

Ve Rabbin pek iyi bilir ne varsa göklerde ve yeryüzünde. Andolsun ki bazı peygamberleri bazısından üstün ettik ve Davud'a Zebur'u verdik.

Alİ Bulaç

Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilir. Andolsun, Biz peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık ve Davud'a da Zebur verdik.

Çeviriyazı

verabbüke a`lemü bimen fi-ssemâvâti vel'arḍ. veleḳad feḍḍalnâ ba`ḍa-nnebiyyîne `alâ ba`ḍiv veâteynâ dâvûde zebûrâ.

Diyanet İşleri

Göklerde ve yerde olan kimseleri Rabbin daha iyi bilir. And olsun ki peygamberleri birbirinden üstün kılmış ve Davud'a Zebur vermişizdir.

Diyanet Vakfı

Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilendir. Gerçekten biz, peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık; Davud'a da Zebur'u verdik.

Edip Yüksel

Rabbin göklerdekileri ve yerdekileri en iyi bilendir. Peygamberlerden bir kısmını diğerlerine üstün kıldık. Örneğin, Davud'a Zebur'u verdik

Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbin göklerde ve yerde olan kimselerin hepsini en iyi bilendir. Andolsun ki biz, peygamberlerin kimini kimine üstün kıldık. Davud'a da Zebur'u verdik.

Öztürk

Rabbin, göklerdeki ve yerdeki kimseleri de daha iyi bilir. Yemin olsun, biz, peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kılmışızdır. Davûd'a da Zebur'u verdik.

Suat Yıldırım

Hem senin Rabbin, göklerde ve yerde olan kim varsa hepsini pek iyi bilir.Biz nebîlerden bazısını bazısına üstün kıldık, nitekim Davud'a da Zebûr’u verdik. [2,253; 33,7; 42,13]

Süleyman Ateş

Rabbin, göklerde ve yerde olan kimseleri daha iyi bilir (O, peygamber olmağa kimi layık görürse onu seçer). Andolsun ki biz, peygamberlerin kimini kimine üstün kıldık, Davud'a da Zebur'u verdik.

قُلِ ٱدْعُوا۟ ٱلَّذِينَ زَعَمْتُم مِّن دُونِهِۦ فَلَا يَمْلِكُونَ كَشْفَ ٱلضُّرِّ عَنكُمْ وَلَا تَحْوِيلًا ﴿٥٦﴾

De ki: Allah'tan başka mabut sandıklarınızı çağırın, onlar, sizden ne bir zararı defedebilirler, ne onu çevirmeye güçleri yeter.

Alİ Bulaç

De ki: \"O'nun dışında (ilah olarak) öne sürdüklerinizi çağırın, onlar sizden ne zararı uzaklaştırabilirler, ne de (onu yararınıza) dönüştürebilirler.

Çeviriyazı

ḳuli-d`ü-lleẕîne za`amtüm min dûnihî felâ yemlikûne keşfe-ḍḍurri `anküm velâ taḥvîlâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"Allah'tan başka tanrı olduğunu sandıklarınızı çağırın; sizin bir sıkıntınızı gidermeye ve onu değiştirmeye güçleri yetmez.\"

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) De ki: \"Allah'ı bırakıp da (ilah olduğunu) ileri sürdüklerinize yalvarın. Ne var ki onlar, sizin sıkıntınızı ne uzaklaştırabilir, ne de değiştirebilirler.\"

Edip Yüksel

De ki: \"O'nun dışında (bir güce sahip olduğunu) iddia ettiklerinizi çağırın bakalım, onlar sizden ne sıkıntıyı kaldırabilirler ne de önleyebilirler.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"Allah'tan başka, ilâh olduğunu sandığınız şeyleri çağırın, size yardım etsinler. Onlar, ne sizden sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de değiştirebilirler.

Öztürk

De ki: \"O'nun berisinden bel bağladıklarınızı çağırın; onlar, başınızdaki zorluk ve sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de değiştirebilirler.\"

Suat Yıldırım

De ki: “İbadetlerde Allah'ın ortakları olduklarını yalan yere iddia ettiğiniz tanrılarınızı çağırın çağırabildiğiniz kadar!Onlar ne sizin sıkıntınızı giderebilir, ne de onu başka yere çevirebilirler!” {KM, İşaya 41,23-24}

Süleyman Ateş

De ki: \"O'ndan başka (tanrı olduğunu) sandığınız şeylere yalvarın; onlar ne sizden sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de (onu) başka bir yana çevirebilirler.

أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ إِلَىٰ رَبِّهِمُ ٱلْوَسِيلَةَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُۥ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُۥٓ ۚ إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُورًۭا ﴿٥٧﴾

Onların taptıkları, öyle varlıklar ki bizzat kendileri de hangisi daha yakın acaba diye Rablerine ulaşmak için bir vesile arayıp durmadalar, onun rahmetini ummadalar ve azabından korkmadalar. Şüphe yok ki Rabbinin azabı, çekinip kaçınmaya değer bir azaptır.

Alİ Bulaç

Onların taptıkları da, -hangisi daha yakındır diye- Rablerine (yaklaşmak için) bir vesile arıyorlar. O'nun rahmetini umuyorlar ve azabından korkuyorlar. Şüphesiz senin Rabbinin azabı korkunçtur.

Çeviriyazı

ülâike-lleẕîne yed`ûne yebtegûne ilâ rabbihimü-lvesîlete eyyühüm aḳrabü veyercûne raḥmetehû veyeḫâfûne `aẕâbeh. inne `aẕâbe rabbike kâne maḥẕûrâ.

Diyanet İşleri

Taptıkları putlar Rablerine daha yakın olmak için vesile ararlar. O'nun rahmetini umar, azabından korkarlar. Zira Rabbinin azabı korkmağa değer.

Diyanet Vakfı

Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine -hangisi daha yakın olacak diye- vesile ararlar; O'nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, sakınılacak bir azaptır.

Edip Yüksel

Onların çağırdıkları kişiler bile Rab'lerine yaklaşmak için yol ararlar. O'nun rahmetini umar, cezasından korkarlar. Rabbinin cezası sakınılacak bir şeydir

Elmalılı Hamdi Yazır

Onların yalvardıkları da, Rablerine daha yakın olmak için vesile ararlar. Ve O'nun merhametini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı korkunçtur.

Öztürk

O yakarıp durduklarının kendileri, en çok yakınlık kazanmışları da dahil, Rablerine varmaya vesîle ararlar; O'nun rahmetini umarlar, O'nun azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkulasıdır.

Suat Yıldırım

Onların tanrılaştırıp yalvardıkları kimseler, “Ne yaparsam O'na daha yakın olabilirim?” diye Rab’lerine vesile ararlar.O’nun rahmetini arar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur.

Süleyman Ateş

O yalvardıkları da, onların (Allah'a) en yakın olan(lar)ı da Rablerine yaklaşmak için vesile ararlar; O'nun merhametini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, cidden korkunçtur.

وَإِن مِّن قَرْيَةٍ إِلَّا نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ ٱلْقِيَٰمَةِ أَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَابًۭا شَدِيدًۭا ۚ كَانَ ذَٰلِكَ فِى ٱلْكِتَٰبِ مَسْطُورًۭا ﴿٥٨﴾

Hiçbir şehir yoktur ki biz o şehri, kıyametten önce helak edip hak ile yeksan etmeyelim, yahut şiddetli bir azaba uğratmayalım. Bu, kitapta yazılmıştır, taktir edilmiştir.

Alİ Bulaç

Hiçbir ülke (veya şehir) olmasın ki, kıyamet gününden önce Biz onu (ya) bir yıkıma uğratacağız veya onu şiddetli bir azapla azaplandıracağız; bu (muhakkak) o kitapta yazılıdır.

Çeviriyazı

veim min ḳaryetin illâ naḥnü mühlikûhâ ḳable yevmi-lḳiyâmeti ev mü`aẕẕibûhâ `aẕâben şedîdâ. kâne ẕâlike fi-lkitâbi mesṭûrâ.

Diyanet İşleri

Kıyamet gününden önce ortadan kaldırmayacağımız veya çetin azaba uğratmayacağımız bir şehir yoktur. Bu, Kitap'da yazılıdır.

Diyanet Vakfı

Ne kadar ülke varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helak edecek veya en çetin bir şekilde azaplandıracağız. Bu, Kitap'ta (levh-i mahfuz'da) yazılıdır.

Edip Yüksel

Hiç bir ülke yok ki diriliş gününden önce onu yok edecek veya şiddetli bir biçimde cezalandıracak olmayalım. Bu, kitapta yazılmış bulunuyor.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hiç bir şehir (halkı) yoktur ki, kıyamet gününden önce biz onu helak etmeyelim, yahut şiddetli bir azab ile azablandırmayalım. Bu, Kitap'ta (Levhi Mahfuzda) yazılıdır.

Öztürk

Hiçbir kent/medeniyet dışta kalmamak üzere, kıyamet gününden önce hepsini ya helâk edeceğiz yahut da şiddetli bir azapla azaplandıracağız. İşte bu, Kitap'ta satır satır yazılmış bulunuyor.

Suat Yıldırım

Hiç bir şehir yoktur ki kıyamet gününden önce Biz orayı imha etmeyelim veya şiddetli bir azaba uğratmayalım. Bu, kitapta (Levh-i Mahfuz'da) yazılıdır. [11,101; 65,8-9]

Süleyman Ateş

Hiçbir kent yoktur ki biz, kıyamet gününden öne onu yok edecek, yahut ona şiddetli bir şekilde azabedecek olmayalım. Bu, Kitapta yazılmıştır.

وَمَا مَنَعَنَآ أَن نُّرْسِلَ بِٱلْءَايَٰتِ إِلَّآ أَن كَذَّبَ بِهَا ٱلْأَوَّلُونَ ۚ وَءَاتَيْنَا ثَمُودَ ٱلنَّاقَةَ مُبْصِرَةًۭ فَظَلَمُوا۟ بِهَا ۚ وَمَا نُرْسِلُ بِٱلْءَايَٰتِ إِلَّا تَخْوِيفًۭا ﴿٥٩﴾

Bizi, mucizeler göndermekten meneden şey, ancak evvelki ümmetlerin, onları yalanlamalarıdır ve Semud'a apaçık bir mucize olarak dişi deveyi verdik de zulmettiler ona ve biz ayetleri, ancak korkutmak için göndeririz.

Alİ Bulaç

Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.

Çeviriyazı

vemâ mene`anâ en nürsile bil'âyâti illâ en keẕẕebe bihe-l'evvelûn. veâteynâ ŝemûde-nnâḳate mübṣiraten feżalemû bihâ. vemâ nürsilü bil'âyâti illâ taḫvîfâ.

Diyanet İşleri

Bizi mucize göndermekten alıkoyan, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semud milletine gözle görülebilen bir mucize, bir dişi deve vermiştik de ona zulmetmişlerdi. Oysa Biz mucizeleri yalnız korkutmak için göndeririz.

Diyanet Vakfı

Bizi, ayetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu ayetleri yalanlamış olmasıdır. Nitekim Semud kavmine, açık bir mucize olmak üzere bir dişi deve vermiştik. Onlar ise, (bu deveyi boğazladılar ve) bu yüzden zalim oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.

Edip Yüksel

Bizi ayetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan şey, öncekilerin onları yalanlamış olmasıdır. Örneğin, Semud'a açık bir (mucize) olarak deveyi vermiştik. Fakat ona haksızlık ettiler. Biz mucizeleri yalnızca uyarı amacıyla göndeririz

Elmalılı Hamdi Yazır

Bizi, âyetler (mucizeler) ve peygamber göndermekten alıkoyan şey, ancak öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semûd'a, açık bir mucize olarak o dişi deveyi vermiştik de ona zulmetmişlerdi (deveyi boğazlayarak kendilerine yazık etmişlerdi). Oysa biz, o mucizeleri ancak korkutmak için göndeririz.

Öztürk

Bizi, mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir. Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onunla kendilerine zulmettiler. Biz, mucizeleri yalnız korkutup sindirmek için göndeririz.

Suat Yıldırım

Kâfirlerin keyfî olarak istedikleri mûcizeleri göndermeyişimizin tek sebebi, daha önceki kâfirlerin bu gibi mûcizeleri yalanlamış olmalarıdır.Nitekim Semud halkına açık bir mûcize olarak o dişi deveyi verdik de onu öldürdüler ve bu yüzden kendilerine zulmettiler. Biz o âyetleri sadece korkutmak için göndeririz. [5,115; 7,65] {KM, Markos 8,12}

Süleyman Ateş

Bizi ayetler (mu'cizeler) göndermekten alıkoyan şey, evvelkilerin, (onları) yalanlamış olmasıdır. Semud(kavmin)e açık bir mu'cize olarak dişi deveyi verdik, o zulmetmelerine sebeb oldu (deveyi boğazlayarak kedilerine yazık etmiş oldular). Biz mu'cizeleri, yalnız korkutmak için göndeririz.

وَإِذْ قُلْنَا لَكَ إِنَّ رَبَّكَ أَحَاطَ بِٱلنَّاسِ ۚ وَمَا جَعَلْنَا ٱلرُّءْيَا ٱلَّتِىٓ أَرَيْنَٰكَ إِلَّا فِتْنَةًۭ لِّلنَّاسِ وَٱلشَّجَرَةَ ٱلْمَلْعُونَةَ فِى ٱلْقُرْءَانِ ۚ وَنُخَوِّفُهُمْ فَمَا يَزِيدُهُمْ إِلَّا طُغْيَٰنًۭا كَبِيرًۭا ﴿٦٠﴾

An o zamanı, hani sana demiştik ki hiç şüphe yok, Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır ve biz sana gösterdiğimiz rüyayı da, Kur'an 'daki lanetlenmiş ağacı da ancak insanları sınamak için gösterdik ve onları korkutmadayız, fakat bu, ancak onların taşkınlıklarını arttırmada.

Alİ Bulaç

Hani Biz sana: \"Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır\" demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı insanları denemek için yaptık, Kur'an'da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şey arttırmıyor.

Çeviriyazı

veiẕ ḳulnâ leke inne rabbeke eḥâṭa binnâs. vemâ ce`alne-rru'ye-lletî eraynâke illâ fitnetel linnâsi veşşecerate-lmel`ûnete fi-lḳur'ân. venüḫavvifühüm femâ yezîdühüm illâ ṭugyânen kebîrâ.

Diyanet İşleri

Sana: \"Rabbin şüphesiz insanları kuşatmıştır\" demiştik; sana gösterdiğimiz rüya ile ve Kuran'da lanetlenmiş ağaçla, sadece insanları denedik. Biz onları korkutuyoruz, fakat bu onlara büyük taşkınlık vermekten başka birşeye yaramıyor.

Diyanet Vakfı

Hani sana: Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır, demiştik. Sana gösterdiğimiz o görüntüleri ve Kur'an'da lanetlenen ağacı, ancak insanları sınamak için meydana getirdik. Biz onları korkuturuz da, bu onlara, büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz.

Edip Yüksel

Rabbinin insanları kuşatmış olduğunu sana bildirmiştik. Fakat sana gösterdiğimiz görüntü ile ve Kuran'da lanetlenen ağaçla adece insanları denedik. Biz onları uyarırız, ancak bu, onların azgınlığına büyük bir katkıda bulunmaktan başka sonuç vermiyor.

Elmalılı Hamdi Yazır

Vaktiyle sana şöyle vahyettiğimizi hatırla: \"Şüphesiz Rabbin insanları kuşatmıştır.\" (İsrâ gecesi) sana açıkça gösterdiğimiz o temâşâyı ve Kur'ân'da lanet edilen ağacı da, yalnız insanlara bir imtihan için yapmışızdır. Biz onları, korkutuyoruz, fakat bu onlara ancak büyük bir taşkınlıktan başka bir sonuç vermiyor.

Öztürk

Hani, sana: \"Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır.\" demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı da Kur'an'da lanetlenmiş bulunan o ağacı/soyu da insanları sınamak dışında bir sebeple göndermedik. Biz onları korkutuyoruz ama bu onların kudurganlığını artırmaktan başka bir katkı sağlamıyor.

Suat Yıldırım

Unutma ki vaktiyle sana: “Rabbin insanları ilim ve kudretiyle kuşatmıştır.” demiştik.Gerek miraçta sana gösterdiğimiz temaşayı, gerek Kur'ân’da lânetlenen ve cehennemin dibinde biten o zakkum ağacını, sırf insanları deneme vesilesi kıldık.Biz onları tehdit ediyoruz da bu, onların azgınlığını artırmaktan başka bir işe yaramıyor.

Süleyman Ateş

Bir zaman sana: \"Rabbin insanları kuşatmıştır, (suçluları cezalandırmak üzeredir)\" demiştik. Sana gösterdiğimiz rü'yayı ve Kur'an'da la'netlenmiş ağacı, insanları(n imanını) sınama (aracı) yaptık. Biz onları (çeşitli biçimlerde) korkutuyoruz. Fakat korkutmamız onların azgınlıklarını daha da artırmaktan başka bir katkı yapmıyor

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَٰٓئِكَةِ ٱسْجُدُوا۟ لِءَادَمَ فَسَجَدُوٓا۟ إِلَّآ إِبْلِيسَ قَالَ ءَأَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ طِينًۭا ﴿٦١﴾

Hani bir zaman meleklere, Âdem'e secde edin demiştik de İblis'ten başka hepsi secde etmişti ve o, balçıktan yarattığın mahluka secde mi edeyim demişti.

Alİ Bulaç

Hani, meleklere: \"Adem'e secde edin\" demiştik. İblis'in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: \"Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?\"

Çeviriyazı

veiẕ ḳulnâ lilmelâiketi-scüdû liâdeme fesecedû illâ iblîs. ḳâle eescüdü limen ḫalaḳte ṭînâ.

Diyanet İşleri

Meleklere: \"Adem'e secde edin\" demiştik, İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o ise: \"çamurdan yarattığına mı secde edeceğim?\" demişti.

Diyanet Vakfı

Meleklere: Âdem'e secde edin! demiştik. İblis'in dışında hepsi secde ettiler. İblis: \"Ben, dedi, çamurdan yarattığın bir kimseye secde mi ederim!\"

Edip Yüksel

Meleklere, \"Adem'e secde edin!,\" dediğimizde, İblis hariç hepsi secde ettiler. \"Balçıktan yarattığına mı secde edecekmişim,\" dedi

Elmalılı Hamdi Yazır

(Yine unutma ki) Bir vakit meleklere: \"Âdem'e secde edin\" demiştik. İblis'ten başka hepsi secde ettiler. O ise: \"Ben bir çamurdan yarattığın kimseye mi secde ederim?\" demişti.

Öztürk

Hani, meleklere: \"Âdem'e secde edin!\" demiştik; onlar da secde etmişlerdi. Ama İblis secde etmemiş, şöyle demişti: \"Çamur olarak yarattığın kişiye secde mi ederim?\"

Suat Yıldırım

Bir zaman meleklere: “Ademe secde edin!” dedik, onlar da hemen secdeye kapandılar, yalnız İblis secde etmeyip: “Çamurdan yarattığın kimseye secde mi ederim!”“Benden üstün kıldığın adam bu mu? Eğer kıyamet gününe kadar bana bir mühlet versen, gör bak nasıl da onun soyunu pek azı dışında kumandam altına alacağım!” dedi. [7,12; 38,75-76]

Süleyman Ateş

Bir zaman meleklere: \"Adem'e secde edin!\" demiştik. Secde ettiler, yalnız İblis etmedi: \"Ben çamur olarak yarattığın kimseye secde eder miyim? dedi.

قَالَ أَرَءَيْتَكَ هَٰذَا ٱلَّذِى كَرَّمْتَ عَلَىَّ لَئِنْ أَخَّرْتَنِ إِلَىٰ يَوْمِ ٱلْقِيَٰمَةِ لَأَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُۥٓ إِلَّا قَلِيلًۭا ﴿٦٢﴾

Bildir bana demişti, benden daha şerefli ve yüce olarak yarattığın bu mahluk kimdir? Kıyamet gününedek yaşatırsan beni andolsun ki pek azı müstesna, onun soyunu azdıracağım.

Alİ Bulaç

Demişti ki: \"Şu bana karşı yücelttiğine bir bak; andolsun, eğer bana kıyamet gününe kadar süre tanırsan, onun soyunu -pek az dışında- kuşkusuz kendime bağlı kılacağım.

Çeviriyazı

ḳâle era'eyteke hâẕe-lleẕî kerramte `aleyy. lein eḫḫarteni ilâ yevmi-lḳiyâmeti leaḥtenikenne ẕürriyyetehû illâ ḳalîlâ.

Diyanet İşleri

\"Benden üstün kıldığını görüyor musun? Kıyamet gününe kadar beni ertelersen, and olsun ki, azı bir yana, onun soyunu kendi buyruğum altına alacağım\" demişti.

Diyanet Vakfı

Dedi ki: \"Şu benden üstün kıldığına da bir bak! Yemin ederim ki, eğer beni kıyamete kadar yaşatırsan, pek azı dışında, onun neslini kendime bağlayacağım!\"

Edip Yüksel

\"Benden üstün kıldığın şu kişiyi görüyor musun? Beni diriliş gününe kadar geciktirirsen, onun soyunu, pek azı hariç sahiplenip perişan edeceğim.,\" dedi

Elmalılı Hamdi Yazır

(Yine İblis) dedi ki: \"Şu benden üstün kıldığını gördün mü? Yemin ederim ki, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, pek azı hariç, onun zürriyetini kendi buyruğum altına alacağım.\"

Öztürk

Yine dedi: \"Şu benden üstün kıldığına bir baksana! Yemin olsun, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, hükmüm altına alacağım.\"

Suat Yıldırım

Bir zaman meleklere: “Ademe secde edin!” dedik, onlar da hemen secdeye kapandılar, yalnız İblis secde etmeyip: “Çamurdan yarattığın kimseye secde mi ederim!”“Benden üstün kıldığın adam bu mu? Eğer kıyamet gününe kadar bana bir mühlet versen, gör bak nasıl da onun soyunu pek azı dışında kumandam altına alacağım!” dedi. [7,12; 38,75-76]

Süleyman Ateş

Şu benden üstün yaptığını gördün mü (nesi var onun ki onu benden üstün kıldın)? Andolsun, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, onun zürriyetini, pek azı hariç kökünden koparıp sürükleyeceğim! dedi.

قَالَ ٱذْهَبْ فَمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَإِنَّ جَهَنَّمَ جَزَآؤُكُمْ جَزَآءًۭ مَّوْفُورًۭا ﴿٦٣﴾

Git demişti, kim sana uyarsa onlardan, hepinizin de cezası cehennemdir gerçekten ve o ceza, noksansız, tastamam bir ceza.

Alİ Bulaç

Demişti ki: \"Git, onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz sizin cezanız cehennemdir; eksiksiz bir ceza.\"

Çeviriyazı

ḳâle-ẕheb femen tebi`ake minhüm feinne cehenneme cezâüküm cezâem mevfûrâ.

Diyanet İşleri

Allah: \"Haydi git! Onlardan sana kim uyarsa bil ki, cehennem hepinizin cezası olur, hem de tam bir ceza\" dedi.

Diyanet Vakfı

Allah buyurdu: Git! Onlardan kim sana uyarsa, iyi bilin ki hepinizin cezası cehennemdir. Tam bir ceza!

Edip Yüksel

Dedi ki: \"Onlardan seni izleyenler ile birlikte git. Tam size göre bir ceza olan cehenneme kadar yolunuz var.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah buyurdu ki: \"Haydi git! Onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz ki, cezanız cehennemdir, hem de mükemmel bir ceza. \"

Öztürk

Allah buyurdu: \"Defol git! Onlardan kim sana uyarsa, cezanız cehennem olacaktır. Ne de mükemmel ceza.\"

Suat Yıldırım

“Defol! oradan” buyurdu Allah; “Onlardan kim sana tâbi olursa, iyi bilin ki cehennem de sizin cezanızdır. Ceza ki ne ceza!” [38,80; 15,37]

Süleyman Ateş

(Allah) \"(defol) git, dedi, onlardan kim sana uyarsa cezanız cehennemdir, mükemmel bir ceza (size)!\"

وَٱسْتَفْزِزْ مَنِ ٱسْتَطَعْتَ مِنْهُم بِصَوْتِكَ وَأَجْلِبْ عَلَيْهِم بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِى ٱلْأَمْوَٰلِ وَٱلْأَوْلَٰدِ وَعِدْهُمْ ۚ وَمَا يَعِدُهُمُ ٱلشَّيْطَٰنُ إِلَّا غُرُورًا ﴿٦٤﴾

Onlardan kime gücün yeterse seslen, oynat yerinden onu, atlı, yaya, bütün ordunla yürü üstlerine, malda, evlatta ortak ol onlarla ve vaadet onlara ve Şeytan, yalandan başka bir şey vaat edemez ki onlara.

Alİ Bulaç

\"Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun.\" Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez.

Çeviriyazı

vestefziz meni-steṭa`te minhüm biṣavtike veeclib `aleyhim biḫaylike veraclike veşârikhüm fi-l'emvâli vel'evlâdi ve`idhüm. vemâ ye`idühümü-şşeyṭânü illâ gurûrâ.

Diyanet İşleri

\"Sesinle, gücünün yettiğini yerinden oynat, onlara karşı yaya ve atlılarınla haykırarak yürü, mallarına ve çocuklarına ortak ol, onlara vaadlerde bulun ama şeytan sadece onları aldatmak için vaadeder.

Diyanet Vakfı

Onlardan gücünün yettiği kimseleri davetinle şaşırt; süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ; mallarına, evlatlarına ortak ol, kendilerine vaadlerde bulun. Şeytan, insanlara, aldatmadan başka bir şey vadetmez.

Edip Yüksel

\"Onlardan gücünün yettiğini sesinle yerinden oynat, onlara karşı tüm gücünü ve adamlarını seferber et, paralarının ve çocuklarının bir bölümüne ortak ol ve onlara umut ver. Şeytan, onlara ancak sahte umutlar verir.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Onlardan gücünün yettiğini yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygarayı bas! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaadlerde bulun.\" Fakat şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez.

Öztürk

\"Onlardan güç yetirdiğini sesinle yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla yaygara çıkarıp üzerlerine çullan. Mallarda, evlatlarda onlara ortak ol, onlara ha bire vaatte bulun.\" Şeytan onlara bir aldanıştan başka ne vaat eder ki?!

Suat Yıldırım

Allah sonra şöyle buyurdu: “Onlardan gücünün yettiğini sesinle aldatıp kötülüklere kaydır. Süvari veya piyade olarak bütün kuvvetlerini toplayarak onların üzerine yürü, mallarına ve evlatlarına ortak ol, bol bol vaadlerde bulun onlara!” Şeytan bu! Onları aldatmadan başka ne vaad eder ki! [19,38; 14,22]

Süleyman Ateş

Onlardan gücünün yettiğini sesinle yerinden oynat; atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygarayı bas; mallarda ve evladlarda onlara ortak ol; onlara (çeşitli) va'dler yap (va'dlerinle onları oyala); şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey va'detmez-.

إِنَّ عِبَادِى لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَٰنٌۭ ۚ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ وَكِيلًۭا ﴿٦٥﴾

Şüphe yok ki gerçek kullarımın üstünde hiçbir hükmün yoktur, onlara karşı hiçbir gücün olmaz senin ve Rabbin, koruyucu olarak yeter onlara.

Alİ Bulaç

\"Benim kullarım; senin onlar üzerinde hiçbir zorlayıcı gücün (hakimiyetin) yoktur.\" Vekil olarak Rabbin yeter.

Çeviriyazı

inne `ibâdî leyse leke `aleyhim sülṭân. vekefâ birabbike vekîlâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu Benim mümin kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin olamaz. Rabbin vekil olarak yeter.\"

Diyanet Vakfı

Şurası muhakkak ki, benim (ihlaslı) kullarım üzerinde senin hiçbir ağırlığın olmayacaktır. (Onları) koruyucu olarak Rabbin yeter.

Edip Yüksel

\"Kullarıma gelince, senin onlar üzerine hiç bir gücün yoktur.\" Koruyucu olarak Rabbin yeter.

Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu benim (ihlaslı) kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter.

Öztürk

\"Kuşkusuz, benim kullarım üzerinde senin hiçbir sultan olmayacaktır.\" Vekil olarak Rabbin yeter.

Suat Yıldırım

“Benim gerçek kullarıma senin asla bir hakimiyetin olamayacaktır.Rabbinin onları koruyucu olması yeter de artar!”

Süleyman Ateş

Benim (gerçek) kullarım(a gelince) senin onlar(ı kandırmağ)a gücün yetmez! vekil olarak Rabbin yeter.

رَّبُّكُمُ ٱلَّذِى يُزْجِى لَكُمُ ٱلْفُلْكَ فِى ٱلْبَحْرِ لِتَبْتَغُوا۟ مِن فَضْلِهِۦٓ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًۭا ﴿٦٦﴾

Rabbiniz, öyle bir Rabdir ki lütuf ve ihsanını arayın diye sizin için denizde gemileri yürütür. Şüphe yok ki o, size rahimdir.

Alİ Bulaç

Sizin Rabbiniz, fazlından aramanız için denizde gemileri sizin için yürütür. Gerçekten O, size karşı merhametli olandır.

Çeviriyazı

rabbükümü-lleẕî yüzcî lekümü-lfülke fi-lbaḥri litebtegû min faḍlih. innehû kâne biküm raḥîmâ.

Diyanet İşleri

Rabbiniz, bol nimetinden elde edesiniz diye, denizde gemileri sizin için yüzdürür. O, size merhamet eder.

Diyanet Vakfı

(Kullarım!) Rabbiniz, lütfuna nail olmanız için denizde gemileri sizin için yüzdürendir. Doğrusu O, sizin için çok merhametlidir.

Edip Yüksel

Rabbiniz, nimetlerini aramanız için gemileri okyanuslarda yüzdürendir. O size karşı Rahim'dir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbiniz, lütfundan nasib arayasınız diye, sizin için denizde gemileri yürüten kudret sahibidir. Şüphesiz O, size çok merhametlidir.

Öztürk

Rabbiniz odur ki, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütüyor. O, size karşı gerçekten çok merhametlidir.

Suat Yıldırım

Rabbiniz o muazzam kudret sahibidir ki lütfundan nasibinizi aramanız için denizde gemiler yürütür. Gerçekten O'nun size ihsan ve merhameti pek fazladır.

Süleyman Ateş

(Ey insanlar), Rabbiniz O'dur ki lutfundan (payınızı) aramanız için size gemileri denizde yürütür. Doğrsu O, size çok acır.

وَإِذَا مَسَّكُمُ ٱلضُّرُّ فِى ٱلْبَحْرِ ضَلَّ مَن تَدْعُونَ إِلَّآ إِيَّاهُ ۖ فَلَمَّا نَجَّىٰكُمْ إِلَى ٱلْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ ۚ وَكَانَ ٱلْإِنسَٰنُ كَفُورًا ﴿٦٧﴾

Denizde bir zarara uğradınız mı tapıp çağırdıklarınızın hepsi kaybolup gider, ancak o kalır. Sizi kurtarıp karaya çıkardı mı da yüz çevirirsiniz ve insan, pek nankördür.

Alİ Bulaç

Size denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman, O'nun dışında taptıklarınız kaybolur-gider; fakat karaya (çıkarıp) sizi kurtarınca (yine) sırt çevirirsiniz. İnsan pek nankördür.

Çeviriyazı

veiẕâ messekümu-ḍḍurru fi-lbaḥri ḍalle men ted`ûne illâ iyyâh. felemmâ neccâküm ile-lberri a`raḍtüm. vekâne-l'insânü kefûrâ.

Diyanet İşleri

Denizde bir sıkıntıya düştüğünüz zaman, Allah'tan başka yalvardıklarınız kaybolup gider, fakat O sizi karaya çıkararak kurtarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insan pek nankördür.

Diyanet Vakfı

Denizde başınıza bir musibet geldiğinde, O'ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolup gider. O sizi kurtarıp karaya çıkardığında, (yine eski halinize) dönersiniz. İnsanoğlu çok nankördür.

Edip Yüksel

Okyanusta size bir sıkıntı dokunursa O'ndan başka çağırmakta olduklarınız kaybolur. Fakat sizi kurtarıp karaya çıkarınca, dönersiniz. İnsan nankördür

Elmalılı Hamdi Yazır

Denizde başınıza bir felaket geldiği zaman, Allah'tan başka yalvardığınız bütün putlar kaybolur. Allah sizi tehlikeden kurtarıp karaya çıkarınca da yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür.

Öztürk

Denizde size bir zorluk dokunduğunda, O'nun dışındaki tüm yalvardıklarınız ortadan kaybolur. Fakat O, sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. İnsan çok nankördür.

Suat Yıldırım

Denizde musîbete mâruz kaldığınızda Allah'tan başka yalvardığınız bütün putlar ortada görünmez olur. Ama O sizi kurtarıp selâmetle karaya çıkarınca, Ona arkanızı dönersiniz. İşte öyle nankördür bu insanoğlu!

Süleyman Ateş

Denizde size bir sıkıntı (boğulma korkusu) dokunduğu zaman O'ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolur (artık o zaman, Allah'tan başka kimseden yardım istemezsiniz. Çünkü O'ndan başka sizi kurtaracak kimse yoktur). Fakat (O) sizi kurtarıp karaya çıkarınca yine (Allah'ı bir tanımaktan) yüz çevirirsiniz. Gerçekten insan nankördür.

أَفَأَمِنتُمْ أَن يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ ٱلْبَرِّ أَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًۭا ثُمَّ لَا تَجِدُوا۟ لَكُمْ وَكِيلًا ﴿٦٨﴾

Emin misiniz sizi herhangi bir yerde orasıyla beraber yere geçirmeyeceğinden, yahut üstünüze taşlıtopaçlı bir kasırga göndermeyeceğinden? Sonra bir koruyucu da bulamazsınız kendinize.

Alİ Bulaç

Kara tarafında sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden veya üzerinize taş yığınları yüklü bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil bulamazsınız.

Çeviriyazı

efeemintüm ey yaḫsife biküm cânibe-lberri ev yürsile `aleyküm ḥâṣiben ŝümme lâ tecidû leküm vekîlâ.

Diyanet İşleri

Onun karada da, sizi yere batırmasından veya başınıza taş yağdırmasından güvende misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız.

Diyanet Vakfı

O'nun, sizi kara tarafında yerin dibine geçirmeyeceğinden, yahut başınıza taş yağdırmayacağından emin misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız.

Edip Yüksel

Kıyıyı üstünüze çevirip sizi yutmasından, yahut üzerinize şiddetli bir kasırga yollamasından emin misiniz? Sonra hiç bir koruyucu da bulamazsınız

Elmalılı Hamdi Yazır

(Denizden karaya çıktığınızda) O'nun sizi karada yerin dibine geçirmeyeceğinden, yahut üzerinize taş yağdıran bir kasırga gördermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil de bulamazsınız.

Öztürk

Peki, kara tarafında sizi yere geçirivermesinden yahut üstünüze çakıl savuran bir kasırga göndermesinden emin misiniz? Sonra kendinize hiçbir vekil bulamazsınız.

Suat Yıldırım

Karada sizi yerin dibine geçirmesinden yahut çakıl savuran bir kasırga göndermesinden emin mi oldunuz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız. [67,16-17]

Süleyman Ateş

(Allah'ın) Karayı ters çevirip sizi batırmayacağından, yahut üzerinize taşlar savuran bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? (Ki bunlar olduktan) Sonra kendinize bir koruyucu bulamazsınız!

أَمْ أَمِنتُمْ أَن يُعِيدَكُمْ فِيهِ تَارَةً أُخْرَىٰ فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفًۭا مِّنَ ٱلرِّيحِ فَيُغْرِقَكُم بِمَا كَفَرْتُمْ ۙ ثُمَّ لَا تَجِدُوا۟ لَكُمْ عَلَيْنَا بِهِۦ تَبِيعًۭا ﴿٦٩﴾

Yoksa emin misiniz bir kere daha sizi denize döndürüp üstünüze kırıp döken bir fırtına yollamayacağından ve nankörlüğünüze karşı sizi sulara gark etmeyeceğinden? Sonra bizden öcünüzü alacak bir kimse de bulamazsınız kendinize.

Alİ Bulaç

Veya sizi bir kere daha ona (denize) gönderip üzerinize kırıp geçiren bir fırtına salarak nankörlük etmeniz nedeniyle sizi batırmasına karşı emin misiniz? Sonra onun öcünü Bize karşı alacak (kimseyi de) bulamazsınız.

Çeviriyazı

em emintüm ey yü`îdeküm fîhi târaten uḫrâ feyürsile `aleyküm ḳâṣifem mine-rrîḥi feyugriḳaküm bimâ kefertüm ŝümme lâ tecidû leküm `aleynâ bihî tebî`â.

Diyanet İşleri

Yoksa sizi tekrar denize döndürüp, üzerinize ortalığı yıkan bir fırtına gönderip, inkarlarınızdan ötürü sizi suda boğmasından güvende misiniz? O zaman bize soru soracak bir yardımcı da bulamazsınız.

Diyanet Vakfı

Yahut O'nun, sizi bir kez daha oraya (denize) gönderip üzerinize bir kasırga yollayarak, inkar etmiş olmanız sebebiyle sizi boğmayacağından emin misiniz? Sonra, bundan dolayı kendinize (intikamınızı almak için) bizi arayıp soracak bir destekçi de bulamazsınız.

Edip Yüksel

Sizi tekrar denize göndermeyeceğinden ve üstünüze kırıp geçiren bir fırtına salarak inkarınızdan dolayı sizi boğmayacağından emin misiniz? Sonra sizin için peşinize düşecek birini de bulamazsınız

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa sizi tekrar denize döndürüp de üzerinize kasırgalar göndermeyeceğinden ve böylece ettiğiniz nankörlük sebebiyle sizi boğmayacağından emin misiniz? Sonra bu yaptığımıza karşı, bizim aleyhimize size yardım edecek bir koruyucu bulamazsınız.

Öztürk

Yoksa sizi bir kez daha oraya gönderip üstünüze kırıp geçiren bir fırtına salarak, inkâr ettiğinizden dolayı sizi boğmayacağından emin misiniz? Sizin adınıza, bizden bunun öcünü alacak birini de bulamazsınız.

Suat Yıldırım

Yahut sizi tekrar denize gönderip de üzerinize kırıp geçiren bir fırtına göndererek, inkârınız ve nankörlüğünüz sebebiyle sizi boğmayacağından emin mi oldunuz?Sonra Bize karşı size arka çıkacak hiç bir kuvvet bulamazsınız.

Süleyman Ateş

Yoksa O'nun sizi bir kez daha denize gönderip, üstünüze, kırıp geçiren bir fırtına salarak inkar ettiğinizden dolayı sizi boğmayacağından emin misiniz? O zaman bize karşı sizi izleyip koruyacak birini bulamazsınız!

۞ وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِىٓ ءَادَمَ وَحَمَلْنَٰهُمْ فِى ٱلْبَرِّ وَٱلْبَحْرِ وَرَزَقْنَٰهُم مِّنَ ٱلطَّيِّبَٰتِ وَفَضَّلْنَٰهُمْ عَلَىٰ كَثِيرٍۢ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلًۭا ﴿٧٠﴾

Andolsun ki biz Âdemoğullarını üstün ettik,karada suda taşıdık onları, tertemiz şeylerle rızıklandırdık onları ve yarattıklarımızın çoğundan üstün ettik onları.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz Ademoğlunu yücelttik; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.

Çeviriyazı

veleḳad kerramnâ benî âdeme veḥamelnâhüm fi-lberri velbaḥri verazaḳnâhüm mine-ṭṭayyibâti vefeḍḍalnâhüm `alâ keŝîrim mimmen ḫalaḳnâ tefḍîlâ.

Diyanet İşleri

And olsun ki, biz insanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları rızıklandırdık, yaratıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık.

Diyanet Vakfı

Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.

Edip Yüksel

Adem oğullarına onur verdik. Onları karada ve denizde taşıdık. Onları güzel nimetlerle besledik. Yarattıklarımızın bir çoğundan daha üstün kıldık

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Karada ve denizde taşıtlara yükledik ve temiz yiyeceklerden onları rızıklandırdık. Onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.

Öztürk

Yemin olsun, biz, âdemoğullarını onur ve üstünlükle donattık, onları karada ve denizde binitlerle yükledik. Onları, güzel ve temiz rızıklarla besledik. Ve onları, yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.

Suat Yıldırım

Gerçekten Biz Âdem evlatlarını şerefli kıldık, karada ve denizde kendilerini taşıyacak vasıtalar nasib ettik, onlara helâl ve hoş rızıklar verdik ve onları yarattığımız varlıkların çoğuna üstün kıldık.

Süleyman Ateş

Andolsun biz, Adem oğullarına çok ikram ettik: onları karada ve denizde (hayvanlar ve taşıtlar üzerinde) taşıdık. Onları güzel rızıklarla besledik ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.

يَوْمَ نَدْعُوا۟ كُلَّ أُنَاسٍۭ بِإِمَٰمِهِمْ ۖ فَمَنْ أُوتِىَ كِتَٰبَهُۥ بِيَمِينِهِۦ فَأُو۟لَٰٓئِكَ يَقْرَءُونَ كِتَٰبَهُمْ وَلَا يُظْلَمُونَ فَتِيلًۭا ﴿٧١﴾

O gün, herkesi, her topluluğu, uydukları kişilerle beraber çağıracağız. Gerçekten de kitabı, sağ eline verilenler, çekirdekteki kıl kadar bile zulüm görmeden kitaplarını okuyacaklar.

Alİ Bulaç

Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve onlar, bir 'hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar.

Çeviriyazı

yevme ned`û külle ünâsim biimâmihim. femen ûtiye kitâbehû biyemînihî feülâike yaḳraûne kitâbehüm velâ yużlemûne fetîlâ.

Diyanet İşleri

Bir gün bütün insanları önderleriyle beraber çağırırız. O gün kitabı sağından verilenler, işte onlar kitablarını okurlar. Onlara kıl kadar haksizlik edilmez.

Diyanet Vakfı

Her insan topluluğunu önderleri ile birlikte çağıracağımız o günde kimlerin amel defteri sağından verilirse, onlar, en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaklar.

Edip Yüksel

Her bir halkı önderleriyle birlikte çağırdığımız gün, kitabı sağından verilenler kitaplarını okurlar ve en ufak bir haksızlığa uğratılmazlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kıyamet günü bütün insanları önderleriyle çağıracağız. O gün, kimin amel defteri sağ eline verilirse, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve en küçük bir haksızlığa uğratılmayacaklar.

Öztürk

Gün olur, insan gruplarından herbirini kendi önderiyle çağırırız. O gün kitabı kendisine sağdan verilenler, kitaplarını okuyacaklar ve bir kıl kadar haksızlığa uğratılmayacaklar.

Suat Yıldırım

Gün gelir, her sınıftan insanları, tâbi oldukları önderlerine nisbet ederek çağırırız.Kimin hesap defteri sağından verilirse işte onlar defterlerini emin olarak okur ve kıl kadar olsun, haksızlığa uğratılmazlar. [10,47; 36,12; 18,49; 45,28;29]

Süleyman Ateş

Her milleti, imamıyla (eylemlerini saptayan defteriyle veya izlediği önderiyle) çağırdığımız gün, kimlerin Kitabı sağından verilirse işte onlar, Kitaplarını okurlar ve en ufak bir haksızlığa uğratılmazlar.

وَمَن كَانَ فِى هَٰذِهِۦٓ أَعْمَىٰ فَهُوَ فِى ٱلْءَاخِرَةِ أَعْمَىٰ وَأَضَلُّ سَبِيلًۭا ﴿٧٢﴾

Ve burada kör olan, ahirette de kördür ve yolunu da tam sapıtmıştır, şaşırmış gitmiştir.

Alİ Bulaç

Kim bunda (dünyada) kör ise, O, ahirette de kördür ve yol bakımından daha 'şaşkın bir sapıktır.'

Çeviriyazı

vemen kâne fî hâẕihî a`mâ fehüve fi-l'âḫirati a`mâ veeḍallü sebîlâ.

Diyanet İşleri

Bu dünyada kalbi kör olan, ahirette de kör ve daha şaşkındır.

Diyanet Vakfı

Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür; üstelik iyice yolunu şaşırmıştır.

Edip Yüksel

Bu dünyada (Kitaba) kör olanlara gelince, onlar ahirette de kördür ve yol bakımından daha da sapıktır

Elmalılı Hamdi Yazır

Her kim bu dünyada (manen) kör ise ahirette de kördür. Ve gidişçe daha şaşkındır.

Öztürk

Bu dünyada kör olan, âhirette de kördür. Yolca da daha sapıktır o.

Suat Yıldırım

Kim bu dünyada gerçekleri görmede kör ise, âhirette de kördür, hatta yol bulmadaki şaşkınlığı daha da beterdir.

Süleyman Ateş

Şu dünyada kör olan kimse, ahirette de kördür (dünyada doğru yolu göremeyen, ahirette de kurtuluş yolunu göremeyecektir, hatta onun) yolu daha da sapıktır.

وَإِن كَادُوا۟ لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ ٱلَّذِىٓ أَوْحَيْنَآ إِلَيْكَ لِتَفْتَرِىَ عَلَيْنَا غَيْرَهُۥ ۖ وَإِذًۭا لَّٱتَّخَذُوكَ خَلِيلًۭا ﴿٧٣﴾

Onlar, sana vahyettiğimizden başka şeyler düzüp bize iftira etmen için az kaldı ki seni bile fitneye düşüreceklerdi ve o vakit seni dost edineceklerdi işte.

Alİ Bulaç

Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını Bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman seni dost edineceklerdi.

Çeviriyazı

vein kâdû leyeftinûneke `ani-lleẕî evḥaynâ ileyke litefteriye `aleynâ gayrah. veiẕel letteḫaẕûke ḫalîlâ.

Diyanet İşleri

Seni, sana vahyettiğimizden ayırıp başka bir şeyi Bize karşı uydurman için uğraşırlar. O zaman seni dost edinirler.

Diyanet Vakfı

Müşrikler, sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi.

Edip Yüksel

Başka bir şeyi uydurup bize yakıştırman için nerdeyse seni sana vahyettiğimizden ayırıp saptıracaklardı. İşte o zaman seni dost edineceklerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Muhammed!) Az kalsın seni bile, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi.

Öztürk

Az kalsın seni, sana vahyettiğimizden uzaklaştırarak ondan gayrısını uydurup bize isnat edesin diye fitneye düşüreceklerdi. İşte o takdirde seni dost edinirlerdi.

Suat Yıldırım

Az kalsın, seni bile sana vahyettiğimizden başka bir şeyi uydurup, Bize mal etmen için akılları sıra kandıracak ve ancak o takdirde seni dost edineceklerdi.

Süleyman Ateş

Az daha onlar, baskı ile seni, sana vahyettiğimizden ayırarak ondan başkasını üstümüze atman için kandıracaklardı. İşte o zaman seni dost edinirlerdi.

وَلَوْلَآ أَن ثَبَّتْنَٰكَ لَقَدْ كِدتَّ تَرْكَنُ إِلَيْهِمْ شَيْـًۭٔا قَلِيلًا ﴿٧٤﴾

Sana sebat etme kabiliyeti vermeseydik andolsun ki birazcık meyledecektin onlara.

Alİ Bulaç

Eğer Biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin.

Çeviriyazı

velevlâ en ŝebbetnâke leḳad kitte terkenü ileyhim şey'en ḳalîlâ.

Diyanet İşleri

Sana sebat vermemiş olsaydık, and olsun ki, az da olsa onlara meyledecektin.

Diyanet Vakfı

Eğer seni sebatkar kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin.

Edip Yüksel

Seni sağlamlaştırmasaydık, onlara neredeyse bir parça meyledecektin

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, nerdeyse sen onlara birazcık meyledecektin.

Öztürk

Eğer biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık, yemin olsun, onlara birazcık meylediverecektin.

Suat Yıldırım

Eğer sana sebat vermeseydik nerdeyse azıcık da olsa onlara meyledecektin.

Süleyman Ateş

Eğer biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık, onlara bir parça yanaşacaktın.

إِذًۭا لَّأَذَقْنَٰكَ ضِعْفَ ٱلْحَيَوٰةِ وَضِعْفَ ٱلْمَمَاتِ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَصِيرًۭا ﴿٧٥﴾

Eğer bunu yapsaydın hayatın acısını da iki kat olarak tattıracaktık sana, ölümün acısını da iki kat, sonra da bize karşı hiçbir yardımcı bulamayacaktın kendine.

Alİ Bulaç

Bu durumda, Biz sana, hayatın da kat kat, ölümün de kat kat (acısını) tattırırdık; sonra Bize karşı bir yardımcı bulamazdın.

Çeviriyazı

iẕel leeẕaḳnâke ḍi`fe-lḥayâti veḍi`fe-lmemâti ŝümme lâ tecidü leke `aleynâ neṣîrâ.

Diyanet İşleri

O takdirde sana, hayatın da ölümün de, kat kat azabını tattırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.

Diyanet Vakfı

O zaman, hiç şüphesiz sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık; sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın.

Edip Yüksel

O zaman da hayatın ve ölümün azabını katlayarak sana tattırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı da bulamazdın

Elmalılı Hamdi Yazır

O takdirde, muhakkak hayatın da, ölümün de azabını sana kat kat tattırırdık. Sonra bize karşı kendin için hiçbir yardımcı bulamazdın.

Öztürk

İşte o zaman sana, hayatın da ölümün de katmerli acılarını tattırdık. Ve bize karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın.

Suat Yıldırım

O takdirde de hem hayatın, hem de ölümün acısını sana kat kat tattırırdık. Sonra Bize karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın. [33,30; 7,38; 35,69; 57,28]

Süleyman Ateş

O takdirde sana hayatın da, ölümün de kat kat(azab)ını taddırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.

وَإِن كَادُوا۟ لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ ٱلْأَرْضِ لِيُخْرِجُوكَ مِنْهَا ۖ وَإِذًۭا لَّا يَلْبَثُونَ خِلَٰفَكَ إِلَّا قَلِيلًۭا ﴿٧٦﴾

Onlar, nerdeyse seni yurdundan çıkarmak için taciz edip duracaklar, fakat sen çıktıktan sonra arkandan onlar da pek az bir müddet kalacaklar.

Alİ Bulaç

Neredeyse seni (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için tedirgin edeceklerdi; bu durumda kendileri de senden sonra az bir süreden başka kalamazlar.

Çeviriyazı

vein kâdû leyestefizzûneke mine-l'arḍi liyuḫricûke minhâ veiẕel lâ yelbeŝûne ḫilâfeke illâ ḳalîlâ.

Diyanet İşleri

Memleketinden çıkarmak için seni nerdeyse zorlayacaklardı. O takdirde senin ardından onlar da pek az kalabilirlerdi.

Diyanet Vakfı

Yine onlar, seni yurdundan çıkarmak için nerdeyse dünyayı başına dar getirecekler. O takdirde, senin ardından kendileri de fazla kalamazlar.

Edip Yüksel

Seni ülkeden çıkarmak için neredeyse seni zorla sürecekler. Bu taktirde senden sonra onlar da fazla kalmayacaklar

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Muhammed!) Yakında seni yurdundan çıkarmak için, muhakkak ki rahatsız edecekler ve o takdirde onlar da senin ardından pek az kalacaklardır.

Öztürk

Az kalsın bu topraktan çıkarmak için seni sıkıştıracaklardı. Böyle bir durumda onlar orada senin arkandan çok az bir süre kalacaklardı.

Suat Yıldırım

Onlar yurdundan çıkarmak için seni tedirgin edip dururlar. O takdirde kendileri de senden sonra pek az kalır, sonra da yok olur giderler.

Süleyman Ateş

Neredeyse seni yurdundan çıkarmak için tedirgin edeceklerdi. O takdirde kendileri de senin ardından pek az kalabilirler.

سُنَّةَ مَن قَدْ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِن رُّسُلِنَا ۖ وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْوِيلًا ﴿٧٧﴾

Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki yolyordam da buydu ve yolumuzda yordamımızda bir değişiklik bulamazsın.

Alİ Bulaç

(Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin bir sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.

Çeviriyazı

sünnete men ḳad erselnâ ḳableke mir rusülinâ velâ tecidü lisünnetinâ taḥvîlâ.

Diyanet İşleri

Bu, senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de uyguladığımız yasadır. Sen bizim yasamızda değişiklik bulamazsın.

Diyanet Vakfı

Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki kanun (da budur). Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik bulamazsın.

Edip Yüksel

Senden önce gönderdiğimiz tüm elçiler için öngördüğümüz sistem (sünnet) budur. Sistemimizde herhangi bir değişiklik göremezsin.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bu, senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlerimiz hakkındaki sünnetimizdir. Bizim sünnetimizde herhangi bir değişme göremezsin.

Öztürk

Senden önce gönderdiğimiz resullerimize uygulanan yöntem de buydu. Sen bizim yol ve yöntemimizde değişme bulamazsın.

Suat Yıldırım

Senden önce gönderdiğimiz resuller hakkında cari olan ilahî kanun budur. Sen Bizim nizamımızda asla bir değişiklik bulamazsın!

Süleyman Ateş

Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizin de yasası (budur). Bizim yasamızda bir değişiklik bulamazsın.

أَقِمِ ٱلصَّلَوٰةَ لِدُلُوكِ ٱلشَّمْسِ إِلَىٰ غَسَقِ ٱلَّيْلِ وَقُرْءَانَ ٱلْفَجْرِ ۖ إِنَّ قُرْءَانَ ٱلْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًۭا ﴿٧٨﴾

Ve namaz kıl güneşin zeval vaktinde, geceleyin karanlık basınca ve fecir çağında; şüphe yok ki sabah namazı, meleklerin tanık olduğu bir namazdır.

Alİ Bulaç

Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar namazı kıl, fecir vakti (namazda okunan) Kur'an'ı, işte o, şahid olunandır.

Çeviriyazı

eḳimi-ṣṣalâte lidülûki-şşemsi ilâ gaseḳi-lleyli veḳur'âne-lfecr. inne ḳur'âne-lfecri kâne meşhûdâ.

Diyanet İşleri

Güneşin batıya yönelmesinden gecenin kararmasına kadar namaz kıl; sabah vakti de namaz kıl, zira sabah namazına melekler şahit olur.

Diyanet Vakfı

Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir.

Edip Yüksel

Güneşin kaymasından gecenin kararmasına kadar namazı gözet. Sabah Kuran'ını da gözet. Sabahleyin Kuran (okuması) tanık olunur

Elmalılı Hamdi Yazır

Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar (belirli vakitlerde) gereği üzere namazı kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında, gece ve gündüz melekleri hazır bulunur.

Öztürk

Güneşin kaymasından/aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namazı/duayı yerine getir. Sabah Kur'an'ını da gözet. Çünkü sabah Kur'an'ı tanıklarca izlenmektedir.

Suat Yıldırım

Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar belli vakitlerde namaz kıl ve özellikle sabah namazını! Zira sabah namazı şahitlidir.

Süleyman Ateş

Güneşin sarkmasından (aşağı kaymasından) gecenin kararmasına (yatsı vaktine) kadar namaz kıl ve sabahın Kur'an'ın(ı, uzunca Kur'an okunan sabah namazını) da (unutma). Çünkü sabah Kur'an (okuması) görülecek şeydir.

وَمِنَ ٱلَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِۦ نَافِلَةًۭ لَّكَ عَسَىٰٓ أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًۭا مَّحْمُودًۭا ﴿٧٩﴾

Gecenin bir kısmında uyanıp namaz kıl, bu namaz, sana mahsustur ve farz namazlardan fazla bir namazdır. Umulur ki Rabbin, seni Makamı Mahmud'a sahip kılar.

Alİ Bulaç

Gecenin bir kısmında kalk, sana aid nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır.

Çeviriyazı

vemine-lleyli fetehecced bihî nâfiletel lek. `asâ ey yeb`aŝeke rabbüke meḳâmem maḥmûdâ.

Diyanet İşleri

Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Belki de Rabbin seni övülecek makama yükseltir.

Diyanet Vakfı

Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin.

Edip Yüksel

Fazladan bir kredi olarak geceleyin meditasyonda bulun ki Rabbin seni onurlu bir makama yükseltsin

Elmalılı Hamdi Yazır

Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur'ân ile teheccüd namazı kıl, Rabbinin seni bir makamı mahmuda (şefaat makamına) göndermesi kesindir.

Öztürk

Sana özgü bir davranış olarak, gecenin bir kısmında, o Kur'an'la meşgul olmak üzere uyanık ol/uykudan uyan. Böylece Rabbinin seni övgüye layık bir konuma ulaştırması umulur.

Suat Yıldırım

Sana mahsus olmak üzere gecenin bir kısmında kalkıp Kur'ân oku, teheccüd namazı kıl. Böylece Rabbinin seni makam-ı mahmûda eriştireceğini umabilirsin. [3,113]

Süleyman Ateş

Ayrıca sana özgü olarak gecenin bir kısmında da Kur'an oku(yup namaz kıl)mak üzere uyan! Rabbinin seni güzel bir makama ulaştırması umulur.

وَقُل رَّبِّ أَدْخِلْنِى مُدْخَلَ صِدْقٍۢ وَأَخْرِجْنِى مُخْرَجَ صِدْقٍۢ وَٱجْعَل لِّى مِن لَّدُنكَ سُلْطَٰنًۭا نَّصِيرًۭا ﴿٨٠﴾

Ve de ki: Ya Rabbi, beni gireceğim yere gerçek olarak sok, çıkacağım yerden gerçek olarak çıkar ve katından, bana yardım eden bir kudret, kuvvet ver.

Alİ Bulaç

Ve de ki: \"Rabbim, beni (girilecek yere) doğru bir girdirişle girdir ve (çıkarılacak yerden) doğru bir çıkarışla çıkar ve Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.\"

Çeviriyazı

veḳur rabbi edḫilnî müdḫale ṣidḳiv veaḫricnî muḫrace ṣidḳiv vec`al lî mil ledünke sülṭânen neṣîrâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"Rabbim! Beni dahil edeceğin yere hoşnutluk ve esenlikle dahil et; çıkaracağın yerden de hoşnutluk ve esenlikle çıkar. Katından beni destekleyecek bir kuvvet ver.\"

Diyanet Vakfı

Ve şöyle niyaz et: Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla; çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Bana tarafından, hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver.

Edip Yüksel

Ve de ki: \"Rabbim, beni doğru bir girişle kabul et ve beni doğru bir çıkışla çıkar. Katından beni destekleyecek bir güç ver.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Muhammed!) De ki: \"Rabbim! Beni, takdir ettiğin yere gönül rahatlığı ve huzur içinde koy ve çıkacağım yerden de dürüstlükle ve selametle çıkmamı sağla. Bana katından yardım edici bir kuvvet ver.\"

Öztürk

Şöyle yakar: \"Rabbim! Beni, gireceğim yere doğruluk-dürüstlükle sok, çıkacağım yerden doğruluk-dürüstlükle çıkar. Katından bana yardımcı bir güç/kanıt ver.\"

Suat Yıldırım

De ki: “Ya Rabbî, gireceğim yere dürüst olarak girmemi, çıkacağım yerden de dürüst olarak çıkmamı nasib et ve Kendi katından beni destekleyecek kuvvetli bir delil ver bana!” [57,25]

Süleyman Ateş

De ki: \"Rabbim, beni doğruluk girdirişiyle girdir ve beni doğruluk çıkarışiyle çıkar. Bana katından yardımcı bir güç ver.\"

وَقُلْ جَآءَ ٱلْحَقُّ وَزَهَقَ ٱلْبَٰطِلُ ۚ إِنَّ ٱلْبَٰطِلَ كَانَ زَهُوقًۭا ﴿٨١﴾

Ve de ki: Gerçek geldi, batıl yok olup gitti, şüphe yok ki batıl, zaten yok olur gider.

Alİ Bulaç

De ki: \"Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur.\"

Çeviriyazı

veḳul câe-lḥaḳḳu vezeheḳa-lbâṭil. inne-lbâṭile kâne zehûḳâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"Hak geldi, batıl ortadan kalkmaya mahkumdur.\"

Diyanet Vakfı

Yine de ki: Hak geldi; batıl yıkılıp gitti. Zaten batıl yıkılmaya mahkumdur.

Edip Yüksel

Ve şunu bildir ki: \"Gerçek gelmiş, yanlış ise ortadan kalkmıştır. Zaten yanlış, yok olmağa mahkumdur.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Muhammed!) De ki: \"Hak geldi, batıl yok oldu. Elbette batıl yok olmaya mahkumdur.\"

Öztürk

Ve de ki: \"Hak geldi bâtıl yıkılıp gitti. Bâtıl, yok olmaya zaten mahkûmdu.\"

Suat Yıldırım

De ki: “Hak geldi, batıl yıkılıp gitti. Çünkü batıl, yok olmaya mahkûmdur.” [21,18]

Süleyman Ateş

De ki: \"Hak geldi, batıl gitti; zaten batıl yok olmağa mahkumdur.\"

وَنُنَزِّلُ مِنَ ٱلْقُرْءَانِ مَا هُوَ شِفَآءٌۭ وَرَحْمَةٌۭ لِّلْمُؤْمِنِينَ ۙ وَلَا يَزِيدُ ٱلظَّٰلِمِينَ إِلَّا خَسَارًۭا ﴿٨٢﴾

Ve biz, Kur'an'dan, inananlara şifa ve rahmet olan ayetleri indirmedeyiz ve bunlar, zalimlerin ancak ziyanlarını arttırır.

Alİ Bulaç

Kur'an'dan mü'minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Oysa o, zalimlere kayıplardan başkasını arttırmaz.

Çeviriyazı

venünezzilü mine-lḳur'âni mâ hüve şifâüv veraḥmetül lilmü'minîne velâ yezîdu-żżâlimîne illâ ḫasârâ.

Diyanet İşleri

Kuran'dan inananlara rahmet ve şifa olan şeyler indiriyoruz. O, zalimlerin ise sadece kaybını artırır.

Diyanet Vakfı

Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.

Edip Yüksel

Kuran'ı, inananlar için bir şifa ve rahmet olarak indirdik. Zalimlerin ise ancak zararını arttırır

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz Kur'ân'dan, iman edenler için bir şifa ve rahmet kaynağı olan âyetler indiriyoruz. Zalimlerin de ancak zararını artırır.

Öztürk

Biz Kur'an'dan, inananlar için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Ama bu, zalimlerin yıkımını artırmaktan başka katkı sağlamıyor.

Suat Yıldırım

Biz Kur'ân’ı müminlere şifa ve rahmet olarak indiririz. Ama o, zalimlerin ise sadece ziyanını artırır. [41,44; 9,124-125]

Süleyman Ateş

Biz Kur'an'dan mü'minlere şifa ve rahmet olan şeyler indiriyoruz. Ama bu, zalimlerin ziyanını artırmaktan başka bir katkıda bulunmaz.

وَإِذَآ أَنْعَمْنَا عَلَى ٱلْإِنسَٰنِ أَعْرَضَ وَنَـَٔا بِجَانِبِهِۦ ۖ وَإِذَا مَسَّهُ ٱلشَّرُّ كَانَ يَـُٔوسًۭا ﴿٨٣﴾

İnsana nimet verdik mi yüz çevirir, uzaklaşır, fakat bir şerre uğradı mı ümidini tamamıyla keser, yeise düşer.

Alİ Bulaç

İnsana bir nimet verdiğimizde sırt çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman da umutsuzluğa kapılır.

Çeviriyazı

veiẕâ en`amnâ `ale-l'insâni a`raḍa veneâ bicânibih. veiẕâ messehü-şşerru kâne yeûsâ.

Diyanet İşleri

İnsana nimet verdiğimiz zaman yüz çevirerek yan çizer; başına bir kötülük gelince de yese düşer.

Diyanet Vakfı

İnsana nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirip yan çizer; ona bir de zarar ziyan dokunacak olsa iyice karamsarlığa düşer.

Edip Yüksel

İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirip yan çizer. Kendisine kötülük dokununca da umutsuzluğa düşer

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz insana nimet verdiğimiz zaman, Allah'ı anmaktan yüz çevirip uzaklaşır. Ona fenalık dokununca da ümitsizliğe kapılır.

Öztürk

İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirip yan çizer. Kendisine şer dokununca da hemen ümitsiz oluverir.

Suat Yıldırım

İnsana her ne zaman nimet versek, Allah'ı anmaktan yan çizer, umursamaz. Başına bir dert gelince de ümitsizliğe düşer. [17,67; 10,12]

Süleyman Ateş

İnsana ni'met verdiğimiz zaman, yüz çevirip yan çizer. Ona bir zarar dokununca da umutsuzluğa düşer.

قُلْ كُلٌّۭ يَعْمَلُ عَلَىٰ شَاكِلَتِهِۦ فَرَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ أَهْدَىٰ سَبِيلًۭا ﴿٨٤﴾

De ki: Herkes huylandığı huya göre hareket eder. Gerçekten de Rabbiniz, en doğru yolu kim bulmuştur, pek iyi bilir onu.

Alİ Bulaç

De ki: \"Herkes kendi yaratılışına (fıtrat tarzına) göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilir.\"

Çeviriyazı

ḳul küllüy ya`melü `alâ şâkiletih. ferabbüküm a`lemü bimen hüve ehdâ sebîlâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"Herkes yaradılışına göre davranır. Rabbiniz kimin en doğru yolda olduğunu bilir.\"

Diyanet Vakfı

De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir.

Edip Yüksel

De ki: \"Her kes inancına göre davranır. Kimin daha doğru yolda olduğunu ise Rabbim daha iyi bilir.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"Herkes bulunduğu hal ve niyetine göre iş yapar. Bu durumda kimin en doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir.\"

Öztürk

De ki: \"Herkes, kendi varlık yapısına uygun iş görür. Yolca daha doğru gidenin kim olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir.\"

Suat Yıldırım

De ki: Her insan kendi seciye ve karakterine göre davranır.Kimin daha isabetli olduğunu ise asıl Rabbiniz bilir. [11,121-122]

Süleyman Ateş

De ki: \"Herkes kendi karakterine göre hareket eder. Rabbiniz kimin en doğru yolda olduğunu daha iyi bilir.\"

وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلرُّوحِ ۖ قُلِ ٱلرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّى وَمَآ أُوتِيتُم مِّنَ ٱلْعِلْمِ إِلَّا قَلِيلًۭا ﴿٨٥﴾

Ve sana ruhu soruyorlar; de ki: Ruh, Rabbimin işindendir, hakındandır ve zaten size pek az bir bilgiden başka bir şey de verilmemiştir.

Alİ Bulaç

Sana ruhtan sorarlar; de ki: \"Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir.\"

Çeviriyazı

veyes'elûneke `ani-rrûḥ. ḳuli-rrûḥu min emri rabbî vemâ ûtîtüm mine-l`ilmi illâ ḳalîlâ.

Diyanet İşleri

Sana ruhun ne olduğunu soruyorlar, de ki: \"Ruh, Rabbimin emrinden ibarettir. Bu hususta size pek az bilgi verilmiştir.\"

Diyanet Vakfı

Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.

Edip Yüksel

Sana ruhtan (vahiyden) sorarlar. De ki: \"Vahiy Rabbimden gelir. Size verilen bilgi ise pek azdır.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: \"Ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.\"

Öztürk

Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: \"Ruh, Rabbimin emrindendir. Ve size, ilimden sadece az bir şey verilmiştir.\"

Suat Yıldırım

Bir de sana “rûh” hakkında soru sorarlar. De ki: “Rûh Rabbimin emrindedir, O'nun bileceği işlerdendir. Size sadece az bir ilim verilmiştir.”

Süleyman Ateş

Sana ruhtan sorarlar. De ki: \"Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ilimden pek az bir şey verilmiştir.\"

وَلَئِن شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِٱلَّذِىٓ أَوْحَيْنَآ إِلَيْكَ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ بِهِۦ عَلَيْنَا وَكِيلًا ﴿٨٦﴾

Ve dilersek sana vahyettiğimizi senden de gidermeye muktediriz, sonra bize karşı onu koruyacak bir kimse de bulamazsın.

Alİ Bulaç

Andolsun, eğer dilersek, sana vahyettiklerimizi gerçekten gideriveririz, sonra bunun için Bize karşı bir vekil bulamazsın.

Çeviriyazı

velein şi'nâ leneẕhebenne billeẕî evḥaynâ ileyke ŝümme lâ tecidü leke bihî `aleynâ vekîlâ.

Diyanet İşleri

Dileseydik and olsun ki, sana vahyettiğimizi alıp götürürdük. Sonra bize karşı duracak bir vekil de bulamazdın.

Diyanet Vakfı

Hakikaten, biz dilersek sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız; sonra bu durumda sen de bize karşı hiçbir koruyucu bulamazsın.

Edip Yüksel

Dilesek sana vahyettiğimizi geri alırız ve bize karşı her hangi bir koruyucu da bulamazsın

Elmalılı Hamdi Yazır

Yemin olsun ki, dilersek sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız; sonra bize karşı kendine bir vekil (koruyucu) bulamazsın.

Öztürk

Yemin olsun, biz dilesek sana vahyetmiş olduğumuzu tamamen gideriveririz, sonra onu elde etmek için bizim katımızda kendine bir vekil de bulamazsın.

Suat Yıldırım

Eğer dileseydik sana vahyettiğimiz Kur'ân’ı hafızalardan ve sayfalardan giderirdik. Sonra, sen de onu ele geçirmek için karşımızda bir yardımcı da bulamazdın.

Süleyman Ateş

Andolsun, biz dilesek, sana vahyettiğimiz(ayetler)i tamamen gideririz; sonra onun (geri alınması) için bize karşı sana bir yardımcı bulamazsın.

إِلَّا رَحْمَةًۭ مِّن رَّبِّكَ ۚ إِنَّ فَضْلَهُۥ كَانَ عَلَيْكَ كَبِيرًۭا ﴿٨٧﴾

Ancak Rabbinin rahmeti onu korumuştur; gerçekten de onun lütfü, ihsanı pek büyüktür sana.

Alİ Bulaç

(Vahyi sende bırakan) Rabbin rahmetinden başka(sı değildir). Şüphesiz O'nun lütfu senin üzerinde çok büyüktür.

Çeviriyazı

illâ raḥmetem mir rabbik. inne faḍlehû kâne `aleyke kebîrâ.

Diyanet İşleri

Bunu yapmayışı ancak Rabbinin sana merhamet etmesindendir. Çünkü O'nun sana olan nimeti büyüktür.

Diyanet Vakfı

Ancak Rabbinin rahmeti (sayesinde Kur'an baki kalmıştır). Çünkü O'nun sana lütufkarlığı çok büyüktür.

Edip Yüksel

Ancak Rabbinin rahmeti var... O'nun sana olan nimeti büyüktür.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat Rabbinden bir rahmet olarak (biz bunu yapmadık). Gerçekten O'nun senin üzerindeki lütfu çok büyüktür.

Öztürk

Ancak, Rabbinden bir rahmet müstesna. Kuşkusuz, O'nun sana lütfu pek büyüktür.

Suat Yıldırım

Ama böyle yapmayıp Kur'ân âyetlerini muhafaza etmesi, sırf Rabbinin ihsanının sonucudur. Gerçekten O’nun sana olan lütfu pek büyüktür.

Süleyman Ateş

Ancak Rabbin sana acıyarak ayetlerini geri almamaktadır. Çünkü O'nun sana olan lutfu cidden büyüktür.

قُل لَّئِنِ ٱجْتَمَعَتِ ٱلْإِنسُ وَٱلْجِنُّ عَلَىٰٓ أَن يَأْتُوا۟ بِمِثْلِ هَٰذَا ٱلْقُرْءَانِ لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِهِۦ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍۢ ظَهِيرًۭا ﴿٨٨﴾

De ki: İnsanlar ve cinler, bu Kur'an'ın bir benzerini meydana getirmek için bir araya gelseler bir benzerini meydana koyamazlar, hatta bir kısmı bir kısmına yardım etse bile.

Alİ Bulaç

De ki: \"Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler.\"

Çeviriyazı

ḳul leini-cteme`ati-l'insü velcinnü `alâ ey ye'tû bimiŝli hâẕe-lḳur'âni lâ ye'tûne bimiŝlihî velev kâne ba`ḍuhüm liba`ḍin żahîrâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"İnsanlar ve cinler, birbirine yardımcı olarak bu Kuran'ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, and olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar.\"

Diyanet Vakfı

De ki: Andolsun, bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler.

Edip Yüksel

De ki: \"Tüm insanlar ve cinler bu Kuran'ın bir benzerini oluşturmak amacıyla toplansalar ve bu konuda birbirlerine destek olsalar bile onun bir benzerini oluşturamazlar.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Muhammed! De ki: \"Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'ân'ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir.\"

Öztürk

De ki: \"Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere bir araya toplansalar, birbirlerine de destek olsalar, onun bir benzerini yine de ortaya getiremezler.\"

Suat Yıldırım

De ki: “Yemin ederim! Eğer insanlar ve cinler, bu Kur'ân’ın benzerini yapmak için bir araya toplansalar, hatta birbirlerine destek olup güçlerini birleştirseler bile, yine de onun gibi bir Kitap meydana getiremezler.”

Süleyman Ateş

De ki: \"Andolsun eğer insan(lar) ve cin(ler) bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine arka ol(up yardım et)seler yine onun benzerini getiremezler.

وَلَقَدْ صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ فِى هَٰذَا ٱلْقُرْءَانِ مِن كُلِّ مَثَلٍۢ فَأَبَىٰٓ أَكْثَرُ ٱلنَّاسِ إِلَّا كُفُورًۭا ﴿٨٩﴾

Andolsun ki bu Kur'an'da insanlara bütün örnekleri tekrartekrar anlattıksa da insanların çoğu kabul etmedi, ancak küfre kapıldı.

Alİ Bulaç

Andolsun, bu Kur'an'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkarda ayak direttiler.

Çeviriyazı

veleḳad ṣarrafnâ linnâsi fî hâẕe-lḳur'âni min külli meŝel. feebâ ekŝeru-nnâsi illâ küfûrâ.

Diyanet İşleri

And olsun ki, biz Kuran'da insanlara türlü türlü misal gösterip açıkladık. Öyleyken insanların çoğu nankör olmakta direndiler.

Diyanet Vakfı

Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkarcılıktan başkasını kabullenmediler.

Edip Yüksel

Biz bu Kuran'da her türlü örneği verdik, ne var ki halkın çoğunluğu inkarda direniyor.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yemin olsun ki biz bu Kur'ân'da insanlar için çeşitli misaller vermişizdir. Yine de insanların çoğu inkârlarında ısrar ederler.

Öztürk

Yemin olsun, biz bu Kur'an'da, insanlar için her benzetmeden nice örnekler sıraladık. Ama insanların çoğu inkâr ve nankörlükten başka bir şeyde diretmediler.

Suat Yıldırım

Bu Kur'ân’da Biz her türlü mânayı, insanlar için çeşitli tarzlarda tekrar tekrar açıkladık. Ama insanların çoğu inkârcılıkta ısrar ettiler.

Süleyman Ateş

Andolsun biz bu Kur'an'da insanlara her çeşit misali türlü biçimlerde anlattık, ama insanlardan çoğu inkarda direttiler.

وَقَالُوا۟ لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّىٰ تَفْجُرَ لَنَا مِنَ ٱلْأَرْضِ يَنۢبُوعًا ﴿٩٠﴾

Dediler ki: Bize yeryüzünden bir kaynak çıkarıp akıtmadıkça inanmayız sana.

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız.\"

Çeviriyazı

veḳâlû len nü'mine leke ḥattâ tefcüra lenâ mine-l'arḍi yembû`â.

Diyanet İşleri

Şöyle söylediler: \"Bize, yerden kaynaklar fışkırtmadıkça sana inanmayacağız\",

Diyanet Vakfı

Onlar: \"Sen, dediler, bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız.\"

Edip Yüksel

Dediler ki: \"Yerden bize bir kaynak fışkırtmadıkça sana inanmayız.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Kâfirler şöyle dediler: \"Sen, bizim için yerden suyu kesilmeyen bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız.\"

Öztürk

Dediler ki: \"Bizim için yerden bir pınar fışkırtmadığın sürece sana asla inanmayacağız!\"

Suat Yıldırım

Ve “Biz” dediler; “Sana asla inanmayacağız. Ta ki yerden bir pınar akıtasın.

Süleyman Ateş

Dediler ki: \"Yerden bize bir göze fışkırtmadıkça sana inanmayız!\"

أَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌۭ مِّن نَّخِيلٍۢ وَعِنَبٍۢ فَتُفَجِّرَ ٱلْأَنْهَٰرَ خِلَٰلَهَا تَفْجِيرًا ﴿٩١﴾

Yahut hurma fidanlarıyla, üzüm çotuklarıyla dolu bir bahçen olup içinde de ırmaklar gürülgürül akmadıkça.

Alİ Bulaç

\"Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın.\"

Çeviriyazı

ev tekûne leke cennetüm min neḫîliv ve`inebin fetüfeccira-l'enhâra ḫilâlehâ tefcîrâ.

Diyanet İşleri

\"Veya hurmalıkların, bağların olup, aralarında ırmaklar akıtmalısın.\"

Diyanet Vakfı

\"Veya senin bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı; öyle ki, içlerinden gürül gürül ırmaklar akıtmalısın.\"

Edip Yüksel

\"Veya hurma ve üzüm bahçelerin olup aralarında ırmaklar fışkırtmalısın.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Veyahut hurmalıklardan ve üzümlüklerden senin bir bahçen olsun da ortasından şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın.\"

Öztürk

\"Yahut senin, hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olmalı. Onların aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın.\"

Suat Yıldırım

Yahut senin hurma ve üzüm bağların olsun da aralarından gürül gürül ırmaklar akıtasın.

Süleyman Ateş

Yahut senin hurmalardan ve üzümlerden oluşan bir bahçen olmalı, aralarından ırmaklar fışkırtmalısın!

أَوْ تُسْقِطَ ٱلسَّمَآءَ كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفًا أَوْ تَأْتِىَ بِٱللَّهِ وَٱلْمَلَٰٓئِكَةِ قَبِيلًا ﴿٩٢﴾

Yahut umduğun gibi göğü, parçaparça üstümüze düşürmedikçe, yahut Allah'la melekleri karşımıza getirmedikçe.

Alİ Bulaç

\"Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.\"

Çeviriyazı

ev tüsḳiṭa-ssemâe kemâ za`amte `aleynâ kisefen ev te'tiye billâhi velmelâiketi ḳabîlâ.

Diyanet İşleri

\"Yahut da iddia ettiğin gibi, göğü tepemize parça parça düşürmeli, ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmelisin.\"

Diyanet Vakfı

\"Yahut, iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah'ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmelisin.\"

Edip Yüksel

\"Veya ileri sürdüğün gibi gökten üzerimize parçalar düşürmeli, yahut ALLAH'ı ve melekleri karşımıza getirmelisin.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Yahut söyleyip zannettiğin gibi, göğü başımıza parça parça düşüresin veya Allah'ı ve melekleri söylediğine şahit getiresin. \"

Öztürk

\"Yahut iddia ettiğin gibi göğü, parçalar halinde üzerimize düşürmelisin, yahut Allah'ı ve melekleri karşımıza dikmelisin.\"

Suat Yıldırım

Yahut iddia ettiğin gibi gökyüzünü parçalayıp üzerimize kısım kısım düşüresin, ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza getiresin de onlar senin söylediklerine şahitlik etsinler.

Süleyman Ateş

Yahut zannettiğin gibi üzerimize gökten parçalar düşürmelisin, yahut Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmelisin (onlar senin doğru söylediğine şahidlik etmelidirler)!

أَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌۭ مِّن زُخْرُفٍ أَوْ تَرْقَىٰ فِى ٱلسَّمَآءِ وَلَن نُّؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتَّىٰ تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَٰبًۭا نَّقْرَؤُهُۥ ۗ قُلْ سُبْحَانَ رَبِّى هَلْ كُنتُ إِلَّا بَشَرًۭا رَّسُولًۭا ﴿٩٣﴾

Yahut altından yapılma bir evin olmadıkça, yahut da gökyüzüne gözümüzün önünde çıkmadıkça ve bunu yapsan bile herbirimize gökten yazılı bir kitap indirmedikçe ve biz, onu okumadıkça gene gerçeklemeyiz, seni, gene inanmayız sana. De ki: Rabbimi tenzih ederim, ben neyim, ancak insan bir peygamber.

Alİ Bulaç

\"Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.\" De ki: \"Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?\"

Çeviriyazı

ev yekûne leke beytüm min zuḫrufin ev terḳâ fi-ssemâ'. velen nü'mine liruḳiyyike ḥattâ tünezzile `aleynâ kitâben naḳraüh. ḳul sübḥâne rabbî hel küntü illâ beşerar rasûlâ.

Diyanet İşleri

\"Veya altın bir evin olmalı, yahut göğe yükselmelisin ama oradan okuyacağımız bir kitap indirmezsen yine o yükselmene inanmayacağız.\" De ki: \"Fesubhanallah! Ben peygamber olan bir insandan başka bir şey miyim? \"

Diyanet Vakfı

\"Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız.\" De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer bir elçiyim.

Edip Yüksel

\"Ya da altın bir evin olmalı, veya göğe yükselmelisin. Yükselsen bile okuyacağımız bir kitabı üzerimize indirmedikçe ona inanmayız.\" De ki: \"Rabbim yücedir. Ben elçi olan bir insandan başka bir şey miyim ki.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Yahut altından bir evin olsun, ya da göğe çıkmalısın. Ona çıktığına da asla inanmayız. Ta ki bize, okuyacağımız bir kitap indiresin.\" De ki: \"Rabbimi tenzih ederim. Nihayet ben de, peygamber olan bir insandan başka bir şey değilim.\"

Öztürk

\"Yahut altından bir evin olmalı, yahut göğe yükselmelisin. Ancak senin göğe çıktığına, okuyacağımız bir kitabı bize indireceğin zamana kadar, asla inanmayız!\" De ki: \"Rabbimin şanı yücedir. Ben, insan bir resulden başka neyim ki?\"

Suat Yıldırım

Yok, yok! Bu da yetmez, senin altundan bir evin olmalı yahut göğe çıkmalısın.(Ama unutma!) Sen bize oradan dönerken okuyacağımız bir kitap indirmedikçe yine de senin oraya çıktığına inanmayız ha!”De ki: “Fe Sübhanallah! Ben sadece elçi olan bir insandan başka ne olabilirim ki?.” [17,59; 25,7-11; 26,187]

Süleyman Ateş

Yahut altundan bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Ama, sen üzerimize, okuyacağımız bir Kitap indirmedikçe senin sadece göğe çıkmana da inanmayız! De ki: \"Rabbimin şanı yücedir. (Böyle şeyleri yapmak benim işim değildir). Ben, sadece elçi ol(arak gönderil)en bir insan değil miyim?\"

وَمَا مَنَعَ ٱلنَّاسَ أَن يُؤْمِنُوٓا۟ إِذْ جَآءَهُمُ ٱلْهُدَىٰٓ إِلَّآ أَن قَالُوٓا۟ أَبَعَثَ ٱللَّهُ بَشَرًۭا رَّسُولًۭا ﴿٩٤﴾

Fakat kendilerine doğru yolu gösteren bir peygamber geldi mi insanları inanmaktan meneden şey de Allah, hiçbir insanı peygamber olarak gönderir mi demeleridir zaten.

Alİ Bulaç

Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: \"Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?\" demelerinden başkası değildir.

Çeviriyazı

vemâ mene`a-nnâse ey yü'minû iẕ câehümü-lhüdâ illâ en ḳâlû ebe`aŝe-llâhü beşerar rasûlâ.

Diyanet İşleri

İnsanlara doğruluk rehberi geldiği zaman, inanmalarına engel olan, sadece: \"Allah peygamber olarak bir insan mı gönderdi?\" demiş olmalarıdır.

Diyanet Vakfı

Zaten, kendilerine hidayet rehberi geldiğinde, insanların (buna) inanmalarını sırf, \"Allah, peygamber olarak bir beşeri mi gönderdi?\" demeleri engellemiştir.

Edip Yüksel

Kendilerine hidayet geldiğinde, halk: \"ALLAH bir insanı mı elçi olarak gönderdi,\" diyerek inanmadı

Elmalılı Hamdi Yazır

Kendilerine doğru yolu gösteren peygamber gelince, insanların iman etmelerine engel olan sebep sadece: \"Allah bir insanı mı Peygamber gönderdi?\" demeleridir.

Öztürk

Kendilerine hak kılavuzcusu geldiğinde, insanların iman etmelerine, şöyle demelerinden başka bir şey engel olmadı: \"Allah, bir insan mı resul gönderdi?\"

Suat Yıldırım

Zaten, insanların ekserisinin, kendilerine hidâyet geldiği halde iman etmemelerinin başlıca sebebi: “Allah bula bula bir insan mı seçip halka elçi gönderdi?” demeleridir.

Süleyman Ateş

Zaten kendilerine hidayet geldiği zaman insanları doğru yola gelmekten alıkoyan şey, hep: \"Allah, bir insanı elçi mi gönderdi?\" demeleridir.

قُل لَّوْ كَانَ فِى ٱلْأَرْضِ مَلَٰٓئِكَةٌۭ يَمْشُونَ مُطْمَئِنِّينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ مَلَكًۭا رَّسُولًۭا ﴿٩٥﴾

De ki: Yeryüzünde melekler bulunsaydı da rahatrahat gezselerdi onlara gökten bir meleği peygamber olarak gönderirdik.

Alİ Bulaç

De ki: \"Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.\"

Çeviriyazı

ḳul lev kâne fi-l'arḍi melâiketüy yemşûne muṭmeinnîne lenezzelnâ `aleyhim mine-ssemâi meleker rasûlâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik.\"

Diyanet Vakfı

Şunu söyle: Eğer yeryüzünde yerleşmiş gezip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten, peygamber olarak bir melek gönderirdik.

Edip Yüksel

De ki: \"Yeryüzünde yerleşip dolaşan melekler olsaydı onlara gökten bir meleği elçi gönderirdik.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Muhammed! Mekkelilere) şöyle de: \"Eğer yeryüzünde huzur içinde yürüyüp duran melekler olsaydı, elbette onlara gökten peygamber olarak bir melek indirirdik.\"

Öztürk

De ki: \"Eğer yeryüzünde doygunluğa ulaşmış melekler dolaşır olsaydı, elbette gökten onlara bir melek-resul gönderirdik.\"

Suat Yıldırım

–onlara deki: “Eğer yeryüzünde melekler yerleşip dolaşsalardı o zaman Biz onlara melek elçi gönderirdik.” [10,2; 64,6; 14,10; 23,47]

Süleyman Ateş

De ki: \"Eğer yer yüzünde uslu uslu yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir meleği elçi gönderirdik.\"

قُلْ كَفَىٰ بِٱللَّهِ شَهِيدًۢا بَيْنِى وَبَيْنَكُمْ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ بِعِبَادِهِۦ خَبِيرًۢا بَصِيرًۭا ﴿٩٦﴾

De ki: Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah yeter; şüphe yok ki o, kullarından haberdardır, onları görür.

Alİ Bulaç

De ki: \"Benimle aranızda şahid olarak Allah yeter; kuşkusuz O, kullarından gerçeğiyle haberdardır, görendir.\"

Çeviriyazı

ḳul kefâ billâhi şehîdem beynî vebeyneküm. innehû kâne bi`ibâdihî ḫabîram beṣîrâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Doğrusu O, kullarını görür, haberdardır.\"

Diyanet Vakfı

De ki: Benimle sizin aranızda gerçek şahit olarak Allah kafidir. Zira O, kullarını hakikaten bilip görmektedir.

Edip Yüksel

De ki: \"Benimle sizin aranızda ALLAH tanıktır. O, kullarından haber alır, görür.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Çünkü O, kullarının yaptığından haberdardır, yaptıklarını çok iyi görendir.\"

Öztürk

De ki: \"Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah yeter. O, kullarından haberdardır, onları görmektedir.\"

Suat Yıldırım

De ki: “Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter! Doğrusu O kullarının bütün hallerini bilip görmektedir.” [6,19; 69,44-46]

Süleyman Ateş

De ki: \"Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter. O, kulları(nın halleri)ni haber alır, görür.\"

وَمَن يَهْدِ ٱللَّهُ فَهُوَ ٱلْمُهْتَدِ ۖ وَمَن يُضْلِلْ فَلَن تَجِدَ لَهُمْ أَوْلِيَآءَ مِن دُونِهِۦ ۖ وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ عُمْيًۭا وَبُكْمًۭا وَصُمًّۭا ۖ مَّأْوَىٰهُمْ جَهَنَّمُ ۖ كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَٰهُمْ سَعِيرًۭا ﴿٩٧﴾

Allah, kimi doğru yola sevkederse odur doğru yolu bulan ve kimi saptırırsa o çeşit adamlara ondan başka hiçbir yardımcı bulamazsın ve biz onları, kıyamet günü, yüzü koyun kapanmış olarak kör ve dilsiz haşrederiz, yurtları da cehennemdir; orasının ateşi ve harareti sakin oldukça alevini fazlalaştırır, yakaryandırırız.

Alİ Bulaç

Allah, kimi hidayete erdirirse, işte o, hidayet bulmuştur, kimi saptırırsa onlar için O'nun dışında asla veliler bulamazsın. Kıyamet günü, Biz onları yüzükoyun körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir; ateşi sükun buldukça, çılgın alevini onlara arttırırız.

Çeviriyazı

vemey yehdi-llâhü fehüve-lmühted. vemey yuḍlil felen tecide lehüm evliyâe min dûnih. venaḥşüruhüm yevme-lḳiyâmeti `alâ vucûhihim `umyev vebükmev veṣummâ. me'vâhüm cehennem. küllemâ ḫabet zidnâhüm se`îrâ.

Diyanet İşleri

Allah'ın doğru yola eriştirdiği kimse hak yoldadır. Kimleri de saptırırsa, artık onlar için Allah'dan başka dostlar bulamazsın. Biz onları kıyamet günü yüzükoyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Varacakları yer cehennemdir. Onun ateşi ne zaman sönmeye yüz tutsa hemen alevini artırırız.

Diyanet Vakfı

Allah kime hidayet verirse, işte doğru yolu bulan odur; kimi de hidayetten uzak tutarsa, artık onlara, Allah'tan başka dostlar bulamazsın. Kıyamet gününde onları kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzükoyun haşrederiz. Onların varacağı ve kalacağı yer cehennemdir ki, ateşi yavaşladıkça onun alevini artırırız.

Edip Yüksel

ALLAH kime yol gösterirse o kişi doğruyu bulmuştur. Kimi de saptırırsa onlar için O'ndan başka bir koruyucu da bulamazsın. Diriliş günü de onları kör, dilsiz ve sağır olarak yaka paça toplarız. Cehennemdir yerleri. Soğudukça alevlerini arttırırız

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah kime hidayet verirse, o doğru yoldadır. Kimi de hidayetten uzak tutarsa, artık bunlar için Allah'tan başka hiçbir yardımcı bulamazsın. Ve biz, o kâfirleri kıyamet günü kör, dilsiz ve sağır oldukları halde, yüzleri üstü sürünerek haşredeceğiz. Varacakları yer cehennemdir; ateşi dindikçe onun ateşini artırırız.

Öztürk

Allah kime hidayet verirse doğru olan yolu bulan odur. Kimi de şaşırtırsa, böyleleri için O'nun dışında dostlar bulamazsın. Kıyamet günü böylelerini kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzleri üstüne sürerek haşrederiz. Varacakları yer cehennemdir ki, alevi dindikçe kızgın ateşini körükleyiveririz.

Suat Yıldırım

Allah kimi doğru yola iletirse işte doğru yolda olan odur.Kimi şaşırtırsa, artık Allah'tan başka ona hâmi ve yardımcı bulamazsın.Kıyamet günü onları kör, sağır ve dilsiz olarak yüzü koyun haşrederiz. Varacakları yer cehennemdir. Onun ateşi zayıfladıkça alevlerini artırırız. [18,17]

Süleyman Ateş

Allah kime hidayet ederse, işte doğru yolu bulan odur. Kimi de sapıklıkta bırakırsa artık onlar için O'ndan başka veliler bulamazsın. Kıyamet günü onları, yüzü koyun, kör, dilsiz ve sağır bir halde süreriz. Varacakları yer cehennemdir. Ateş her dindikçe, onlara çılgın alevi artırırız.

ذَٰلِكَ جَزَآؤُهُم بِأَنَّهُمْ كَفَرُوا۟ بِـَٔايَٰتِنَا وَقَالُوٓا۟ أَءِذَا كُنَّا عِظَٰمًۭا وَرُفَٰتًا أَءِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًۭا جَدِيدًا ﴿٩٨﴾

Bu da, delillerimizi inkar edip kemik haline geldikten, toz olup gittikten sonra mı yeniden yaratılacağız da dirileceğiz demelerinin karşılığı.

Alİ Bulaç

Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkar etmelerine ve: \"Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?\" demelerine karşılık cezalarıdır.

Çeviriyazı

ẕâlike cezâühüm biennehüm keferû biâyâtinâ veḳâlû eiẕâ künnâ `iżâmev verufâten einnâ lemeb`ûŝûne ḫalḳan cedîdâ.

Diyanet İşleri

Bu, ayetlerimizi inkar etmelerinin ve: \"Kemik ve ufalanmış toprak olduğumuzda mı yeniden dirileceğiz?\" demelerinin cezasıdır.

Diyanet Vakfı

Cezaları işte budur! Çünkü onlar, ayetlerimizi inkar etmişler ve: \"Sahi bizler, bir kemik yığını ve kokuşmuş toprak olduktan sonra yeni bir yaratılışla diriltilmiş mi olacağız?\" demişlerdir.

Edip Yüksel

Ayetlerimizi yalanladıkları, \"Kemik ve ufalanmış toprak olduktan sonra biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz,\" dedikleri için cezaları budur

Elmalılı Hamdi Yazır

Bu onların cezasıdır! Çünkü onlar, âyetlerimizi inkâr etmişler ve: \"Sahi bizler, bir yığın kemik ve ufalanmış toz olduğumuz zaman mı, yeni bir yaratılışla diriltilmiş olacağız?\" demişlerdir.

Öztürk

Cezaları işte budur. Çünkü ayetlerimizi inkâr ettiler ve şöyle dediler: \"Biz, bir kemik yığını olduktan, un-ufak hale geldikten sonra mı, sahi bundan sonra mı, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?\"

Suat Yıldırım

İşte onların cezaları budur! Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr ediyorlar ve:“Bir kemik yığını ve ufalanan kırıntı haline geldikten sonra mı biz diriltilip yeniden yaratılacağız!” diye dinle alay ediyorlardı.

Süleyman Ateş

İşte cezaları budur. Çünkü onlar, ayetlerimizi inkar ettiler ve: \"Biz kemikler ve ufalanmış toprak haline geldikten sonra mı, biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?\" dediler.

۞ أَوَلَمْ يَرَوْا۟ أَنَّ ٱللَّهَ ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ قَادِرٌ عَلَىٰٓ أَن يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ وَجَعَلَ لَهُمْ أَجَلًۭا لَّا رَيْبَ فِيهِ فَأَبَى ٱلظَّٰلِمُونَ إِلَّا كُفُورًۭا ﴿٩٩﴾

Görmüyorlar mı ki Allah, öyle bir mabut ki hiç şüphesiz gökleri ve yeryüzünü yaratmıştır, onların benzerini de yaratmaya gücü yeter ve onlar için bir müddet tayin etmiştir ki şüphe yok bunda. Fakat zulmedenler, kabul etmezler de ancak küfre kapılırlar.

Alİ Bulaç

Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler.

Çeviriyazı

evelem yerav enne-llâhe-lleẕî ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa ḳâdirun `alâ ey yaḫlüḳa miŝlehüm vece`ale lehüm ecelel lâ raybe fîh. feebe-żżâlimûne illâ küfûrâ.

Diyanet İşleri

Gökleri ve yeri yaratan Allah'ın, onların benzerlerini de tekrar yaratmaya Kadir olduğunu görmezler mi? Onlar için şüphe götürmeyen bir süre tayin etmiştir. Öyleyken, zalimler, inkarcılıkta hala direnirler.

Diyanet Vakfı

Düşünmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah, kendilerinin benzerini yaratmaya da kadirdir! Allah, onlar için bir vade takdir etti. Bunda şüphe yoktur. Ama zalimler, inkarcılıktan başkasını kabullenmediler.

Edip Yüksel

Gökleri ve yeri yaratan ALLAH'ın onların bir benzerini tekrar yaratmaya gücü yeteceğini düşün müyorlar mı? Nitekim onlar için belli ve kesin bir süre koymuştur. Zalimler hala inkar ediyorlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, gökleri ve yeri yaratan Allah'ın, kendilerinin aynı olan insanları yaratmaya da kadir olduğunu görüp bilmediler mi? Allah onlar için şüphe edilmeyen bir vâde takdir etmiştir. Fakat zalimler, inkârlarında yine de ısrar ederler.

Öztürk

Görmediler mi ki, o, gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerlerini yaratmaya da Kaadir'dir. Onlar için bir süre belirlemiştir, bunda kuşku yok. Ama zalimler, inkârdan başka bir şeyde direnmiyorlar.

Suat Yıldırım

Görüp düşünmüyorlar mı ki gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerini yaratmaya elbette kadirdir?O, kendileri için asla, şüphe götürmeyecek bir vâde belirlemiştir.Ama zalimlerin işleri güçleri inkârdan ibaret! [40,57; 36,81-82] [11,104]

Süleyman Ateş

Görmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerini yaratmağa da kadirdir? Kendileri için, bir süre koymuştur, onda hiç şüphe yoktur. Ama zalimler inkardan başka bir şey yapmazlar.

قُل لَّوْ أَنتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَآئِنَ رَحْمَةِ رَبِّىٓ إِذًۭا لَّأَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ ٱلْإِنفَاقِ ۚ وَكَانَ ٱلْإِنسَٰنُ قَتُورًۭا ﴿١٠٠﴾

De ki: Rabbimin rahmet hazineleri elinizde olsaydı harcayıp tükenmeden korkar, hasislik ederdiniz, zaten de insan, pek hasistir.

Alİ Bulaç

De ki: \"Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine malik olsaydınız, bu durumda harcama endişesiyle gerçekten (cimrilik edip elinizde) tutardınız. İnsan pek cimridir.

Çeviriyazı

ḳul lev entüm temlikûne ḫazâine raḥmeti rabbî iẕel leemsektüm ḫaşyete-l'infâḳ. vekâne-l'insânü ḳatûrâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"Rabbimin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız, tükenir korkusuyla yine de cimrilik ederdiniz. Zaten insanlar pek cimridir.\"

Diyanet Vakfı

De ki: Rabbimin rahmet hazinesine eğer siz sahip olsaydınız, harcanır korkusuyla kıstıkça kısardınız. İnsanoğlu da pek eli sıkıdır!

Edip Yüksel

De ki: \"Rabbimin rahmet hazineleri sizin elinizde olsaydı, harcamakla tükenir korkusuyla onları tutacaktınız. İnsan cimridir.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Muhammed!) De ki: \"Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, fakirlik korkusunu yine de elden bırakmazdınız.\" Doğrusu insan çok cimridir.

Öztürk

De ki: \"Eğer Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman da harcanır-biter korkusuyla cimri davranırdınız.\" İnsan çok cimridir.

Suat Yıldırım

De ki: “Rabbimin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız, harcamakla tükenir korkusuyla cimrilik ederdiniz. Çok cimridir insan!” [4,53; 70,18-19; 64-16]

Süleyman Ateş

De ki: \"Eğer Rabbimin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız, harcamaktan korkarak tutardınız. Gerçekten insan çok cimridir!

وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا مُوسَىٰ تِسْعَ ءَايَٰتٍۭ بَيِّنَٰتٍۢ ۖ فَسْـَٔلْ بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ إِذْ جَآءَهُمْ فَقَالَ لَهُۥ فِرْعَوْنُ إِنِّى لَأَظُنُّكَ يَٰمُوسَىٰ مَسْحُورًۭا ﴿١٠١﴾

Andolsun ki biz, Musa'ya dokuz tane apaçık delil vermiştik; sor İsrailoğullarına; Musa, onlara gelince Firavun ya Musa demişti, şüphe yok ki ben seni büyülenmiş sanıyorum.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz Musa'ya apaçık dokuz ayet (mucize) vermiştik; işte İsrailoğulları'na sor; onlara geldiği zaman Firavun ona: \"Gerçekten ben seni büyülenmiş sanıyorum\" demişti.

Çeviriyazı

veleḳad âteynâ mûsâ tis`a âyâtim beyyinâtin fes'el benî isrâîle iẕ câehüm feḳâle lehû fir`avnü innî leeżunnüke yâ mûsâ mesḥûrâ.

Diyanet İşleri

And olsun ki, Musa'ya dokuz tane apaçık mucize verdik. İsrailoğullarına sor, Musa onlara geldiğinde, Firavun kendisine: \"Ey Musa! Ben seni büyülenmiş sanıyorum\" demişti.

Diyanet Vakfı

Andolsun biz, Musa'ya açık açık dokuz ayet verdik. Haydi İsrailoğullarına sor. Musa onlara geldiğinde Firavun ona, \"Ey Musa! dedi, senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum!\"

Edip Yüksel

Musa'ya apaçık dokuz mucize verdik. Dilersen İsrail oğullarına sor. Onlara gittiğinde, Firavun ona, \"Musa, senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum,\" demişti

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun biz Musa'ya apaçık dokuz mucize verdik. (Ey Peygamber!) İsrailoğullarına sor, Musa kendilerine geldiğinde Firavun ona: \"Ey Musa! Ben senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum\" demişti.

Öztürk

Yemin olsun, biz, Mûsa'ya açık-seçik dokuz mucize verdik. İsrailoğullarına sor: Hani, Mûsa onlara geldiğinde Firavun ona şöyle demişti: \"Ben senin kesinlikle büyülendiğini düşünüyorum, ey Mûsa!\"

Suat Yıldırım

Mûsâ'ya, açık açık dokuz mûcize (açık belge) verdik. İşte İsrailoğullarına sor: Mûsâ kendilerine geldiğinde Firavun ona: (“Bana bak) Mûsâ!” dedi, “Ben senin büyülendiğini zannediyorum.”

Süleyman Ateş

Andolsun biz Musa'ya açık açık dokuz mu'cize vermiştik. İşte İsrail oğullarına sor: Musa onlara gelmiş; Fir'avn ona: \"Ey Musa, ben seni büyülenmiş sanıyorum\" demişti.

قَالَ لَقَدْ عَلِمْتَ مَآ أَنزَلَ هَٰٓؤُلَآءِ إِلَّا رَبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ بَصَآئِرَ وَإِنِّى لَأَظُنُّكَ يَٰفِرْعَوْنُ مَثْبُورًۭا ﴿١٠٢﴾

O da, sen de biliyorsun ki demişti, bunları, insanlara apaçık deliller olmak üzere ancak göklerin ve yeryüzünün Rabbi indirmiştir ve şüphe yok ki ey Firavun, ben de seni küfriyle helak olmuş sanıyorum.

Alİ Bulaç

O da: \"Andolsun, bunları görülecek belgeler olarak göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsin; gerçekten ben de seni yıkılmış-harab olmuş sanıyorum\" demişti.

Çeviriyazı

ḳâle leḳad `alimte mâ enzele hâülâi illâ rabbü-ssemâvâti vel'arḍi beṣâir. veinnî leeżunnüke yâ fir`avnü meŝbûrâ.

Diyanet İşleri

Musa da: \"And olsun ki, bunları göklerin ve yerin Rabbinin açık belgeler olarak indirdiğini biliyorsun. Ey Firavun! Doğrusu senin mahvolacağını sanıyorum\" demişti.

Diyanet Vakfı

(Musa Firavun'a:) \"Pek ala biliyorsun ki, dedi, bunları, birer ibret olmak üzere, ancak, göklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ey Firavun! Ben de senin hakikaten mahvolduğunu sanıyorum!\"

Edip Yüksel

\"Göklerin ve yerin Rabbi'nden başkasının bu delilleri indirmediğini iyi biliyorsun. Firavun, seni mahvolmuş biri olarak görüyorum!\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Musa dedi ki: \"Ey Firavun! Pekâlâ bilirsin ki, bu mucizeleri, birer ibret olmak üzere, ancak göklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ey Firavun! Ben de seni helak olmuş zannediyorum.\"

Öztürk

Mûsa dedi: \"Yemin olsun, sen bilmektesin ki, bunları, basîretle görülebilecek ibretler halinde/basîretler olarak o, göklerin ve yerin Rabbinden başkası indirmedi. Vallahi ben seni mahvolmuş görüyorum, ey Firavun!\"

Suat Yıldırım

Mûsâ da şöyle cevap verdi: “Pek iyi bilirsin ki bu âyetleri, birer belge olmak üzere, indiren, göklerin ve yerin Rabbinden başkası değildir. Ey Firavun! Ben de senin mahvolduğunu zannediyorum.”

Süleyman Ateş

Musa dedi ki: \"Bunları, ancak göklerin ve yerin Rabbinin, (benim doğruluğumu belgeleyen) kanıtlar olarak indirdiğini pekala bildin. Ey Fir'avn, ben de seni mahvolmuş görüyorum.

فَأَرَادَ أَن يَسْتَفِزَّهُم مِّنَ ٱلْأَرْضِ فَأَغْرَقْنَٰهُ وَمَن مَّعَهُۥ جَمِيعًۭا ﴿١٠٣﴾

Onları Mısır'dan çıkarmayı kurunca onu da onunla beraber bulunanların hepsini de sulara boğduk.

Alİ Bulaç

Böylelikle, onları o yerden sürüp-sarsıntıya uğratmayı istedi, Biz de onu ve beraberindekileri hep birlikte boğuverdik.

Çeviriyazı

feerâde ey yestefizzehüm mine-l'arḍi feagraḳnâhü vemem me`ahû cemî`â.

Diyanet İşleri

Firavun bunun üzerine onları memleketten sürmek istedi. Biz de onu ve beraberindekilerin hepsini suda boğduk.

Diyanet Vakfı

Derken, Firavun onları ülkeden çıkarmak istedi. Bu yüzden biz onu ve maiyyetindekilerin hepsini (denizde) boğduk.

Edip Yüksel

Onları ülkeden çıkarmak isteyince de onu ve beraberindekileri topluca suda boğduk

Elmalılı Hamdi Yazır

Derken Firavun, Musa'yı ve İsrailoğullarını Mısır'dan sürmek istedi. Biz de onu ve beraberindekilerin hepsini suda boğduk.

Öztürk

Firavun onları o topraktan sürüp çıkarmak istedi de biz onu ve yanındakilerin tümünü boğduk.

Suat Yıldırım

Firavun onları ülkeden söküp atmak istedi. Ama Biz onu ve beraberindeki bütün ordusunu suda boğduk.

Süleyman Ateş

Fir'avn onları o ülkeden sürüp çıkarmak istedi, biz de onu, yanındakilerle birlikte toptan boğduk.

وَقُلْنَا مِنۢ بَعْدِهِۦ لِبَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ ٱسْكُنُوا۟ ٱلْأَرْضَ فَإِذَا جَآءَ وَعْدُ ٱلْءَاخِرَةِ جِئْنَا بِكُمْ لَفِيفًۭا ﴿١٠٤﴾

Ve bundan sonra İsrailoğullarına dedik ki: Yeryüzünde oturun, eğleşin, ahiret hakkındaki vaadimizin yerine gelme zamanı çatınca hepinizi derleyip tapımıza getirirler.

Alİ Bulaç

Ve onun ardından İsrailoğulları'na söyledik: \"O toprak (yurt)ta oturun, ahiret va'di geldiğinde hepinizi derleyip-toplayacağız.\"

Çeviriyazı

veḳulnâ mim ba`dihî libenî isrâîle-skünü-l'arḍa feiẕâ câe va`dü-l'âḫirati ci'nâ biküm lefîfâ.

Diyanet İşleri

Sonra İsrailoğullarına: \"Bu memlekette siz oturun, kıyamet koptuğunda hepinizi bir araya getiririz.\" dedik.

Diyanet Vakfı

Arkasından da İsrailoğullarına: \"O topraklarda oturun! Ahiret vadi tahakkuk edince, hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz\" dedik.

Edip Yüksel

Ondan sonra İsrail oğullarına, \"Bu ülkede yerleşin. Verilen son söz geldiğinde sizi bir araya toplayacağız,\" dedik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Arkasından İsrailoğullarına şöyle dedik: \"Firavun\"un sizi çıkarmak istediği arazide siz oturun! Sonra ahiret vaadi (kıyamet) geldiği vakit, hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz.\"

Öztürk

Bunun ardından, İsrailoğullarına şöyle dedik: \"Şu toprakta oturun. Âhiret vaadi/ikinci vaat gelince, sizi toplayıp bir araya getireceğiz.\"

Suat Yıldırım

Bu olaydan sonra İsrailoğullarına da dedik ki: “Haydin, yerleşin size gösterilen yere!Ne zaman ki âhiret vâdesi gelir, işte o vakit hepinizi bir araya toplar, hakkınızda gereken hükmü veririz!”

Süleyman Ateş

Onun ardından İsrail oğullarına: \"O ülkede oturun, ahiret zamanı gelince hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz,\" dedik.

وَبِٱلْحَقِّ أَنزَلْنَٰهُ وَبِٱلْحَقِّ نَزَلَ ۗ وَمَآ أَرْسَلْنَٰكَ إِلَّا مُبَشِّرًۭا وَنَذِيرًۭا ﴿١٠٥﴾

Ve biz Kur'an'ı hak ve gerçek olarak indirdik, o da hak ve gerçek hükümlerle indi ve seni de ancak müjdeci ve korkutucu olarak gönderdik.

Alİ Bulaç

Biz onu (Kur'an'ı) hak olarak indirdik ve o hak ile indi; seni de yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik.

Çeviriyazı

vebilḥaḳḳi enzelnâhü vebilḥaḳḳi nezel. vemâ erselnâke illâ mübeşşirav veneẕîrâ.

Diyanet İşleri

Kuran'ı ancak hak olarak indirdik ve o da indiği gibi hak olarak kaldı. Seni de yalnız müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

Diyanet Vakfı

Biz Kur'an'ı hak olarak indirdik; o da hakkı getirdi. Seni de ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.

Edip Yüksel

Gerçekten onu biz indirdik ve o gerçek ile indi. Seni de ancak bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz bu Kur'an'ı hak olarak indirdik, O, bütün hakikatleri içinde toplayarak indi. Ey Peygamber! Biz seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

Öztürk

Biz onu hak ile indirdik ve o hak ile indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

Suat Yıldırım

Biz Kur'ân’ı hak olarak indirdik. O da hakkın ve gerçeğin ta kendisi olarak indi. Seni de ey Resulüm, sadece rahmetle müjdelemen ve inanmayanları ise azapla uyarman için gönderdik. [4,166]

Süleyman Ateş

Biz o(Kur'a)nı hak olarak indirdik ve o, hak ile inmiştir. Seni de ancak bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.

وَقُرْءَانًۭا فَرَقْنَٰهُ لِتَقْرَأَهُۥ عَلَى ٱلنَّاسِ عَلَىٰ مُكْثٍۢ وَنَزَّلْنَٰهُ تَنزِيلًۭا ﴿١٠٦﴾

Bir Kur'an'dır ki onu insanlara duradura, yavaşyavaş okuman için ayetayet, suresure ayırdık ve onu azarazar indirdik.

Alİ Bulaç

Onu bir Kur'an olarak, insanlara dura dura okuman için (bölüm bölüm) ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile indirdik.

Çeviriyazı

veḳur'ânen feraḳnâhü litaḳraehû `ale-nnâsi `alâ mükŝiv venezzelnâhü tenzîlâ.

Diyanet İşleri

Kuran'ı, insanlara ağır ağır okuman için, bölüm bölüm indirdik ve onu gerektikçe indirdik.

Diyanet Vakfı

Biz onu, Kur'an olarak, insanlara dura dura okuyasın diye (ayet ayet, sure sure) ayırdık; ve onu peyderpey indirdik.

Edip Yüksel

Uzun bir zaman dilimi içerisinde halka okuman için ayırdığımız bir Kuran'dır. Onu topluca indirmiştik

Elmalılı Hamdi Yazır

Sana Kur'ân'ı verdik ve onu insanlara sindire sindire okuyasın diye (kısımlara) ayırdık ve biz onu yavaş yavaş indirdik.

Öztürk

Onu, okunacak şeyleri toplayan bir kitap/ bir Kur'an olarak, insanlara dura dura okuyasın diye kısımlara ayırıp ağır ağır indirdik.

Suat Yıldırım

Hem o vahyi, insanların zihinlerine sindire sindire okuman içinzaman zaman gelen Kur'ân dersleri halinde indirdik [16,101-102; 25,32]

Süleyman Ateş

Onu, insanlara ağır ağır okuman için, okuma parçalarına ayırdık ve onu azar azar indirdik.

قُلْ ءَامِنُوا۟ بِهِۦٓ أَوْ لَا تُؤْمِنُوٓا۟ ۚ إِنَّ ٱلَّذِينَ أُوتُوا۟ ٱلْعِلْمَ مِن قَبْلِهِۦٓ إِذَا يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ سُجَّدًۭا ﴿١٠٧﴾

De ki: İster inanın, ister inanmayın; bundan önce kendilerine bilgi verilenlere okundu mu onlar, yüzüstü kapanıp secde ediyorlar

Alİ Bulaç

De ki: \"İster ona inanın, ister inanmayın: O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman, çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler.\"

Çeviriyazı

ḳul âminû bihî ev lâ tü'minû. inne-lleẕîne ûtü-l`ilme min ḳablihî iẕâ yütlâ `aleyhim yeḫirrûne lil'eẕḳâni süccedâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"Kuran'a ister inanın, isten inanmayın, O'ndan önceki bilginlere o okunduğu zaman, yüzleri üzerine secdeye varırlar\" ve \"Rabbimiz münezzehtir. Rabbimiz'in sözü şüphesiz yerine gelecektir\" derler.

Diyanet Vakfı

De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kur'an) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar.

Edip Yüksel

De ki: \"Ona ister inanın, ister inanmayın!\" Daha önce kendilerine bilgi verilmiş olanlara okunduğu zaman secde ederek yüz üstü kapanırlar

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Muhammed! De ki: İster ona (Kur'ân'a) inanın, ister inanmayın; o daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğunda onlar, yüzleri üstü secdeye kapanırlar.

Öztürk

De ki: \"İster inanın ona, ister inanmayın. O, kendilerine daha önce ilim verilmiş olanlara okunduğunda, onlar, çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar.\"

Suat Yıldırım

De ki: “İster inanın ona, ister inanmayın. Şu bir gerçektir ki daha önce kendilerine ilim verilenlere Kur'ân okununca derhal yüzüstü secdeye kapanırlar.”

Süleyman Ateş

De ki: \"Siz ister ona inanın, ister inanmayın, O, daha önce kendilerine bilgi verilenlere okunduğu zaman onlar, derhal çeneleri üstüne secdeye kapanırlar.\"

وَيَقُولُونَ سُبْحَٰنَ رَبِّنَآ إِن كَانَ وَعْدُ رَبِّنَا لَمَفْعُولًۭا ﴿١٠٨﴾

Ve noksan sıfatlardan münezzehtir Rabbimiz diyorlar, gerçekten de Rabbimizin vaadi, yerine gelmiştir.

Alİ Bulaç

Ve derler ki: \"Rabbimiz Yücedir, Rabbimiz'in va'di gerçekten gerçekleşmiş bulunuyor.\"

Çeviriyazı

veyeḳûlûne sübḥâne rabbinâ in kâne va`dü rabbinâ lemef`ûlâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"Kuran'a ister inanın, isten inanmayın, O'ndan önceki bilginlere o okunduğu zaman, yüzleri üzerine secdeye varırlar\" ve \"Rabbimiz münezzehtir. Rabbimiz'in sözü şüphesiz yerine gelecektir\" derler.

Diyanet Vakfı

Ve derlerdi ki: Rabbimizi tesbih ederiz. Rabbimizin vadi mutlaka yerine getirilir.

Edip Yüksel

\"Rabbimiz yücedir. Rabbimizin sözü gerçekleşmiştir,\" derler

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve derler ki: Rabbimizi tenzih ederiz. Şüphesiz ki Rabbimizin vaadi gerçekleşir.

Öztürk

Ve diyorlar: \"Rabbimizin şanı yücedir, Rabbimizin vaadi mutlaka gerçekleşecektir!\"

Suat Yıldırım

“Ulu Rabbimizin şanı yücedir. Ne vâd ederse mutlaka gerçekleşir.” derler.

Süleyman Ateş

Rabbimizin şanı yücedir, gerçekten Rabbimizin sözü mutlaka yerine getirilir! derler.

وَيَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَزِيدُهُمْ خُشُوعًۭا ۩ ﴿١٠٩﴾

Ağlayaağlaya yüzüstü yere kapanıyorlar ve Kur'an'ı dinleyiş onların gönül alçaklığını ve itaatlerini arttırıyor.

Alİ Bulaç

Çeneleri üstüne kapanıp ağlıyorlar ve (Kur'an) onların huşu (saygı dolu korku)larını arttırıyor.

Çeviriyazı

veyeḫirrûne lil'eẕḳâni yebkûne veyezîdühüm ḫuşû`â.

Diyanet İşleri

Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar; bu, onların gönüllerindeki saygıyı artırır.

Diyanet Vakfı

Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar. (Kur'an okumak) onların saygısını artırır.

Edip Yüksel

Ağlayarak yüz üstü kapanırlar; çünkü o (ayetler) onların saygısını arttırır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve ağlayarak yüzleri üstü secdeye kapanırlar. Hem de bu Kur'ân'ı işitmek onların Allah'a teslimiyetlerini daha da artırır.

Öztürk

Ağlayarak çeneleri üstü kapanıyorlar; o onların huşûunu artırıyor.

Suat Yıldırım

Yine ağlayarak yüzüstü secdeye kapanırlar.”İşte Kur'ân, onların saygısını böyle artırır. [47,17; 41,44; 3,113-115]

Süleyman Ateş

Ağlayarak çeneleri üstüne kapanırlar ve Kur'an onların derin saygısını artırır.

قُلِ ٱدْعُوا۟ ٱللَّهَ أَوِ ٱدْعُوا۟ ٱلرَّحْمَٰنَ ۖ أَيًّۭا مَّا تَدْعُوا۟ فَلَهُ ٱلْأَسْمَآءُ ٱلْحُسْنَىٰ ۚ وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَٱبْتَغِ بَيْنَ ذَٰلِكَ سَبِيلًۭا ﴿١١٠﴾

De ki: İster Allah Adıyla dua edin, ister rahman adıyla, hangi adla dua ederseniz edin, gerçekten de bütün güzel adlar, onundur ve namazında pek yüksek sesle okuma, sesini pek de yavaşlatma, ikisinin arasında bir yol tut.

Alİ Bulaç

De ki: \"Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur.\" Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.

Çeviriyazı

ḳuli-d`ü-llâhe evi-d`ü-rraḥmân. eyyem mâ ted`û felehü-l'esmâü-lḥusnâ. velâ techer biṣalâtike velâ tüḫâfit bihâ vebtegi beyne ẕâlike sebîlâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"İster Allah deyin, ister Rahman deyin, hangisini derseniz deyin, en güzel isimler O'nundur.\" Namaz kılarken sesini yükseltme, gizli de okuma, ikisi ortasında bir yol tut.

Diyanet Vakfı

De ki: \"İster Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler O'na hastır.\" Namazında yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da kısma; ikisinin arası bir yol tut.

Edip Yüksel

De ki: \"İster ALLAH diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız, tüm güzel isimler O'nundur. \" Namazında ne ilan et, ne de gizle; ikisinin arasında bir yol tut.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Sen onlara) de ki: İster \"Allah\" deyin, ister \"Rahmân\" deyin, nasıl çağırırsanız çağırın. En güzel isimler O'nundur. Namazında sesini pek yükseltme, çok da gizli okuma, orta yolu seç.

Öztürk

De ki: \"İster Allah diye yakarın, ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle yakarırsanız yakarın, en güzel isimler/Esmâül Hüsna O'nundur. Namazında/duanda sesini yükseltme, kısma da. İkisi ortası bir yol tut.\"

Suat Yıldırım

De ki: “Dua ederken ister “Allah” ister “Rahman” diye hitab edin. Hangisini deseniz en güzel isimler hep O'nundur!”Namazında sesini pek yükseltme, ama iyice de kısma, ikisinin arası bir yol tut. [59,22-24; 25,60]

Süleyman Ateş

De ki: \"İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırsanız en güzel isimler O'nundur. Namazında pek bağırma, pek de sesini gizleme, bu ikisinin arasında bir yol tut.

وَقُلِ ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ ٱلَّذِى لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًۭا وَلَمْ يَكُن لَّهُۥ شَرِيكٌۭ فِى ٱلْمُلْكِ وَلَمْ يَكُن لَّهُۥ وَلِىٌّۭ مِّنَ ٱلذُّلِّ ۖ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًۢا ﴿١١١﴾

Ve de ki: Hamd Allah'a ki oğul edinmemiştir kendisine ve saltanatta, tasarrufta ortağı yoktur ve aciz olmadığından yardımcıya da ihtiyacı yoktur ve pek büyük bil, onu, büyüklüğünü de bildir.

Alİ Bulaç

Ve de ki: \"Övgü (hamd), çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyacı) bulunmayan Allah'adır.\" Ve O'nu tekbir edebildikçe tekbir et.

Çeviriyazı

veḳuli-lḥamdü lillâhi-lleẕî lem yetteḫiẕ veledev velem yekül lehû şerîkün fi-lmülki velem yekül lehû veliyyüm mine-ẕẕülli vekebbirhü tekbîrâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"Hamd, çocuk edinmemiş olan, hükümranlığında ortağı bulunmayan, düşkün olmayıp yardımcıya da ihtiyaç göstermeyen Allah'a mahsustur.\" O'nu gereği gibi büyükle.

Diyanet Vakfı

\"Çocuk edinmeyen, hakimiyette ortağı bulunmayan, acizlikten ötürü bir dosta da ihtiyacı olmayan Allah'a hamdederim\" de ve tekbir getirerek O'nun şanını yücelt!

Edip Yüksel

Ve de ki: \"Övgü, ALLAH'adır. O çocuk edinmemiştir, yönetimde ortağı ve zayıflıktan ötürü de bir yardımcısı yoktur.\" O'nu alabildiğine Yücelt.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve şöyle de: Hamd o Allah'a ki, hiçbir çocuk edinmedi, mülkte ortağı yoktur, aciz olmayıp bir yardımcıya da ihtiyacı yoktur. Tekbir getirerek O'nu noksanlıklardan yücelt de yücelt.

Öztürk

Şöyle de: \"Hamt, o Allah'a özgüdür ki, çocuk edinmemiştir; mülk ve yönetiminde ortağı yoktur; âcizlik yüzünden dost edinmemiştir.\" Ve tekbir edip yücelt O'nu!

Suat Yıldırım

Her türlü hamd O Allah'a mahsustur ki, asla evlad edinmemiştir. “Hakimiyetinde hiç bir ortağı yoktur. Acze düşüp de bir desteğe muhtaç olmamıştır.” de ve tekbir getirerek O’nun büyüklüğünü ilan et!

Süleyman Ateş

Çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, acze düşüp de yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah'a hamdolsun! de ve O'nu gereği gibi tekbir et (saygı ve tekbir ile an).