Main pages

Surah Mary [Maryam] in Turkish

Surah Mary [Maryam] Ayah 98 Location Maccah Number 19

كٓهيعٓصٓ ﴿١﴾

Kaf ha ya ayn sad.

Alİ Bulaç

Kaf, He, Ye, Ayn, Sad.

Çeviriyazı

kâf-hâ-yâ-`ayn-ṣâd.

Diyanet İşleri

Kaf, Ha, Ya, Ayn, Sad.

Diyanet Vakfı

Kaf. Ha. Ya. Ayn. Sad.

Edip Yüksel

K. H. Y. 'A. SS. (Kef Ha Ya 'Ayn Sad)

Elmalılı Hamdi Yazır

Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd.

Öztürk

Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd.

Suat Yıldırım

Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd.

Süleyman Ateş

Kaf ha ya 'ayn sad.

ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُۥ زَكَرِيَّآ ﴿٢﴾

Bu, kulu Zekeriyya'ya Rabbinin rahmetini anıştır.

Alİ Bulaç

(Bu,) Rabbinin, kulu Zekeriya'ya rahmetinin zikridir.

Çeviriyazı

ẕikru raḥmeti rabbike `abdehû zekeriyyâ.

Diyanet İşleri

Bu, Rabbinin kulu Zekeriya'ya olan rahmetini anmadır.

Diyanet Vakfı

(Bu,) Rabbinin, Zekeriyya kuluna rahmetinin anılmasıdır.

Edip Yüksel

Bu, Rabbinin, kulu Zekeriyya'ya olan rahmetini anıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bu, Rabbinin, kulu Zekeriyya'ya olan rahmetini anmadır.

Öztürk

Rabbinin rahmetinin, Zekeriyya kuluna anılışıdır bu...

Suat Yıldırım

Bu, Senin Rabbinin, kulu Zekeriyya'ya olan lütuf ve ihsanının anlatımıdır. [3,38-41] {KM, Luka 1,5-25}

Süleyman Ateş

Bu, Rabbinin, kulu Zekeriyya'ya rahmetini anıştır.

إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُۥ نِدَآءً خَفِيًّۭا ﴿٣﴾

Hani o, gizlice Rabbine niyaz etmişti de.

Alİ Bulaç

Hani o, Rabbine gizlice seslendiği zaman;

Çeviriyazı

iẕ nâdâ rabbehû nidâen ḫafiyyâ.

Diyanet İşleri

O Rabbine içinden yalvarmıştı.

Diyanet Vakfı

Hani o, gizli bir sesle Rabbine niyaz etmişti:

Edip Yüksel

Rabbine gizli bir yalvarışla seslenmişti

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir zamanlar o, Rabbine gizlice (içinden) yalvarmıştı.

Öztürk

Hani o, Rabbine gizli bir sesle seslenmişti de,

Suat Yıldırım

O Rabbine gizlice seslenip şöyle niyaz etmişti:

Süleyman Ateş

O, Rabbine gizli bir seslenişle yalvarmıştı:

قَالَ رَبِّ إِنِّى وَهَنَ ٱلْعَظْمُ مِنِّى وَٱشْتَعَلَ ٱلرَّأْسُ شَيْبًۭا وَلَمْ أَكُنۢ بِدُعَآئِكَ رَبِّ شَقِيًّۭا ﴿٤﴾

Demişti ki: Rabbim, kemiklerim bile incelip zayıfladı, saçımsakalım ağardı, parılparıl parlamada başım sanki ve sana ne dua etmişsem mahrum olmadım ben.

Alİ Bulaç

Demişti ki: \"Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben Sana dua etmekle mutsuz olmadım.\"

Çeviriyazı

ḳâle rabbi innî vehene-l`ażmü minnî veşte`ale-rra'sü şeybev velem eküm bidü`âike rabbi şeḳiyyâ.

Diyanet İşleri

Şöyle demişti: \"Rabbim! Gerçekten kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı. Rabbim! Sana yalvarmakla şimdiye kadar bedbaht olup bir şeyden mahrum kalmadım.\"

Diyanet Vakfı

Rabbim! dedi, benden (vücudumdan), kemiklerim zayıfladı, saçım başım ağardı. Ve ben, Rabbim, sana (ettiğim) dua sayesinde hiç bedbaht olmadım.

Edip Yüksel

\"Rabbim,\" dedi, \"Vücudumdaki kemik gevşedi, başım ağarıp tutuştu. Sana yalvarışta, Rabbim, hiç bir vakit umut kesmedim.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Şöyle demişti: \"Ey Rabbim! Şüphesiz (artık öyle bir durumdayım ki) benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım(ın saçı) bembeyaz alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de ey Rabbim, hiçbir zaman bedbaht olmadım.\"

Öztürk

Şöyle demişti: \"Rabbim, işte karşındayım. Kemik gevşedi bende. İhtiyarlıktan başım beyaz alevle tutuştu. Sana yakarma/senin için çağrı yapma konusunda ise Rabbim, hiç bedbaht/zorluk ve şiddet yanlısı olmadım.\"

Suat Yıldırım

“Ya Rabbî, iyice yaşlandım, kemiklerim zayıfladı, eridi, başımdaki saçlarım ağardı, beyaz alevler gibi tutuştu. Ya Rabbî, Sana her ne için yalvardıysam, asla mahrum kalmadım.”

Süleyman Ateş

Rabbim, demişti, ben, bende kemik gevşedi; baş, ihtiyarlk aleviyle tutuştu. Rabbim, sana du'a ile hiçbir zaman bahtsız olmadım (her du'a ettikçe kabul buyurdun, beni istediğimden mahrum etmedin).

وَإِنِّى خِفْتُ ٱلْمَوَٰلِىَ مِن وَرَآءِى وَكَانَتِ ٱمْرَأَتِى عَاقِرًۭا فَهَبْ لِى مِن لَّدُنكَ وَلِيًّۭا ﴿٥﴾

Benden sonra yerime geçecek, mirasıma konacak yakınlarımdan endişelenmekteyim, karım da kısır, sen bana katından bir oğul ihsan et de.

Alİ Bulaç

\"Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım, benim karım da bir kısır (kadın)dır. Artık bana Kendi Katından bir yardımcı armağan et.\"

Çeviriyazı

veinnî ḫiftü-lmevâliye miv verâî vekâneti-mraetî `âḳiran feheb lî mil ledünke veliyyâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karım da kısırdır. Katından bana bir oğul bağışla ki, bana ve Yakub oğullarına mirasçı olsun. Rabbim! Onun, rızanı kazanmasını da sağla.\"

Diyanet Vakfı

Doğrusu ben, arkamdan iş başına geçecek olan yakınlarımdan endişe ediyorum. Karım da kısırdır. Tarafından bana bir veli (oğul) ver.

Edip Yüksel

\"Bana bağımlı olanların benden sonraki durumundan endişeleniyorum. Karım da kısır. Katından bana bir kalıtçı bağışla.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Gerçekten ben, arkamdan yerime geçecek varislerden endişedeyim. Karım da kısır bulunuyor. Onun için katından bana bir çocuk ihsan et.\"

Öztürk

\"Ben, arkamdan gelecek yakınlarımdan endişe ediyorum. Karımsa kısır. O halde, katından bana bir dost bağışla;

Suat Yıldırım

Doğrusu ben arkamdan yerime geçecek akrabamdan ötürü endişeliyim. Eşim de kısır! Bana lütf-u kereminden öyle bir vâris nasib et ki bana da, Yâkub hanedanına da vâris olsun. Onu, razı olacağın bir insan eyle ya Rabbî!” [3,38-39]

Süleyman Ateş

Doğrusu ben arkamdan, yerime geçecek yakınlar(ımın iyi hareket etmeycekler)inden korktum; karım da kısır. (Ne olur) katından bana yerime geçecek bir veli lutfet.

يَرِثُنِى وَيَرِثُ مِنْ ءَالِ يَعْقُوبَ ۖ وَٱجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّۭا ﴿٦﴾

Bana da mirasçı olsun, Yakup soyuna da mirasçı olsun ve Rabbim, onu, rızanı kazanmışlardan et.

Alİ Bulaç

\"Bana mirasçı olsun. Yakup oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu (kendisinden) razı olunan(lardan) kıl.\"

Çeviriyazı

yeriŝünî veyeriŝü min âli ya`ḳûb. vec`alhü rabbi raḍiyyâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karım da kısırdır. Katından bana bir oğul bağışla ki, bana ve Yakub oğullarına mirasçı olsun. Rabbim! Onun, rızanı kazanmasını da sağla.\"

Diyanet Vakfı

Ki o bana varis olsun; Ya'kub hanedanına da varis olsun. Rabbim, onu rızana layık kıl!

Edip Yüksel

\"Bana ve Yakup boyuna varis olsun. Rabbim, onu beğendiğin biri yap.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ki bana da mirasçı olsun, Yakub ailesine de mirascı olsun. Rabbim, onu sen rızana kavuştur.\"

Öztürk

Ki hem bana mirasçı olsun hem de Yakub hanedanına mirasçı olsun. Ve onu hoşnutluğunu kazanmış bir kul eyle, Rabbim.\"

Suat Yıldırım

Doğrusu ben arkamdan yerime geçecek akrabamdan ötürü endişeliyim. Eşim de kısır! Bana lütf-u kereminden öyle bir vâris nasib et ki bana da, Yâkub hanedanına da vâris olsun. Onu, razı olacağın bir insan eyle ya Rabbî!” [3,38-39]

Süleyman Ateş

Ki, (o), bana ve Ya'kub oğullarına mirasçı olsun. Rabbim, onu beğendiğin bir insan yap.

يَٰزَكَرِيَّآ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَٰمٍ ٱسْمُهُۥ يَحْيَىٰ لَمْ نَجْعَل لَّهُۥ مِن قَبْلُ سَمِيًّۭا ﴿٧﴾

Ey Zekeriyya, biz seni müjdelemekteyiz, bir oğlun olacak, adı da Yahya'dır ve ondan önce bu adla adlanmış hiç kimseyi yaratmadık.

Alİ Bulaç

(Allah buyurdu:) \"Ey Zekeriya, şüphesiz Biz seni, adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz; Biz bundan önce ona hiçbir adaş kılmamışız.\"

Çeviriyazı

yâ zekeriyyâ innâ nübeşşiruke bigulâmin-smühû yaḥyâ lem nec`al lehû min ḳablü semiyyâ.

Diyanet İşleri

Allah: \"Ey Zekeriya! Sana, Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bu adı daha önce kimseye vermemiştik\" buyurdu.

Diyanet Vakfı

(Allah şöyle buyurdu:) Ey Zekeriyya! Biz sana bir oğul müjdeleriz ki, onun adı Yahya'dır. Daha önce ona kimseyi adaş yapmadık.

Edip Yüksel

\"Zekeriyya, sana bir oğul müjdeleriz. İsmi Yahya'dır. Onun gibisini daha önce yaratmadık.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Allah şöyle buyurdu): \"Ey Zekeriyya! Şüphesiz biz sana Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bundan önce ona hiçbir adaş yapmadık.\"

Öztürk

Ey Zekeriyya! Biz sana bir oğul müjdeliyoruz; adı Yahya, daha önce ona hiç kimseyi adaş yapmadık.

Suat Yıldırım

“Zekeriyya!” buyurdu Allah. “Biz, sana adı Yahya olacak bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce, kimseyi ona adaş yapmadık (Bu adı alan olmadı).”

Süleyman Ateş

(Allah buyurdu): Ey Zekeriyya, biz sana bir oğul müjdeleriz, adı Yahya'dır. Daha önce ona hiç kimseyi adaş yapmadık (ondan önce kimseye bu adı vermedik.)\"

قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِى غُلَٰمٌۭ وَكَانَتِ ٱمْرَأَتِى عَاقِرًۭا وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ ٱلْكِبَرِ عِتِيًّۭا ﴿٨﴾

Rabbim dedi, benim nasıl oğlum olabilir ki karım kısır ve ben de ömrümün sonlarına vardım, tamamıyla ihtiyarladım.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken, benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım.\"

Çeviriyazı

ḳâle rabbi ennâ yekûnü lî gulâmüv vekâneti-mraetî `âḳirav veḳad belagtü mine-lkiberi `itiyyâ.

Diyanet İşleri

Zekeriya: \"Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken nasıl oğlum olabilir?\" dedi.

Diyanet Vakfı

Zekeriyya: Rabbim! dedi, karım kısır olduğu, ben de ihtiyarlığın son sınırına vardığım halde, benim nasıl oğlum olabilir?

Edip Yüksel

\"Rabbim, benim nasıl bir oğlum olabilir? Karım kısır, bense alabildiğine yaşlıyım,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Zekeriyya: \"Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken nasıl oğlum olabilir?\" dedi.

Öztürk

Dedi: \"Rabbim, benim için oğul nasıl söz konusu olur? Karım, doğurganlığını yitirmiştir, bense yaşlılığın gerçekten en ileri basamağına ulaştım.\"

Suat Yıldırım

“Ya Rabbî, dedi, nasıl benim çocuğum olabilir ki eşim kısır, ben ise bir pîr-i faniyim!”

Süleyman Ateş

(Zekeriyya): \"Rabbim, dedi benim nasıl oğlum olur? Karım da kısırdır. Ben ise ihtiyarlığın son sınırına vardım.\"

قَالَ كَذَٰلِكَ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَىَّ هَيِّنٌۭ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِن قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْـًۭٔا ﴿٩﴾

Böyledir bu dedi, Rabbine dedi, bu pek kolay ve sen yokken evvelce de seni yaratmıştım.

Alİ Bulaç

(Ona gelen melek:) \"İşte böyle\" dedi. \"Rabbin dedi ki: Bu Benim için kolaydır, daha önce sen hiçbir şey değil iken, seni yaratmıştım.\"

Çeviriyazı

ḳâle keẕâlik. ḳâle rabbüke hüve `aleyye heyyinüv veḳad ḫalaḳtüke min ḳablü velem tekü şey'â.

Diyanet İşleri

Allah: \"Rabbin böyle buyurdu; Çünkü bu bana kolaydır, nitekim sen yokken daha önce seni yaratmıştım\" dedi.

Diyanet Vakfı

Allah: Öyledir, dedi; Rabbin: O bana kolaydır. Daha önce, sen hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım, buyurdu.

Edip Yüksel

\"Evet öyledir,\" dedi, \"Rabbin, 'O iş bana kolaydır. Seni daha önce yaratmıştım ve sen hiç bir şey değildin' diyor.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Allah yahut Cebrail ona şöyle) dedi: \"Dediğin gibidir, (fakat) Rabbin buyurdu ki, bu işi yapmak bana kolaydır. Nitekim bundan önce seni yarattım. Halbuki sen hiçbir şey değildin.\"

Öztürk

\"Bu budur.\" dedi. Rabbin şöyle buyurdu: \"Onu yapmak benim için çok kolaydır. Nitekim daha önce de sen hiçbir şey değilken seni yaratmıştım.\"

Suat Yıldırım

Melek dedi: “Öyledir, fakat Rabbin buyurdu ki: Bunu yapmak bana pek kolay! Nitekim seni yoktan var eden de Ben değil miyim?” [76,1]

Süleyman Ateş

Dedi: \"Öyledir, ama Rabbin: 'O bana kolaydır, daha önce sen de hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım' dedi.\"

قَالَ رَبِّ ٱجْعَل لِّىٓ ءَايَةًۭ ۚ قَالَ ءَايَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ ٱلنَّاسَ ثَلَٰثَ لَيَالٍۢ سَوِيًّۭا ﴿١٠﴾

Rabbim dedi, bana bir delil göster. Sıhhatin yerindeyken dedi, tam üç gece insanlarla konuşamayacaksın, işte bu, sana delildir.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Rabbim, bana bir alamet (ayet) ver.\" Dedi ki: \"Senin alametin, sapasağlam iken, üç tam gece insanlarla konuşmamandır.\"

Çeviriyazı

ḳâle rabbi-c`al lî âyeh. ḳâle âyetüke ellâ tükellime-nnâse ŝelâŝe leyâlin seviyyâ.

Diyanet İşleri

Zekeriya \"Rabbim! Öyleyse bana bir alamet ver\" dedi. Allah: \"Senin alametin, sağlam ve sıhhatli olduğun halde üç gün üç gece insanlarla konuşamamandır\" buyurdu.

Diyanet Vakfı

O: Rabbim! dedi, (çocuğum olacağına dair) bana bir işaret ver. Allah: Sana işaret, sapasağlam olduğun halde üç gün insanlarla konuşamamandır, buyurdu.

Edip Yüksel

\"Rabbim, bana bir işaret ver,\" dedi. \"Senin işaretin, birbirini izleyen üç gece boyunca halkla konuşmamandır.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Zekeriyya şöyle dedi: \"Rabbim! Bana alâmet ver.\" Allah: \"Senin alâmetin, sapasağlam olduğun halde, üç gün, üç gece insanlarla konuşamaz hale gelmendir.\" buyurdu.

Öztürk

Dedi: \"Rabbim, bana bir işaret ver.\" Cevap verdi: \"İşaretin, sapasağlam olduğun halde üç gece insanlarla konuşmamandır.\"

Suat Yıldırım

“Bana bir alâmet göster ya Rabbî!”, dedi. Allah buyurdu: “Senin alâmetin, sağlığın yerinde olmasına rağmen üç gün insanlarla konuşamamandır” [3,41]

Süleyman Ateş

Rabbim, dedi, (öyle ise) bana bir işaret ver. \"Senin işaretin, sapasağlam olduğun halde tam üç gece (ve gündüz) insanlarla konuşamamandır.\" dedi.

فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوْمِهِۦ مِنَ ٱلْمِحْرَابِ فَأَوْحَىٰٓ إِلَيْهِمْ أَن سَبِّحُوا۟ بُكْرَةًۭ وَعَشِيًّۭا ﴿١١﴾

Zekeriyya, mihraptan çıkıp kavmine, sabahakşam onu tenzih edin noksan sıfatlardan diye işaret etti.

Alİ Bulaç

Böylelikle (Zekeriya) mescidten kavminin karşısına çıkıp onlara (şu anlamları) işaret etti: \"Sabah akşam tesbih edin.\"

Çeviriyazı

feḫarace `alâ ḳavmihî mine-lmiḥrâbi feevḥâ ileyhim en sebbiḥû bükratev ve`aşiyyâ.

Diyanet İşleri

Zekeriya bunun üzerine mabedden çıkıp milletine: \"Sabah akşam Allah'ı tesbih edin\" diye işarette bulundu.

Diyanet Vakfı

Bunun üzerine Zekeriyya, mabetten kavminin karşısına çıkarak onlara: \"Sabah akşam tesbihte bulunun\" diye işaret verdi.

Edip Yüksel

Tapınaktan halkının arasına çıktı ve \"O'nu sabah akşam düşünüp anın,\" diye onlara işaretle bildirdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Nihayet (birgün konuşamayınca) mihrabdan kavmine karşı çıktı da onlara \"Sabah ve akşam (Rabbinizi) tesbih edin\" diye işaret etti.

Öztürk

Bunun üzerine Zekeriyya, yakarış yerinden ayrılıp halkının karşısına geçti ve onlara \"sabah-akşam tespih edin\" diye işaret verdi.

Suat Yıldırım

Derken, mâbeddeki bölmesinden halkının karşısına çıkıp “Sabah akşam Rabbinizi tenzih ve O'na ibadet edin!” diye işarette bulundu. [Mihrab için bkz. 3,37]

Süleyman Ateş

(Zekeriyya), ma'bedden kavminin karşısına çıkıp onlara: \"Sabah akşam (Rabbinizi) tesbih edin!\" diye işaret etti.

يَٰيَحْيَىٰ خُذِ ٱلْكِتَٰبَ بِقُوَّةٍۢ ۖ وَءَاتَيْنَٰهُ ٱلْحُكْمَ صَبِيًّۭا ﴿١٢﴾

Ey Yahya, azim ve kuvvetle kitabı al. Ve ona çocukken peygamberlik verdik.

Alİ Bulaç

(Çocuğun doğup büyümesinden sonra ona dedik ki:) \"Ey Yahya, Kitabı kuvvetle tut.\" Daha çocuk iken ona hikmet verdik.

Çeviriyazı

yâ yaḥyâ ḫuẕi-lkitâbe biḳuvveh. veâteynâhü-lḥukme ṣabiyyâ.

Diyanet İşleri

\"Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl\" deyip daha çocukken ona hikmet, katımızdan kalp yumuşaklığı ve safiyet verdik. O, Allah'tan sakınan ve anasına babasına karşı iyi davranan bir kimse idi, baş kaldıran bir zorba değildi.

Diyanet Vakfı

\"Ey Yahya! Kitab'a (Tevrat'a) vargücünle sarıl!\" (dedik) ve henüz sabi iken ona (ilim ve) hikmet verdik.

Edip Yüksel

\"Yahya, kitaba iyice sarıl.\" Çocuk yaşta kendisine bilgelik vermiştik.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl\" (dedik) ve daha çocukken ona hikmet verdik.

Öztürk

\"Ey Yahya! Kitap'ı kuvvetle tut.\" Biz ona daha sabi iken hikmet verdik.

Suat Yıldırım

“Yahya! Kitaba var kuvvetinle sarıl!” dedik ve henüz çocuk iken ona hikmet verdik. Tarafımızdan bir merhamet, arı duru bir gönül de ihsan ettik.O, Allah'ı sayıp günahtan sakınan bir insandı. Anne ve babasına iyi davranan hayırlı bir evlattı, asla zorba ve isyankâr biri değildi.

Süleyman Ateş

Ey Yahya, Kitabı kuvvetle tut (Onun emirlerini uygula). (dedik) ve ona çocuk iken hikmet verdik.

وَحَنَانًۭا مِّن لَّدُنَّا وَزَكَوٰةًۭ ۖ وَكَانَ تَقِيًّۭا ﴿١٣﴾

Katımızdan ona bir kalb yumuşaklığı, bir temizlik ihsan ettik ve o, mabudundan çekinirdi.

Alİ Bulaç

Katımız'dan ona bir sevgi duyarlılığı ve temizlik (de verdik). O, çok takva sahibi biriydi.

Çeviriyazı

veḥanânem mil ledünnâ vezekâh. vekâne teḳiyyâ.

Diyanet İşleri

\"Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl\" deyip daha çocukken ona hikmet, katımızdan kalp yumuşaklığı ve safiyet verdik. O, Allah'tan sakınan ve anasına babasına karşı iyi davranan bir kimse idi, baş kaldıran bir zorba değildi.

Diyanet Vakfı

Tarafımızdan ona kalp yumuşaklığı ve temizlik de (verdik). O, çok sakınan bir kimse idi.

Edip Yüksel

Ek olarak katımızdan bir şefkat ve dürüstlük... Erdemli birisiydi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem de katımızdan bir merhamet ve (günahlardan) paklık verdik, o çok takva sahibi idi.

Öztürk

Katımızdan bir kalp yumuşaklığı, bir temizlik verdik. Korunan biriydi o.

Suat Yıldırım

“Yahya! Kitaba var kuvvetinle sarıl!” dedik ve henüz çocuk iken ona hikmet verdik. Tarafımızdan bir merhamet, arı duru bir gönül de ihsan ettik.O, Allah'ı sayıp günahtan sakınan bir insandı. Anne ve babasına iyi davranan hayırlı bir evlattı, asla zorba ve isyankâr biri değildi.

Süleyman Ateş

Katımızdan bir rahmet (bir acıma duygusu) ve temizlik de (verdik; o günahlardan) korunan oldu.

وَبَرًّۢا بِوَٰلِدَيْهِ وَلَمْ يَكُن جَبَّارًا عَصِيًّۭا ﴿١٤﴾

Anasınababasına iyilik ederdi ve cebbar ve asi değildi.

Alİ Bulaç

Ana ve babasına itaatkardı ve isyan eden bir zorba değildi.

Çeviriyazı

veberram bivâlideyhi velem yekün cebbâran `aṣiyyâ.

Diyanet İşleri

\"Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl\" deyip daha çocukken ona hikmet, katımızdan kalp yumuşaklığı ve safiyet verdik. O, Allah'tan sakınan ve anasına babasına karşı iyi davranan bir kimse idi, baş kaldıran bir zorba değildi.

Diyanet Vakfı

Ana-babasına çok iyi davranırdı; o, isyankar bir zorba değildi.

Edip Yüksel

Ana babasına karşı iyi davranırdı, asla bir zorba ve isyankâr olmadı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Anne ve babasına karşı iyi davranan bir kimse idi, zorba ve isyankâr değildi.

Öztürk

Ana-babasına iyilik eden biriydi; zorba, isyancı biri değil.

Suat Yıldırım

“Yahya! Kitaba var kuvvetinle sarıl!” dedik ve henüz çocuk iken ona hikmet verdik. Tarafımızdan bir merhamet, arı duru bir gönül de ihsan ettik.O, Allah'ı sayıp günahtan sakınan bir insandı. Anne ve babasına iyi davranan hayırlı bir evlattı, asla zorba ve isyankâr biri değildi.

Süleyman Ateş

Ana babasına iyilik ediciydi, baş kaldıran bir zorba değildi.

وَسَلَٰمٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّۭا ﴿١٥﴾

Ve esenlik ona doğduğu gün, öldüğü gün ve diriltilerek kabrinden çıkarılacağı gün.

Alİ Bulaç

Ona selam olsun; doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağı gün de.

Çeviriyazı

veselâmün `aleyhi yevme vulide veyevme yemûtü veyevme yüb`aŝü ḥayyâ.

Diyanet İşleri

Doğduğu günde, öleceği günde ve dirileceği günde ona selam olsun.

Diyanet Vakfı

Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağı gün ona selam olsun!

Edip Yüksel

Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kaldırılacağı gün ona selam olsun!

Elmalılı Hamdi Yazır

Doğduğu gün, öleceği gün ve dirileceği gün ona selam olsun.

Öztürk

Selam olsun ona, doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kaldırılacağı gün.

Suat Yıldırım

Doğduğu gün de, vefat ettiği gün de, diriltilip kabirden kalkacağı gün de selâm olsun ona.

Süleyman Ateş

Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kaldırılacağı gün ona selam olsun!

وَٱذْكُرْ فِى ٱلْكِتَٰبِ مَرْيَمَ إِذِ ٱنتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًۭا شَرْقِيًّۭا ﴿١٦﴾

Kitapta Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılmış, doğu tarafında bir yere çekilmişti.

Alİ Bulaç

Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.

Çeviriyazı

veẕkür fi-lkitâbi meryem. iẕi-ntebeẕet min ehlihâ mekânen şerḳiyyâ.

Diyanet İşleri

Kitabda Meryem'i de an. O, ailesinden ayrılarak, doğu yönünde bir yere çekilmişti.

Diyanet Vakfı

(Resulüm! ) Kitap'ta Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.

Edip Yüksel

Kitapta Meryem'i de an. Ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir yere çekilmişti.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Muhammed!) Kur'ân'daki Meryem kıssasını da an (insanlara anlat). Hani o, ailesinden ayrılarak (evinin veya mescidin) doğu tarafında bir yere çekilmişti.

Öztürk

Kitap'ta Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir mekâna çekilmişti.

Suat Yıldırım

Kitapta Meryem'i de an! Hani o, ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir yere çekiliverdi.

Süleyman Ateş

Kitapta Meryem'i de an. Bir zaman o ailesinden ayrılıp doğu yönünde bir yere çekilmişti.

فَٱتَّخَذَتْ مِن دُونِهِمْ حِجَابًۭا فَأَرْسَلْنَآ إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًۭا سَوِيًّۭا ﴿١٧﴾

Ve ailesiyle arasına bir perde germişti. Derken ona ruhumuzu göndermiştik de gözüne, azası düzgün bir insan şeklinde görünmüştü.

Alİ Bulaç

Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.

Çeviriyazı

fetteḫaẕet min dûnihim ḥicâben feerselnâ ileyhâ rûḥanâ fetemeŝŝele lehâ beşeran seviyyâ.

Diyanet İşleri

Sonra, insanlardan gizlenmek için bir perde germişti. Cebrail'i göndermiştik de ona tam bir insan olarak görünmüştü.

Diyanet Vakfı

Meryem, onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, biz ona ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü.

Edip Yüksel

Kendisiyle onlar arasına bir perde çekmişti. Bu durumda ona Ruhumuzu gönderdik ve önünde mükemmel bir insan olarak biçimlendi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra ailesiyle kendisi arasına bir perde koymuştu. Biz ona meleğimiz (Cebrail)i gönderdik de ona tam bir insan şeklinde göründü.

Öztürk

Onlarla arasına bir perde çekmişti. Biz de ruhumuzu ona göndermiştik de o kendisine sapasağlam bir insan şeklinde görünmüştü.

Suat Yıldırım

Onlarla kendisi arasına bir perde gerdi. Biz de ona Ruhumuzu gönderdik de, ona kusursuz, mükemmel bir insan şeklinde görünüverdi. [26,193-194.]

Süleyman Ateş

Onlarla kendisi arasına bir perde çekmişti. Biz de ruhumuzu (Cebrail'i) ona gönderdik. (O) ona düzgün bir insan şeklinde göründü.

قَالَتْ إِنِّىٓ أَعُوذُ بِٱلرَّحْمَٰنِ مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّۭا ﴿١٨﴾

O, fenalıklardan çekinen bir adamsan demişti, rahmana sığınırım senden.

Alİ Bulaç

Demişti ki: \"Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma).\"

Çeviriyazı

ḳâlet innî e`ûẕü birraḥmâni minke in künte teḳiyyâ.

Diyanet İşleri

Meryem: \"Eğer Allah'tan sakınan bir kimse isen, senden Rahman'a sığınırım\" dedi.

Diyanet Vakfı

Meryem dedi ki: Senden, çok esirgeyici olan Allah'a sığınırım! Eğer Allah'tan sakınan bir kimse isen (bana dokunma).

Edip Yüksel

\"Senden Rahman'a sığınırım,\" dedi, \"Erdemliysen...\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Meryem: \"Ben senden Rahmân (olan Allah) a sığınırım. Eğer Allah'dan korkuyorsan (dokunma bana)\" dedi.

Öztürk

Meryem demişti: \"Ben senden, Rahman'a sığınıyorum. Takva sahibi biriysen dikkatli ol.\"

Suat Yıldırım

Meryem irkildi ve “Ben” dedi, “Rahmana sığındım senden.Eğer Allah'ı sayıp günahtan sakınan bir kimse isen çekil yanımdan!”

Süleyman Ateş

(Meryem) dedi ki: \"Ben senden, çok esirgeyen(Allah)'a sığınırım. Eğer (Allah'tan) korkuyorsan (bana dokunma).\"

قَالَ إِنَّمَآ أَنَا۠ رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَٰمًۭا زَكِيًّۭا ﴿١٩﴾

Ruh, ben demişti, ancak Rabbinin bir elçisiyim, sana bir erkek çocuk vermeye geldim.

Alİ Bulaç

Demişti ki: \"Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım).\"

Çeviriyazı

ḳâle innemâ ene rasûlü rabbik. liehebe leki gulâmen zekiyyâ.

Diyanet İşleri

Cebrail: \"Ben temiz bir oğlan bağışlamak için Rabbinin sana gönderdiği elçiden başkası değilim\" dedi.

Diyanet Vakfı

Melek: Ben, yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim, dedi.

Edip Yüksel

(Melek:) \"Ben, sana tertemiz bir erkek çocuğu vermek için görevlendirilmiş Rabbinin bir elçisiyim,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Melek: \"Ben, sana temiz bir oğlan bağışlamak için, Rabbinin gönderdiği bir elçiyim\" dedi.

Öztürk

Ruh dedi: \"Ben, sadece Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir oğlan bağışlamak için buradayım.\"

Suat Yıldırım

Ruh: “Ben” dedi, “Rabbinden sana gelen bir elçiyim.Sana tertemiz bir erkek çocuk hediye edeyim diye geldim.”

Süleyman Ateş

(Ruh): \"Ben, dedi, sadece Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir erkek çocuğu hediye edeyim diye (geldim).\"

قَالَتْ أَنَّىٰ يَكُونُ لِى غُلَٰمٌۭ وَلَمْ يَمْسَسْنِى بَشَرٌۭ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّۭا ﴿٢٠﴾

Meryem, benim nasıl oğlum olabilir ki hiç bir kimse, henüz bana dokunmadı demişti, hem kötü bir kadın da değilim ben.

Alİ Bulaç

O: \"Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken\" dedi.

Çeviriyazı

ḳâlet ennâ yekûnü lî gulâmüv velem yemsesnî beşeruv velem ekü begiyyâ.

Diyanet İşleri

Meryem: \"Bana bir insan temas etmemişken, ben kötü kadın da olmadığım halde nasıl oğlum olabilir?\" dedi.

Diyanet Vakfı

Meryem: Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir? dedi.

Edip Yüksel

\"Bana hiç bir insan eli değmemiş ve ben iffetsizlik etmemişken nasıl olur da bir oğlum olur,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Meryem: \"Benim nasıl çocuğum olabilir? Bana hiçbir insan dokunmamıştır. Ben iffetsiz de değilim\" dedi.

Öztürk

Dedi: \"Benim nasıl oğlum olur; bana herhangi bir insan dokunmadı. Ben bir kahpe de değilim.\"

Suat Yıldırım

Meryem: “Nasıl oğlum olabilir ki bana eli değen bir tek erkek bile olmamıştır. İffetsiz bir kadın da değilim!”

Süleyman Ateş

Benim nasıl oğlum olur, dedi, bana bir insan dokunmadı ve ben bir kahpe de değilim.

قَالَ كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَىَّ هَيِّنٌۭ ۖ وَلِنَجْعَلَهُۥٓ ءَايَةًۭ لِّلنَّاسِ وَرَحْمَةًۭ مِّنَّا ۚ وَكَانَ أَمْرًۭا مَّقْضِيًّۭا ﴿٢١﴾

Böyledir bu demişti ruh, bu iş, Rabbin için pek kolay demişti. Çünkü biz, onu insanlara bir delil ve katımızdan bir rahmet olarak halkedecektik ve bu iş, zaten de mukadderdi, olup bitti.

Alİ Bulaç

\"İşte böyle\" dedi. \"Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır).\" Ve iş de olup bitmişti.

Çeviriyazı

ḳâle keẕâlik. ḳâle rabbüki hüve `aleyye heyyin. velinec`alehû âyetel linnâsi veraḥmetem minnâ. vekâne emram maḳḍiyyâ.

Diyanet İşleri

Cebrail: \"Bu böyledir, çünkü Rabbin, 'Bu bana kolaydır, onu insanlar için bir mucize ve katımızdan da bir rahmet kılacağız; hem bu önceden kararlaştırılmış bir iştir' diyor\" dedi.

Diyanet Vakfı

Melek: Öyledir, dedi; (zira) Rabbin buyurdu ki: Bu bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız. Bu, hüküm ve karara bağlanmış (ezelde olup bitmiş) bir iş idi.

Edip Yüksel

\"Öyledir,\" dedi, \"Rabbin, 'O iş bana kolaydır. Onu halk için bir işaret ve bizden bir rahmet kılacağız. Bu, artık kararlaştırılmış bir iştir' diyor.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Melek: \"Bu, dediğin gibidir. Ancak Rabbin buyurdu ki: Bu (babasız çocuk vermek), bana pek kolaydır. Hem biz onu nezdimizden insanlara bir mucize ve rahmet kılacağız. Hem, bu önceden (ezelde) kararlaştırılmış bir iştir.\" dedi.

Öztürk

Dedi: \"İşte böyle! Rabbin buyurdu ki: 'O benim için çok kolaydır. Böyle olması onu, insanlara bir mucize ve bizden bir rahmet yapmamız içindir. Hükme bağlanmış bir iştir bu.\"

Suat Yıldırım

Ruh: “Öyledir, ama Rabbin: “Bu iş bana pek kolaydır. Çünkü biz onu insanlara kudretimimzin bir alâmeti ve tarafımızdan bir rahmet kılacağız ve artık bu, hükme bağlanmış, olup bitmiş bir iştir.” dedi.” [3,45; 48,50]

Süleyman Ateş

(Ruh): \"Öyledir, dedi, Rabbin: 'O bana kolaydır. Onu insanlara bir mu'cize ve bizden bir rahmet kılmak için (bunu yapacağız)' dedi\" ve iş olup bitti.

۞ فَحَمَلَتْهُ فَٱنتَبَذَتْ بِهِۦ مَكَانًۭا قَصِيًّۭا ﴿٢٢﴾

Sonunda ona gebe kaldı ve onunla uzak bir yere çekilip gitti.

Alİ Bulaç

Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.

Çeviriyazı

feḥamelethü fentebeẕet bihî mekânen ḳaṣiyyâ.

Diyanet İşleri

Meryem oğlana gebe kaldı, o haliyle uzak bir yere çekildi.

Diyanet Vakfı

Meryem ona hamile kaldı. Bunun üzerine onunla (karnındaki çocukla) uzak bir yere çekildi.

Edip Yüksel

Ona gebe kalınca onunla uzak bir bölgeye çekildi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Nihayet (Allah'ın emri gerçekleşti) Meryem İsa'ya gebe kaldı ve o haliyle uzak bir yere çekildi.

Öztürk

Ona gebe kaldı. Ardından da onunla uzak bir mekâna çekildi.

Suat Yıldırım

Sonra çocuğuna hamile kaldı ve bu haliyle uzakça bir yere çekildi.

Süleyman Ateş

(Meryem), ona gebe kaldı. Onunla uzak bir yere çekildi.

فَأَجَآءَهَا ٱلْمَخَاضُ إِلَىٰ جِذْعِ ٱلنَّخْلَةِ قَالَتْ يَٰلَيْتَنِى مِتُّ قَبْلَ هَٰذَا وَكُنتُ نَسْيًۭا مَّنسِيًّۭا ﴿٢٣﴾

Derken doğum sancısı, onu bir hurma ağacının dibine sevketti de keşke dedi, bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim.

Alİ Bulaç

Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: \"Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim.\"

Çeviriyazı

feecâehe-lmeḫâḍu ilâ ciẕ`i-nnaḫleh. ḳâlet yâ leytenî mittü ḳable hâẕâ veküntü nesyem mensiyyâ.

Diyanet İşleri

Doğum sancısı onu bir hurma ağacının dibine gitmeğe mecbur etti. \"Keşke ben bundan önce ölmüş olsaydım da unutulup gitseydim\" dedi.

Diyanet Vakfı

Doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevketti. \"Keşke, dedi, bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!\"

Edip Yüksel

Doğum sancısı onu bir hurma dalına kadar sürükledi. \"Keşke bundan önce ölseydim, unutulsaydım,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. \"Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim\" dedi.

Öztürk

Nihayet doğum sancısı onu, bir hurma ağacının kütüğüne götürdü. \"Ah dedi, keşke daha önce ölseydim, keşke unutulup gitseydim.\"

Suat Yıldırım

Derken doğum sancısı onu bir hurma ağacına dayanmaya zorladı. “Ay!” dedi, “n'olaydım, keşke bu iş başıma gelmeden öleydim, adı sanı unutulup gitmiş biri olaydım!”

Süleyman Ateş

Doğum sancısı onu, bir hurma dalı(nın altı)na getirdi. \"Keşke dedi, bundan önce ölseydim, unutulup gitseydim!\"

فَنَادَىٰهَا مِن تَحْتِهَآ أَلَّا تَحْزَنِى قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّۭا ﴿٢٤﴾

Uzaktan bir ses geldi ona: Mahzun olma, Rabbin, ayağının altından bir ırmak akıttı.

Alİ Bulaç

Altından (bir ses) ona seslendi: \"Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır.\"

Çeviriyazı

fenâdâhâ min taḥtihâ ellâ taḥzenî ḳad ce`ale rabbüki taḥteki seriyyâ.

Diyanet İşleri

Onun altından bir ses kendisine şöyle seslendi: \"Sakın üzülme, Rabbin içinde bulunanı şerefli kılmıştır. Hurma ağacını kendine doğru silkele, üstüne taze hurma dökülsün.

Diyanet Vakfı

Aşağısından (İsa yahut melek) ona şöyle seslendi: \"Tasalanma! Rabbin senin alt yanında bir su arkı vücuda getirmiştir.\"

Edip Yüksel

\"Üzülme, Rabbin senin altında bir su arkı hazırlamıştır,\" diye (ağacın) altından kendisine seslendi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Melek, Meryem'e, aşağı tarafından şöyle seslendi. \"Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir ırmak akıttı.\"

Öztürk

Altından ona şöyle seslendi: \"Tasalanma, Rabbin senin alt yanında bir su arkı vücuda getirdi.\"

Suat Yıldırım

Derken, Ruh, ona aşağıdan şöyle seslendi: “Sakın üzülme!” dedi, “Rabbin senin alt yanında bir su arkı meydana getirdi.

Süleyman Ateş

Altından (Ruh) ona şöyle seslendi: \"Üzülme Rabbin alt tarafında bir su arkı var etti.\"

وَهُزِّىٓ إِلَيْكِ بِجِذْعِ ٱلنَّخْلَةِ تُسَٰقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًۭا جَنِيًّۭا ﴿٢٥﴾

Hurma ağacını silk, sana terütaze hurmalar dökülecek.

Alİ Bulaç

Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin.\"

Çeviriyazı

vehüzzî ileyki biciẕ`i-nnaḫleti tüṣâḳiṭ `aleyki ruṭaben ceniyyâ.

Diyanet İşleri

Onun altından bir ses kendisine şöyle seslendi: \"Sakın üzülme, Rabbin içinde bulunanı şerefli kılmıştır. Hurma ağacını kendine doğru silkele, üstüne taze hurma dökülsün.

Diyanet Vakfı

\"Hurma dalını kendine doğru silkele ki, üzerine taze, olgun hurma dökülsün.\"

Edip Yüksel

\"Hurmanın dalını kendine doğru silkele, üzerine olgun hurmalar dökülsün.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine devşirilmiş taze hurmalar dökülsün.\"

Öztürk

\"Hurma ağacının kütüğünü kendine doğru salla, üzerine olgun, taze hurma dökülecektir.\"

Suat Yıldırım

“Haydi, hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine taze hurmalar dökülsün.”

Süleyman Ateş

Hurma dalını sana doğru silkele, üzerine olmuş, taze hurma dökülsün.

فَكُلِى وَٱشْرَبِى وَقَرِّى عَيْنًۭا ۖ فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ ٱلْبَشَرِ أَحَدًۭا فَقُولِىٓ إِنِّى نَذَرْتُ لِلرَّحْمَٰنِ صَوْمًۭا فَلَنْ أُكَلِّمَ ٱلْيَوْمَ إِنسِيًّۭا ﴿٢٦﴾

Ye, iç, gözün aydın. Fakat seni birisi görürse ben de, bugün rahman için oruç tutmadayım ve hiçbir kimseyle kesin olarak konuşamam.

Alİ Bulaç

Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: \"Ben Rahman (olan Allah)' a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım.\"

Çeviriyazı

fekülî veşrabî veḳarrî `aynâ. feimmâ terayinne mine-lbeşeri eḥaden feḳûlî innî neẕertü lirraḥmâni ṣavmen felen ükellime-lyevme insiyyâ.

Diyanet İşleri

Ye iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecek olursan 'Ben Rahman için oruç adadım, bugün hiçbir insanla konuşmayacağım' de.\"

Diyanet Vakfı

\"Ye, iç. Gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.\"

Edip Yüksel

\"Ye, iç ve gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görürsen, 'Ben Rahman için oruç tutmaya karar verdim. Bugün hiç bir insanla konuşmayacağım' de.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen, ben Rahmân (olan Allah)a bir oruç (susmak) adadım. Onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım\" de.

Öztürk

\"Artık ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen şöyle söyle: 'Ben Rahman için oruç adadım. Onun için bugün, insan cinsinden hiç kimseyle konuşmayacağım.\"

Suat Yıldırım

“Artık ye, iç, gözün aydın olsun!Eğer herhangi bir insana rastlarsan: “Ben Rahman'a oruç adamıştım, de, o sebeple bugün hiç kimseyle konuşmayacağım”

Süleyman Ateş

Ye, iç, gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen: Ben Rahman için (susma) oruc(u) adadım, bugün hiçbir insanla konuşmayacağım\" de.\"

فَأَتَتْ بِهِۦ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُۥ ۖ قَالُوا۟ يَٰمَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْـًۭٔا فَرِيًّۭا ﴿٢٧﴾

Çocuğunu kucağına alıp kavmine gelince ey Meryem dediler, gerçekte de pek büyük bir iş işledin.

Alİ Bulaç

Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: \"Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın.\"

Çeviriyazı

feetet bihî ḳavmehâ taḥmilüh. ḳâlû yâ meryemü leḳad ci'ti şey'en feriyyâ.

Diyanet İşleri

Çocuğu alıp kavmine getirdi, onlar: \"Meryem! Utanılacak bir şey yaptın. Ey Harun'un kızkardeşi! Baban kötü bir kimse değildi, annen de iffetsiz değildi\" dediler.

Diyanet Vakfı

Nihayet onu (kucağında) taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki: Ey Meryem! Hakikaten sen iğrenç bir şey yaptın!

Edip Yüksel

Onu alıp halkına getirdi. \"Meryem, sen şaşılacak bir şey işledin!,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra Meryem onu (İsa'yı) yüklenerek kavmine getirdi. Onlar (hayretler içinde şöyle) dediler: \"Ey Meryem! doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın.\"

Öztürk

Meryem, onu taşıyarak toplumuna getirdi. \"Ey Meryem, dediler, şaşılacak bir iş yaptın!\"

Suat Yıldırım

Onu kucağına alıp akrabalarına getirdi. “Kız Meryem! dediler, sen ne tuhaf bir şey yapmışsın öyle!”

Süleyman Ateş

(Meryem) onu taşıyarak kavmine getirdi: \"Ey Meryem, dediler, sen tuhaf bir iş yaptın.\"

يَٰٓأُخْتَ هَٰرُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ ٱمْرَأَ سَوْءٍۢ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّۭا ﴿٢٨﴾

Ey Harun'un kız kardeşi, baban, fena bir adam değildi, anan da kötü bir kadın değildi.

Alİ Bulaç

\"Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi.\"

Çeviriyazı

yâ uḫte hârûne mâ kâne ebûki-mrae sev'iv vemâ kânet ümmüki begiyyâ.

Diyanet İşleri

Çocuğu alıp kavmine getirdi, onlar: \"Meryem! Utanılacak bir şey yaptın. Ey Harun'un kızkardeşi! Baban kötü bir kimse değildi, annen de iffetsiz değildi\" dediler.

Diyanet Vakfı

Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen de iffetsiz değildi.

Edip Yüksel

\"Ey Harun'un kız kardeşi, baban kötü bir adam değildi. Annen de iffetsiz değildi.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ey Harun'un kızkardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz bir kadın değildi.\"

Öztürk

\"Ey Harun'un kızkardeşi! Baban kötü bir adam değildi. Annen de bir kahpe değildi.\"

Suat Yıldırım

“Ey Harun'un kardeşi! Baban kötü bir insan değildi. Annen de iffetsiz bir kadın değildi!”

Süleyman Ateş

Ey Harun'un kızkardeşi, baban kötü bir adam değildi, annen de fahişe değildi (sen ne yaptın böyle)?

فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ ۖ قَالُوا۟ كَيْفَ نُكَلِّمُ مَن كَانَ فِى ٱلْمَهْدِ صَبِيًّۭا ﴿٢٩﴾

Meryem, çocuğuna işaret etti. Nasıl olur da dediler, beşikteki çocuk konuşur?

Alİ Bulaç

Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: \"Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?\"

Çeviriyazı

feeşârat ileyh. ḳâlû keyfe nükellimü men kâne fi-lmehdi ṣabiyyâ.

Diyanet İşleri

Meryem çocuğu gösterdi. \"Biz beşikteki çocukla nasıl konuşabiliriz?\" dediler.

Diyanet Vakfı

Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. \"Biz, dediler, beşikteki bir sabi ile nasıl konuşuruz?\"

Edip Yüksel

(Tanıklık için) Onu gösterdi. \"Nasıl olur da beşikteki bir çocukla konuşuruz,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. Onlar; \"Biz beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?\" dediler.

Öztürk

Meryem, çocuğa işaret etti. Dediler: \"Beşikteki bir sabiyle nasıl konuşuruz?\"

Suat Yıldırım

Meryem, (bana değil, çocuğa sorun dercesine) çocuğu gösterdi: “Nasıl olur da, dediler, beşikteki bebekle konuşuruz?” [23,50]

Süleyman Ateş

(Meryem), çocuğu gösterdi. Dediler ki: \"Beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?\"

قَالَ إِنِّى عَبْدُ ٱللَّهِ ءَاتَىٰنِىَ ٱلْكِتَٰبَ وَجَعَلَنِى نَبِيًّۭا ﴿٣٠﴾

İsa, Şüphe yok ki dedi, ben Allah'ın kuluyum, bana kitap vermiştir ve beni peygamber etmiştir.

Alİ Bulaç

(İsa) Dedi ki: \"Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana kitabı verdi ve beni peygamber kıldı.\"

Çeviriyazı

ḳâle innî `abdü-llâh. âtâniye-lkitâbe vece`alenî nebiyyâ.

Diyanet İşleri

Çocuk: \"Ben şüphesiz Allah'ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı, nerede olursam olayım beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekat vermemi ve anneme iyi davranmamı emretti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı. Doğduğum günde, öleceğim günde, dirileceğim günde bana selam olsun\" dedi.

Diyanet Vakfı

Çocuk şöyle dedi: \"Ben, Allah'ın kuluyum. O, bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber yaptı.\"

Edip Yüksel

(Çocuk:) \"Ben ALLAH'ın bir kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber kıldı,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Allah'ın bir mucizesi olarak İsa şöyle) dedi: \"Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitab verdi ve beni bir peygamber yaptı.\"

Öztürk

Sabi dedi: \"Ben Allah'ın kuluyum. O bana kitap verdi, beni peygamber yaptı.\"

Suat Yıldırım

Derken bebek: “Ben Allah'ın kuluyum, dedi, O bana kitap verdi, beni peygamber olarak görevlendirdi.Hz.İsâ (a.s.)’ın bu sözü İncîl’de de yer alır (KM, Matta, 12,18)

Süleyman Ateş

(Çocuk): \"Ben Allah'ın kuluyum, dedi, (O) bana Kitabı verdi, beni peygamber yaptı.\"

وَجَعَلَنِى مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنتُ وَأَوْصَٰنِى بِٱلصَّلَوٰةِ وَٱلزَّكَوٰةِ مَا دُمْتُ حَيًّۭا ﴿٣١﴾

Ve Nerede olursam olayım kutlamıştır beni ve diri oldukça namaz kılmamı, zekat vermemi emretmiştir bana.

Alİ Bulaç

\"Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti.\"

Çeviriyazı

vece`alenî mübâraken eyne mâ künt. veevṣânî biṣṣalâti vezzekâti mâ dümtü ḥayyâ.

Diyanet İşleri

Çocuk: \"Ben şüphesiz Allah'ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı, nerede olursam olayım beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekat vermemi ve anneme iyi davranmamı emretti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı. Doğduğum günde, öleceğim günde, dirileceğim günde bana selam olsun\" dedi.

Diyanet Vakfı

\"Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekatı emretti.\"

Edip Yüksel

\"Nerede bulunursam bulunayım beni kutlu kıldı. Yaşadığım sürece bana namazı ve zekatı ve \"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Beni, nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe namaz kılmamı ve zekat vermemi emretti.\"

Öztürk

\"Beni, bulunduğum her yerde kutsal ve bereketli kıldı. Yaşadığım sürece bana namazı/duayı, zekâtı önerdi.\"

Suat Yıldırım

“Nerede olursam olayım beni kutlu, mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe bana namazı ve zekâtı farz kıldı.”

Süleyman Ateş

Beni bulunduğum her yerde yararlı kıldı. Sağ olduğum sürece bana namaz kılmayı, zekat vermeyi emretti!

وَبَرًّۢا بِوَٰلِدَتِى وَلَمْ يَجْعَلْنِى جَبَّارًۭا شَقِيًّۭا ﴿٣٢﴾

Ve anama itaatli etmiştir beni ve cebbar, kötü kişi olarak yaratmamıştır beni.

Alİ Bulaç

\"Anneme itati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı.\"

Çeviriyazı

veberram bivâlidetî. velem yec`alnî cebbâran şeḳiyyâ.

Diyanet İşleri

Çocuk: \"Ben şüphesiz Allah'ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı, nerede olursam olayım beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekat vermemi ve anneme iyi davranmamı emretti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı. Doğduğum günde, öleceğim günde, dirileceğim günde bana selam olsun\" dedi.

Diyanet Vakfı

\"Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı.\"

Edip Yüksel

\"anneme karşı iyi huylu olmamı emretti. Beni baş kaldıran bir zorba yapmadı.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Beni anneme hürmetkar kıldı. Beni zorba ve isyankar yapmadı.\"

Öztürk

\"Anneme iyilik etmemi önerdi. Beni zorba bir eşkıya yapmadı.\"

Suat Yıldırım

“Anneme saygılı, hayırlı evlat kılıp, asla zorba, bedbaht ve hayırsız biri yapmadı” [17,23; 31,14]

Süleyman Ateş

(Beni) anneme iyilik eder (kıldı), beni baş kaldıran bir zorba yapmadı.

وَٱلسَّلَٰمُ عَلَىَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّۭا ﴿٣٣﴾

Esenlik bana doğduğum gün, öleceğim gün ve tekrar dirilip kabirden çıkacağım gün.

Alİ Bulaç

\"Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de.\"

Çeviriyazı

vesselâmü `aleyye yevme vulittü veyevme emûtü veyevme üb`aŝü ḥayyâ.

Diyanet İşleri

Çocuk: \"Ben şüphesiz Allah'ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı, nerede olursam olayım beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekat vermemi ve anneme iyi davranmamı emretti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı. Doğduğum günde, öleceğim günde, dirileceğim günde bana selam olsun\" dedi.

Diyanet Vakfı

\"Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır.\"

Edip Yüksel

\"Doğduğum gün, öldüğüm gün ve diri olarak kaldırılacağım gün bana selam olsun.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Doğduğum gün, öleceğim gün ve dirileceğim gün selam ve emniyet benim üzerimedir.\"

Öztürk

\"Selam bana doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kaldırılacağım gün.\"

Suat Yıldırım

Doğduğum gün de, öleceğim gün de, kabirden kalkıp dirileceğim gün de selâm üzerime olsun!”

Süleyman Ateş

Doğduğum gün de, öleceğim gün de ve diri olarak kaldırılacağım gün de bana esenlik verilmiştir. Peace on me the day I was born, and the day I die, and the day I shall be raised alive!

ذَٰلِكَ عِيسَى ٱبْنُ مَرْيَمَ ۚ قَوْلَ ٱلْحَقِّ ٱلَّذِى فِيهِ يَمْتَرُونَ ﴿٣٤﴾

İşte budur Meryemoğlu İsa. Onların şüpheye düştükleri şey hakkında gerçek söz, budur.

Alİ Bulaç

İşte Meryem oğlu İsa; hakkında kuşkuya düştükleri \"Hak Söz\".

Çeviriyazı

ẕâlike `îse-bnü meryem. ḳavle-lḥaḳḳi-lleẕî fîhi yemterûn.

Diyanet İşleri

İşte hakkında şüpheye düştükleri Meryem oğlu İsa gerçek söze göre budur.

Diyanet Vakfı

İşte, hakkında şüphe ettikleri Meryem oğlu İsa -hak söz olarak- budur.

Edip Yüksel

İşte, Meryem oğlu İsa böyleydi. Hakkında kuşkuya düştükleri konunun gerçeği budur.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte hakkında (yahudilerle hıristiyanların) ihtilaf edip durdukları Meryemoğlu İsa'ya dair Allah'ın sözü budur.

Öztürk

İşte Meryem'in oğlu İsa budur! Hakkında kuşku ve çelişmeye düştükleri şeyin doğrusu bu sözdür.

Suat Yıldırım

İşte hakkında şüphe ve tartışmalara girdikleri Meryem oğlu Îsa konusunda gerçeğin ta kendisi olan Allah'ın sözü budur.

Süleyman Ateş

İşte Meryem oğlu Îsa. Şüphe edip ayrılığa düştükleri şey, \"gerçek söz\"e göre budur.

مَا كَانَ لِلَّهِ أَن يَتَّخِذَ مِن وَلَدٍۢ ۖ سُبْحَٰنَهُۥٓ ۚ إِذَا قَضَىٰٓ أَمْرًۭا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُۥ كُن فَيَكُونُ ﴿٣٥﴾

Evlat edinmesi, layık değildir Allah'a, noksan sıfatlardan münezzehtir o. Bir işin olmasını takdir etti mi ona ancak ol der, oluverir.

Alİ Bulaç

Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değil. O Yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona: \"Ol\" der, o da hemen oluverir.

Çeviriyazı

mâ kâne lillâhi ey yetteḫiẕe miv veledin sübḥâneh. iẕâ ḳaḍâ emran feinnemâ yeḳûlü lehû kün feyekûn.

Diyanet İşleri

Allah çocuk edinmez, O münezzehtir. Bir işin olmasına hükmederse ona ancak \"Ol\" der, o da olur.

Diyanet Vakfı

Allah'ın bir evlat edinmesi, olur şey değildir. O, bundan münezzehtir. Bir işe hükmettiği zaman, ona sadece \"Ol!\" der ve hemen olur.

Edip Yüksel

ALLAH için bir çocuk edinmek söz konusu olamaz. O yücedir. Bir iş diledi mi, ona sadece \"Ol,\" der, o da olur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çocuk edinmek asla Allah'ın şanına yakışmaz. O bundan münezzehtir. O, bir şeyin olmasını dilerse, ona sadece \"ol\" der, o da oluverir.

Öztürk

Bir oğul edinmek Allah'a asla yakışmaz. O'nun şanı yücedir. Bir iş ve oluşa karar verdi mi, ona sadece \"Ol!\" der, o hemen oluverir.

Suat Yıldırım

Allah'ın evlat edinmesi olacak iş değildir. O bundan münezzehtir! Bir işi yapmak istedi mi, “şöyle olsun” demesi kâfidir. (36,82)

Süleyman Ateş

Çocuk edinmek, Allah'a yakışmaz. O'nun şanı yücedir. Bir işi yapmak istedi mi ona sadece \"ol\" der, (o da) olur.

وَإِنَّ ٱللَّهَ رَبِّى وَرَبُّكُمْ فَٱعْبُدُوهُ ۚ هَٰذَا صِرَٰطٌۭ مُّسْتَقِيمٌۭ ﴿٣٦﴾

Ve şüphe yok ki Allah, Rabbimdir ve Rabbiniz, ona kulluk edin; budur doğru yol.

Alİ Bulaç

Gerçek şu ki, Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur.

Çeviriyazı

veinne-llâhe rabbî verabbüküm fa`büdûh. hâẕâ ṣirâṭum müsteḳîm.

Diyanet İşleri

\"Doğrusu Allah benim de sizin de Rabbinizdir. O'na kulluk edin, bu doğru yoldur.\"

Diyanet Vakfı

(İsa şunu da söyledi:) Muhakkak ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk ediniz. İşte doğru yol budur.

Edip Yüksel

\"ALLAH benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; O'na kulluk ediniz. Doğru yol budur.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Şüphesiz benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz Allah'tır. O halde ona ibadet edin, işte dosdoğru yol budur.\"

Öztürk

Şüphesiz, Allah, benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O halde O'na ibadet edin. Dosdoğru yol budur.

Suat Yıldırım

“İyi bilin ki Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse yalnız O'na ibadet ediniz. Doğru yol budur”

Süleyman Ateş

Şüphesiz, Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir, O'na kulluk edin. İşte doğru yol budur.

فَٱخْتَلَفَ ٱلْأَحْزَابُ مِنۢ بَيْنِهِمْ ۖ فَوَيْلٌۭ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا۟ مِن مَّشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿٣٧﴾

Aralarından bölükler ayrıldı, ayrılığaaykırılığa düştüler. Ulaşıp görecekleri büyük günün şiddetli azabı kafirlere.

Alİ Bulaç

İçlerinden (birtakım) gruplar ayrılığa düştüler. Artık büyük bir günü görmekten dolayı, vay inkar edenlere.

Çeviriyazı

faḫtelefe-l'aḥzâbü mim beynihim. feveylül lilleẕîne keferû mim meşhedi yevmin `ażîm.

Diyanet İşleri

Fırkalar, kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler. Vay o büyük günü görecek kafirlerin haline!

Diyanet Vakfı

Sonra guruplar kendi aralarında ayrılığa düştüler. Büyük güne şahit olunduğu zamanda vay o kafirlerin haline!

Edip Yüksel

Mezhepler, (İsa'nın kimliği üzerinde) aralarında anlaşmazlığa düştüler. Büyük bir güne tanık olacak kafirlerin vay haline!

Elmalılı Hamdi Yazır

Ne var ki, fırkalar (yahudi ve hıristiyanlar) kendi aralarında ihtilafa düştüler. O büyük (dehşetli) günü görecek kâfirlerin vay haline!

Öztürk

Kendi aralarından çıkan hizipler ihtilafa düştüler. Büyük bir günün tanıklığından ötürü vay o inkârcıların haline!

Suat Yıldırım

Sonra onun hakkında birtakım gruplar kendi aralarında ayrılığa düştüler. Artık gerçeğin meydana çıkacağı o mühim günün duruşmasında vay o kâfirlerin başına geleceklere!

Süleyman Ateş

Kendi aralarından hizipler, ayrılığa düştüler. Artık büyük bir günü görmekten ötürü vay kafirlerin haline!

أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا ۖ لَٰكِنِ ٱلظَّٰلِمُونَ ٱلْيَوْمَ فِى ضَلَٰلٍۢ مُّبِينٍۢ ﴿٣٨﴾

Neler duyacaklar, neler görecekler bize geldikleri gün; fakat zalimler, bugün, apaçık bir sapıklıkta.

Alİ Bulaç

Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler. Ama bugün o zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler.

Çeviriyazı

esmi` bihim veebṣir yevme ye'tûnenâ lâkini-żżâlimûne-lyevme fî ḍalâlim mübîn.

Diyanet İşleri

Bize geldikleri gün neler görüp neler işitecekler! Ama zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler.

Diyanet Vakfı

Onlar, bizim huzurumuza çıkacakları gün (başlarına gelecek olanları) ne iyi duyarlar ve ne iyi görürler (bir görsen)! Fakat o zalimler bugün açık bir sapıklık içindedirler.

Edip Yüksel

Bize geldikleri gün onları dinle ve seyret! Zalimler, o gün apaçık bir sapıklık içindedirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler! Fakat o zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler.

Öztürk

Bize gelecekleri gün neler işitecekler, neler görecekler! Fakat o zalimler bugün, açık bir sapıklık içindedirler.

Suat Yıldırım

Neler işitecek, neler görecekler onlar, huzurumuza gelecekleri gün! Gerçeği pek güzel anlayacaklar o gün. Ama zalimler o gün tam bir şaşkınlık içindedirler.

Süleyman Ateş

Bize geldikleri gün ne güzel işitir, ne güzel görürler. Ama o zalimler, bugün apaçık sapıklık içindedirler!

وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ ٱلْحَسْرَةِ إِذْ قُضِىَ ٱلْأَمْرُ وَهُمْ فِى غَفْلَةٍۢ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿٣٩﴾

Onları hasret günüyle korkut; iş olup biter o zaman ve onlar, şimdi gaflettedir ve onlar, inanmazlar.

Alİ Bulaç

İş(in) hükme bağlanıp biteceği, hasret gününe karşı onları uyar; onlar bir gaflet içindedirler ve onlar inanmıyorlar.

Çeviriyazı

veenẕirhüm yevme-lḥasrati iẕ ḳuḍiye-l'emr. vehüm fî gafletiv vehüm lâ yü'minûn.

Diyanet İşleri

Hala gaflet içinde bulunanları ve hala inanmayanları işin bitmiş olacağı o hasret günü ile uyar.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Sen onları pişmanlık ve üzüntü günü hakkında uyar. Çünkü onlar bir gafletin içine dalmış oldukları halde ve henüz iman etmemişken (bakarsın) iş olup bitmiştir.

Edip Yüksel

Yargının noktalanacağı Keder Günü hakkında onları uyar. Onlar hâlâ aymazlık içinde inanmıyorlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Muhammed!) İnsanların pişmanlık duyacağı ve işin bitmiş olacağı (kıyamet) günü ile onları uyar. Onlar hâlâ gaflet içindedirler, onlar iman etmezler.

Öztürk

Sen onları, o hasret günü ile ilgili olarak uyar. Çünkü onlar gaflet içindeyken, iman da etmemişken iş bitirilmiş olacaktır.

Suat Yıldırım

Sen o hasret ve pişmanlık gününü, o haklarında ilâhî hükmün yerini bulacağı günü anlatarak uyar onları! Ama onlar gaflet içindeler, hâlâ iman etmiyorlar onlar.

Süleyman Ateş

Onları şu hasret gününe karşı uyar ki, o zaman kendileri gaflet içinde inanmamakta ısrar ederlerken iş bitirilmiş olur (yaptıklarına pişman olup hasret çeker dururlar, ama iş işten geçmiştir artık).

إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ ٱلْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ ﴿٤٠﴾

Şüphe yok ki biziz yeryüzünün ve yeryüzünde olanların mirasçısı ve dönüp bizim tapımıza gelir onlar.

Alİ Bulaç

Elbette, yeryüzünde ve onun üzerindekilere Biz varis olacağız ve onlar Bize döndürülecekler.

Çeviriyazı

innâ naḥnü neriŝü-l'arḍa vemen `aleyhâ veileynâ yürce`ûn.

Diyanet İşleri

Şüphesiz Biz bütün yeryüzüne ve üzerinde bulunanlara varis olacağız. Onlar Bize döneceklerdir.

Diyanet Vakfı

Yeryüzüne ve onun üzerindekilere ancak biz varis oluruz (her şey gider, biz kalırız) ve onlar ancak bize döndürülürler.

Edip Yüksel

Yer ve üzerindekiler bize kalacak; onlar bize döndürülecekler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz biz bütün yeryüzüne ve üzerindekilere varis olacağız. Ve onlar da mutlaka bize döndürüleceklerdir.

Öztürk

Yeryüzüne ve üzerindekilere biz mirasçı olacağız, biz! Ve bize döndürülecekler.

Suat Yıldırım

Şu kesin bir gerçektir ki bütün dünyaya ve dünyada yaşayan bütün insanlara Biz vâris olacağız (onlar sona erip baki Allah kalacak) ve ölümden sonra hepsi diriltilip Bizim huzurumuza getirileceklerdir.

Süleyman Ateş

Dünyaya ve üzerinde bulunanlara biz varis oluruz biz, ve bize döndürülürler.

وَٱذْكُرْ فِى ٱلْكِتَٰبِ إِبْرَٰهِيمَ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ صِدِّيقًۭا نَّبِيًّا ﴿٤١﴾

Kitapta İbrahim'i de an. Şüphe yok ki o, çok gerçek bir peygamberdi.

Alİ Bulaç

Kitap'ta İbrahim'i de zikret. Gerçekten o, doğruyu-söyleyen bir peygamberdi.

Çeviriyazı

veẕkür fi-lkitâbi ibrâhîm. innehû kâne ṣiddîḳan nebiyyâ.

Diyanet İşleri

Kitap'da İbrahim'e dair anlattıklarımızı da an, o şüphesiz dosdoğru bir peygamberdi.

Diyanet Vakfı

Kitap'ta İbrahim'i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi.

Edip Yüksel

Kitapta İbrahim'i an; peygamber olan bir doğrucu idi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kur'ân'da İbrahim'i(n kıssasını da) an. Şüphesiz ki o, sıddık (özü, sözü doğru) bir peygamberdi.

Öztürk

Kitap'ta İbrahim'i de an. O, özü-sözü doğru bir peygamberdi.

Suat Yıldırım

Kitapta İbrâhim'i de an. O gerçekten özü sözü doğru biri idi, yani bir peygamberdi.

Süleyman Ateş

Kitapta İbrahim'i de an; gerçekten o, çok doğru bir peygamberdi.

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ يَٰٓأَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْنِى عَنكَ شَيْـًۭٔا ﴿٤٢﴾

Hani o atasına ata demişti, ne diye taparsın duymaz, görmez, senden hiçbir şeyi gideremez şeylere?

Alİ Bulaç

Hani babasına demişti: \"Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun?

Çeviriyazı

iẕ ḳâle liebîhi yâ ebeti lime ta`büdü mâ lâ yesme`u velâ yübṣiru velâ yugnî `anke şey'â.

Diyanet İşleri

Babasına şöyle demişti: \"Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?\"

Diyanet Vakfı

Bir zaman o babasına dedi ki: Babacığım! Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin taparsın?

Edip Yüksel

Babasına, \"Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve sana bir yararı dokunmayan şeylere niye tapıyorsun,\" demişti.

Elmalılı Hamdi Yazır

O, bir zaman babasına şöyle demişti: \"Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?\"

Öztürk

Hani, babasına demişti ki: \"Babacığım; işitmeyen, görmeyen, sana hiçbir yarar sağlamayan şeylere niçin kulluk ediyorsun?\"

Suat Yıldırım

Zamanı geldi, babasına: “Babacığım, dedi, niçin işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bu putlara tapıyorsun?” [21,52-67] {KM, Mezmurlar 135,15-18}

Süleyman Ateş

Babasına demişti ki: \"Babacığım, işitmeyen görmeyen ve sana hiçbir yararı olmayan şeylere niçin tapıyorsun?\"

يَٰٓأَبَتِ إِنِّى قَدْ جَآءَنِى مِنَ ٱلْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَٱتَّبِعْنِىٓ أَهْدِكَ صِرَٰطًۭا سَوِيًّۭا ﴿٤٣﴾

Gerçekten de ata, sence bilinmeyen bir bilgiye sahip oldum ben, artık bana uy da seni dosdoğru yola ileteyim.

Alİ Bulaç

\"Babacığım, gerçek şu ki, bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım.\"

Çeviriyazı

yâ ebeti innî ḳad câenî mine-l`ilmi mâ lem ye'tike fettebi`nî ehdike ṣirâṭan seviyyâ.

Diyanet İşleri

\"Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana uy, seni doğru yola eriştireyim.\"

Diyanet Vakfı

Babacığım! Hakikaten sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Öyle ise bana uy ki, seni düz yola çıkarayım.

Edip Yüksel

\"Babacığım, bana, sana gelmeyen bir bilgi geldi. Beni izle de seni düzgün yola ileteyim.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O halde bana uy da, seni doğru bir yola eriştireyim.\"

Öztürk

\"Babacığım, bana ilimden, sana ulaşmayan bir nasip geldi. O halde bana uy ki, seni düzgün bir yola ileteyim!\"

Suat Yıldırım

“Babacığım, sana ulaşmayan bir ilim, geldi bana, ne olur bana tâbi ol da seni dümdüz bir yola çıkarayım”

Süleyman Ateş

Babacığım, bana sana, gelmeyen bir bilgi geldi; bana uy, seni düzgün bir yola ileteyim.

يَٰٓأَبَتِ لَا تَعْبُدِ ٱلشَّيْطَٰنَ ۖ إِنَّ ٱلشَّيْطَٰنَ كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ عَصِيًّۭا ﴿٤٤﴾

Ata, Şeytan'a kulluk etme, şüphe yok ki Şeytan, rahmana asidir.

Alİ Bulaç

\"Babacığım, şeytana kulluk etme, kuşkusuz şeytan, Rahman (olan Allah)a başkaldırandır.\"

Çeviriyazı

yâ ebeti lâ ta`büdi-şşeyṭân. inne-şşeyṭâne kâne lirraḥmâni `aṣiyyâ.

Diyanet İşleri

\"Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan Rahman'a baş kaldırmıştır\"

Diyanet Vakfı

Babacığım! Şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan, çok merhametli olan Allah'a asi oldu.

Edip Yüksel

\"Babacığım, şeytana tapma. Şeytan, Rahman'a karşı çıkmıştır.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan Rahmân (olan Allah)a âsî oldu.\"

Öztürk

\"Babacığım, şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan Rahman'a isyan etmişti.\"

Suat Yıldırım

“Babacığım, sakın şeytana ibadet etme! Çünkü şeytan Rahman'a isyan içindedir. [36,60; 4,117]

Süleyman Ateş

Babacığım, şeytana tapma, çünkü şeytan, Rahman'a isyan etmiştir.

يَٰٓأَبَتِ إِنِّىٓ أَخَافُ أَن يَمَسَّكَ عَذَابٌۭ مِّنَ ٱلرَّحْمَٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَٰنِ وَلِيًّۭا ﴿٤٥﴾

Ata, gerçekten de korkuyorum, sana rahmandan bir azap gelip çatar da Şeytan'a dost olursun.

Alİ Bulaç

\"Babacığım, gerçekten ben, sana Rahman tarafından bir azabın dokunacağından korkuyorum, o zaman şeytanın velisi olursun.\"

Çeviriyazı

yâ ebeti innî eḫâfü ey yemesseke `aẕâbüm mine-rraḥmâni fetekûne lişşeyṭâni veliyyâ.

Diyanet İşleri

\"Babacığım! Doğrusu sana Rahman katından bir azabın gelmesinden korkuyorum ki böylece şeytanın dostu olarak kalırsın.\"

Diyanet Vakfı

Babacığım! Allah tarafından sana azap dokunup da şeytanın yakını olmandan korkuyorum.

Edip Yüksel

\"Babacığım, Rahman tarafından bir cezaya çarpılman ve şeytana dost olmandan korkuyorum.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Babacığım! Doğrusu ben korkarım ki, sana Rahmân'dan bir azab dokunur da şeytana (cehennemde arkadaş) olursun.\"

Öztürk

\"Babacığım, ben sana Rahman'dan bir azap dokunmasından, böylece şeytanın dostu haline gelmenden korkuyorum!\"

Suat Yıldırım

Babacığım, bu gidişle o Rahman'dan bile bir azabın gelip sana dokunacağından ve senin şeytana hemdem olacağından ciddî endişe içindeyim.

Süleyman Ateş

Babacığım, ben sana Rahman'dan bir azabın dokunmasından korkuyorum. O zaman, şeytanın dostu olursun.

قَالَ أَرَاغِبٌ أَنتَ عَنْ ءَالِهَتِى يَٰٓإِبْرَٰهِيمُ ۖ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ لَأَرْجُمَنَّكَ ۖ وَٱهْجُرْنِى مَلِيًّۭا ﴿٤٦﴾

Atası, ey İbrahim dedi, benim mabutlarımdan yüz mü çevirmedesin? Bu işten vazgeçmezsen taşlarım seni, uzun bir zaman görünme, git, bırak beni.

Alİ Bulaç

(Babası) Demişti ki: \"İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım; uzun bir süre benden uzaklaş, (bir yerlere) git.\"

Çeviriyazı

ḳâle erâgibün ente `an âlihetî yâ ibrâhîm. leil lem tentehi leercümenneke vehcürnî meliyyâ.

Diyanet İşleri

Babası: \"Ey İbrahim! Sen benim tanrılarımdan yüz çevirmek mi istiyorsun? Bundan vazgeçmezsen mutlaka seni taşlarım; uzun bir süre benden uzaklaş git.\" dedi.

Diyanet Vakfı

(Babası:) Ey İbrahim! dedi, sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, andolsun seni taşlarım! Uzun bir zaman benden uzak dur!

Edip Yüksel

(Babası:) \"Sen benim tanrılarıma yüz mü çeviriyorsun İbrahim? Buna son vermezsen seni taşlarım. Benden uzaklaş!,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Babası \"Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Yemin ederim ki, eğer (onları kötülemekten) vazgeçmezsen, seni muhakkak taşlarım. (gerçektenveya söz ilesana taş atarım). Haydi uzun bir müddet benden uzak ol\" dedi.

Öztürk

Babası dedi: \"Sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun ey İbrahim! Eğer bu işe son vermezsen, vallahi seni taşlarım! Uzun bir süre uzak kal benden!\"

Suat Yıldırım

Babası: “İbrâhim, ne o, yoksa sen benim tanrılarıma sırtını mı dönüyorsun?Bu işten vazgeçmezsen mutlaka taşa tutarım seni. Şöyle bir uzun müddet benden uzak dur. Gözüm görmesin seni buralarda!”

Süleyman Ateş

(Babası): \"Ey İbrahim, dedi, sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (onlara dil uzatmaktan) vazgeçmezsen, andolsun seni taşlarım. Uzun süre benden ayrıl, git!\"

قَالَ سَلَٰمٌ عَلَيْكَ ۖ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّىٓ ۖ إِنَّهُۥ كَانَ بِى حَفِيًّۭا ﴿٤٧﴾

İbrahim, esenlik sana dedi, Rabbimden yarlıganmanı dileyeceğim, şüphe yok ki o, pek lutfeder bana.

Alİ Bulaç

(İbrahim:) \"Selam üzerine olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O, bana pek lütufkardır\" dedi.

Çeviriyazı

ḳâle selâmün `aleyk. seestagfiru leke rabbî. innehû kâne bî ḥafiyyâ.

Diyanet İşleri

İbrahim şöyle cevap verdi: \"Sana selam olsun. Senin için Rabbim'den mağfiret dileyeceğim, çünkü O, bana karşı çok lütufkardır.\"

Diyanet Vakfı

İbrahim: Selam sana (esen kal) dedi, Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. Çünkü O bana karşı çok lütufkardır.

Edip Yüksel

\"Sana selam (barış) olsun,\" dedi, \"Senin bağışlanman için Rabbim'e yalvaracağım; O, bana karşı çok merhametlidir.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

İbrahim şöyle dedi: \"Selâm sana olsun, senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Çünkü o, bana çok lütufkârdır.\"

Öztürk

Dedi: \"Selam sana! Senin için Rabbimden af dileyeceğim. Çünkü O, bana karşı çok lütufkârdır.\"

Suat Yıldırım

İbrâhim: “Selâmet, esenlik içinde kal, dedi. Rabbimden senin için af dileyeceğim. O gerçekten bana karşı çok lütufkârdır. [25,63; 28,55; 60,4; 9,113-114; 14,41]

Süleyman Ateş

(İbrahim): \"Selam sana, (esenlik içinde kal), dedi, senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Çünkü O, bana çok lutufkardır.\"

وَأَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ وَأَدْعُوا۟ رَبِّى عَسَىٰٓ أَلَّآ أَكُونَ بِدُعَآءِ رَبِّى شَقِيًّۭا ﴿٤٨﴾

Ve sizi ve Allah'tan başka kulluk ettiğiniz şeyleri bırakıyor ve Rabbime dua ediyorum, umarım ki duamı kabul eden, mahrum etmez beni.

Alİ Bulaç

\"Sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım.\"

Çeviriyazı

vea`tezilüküm vemâ ted`ûne min dûni-llâhi veed`û rabbî. `asâ ellâ ekûne bidü`âi rabbî şeḳiyyâ.

Diyanet İşleri

\"Sizi Allah'tan başka taptıklarınızla bırakıp çekilir, Rabbime yalvarırım. Rabbime yalvarışımda mahrum kalmayacağımı umarım.\"

Diyanet Vakfı

Sizden de, Allah'ın dışında taptığınız şeylerden de uzaklaşıyor ve Rabbime yalvarıyorum. Umulur ki (senin için) Rabbime dua etmemle bedbaht (emeği boşa gitmiş) olmam.

Edip Yüksel

\"Sizden ve ALLAH dışında yalvardıklarınızdan ayrılıyorum. Ben Rabbime yalvarıyorum. Umarım ki Rabbime yalvarmakla bahtsız olmam.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ben, sizden ve Allah'tan başka taptığınız şeylerden çekilip ayrılırım da Rabbime dua (ibadet) ederim. Rabbime yalvarışımda mahrum kalmayacağımı umarım.\"

Öztürk

\"Sizden de Allah dışındaki yakardıklarınızdan da ayrılıyorum; Rabbime dua edeceğim. Umarım, Rabbime yakarışımla/Rabbim için çağrımda bahtsızlığa/eşkıyalığa düşmem.\"

Suat Yıldırım

“İşte sizi de, sizin Allah'tan başka ibadet ve dua ettiğiniz tanrılarınızı da terkediyorum.Rabbime niyaz edip yalvarıyorum.Rabbime niyaz etmem sayesinde mahrum ve perişan olmayacağımı umuyorum.

Süleyman Ateş

Sizden de, Allah'tan başka yalvardıklarınızdan da ayrılıyor ve yalnız Rabbime yalvarıyorum. Umarım ki Rabbime yalvarmakla bahtsız olmam (istediklerimden mahrum bırakılmam).

فَلَمَّا ٱعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ وَهَبْنَا لَهُۥٓ إِسْحَٰقَ وَيَعْقُوبَ ۖ وَكُلًّۭا جَعَلْنَا نَبِيًّۭا ﴿٤٩﴾

Onların ve Allah'tan başka kulluk ettikleri şeyleri bırakınca ona İshak'ı ve Yakup'u verdik ve hepsini de peygamber ettik.

Alİ Bulaç

Böylelikle, onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrılınca ona İshak'ı ve (oğlu) Yakup'u armağan ettik ve her birini peygamber kıldık.

Çeviriyazı

felemme-`tezelehüm vemâ ya`büdûne min dûni-llâhi vehebnâ lehû isḥâḳa veya`ḳûb. veküllen ce`alnâ nebiyyâ.

Diyanet İşleri

İbrahim onları Allah'tan başka taptıklarıyla başbaşa bırakıp çekilince ona İshak ve Yakub'u bahşettik ve her birini peygamber yaptık.

Diyanet Vakfı

Nihayet İbrahim onlardan ve Allah'tan başka taptıkları şeylerden uzaklaşıp bir tarafa çekildiği zaman biz ona İshak ve Ya'kub'u bağışladık ve her birini peygamber yaptık.

Edip Yüksel

Onları ve ALLAH dışında taptıklarını terkedince ona İshak'ı ve Yakub'u verdik. Hepsini peygamber yaptık.

Elmalılı Hamdi Yazır

İbrahim, kavminden ve onların Allah'tan başka ibadet ettikleri şeylerden uzaklaşınca, biz ona İshak'ı ve (İshak'ın oğlu) Yakub'u ihsan ettik. Ve hepsini de peygamber yaptık.

Öztürk

İbrahim, onlardan ve Allah dışında kulluk ettiklerinden uzaklaşınca, ona İshak'ı ve Yakub'u bağışladık ve hepsini peygamber yaptık.

Suat Yıldırım

Onları ve onların Allah'tan başka taptıkları putları terk edip (Şam’a yerleşince) Biz O’na İshak ile Yâkub’u hediye ettik.Onların her birine peygamberlik verdik. [21,72; 11,71; 2,133]

Süleyman Ateş

İşte onlardan ve onların Allah'tan başka taptıklarından ayrılınca biz ona İshak'ı ve (İshak'ın oğlu) Ya'kub'u armağan ettik ve hepsini de peygamber yaptık.

وَوَهَبْنَا لَهُم مِّن رَّحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّۭا ﴿٥٠﴾

Ve onlara rahmetimizden ihsanlar ettik, gerçek şöhretlerini yaydık, adlarını yücelttik.

Alİ Bulaç

Onlara rahmetimizden armağan(lar) bağışladık ve onlar için yüce bir doğruluk dili verdik.

Çeviriyazı

vevehebnâ lehüm mir raḥmetinâ vece`alnâ lehüm lisâne ṣidḳin `aliyyâ.

Diyanet İşleri

Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk. Onların her dilde üstün şekilde anılmalarını sağladık.

Diyanet Vakfı

Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk; kendilerine haklı ve yüksek bir şöhret nasip ettik.

Edip Yüksel

Onlara rahmetimizden verdik. Onlara, doğru ve onurlu bir dil bağışladık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz onlara rahmetimizden lütuflarda bulunduk. Hepsine de dillerde güzel ve yüksek bir övgü verdik.

Öztürk

Onlara, rahmetimizden nimetler bağışladık. Ve kendileri için yüksek bir doğruluk dili oluşturduk.

Suat Yıldırım

Onlara rahmetimizden ihsanlarda bulunduk. Onlara dillerde ve dinlerde yüksek ve güzel bir nam bıraktık.

Süleyman Ateş

Onlara rahmetimizden (mal ve çocuk) lutfettik ve onlar için yüce bir doğruluk dili verdik.

وَٱذْكُرْ فِى ٱلْكِتَٰبِ مُوسَىٰٓ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ مُخْلَصًۭا وَكَانَ رَسُولًۭا نَّبِيًّۭا ﴿٥١﴾

Kitapta Musa'yı da an; şüphe yok ki o, ihlasa mazhar olmuş şeriat sahibi bir peygamberdi.

Alİ Bulaç

Kitap'ta Musa'yı da zikret. Çünkü o, ihlasa erdirilmiş ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi.

Çeviriyazı

veẕkür fi-lkitâbi mûsâ. innehû kâne muḫleṣav vekâne rasûlen nebiyyâ.

Diyanet İşleri

Kitap'da Musa'ya dair anlattıklarımızı da an. O seçkin kılınmış bir insan, tarafımızdan gönderilmiş bir peygamberdi.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Kitap'ta Musa'yı da an. Gerçekten o ihlas sahibi idi ve hem resul, hem de nebi idi.

Edip Yüksel

Kitapta Musa'yı an. O kendini tümüyle adayan biriydi. Peygamber olan bir elçiydi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kur'ân'da Musa'yı da an; Şüphesiz ki o, ihlaslı bir kuldu ve gönderilmiş bir peygamberdi.

Öztürk

Kitap'ta Mûsa'yı da an. Çünkü o, içtenlik ve dürüstlüğe erdirilmişti ve o bir resul, bir peygamberdi.

Suat Yıldırım

Kitapta Mûsâ'yı da an. Gerçekten O Allah tarafından ihlâsa erdirilen bir kul idi, resul ve nebî idi.

Süleyman Ateş

Kitapta Musa'yı da an, çünkü o, içi temiz (bir insan)dı ve elçi bir peygamberdi.

وَنَٰدَيْنَٰهُ مِن جَانِبِ ٱلطُّورِ ٱلْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَٰهُ نَجِيًّۭا ﴿٥٢﴾

Ona, Tur'un sağ yanından nida ettik, bizimle konuşmak üzere tapımıza yaklaştırdık onu.

Alİ Bulaç

Ona, Tur'un sağ yanından seslendik ve onu (kendisiyle) gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık.

Çeviriyazı

venâdeynâhü min cânibi-ṭṭûri-l'eymeni veḳarrabnâhü neciyyâ.

Diyanet İşleri

Ona Tur'un sağ yanından seslenmiş ve konuşmak için onu yaklaştırmıştık.

Diyanet Vakfı

Ona Tur'un sağ tarafından seslendik ve onu, fısıldaşan kimse kadar (kendimize) yaklaştırdık.

Edip Yüksel

Ona Tur dağının sağ tarafından seslendik. Konuşmak için onu yaklaştırdık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz ona Tur dağının sağ yanından seslendik ve onu hususi bir konuşmada bulunmak üzere kendimize yaklaştırdık.

Öztürk

Ona Tûr'un sağ tarafından seslendik. Onu, fısıldaşan kimse kadar yaklaştırdık.

Suat Yıldırım

Hani ona Tur'un sağ tarafından seslenmiş ve özel konuşma için onu huzurumuza almıştık. [28,30] {KM, Çıkış 33,11}

Süleyman Ateş

Ona Tur'un sağ tarafından seslendik ve onu, özel konuşmak için (kendimize) yaklaştırdık.

وَوَهَبْنَا لَهُۥ مِن رَّحْمَتِنَآ أَخَاهُ هَٰرُونَ نَبِيًّۭا ﴿٥٣﴾

Rahmetimizden bir lütuf olarak kardeşi Harun'u da peygamber ettik.

Alİ Bulaç

Ona Rahmetimiz'den kardeşi Harun'u da bir peygamber olarak armağan ettik.

Çeviriyazı

vevehebnâ lehû mir raḥmetinâ eḫâhü hârûne nebiyyâ.

Diyanet İşleri

Rahmetimizden, kardeşi Harun'u bir peygamber olarak ona bağışladık.

Diyanet Vakfı

Rahmetimizin bir sonucu olarak ona kardeşi Harun'u bir peygamber olarak armağan ettik.

Edip Yüksel

Katımızdan bir rahmet olarak kardeşi Harun'u kendisine peygamber olarak armağan ettik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Rahmetimizden de ona, kardeşi Harun'u bir peygamber olarak ihsan eyledik. Meâli Şerifi

Öztürk

Rahmetimizden ona kardeşi Hârun'u bir peygamber olarak armağan ettik.

Suat Yıldırım

Ve rahmet ve keremimizden, kardeşi Harun'u da nebî olarak ona ihsan etmiştik. [28,34; 20,31; 26,13] {KM, Çıkış 7,1}

Süleyman Ateş

Ona, acıdığımızdan dolayı kardeşi Harun'u da peygamber olarak armağan ettik.

وَٱذْكُرْ فِى ٱلْكِتَٰبِ إِسْمَٰعِيلَ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ صَادِقَ ٱلْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًۭا نَّبِيًّۭا ﴿٥٤﴾

Kitapta İsmail'i de an; şüphe yok ki o, vaadinde gerçekti ve insanlara gönderilmiş olan bir peygamberdi.

Alİ Bulaç

Kitap'ta İsmail'i de zikret. Çünkü o, va'dinde doğruydu ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi.

Çeviriyazı

veẕkür fi-lkitâbi ismâ`îl. innehû kâne ṣâdiḳa-lva`di vekâne rasûlen nebiyyâ.

Diyanet İşleri

Kitap'da İsmail'e dair anlattıklarımızı da an. Çünkü o sözünde doğru bir kimse idi, tarafımızdan gönderilmiş bir peygamberdi.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Kitap'ta İsmail'i de an. Gerçekten o, sözüne sadıktı, resul ve nebi idi.

Edip Yüksel

Kitapta İsmail'i an. O sözünde duran biriydi. Aynı zamanda peygamber olan bir elçiydi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kur'ân'da İsmail'i de an; çünkü o, vaadine sadık bir kuldu ve gönderilmiş bir peygamberdi.

Öztürk

Kitap'ta İsmail'i de an. Çünkü o, vaadinde sadıktı; bir resuldü, bir peygamberdi.

Suat Yıldırım

Kitapta İsmâil'i de an. Gerçekten o, verdiği sözü yerine getiren biri idi. Resul ve nebî idi. [17,34; 61,2-3]

Süleyman Ateş

Kitapta İsma'il'i de an. Çünkü o sözünde duran, elçi bir peygamberdi.

وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُۥ بِٱلصَّلَوٰةِ وَٱلزَّكَوٰةِ وَكَانَ عِندَ رَبِّهِۦ مَرْضِيًّۭا ﴿٥٥﴾

Ehline, ayaline namaz kılmalarını, zekat vermelerini emrederdi, Rabbinin katından da rızasını kazananlardandı.

Alİ Bulaç

Halkına, namazı ve zekatı emrediyordu ve o, Rabbi Katında kendisinden razı olunan (bir insan)dı.

Çeviriyazı

vekâne ye'müru ehlehû biṣṣalâti vezzekâh. vekâne `inde rabbihî merḍiyyâ.

Diyanet İşleri

Çevresinde bulunanlara namaz kılmalarını, zekat vermelerini emrederdi. Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti.

Diyanet Vakfı

Halkına namazı ve zekatı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.

Edip Yüksel

Ailesine namazı gözetmeyi ve zekatı vermeyi emrederdi. Rabbi tarafından beğenilmişti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve zekat vermeyi emrederdi ve Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti.

Öztürk

Ailesine namazı/duayı, zekâtı emrederdi. Rabbi katında hoşnutluk kazanmış bir kişiydi.

Suat Yıldırım

Halkına namazı ve zekâtı tavsiye ederdi. Rabbinin râzı olduğu biri idi. [20,132; 66,6]

Süleyman Ateş

Halkına namaz kılmayı, zekat vermeyi emrederdi. Rabbi yanında beğenilmişti.

وَٱذْكُرْ فِى ٱلْكِتَٰبِ إِدْرِيسَ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ صِدِّيقًۭا نَّبِيًّۭا ﴿٥٦﴾

An kitapta İdris'i de; şüphe yok ki o çok gerçek bir peygamberdi.

Alİ Bulaç

Kitap'ta İdris'i de zikret. Çünkü o, doğru olan bir peygamberdi.

Çeviriyazı

veẕkür fi-lkitâbi idrîs. innehû kâne ṣiddîḳan nebiyyâ.

Diyanet İşleri

Kitap'da İdris'i de zikret, çünkü o dosdoğru bir peygamberdi.

Diyanet Vakfı

Kitapta İdris'i de an. Hakikaten o, pek doğru bir insan, bir peygamberdi.

Edip Yüksel

Kitapta İdris'i an. O peygamber olan bir doğrucu idi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kitapta İdris'i de an; çünkü o, çok sadık (özü, sözü pek doğru) bir peygamberdi.

Öztürk

Kitap'ta İdris'i de an. Çünkü o, özü-sözü tam uyuşan bir kişiydi, bir peygamberdi.

Suat Yıldırım

Kitapta İdris'i de an. Gerçekten o da doğruluğun timsali biri idi, bir nebî idi. [21,85] {KM, Tekvin 5,24}

Süleyman Ateş

Kitapta İdris'i de an: Çünkü o, çok doğru bir peygamberdi.

وَرَفَعْنَٰهُ مَكَانًا عَلِيًّا ﴿٥٧﴾

Biz onu pek yüce bir mevkie yükselttik.

Alİ Bulaç

Biz onu yüce bir mekan (makam)a yükseltmiştik.

Çeviriyazı

verafa`nâhü mekânen `aliyyâ.

Diyanet İşleri

Biz onu yüce bir yere yükselttik.

Diyanet Vakfı

Onu üstün bir makama yücelttik.

Edip Yüksel

Onu yüce bir makama yükselttik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz onu yüce bir yere yükselttik.

Öztürk

Onu yüce bir mekâna yükselttik.

Suat Yıldırım

Biz onu üstün bir makama yücelttik.

Süleyman Ateş

Onu yüce bir yere yükseltmiştik.

أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ أَنْعَمَ ٱللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ ٱلنَّبِيِّۦنَ مِن ذُرِّيَّةِ ءَادَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۢ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَٰهِيمَ وَإِسْرَٰٓءِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَٱجْتَبَيْنَآ ۚ إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ءَايَٰتُ ٱلرَّحْمَٰنِ خَرُّوا۟ سُجَّدًۭا وَبُكِيًّۭا ۩ ﴿٥٨﴾

İşte bunlar, Âdem soyundan, Nuh'la beraber gemiye yüklediklerimizin soylarından, İbrahim'in ve İsrail'in soylarından gelen ve Allah tarafından kendilerine nimetler ihsan edilen peygamberlerdendir, doğru yola sevkettiğimiz ve seçtiğimiz kişilerdendir. Rahmanın ayetleri, onlara okundu mu ağlayaağlaya hemen secdeye kapanırlardı.

Alİ Bulaç

İşte bunlar; kendilerine Allah'ın nimet verdiği peygamberlerdendir; Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımız (insan nesillerin)den, İbrahim ve İsrail (Yakup)in soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahman (olan Allah')ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlar.

Çeviriyazı

ülâike-lleẕîne en`ame-llâhü `aleyhim mine-nnebiyyîne min ẕürriyyeti âdeme vemimmen ḥamelnâ me`a nûḥ. vemin ẕürriyyeti ibrâhîme veisrâîle vemimmen hedeynâ vectebeynâ. iẕâ tütlâ `aleyhim âyâtü-rraḥmâni ḫarrû süccedev vebükiyyâ.

Diyanet İşleri

İşte bunlar Allah'ın kendilerine nimetler sunduğu peygamberler; Adem'in soyundan, Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan; İbrahim ve İsmail'in neslinden ve doğru yola erdirdiğimizden, seçip beğendiklerimizdendirler. Rahman'ın ayetleri onlara okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.

Diyanet Vakfı

İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail (Ya'kub) 'in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir. Onlara, çok merhametli olan Allah'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.

Edip Yüksel

İşte bunlar, ALLAH'ın nimetlendirdiği peygamberlerin bir kısmıdır. Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımızdan, İbrahim'in ve İsrail'in soyundan... Doğruya ulaştırdığımız ve seçtiğimiz kimselerdir onlar. Kendilerine Rahman'ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye varırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan ve gemide Nuh ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrail'in soyundan, hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir. Kendilerine Rahmân (olan Allah)ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.

Öztürk

İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimet lütfettiği peygamberlerdendir: Âdem'in soyundan, Nûh'la birlikte taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in soyundan, kılavuzluk edip seçtiğimiz kimselerden. Kendilerine Rahman'ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdelere kapanırlardı.

Suat Yıldırım

İşte bunlar, Allah'ın nimetine mazhar olmuş olan bu zatlar, Âdem neslinden, Nuh ile beraber gemide taşıdıklarımızın evlatlarından, İbrâhim ve İsrailin nesillerinden ve hidâyete erdirip seçtiğimiz kimselerdendir. Onlar Rahman’ın âyetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı. [6,83-90; 40,78]

Süleyman Ateş

İşte bunlar; Allah'ın ni'met verdiği peygamberlerden, Adem, neslinden, Nuh ile beraber gemide taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrail (Ya'kub) neslinden, yol gösterdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendir. Onlara Rahman'ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.

۞ فَخَلَفَ مِنۢ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَٱتَّبَعُوا۟ ٱلشَّهَوَٰتِ ۖ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا ﴿٥٩﴾

Onlardan sonra öyle bir soy geldi ki namazı zayi etti onlar, şehvetlere uydular, azınlıklarının cezasına pek yakında uğrayacak onlar.

Alİ Bulaç

Sonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz (kılma duyarlılığın)ı kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp-uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır.

Çeviriyazı

feḫalefe mim ba`dihim ḫalfün eḍâ`u-ṣṣalâte vettebe`ü-şşehevâti fesevfe yelḳavne gayyâ.

Diyanet İşleri

Onların ardından, namazı bırakan, şehvetlerine uyan bir nesil geldi. İşte bunlar azgınlıklarının karşılığını göreceklerdir.

Diyanet Vakfı

Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.

Edip Yüksel

Onlardan sonra gelenler namazı yitirdiler ve heveslerine uydular. Nitekim, felakete uğrayacaklar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. (Cehennemdeki \"Gayya\" vadisini boylayacaklardır.)

Öztürk

Ama arkalarından öyle bir nesil geldi ki; namazı/duayı yitirdiler, şehvetlere uydular. Bunlar, azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.

Suat Yıldırım

Kendilerinden sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zâyi ettiler, şehvetlerinin peşine düştüler. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.

Süleyman Ateş

Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki, namazı zayi ettiler, şehvetlerine uydular. Onlar kötülük bulacaklardır.

إِلَّا مَن تَابَ وَءَامَنَ وَعَمِلَ صَٰلِحًۭا فَأُو۟لَٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ ٱلْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـًۭٔا ﴿٦٠﴾

Ancak tövbe eden, inanan ve iyi işlerde bulunan müstesna. Bu çeşit kişiler cennete girerler ve hiçbir hususta zulüm görmezler.

Alİ Bulaç

Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunanlar (onların dışındadır); işte bunlar, cennete girecekler ve hiçbir şeyle zulme uğratılmayacaklar.

Çeviriyazı

illâ men tâbe veâmene ve`amile ṣâliḥan feülâike yedḫulûne-lcennete velâ yużlemûne şey'â.

Diyanet İşleri

Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş yapanlar bunun dışındadır. Bunlar hiçbir haksızlığa uğratılmadan, Rahman'ın kullarına gaybde vadettiği cennete, Adn cennetlerine gireceklerdir. Şüphesiz, O'nun sözü yerini bulacaktır.

Diyanet Vakfı

Ancak tevbe edip, iman eden ve iyi davranışta bulunan kimseler hariçtir. Bunlar, cennete, girecekler. Ve hiç bir haksığlağa uğratılmayacaklardır.

Edip Yüksel

Tevbe eden, inanan ve erdemli davrananlar hariç. Onlar en ufak bir haksızlığa uğramadan cennete girerler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat tevbe edip iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır. Bunlar cennete girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır.

Öztürk

Tövbe eden, iman edip hayra ve barışa yönelik iyi iş yapan müstesna. Böyleleri cennete girecekler ve hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmayacaklar.

Suat Yıldırım

Ancak tövbe eden, iman edip makbul ve güzel işler yapanlar cennete girecekler ve asla haksızlığa uğramayacaklardır.

Süleyman Ateş

Ancak tevbe eden, inanan ve iyi işler yapanlar, cennete girecekler ve hiç haksızlığa uğratılmayacaklardır.

جَنَّٰتِ عَدْنٍ ٱلَّتِى وَعَدَ ٱلرَّحْمَٰنُ عِبَادَهُۥ بِٱلْغَيْبِ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ وَعْدُهُۥ مَأْتِيًّۭا ﴿٦١﴾

Ebedi Adn cennetlerine girerler ki rahman, kullarının gıyabında, onlara vaadetmiştir bu cennetleri. Şüphe yok ki onun vaadi, mutlaka yerine gelir.

Alİ Bulaç

Adn cennetleri (onlarındır) ki, Rahman (olan Allah, onu) Kendi kullarına gaybtan vadetmiştir. Şüphesiz O'nun va'di yerine gelecektir.

Çeviriyazı

cennâti `adnini-lletî ve`ade-rraḥmânü `ibâdehû bilgayb. innehû kâne va`dühû me'tiyyâ.

Diyanet İşleri

Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş yapanlar bunun dışındadır. Bunlar hiçbir haksızlığa uğratılmadan, Rahman'ın kullarına gaybde vadettiği cennete, Adn cennetlerine gireceklerdir. Şüphesiz, O'nun sözü yerini bulacaktır.

Diyanet Vakfı

O cennet, çok merhametli olan Allah'ın, kullarına gıyaben vadettiği Adn cennetleridir. Şüphesiz O'nun vadi yerini bulacaktır.

Edip Yüksel

Rahman'ın kulları için söz verdiği, duyular ötesi Adn cennetlerine... O'nun sözü, kuşkusuz yerine gelecektir.

Elmalılı Hamdi Yazır

O cennet, Rahmân (olan Allah)ın kullarına görmedikleri halde vadettiği \"Adn\" cennetleridir. Şüphesiz O'nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır.

Öztürk

Rahman'ın, kullarına gaybda vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler. Kuşkusuz, O'nun vaadi yerine gelir.

Suat Yıldırım

Evet, onlar Rahman'ın kullarına gıyabî olarak vâd ettiği, dünyada iken görmeksizin inandıkları Adn cennetlerine gireceklerdir. Allah’ın vâdi muhakkak ki yerini bulacaktır. [73,18]

Süleyman Ateş

Rahman'ın kullarına gıyaben va'dettiği Adn cennetleri(ne gireceklerdir). Şüphesiz O'nun va'di yerine gelecektir.

لَّا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا إِلَّا سَلَٰمًۭا ۖ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ فِيهَا بُكْرَةًۭ وَعَشِيًّۭا ﴿٦٢﴾

Orada manasız bir söz işitmeyecekler, ancak esenlik size sözünü duyacaklar ve sabahakşam, rızıkları gelecek onlara.

Alİ Bulaç

Onda ‘boş bir söz’ işitmezler; sadece selam (ı işitirler). Sabah akşam, onların rızıkları orda (bulunmakta)dır.

Çeviriyazı

lâ yesme`ûne fîhâ lagven illâ selâmâ. velehüm rizḳuhüm fîhâ bükratev ve`aşiyyâ.

Diyanet İşleri

Orada boş sözler değil sadece esenlik veren sözler işitirler. Orada rızıklarını sabah akşam hazır bulurlar.

Diyanet Vakfı

Orada boş söz değil, hoş söz duyarlar. Ve orada, sabah-akşam kendilerine ait rızıkları vardır.

Edip Yüksel

Orada boş söz işitmezler; sadece barış... Rızıklarını da sabah akşam alırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar orada boş bir söz işitmezler. Ancak \"Selam\" işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da hazırdır.

Öztürk

Orada boş lakırdı değil, yalnızca \"selam\" işitirler. Orada kendilerinin sabah, akşam, rızıkları da hazırdır.

Suat Yıldırım

Orada onlar boş ve anlamsız söz işitmezler, sadece selâm ve selâmet sözleri duyarlar. Orada ziyafetleri sabah akşam kendilerine sunulacaktır. [56,25-26; 73,35]

Süleyman Ateş

Orada boş söz değil, yalnız selam işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da hazırdır.

تِلْكَ ٱلْجَنَّةُ ٱلَّتِى نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَن كَانَ تَقِيًّۭا ﴿٦٣﴾

Öylesine cennettir ki kullarımızdan kim, bizden çekinirse ona miras vereceğiz o cenneti.

Alİ Bulaç

O cennet; Biz, kullarımızdan takva sahibi olanları (ona) varisçi kılacağız.

Çeviriyazı

tilke-lcennetü-lletî nûriŝü min `ibâdinâ men kâne teḳiyyâ.

Diyanet İşleri

Kullarımızdan Allah'a karşı gelmekten sakınanları mirasçı kılacağımız Cennet işte budur.

Diyanet Vakfı

Kullarımızdan, takva sahibi kimselere verdiğimiz cennet işte budur.

Edip Yüksel

Erdemli kullarımıza vereceğimiz cennet işte budur.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte kullarımızdan takva sahibi olanlara vereceğimiz cennet budur.

Öztürk

Kullarımızdan takva sahibi olanları mirasçı yapacağımız cennet işte budur.

Suat Yıldırım

İşte bu cennetlere kullarımızdan, Allah'ı sayıp günahtan sakınanları vâris kılacağız.

Süleyman Ateş

İşte kullarımızdan, korunanlara vereceğimiz cennet budur.

وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ ۖ لَهُۥ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَٰلِكَ ۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّۭا ﴿٦٤﴾

Biz melekler, ancak Rabbinin emriyle inebiliriz; onundur ne varsa ilerimizde ve ne varsa gerimizde ve ne varsa ikisi arasında ve Rabbin, hiçbir şeyi unutmaz.

Alİ Bulaç

Biz (elçiler) ancak Rabbiniz emriyle ineriz. Önümüzde, ardımızda ve bunlar arasında olan herşey O'nundur. Senin Rabbin kesinlikle unutkan değildir.

Çeviriyazı

vemâ netenezzelü illâ biemri rabbik. lehû mâ beyne eydînâ vemâ ḫalfenâ vemâ beyne ẕâlik. vemâ kâne rabbüke nesiyyâ.

Diyanet İşleri

Cebrail: \"Biz ancak Rabbinin buyruğu ile ineriz, geçmişimizi geleceğimizi ve ikisinin arasındakileri bilmek O'na mahsustur. Rabbin unutkan değildir.\"

Diyanet Vakfı

Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bunlar arasında olan her şey O'na aittir. Senin Rabbin unutkan değildir.

Edip Yüksel

Biz (melekler) ancak Rabbinin emriyle ineriz. Geçmişimiz, geleceğimiz ve ikisi arasında ne varsa O'na aittir. Rabbin unutkan değildir.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"(Cebrail dedi ki: Ey Muhammed!) \"Biz senin Rabbinin emri olmadıkça inmeyiz. Önümüzdeki ve ardımızdaki (bütün geçmiş ve gelecek şeyler) ve bunların arasındakiler hep O'nundur. Rabbin de (seni) unutmuş değildir?\"

Öztürk

Biz sadece Rabbinin emrini indiririz/biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzdeki, arkamızdaki ve bunlar arasındaki herşey O'nundur. Rabbin asla unutkan değildir.

Suat Yıldırım

Rabbinin emri olmadıkça biz (meleklerden olan elçiler) inmeyiz. Önümüzde ve arkamızdaki bütün geçmiş ve gelecek şeyler ve bunların arasındakiler hep O'na aittir. Senin Rabbin, hiçbir şeyi unutmaz.

Süleyman Ateş

Biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bunlar arasında olan herşey O'na aittir. Rabbin, asla unutkan değildir.

رَّبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَٱعْبُدْهُ وَٱصْطَبِرْ لِعِبَٰدَتِهِۦ ۚ هَلْ تَعْلَمُ لَهُۥ سَمِيًّۭا ﴿٦٥﴾

Rabbidir göklerin ve yeryüzünün ve ikisi arasında ne varsa hepsinin, ona kulluk et ve dayan ona ibadet etmede, onun Adıyla anılan başka bir varlık bilir misin?

Alİ Bulaç

Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir; şu halde O'na ibadet et ve O'na ibadette kararlı ol. Hiç O'nun adaşı olan birini biliyor musun?

Çeviriyazı

rabbü-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehümâ fa`büdhü vaṣṭabir li`ibâdetih. hel ta`lemü lehû semiyyâ.

Diyanet İşleri

O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Öyleyse Ona ibadette sabırlı ol. Hiç O'na benzeyen bir şey bilir misin?

Diyanet Vakfı

(O) göklerin, yerin ve ikisi arasındaki şeylerin Rabbidir. Şu halde O'na kulluk et; O'na kulluk etmek için sabırlı ve metanetli ol. O'nun bir adaşı (benzeri) olduğunu biliyor musun? (Asla benzeri yoktur).

Edip Yüksel

Göklerin, yerin ve bunlar arasında bulunanların Rabbidir. O'na kulluk et ve O'na olan kulluğunda dirençli ol. O'na benzer birini biliyor musun?

Elmalılı Hamdi Yazır

O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. O halde, O'na ibadet et ve O'na ibadet etmekte sabırlı ol. Hiç sen Allah'ın ismini taşıyan başka birini bilir misin?

Öztürk

Göklerin, yerin ve bunlar arasındaki şeylerin Rabbidir o. O'na ibadet et ve O'na ibadette sabırlı ol. O'na adaş olacak birini biliyor musun?

Suat Yıldırım

O göklerin, yerin ve o ikisinin arasında olan her şeyin Rabbidir. Öyleyse yalnız O'na kulluk et. O’na ibadetinde sabır ve sebat göster. Ona denk ve adaş olacak hiç kimse bilir misin?

Süleyman Ateş

(O), göklerin, yerin ve bunlar arasında bulunan şeylerin Rabbidir. O'na kulluk et ve O'na kullukta sabret. Hiç O'nun adıyla anılan birini biliyor musun?

وَيَقُولُ ٱلْإِنسَٰنُ أَءِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا ﴿٦٦﴾

Ve insan der ki: Ben öleceğim de sonra dirilip kabirden mi çıkarılacağım?

Alİ Bulaç

İnsan demektedir ki: \"Ben öldükten sonra mı, gerçekten diri olarak çıkarılacağım?\"

Çeviriyazı

veyeḳûlü-l'insânü eiẕâ mâ mittü lesevfe uḫracü ḥayyâ.

Diyanet İşleri

İnsan: \"Ben öldüğümde mi diriltileceğim?\" der.

Diyanet Vakfı

İnsan der ki: \"Öldüğüm zaman sahi diri olarak (kabrimden) çıkarılacak mıyım?\"

Edip Yüksel

\"Öldüğüm zaman diri olarak çıkarılacak mıyım,\" diye soruyor insan.

Elmalılı Hamdi Yazır

Halbuki insan şöyle der: \"Ben öldüğüm zaman, ileride gerçekten diri olarak (mezardan) çıkarılacak mıyım?\"

Öztürk

Diyor ki insan: \"Öldüğüm zaman diri olarak tekrar çıkarılacak mıyım?\"

Suat Yıldırım

Böyle iken kâfir insan: “Sahi, ben öldükten sonra diriltilip kabrimden çıkarılacak mıyım?” der. [13,5; 36,77-79]

Süleyman Ateş

İnsan: \"Ben öldükten sonra mı diri olarak çıkarılacağım?\" diyor.

أَوَلَا يَذْكُرُ ٱلْإِنسَٰنُ أَنَّا خَلَقْنَٰهُ مِن قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـًۭٔا ﴿٦٧﴾

İnsan hiç mi düşünmez ki o hiçbir şey değilken daha önce biz yarattık onu.

Alİ Bulaç

İnsan önceden, hiçbir şey değilken, gerçekten Bizim onu yaratmış bulunduğumuzu (hiç) düşünmüyor mu?

Çeviriyazı

evelâ yeẕküru-l'insânü ennâ ḫalaḳnâhü min ḳablü velem yekü şey'â.

Diyanet İşleri

Bu insan kendisi önceden bir şey değilken onu yaratmış olduğumuzu hatırlamaz mi?

Diyanet Vakfı

İnsan düşünmez mi ki, daha önce o hiçbir şey olmadığı halde biz kendisini yaratmışızdır?

Edip Yüksel

İnsan, önceden hiç bir şey değilken kendisini nasıl yarattığımızı düşünmez mi?

Elmalılı Hamdi Yazır

O insan, daha önce hiçbir şey değilken kendisini yoktan var ettiğimizi hatırlamaz mı?

Öztürk

Hatırlamıyor mu insan; o daha önce hiçbir şey değilken, onu biz yarattık.

Suat Yıldırım

O insan hiç düşünmüyor mu ki, o hiçbir şey değilken Biz onu yaratıp var ettik?

Süleyman Ateş

İnsan önceden hiçbir şey değilken kendisini nasıl yarattığımızı düşünmüyor mu?

فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَٱلشَّيَٰطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّۭا ﴿٦٨﴾

Andolsun Rabbine onları da, Şeytanları da haşredeceğiz de sonra onları, diz çökmüş bir halde cehennemin çevresine getireceğiz.

Alİ Bulaç

Andolsun Rabbine, Biz onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra onları cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız.

Çeviriyazı

feverabbike lenaḥşürannehüm veşşeyâṭîne ŝümme lenuḥḍirannehüm ḥavle cehenneme ciŝiyyâ.

Diyanet İşleri

Rabbine and olsun ki Biz onları mutlaka uydukları şeytanlarla beraber haşredeceğiz. Sonra cehennemin yanında diz çöktürerek hazır bulunduracağız.

Diyanet Vakfı

Öyle ise, Rabbine andolsun ki, muhakkak surette onları şeytanlarla birlikte mahşerde toplayacağız; sonra onları diz üstü çökmüş vaziyette cehennemin çevresinde hazır bulunduracağız.

Edip Yüksel

Rabbine and olsun, onları ve şeytanları toplayacağız. Sonra onları cehennemin çevresine getireceğiz. Diz çökmüş halde...

Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbine andolsun ki biz onları (öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden kâfirleri) şeytanları ile beraber elbette ve elbette mahşerde toplayacağız. Sonra onları muhakkak cehennemin etrafında dizleri üstü hazır bulunduracağız (ki cennetlikleri görüp hasret çeksinler.).

Öztürk

Rabbine yemin olsun ki; onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra hepsini diz çökmüş halde cehennemin çevresinde hazır bulunduracağız.

Suat Yıldırım

Senin Rabbine yemin olsun ki Biz onları da, şeytanları da diriltip huzurumuza toplayacağız, sonra da cehennemin çevresinde dizüstü çökmüş vaziyette oraya getireceğiz.

Süleyman Ateş

Rabbine andolsun ki, onları ve şeytanları mutlaka toplayacağız, sonra onları diz çökmüş vaziyette cehennemin çevresinde bulunduracağız.

ثُمَّ لَنَنزِعَنَّ مِن كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى ٱلرَّحْمَٰنِ عِتِيًّۭا ﴿٦٩﴾

Sonra hangi taife, rahmana karşı en fazla azgınlıkta bulunduysa onu ayırıp önce cehenneme atacağız.

Alİ Bulaç

Sonra, her bir gruptan Rahman (olan Allah)a karşı azgınlık göstermek bakımından en şiddetli olanını ayıracağız.

Çeviriyazı

ŝümme lenenzi`anne min külli şî`atin eyyühüm eşeddü `ale-rraḥmâni `itiyyâ.

Diyanet İşleri

Sonra her toplumdan Rahman'a en çok kimin baş kaldırdığını ortaya koyacağız.

Diyanet Vakfı

Sonra her milletten, rahman olan Allah'a en çok asi olanlar hangileri ise çekip ayıracağız.

Edip Yüksel

Sonra her gruptan, Rahman'a karşı azgınlıkta ileri gidenleri ayıklayacağız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra her zümreden Rahmân'a karşı en ziyade isyankâr hangileri ise, muhakkak ayırıp atacağız.

Öztürk

Sonra her gruptan, Rahman'a karşı kafa tutmada daha şiddetli davrananlar kimlerse, onları ayıracağız.

Suat Yıldırım

Sonra da her topluluktan, Rahmân'a isyan etmede aşırılık edenleri çekip ayıracağız.

Süleyman Ateş

Sonra her milletten Rahman'a en çok karşı geleni ayıracağız.

ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِٱلَّذِينَ هُمْ أَوْلَىٰ بِهَا صِلِيًّۭا ﴿٧٠﴾

Sonra elbette biz daha iyi biliriz cehenneme girmeye daha layık olanı.

Alİ Bulaç

Sonra Biz ona (cehenneme) girmeye kimlerin en çok uygun olduğunu daha iyi biliriz.

Çeviriyazı

ŝümme lenaḥnü a`lemü billeẕîne hüm evlâ bihâ ṣiliyyâ.

Diyanet İşleri

Cehenneme girmeye en layık olanları Biz biliriz.

Diyanet Vakfı

Sonra, orayı boylamaya daha çok müstahak olanları elbette biz daha iyi biliriz.

Edip Yüksel

Orada yanmayı en çok kimin hakkettiğini elbette biz gayet iyi biliriz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra o cehenneme atılmaya layık olanların kimler bulunduğunu elbette biz daha iyi biliriz.

Öztürk

Elbette ki biz, oraya girmeye daha layık olanların kimler oldğunu herkesten iyi biliriz.

Suat Yıldırım

Sonra o cehennemi boylamaya daha çok müstahak olanları elbette Biz pek iyi biliriz.

Süleyman Ateş

Sonra, elbette biz, kimlerin oraya girmeğe uygun olduğunu daha iyi biliriz.

وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا ۚ كَانَ عَلَىٰ رَبِّكَ حَتْمًۭا مَّقْضِيًّۭا ﴿٧١﴾

Sizden bir tek kişi bile yoktur ki oraya uğramasın; bu, Rabbinin takdir ettiği bir şeydir.

Alİ Bulaç

Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır.

Çeviriyazı

veim minküm illâ vâridühâ. kâne `alâ rabbike ḥatmem maḳḍiyyâ.

Diyanet İşleri

Sizden cehenneme uğramayacak yoktur. Bu, Rabbinin yapmayı üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür.

Diyanet Vakfı

İçinizden, oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu, Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür.

Edip Yüksel

İçinizden oraya gelmeyecek yoktur; bu, Rabbinin gerçekleştireceği kesin bir karardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

İçinizden hiçbiri istisna edilmemek üzere mutlaka herkes cehenneme varacaktır. Bu, Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür.

Öztürk

İçinizden oraya uğramayacak hiç kimse yoktur. Bu, Rabbin üzerinde kesinleşmiş bir hükümdür.

Suat Yıldırım

Sizden hiç kimse yoktur ki cehenneme varmasın. Bu Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür.

Süleyman Ateş

İçinizden oraya gitmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin üzerine aldığı kesin borçtur.

ثُمَّ نُنَجِّى ٱلَّذِينَ ٱتَّقَوا۟ وَّنَذَرُ ٱلظَّٰلِمِينَ فِيهَا جِثِيًّۭا ﴿٧٢﴾

Sonra çekinenleri kurtarırız, zalimleriyse dizüstü çökmüş bir halde bırakırız orada.

Alİ Bulaç

Sonra, takva sahiplerini kurtarırız ve zulmedenleri diz üstü çökmüş olarak bırakıveririz.

Çeviriyazı

ŝümme nünecci-lleẕîne-tteḳav veneẕeru-żżâlimîne fîhâ ciŝiyyâ.

Diyanet İşleri

Sonra Biz Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanları kurtarır, zalimleri de orada diz üstü çökmüş olarak bırakırız.

Diyanet Vakfı

Sonra biz, Allah'tan sakınanları kurtarırız; zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız.

Edip Yüksel

Sonra, erdemlileri kurtaracağız. Zalimleri ise orada diz üstü bırakacağız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra Allah'dan korkup, sakınanları kurtaracağız ve zalimleri de toptan cehennemde bırakacağız.

Öztürk

Sonra biz, korunup sakınanları kurtaracağız. Zalimleri de orada dizleri üzerinde çökmüş bırakacağız.

Suat Yıldırım

Sonra Allah'ı sayıp günahlardan sakınan müttakileri kurtararak zalimleri dizüstü çökmüş vaziyette orada bırakacağız.

Süleyman Ateş

Sonra korunanları kurtarırız ve zalimleri öyle diz üstü çökmüş olarak bırakırız.

وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ءَايَٰتُنَا بَيِّنَٰتٍۢ قَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لِلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ أَىُّ ٱلْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌۭ مَّقَامًۭا وَأَحْسَنُ نَدِيًّۭا ﴿٧٣﴾

Onlara ayetlerimiz, apaçık okununca kafir olanlar, iki bölükten dediler, hangisinin durağı daha hayırlı, meclisi daha güzel?

Alİ Bulaç

Onlara apaçık ayetlerimiz okunduğunda, o inkar edenler, iman edenlere derler ki: \"İki gruptan hangisi, makam bakımından daha iyi, topluluk bakımından daha güzeldir?\"

Çeviriyazı

veiẕâ tütlâ `aleyhim âyâtünâ beyyinâtin ḳâle-lleẕîne keferû lilleẕîne âmenû eyyü-lferîḳayni ḫayrum meḳâmev veaḥsenü nediyyâ.

Diyanet İşleri

Ayetlerimiz kendilerine apaçık okunduğu zaman inkar edenler inananlara: \"Bu iki takımın hangisinin makamı daha iyi ve yeri daha güzeldir?\" derler.

Diyanet Vakfı

Kendilerine ayetlerimiz ayan beyan okunduğu zaman inkar edenler, iman edenlere: İki topluluktan hangisinin (hangimizin) mevki ve makamı daha iyi, meclis ve topluluğu daha güzeldir? dediler.

Edip Yüksel

Kendilerine ayetlerimiz apaçık olarak okunduğu zaman inkar edenler inananlara, \"Hangimiz daha gönençli ve hangimiz sayısal üstünlüğe sahiptir,\" derler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Âyetlerimiz kendilerine apaçık okunduğu zaman, o inkâr edenler, iman edenlere dediler ki: \"Bu iki zümreden (Mümin ve kâfirlerden) hangisi mevki bakımından daha iyi, meclis ve topluluk itibariyle daha güzeldir?\"

Öztürk

Onlara ayetlerimiz açık-seçik okunduğunda, inkâr edenler inananlara şöyle derler: \"İki zümreden hangisi makamca daha üstün, meclisce daha güzel?\"

Suat Yıldırım

Âyetlerimiz kendilerine açık açık okunduğu zaman o kâfirler iman edenlere dediler ki: (Bu uhrevî ve manevî halleri bir tarafa bırakalım, dünya hayatının realitesine bakalım) “Bu iki zümreden, mümin ve kâfirlerden hangisinin makamı daha üstün, grup ve topluluğu daha muteberdir?” [6,53; 46,11; 26,111]

Süleyman Ateş

Onlara açık açık ayetlerimiz okunduğu zaman, inkar edenler, inananlar için \"İki topluluktan hangisinin makamı daha hayırlı, meclisi (mevkii) daha güzeldir?\" derler.

وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَٰثًۭا وَرِءْيًۭا ﴿٧٤﴾

Onlardan önce nice ümmetler helak ettik ki mal bakımından da daha güzel mallara sahipti onlar, gösteriş bakımından da.

Alİ Bulaç

Onlardan önce nice insan- nesillerini yıkıma uğrattık, onlar mal (giyim, kuşam ve tefriş) bakımından da, gösteriş bakımından da daha güzeldiler.

Çeviriyazı

vekem ehleknâ ḳablehüm min ḳarnin hüm aḥsenü eŝâŝev veri'yâ.

Diyanet İşleri

Onlardan önce nice nesilleri yok ettik ki, onlar varlıkça ve gösterişçe bunlardan daha üstündüler.

Diyanet Vakfı

Onlardan önce de, eşya ve görünüş bakımından daha güzel olan nice nesiller helak ettik.

Edip Yüksel

Onlardan önce, daha varlıklı ve daha gösterişli nice nesilleri yok ettik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Halbuki biz, kendilerinden evvel, mal ve gösterişce daha güzel nice asırlar halkını helak etmişizdir.

Öztürk

Onlardan önce nice kuşaklar helak ettik ki, malca ve manzaraca daha alımlıydılar.

Suat Yıldırım

Halbuki Biz onlardan önce, gerek mal ve eşyaları, gerek gösterişleri daha güzel durumda olan öyle nesiller helâk ettik ki saymaya gelmez.

Süleyman Ateş

Onlardan önce nice nesiller helak ettik ki onlar eşyaca ve gösterişce daha güzeldi.

قُلْ مَن كَانَ فِى ٱلضَّلَٰلَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ ٱلرَّحْمَٰنُ مَدًّا ۚ حَتَّىٰٓ إِذَا رَأَوْا۟ مَا يُوعَدُونَ إِمَّا ٱلْعَذَابَ وَإِمَّا ٱلسَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّۭ مَّكَانًۭا وَأَضْعَفُ جُندًۭا ﴿٧٥﴾

De ki: Kim sapıklıktaysa rahman, onun sapıklığını uzattıkça uzatır da sonunda azap olsun, kıyamet olsun, kendilerine vaat olunan şeyi görür bu çeşit adamlar ve görünce de bilirler kimin yurdu daha hayırlıymış ve kimin kuvveti daha zayıf.

Alİ Bulaç

De ki: \"Kim sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah), ona süre tanıdıkça tanır; kendilerine va'dedileni -ya azabı veya kıyamet saatini- gördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askeri- gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir.

Çeviriyazı

ḳul men kâne fi-ḍḍalâleti felyemdüd lehü-rraḥmânü meddâ. ḥattâ iẕâ raev mâ yû`adûne imme-l`aẕâbe veimme-ssâ`ah. feseya`lemûne men hüve şerrum mekânev veaḍ`afü cündâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"Sapıklıkta olanı Rahman ne kadar ertelese bile, sonunda tehdit edildikleri azabı ya da kıyamet gününü gördükleri zaman onlar kimin yerinin daha kötü ve taraftarlarının daha güçsüz olduğunu bilecektir.\"

Diyanet Vakfı

De ki: Kim sapıklıkta ise, çok merhametli olan Allah ona mühlet versin! Nihayet kendilerine vadolunan şeyi -ya azabı (müminler karşısında yenilgiyi), veya kıyameti- gördükleri zaman, mevki ve makamı daha kötü ve askeri daha zayıf olanın kim olduğunu öğreneceklerdir.

Edip Yüksel

De ki, \"Sapıklığa dalanlara Rahman bir süre verir. Cezayı veya dünyanın sonunu görünceye kadar... Kötü yere ve zayıf orduya kimin sahip olduğunu öğrenecekler.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara de ki: \"Kim sapıklık içinde ise, Rahmân ona mal ve evlatça ziyadelik ve azgınlığında mühlet verir. Nihayet kendilerine vaad edilen azabı, yahut kıyamet günü cehennemi gördükleri vakit, artık bilecekler kimin mevkii daha fena ve yardımcıları daha zayıfmış.

Öztürk

De ki: \"Her kim sapıklıkta ise Rahman ona iyice süre versin. Nihayet, kendilerine vaat edileni, azabı veya kıyametin kopuşunu gördüklerinde mekânca daha kötü, taraflarca daha zayıf olanın kim olduğunu bilecekler.\"

Suat Yıldırım

De ki: Dini inkâr edenlere Rahman biraz mühlet versin, bundan ne çıkar? Ama işin sonunda, onlar kendilerine vâd olunan azabı veya kıyameti görünce işte o zaman öğrenecekler: kimmiş mevkii daha düşük ve kimmiş asker ve maiyyeti daha zayıf! [3,61; 62,6]

Süleyman Ateş

De ki: \"Kim sapıklık içinde ise Rahman ona süre versin (ne çıkar). Nihayet va'dedildiklerini Ğazabı veya (Duruşma) sa'ati(ni)Ğ gördükleri zaman, kimin yerce daha kötü ve adamca daha zayıf olduğunu bileceklerdir.

وَيَزِيدُ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ ٱهْتَدَوْا۟ هُدًۭى ۗ وَٱلْبَٰقِيَٰتُ ٱلصَّٰلِحَٰتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًۭا وَخَيْرٌۭ مَّرَدًّا ﴿٧٦﴾

Ve Allah, hidayete erenlerin hidayetini arttırdıkça arttırır ve ebedi kalacak iyi işler, Rabbinin katında sevapça da daha hayırlıdır, sonuç bakımından da daha hayırlı.

Alİ Bulaç

Allah, hidayet bulanlara hidayeti arttırır. Sürekli olan salih davranışlar, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlı, varılacak sonuç bakımından da daha hayırlıdır.

Çeviriyazı

veyezîdü-llâhü-lleẕîne-htedev hüden. velbâḳiyâtu-ṣṣâliḥâtü ḫayrun `inde rabbike ŝevâbev veḫayrum meraddâ.

Diyanet İşleri

Allah doğru yolda olanların doğruluğunu artırır. Baki kalacak yararlı işler Rabbinin katında sevap olarak da daha iyidir, sonuç olarak da daha iyidir.

Diyanet Vakfı

Allah, doğru yola gidenlerin hidayetini artırır. Sürekli kalan iyi işler, Rabbinin nezdinde hem mükafat bakımından daha hayırlı, hem de akıbetçe daha iyidir.

Edip Yüksel

ALLAH, doğru yolu seçenlerin hidayetini arttırır. Erdemli işler, Rabbinin katında ebedi olarak en iyi ödülü ve en iyi sonucu hakkeder.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, hidayeti kabul edenlere, daha çok hidayet verir. Baki kalacak olan salih ameller, Rabbinin katında sevap bakımından da daha hayırlıdır, sonuç bakımından da daha hayırlıdır.

Öztürk

Allah, doğru yolda olanların hidayetini artırır. Barışa ve hayra yönelik kalıcı işler, Rabbin katında sevapça daha üstün, sonuç bakımından daha hayırlıdır.

Suat Yıldırım

Allah hidâyeti kabul edip doğru yola gelenlerin ise feyizlerini artırır. Baki kalacak dürüst ve yararlı işler, Rabbinin nazarında hem mükâfat bakımından daha üstün, hem de âkıbet yönünden daha iyidir. [9,124-125]

Süleyman Ateş

Allah, yola gelenlerin hidayetini artırır. Kalıcı olan yararlı işler, Rabbinin yanında hem mükafat bakımından daha iyidir, hem varılacak yer bakımından daha iyidir!

أَفَرَءَيْتَ ٱلَّذِى كَفَرَ بِـَٔايَٰتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًۭا وَوَلَدًا ﴿٧٧﴾

Gördün mü delillerimizi inkar edeni ve elbette bana mal da verilecek, evlat da diyeni?

Alİ Bulaç

Ayetlerimizi inkar edip, bana: \"Elbette mal ve çocuklar verilecektir\" diyeni gördün mü?

Çeviriyazı

eferaeyte-lleẕî kefera biâyâtinâ veḳâle leûteyenne mâlev veveledâ.

Diyanet İşleri

Ayetlerimizi inkar eden ve \"bana elbette mal ve çocuk verilecektir\" diyeni gördün mu?

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Âyetlerimizi inkar eden ve \"Muhakkak surette bana mal ve evlat verilecek\" diyen adamı gördün mü?

Edip Yüksel

Ayetlerimizi reddeden ve, \"Bana mal ve çocuk verilecek!,\" diyeni gördün mü?

Elmalılı Hamdi Yazır

Şimdi âyetlerimizi inkâr eden ve \"Elbette bana mal ve evlat verilecektir.\" diyen adamı gördün mü?

Öztürk

Ayetlerimizi inkâr edip, \"Bana mal da evlat da kesinlikle verilecek.\" diyeni gördün mü?

Suat Yıldırım

Baksana şu âyetlerimizi inkâr edip: “Mutlaka malım mülküm de olacak, çoluk çocuğum da olacak!” diyen adamın haline!

Süleyman Ateş

Ayetlerimizi inkar edip: \"Bana mal ve evlad verilecek\" diyen adamı gördün mü?

أَطَّلَعَ ٱلْغَيْبَ أَمِ ٱتَّخَذَ عِندَ ٱلرَّحْمَٰنِ عَهْدًۭا ﴿٧٨﴾

Gizli olan bir şeyi mi anlamış, yoksa rahmandan bir söz mü almış?

Alİ Bulaç

O, gayba mı tanık oldu, yoksa Rahman (olan Allah)ın Katında(n) bir ahid mi aldı?

Çeviriyazı

eṭṭale`a-lgaybe emi-tteḫaẕe `inde-rraḥmâni `ahdâ.

Diyanet İşleri

O görülmeyeni mi biliyor, yoksa Rahman katından bir söz mü almıştır?

Diyanet Vakfı

O, gaybı mı bildi, yoksa Allah'ın katından bir söz mü aldı?

Edip Yüksel

Geleceğin bilgisine mi sahip oldu? Yoksa Rahman'dan bir söz mü aldı?

Elmalılı Hamdi Yazır

O (kâfir), gaybı mı bildi? Yoksa Rahmân (olan Allah) katından bir söz mü aldı?

Öztürk

Bu adam gaybı mı öğrendi, yoksa Rahman katında bir söz mü aldı?

Suat Yıldırım

Ne o, bu adam gaybı öğrenmenin yolunu mu buldu, yoksa Rahman'dan kesin bir söz mü aldı?

Süleyman Ateş

Gaybe mi çık(ıp bak)tı, yoksa Rahman'ın huzurunda bir söz mü aldı (Allah ile bir andlaşma mı yaptı)?

كَلَّا ۚ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُۥ مِنَ ٱلْعَذَابِ مَدًّۭا ﴿٧٩﴾

Haşa söylediğini yazarız onun ve azabını uzattıkça uzatırız.

Alİ Bulaç

Asla; demekte olduğunu yazacağız ve onun için azapta(n) da süre tanıdıkça tanıyacağız.

Çeviriyazı

kellâ. senektübü mâ yeḳûlü venemüddü lehû mine-l`aẕâbi meddâ.

Diyanet İşleri

Hayır, söylediğini yazacağız ve onun azabını uzattıkça uzatacağız.

Diyanet Vakfı

Kesinlikle hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzatacağız.

Edip Yüksel

Hayır. Söylediklerini kaydedeceğiz ve cezasını arttıracağız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır, asla öyle değil; biz onun söylediklerini yazacağız ve azabını çoğalttıkça çoğaltacağız.

Öztürk

Hayır, hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve onun için azabı uzattıkça uzatacağız.

Suat Yıldırım

Asla! İşte onun bu sözünü deftere kaydedeceğiz ve azabını da artırdıkça artıracağız.

Süleyman Ateş

Hayır (yanılıyor), biz onun dediğini yazacağız ve onun için azabı uzattıkça uzatacağız.

وَنَرِثُهُۥ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًۭا ﴿٨٠﴾

Söylediği şeylere biz mirasçı oluruz ve o bize yapayalnız gelir.

Alİ Bulaç

Onun söylemekte olduğuna Biz mirasçı olacağız; o Bize, 'yapayalnız tek başına' gelecektir.

Çeviriyazı

veneriŝühû mâ yeḳûlü veye'tînâ ferdâ.

Diyanet İşleri

Bahsettikleri şeyler Bize kalacaktır, kendisi Bize tek olarak gelecektir.

Diyanet Vakfı

Onun dediğine biz varis oluruz, (malı ve evladı bize kalır); kendisi de bize yapayalnız gelir.

Edip Yüksel

Sözünü ettikleri bize kalacak ve bize yalnız gelecektir.

Elmalılı Hamdi Yazır

O söylediği (mal ve evlat gibi) şeyleri de hep elinden alacağız ve o, tek başına bize gelecektir.

Öztürk

O dediklerine biz vâris olacağız. Kendisi bir başına bize gelecek.

Suat Yıldırım

O sözünü ettiği mal ve evlada Biz vâris olacağız, nesi var nesi yoksa Bize kalacak ve o, huzurumuza tek başına (ilk yarattığımız gibi mal ve mülkten, makam ve mevkiden hatta elbiseden bile soyunmuş olarak çırılçıplak) gelecektir.

Süleyman Ateş

O dediği(malı ve evladı)na biz varis olacağız (nesi varsa hepsi bize kalacak) ve o, bize tek başına gelecek (yanında ne malı, ne de evladı olmayacak).

وَٱتَّخَذُوا۟ مِن دُونِ ٱللَّهِ ءَالِهَةًۭ لِّيَكُونُوا۟ لَهُمْ عِزًّۭا ﴿٨١﴾

Onlar, kendilerine bir yücelik versinler, şefaatçi olsunlar diye Allah'tan başka mabutlar kabul etmişlerdir.

Alİ Bulaç

Kendilerine güç (izzet) sağlasınlar diye, Allah'tan başka ilahlar edindiler.

Çeviriyazı

vetteḫaẕû min dûni-llâhi âlihetel liyekûnû lehüm `izzâ.

Diyanet İşleri

Onlar kendilerine kuvvet ve şeref kazandırsın diye, Allah'ı bırakarak tanrılar edindiler.

Diyanet Vakfı

Onlar, kendilerine bir itibar ve kuvvet (vesilesi) olsun diye Allah'tan başka tanrılar edindiler.

Edip Yüksel

Kendilerine destek olsunlar diye ALLAH'ın yanında tanrılar edindiler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, kendilerine kuvvet ve şeref kazandırsın diye, Allah'dan başka ilâh edindiler.

Öztürk

Kendilerine onur ve destek olsunlar diye Allah dışında ilahlar edindiler.

Suat Yıldırım

Kendilerine kalsa izzet ve kuvvet vesilesi olsun diye, Allah'tan başka birtakım tanrılar edindiler.

Süleyman Ateş

Kendilerine destek olsunlar diye Allah'tan başka tanrılar edindiler.

كَلَّا ۚ سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا ﴿٨٢﴾

Haşa. Onların kulluğunu inkar edecek o mabut sandıkları şeyler ve onlara düşman kesilecek onlar.

Alİ Bulaç

Hayır; (o yalancı ilahlar) onların tapınışlarını inkar edecekler ve onlara karşı çelişkiye düşecekler.

Çeviriyazı

kellâ. seyekfürûne bi`ibâdetihim veyekûnûne `aleyhim ḍiddâ.

Diyanet İşleri

Hayır, tanrıları kendilerinin ibadetlerini inkar edecekler ve onlara düşman olacaklardır.

Diyanet Vakfı

Hayır, hayır! (Taptıkları), onların ibadetlerini tanımayacaklar ve onlara hasım olacaklar.

Edip Yüksel

Tam tersine! Bu tapınmayı reddedeceklerdir ve onlara karşıt olacaklardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır, (zannettikleri gibi değil) tapındıkları ilâhlar onların ibadetlerini inkâr edecekler ve aleyhlerine dönüp düşman olacaklardır.

Öztürk

Hayır, hayır! Onlar, onların ibadetlerini inkâr edecekler ve onların aleyhinde düşman kesilecekler.

Suat Yıldırım

Hayır, hayır! Taptıkları o nesneler onların ibadetlerini reddedecekler ve kendilerine düşman olacaklardır. [35,14; 46,5]

Süleyman Ateş

Hayır, (yarın o taptıkları tanrılar), bunların tapmalarını inkar edecekler ve bunlara zıd olacaklardır.

أَلَمْ تَرَ أَنَّآ أَرْسَلْنَا ٱلشَّيَٰطِينَ عَلَى ٱلْكَٰفِرِينَ تَؤُزُّهُمْ أَزًّۭا ﴿٨٣﴾

Görmez misin, biz kafirlere. onları boyuna taciz edecek Şeytanlar gönderdik.

Alİ Bulaç

Görmedin mi, Biz gerçekten şeytanları, kafirlerin üzerine gönderdik, onları tahrik edip kışkırtıyorlar.

Çeviriyazı

elem tera ennâ erselne-şşeyâṭîne `ale-lkâfirîne teüzzühüm ezzâ.

Diyanet İşleri

Kafirlerin üzerine onları kışkırtan şeytanlar gönderdiğimizi bilmiyor musun?

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Görmedin mi? Biz, kafirlerin üzerine, kendilerini iyice (isyankarlığa) sevkeden şeytanları gönderdik.

Edip Yüksel

İnkarcıların üzerlerine şeytanları yolladığımızı görmez misin? Onları kışkırtıp duruyorlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Görmedin mi? Biz şeytanları o kâfirler üzerine musallat ettik. Onları (günaha) kışkırtıp duruyorlar.

Öztürk

Görmedin mi biz, şeytanları inkârcıların üzerine salmışız da onları oynatıp kıvırttırıyorlar.

Suat Yıldırım

Görmüyor musun ki Biz kâfirlere şeytanları musallat ediyoruz, onları oynatıp duruyorlar.

Süleyman Ateş

Görmedin mi biz kafirlere şeytanları gönderdik, onları oynatıp duruyorlar.

فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْ ۖ إِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّۭا ﴿٨٤﴾

Onların azaba uğraması için acele etme, biz ancak yıllarını, günlerini saymadayız onların.

Alİ Bulaç

Onlara karşı acele davranma; Biz onlar için ancak saydıkça sayıyoruz.

Çeviriyazı

felâ ta`cel `aleyhim. innemâ ne`uddü lehüm `addâ.

Diyanet İşleri

Öyleyse onların acele yok olmalarını isteme. Biz onların günlerini saydıkça sayıyoruz.

Diyanet Vakfı

Öyle ise onlar hakkında acele etme. Biz onlar için (günlerini) teker teker sayıyoruz.

Edip Yüksel

Acele etme; biz onlar için saydıkça sayıyoruz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Öyleyse onların hemen azaba uğratılmalarını isteme. Biz onların (ecel) günlerini sayıyoruz.

Öztürk

Onlar için acele etme. Biz onlar için günleri teker teker sayıyoruz.

Suat Yıldırım

O halde onlar hakkında acele etme! Biz onların günlerini saymaktayız. [14,42; 86,17; 3,178; 31,24]

Süleyman Ateş

Onlar hakkında acele etme, biz onlar(ın günlerini ve nefeslerini doldurmaları) için saydıkça sayıyoruz.

يَوْمَ نَحْشُرُ ٱلْمُتَّقِينَ إِلَى ٱلرَّحْمَٰنِ وَفْدًۭا ﴿٨٥﴾

O gün, çekinenleri bölükbölük, rahmanın huzurunda haşrederiz.

Alİ Bulaç

Takva sahiplerini bir heyet halinde Rahman (olan Allah'ın huzurun)a toplayacağımız gün,

Çeviriyazı

yevme naḥşüru-lmütteḳîne ile-rraḥmâni vefdâ.

Diyanet İşleri

sakınanları o gün Rahman'ın huzurunda O'na gelmiş konuklar olarak toplarız, suçluları suya götürür gibi cehenneme süreriz.

Diyanet Vakfı

Takva sahiplerini heyet halinde çok merhametli olan Allah'ın huzurunda toplayacağımız gün.

Edip Yüksel

Erdemlileri, Rahman'ın huzurunda konuk grupları halinde toplayacağımız,

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün, takva sahiplerini, heyet olarak Rahmân'ın huzuruna toplayacağız.

Öztürk

Gün olur, o sakınanları biz, Rahman'ın huzurunda heyet halinde toplarız.

Suat Yıldırım

Gün gelecek, Allah'ı sayıp haramlardan sakınan müttakileri, Rahman tarafından ağırlanacak konuk heyet olarak toplayacağız.

Süleyman Ateş

Korunanları, binek üzerinde ikram ile Rahman'a götürdüğümüz gün,

وَنَسُوقُ ٱلْمُجْرِمِينَ إِلَىٰ جَهَنَّمَ وِرْدًۭا ﴿٨٦﴾

Ve mücrimleri susamış bir halde cehenneme sevk ederiz.

Alİ Bulaç

Suçlu-günahkarları susamışlar olarak cehenneme süreceğiz.

Çeviriyazı

venesûḳu-lmücrimîne ilâ cehenneme virdâ.

Diyanet İşleri

sakınanları o gün Rahman'ın huzurunda O'na gelmiş konuklar olarak toplarız, suçluları suya götürür gibi cehenneme süreriz.

Diyanet Vakfı

Günahkarları da susuz olarak cehenneme süreceyiz.

Edip Yüksel

Ve suçluları, susuz olarak cehenneme sürdüğümüz gün,

Elmalılı Hamdi Yazır

Suçluları da susuz olarak cehenneme süreceğiz.

Öztürk

Suçluları da susuz ve yaya olarak cehenneme sevk ederiz.

Suat Yıldırım

Suçluları da susuz olarak o yakıcı cehenneme süreceğiz.

Süleyman Ateş

Suçluları da yaya ve susuz olarak cehenneme sürdüğümüz (gün),

لَّا يَمْلِكُونَ ٱلشَّفَٰعَةَ إِلَّا مَنِ ٱتَّخَذَ عِندَ ٱلرَّحْمَٰنِ عَهْدًۭا ﴿٨٧﴾

Rahmandan ahd almış olanlardan başkaları şefaat de edemez.

Alİ Bulaç

Rahmanın Katında ahid almışların dışında (onlar) şefaate malik olmayacaklardır.

Çeviriyazı

lâ yemlikûne-şşefâ`ate illâ meni-tteḫaẕe `inde-rraḥmâni `ahdâ.

Diyanet İşleri

Rahman'ın katında bir ahd almış olandan başkası asla şefaatte bulunamıyacaktır.

Diyanet Vakfı

O gün Rahman (olan Allah)'ın nezdinde söz ve izin alandan başkalarının şefaata güçleri yetmeyecektir.

Edip Yüksel

Rahman'ın yanında söz almış olanlardan başkası şefaat (aracılık) edemez.

Elmalılı Hamdi Yazır

(O gün) Rahmân (olan Allah)'ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır.

Öztürk

Rahman katında söz almış olandan başkaları şefaat imkânı bulamazlar.

Suat Yıldırım

Rahman'ın huzurunda, söz almış olanlar dışında hiç kimse şefaat edemeyecek.

Süleyman Ateş

Yalnız Rahman'ın huzurunda söz almış olanlardan başkaları şefa'at edemezler.

وَقَالُوا۟ ٱتَّخَذَ ٱلرَّحْمَٰنُ وَلَدًۭا ﴿٨٨﴾

Ve dediler ki: Rahman, oğul edindi.

Alİ Bulaç

\"Rahman çocuk edinmiştir\" dediler.

Çeviriyazı

veḳâlü-tteḫaẕe-rraḥmânü veledâ.

Diyanet İşleri

Bazı kimseler: \"Rahman çocuk edindi\" dediler

Diyanet Vakfı

\"Rahman çocuk edindi\" dediler.

Edip Yüksel

Hatta \"Rahman çocuk edindi,\" dediler

Elmalılı Hamdi Yazır

(Yahudilerle hıristiyanlar) \"Rahmân, çocuk edindi\" dediler.

Öztürk

\"Rahman çocuk edindi.\" dediler.

Suat Yıldırım

“Rahman evlat edindi.” dediler.

Süleyman Ateş

Rahman çocuk edindi dediler.

لَّقَدْ جِئْتُمْ شَيْـًٔا إِدًّۭا ﴿٨٩﴾

Andolsun ki pek çirkin bir söz söylediniz.

Alİ Bulaç

Andolsun, siz oldukça çirkin bir cesarette bulunup-geldiniz.

Çeviriyazı

leḳad ci'tüm şey'en iddâ.

Diyanet İşleri

And olsun ki, ortaya pek kötü bir şey attınız.

Diyanet Vakfı

Hakikaten siz, pek çirkin bir şey ortaya attınız.

Edip Yüksel

Siz, küstahça bir tez ileri sürdünüz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yemin olsun ki, siz çok çirkin bir şey söylediniz.

Öztürk

Yemin olsun ki siz, çok çirkin bir iddiada bulundunuz.

Suat Yıldırım

Böyle diyen sizler, pek çirkin bir şey ortaya attınız!

Süleyman Ateş

Andolsun ki, \"Siz pek kötü bir cür'ette bulundunuz!\"

تَكَادُ ٱلسَّمَٰوَٰتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنشَقُّ ٱلْأَرْضُ وَتَخِرُّ ٱلْجِبَالُ هَدًّا ﴿٩٠﴾

Öylesine bir söz ki neredeyse gökler parçalanacak ve yer yarılacak ve dağlar dağılıp çökecek.

Alİ Bulaç

Neredeyse bundan dolayı, gökler paramparça olacak, yer çatlayacak ve dağlar yıkılıp göçüverecekti.

Çeviriyazı

tekâdü-ssemâvâtü yetefeṭṭarne minhü vetenşeḳḳu-l'arḍu veteḫirru-lcibâlü heddâ.

Diyanet İşleri

Rahman'a çocuk isnat etmelerinden ötürü neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar göçecekti.

Diyanet Vakfı

Bundan dolayı, neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp düşecektir!

Edip Yüksel

Bu küstahlıktan ötürü neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak ve dağlar göçecektir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Az kalsın, söyledikleri sözden gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacaktı,

Öztürk

Bu söz yüzünden neredeyse gökler çatlayacak, yer parçalanacak, dağlar yıkılıp çökecek;

Suat Yıldırım

Rahman'a çocuk isnad etmelerinden ötürü, nerdeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp çökecekti!

Süleyman Ateş

Neredeyse o(sözün dehşeti)nden gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp dağılacaktır!.

أَن دَعَوْا۟ لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدًۭا ﴿٩١﴾

Rahmanın oğlu var demeleri yüzünden.

Alİ Bulaç

Rahman adına çocuk öne sürdüklerinden (ötürü bunlar olacaktı.)

Çeviriyazı

en de`av lirraḥmâni veledâ.

Diyanet İşleri

Rahman'a çocuk isnat etmelerinden ötürü neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar göçecekti.

Diyanet Vakfı

Rahman'a çocuk isnadında bulunmaları yüzünden.

Edip Yüksel

Rahman'a çocuk yakıştırdılar diye...

Elmalılı Hamdi Yazır

O Rahmân'a çocuk isnad ettiler diye...

Öztürk

Rahman için çocuk iddia ettiklerinden ötürü.

Suat Yıldırım

Rahman'a çocuk isnad etmelerinden ötürü, nerdeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp çökecekti!

Süleyman Ateş

Rahman için çocuk iddia ettiklerinden ötürü.

وَمَا يَنۢبَغِى لِلرَّحْمَٰنِ أَن يَتَّخِذَ وَلَدًا ﴿٩٢﴾

Rahmana oğul edinmek yaraşmaz.

Alİ Bulaç

Rahman (olan Allah)a çocuk edinmek yaraşmaz.

Çeviriyazı

vemâ yembegî lirraḥmâni ey yetteḫiẕe veledâ.

Diyanet İşleri

Oysa Rahman'a çocuk edinmek yaraşmaz, çünkü göklerde ve yerde olan her şey Rahman'a baş eğmiş kul olarak gelecektir.

Diyanet Vakfı

Halbuki çocuk edinmek Rahman'ın şanına yakışmaz.

Edip Yüksel

Çocuk edinmek Rahman'a yakışmaz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Halbuki Rahmân'a çocuk edinmek yaraşmaz.

Öztürk

Rahman'a çocuk edinmek yakışmaz.

Suat Yıldırım

Halbuki evlat edinmek Rahman'ın şanına yakışmaz. [2,116; 9,30]

Süleyman Ateş

Çocuk edinmek Rahman'a yakışmaz.

إِن كُلُّ مَن فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ إِلَّآ ءَاتِى ٱلرَّحْمَٰنِ عَبْدًۭا ﴿٩٣﴾

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi de rahmanın tapısına kul olarak gelir.

Alİ Bulaç

Göklerde ve yerde olan (herkesin ve herşeyin) tümü Rahman (olan Allah)a, yalnızca kul olarak gelecektir.

Çeviriyazı

in küllü men fi-ssemâvâti vel'arḍi illâ âti-rraḥmâni `abdâ.

Diyanet İşleri

Oysa Rahman'a çocuk edinmek yaraşmaz, çünkü göklerde ve yerde olan her şey Rahman'a baş eğmiş kul olarak gelecektir.

Diyanet Vakfı

Göklerde ve yerde olan herkes istisnasız, kul olarak Rahman'a gelecektir.

Edip Yüksel

Göklerde ve yerde kim varsa, Rahman'a kul olarak gelecektir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki (kıyamet günü) Rahmân'ın huzuruna kul olarak çıkmasın.

Öztürk

Göklerde ve yerde bulunan herkes, Rahman'a kul olarak gelecektir.

Suat Yıldırım

Göklerde ve yerde kim varsa, Rahman'ın ancak kulu olabilir.

Süleyman Ateş

Göklerde ve yerde bulunan herkes Rahman'a kul olarak gelecektir.

لَّقَدْ أَحْصَىٰهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّۭا ﴿٩٤﴾

Andolsun ki hepsini topluluk bakımından da saymıştır, tektek de ve hepsini, hepsinin ahvalini bilir.

Alİ Bulaç

Andolsun, onların tümünü kuşatmış ve onları sayı olarak saymış bulunmaktadır.

Çeviriyazı

leḳad aḥṣâhüm ve`addehüm `addâ.

Diyanet İşleri

And olsun ki onların adedini bilmiş ve teker teker saymıştır.

Diyanet Vakfı

O, bunların hepsini kuşatmış ve sayılarını tesbit etmiştir.

Edip Yüksel

Onları kuşatmış ve tek tek saymıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır

And olsun ki Allah onların hepsini kuşatmış, kendilerini ve yaptıklarını bir bir saymıştır.

Öztürk

Yemin olsun, O onların hepsini kuşatmış ve tamamını tek tek saymıştır.

Suat Yıldırım

O bunların hepsini ilmi ile ihata etmiş, tek tek tesbit etmiştir.

Süleyman Ateş

O, onların hepsini kuşatmış ve onları bir bir saymıştır.

وَكُلُّهُمْ ءَاتِيهِ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ فَرْدًا ﴿٩٥﴾

Ve hepsi de kıyamet günü, onun tapısına yapayalnız gelir.

Alİ Bulaç

Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir.

Çeviriyazı

veküllühüm âtîhi yevme-lḳiyâmeti ferdâ.

Diyanet İşleri

Kıyamet günü hepsi O'na tek olarak gelecektir.

Diyanet Vakfı

Bunların hepsi de kıyamet gününde O'nun huzuruna tek başına (yapayalnız) gelecektir.

Edip Yüksel

Onların hepsi, Diriliş günü O'na tek başına gelecektir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kıyamet günü onların herbiri Allah'ın huzuruna tek başına çıkacaktır.

Öztürk

Ve onların hepsi kıyamet günü O'na tek tek gelecektir.

Suat Yıldırım

Ve onların hepsi de kıyamet günü O'nun huzuruna tek başına gelecektir.

Süleyman Ateş

Onların hepsi, kıyamet günü O'na tek başına gelecektir.

إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ ٱلرَّحْمَٰنُ وُدًّۭا ﴿٩٦﴾

Şüphe yok ki inanan ve iyi işlerde bulunanlara karşı rahman, gönüllere bir sevgidir verir.

Alİ Bulaç

İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.

Çeviriyazı

inne-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti seyec`alü lehümü-rraḥmânü vuddâ.

Diyanet İşleri

İnanıp yararlı iş işleyenleri Rahman sevgili kılacaktır.

Diyanet Vakfı

İman edip de iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için çok merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır.

Edip Yüksel

İnanıp erdemli davrananlara Rahman sevgi bağışlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

İman edip, salih amel işleyenler var ya, Rahmân (olan Allah) onları (gönüllere) sevdirecektir.

Öztürk

İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, Rahman onlar için bir sevgi oluşturacaktır.

Suat Yıldırım

İman edip, makbul ve güzel işler yapanları Rahman, (hem Allah, hem de mahluklar nezdinde) sevimli kılacaktır.

Süleyman Ateş

İnanıp faydalı işler yapanlar için Rahman, (gönüllerde) bir sevgi yaratacak(onları herkese sevdirecek)tir.

فَإِنَّمَا يَسَّرْنَٰهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ ٱلْمُتَّقِينَ وَتُنذِرَ بِهِۦ قَوْمًۭا لُّدًّۭا ﴿٩٧﴾

Gerçekten de biz, ancak çekinenleri müjdelemen, düşmanlıkta inat ve ısrar edenleri korkutman için Kur'an'ı, senin dilinle indirerek kolaylaştırdık sana.

Alİ Bulaç

Biz bunu (Kur'an'ı) senin dilinle kolaylaştırdık, takva sahiplerine müjde vermen ve direnen bir kavmi uyarıp-korkutman için.

Çeviriyazı

feinnemâ yessernâhü bilisânike litübeşşira bihi-lmütteḳîne vetünẕira bihî ḳavmel lüddâ.

Diyanet İşleri

Biz Kuran'ı Allah'a karşı gelmekten sakınanları müjdelemen ve inatçı milleti uyarman için senin dilinde indirerek kolaylaştırdık.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Biz Kur'an'ı, sadece, onunla Allah'tan sakınanları müjdeleyesin ve şiddetle karşı çıkan bir topluluğu uyarasın diye senin dilinle (indirilip okutarak) kolaylaştırdık.

Edip Yüksel

Bunu senin dilinle kolaylaştırdık; onunla erdemlileri müjdeleyesin ve inatçı toplumu uyarasın diye.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Muhammed!) Biz Kur'ân'ı senin dilin üzere kolaylaştırdık ki, onunla Allah'tan korkup sakınanları müjdeleyesin, inat edenleri de korkutasın.

Öztürk

Biz onu; senin dilinle kolaylaştırdık ki, sakınanları onunla müjdeleyesin, inatçı bir kavmi de onunla uyarasın.

Suat Yıldırım

Bizim, Kur'ân’ı senin dilinle indirip kolaylaştırmamızın başlıca sebebi, senin müttakileri müjdelemen ve inatçı kimseleri de onunla uyarmandır.

Süleyman Ateş

Biz o(Kur'a)n'ı senin diline kolaylaştırdık ki, onunla korunanları müjdeleyesin ve inatçı bir kavmi onunla uyarasın.

وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُم مِّنْ أَحَدٍ أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًۢا ﴿٩٨﴾

Onlardan önce nice ümmetleri helak ettik. Onlardan bir kişiyi bile duyuyor musun, yahut bir tanesinin olsun, sesini işitiyor musun?

Alİ Bulaç

Biz, onlardan önce nice insan nesillerini yıkıma uğrattık; (şimdiyse) onlardan hiçbirini hissediyor veya onların fısıltılarını duyuyor musun?

Çeviriyazı

vekem ehleknâ ḳablehüm min ḳarn. hel tüḥissü minhüm min eḥadin ev tesme`u lehüm rikzâ.

Diyanet İşleri

Onlardan önce nice nesilleri yok ettik, şimdi onlardan hiçbirini duyuyor veya bir ses işitiyor musun?

Diyanet Vakfı

Biz, onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Sen, onlardan herhangi birinden (bir varlık emaresi) hissediyor veya onlara ait cılız bir ses işitiyor musun?

Edip Yüksel

Onlardan önce nice toplumları yok ettik: hiçbirini algılıyor musun, ya da fısıltılarını işitiyor musun?

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem onlardan önce nice nesilleri helak ettik. (Şimdi) onlardan hiçbirini görüyor musun, yahud onların hafif bir sesini işitiyor musun?

Öztürk

Biz onlardan önce de nice kuşaklar helâk ettik. Onlardan herhangi birini hissediyor musun, yahut onların bir iniltisini duyuyor musun?

Suat Yıldırım

Hem Biz onlardan önce nice nesiller imha ettik! Onlardan hissedip gördüğün yahut sesini işittiğin bir tek kişi bile var mıdır?

Süleyman Ateş

Biz onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Şimdi onlardan hiçbirini duyuyor musun, yahut onların gizli bir sesini işitiyor musun?