Main pages

Surah The Prophets [Al-Anbiya] in Turkish

Surah The Prophets [Al-Anbiya] Ayah 112 Location Maccah Number 21

ٱقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِى غَفْلَةٍۢ مُّعْرِضُونَ ﴿١﴾

İnsanların hesap günü yaklaştı da hala onlar gaflet içinde, yüz çevirmedeler.

Alİ Bulaç

İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar.

Çeviriyazı

iḳterabe linnâsi ḥisâbühüm vehüm fî gafletim mü`riḍûn.

Diyanet İşleri

İnsanların hesap görme zamanı yaklaştı, fakat onlar hala habersiz, hakdan yüz çeviriyorlar.

Diyanet Vakfı

İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler.

Edip Yüksel

İnsanların hesapları yaklaştı; ancak onlar hâlâ bir aymazlık içinde yüz çevirmektedirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

İnsanların hesab (görme) zamanı yaklaştı. Onlar ise hâlâ gaflet içinde, yan çizip aldırmıyorlar.

Öztürk

Yaklaştı insanlara hesapları! Ve onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirip durmadalar.

Suat Yıldırım

İnsanların hesap verme vakti yaklaştı. Ama onlar hâlâ koyu bir gaflet içinde haktan yüz çevirmekteler. [16,1; 54,1]

Süleyman Ateş

İnsanların hesapları yaklaştı, fakat onlar hala gaflet içinde yüz çevirmektedirler.

مَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍۢ مِّن رَّبِّهِم مُّحْدَثٍ إِلَّا ٱسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ ﴿٢﴾

Rablerinden, Kur'an'a ait yeni bir ayet geldi mi onu alaya alarak dinlerler, oyun sanırlar.

Alİ Bulaç

Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma gelmeyiversin, bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinliyorlar.

Çeviriyazı

mâ ye'tîhim min ẕikrim mir rabbihim muḥdeŝin ille-steme`ûhü vehüm yel`abûn.

Diyanet İşleri

Rablerinden kendilerine gelen her yeni ihtarı mutlaka, gönülleri gaflet içinde eğlenerek dinlerler. Zulmedenler, gizli toplantılarında: \"Bu zat, sizin gibi bir insandan başka bir şey midir? Siz, göz göre göre sihre mi uyarsınız?\" diye konuşurlar.

Diyanet Vakfı

Rablerinden kendilerine ne zaman yeni bir ihtar gelse, onlar bunu, hep alaya alarak dinlerler.

Edip Yüksel

Her ne zaman Rab'lerinden kendilerine yeni bir mesaj (zikr) gelse, onu ciddiye almadan dinlerler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Rablerinden kendilerine gelen her yeni hatırlatmayı hep eğlenerek dinliyorlar.

Öztürk

Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve hatırlatmayı ancak eğlenerek dinliyorlar.

Suat Yıldırım

Rab'leri tarafından kendilerine gelen her yeni uyarıyı, alaya alıp kalpleri eğlenceye dalarak dinlerler.Hem o zalimler aralarında kulis yapıp, şu fısıltıyı, gizlice yayarlar: “O da sizin gibi bir insandan başka bir şey değil. Şimdi siz göz göre göre sihire mi kapılacaksınız yani?” [17,48; 25,9]

Süleyman Ateş

Kendilerine Rablerinden gelen her yeni ikazı mutlaka eğlenerek dinlerler.

لَاهِيَةًۭ قُلُوبُهُمْ ۗ وَأَسَرُّوا۟ ٱلنَّجْوَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ هَلْ هَٰذَآ إِلَّا بَشَرٌۭ مِّثْلُكُمْ ۖ أَفَتَأْتُونَ ٱلسِّحْرَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ ﴿٣﴾

Kalpleri de oyuna dalmıştır da o zalimler, fısıltıyla konuşarak bu da sizin gibi bir insandan başka bir mahluk mu ki, göz göre göre büyüye mi kapılacaksınız derler.

Alİ Bulaç

Onların kalpleri tutkuyla oyalanmadadır. Zulmedenler, gizlice fısıldaştılar: \"Bu sizin benzeriniz olan bir beşer değil mi? Öyleyse, göz göre göre büyüye mi geleceksiniz?\"

Çeviriyazı

lâhiyeten ḳulûbühüm. veeserrü-nnecvâ. elleẕîne żalemû. hel hâẕâ illâ beşer miŝlüküm. efete'tûne-ssiḥra veentüm tübṣirûn.

Diyanet İşleri

Rablerinden kendilerine gelen her yeni ihtarı mutlaka, gönülleri gaflet içinde eğlenerek dinlerler. Zulmedenler, gizli toplantılarında: \"Bu zat, sizin gibi bir insandan başka bir şey midir? Siz, göz göre göre sihre mi uyarsınız?\" diye konuşurlar.

Diyanet Vakfı

Kalpleri hep eğlencede(gaflette), hem o zalimler şu gizli fısıltıyı yaptılar: Bu (Muhammed), sizin gibi bir beşer olmaktan başka nedir ki! Siz şimdi gözünüz göre göre büyüye mi kapılıyorsunuz?

Edip Yüksel

Kalpleri pervasızdır. Zalimler gizlice birbirleriyle görüştüler: \"Bu adam sizin gibi bir insan değil mi? Göz göre göre büyüye mi kapılacaksınız?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Kalbleri hep eğlencede (gaflette), hem o zalimler aralarında şu gizli fısıltıyı yaptılar: \"Bu, ancak sizin gibi bir insan. Artık göz göre göre sihre mi gidip uyarsınız?\"

Öztürk

Kalpleri hep oyun ve oyalanmada. O zulüm sergileyenler, şu yolda bir fısıldaşmayı iyice koyulaştırdılar: \"Bu adam, sizin gibi bir insandan başkası değil. Gözünüz baka baka büyüye mi gidiyorsunuz!\"

Suat Yıldırım

Rab'leri tarafından kendilerine gelen her yeni uyarıyı, alaya alıp kalpleri eğlenceye dalarak dinlerler.Hem o zalimler aralarında kulis yapıp, şu fısıltıyı, gizlice yayarlar: “O da sizin gibi bir insandan başka bir şey değil. Şimdi siz göz göre göre sihire mi kapılacaksınız yani?” [17,48; 25,9]

Süleyman Ateş

Kalbleri eğlencededir. O zulmedenler, aralarında şu konuşmayı gizlediler: \"Bu (Muhammed) de sizin gibi bir insan değil mi? Şimdi siz, göre göre büyüye mi kapılacaksınız?\"

قَالَ رَبِّى يَعْلَمُ ٱلْقَوْلَ فِى ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ ۖ وَهُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْعَلِيمُ ﴿٤﴾

Peygamber de, Rabbim der, gökte söylenen sözü de bilir, yeryüzünde söyleneni de ve odur duyan, bilen.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Benim Rabbim, gökte ve yerde söylenen-sözü bilir; O, işitendir, bilendir.\"

Çeviriyazı

ḳâle rabbî ya`lemü-lḳavle fi-ssemâi vel'arḍ. vehüve-ssemî`u-l`alîm.

Diyanet İşleri

Peygamber: \"Benim Rabbim gökte ve yerde söyleneni bilir. O, işitendir, bilendir\" dedi.

Diyanet Vakfı

(Peygamber) dedi ki: Rabbim, yerde ve gökte (söylenmiş) her sözü bilir. O, hakkıyla işiten ve bilendir.

Edip Yüksel

Dedi ki, \"Rabbim yerde ve gökte her sözü bilir. O İşitendir, Bilendir. \"

Elmalılı Hamdi Yazır

Peygamber: \"Benim Rabbim gökte ve yerde (söylenen) her sözü bilir. O, her şeyi işitir, her şeyi bilir\" dedi.

Öztürk

Dedi: \"Rabbim, gökteki sözü de yerdeki sözü de bilir. O, herşeyi duyan, her şeyi bilendir!\"

Suat Yıldırım

Resul dedi ki: “Rabbim gökte olsun, yerde olsun, söylenen her sözü bilir. O öyle mükemmel işitir, öyle mükemmel bilir ki!” [17,48; 25,9]

Süleyman Ateş

Dedi ki: \"Rabbim gökte ve yerde konuşulan her sözü bilir, (O'ndan gizli kalan hiçbir şey yoktur). O, işitendir, bilendir.\"

بَلْ قَالُوٓا۟ أَضْغَٰثُ أَحْلَٰمٍۭ بَلِ ٱفْتَرَىٰهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌۭ فَلْيَأْتِنَا بِـَٔايَةٍۢ كَمَآ أُرْسِلَ ٱلْأَوَّلُونَ ﴿٥﴾

Hatta derler ki: Bu sözler, saçmasapan rüyadan ibaret, belki de kendisi uyduruyor bunları, hatta o, bir şair. Değilse neden evvelkilere gönderildiği gibi bize bir mucize gösteremiyor?

Alİ Bulaç

\"Hayır\" dediler. (Bunlar) Karmakarışık düşlerdir; hayır, onu kendisi uydurmuştur; hayır o bir şairdir. Böyle değilse, öncekilere gönderildiği gibi bize de bir ayet (mucize) getirsin.\"

Çeviriyazı

bel ḳâlû aḍgâŝü aḥlâmim beli-fterâhü bel hüve şâ`ir. felye'tinâ biâyetin kemâ ürsile-l'evvelûn.

Diyanet İşleri

Onlar: \"Hayır; bunlar karışık rüyalardır\", \"Hayır; onu uydurmuştur\", \"Hayır; o şairdir\", \"Haydi önceki peygamberler gibi o da bize bir mucize getirsin\" dediler.

Diyanet Vakfı

\"Hayır, dediler, (bunlar) saçma sapan rüyalardır; bilakis onu kendisi uydurmuştur; belki de o, şairdir. (Eğer öyle değilse) bize hemen, öncekilere gönderilenin benzeri bir ayet getirsin.\"

Edip Yüksel

Hatta, \"Boş hayallerdir,\" \"Onu o uydurmuş,\" ve \"O bir şairdir, daha önceki elçiler gibi o da bize mucizeler getirsin,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar: \"Hayır, bunlar karışık rüyalardır; yok, onu kendisi uydurdu, yok o bir şairdir. Böyle değilse önceki peygamberler gibi, o da bize bir mucize getirsin\" dediler.

Öztürk

Şöyle de dediler: \"Saçma sapan rüyalar bunlar! Belki de uydurduğu bir yalandır. Belki de bir şairdir o. Hadi bir mucize getirsin bize, öncekilere gönderildiği gibi...\"

Suat Yıldırım

(Kur'ân’ı kime mal edecekleri konusunda şaşırıp kaldılar, cevapları kendilerini bile tatmin etmeyip durmadan fikir değiştirdiler.) “Hayır!” dediler, “bu adğâsu ahlam: karışık karışık rüyalar.” “Yok yok, böyle değil, anlaşılan onu kendisi uydurmuş!” “Hayır! bu da değil, galiba o bir şair!”, “Öyleyse önceki peygamberlere verilen mûcizeler kabilinden istediğimiz mûcizeyi bize göstersin!” [17,59; 10,96-97]

Süleyman Ateş

Hayır, dediler, (bu) karmakarışık hayallerdir; hayır onu uydurmuş; hayır o şa'irdir. (Eğer gerçekten peygamberse) öncekilerin, (mu'cizelerle) gönderildikleri gibi o da bize bir mu'cize getirsin.

مَآ ءَامَنَتْ قَبْلَهُم مِّن قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَٰهَآ ۖ أَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ ﴿٦﴾

Onlardan önce helak ettiğimiz hiçbir şehir halkı inanmamıştı, şimdi bunlar mı inanacaklar?

Alİ Bulaç

Kendilerinden evvel yıkıma uğrattığımız hiçbir ülke (halkı) iman etmemişti; şimdi bunlar mı iman edecek?

Çeviriyazı

mâ âmenet ḳablehüm min ḳaryetin ehleknâhâ. efehüm yü'minûn.

Diyanet İşleri

Onlardan önce yoketmiş olduğumuz kasabalar halkı inanmadılar, bunlar mı inanacaklar?

Diyanet Vakfı

Bunlardan önce helak ettiğimiz hiçbir belde iman etmemişti; şimdi bunlar mı iman edecekler?

Edip Yüksel

Bunlardan önce yok ettiğimiz toplumlardan hiç biri inanmamıştı. Şimdi bunlar mı inanacak?

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlardan önce yok ettiğimiz hiçbir memleket halkı iman etmedi. Şimdi bunlar mı iman edecekler?

Öztürk

Onlardan önce yere batırdığımız hiçbir yurt ve uygarlık iman etmemiştir. Onlar mı iman edecekler!...

Suat Yıldırım

Kendilerinden önce imha ettiğimiz hiç bir şehir halkı iman etmedi, şimdi bunlar mı iman edecekler?

Süleyman Ateş

Bunlardan önce helak ettiğimiz hiçbir kent (halkı) inanmamıştı, şimdi bunlar mı inanacaklar?

وَمَآ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلَّا رِجَالًۭا نُّوحِىٓ إِلَيْهِمْ ۖ فَسْـَٔلُوٓا۟ أَهْلَ ٱلذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ﴿٧﴾

Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erleri göndermiştik insanlara, bilmiyorsanız sorun kitap ehlinin bilginlerine.

Alİ Bulaç

Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler dışında elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o halde zikir ehline sorun.

Çeviriyazı

vemâ erselnâ ḳableke illâ ricâlen nûḥî ileyhim fes'elû ehle-ẕẕikri in küntüm lâ ta`lemûn.

Diyanet İşleri

Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz adamlar gönderdik. Bilmiyorsanız kitablılara sorun.

Diyanet Vakfı

Biz, senden önce de, kendilerine vahiy verdiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız bilenlerden sorunuz.

Edip Yüksel

Senden önce, insanların dışında elçi göndermedik; onlara vahyediyorduk. Bilmiyorsanız uzmanlara sorunuz

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Muhammed!) Biz, senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkek(peygamber)ler gönderdik. Bilmiyorsanız kitap ehli olanlara sorun.

Öztürk

Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz erler gönderdik. Hadi, sorun zikir/Kur'an ehline, eğer bilmiyorsanız...

Suat Yıldırım

Biz senden önce de, ancak kendilerine vahiy gönderdiğimiz birtakım erkekleri peygamber gönderdik. Şayet bilmiyorsanız, bunu bilenlere sorunuz. [12,109]

Süleyman Ateş

Biz, senden önce yalnız kendilerine vahyedilen erkeklerden başkasını elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız Zikir ehline (Kitap sahiplerine) sorun.

وَمَا جَعَلْنَٰهُمْ جَسَدًۭا لَّا يَأْكُلُونَ ٱلطَّعَامَ وَمَا كَانُوا۟ خَٰلِدِينَ ﴿٨﴾

Ve onları yemek yemeyen bir kalıp olarak yaratmamıştık ve onlar, ebedi de değillerdi.

Alİ Bulaç

Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz değillerdi.

Çeviriyazı

vemâ ce`alnâhüm cesedel lâ ye'külûne-ṭṭa`âme vemâ kânû ḫâlidîn.

Diyanet İşleri

Biz onları yemek yemez birer ceset kılmadık ve onlar ölümsüz de değillerdi.

Diyanet Vakfı

Biz onları (peygamberleri), yemek yemez birer (cansız) ceset olarak yaratmadık. Onlar (bu dünyada) ebedi de değillerdir.

Edip Yüksel

Onları, yemek yemeyen bedenler olarak yaratmadık. Onlar ölümsüz de değillerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz onları yemek yemez birer cesed kılmadık ve onlar ölümsüz de değillerdi.

Öztürk

Biz onları yemek yemez bir ceset olarak yaratmadık. Onlar sonsuza dek kalıcı da değillerdi.

Suat Yıldırım

Biz onları yiyip içmeyen bedenden ibaret kılmadık; hem dünyada onlar ebedî olarak da kalmadılar.

Süleyman Ateş

Biz onları yemek yemeyen ceset(ler) yapmadık. (Onlar), ölümsüz de değillerdi.

ثُمَّ صَدَقْنَٰهُمُ ٱلْوَعْدَ فَأَنجَيْنَٰهُمْ وَمَن نَّشَآءُ وَأَهْلَكْنَا ٱلْمُسْرِفِينَ ﴿٩﴾

Sonra vaadimizi gerçekleştirmiştik onlara da onları da kurtarmıştık, dilediklerimizi de ve imansızlıkta ileri gidenleri helak etmiştik.

Alİ Bulaç

Sonra onlara verdiğimiz söze sadık kaldık, böylece onları ve dilediklerimizi kurtardık da ölçüsüz davrananları yıkıma uğrattık.

Çeviriyazı

ŝümme ṣadaḳnâhümü-lva`de feenceynâhüm vemen neşâü veehlekne-lmüsrifîn.

Diyanet İşleri

Sonra Biz onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik, kendilerini ve dilediklerimizi kurtardık; aşırı gidenleri ise yok ettik.

Diyanet Vakfı

Sonra onlara (verdiğimiz) sözü yerine getirdik; böylece, hem onları hem de dilediğimiz (başka) kimseleri kurtuluşa erdirdik; müsrifleri de helak ettik.

Edip Yüksel

Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik; onları dilediklerimizle birlikte kurtardık; aşırı gidenleri de helak ettik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra biz onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik; hem onları, hem de dilediğimiz kimseleri kurtardık, aşırı gidenleri yok ettik.

Öztürk

Sonra onlara verilen söze sadık kaldık da onları ve dilediklerimizi kurtardık. Ve israfa saplanıp haddi aşanları helâk ettik.

Suat Yıldırım

Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik. Onları ve beraberlerinde bulunan dilediğimiz kullarımızı kurtardık, haddi aşanları ise helâk ettik.

Süleyman Ateş

Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik, onları ve dilediklerimizi kurtardık, aşırı gidenleri helak ettik.

لَقَدْ أَنزَلْنَآ إِلَيْكُمْ كِتَٰبًۭا فِيهِ ذِكْرُكُمْ ۖ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿١٠﴾

Sonra size bir kitap indirdik ki o kitapta şerefiniz, yüceliğiniz anılmadadır, hala mı akıl etmezsiniz?

Alİ Bulaç

Andolsun, size (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde bulunduğu bir kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız?

Çeviriyazı

leḳad enzelnâ ileyküm kitâben fîhi ẕikruküm. efelâ ta`ḳilûn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, size şerefiniz ve öğüt veren bir Kitap indirdik; akletmiyor musunuz?

Diyanet Vakfı

Andolsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik. Hala akıllanmaz mısınız?

Edip Yüksel

Size, size olan mesajı içeren bir kitabı indirmiş bulunuyoruz. Aklınızı kullanmaz mısınız?

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Kureyş topluluğu!) And olsun, size öyle bir kitab indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?

Öztürk

Yemin olsun, size bir Kitap gönderdik ki, öğüt ve uyarınız/zikriniz/şerefiniz yalnız ondadır. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?

Suat Yıldırım

Muhakkak ki, hayatınız için gerekli notları içeren, size şan ve şeref sağlayan bir kitap indirdik. Neden düşünmüyorsunuz? [43,44]

Süleyman Ateş

Andolsun, size, içinde Zikr'iniz bulunan bir Kitap indirdik. Aklınızı kullanmıyor musunuz?

وَكَمْ قَصَمْنَا مِن قَرْيَةٍۢ كَانَتْ ظَالِمَةًۭ وَأَنشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا ءَاخَرِينَ ﴿١١﴾

Zulmeden nice şehirleri helak ettik de ondan sonra diğer toplulukları yarattık.

Alİ Bulaç

Biz, zulmeden ülkelerden nicesini kırıp geçirdik ve bunun ardından bir başka kavmi meydana getirdik.

Çeviriyazı

vekem ḳaṣamnâ min ḳaryetin kânet żâlimetev veenşe'nâ ba`dehâ ḳavmen âḫarîn.

Diyanet İşleri

Halkı zalim olan nice kasabaları kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka milletler varettik.

Diyanet Vakfı

Zalim olan nice beldeyi kırıp geçirdik; arkasından da nice başka topluluklar vücuda getirdik.

Edip Yüksel

Nice ülkeleri, haksızlık etmelerinden ötürü kırıp geçirdik ve ardlarından başka toplumlar varettik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz halkı zalim olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka milletler var ettik.

Öztürk

Zulmetmiş nice kenti/medeniyeti biz kırıp geçirdik ve arkalarından başka bir topluluk oluşturduk.

Suat Yıldırım

Zulme batmış nice beldelerin bellerini kırdık, onlardan sonra da başka toplumlar yarattık. [17,17; 22,45]

Süleyman Ateş

(Halkı) zulmeden nice şehri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka bir topluluk getirdik.

فَلَمَّآ أَحَسُّوا۟ بَأْسَنَآ إِذَا هُم مِّنْهَا يَرْكُضُونَ ﴿١٢﴾

Azabımızı hissettiler mi hemen kaçmaya başlıyorlardı ondan.

Alİ Bulaç

Bizim zorlu-azabımızı hissettikleri zaman, oradan büyük bir hızla uzaklaşıp kaçıyorlardı.

Çeviriyazı

felemmâ eḥassû be'senâ iẕâ hüm minhâ yerküḍûn.

Diyanet İşleri

Onlar bizim baskınımızı hissettiklerinde, oradan kaçmağa koyuluyorlardı.

Diyanet Vakfı

Azabımızı hissettiklerinde bir de bakarsın ki oralardan (azap bölgesinden) kaçıyorlar!

Edip Yüksel

Azabımızı hissettikleri anda ondan kaçmaya çalışıyorlardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar azabımızın şiddetini hissettikleri zaman oradan kaçmaya koyuluyorlardı.

Öztürk

Şiddetimizi hissettiklerinde hiç vakit geçirmeksizin oradan dört nala kaçıyorlardı.

Suat Yıldırım

Onlar bizim baskınımızı hisseder etmez, derhal bineklerine yönelip kaçmaya yeltendiler.

Süleyman Ateş

Azabımızı hissettikleri zaman onlar, derhal oradan (kaçmak için hayvanlarını) mahmuzluyorlardı.

لَا تَرْكُضُوا۟ وَٱرْجِعُوٓا۟ إِلَىٰ مَآ أُتْرِفْتُمْ فِيهِ وَمَسَٰكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْـَٔلُونَ ﴿١٣﴾

Kaçmayın, dönün sahip olduğunuz mallara, nimetlere ve evlere; çünkü sorguya çekileceksiniz.

Alİ Bulaç

\"Uzaklaşıp-kaçmayın, içinde şımarıp azdığınız refaha ve yurtlarınıza dönün; çünkü sorguya çekileceksiniz.\"

Çeviriyazı

lâ terküḍû verci`û ilâ mâ ütriftüm fîhi vemesâkiniküm le`alleküm tüs'elûn.

Diyanet İşleri

\"Koşup kaçmayın; size nimet verilen yere, yurdlarınıza dönün, elbette sorguya çekileceksiniz\" dedik.

Diyanet Vakfı

\"Kaçmayın! İçinde bulunduğunuz refaha ve yurtlarınıza dönün! Çünkü size sorular sorulacak!\"

Edip Yüksel

Kaçmayın, lüks ve savurganlık için yaşadığınız yere, evlerinize dönünüz. Çünkü sorguya çekileceksiniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Koşup kaçmayın; size nimet verilen yere, yurtlarınıza dönün ki, sorguya çekileceksiniz\" dedik.

Öztürk

Kaçmayın, içinde servet şımarıklığına düştüğünüz yere, meskenlerinize dönün ki, hesaba çekilebilesiniz.

Suat Yıldırım

“Yok,” dedik, “tepinmeyin, dönün o içinde şımardığınız refah ve konfora! Dönün o konaklarınıza ki sorguya çekileceksiniz.”

Süleyman Ateş

(Boşuna) Kaçmayın, (bol bol verilip) içinde şımartıldığınız(ni'metler)e ve yurtlarınıza dönün, çünkü sorguya çekileceksiniz!

قَالُوا۟ يَٰوَيْلَنَآ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ ﴿١٤﴾

Yazıklar olsun bize derler, gerçekten de zulmetmiştik biz.

Alİ Bulaç

\"Yazıklar bize\" dediler. \"Gerçekten biz, zalimmişiz.\"

Çeviriyazı

ḳâlû yâ veylenâ innâ künnâ żâlimîn.

Diyanet İşleri

\"Vay başımıza gelenlere! Doğrusu biz haksızlık yapmış kimseleriz\" dediler.

Diyanet Vakfı

\"Vay başımıza gelenlere! dediler; gerçekten biz zalim insanlarmışız.\"

Edip Yüksel

\"Vay bize, biz gerçekten zulmedenlermişiz,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar da: \"Vay bizlere! Biz gerçekten zalimler idik\" dediler.

Öztürk

Dediler: \"Eyvah bize! Biz gerçekten zalimlermişiz.\"

Suat Yıldırım

“Eyvah! dediler, gerçekten biz zalim kimselermişiz! (Eyvah! Eyvah!)”

Süleyman Ateş

Eyvah bize, dediler, gerçekten biz zalimlermişiz!

فَمَا زَالَت تِّلْكَ دَعْوَىٰهُمْ حَتَّىٰ جَعَلْنَٰهُمْ حَصِيدًا خَٰمِدِينَ ﴿١٥﴾

Onları kesilmiş bir ot, ateşi yanıp bitmiş bir kül yığını haline getirinciye dek sözleri, ancak budur işte.

Alİ Bulaç

Onların bu yakınmaları, Biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ocak durumuna getirinceye kadar son bulmadı.

Çeviriyazı

femâ zâlet tilke da`vâhüm ḥattâ ce`alnâhüm ḥaṣîden ḫâmidîn.

Diyanet İşleri

Biz onları biçilmiş ot ve bir yığın kül haline getirinceye kadar haykırmaları devam etti.

Diyanet Vakfı

Biz kendilerini, kuruyup biçilmiş ekine, sönmüş ateşe çevirinceye kadar bu feryatları sürüp gider.

Edip Yüksel

Onları biçip tüketinceye kadar bu yalvarışlarını tekrarlayıp duracaklar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, onları biçilmiş bir ekin ve bir yığın kül haline getirinceye kadar hep sözleri bu feryad olmuştur.

Öztürk

Bu davaları sürüp giderken biz onları kökten biçiverdik, sönüp silindiler.

Suat Yıldırım

Bu feryatları sürüp gitti. Nihayet onları öyle yaptık ki biçildiler, sönüp kül oldular...

Süleyman Ateş

Bu mırıldanmaları sürüp giderken biz onları, biçilmiş (ekin gibi) yaptık, sönüp gittiler.

وَمَا خَلَقْنَا ٱلسَّمَآءَ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَٰعِبِينَ ﴿١٦﴾

Ve biz, göğü, yeryüzünü ve ikisinin arasında olanları, bir eğlence diye yaratmadık.

Alİ Bulaç

Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık.

Çeviriyazı

vemâ ḫalaḳne-ssemâe vel'arḍa vemâ beynehümâ lâ`ibîn.

Diyanet İşleri

Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.

Diyanet Vakfı

Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular (işi, eğlencesi) olarak yaratmadık.

Edip Yüksel

Göğü, yeri ve aralarındakileri oyun oynamak için yaratmadık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık.

Öztürk

Biz, gökleri de yeri de bunlar arasındakileri de eğlenip eğlendirelim diye yaratmadık.

Suat Yıldırım

Elbette Biz göğü, yeri ve aralarında olan varlıkları oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık. [38,27; 53,31]

Süleyman Ateş

Biz göğü, yeri ve bunlar arasında bulunanları, eğlence için yaratmadık.

لَوْ أَرَدْنَآ أَن نَّتَّخِذَ لَهْوًۭا لَّٱتَّخَذْنَٰهُ مِن لَّدُنَّآ إِن كُنَّا فَٰعِلِينَ ﴿١٧﴾

Eğlence için bir kadın edinmek isteseydik kendi katımızdakilerden edinirdik, fakat biz, böyle bir şey yapmayız.

Alİ Bulaç

Eğer bir 'oyun ve oyalanma' edinmek isteseydik, bunu, Kendi Katımız'dan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık.

Çeviriyazı

lev eradnâ en netteḫiẕe lehvel letteḫaẕnâhü mil ledünnâ. in künnâ fâ`ilîn.

Diyanet İşleri

Eğlenme dileseydik, bunu yapacak olsaydık, şanımıza uygun şekilde yapardık; ama yapmayız.

Diyanet Vakfı

Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi tarafımızdan edinirdik. (Bu irademizin eseri olurdu. Ama) biz (bunu) yapanlardan değiliz.

Edip Yüksel

Bir eğlence edinmek dileseydik, onu kendi katımızdan edinirdik. Evet, böyle bir işi dileseydik!

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık.

Öztürk

Eğer bir eğlence edinmek isteseydik onu kendi katımızdan edinirdik. Ama böyle yapanlar değildik/yapsaydık öyle yapardık.

Suat Yıldırım

Eğlenmek isteseydik nezdimizde eğlenecek çok şey bulurduk! Faraza yapacak olsak, öyle yapardık!

Süleyman Ateş

Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık.

بَلْ نَقْذِفُ بِٱلْحَقِّ عَلَى ٱلْبَٰطِلِ فَيَدْمَغُهُۥ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌۭ ۚ وَلَكُمُ ٱلْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ ﴿١٨﴾

Biz, gerçeği, aslı olmayan şeye karşı izhar ederiz de onu tamamıyla iptal ederiz ve batıl, helak olup gider o zaman. Ona isnad ettiğiniz şeylerden dolayı yazıklar olsun size.

Alİ Bulaç

Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size.

Çeviriyazı

bel naḳẕifü bilḥaḳḳi `ale-lbâṭili feyedmeguhû feiẕâ hüve zâhiḳ. velekümü-lveylü mimmâ teṣifûn.

Diyanet İşleri

Gerçeği batılın başına çarparız ve onun beynini parçalar; böylece batıl ortadan kalkar. Allah'a yakıştırdığınız vasıflardan ötürü yazıklar olsun size!

Diyanet Vakfı

Bilakis biz, hakkı batılın tepesine bindiririz de o, batılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki, batıl yok olup gitmiştir. (Allah'a) yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size!

Edip Yüksel

Hayır, biz gerçeği batılın üstüne atarız da onu tepeler ve yok eder. Yakıştırdıklarınızdan ötürü vay halinize.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır, biz hakkı batılın başına çarparız da onun beynini parçalar. Bir de bakarsın (batıl) o anda yok olup gitmiştir. Allah'a yakıştırdığınız vasıflardan ötürü size yazıklar olsun.

Öztürk

Hayır, biz hakkı, bâtılın üzerine fırlatırız da o, onun beynini parçalar. Bir de bakarsın o yok olup gitmiştir. Yakıştırdığınız niteliklerden ötürü yazıklar olsun size!

Suat Yıldırım

Hayır! Biz gerçeği söyler, gerçeği yaparız! Hakkı batılın tepesine indiririz de beynini parçalar, bir anda canı çıkar o batılın! Allah hakkındaki böyle boş düşüncelerinizden ötürü yuh aklınıza, yazıklar olsun size!

Süleyman Ateş

Hayır, biz hakkı batılın üstüne atarız da o onun beynini parçalar, derhal (batılın) canı çıkar. Allah'a yakıştırdığınız niteliklerden ötürü de vay siz(in haliniz)e!

وَلَهُۥ مَن فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۚ وَمَنْ عِندَهُۥ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِۦ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ ﴿١٩﴾

Ve onundur ne varsa göklerde ve yeryüzünde ve onun katındakiler, ona kulluk etmekten çekinip ululanmadıkları gibi yorulmazlar, bıkmazlar da.

Alİ Bulaç

Göklerde ve yerde kim varsa O'nundur. O'nun yanında olanlar, O'na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve yorgunluk duymazlar.

Çeviriyazı

velehû men fi-ssemâvâti vel'arḍ. vemen `indehû lâ yestekbirûne `an `ibâdetihî velâ yestaḥsirûn.

Diyanet İşleri

Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Katında olanlar O'na kulluk etmekten çekinmezler ve usanmazlar.

Diyanet Vakfı

Göklerde ve yerde kimler varsa O'na aittir. O'nun huzurunda bulunanlar, O'na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar.

Edip Yüksel

Göklerde ve yerde kim varsa O'na aittir. Yanındakiler, O'na kulluk etmekten büyüklenmez ve duraksamazlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Göklerde ve yerde olan bütün varlıklar O'nundur. Katında olanlar O'na kulluk etmekten ne çekinirler, ne de yorulurlar.

Öztürk

Göklerde ve yerde kim varsa O'na aittir. Ve O'nun katındakiler, O'na ibadet etmekten ne çekinirler ne de yorulurlar.

Suat Yıldırım

Halbuki göklerde olsun, yerde olsun kim varsa O'nun mülküdür. O’nun nezdindeki melekler O’na ibadeti, ne gurur meselesi yapar, ne de ibadetten yorulurlar. [4,172]

Süleyman Ateş

Göklerde ve yerde kim varsa hep O'nundur. O'nun yanında bulunanlar, O'na kulluk etmekten büyüklenmez ve yorulmazlar.

يُسَبِّحُونَ ٱلَّيْلَ وَٱلنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ ﴿٢٠﴾

Hiç durmadan gecegündüz onu noksan sıfatlardan tenzih ederler.

Alİ Bulaç

Gece ve gündüz, hiç durmaksızın tesbih ederler.

Çeviriyazı

yüsebbiḥûne-lleyle vennehâra lâ yeftürûn.

Diyanet İşleri

Gece ve gündüz, bıkmadan tesbih ederler.

Diyanet Vakfı

Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah'ı) tesbih ederler.

Edip Yüksel

Gece ve gündüz, hiç yorulmadan O'nu yüceltip anarlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gece gündüz (hep Allah'ı) tesbih ederler, usanmazlar.

Öztürk

Gece ve gündüz tespih ederler, bıkıp usanmazlar.

Suat Yıldırım

Gece gündüz, usanmadan, ara vermeden tesbih ve ibadet ederler. [66,6]

Süleyman Ateş

Gece gündüz tesbih ederler, hiç ara vermezler.

أَمِ ٱتَّخَذُوٓا۟ ءَالِهَةًۭ مِّنَ ٱلْأَرْضِ هُمْ يُنشِرُونَ ﴿٢١﴾

Yoksa onlar, yeryüzünde, ölüleri diriltecek mabutları mı edindiler?

Alİ Bulaç

Yoksa onlar, yerden birtakım ilahlar edindiler de, onlar mı (ölüleri) diriltecekler?

Çeviriyazı

emi-tteḫaẕû âlihetem mine-l'arḍi hüm yünşirûn.

Diyanet İşleri

Yeryüzünde edindikleri tanrılar mı, onlar mı ölüleri diriltecekler?

Diyanet Vakfı

Yoksa (o müşrikler), yerden birtakım tanrılar edindiler de, (ölüleri) onlar mı diriltecekler?

Edip Yüksel

Onlar, diriltebilecek yeteneğe sahip tanrılar mı edindiler yeryüzünden?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa (Mekke müşrikleri) birtakım ilâhlar edindiler de yerden ölüleri onlar mı diriltecekler?

Öztürk

Yoksa yerden bazı ilahlar edindiler de topraktan çıkarıp diriltme işini onlar mı yapacak?

Suat Yıldırım

Buna rağmen, yine de onlar, yerde birtakım varlıkları, insanları öldükten sonra diriltecekleri zannı ile tanrı edindiler.

Süleyman Ateş

Yoksa (o müşrikler), yerden birtakım tanrılar edindiler de (ölüleri) onlar mı diriltecek?

لَوْ كَانَ فِيهِمَآ ءَالِهَةٌ إِلَّا ٱللَّهُ لَفَسَدَتَا ۚ فَسُبْحَٰنَ ٱللَّهِ رَبِّ ٱلْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿٢٢﴾

Gökte ve yerde, Allah'tan başka bir mabut daha olsaydı gök de bozulup mahvolurdu, yer de. Şüphe yok ki arşın Rabbi Allah, onların söyledikleri şeylerden yücedir, münezzehtir.

Alİ Bulaç

Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendiregeldikleri şeylerden Yücedir.

Çeviriyazı

lev kâne fîhimâ âlihetün ille-llâhü lefesedetâ. fesübḥâne-llâhi rabbi-l`arşi `ammâ yeṣifûn.

Diyanet İşleri

Eğer yerle gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, ikisi de bozulurdu. Arşın Rabbi olan Allah, onların vasıflandırdıklarından münezzehtir.

Diyanet Vakfı

Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök, (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki Arş'ın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir.

Edip Yüksel

O ikisinde (gökler ve yerde) ALLAH'tan başka tanrılar olsaydı ikisi de kaosa girecekti. Mutlak otoritenin sahibi ALLAH onların nitelemelerinden çok yücedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer yer ile gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada uğrar yok olurdu. O halde Arş'ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) beridir, münezzehtir.

Öztürk

Eğer yerde-gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, o ikisi de mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi o Allah, onların nitelendirmelerinden yücedir, uzaktır.

Suat Yıldırım

Halbuki gökte ve yerde, Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı oraların nizamı bozulurdu. Demek ki o yüce arş ve hükümranlığın sahibi Allah, onların zanlarından, onların Allah’a reva gördükleri vasıflardan münezzehtir, yücedir! [23,91]

Süleyman Ateş

Eğer yerde, gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, ikisi de (yer de, gök de) bozulup gitmişti. Arş'ın sahibi Allah, onların nitelendirmelerinden yüce(münezzeh)dir.

لَا يُسْـَٔلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْـَٔلُونَ ﴿٢٣﴾

Yaptığından sorulmaz ona, fakat onlardır sorumlu olanlar, sorguya çekilenler.

Alİ Bulaç

O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler.

Çeviriyazı

lâ yüs'elü `ammâ yef`alü vehüm yüs'elûn.

Diyanet İşleri

O, yaptığından sorumlu değildir, onlar ise sorumlu tutulacaklardır.

Diyanet Vakfı

Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir.

Edip Yüksel

O, yaptığından sorulmaz; fakat onlar sorulurlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

O, yaptığından sorumlu olmaz, onlar ise sorumlu tutulacaklardır.

Öztürk

O, yaptığından hesaba çekilmez ama onlar hesaba çekilirler.

Suat Yıldırım

O, yaptıklarından sorumlu değildir. O'nu sorguya çekecek kimse yoktur, ama insanlar mutlaka sorgulanacaklardır. [15,92-93; 23,88]

Süleyman Ateş

O, yaptığından sorulmaz, ama onlar, sorulurlar.

أَمِ ٱتَّخَذُوا۟ مِن دُونِهِۦٓ ءَالِهَةًۭ ۖ قُلْ هَاتُوا۟ بُرْهَٰنَكُمْ ۖ هَٰذَا ذِكْرُ مَن مَّعِىَ وَذِكْرُ مَن قَبْلِى ۗ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ٱلْحَقَّ ۖ فَهُم مُّعْرِضُونَ ﴿٢٤﴾

Ondan başka bir mabut mu kabul ettiler? De ki: Getirin delilinizi öyleyse. İşte benimle beraber olanların kitabı ve işte benden öncekilerin kitapları. Hayır, onların çoğu, gerçeği bilmiyorlar ve bundan dolayı da yüz çeviriyorlar.

Alİ Bulaç

Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: \"Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (kitabı) ve benden öncekilerin de zikri.\" Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çeviriyorlar.

Çeviriyazı

emi-tteḫaẕû min dûnihî âliheh. ḳul hâtû bürhâneküm. hâẕâ ẕikru mem me`iye veẕikru men ḳablî. bel ekŝeruhüm lâ ya`lemûne-lḥaḳḳa fehüm mü`riḍûn.

Diyanet İşleri

O'nu bırakıp tanrılar mı edindiler? De ki: \"Kesin delilinizi getirin. İşte benim ve ümmetimin Kitap'ı ve senden öncekilerin kitapları.\" Hayır; onların çoğu gerçeği bilmez de yüz çevirirler.

Diyanet Vakfı

Yoksa O'ndan başka birtakım tanrılar mı edindiler? De ki: Haydi delillerinizi getirin! İşte benimle beraber olanların Kitab'ı ve benden öncekilerin Kitab'ı. Hayır, onların çoğu hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler.

Edip Yüksel

O'nun dışında tanrılar mı edindiler? De ki, \"Delilinizi getirin. Bu, benim çağımdakilerin de mesajıdır, benden öncekilerin de mesajıdır.\" Ne var ki, onların çoğu gerçeği bilmediğinden yüz çevirirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa O'ndan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: \"Kesin delilinizi getirin. İşte benimle beraber olanların kitabı ve benden öncekilerin kitabı.\" Hayır, onların çoğu gerçeği bilmezler de onun için yüz çevirirler.

Öztürk

Yoksa O'nun dışında bazı ilahlar mı edindiler? De ki: \"Susturucu delilinizi getirin! Benimle beraber olanların da benden öncekilerin de Zikir'i budur. Ne yazık ki onların çokları hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler.\"

Suat Yıldırım

Yine de tuttular, O'nun yanısıra başka birtakım tanrılar edindiler. Ey Resûlüm! De ki: “İddianızı ispatlayın, delilinizi getirin görelim!” Böyle bir delil de getiremediklerine göre de ki: “İşte bu tevhid, benimle beraber olanların ve benden önceki peygamberlerin bidirisidir.” Hayır, onların çoğu gerçeği bilmiyor ve bu sebeple de ondan yüz çeviriyorlar.

Süleyman Ateş

Yoksa O'ndan başka tanrılar mı edindiler? De ki: \"(Bu hususta kesin) delilinizi getirin. İşte benimle beraber olanların da öğütü ve benden öncekilerin de öğütü budur.\" Ama çokları hakkı bilmezler, bundan dolayı onlar, (haktan) yüz çevirirler.

وَمَآ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِىٓ إِلَيْهِ أَنَّهُۥ لَآ إِلَٰهَ إِلَّآ أَنَا۠ فَٱعْبُدُونِ ﴿٢٥﴾

Ve senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona, benden başka yoktur tapacak, bana kulluk edin ancak diye vahyetmeyelim.

Alİ Bulaç

Senden önce hiçbir elçi göndermedik ki, ona şunu vahyetmiş olmayalım: \"Benden başka İlah yoktur, öyleyse Bana ibadet edin.\"

Çeviriyazı

vemâ erselnâ min ḳablike mir rasûlin illâ nûḥî ileyhi ennehû lâ ilâhe illâ ene fa`büdûn.

Diyanet İşleri

Senden önce gönderdiğimiz her peygambere: \"Benden başka tanrı yoktur, Bana kulluk edin\" diye vahyetmişizdir.

Diyanet Vakfı

Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona: \"Benden başka İlah yoktur; şu halde bana kulluk edin\" diye vahyetmiş olmayalım.

Edip Yüksel

Senden önce bir elçi göndermedik ki kendisine, \"Benden başka tanrı yoktur; sadece Bana kulluk ediniz,\" diye vahyetmiş olmayalım.

Elmalılı Hamdi Yazır

Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki, ona şöyle vahyetmiş olmayalım: \"Gerçek şu ki benden başka ilâh yoktur. Onun için bana ibadet edin.\"

Öztürk

Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım: \"Gerçek şu: İlah yok benden başka, artık bana kulluk/ibadet edin.\"

Suat Yıldırım

Nitekim senden önce hiç bir peygamber göndermedik ki ona: “Benden başka İlah yok, öyleyse yalnız Bana ibadet edin!” diye vahyetmiş olmayalım. [43,45; 16,36; 21,92]

Süleyman Ateş

Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona: \"Benden başka tanrı yoktur, bana kulluk edin!\" diye vahyetmiş olmayalım.

وَقَالُوا۟ ٱتَّخَذَ ٱلرَّحْمَٰنُ وَلَدًۭا ۗ سُبْحَٰنَهُۥ ۚ بَلْ عِبَادٌۭ مُّكْرَمُونَ ﴿٢٦﴾

Derler ki: Rahman, kendisine evlat edinmiştir, haşa, yücedir, münezzehtir bundan, onlar, kadirleri yüceltilmiş kullardır.

Alİ Bulaç

\"Rahman (olan Allah) çocuk edindi\" dediler. O, (bu yakıştırmadan) Yücedir. Hayır, onlar (melekler) ikrama layık görülmüş kullardır.

Çeviriyazı

veḳâlü-tteḫaẕe-rraḥmânü veleden sübḥâneh. bel `ibâdüm mükramûn.

Diyanet İşleri

\"Rahman çocuk edindi\" dediler. Haşa; hayır, melekler şerefli kılınmış kullardır.

Diyanet Vakfı

Rahman (olan Allah, melekleri) evlat edindi, dediler. Haşa! O, bundan münezzehtir. Bilakis (melekler), lütuf ve ihsana mazhar olmuş kullardır.

Edip Yüksel

\"Rahman bir çocuk edindi,\" dediler. O yücedir. Oysa onlar onurlu kullardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Böyle iken dediler ki: \"Rahmân çocuk edindi.\" Allah bundan münezzehtir. Doğrusu melekler (Allah'ın çocukları değil.) ikram olunmuş kullardır.

Öztürk

\"Rahman çocuk edindi\" dediler. Hâşâ, bundan arınmıştır O! Onlar, lütuflandırılmış kullardır.

Suat Yıldırım

Gerçek bu iken, bazıları kalkıp: “Rahman evlat edindi!” iddiasında bulundular. O, bundan münezzehtir. Bilakis onların evlat dedikleri melekler O'nun ikram ve takdirine mazhar olmuş kullarıdır. [16,57; 43,19]

Süleyman Ateş

Rahman çocuk edindi. dediler. O, yücedir. Hayır (Rahman'ın çocukları sanılan melekler, O'nun) değerli kullar(ı)dır.

لَا يَسْبِقُونَهُۥ بِٱلْقَوْلِ وَهُم بِأَمْرِهِۦ يَعْمَلُونَ ﴿٢٧﴾

Onların sözleri, hep onun emrine uygundur ve onlar, daima onun emrini yerine getirirler.

Alİ Bulaç

Onlar sözle (bile olsa) O'nun önüne geçmezler ve onlar O'nun emriyle yapıp-etmektedirler.

Çeviriyazı

lâ yesbiḳûnehû bilḳavli vehüm biemrihî ya`melûn.

Diyanet İşleri

Allah'tan önce söz söyleyemezler; ancak O'nun emri üzerine iş işlerler.

Diyanet Vakfı

O'ndan (emir almazdan) önce konuşmazlar; onlar, sadece O'nun emri ile hareket ederler.

Edip Yüksel

Onlar O'ndan önce söz söylemezler; O'nun emirlerini ise titizlikle uygularlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar Allah'ın sözünün önüne geçmezler, hep O'nun emriyle hareket ederler.

Öztürk

Onlar O'nun sözünün önüne geçmezler; onlar yalnız O'nun emriyle iş yaparlar.

Suat Yıldırım

O, kendilerine sormadıkça hiç bir söz söylemezler, sadece O'nun emirlerini yerine getirirler.

Süleyman Ateş

O'ndan önce söz söylemezler ve onlar, O'nun buyruğunu yaparlar.

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ٱرْتَضَىٰ وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِۦ مُشْفِقُونَ ﴿٢٨﴾

O bilir, onların önlerinde ve artlarında ne varsa ve Tanrı rızasına mazhar olandan başkasına şefaat de edemezler ve onlar, onun korkusundan ürkerler.

Alİ Bulaç

O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir; onlar şefaat etmezler (kendisinden) hoşnut olunandan başka. Ve onlar, O'nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır.

Çeviriyazı

ya`lemü mâ beyne eydîhim vemâ ḫalfehüm velâ yeşfe`ûne illâ limeni-rteḍâ vehüm min ḫaşyetihî müşfiḳûn.

Diyanet İşleri

Allah, onların yaptıklarını ve yapmakta olduklarını bilir. Onlar Allah'ın hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler; O'nun korkusundan titrerler.

Diyanet Vakfı

Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler!

Edip Yüksel

O onların geçmişini ve geleceğini bilir. Onlar O'nun hoşnut olduğu kullarından başkası için şefaat etmezler. Onlar bile O'nun karşısında saygıyla titrerler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar, Allah'ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. Hepsi de O'nun korkusundan titrerler.

Öztürk

O, onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Onlar, O'nun hoşnutluk verdiklerinden başkasına da şefaat etmezler. Ve onlar O'nun korkusundan titrerler.

Suat Yıldırım

O onların yaptıklarını da yapacaklarını da, açıkladıklarını da gizlediklerini de bilir. Onlar, sadece O'nun razı olduğu kimse hakkında şefaat ederler. O’na duydukları tazimden ötürü çekinir, titrerler. [2,255; 34,23]

Süleyman Ateş

(Allah) Onların önlerinde ve arkalarında olanı bilir. (Allah'ın) razı olduğundan başkasına şefa'at edemezler ve onlar, O'nun korkusundan titrerler.

۞ وَمَن يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّىٓ إِلَٰهٌۭ مِّن دُونِهِۦ فَذَٰلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلظَّٰلِمِينَ ﴿٢٩﴾

Onlardan kim, ben de ondan ayrı bir mabudum derse onu cehennemle cezalandırırız; zalimleri böyle cezalandırırız biz.

Alİ Bulaç

Onlardan her kim: \"Gerçekten ben, O'nun dışında bir ilahım\" diyecek olsa, bu durumda Biz onu cehennemle cezalandırırız. Zalimleri Biz böyle cezalandırırız.

Çeviriyazı

vemey yeḳul minhüm innî ilâhüm min dûnihî feẕâlike neczîhi cehennem. keẕâlike neczi-żżâlimîn.

Diyanet İşleri

Bunlar içinde kim \"Ben, Allah'tan başka bir tanrıyım\" derse, işte onu cehennemle cezalandırırız. Zulmedenlerin cezasını böyle veririz.

Diyanet Vakfı

Onlardan her kim: \"Tanrı O değil, benim!\" derse, biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte biz, zalimlere böyle ceza veririz!

Edip Yüksel

Onlardan kim, \"Ben O'nun yanında bir tanrıyım,\" derse onu cehennemle cezalandırırız; zalimleri biz böyle ödüllendiririz.

Elmalılı Hamdi Yazır

İçlerinden kim: \"Ben, O'ndan başka bir ilâhım\" derse, biz ona cehennemi ceza olarak veririz. Zalimleri biz böyle cezalandırırız.

Öztürk

İçlerinden her kim, \"Ben O'nun berisinden/alt mertebesinden bir ilahım!\" derse böylesini cehennemle cezalandırırız. Zalimleri işte böyle cezalandırırız biz.

Suat Yıldırım

Onlardan kim çıkıp da “O'nun yanı sıra ben de İlahım!” diyecek olursa, buna karşılık cehennemi veririz. İşte Biz zalimleri böyle cezalandırırız.

Süleyman Ateş

Onlardan her kim: \"Ben O'ndan başka bir tanrıyım!\" derse onu cehennemle cezalandırırız. Biz zalimleri böyle cezalandırırız.

أَوَلَمْ يَرَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓا۟ أَنَّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًۭا فَفَتَقْنَٰهُمَا ۖ وَجَعَلْنَا مِنَ ٱلْمَآءِ كُلَّ شَىْءٍ حَىٍّ ۖ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ ﴿٣٠﴾

Kafir olanlar görmezler mi ki gerçekten de göklerle yer birdi de biz onları ayırdık ve her şeyi, sudan yarattık, hala mı inanmazlar?

Alİ Bulaç

O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?

Çeviriyazı

evelem yera-lleẕîne keferû enne-ssemâvâti vel'arḍa kânetâ ratḳan fefetaḳnâhümâ. vece`alnâ mine-lmâi külle şey'in ḥayy. efelâ yü'minûn.

Diyanet İşleri

İnkar edenler, gökler ve yer yapışıkken onları ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan meydana getirdiğimizi bilmezler mi? İnanmıyorlar mı?

Diyanet Vakfı

İnkar edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?

Edip Yüksel

İnkar edenler, görmezler mi ki gökler ve yer bitişik durumda idi de biz onları patlattık? Ayrıca her canlıyı da sudan yarattık. Hâlâ inanmıyacaklar mı?

Elmalılı Hamdi Yazır

O kâfir olanlar, görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?

Öztürk

O küfre sapanlar görmediler mi ki gökler ve yer bitişik idi, biz onları ayırdık. Her canlı şeyi sudan oluşturduk. Hâlâ iman etmeyecekler mi?

Suat Yıldırım

Hakkı, inkâr edenler görüp bilmediler mi ki göklerle yer bitişik (bir bütün) idi, onları Biz ayırdık, hayatı olan her şeyi sudan yaptık. Hâlâ inanmayacaklar mı?

Süleyman Ateş

O nankörler görmediler mi ki göklerle yer bitişik idi, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık? Hala inanmıyorlar mı?

وَجَعَلْنَا فِى ٱلْأَرْضِ رَوَٰسِىَ أَن تَمِيدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا فِيهَا فِجَاجًۭا سُبُلًۭا لَّعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ ﴿٣١﴾

İnsanlarla beraber çalkalanmasın diye yeryüzünde metin dağlar yarattık ve yollarını bulsunlar, maksatlarına ersinler diye de orada geniş yollar açtık.

Alİ Bulaç

Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık ve doğru gidebilsinler diye geniş yollar açtık.

Çeviriyazı

vece`alnâ fi-l'arḍi ravâsiye en temîde bihim vece`alnâ fîhâ ficâcen sübülel le`allehüm yehtedûn.

Diyanet İşleri

Yeryüzüne, insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yerleştirdik; rahat gidebilsinler diye aralarında geniş yollar varettik.

Diyanet Vakfı

Onları sarsmasın diye yeryüzünde bir takım dağlar diktik. Orada geniş geniş yollar açtık; ta ki maksatlarına ulaşsınlar.

Edip Yüksel

Onları sarsmasın diye yeryüzüne dağları yerleştirdik. Yolu bulmaları için onda geniş geçitler açtık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yeryüzünde, insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yarattık, rahat gidebilsinler diye dağların aralarında geniş yollar var ettik.

Öztürk

Yerküreye, onları çalkalamasın diye bir takım dağlar diktik. Ve orada geniş geniş yollar açtık ki, doğru gidebilsinler.

Suat Yıldırım

Yerin insanları sarsmaması için oraya dağlar yerleştirdik.Maksatlarına ermeleri için orada geniş yollar, geçitler yaptık.

Süleyman Ateş

Yer, onları sarsar diye, onun üstünde yüksek dağlar yarattık. Ve istedikleri yere gidebilmeleri için orada geniş yollar açtık.

وَجَعَلْنَا ٱلسَّمَآءَ سَقْفًۭا مَّحْفُوظًۭا ۖ وَهُمْ عَنْ ءَايَٰتِهَا مُعْرِضُونَ ﴿٣٢﴾

Gökyüzünü, korunmakta olan bir tavan yaptık, onlarsa hala delillerinden yüz çevirmedeler.

Alİ Bulaç

Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar.

Çeviriyazı

vece`alne-ssemâe saḳfem maḥfûżâ. vehüm `an âyâtihâ mü`riḍûn.

Diyanet İşleri

Göğü karışıklıktan korunmuş bir tavan kıldık; oysa onlar bundaki delillerden yüz çeviriyorlar.

Diyanet Vakfı

Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık. Onlar ise, gökyüzünün ayetlerinden yüz çevirirler.

Edip Yüksel

Göğü korunmuş bir tavan yaptık. Buna rağmen onlar ondaki işaretlere ilgisiz durmaktadırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Kâfirler ise, gökyüzünün alâmetlerinden (Allah'ın kudret ve azametine delalet eden delillerinden) yüz çeviriyorlar.

Öztürk

Göğü, korunmuş bir tavan yaptık. Ama onlar göğün ayetlerinden hâlâ yüz çeviriyorlar.

Suat Yıldırım

Göğü de dengesizliğe düşmekten korunmuş bir tavan durumunda yarattık.Onlarsa hâlâ gökteki delillerden yüz çevirmektedirler. [51,47; 91,5; 50,6; 2,22; 12,105]

Süleyman Ateş

Göğü, korunmuş bir tavan yaptık; onlarsa hala göğün, (Allah'ın) ayetlerinden yüz çevirmektedirler.

وَهُوَ ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلَّيْلَ وَٱلنَّهَارَ وَٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ ۖ كُلٌّۭ فِى فَلَكٍۢ يَسْبَحُونَ ﴿٣٣﴾

O, öyle bir mabut ki geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratmıştır, hepsi de gökte yüzüp durmada.

Alİ Bulaç

Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor.

Çeviriyazı

vehüve-lleẕî ḫaleḳa-lleyle vennehâra veşşemse velḳamer. küllün fî felekiy yesbeḥûn.

Diyanet İşleri

Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur. Her biri bir yörüngede yürür.

Diyanet Vakfı

O, geceyi, gündüzü, güneşi, ayı... yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.

Edip Yüksel

O ki geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratmıştır. Bunların hepsi bir yörüngede yüzer.

Elmalılı Hamdi Yazır

Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur. Bunların her biri kendi dairesinde dolaşmaktadır.

Öztürk

O odur ki, geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yarattı. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

Suat Yıldırım

Geceyi ve gündüzü, Güneş'i ve Ay’ı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedir. [6,96; 36,40]

Süleyman Ateş

Geceyi, gündüzü, güneşi, ayı yaratan O'dur. (Bunların) her biri bir yörüngede yüzmektedir.

وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍۢ مِّن قَبْلِكَ ٱلْخُلْدَ ۖ أَفَإِي۟ن مِّتَّ فَهُمُ ٱلْخَٰلِدُونَ ﴿٣٤﴾

Senden önce de ebedi olarak yaşayacak hiçbir insan yaratmadık; sen ölürsen onlar ebedi mi kalacaklar?

Alİ Bulaç

Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar?

Çeviriyazı

vemâ ce`alnâ libeşerim min ḳablike-lḫuld. efeim mitte fehümü-lḫâlidûn.

Diyanet İşleri

Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar baki kalır mı?

Diyanet Vakfı

Biz, senden önce de hiçbir beşere ebedilik vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedi mi kalacaklar?

Edip Yüksel

Senden önce hiç bir insanı ölümsüz kılmadık. Sen ölürsen onlar ebedi mi kalacaklar?

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar baki kalır mı? Senin ölmenle rahata kavuşacaklarını mı sanıyorlar?

Öztürk

Senden önce hiçbir insana ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ölümsüz mü olacaklar?\"

Suat Yıldırım

Senden önce hiçbir insana dünyada, ebedî hayat nasib etmedik.Sanki sen ölsen, onlar ebedî mi kalacaklar![55,26-27]

Süleyman Ateş

Senden önce hiçbir insana ebedi yaşama vermedik. Şimdi sen ölürsen onlar ebedi mi kalacaklar?

كُلُّ نَفْسٍۢ ذَآئِقَةُ ٱلْمَوْتِ ۗ وَنَبْلُوكُم بِٱلشَّرِّ وَٱلْخَيْرِ فِتْنَةًۭ ۖ وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ ﴿٣٥﴾

Herkes, ölümü tadacak ve sizi, bir sınama olarak hayırla, şerle de denemedeyiz ve dönüp tapımıza geleceksiniz.

Alİ Bulaç

Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz.

Çeviriyazı

küllü nefsin ẕâiḳatü-lmevt. veneblûküm bişşerri velḫayri fitneh. veileynâ türce`ûn.

Diyanet İşleri

Her can ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak size iyilik ve kötülük veririz. Sonunda Bize dönersiniz.

Diyanet Vakfı

Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz.

Edip Yüksel

Her can ölümü tadacaktır. Sizi bir test olarak iyi ve kötü olaylarla sınarız ve dönüşünüz bizedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.

Öztürk

Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.

Suat Yıldırım

Her can ölümü tadacaktır. Biz, sizi sınamak için gâh şerle, gâh hayırla imtihan ederiz.Sonunda Bizim huzurumuza getirileceksiniz.

Süleyman Ateş

Her nefis, ölümü tadacaktır. Biz sizi sınamak için şerre de hayra da müptela kılıyoruz. Ve (sonunda) bize döndürüleceksiniz.

وَإِذَا رَءَاكَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓا۟ إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا ٱلَّذِى يَذْكُرُ ءَالِهَتَكُمْ وَهُم بِذِكْرِ ٱلرَّحْمَٰنِ هُمْ كَٰفِرُونَ ﴿٣٦﴾

Kafir olanlar, seni görünce ancak alaya alırlar, bu mudur derler, mabutlarınızı anan, halbuki onlar rahmanı anmayı inkar ederler.

Alİ Bulaç

İnkar edenler seni gördüklerinde, seni yalnızca alay-konusu ediyorlar (ve:) \"Sizin ilahlarınızı diline dolayan bu mu?\" (derler.) Oysa Rahman (olan Allah)ın sözünü (kitabını) inkar edenler kendileridir.

Çeviriyazı

veiẕâ raâke-lleẕîne keferû iy yetteḫiẕûneke illâ hüzüvâ. ehâẕe-lleẕî yeẕküru âliheteküm. vehüm biẕikri-rraḥmâni hüm kâfirûn.

Diyanet İşleri

İnkarcılar seni gördükleri zaman, şüphesiz, seni alaya almaktan başka bir şey yapmazlar. \"Sizin tanrılarınızı diline dolayan bu mudur?\" derler ve Rahman'ın Kitabını işte onlar inkar ederler.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Kafirler seni gördükleri zaman: \"Sizin ilahlarınızı diline dolayan bu mu?\" diyerek seni hep alaya alırlar. Halbuki onlar, çok esirgeyici Allah'ın Kitabını inkar edenlerin ta kendileridir.

Edip Yüksel

Kafirler (gerçeği örtenler) seni gördüklerinde, \"Tanrılarınızı diline dolayan bu mu,\" diye alaylarına hedef yapmaktan başka bir tepki göstermiyorlar. Rahman'ın mesajını tümüyle inkar etmektedir onlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

O inkârcılar seni gördükleri zaman, seni alaya alıyorlar ve \"İlâhlarınızı diline dolayan bu mudur?\" diyorlar. Halbuki onlar Rahmân'ın kitabını inkâr ediyorlar.

Öztürk

O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya almaktan başka birşey yapmazlar: \"İlahlarınızı diline dolayan bu mu?\" Ama Rahman'ın zikrini/Kur'an'ı bizzat onlar örtüp inkâr ediyorlar.

Suat Yıldırım

Kâfirler seni görünce: “Bu mu sizin ilahlarınızı diline dolayan adam!” diye alay etmekten başka bir şey yapmazlar. Ama bütün kâinatı yaratan Rahman'a gelince Onun anılmasını reddediyorlar.

Süleyman Ateş

Kafirler seni gördükleri zaman: \"Sizin tanrılarınızı diline dolayan bu mu?\" diye seninle alay ederler. Oysa kendileri Rahman'ın Zikri(uyarısı)nı kabul etmiyorlar.

خُلِقَ ٱلْإِنسَٰنُ مِنْ عَجَلٍۢ ۚ سَأُو۟رِيكُمْ ءَايَٰتِى فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ ﴿٣٧﴾

İnsan, pek aceleci yaratılmıştır; delillerimi yakında göstereceğim size, acele etmeyin.

Alİ Bulaç

İnsan aceleden (aceleci olarak) yaratıldı. Size ayetlerimi yakında göstereceğim. Şimdi hemen acele etmeyin.

Çeviriyazı

ḫuliḳa-l'insânü min `acel. seürîküm âyâtî felâ testa`cilûn.

Diyanet İşleri

İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim, bunu Benden acele istemeyin.

Diyanet Vakfı

İnsan, aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim; benden acele istemeyin.

Edip Yüksel

İnsanlar aceleci olarak yaratılmıştır. Size ayetlerimi (işaretlerimi) göstereceğim; acele etmeyin.

Elmalılı Hamdi Yazır

İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size yakında (azaba dair) alametlerimi göstereceğim. Şimdi siz acele etmeyin.

Öztürk

İnsan, aceleden yaratılmıştır. Ayetlerimi size göstereceğim. Benden acele istemeyin!

Suat Yıldırım

İnsan, yaratılışça çok acelecidir (Bunu pek iyi biliyorum. Onun için, kendisini uyardığın azabın çarçabuk gelmeyişini alay konusu ediyor). Hele durun biraz, Beni de aceleye getirmeyin, yakında âyetlerimi size göstereceğim! [17,11]

Süleyman Ateş

(İnsanın tabiatinde acelecilik vardır. Öye acelecidir ki, sanki) İnsan aceleden yaratılmıştır. (Durun,) Size ayetlerimi göstereceğim, benden acele istemeyin.

وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ ﴿٣٨﴾

Doğru söylüyorsanız derler, ne zaman yerine gelecek vaadiniz?

Alİ Bulaç

\"Eğer doğruyu söylüyor iseniz, bu vaid (edilen günün sorgu ve azabı) ne zamandır?\" derler.

Çeviriyazı

veyeḳûlûne metâ hâẕe-lva`dü in küntüm ṣâdiḳîn.

Diyanet İşleri

\"Doğru sözlü iseniz bildirin bu tehdit ne zamandır?\" derler.

Diyanet Vakfı

\"Eğer, diyorlar, doğru iseniz, ne zaman (gerçekleşecek) bu tehdit?\"

Edip Yüksel

\"Doğru sözlü iseniz O verilen söz ne zaman gerçekleşecek,\" diye meydan okuyorlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Doğru sözlü iseniz (bildirin) bu vaad ne zamandır?\" derler.

Öztürk

Diyorlar ki: \"Eğer doğru sözlüler iseniz bu vaat ne zaman?\"

Suat Yıldırım

Ama yine de onlar: “Gerçeği söylüyorsanız, gösterin artık bu azabı, bu vâdin gerçekleşmesini daha ne kadar bekleyeceğiz!” diye söyleniyorlar.

Süleyman Ateş

Doğru söyleyenler iseniz bu (bizi) tehdid(ettiğiniz azab) ne zaman? diyorlar.

لَوْ يَعْلَمُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَن وُجُوهِهِمُ ٱلنَّارَ وَلَا عَن ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ ﴿٣٩﴾

Bir bilselerdi kafir olanlar önlerinden, artlarından kendilerini saran ateşi defedemeyecekleri ve hiçbir yardım da göremeyecekleri zamanı.

Alİ Bulaç

O inkar edenler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi püskürtemeyecekleri ve hiç yardım alamayacakları zamanı bir bilselerdi.

Çeviriyazı

lev ya`lemü-lleẕîne keferû ḥîne lâ yeküffûne `av vucûhihimü-nnâra velâ `an żuhûrihim velâ hüm yünṣarûn.

Diyanet İşleri

Bu kafirler, ateşi yüzlerinden ve sırtlarından menedemeyecekleri ve yardım da göremiyecekleri zamanı keşke bilseler.

Diyanet Vakfı

İnkar edenler, yüzlerinden ve sırtlarından (saran) ateşi savamayacakları, kendilerine yardım dahi edilmeyeceği zamanı bir bilselerdi!

Edip Yüksel

İnkar edenler, yüzlerinden ve arkalarından ateşi savamıyacakları ve yardım da görmeyecekleri anı bir bilselerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bu kâfirler ateşi yüzlerinden ve sırtlarından men edemeyecekleri ve yardım da göremeyecekleri zamanı, bir bilseler!

Öztürk

O inkâr edenler, ne yüzlerinden ne sırtlarından azabı uzak tutamayacakları ve hiçbir yardım da göremeyecekleri zamanı bir bilselerdi!

Suat Yıldırım

Dini olduğu gibi, bu azabı da böyle inkâr edenler, onun tepelerine ineceğini, o ateşin yüzlerini ve sırtlarını yalamasını önleyemeyeceklerini, kendilerine yardım edecek hiç kimsenin bulunmayacağını bir bilselerdi! [39,16; 7,41; 14,50; 13,34]

Süleyman Ateş

İnkar edenler, ne yüzlerinden, ne de sırtlarından ateşi savamayacakları ve yardım da olunmayacakları zamanı bir bilselerdi (onu böyle acele istemezlerdi)!

بَلْ تَأْتِيهِم بَغْتَةًۭ فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ ﴿٤٠﴾

Hatta o gün, onlara birdenbire geliverecek de şaşırtacak onları ve onu reddetmeye güçleri yetmeyeceği gibi mühlet de verilmeyecek onlara.

Alİ Bulaç

Hayır, onlara apansız gelecek de, böylece onları şaşkına çevirecek; artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ve ne onlara süre tanınacak.

Çeviriyazı

bel te'tîhim bagteten fetebhetühüm felâ yesteṭî`ûne raddehâ velâ hüm yünżarûn.

Diyanet İşleri

Belki aniden gelecek de onları şaşırtacaktır. Artık onu geri çeviremezler; kendileri de ertelenmez.

Diyanet Vakfı

Bilakis kendilerine o (kıyamet) öyle ani gelir ki, onları şaşırtır. Artık, ne reddedebilirler onu, ne de kendilerine mühlet verilir.

Edip Yüksel

Nitekim, onlara ansızın gelecek ve onları şaşkına çevirecektir. Ne onu geri çevirmeye güçleri yeter, ne de kendilerine süre verilir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu bu azap onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık ne geri çevrilmesine güçleri yetecek, ne de kendilerine mühlet verilecektir.

Öztürk

Doğrusu şu ki, o onlara ansızın gelecek de onları şaşkınlıktan donduracak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ne de yüzlerine bakılacak.

Suat Yıldırım

Onların beklentilerinin hilafına, o ateş öyle apansız gelecek ki, kendileri birden donakalacaklar. Artık ne onu geri çevirecek güçleri olacak, ne de kendilerine süre verilecek!

Süleyman Ateş

Doğrusu o, onlara ansızın gelecek, onları şaşırtacak, ne onu reddedebilecekler, ne de kendilerine süre verilecek.

وَلَقَدِ ٱسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍۢ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِٱلَّذِينَ سَخِرُوا۟ مِنْهُم مَّا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ ﴿٤١﴾

Andolsun ki senden önceki peygamberlerle de alay edilmiştir de onlarla alayları yüzünden alay ettikleri azaba uğrayıvermişlerdir.

Alİ Bulaç

Andolsun, senden önceki elçilerle de alay edildi, fakat içlerinden küçük düşürenleri, o alaya aldıkları (azap) sarıp-kuşatıverdi.

Çeviriyazı

veleḳadi-stühzie birusülim min ḳablike feḥâḳa billeẕîne seḫirû minhüm mâ kânû bihî yestehziûn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, senden önce birçok peygamber alaya alınmıştı da, alaya alanları, eğlendikleri şey mahvetmişti.

Diyanet Vakfı

Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi; ama onları alaya alanları, o alay konusu ettikleri şey kuşatıverdi.

Edip Yüksel

Senden önceki elçilerle de alay edildi. Ancak onlarla alay edenleri, eğlenceye aldıkları şey kuşatıverdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yemin olsun ki, senden önce birçok peygamberle alay edildi de içlerinden alay edenleri, o alay ettikleri şey (azap) kuşatıverdi.

Öztürk

Yemin olsun, senden önceki resullerle de alay edilmiştir. Sonunda, onlarla eğlenenleri, alay konusu yaptıkları şey kuşatıverdi.

Suat Yıldırım

Senden önce de nice peygamberlerle böyle alay edilmişti. Ama alay konusu yaptıkları o azap, alay edenleri her taraftan sarıvermişti. [6,34; 3,195]

Süleyman Ateş

Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi, ama onlarla alay edenleri, o alay ettikleri şey kuşatıverdi.

قُلْ مَن يَكْلَؤُكُم بِٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ مِنَ ٱلرَّحْمَٰنِ ۗ بَلْ هُمْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِم مُّعْرِضُونَ ﴿٤٢﴾

De ki: Kim koruyabilir rahmandan sizi geceleyin ve gündüzün? Fakat onlar, Rablerini anmaktan yüz çevirirler.

Alİ Bulaç

De ki: \"Gece ve gündüz sizi Rahman (olan Allah)tan kim koruyabilir?\" Hayır, onlar Rablerini zikirden yüz çevirenlerdir.

Çeviriyazı

ḳul mey yekleüküm billeyli vennehâri mine-rraḥmân. bel hüm `an ẕikri rabbihim mü`riḍûn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Geceleyin ve gündüzün sizi Rahman'dan kim koruyabilir?\" Ama onlar Rablerinin Kitabından yüz çevirmektedirler.

Diyanet Vakfı

De ki: Allah'a karşı sizi gece gündüz kim koruyacak? Buna rağmen onlar Rablerini anmaktan yüz çevirirler.

Edip Yüksel

De ki, \"Sizi Rahman'dan başka kim gece ve gündüz koruyabilir?\" Ama onlar, Rab'lerinin mesajından tümüyle yüz çeviriyorlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"Geceleyin ve gündüzün sizi Rahmân'dan kim koruyabilir?\" Ama onlar Rablerinin kitabından yüz çevirmektedirler.

Öztürk

De ki: \"Sizi gece ve gündüz Rahman'dan kim koruyabilir?\" Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin zikrinden/Kur'an'ından yüz çeviriyorlar.

Suat Yıldırım

De ki: “Geceleyin veya gündüzün gelecek tehlikelere karşı o Rahman'dan başka sizi kim koruyabilir?” Ama bunu bilip Kendisine yönelecekleri yerde, onlar Rab’lerini anmaktan yüz çevirmekteler. [19,45]

Süleyman Ateş

De ki: \"Gece gündüz, sizi Rahman'dan kim koruyacak?\" Hayır, onlar, Rablerinin Zikr'inden yüz çeviriyorlar.

أَمْ لَهُمْ ءَالِهَةٌۭ تَمْنَعُهُم مِّن دُونِنَا ۚ لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَ أَنفُسِهِمْ وَلَا هُم مِّنَّا يُصْحَبُونَ ﴿٤٣﴾

Onların, azabımızı kendilerinden menedecek bir mabutları mı var yoksa? O mabutların, ne kendilerine yardım etmeye güçleri yeter, ne de bizden bir yardım görür kafirler.

Alİ Bulaç

Yoksa Bize karşı kendilerini, engelleyerek koruyabilecek ilahları mı var? Onların kendi nefislerine bile yardıma güçleri yetmez ve onlar Bizden yakınlık bulamazlar.

Çeviriyazı

em lehüm âlihetün temne`uhüm min dûninâ. lâ yesteṭî`ûne naṣra enfüsihim velâ hüm minnâ yuṣḥabûn.

Diyanet İşleri

Yoksa kendilerini bize karşı savunacak tanrıları mı var? O tanrılar kendilerine bile yardım edemezler. Katımızdan da dostluk görmezler.

Diyanet Vakfı

Yoksa kendilerini bize karşı savunacak birtakım ilahları mı var? (O ilah dedikleri şeyler) kendilerine bile yardım edecek güçte değildirler. Onlar bizden de alaka ve destek görmezler.

Edip Yüksel

Yoksa onları bize karşı savunacak tanrıları mı var? Halbuki onlar kendilerine bile yardım edemezler ve biz de sahip çıkmayız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa kendilerini bize karşı savunacak tanrıları mı var? O tanrılar kendilerine bile yardım edemezler, katımızdan da dostluk görmezler.

Öztürk

Yoksa onların; kendilerini bize karşı siperleyecek tanrıları mı var? Ne kendilerine yardıma güç yetirebilirler ne de bizden bir dostluğa muhatap olurlar.

Suat Yıldırım

Ne o, yoksa, akılları sıra, onların Bizden başka kendilerini savunacak tanrıları mı var? (Nerede!) O tanrılaştırdıkları nesneler kendi kendilerini bile koruyamazlar. Öyleyse, o müşrikleri Bize karşı hiç mi hiç koruyamazlar. Onlar Bizim tarafımızdan zaten bir destek görmezler. [36,75]

Süleyman Ateş

Yoksa onları, bize karşı koruyacak tanrıları mı var? Onlar, ne kendilerine yardım edebilirler, ne de bizim tarafımızdan onlara sahip çıkılır.

بَلْ مَتَّعْنَا هَٰٓؤُلَآءِ وَءَابَآءَهُمْ حَتَّىٰ طَالَ عَلَيْهِمُ ٱلْعُمُرُ ۗ أَفَلَا يَرَوْنَ أَنَّا نَأْتِى ٱلْأَرْضَ نَنقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَآ ۚ أَفَهُمُ ٱلْغَٰلِبُونَ ﴿٤٤﴾

Hatta biz, onların da, atalarının da ömürlerini uzattık, ömürleri boyunca onları geçindirdik, fakat görmezler mi ki yerlerine, yurtlarına girip hakim oldukları yerleri daraltıp azaltmadayız; hala onlar mı üstün olanlar?

Alİ Bulaç

Evet, Biz onları ve atalarını yararlandırdık; öyle ki, ömür onlara (hiç bitmeyecekmiş gibi) uzun geldi. Fakat şimdi, Bizim gerçekten yere gelip onu etrafından eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mı? Şu halde, üstün gelenler onlar mı?

Çeviriyazı

bel metta`nâ hâülâi veâbâehüm ḥattâ ṭâle `aleyhimü-l`umür. efelâ yeravne ennâ ne'ti-l'arḍa nenḳuṣuhâ min aṭrâfihâ. efehümü-lgâlibûn.

Diyanet İşleri

Biz bunlara ve babalarına geçimlikler verdik de ömürleri uzadı; şimdi memleketlerini her yandan eksilttiğimizi görmüyorlar mı? Üstün gelen onlar mıdır?

Diyanet Vakfı

Evet, onları da, atalarını da barındırdık. Nihayet ömür kendilerine (hiç bitmeyecek gibi) uzun geldi. Oysa onlar, bizim gelip (kafirlere ait) araziyi çevresinden eksilteceğimizi görmezler mi? Şu halde, üstün gelen onlar mı?

Edip Yüksel

Halbuki biz onları ve atalarını yaşlanıncaya kadar nimetlendirdik. Yeryüzünün uçlarından habire eksilttiğimizi görmüyorlar mı? Buna rağmen onlar mı üstün gelecek?

Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu biz o kâfirleri ve atalarını yaşattık, hatta o ömür onlara uzun geldi. Fakat şimdi memleketlerini her yandan eksilttiğimizi görmüyorlar mı? O halde üstün gelen onlar mıdır?

Öztürk

Gerçek şu ki, biz onları ve atalarını, ömür kendilerine uzun gelecek kadar nimetlendirdik. Hâlâ görmüyorlar mı ki, biz yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Galip gelenler onlar mı?

Suat Yıldırım

Kaldı ki Biz onlara da, babalarına da nimet verdik. Öyle ki uzayan ömürlerinin tadını çıkarıp avundular. Ama hükmümüzün yere yönelerek onu yavaş yavaş eksilttiğini görmüyorlar mı? Durum böyle iken onlar nasıl galip gelebilirler? [46,27; 13,41]

Süleyman Ateş

Biz onları ve atalarını yaşattık, nihayet kendilerine ömür uzun geldi, (ebedi yaşayacaklarını sandılar). Bizim, yere gelip, onu uçlarından eksilttiğimizi görmüyorlar mı? Üstün gelen onlar mı (yoksa biz miyiz)?

قُلْ إِنَّمَآ أُنذِرُكُم بِٱلْوَحْىِ ۚ وَلَا يَسْمَعُ ٱلصُّمُّ ٱلدُّعَآءَ إِذَا مَا يُنذَرُونَ ﴿٤٥﴾

De ki: Ben sizi vahiyle korkutup duruyorum ancak, fakat sağırlar, korkutuldukları zaman da kendilerini davet edenin sözünü duymazlar.

Alİ Bulaç

De ki: \"Ben sizi yalnızca vahy ile uyarıp-korkutuyorum. Ancak sağır olanlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler.\"

Çeviriyazı

ḳul innemâ ünẕiruküm bilvaḥy. velâ yesme`u-ṣṣummü-ddü`âe iẕâ mâ yünẕerûn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Ben ancak sizi vahy ile uyarıyorum\" Uyarıldıkları zaman, sağırlar çağrıyı duymazlar.

Diyanet Vakfı

De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar.

Edip Yüksel

\"Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum,\" de. Ne var ki, sağırlar uyarıldıkları vakit çağrıyı işitmez.

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"Ben sizi ancak vahiyle korkutup uyarıyorum,\" uyarıldıkları zaman sağırlar çağrıyı duymazlar.

Öztürk

De ki: \"Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum.\" Ama sağırlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler ki!

Suat Yıldırım

De ki: “Ben Sizi sadece vahiyle uyarıyorum. Fakat belli ki sağırlar ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duyamazlar.”

Süleyman Ateş

De ki: \"Ben ancak sizi vahiyle uyarıyorum. Ama sağır(lar) uyarıldıkları zaman çağırıyı işitmez(ler).\"

وَلَئِن مَّسَّتْهُمْ نَفْحَةٌۭ مِّنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَٰوَيْلَنَآ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ ﴿٤٦﴾

Fakat onlara Rabbinin azabından bir koku bile esse derhal eyvahlar olsun bize derler gerçekten de biz zalimdik.

Alİ Bulaç

Andolsun, onlara Rabbinin azabından 'bir ufak esinti' dokunacak olsa hiç tartışmasız; \"Eyvahlar bize, gerçekten bizler zulme sapanlarmışız\" diyecekler.

Çeviriyazı

veleim messethüm nefḥatüm min `aẕâbi rabbike leyeḳûlünne yâ veylenâ innâ künnâ żâlimîn.

Diyanet İşleri

Rabbinin azabından onlara bir esinti dokunsa: \"Vah bize! Doğrusu biz haksızdık\" derler.

Diyanet Vakfı

Andolsun, onlara Rabbinin azabından ufak bir esinti dokunsa, hiç şüphesiz, \"Vah bize! Hakikaten biz zalim kimselermişiz!\" derler.

Edip Yüksel

Kendilerine, Rabbinin azabından bir esinti dokunsa, \"Vay bize, biz gerçekten zalimlermişiz,\" derler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yemin olsun ki, Rabbinin azabından az bir şey onlara dokunursa, muhakkak \"Vay bizlere, biz gerçekten zalimlerdik\" diyeceklerdir.

Öztürk

Rabbinin azabından onlara bir esinti dokunsa, yemin olsun şöyle diyecekler: \"Vay bizlere, biz zalimlermişiz!\"

Suat Yıldırım

Eğer onlara Rabbinin azabından bir esinti bile dokunsa: “Eyvah, yazıklar olsun bize, biz gerçekten kendimizi bu azaba müstahak etmekle kendimize zulmetmişiz!” derler.

Süleyman Ateş

Andolsun, onlara Rabbinin azabından bir esinti dokunsa, \"Eyvah bize, biz gerçekten zalimlermişiz,\" derler.

وَنَضَعُ ٱلْمَوَٰزِينَ ٱلْقِسْطَ لِيَوْمِ ٱلْقِيَٰمَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌۭ شَيْـًۭٔا ۖ وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍۢ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا ۗ وَكَفَىٰ بِنَا حَٰسِبِينَ ﴿٤٧﴾

Kıyamet günü, adalet terazilerini kuracağız, hiçbir kimse hiçbir şeyde haksızlığa uğramıyacak, hatta hardal tanesi ağırlığında bir işin bile karşılığını vereceğiz, bizim hesap görüşümüz yeter.

Alİ Bulaç

Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiçbir nefis hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak Biz yeteriz.

Çeviriyazı

veneḍa`u-lmevâzîne-lḳiṣṭa liyevmi-lḳiyâmeti felâ tużlemü nefsün şey'â. vein kâne miŝḳâle ḥabbetim min ḫardelin eteynâ bihâ. vekefâ binâ ḥâsibîn.

Diyanet İşleri

Kıyamet günü doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesap gören olarak Biz yeteriz.

Diyanet Vakfı

Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz.

Edip Yüksel

Diriliş günü için adalet terazileri kurarız. Kimseye hiç bir haksızlık edilmez. Hardal tanesi kadar bir ağırlığı bile hesaba katacağız. Biz, hesapçı olarak yeteriz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz kıyamet günü için doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Yapılan amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (tartıya koyarız.). Hesap görenler olarak da biz kâfiyiz.

Öztürk

Kıyamet günü için adalet terazilerini kuracağız/adaleti terazilere koyacağız. Hiç kimseye zere kadar zulüm edilmeyecek. Hardal tanesi kadar birşey olsa onu ortaya getiririz. Hesapçılar olarak biz yeteriz!

Suat Yıldırım

Biz kıyamet gününe mahsus, öyle doğru ve hassas teraziler koyacağız ki, hiçbir kimseye zerre kadar haksızlık edilmez. Hardal tanesi ağırlığınca da olsa, yapılan iyi veya kötü işi oraya getirip tartarız. Hesap görücü olarak Biz fazlasıyla yeteriz. [18,49; 4,40; 31,16]

Süleyman Ateş

Kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Hiç kimseye bir haksızlık edilmez (insanın yaptığı iş), bir hardal danesi ağırlığınca da olsa onu getiririz. Hesab gören olarak biz yeteriz.

وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا مُوسَىٰ وَهَٰرُونَ ٱلْفُرْقَانَ وَضِيَآءًۭ وَذِكْرًۭا لِّلْمُتَّقِينَ ﴿٤٨﴾

Ve andolsun ki Musa'ya ve Harun'a, hakkı batıldan ayıran ve çekinenlere ışık ve öğüt olan kitabı verdik.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz Musa'ya ve Harun'a, takva sahipleri için bir aydınlık ve bir öğüt (zikir) olarak, hak ile batılı birbirinden ayıran (furkan)ı verdik.

Çeviriyazı

veleḳad âteynâ mûsâ vehârûne-lfürḳâne veḍiyâev veẕikral lilmütteḳîn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, Musa ve Harun'a eğriyi doğrudan ayıran Kitap'ı sakınanlar için ışık ve öğüt olarak verdik.

Diyanet Vakfı

Andolsun biz, Musa ve Harun'a, takva sahipleri için bir ışık, bir öğüt ve Furkan'ı verdik.

Edip Yüksel

Musa'ya ve Harun'a Yasalar Kitabını, erdemliler için bir ışığı, bir mesajı verdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yemin olsun ki, Musa ve Harun'a eğriyi doğrudan ayıran kitabı, takva sahibleri için bir ışık ve öğüt olarak verdik.

Öztürk

Yemin olsun, biz, Mûsa'ya ve Hârun'a hak ile bâtılı ayıran, korunanlar için bir ışık ve öğüt olan furkanı verdik.

Suat Yıldırım

Biz, Mûsâ ile Harun'a, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir ışık ve öğüt olan Furkan’ı (hakkı batıldan ayıran kitabı) verdik.

Süleyman Ateş

Andolsun biz, Musa'ya ve Harun'a hak ve batılı ayırdeden ve korunanlar için bir ışık ve öğüt olan Kitabı verdik.

ٱلَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِٱلْغَيْبِ وَهُم مِّنَ ٱلسَّاعَةِ مُشْفِقُونَ ﴿٤٩﴾

O çekinenler, görmedikleri halde Rablerinden korkarlar ve kıyametten ürküp titrerler.

Alİ Bulaç

Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O'nu görmedikleri halde) bir haşyet içindedirler ve onlar, kıyamet saatinden 'içleri titremekte olanlardır.'

Çeviriyazı

elleẕîne yaḫşevne rabbehüm bilgaybi vehüm mine-ssâ`ati müşfiḳûn.

Diyanet İşleri

Onlar görmedikleri halde Rablerinden korkarlar; kıyamet saatinden de titrerler.

Diyanet Vakfı

(O takva sahipleri ki) onlar, görmedikleri halde Rablerine candan saygı gösterirler. Yine onlar, kıyametten korkan kimselerdir.

Edip Yüksel

Onlar ki kimse kendilerini görmezken bile Rab'lerini sayarlar ve Saatin dehşetini duyarlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar görmedikleri halde Rablerinden korkarlar, kıyamet saatinden de titrerler.

Öztürk

O korunanlar ki, hiç görmeden Rablerinden korkarlar. Kıyamet saatinden de ürperirler onlar.

Suat Yıldırım

O müttakiler, görmedikleri halde Rab'lerini gıyabında tazim eder ve hem de kıyametten, o duruşma saatinden korkup titrerler. [50,33; 67,12]

Süleyman Ateş

Korunanlar görmeden Rablerinden korkarlar ve (Duruşma) sa'at(in)den de titrerler.

وَهَٰذَا ذِكْرٌۭ مُّبَارَكٌ أَنزَلْنَٰهُ ۚ أَفَأَنتُمْ لَهُۥ مُنكِرُونَ ﴿٥٠﴾

Ve bu da kutlu Kur'an'dır, bunu da indirdik; inkar mı edeceksiniz onu?

Alİ Bulaç

Bu, Bizim ona indirdiğimiz mübarek bir zikirdir. Şu halde onu inkar edecek olanlar siz misiniz?

Çeviriyazı

vehâẕâ ẕikrum mübârakün enzelnâh. efeentüm lehû münkirûn.

Diyanet İşleri

İşte bu, indirdiğimiz kutsal bir Kitap'dır. Siz mi onu inkar ediyorsunuz?

Diyanet Vakfı

İşte bu (Kur'an) da, bizim indirdiğimiz hayırlı ve faydalı bir öğüttür. Şimdi onu inkar mı ediyorsunuz?

Edip Yüksel

Bu, da ona indirdiğimiz kutsal bir mesajdır. Siz şimdi ona karşı mı çıkıyorsunuz?

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bu (Kwr'ân) da indirdiğimiz kutsal bir kitaptır. Şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz?

Öztürk

Bu, bereketli bir Zikir'dir ki, onu indirdik. Yoksa siz onu inkâr mı ediyorsunuz?

Suat Yıldırım

İşte bu da sana indirdiğimiz kutlu bir mesajdır. Hal böyle iken siz onu inkâr mı edeceksiniz?

Süleyman Ateş

Bu (Kur'an) da ona (yani Muhammed'e) indirdiğimiz mübarek (çok faydalı) bir öğüttür. Şimdi siz onu inkar mı ediyorsunuz? (Ne kadar gafilsiniz siz)!

۞ وَلَقَدْ ءَاتَيْنَآ إِبْرَٰهِيمَ رُشْدَهُۥ مِن قَبْلُ وَكُنَّا بِهِۦ عَٰلِمِينَ ﴿٥١﴾

Andolsun ki daha önce İbrahim'e onu doğru yola sevkedecek delilleri vermiştik ve onun, buna ehil olduğunu da biliyorduk.

Alİ Bulaç

Andolsun, bundan önce İbrahim'e rüşdünü vermiştik ve Biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.

Çeviriyazı

veleḳad âteynâ ibrâhîme ruşdehû min ḳablü vekünnâ bihî `âlimîn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, daha önce İbrahim'e de akla uygun olanı göstermiştik. Biz onu biliyorduk.

Diyanet Vakfı

Andolsun biz İbrahim'e daha önce rüşdünü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık.

Edip Yüksel

Biz daha önce de İbrahim'e anlama ve kavrama yeteneğini bağışlamıştık. Biz onu çok iyi biliyorduk.

Elmalılı Hamdi Yazır

And olsun ki biz daha önce İbrahim'e de rüşdünü vermiştik (akla uygun olanı göstermiştik). Biz onu biliyorduk.

Öztürk

Yemin olsun, İbrahim'e daha önceden, doğruyu bulma gücünü vermiştik. Onu bilmekteydik biz.

Suat Yıldırım

Biz Mûsâ'dan önce de İbrâhim’e hidâyet ve akl-ı selim verdik. Biz onun halini pek iyi biliyorduk. [6,83; 2,124-141; 11,51-60; 16,120-123]

Süleyman Ateş

Andolsun biz, daha önceden İbrahim'e de doğru yolu bulma yeteneğini vermiştik. Zaten biz onu(n olgun insan olduğunu) biliyorduk.

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِۦ مَا هَٰذِهِ ٱلتَّمَاثِيلُ ٱلَّتِىٓ أَنتُمْ لَهَا عَٰكِفُونَ ﴿٥٢﴾

Hani atasına ve kavmine, nedir bu tapıp durduğunuz heykeller demişti.

Alİ Bulaç

Hani babasına ve kavmine demişti ki: \"Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?

Çeviriyazı

iẕ ḳâle liebîhi veḳavmihî mâ hâẕihi-ttemâŝîlü-lletî entüm lehâ `âkifûn.

Diyanet İşleri

İbrahim, babasına ve milletine: \"Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir?\" demişti.

Diyanet Vakfı

O, babasına ve kavmine: Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor? demişti.

Edip Yüksel

Babasına ve halkına, \"Kendinizi adadığınız bu heykeller de neyin nesidir,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

O zaman o, babasına ve kavmine: \"Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir?\" demişti.

Öztürk

Babasına ve toplumuna şöyle demişti: \"Şu başına toplanıp durduğunuz heykeller de ne?\"

Suat Yıldırım

O vakit babasına ve halkına: “Nedir bu karşısında durup taptığınız heykeller?” dedi.

Süleyman Ateş

Babasına ve kavmine demişti ki: \"Sizin şu karşısında durup taptığınız heykeller nedir?\"

قَالُوا۟ وَجَدْنَآ ءَابَآءَنَا لَهَا عَٰبِدِينَ ﴿٥٣﴾

Biz dediler, atalarımızı bunlara tapıyor bulduk.

Alİ Bulaç

\"Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk\" dediler.

Çeviriyazı

ḳâlû vecednâ âbâenâ lehâ `âbidîn.

Diyanet İşleri

\"Babalarımızı onlara tapar bulduk\" demişlerdi.

Diyanet Vakfı

Dediler ki: Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk.

Edip Yüksel

\"Atalarımızı onlara tapar bulduk,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar: \"Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk\" dediler.

Öztürk

Dediler: \"Atalarımızı onlara kulluk/ibadet eder bulduk.\"

Suat Yıldırım

“Biz, dediler, atalarımızı bunlara tapar bulduk, biz de onların yaptıklarını yapıyoruz.”

Süleyman Ateş

Babalarımızı onlara tapar bulduk (da onun için biz de onlara tapıyoruz.) dediler.

قَالَ لَقَدْ كُنتُمْ أَنتُمْ وَءَابَآؤُكُمْ فِى ضَلَٰلٍۢ مُّبِينٍۢ ﴿٥٤﴾

O da andolsun ki demişti, siz de apaçık bir sapıklık içindesiniz, atalarınız da.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz.\"

Çeviriyazı

ḳâle leḳad küntüm entüm veâbâüküm fî ḍalâlim mübîn.

Diyanet İşleri

İbrahim: \"And olsun ki sizler de babalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz\" deyince:

Diyanet Vakfı

Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz, dedi.

Edip Yüksel

\"Doğrusu, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içine düşmüşsünüz,\" deyince,

Elmalılı Hamdi Yazır

İbrahim: \"And olsun ki sizler de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz\" dedi.

Öztürk

Dedi: \"Vallahi, siz de atalarınız da açık bir sapıklık içine düşmüşsünüz.\"

Suat Yıldırım

“Yemin ederim ki, dedi, siz de atalarınız da besbelli bir sapıklık içindesiniz.”

Süleyman Ateş

Doğrusu siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içine düşmüşsünüz! dedi.

قَالُوٓا۟ أَجِئْتَنَا بِٱلْحَقِّ أَمْ أَنتَ مِنَ ٱللَّٰعِبِينَ ﴿٥٥﴾

Onlar, bize bir gerçekle mi geldin demişlerdi, yoksa oyun oynayanlardan mısın?

Alİ Bulaç

'Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın?\"

Çeviriyazı

ḳâlû eci'tenâ bilḥaḳḳi em ente mine-llâ`ibîn.

Diyanet İşleri

\"Sen bize gerçeği mi getirdin yoksa şaka mı ediyorsun?\" dediler.

Diyanet Vakfı

Dediler ki: Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen oyunbazlardan biri misin?

Edip Yüksel

\"Bize gerçeği mi getirdin, yoksa oyun mu oynuyorsun,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar: \"Sen bize gerçeği mi getirdin (Sen ciddi mi söylüyorsun), yoksa şaka mı ediyorsun?\" dediler.

Öztürk

Dediler: \"Sen gerçeği mi getirdin yoksa oynayıp eğlenenlerden biri misin?\"

Suat Yıldırım

Onlar: “Sen ciddi misin, yoksa şakacı insanların yaptığı gibi bizimle eğleniyor musun?” dediler.

Süleyman Ateş

Dediler ki: \"Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa şaka yapanlardan mısın?\"

قَالَ بَل رَّبُّكُمْ رَبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ٱلَّذِى فَطَرَهُنَّ وَأَنَا۠ عَلَىٰ ذَٰلِكُم مِّنَ ٱلشَّٰهِدِينَ ﴿٥٦﴾

O, hayır demişti, Rabbiniz, göklerin ve yeryüzünün Rabbidir, onları yaratmıştır ve ben de bu söze tanık olanlardanım.

Alİ Bulaç

\"Hayır\" dedi. \"Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir, onları Kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim.\"

Çeviriyazı

ḳâle ber rabbüküm rabbü-ssemâvâti vel'arḍi-lleẕî feṭarahünn. veenâ `alâ ẕâliküm mine-şşâhidîn.

Diyanet İşleri

O şöyle dedi: \"Hayır; Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahidlik edenlerdenim.\"

Diyanet Vakfı

Hayır, dedi, sizin Rabbiniz, yarattığı göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şahitlik edenlerdenim.

Edip Yüksel

Dedi ki, \"Aslında sizin Rabbiniz (Sahibiniz) göklerin ve yerin Rabbidir; onları ayırarak yaratmıştır. Ben buna tanıklık edenlerdenim.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

O şöyle dedi: \"Hayır Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahidlik edenlerdenim.\"

Öztürk

Dedi: \"Hiç de değil! Sizin Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları yaratmıştır. Ben de bunlara tanıklık edenlerdenim.\"

Suat Yıldırım

“Yoo! Şaka ne demek! dedi İbrâhim. Doğrusu sizin Rabbiniz, ancak gökleri ve yeri yarattığı gibi bütün onların da Rabbi olan Zattır. Ben de bu gerçeğe şahitlik edenlerdenim.”

Süleyman Ateş

Hayır, dedi, Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları yaratmıştır. Ben de buna şahidlik edenlerdenim.

وَتَٱللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصْنَٰمَكُم بَعْدَ أَن تُوَلُّوا۟ مُدْبِرِينَ ﴿٥٧﴾

Ve andolsun Allah'a ki siz dönüp gittikten sonra ben, onlara yapacağımı yapacağım.

Alİ Bulaç

\"Andolsun Allah'a, sizler arkanızı dönüp gittikten sonra, ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım.\"

Çeviriyazı

vetellâhi leekîdenne aṣnâmeküm ba`de en tüvellû müdbirîn.

Diyanet İşleri

\"Allah'a yemin ederim ki, siz ayrıldıktan sonra, putlarınıza bir tuzak kuracağım!\"

Diyanet Vakfı

Allah'a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!

Edip Yüksel

\"ALLAH'a and içerim ki, siz gider gitmez, ardınızdan heykellerinize karşı bir plan uygulayacağım.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Allah'a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra, ben putlarınıza elbette bir tuzak kuracağım.\"

Öztürk

\"Allah'a yemin ederim, sırtınızı dönüp gidişinizden sonra, putlarınıza bir oyun çevireceğim.\"

Suat Yıldırım

Ve içinden: “Allah'a yemin ederim ki, siz dönüp gittikten sonra mutlaka bu putlarınızın başına bir çorap öreceğim!” diye ekledi.

Süleyman Ateş

Allah'a and olsun ki siz dönüp gittikten sonra putlarınıza bir tuzak kuracağım!

فَجَعَلَهُمْ جُذَٰذًا إِلَّا كَبِيرًۭا لَّهُمْ لَعَلَّهُمْ إِلَيْهِ يَرْجِعُونَ ﴿٥٨﴾

Onları paramparça etti, yalnız, ona baş vursunlar diye büyüklerini bıraktı.

Alİ Bulaç

Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye.

Çeviriyazı

fece`alehüm cüŝeŝen illâ kebîral lehüm le`allehüm ileyhi yerci`ûn.

Diyanet İşleri

Hepsini paramparça edip, içlerinden büyüğünü ona başvursunlar diye, sağlam bıraktı.

Diyanet Vakfı

Sonunda İbrahim onları paramparça etti. Yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye.

Edip Yüksel

Hepsini param parça etti; ancak belki ona danışırlar diye en büyüklerine dokunmadı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Derken o, bunları parça parça etti. Yalnız kendisine başvursunlar diye onların büyüğünü sağlam bıraktı.

Öztürk

Sonunda onları parça parça etti. Yalnız en büyüklerini bıraktı ki, dönüp ona başvurabilsinler.

Suat Yıldırım

Onların bütün putlarını paramparça etti, yalnız, halk, belki de olup biten olay hakkında kendisine sorarlar düşüncesiyle, onların büyüklerine dokunmadı.

Süleyman Ateş

Nihayet (İbrahim) onları parça parça etti, yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye(!)

قَالُوا۟ مَن فَعَلَ هَٰذَا بِـَٔالِهَتِنَآ إِنَّهُۥ لَمِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ ﴿٥٩﴾

Mabutlarımıza kim yaptı bu işi dediler, şüphe yok ki o gerçekten de zalimlerden.

Alİ Bulaç

\"Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir\" dediler.

Çeviriyazı

ḳâlû men fe`ale hâẕâ biâlihetinâ innehû lemine-żżâlimîn.

Diyanet İşleri

Milleti: \"Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o zalimlerden biridir\" dediler.

Diyanet Vakfı

Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir, dediler.

Edip Yüksel

\"Her kim Tanrılarımıza bunu yaptıysa gerçek bir zalimdir!,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Kavmi) \"Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o zalimlerden biridir.\" dediler.

Öztürk

Dediler: \"Tanrılarımıza bunu yapan kesinlikle zalimlerdendir.\"

Suat Yıldırım

Dönüp de olanları görünce dediler ki: “Kim acaba tanrılarımıza bunu reva gören? Her kimse o, muhakkak ki zalimin teki!”

Süleyman Ateş

(Döndükleri zaman): \"Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o zalimlerden biridir.\" dediler.

قَالُوا۟ سَمِعْنَا فَتًۭى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُۥٓ إِبْرَٰهِيمُ ﴿٦٠﴾

Bir genç duymuştuk dediler, İbrahim deniyordu adına, onlardan bahsediyordu.

Alİ Bulaç

\"Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik\" dediler.

Çeviriyazı

ḳâlû semi`nâ fetey yeẕküruhüm yüḳâlü lehû ibrâhîm.

Diyanet İşleri

Bazıları: \"İbrahim denen bir gencin onları diline doladığını duymuştuk\" deyince, \"O halde bunların şahidlik edebilmeleri için onu halkın gözü önüne getirin\" dediler.

Diyanet Vakfı

(Bir kısmı:) Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrahim denilirmiş, dediler.

Edip Yüksel

\"Onları diline dolayan bir delikanlı işittik, kendisine İbrahim deniliyormuş,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Bazıları) \"İbrahim denen bir gencin, onları diline doladığını duymuştuk\" dediler.

Öztürk

Dediler: \"Onları diline dolayan bir genç duymuştuk. Kendisine 'İbrahim' deniyor.\"

Suat Yıldırım

İçlerinden bazıları: “Sahi! İbrâhim adındaki bir delikanlının onları diline doladığını işitmiştik!”

Süleyman Ateş

Onları diline dolayan bir genç işittik, kendisine İbrahim deniliyormuş, dediler.

قَالُوا۟ فَأْتُوا۟ بِهِۦ عَلَىٰٓ أَعْيُنِ ٱلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ ﴿٦١﴾

Öyleyse dediler, onu halkın gözü önüne getirin de söylediği söze tanıklıkta bulunsunlar.

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar.\"

Çeviriyazı

ḳâlû fe'tû bihî `alâ a`yüni-nnâsi le`allehüm yeşhedûn.

Diyanet İşleri

Bazıları: \"İbrahim denen bir gencin onları diline doladığını duymuştuk\" deyince, \"O halde bunların şahidlik edebilmeleri için onu halkın gözü önüne getirin\" dediler.

Diyanet Vakfı

O halde, dediler, onu hemen insanların gözü önüne getirin. Belki şahitlik ederler.

Edip Yüksel

\"Onu kamunun huzuruna çıkarın ki tanık olsunlar,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"O halde onu insanların gözleri önüne getirin, olur ki (aleyhinde) şahidlik ederler\" dediler.

Öztürk

Dediler: \"Halkın gözleri önüne getirin onu ki, açıkça görebilsinler.\"

Suat Yıldırım

“Haydin, dediler, getirin onu halkın huzuruna ki çekeceği cezaya onlar da şahit olsunlar.”

Süleyman Ateş

Onu insanların gözü önüne getirin de (nasıl cezalandırılacağına) tanık olsunlar dediler.

قَالُوٓا۟ ءَأَنتَ فَعَلْتَ هَٰذَا بِـَٔالِهَتِنَا يَٰٓإِبْرَٰهِيمُ ﴿٦٢﴾

Ey İbrahim dediler, bu işi sen mi yaptın mabutlarımıza?

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?\"

Çeviriyazı

ḳâlû eente fe`alte hâẕâ biâlihetinâ yâ ibrâhîm.

Diyanet İşleri

İbrahim gelince, ona: \"Ey İbrahim, bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?\" dediler.

Diyanet Vakfı

Bunu ilahlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim? dediler.

Edip Yüksel

\"İbrahim, tanrılarımıza bunu sen mi yaptın,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

(İbrahim gelince ona) \"Ey İbrahim! bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?\" dediler

Öztürk

Dediler: \"Tanrılarımıza bunu sen mi yaptın, ey İbrahim?\"

Suat Yıldırım

“Söyle bakalım İbrâhim!” dediler, “sen mi yaptın tanrılarımıza karşı bu işi?”

Süleyman Ateş

(İbrahim'i getirdiler), dediler ki: \"İbrahim, tanrılarımıza sen mi bunu yaptın?\"

قَالَ بَلْ فَعَلَهُۥ كَبِيرُهُمْ هَٰذَا فَسْـَٔلُوهُمْ إِن كَانُوا۟ يَنطِقُونَ ﴿٦٣﴾

O, belki de şu put yapmıştır bu işi dedi, büyükleri bu, söyliyebilirse sorun ona.

Alİ Bulaç

\"Hayır\" dedi. \"Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin.\"

Çeviriyazı

ḳâle bel fe`aleh. kebîruhüm hâẕâ fes'elûhüm in kânû yenṭiḳûn.

Diyanet İşleri

İbrahim: \"Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun\" dedi.

Diyanet Vakfı

Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa! dedi.

Edip Yüksel

\"Hayır, o işi işte şu büyükleri yaptı. Onlara sorun, eğer konuşurlarsa!,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

İbrahim: \"Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun\" dedi.

Öztürk

Dedi: \"Hayır, ben değil. Şu büyükleri yapmıştır onu. Hadi, sorun onlara eğer konuşabiliyorlarsa!\"

Suat Yıldırım

“Belki de,” dedi, “şu büyükleri yapmıştır. Eğer konuşurlarsa sorun bakalım onlara!”

Süleyman Ateş

Hayır dedi, (büyük putu göstererek) işte şu büyükleri yapmış; onlara sorun, eğer konuşurlarsa (!)

فَرَجَعُوٓا۟ إِلَىٰٓ أَنفُسِهِمْ فَقَالُوٓا۟ إِنَّكُمْ أَنتُمُ ٱلظَّٰلِمُونَ ﴿٦٤﴾

Birbirlerine dönüp de gerçekten de zalimsiniz siz dediler.

Alİ Bulaç

Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; \"Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)\" dediler.

Çeviriyazı

ferace`û ilâ enfüsihim feḳâlû inneküm entümu-żżâlimûn.

Diyanet İşleri

Kendi kendilerine: \"Doğrusu siz haksızsınız\", sonra kafalarında olan eski inançlarına dönerek: \"Ey İbrahim! bunların konuşmayacağını, and olsun ki, bilirsin\" dediler.

Diyanet Vakfı

Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) \"Zalimler sizlersiniz, sizler!\" dediler.

Edip Yüksel

Kendi vicdanlarına dönüp, kendi kendilerine şunu söylediler: \"Gerçekten sizler haksızsınız.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun üzerine vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) dediler ki: \"Doğrusu siz haksızsınız.\"

Öztürk

Bunun üzerine kendi benliklerine döndüler de şöyle dediler: \"Siz, zalimlerin ta kendilerisiniz.\"

Suat Yıldırım

Bunun üzerine vicdanlarına dönüp içlerinden: “Asıl zalim İbrâhim değil, bu âciz putlara ibadet edip bel bağlayan sizler, biz müşriklermişiz!” dediler.

Süleyman Ateş

Kendi vicdanlarına başvurup (içlerinden): \"Hakikaten sizler haksızsınız!\" dediler.

ثُمَّ نُكِسُوا۟ عَلَىٰ رُءُوسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَٰٓؤُلَآءِ يَنطِقُونَ ﴿٦٥﴾

Sonra başlarını eğdiler ve andolsun ki dediler, sen de bunların konuşmadığını bilirsin.

Alİ Bulaç

Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: \"Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin.\"

Çeviriyazı

ŝümme nükisû `alâ ruûsihim. leḳad `alimte mâ hâülâi yenṭiḳûn.

Diyanet İşleri

Kendi kendilerine: \"Doğrusu siz haksızsınız\", sonra kafalarında olan eski inançlarına dönerek: \"Ey İbrahim! bunların konuşmayacağını, and olsun ki, bilirsin\" dediler.

Diyanet Vakfı

Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek ala biliyorsun, dediler.

Edip Yüksel

Sonra tekrar eski kafalarına döndüler: \"Bunların konuşamadığını sen gayet iyi bilirsin!\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra yine (eski) kafalarına döndüler: \"And olsun ki (ey İbrahim!) bunların konuşmayacağını (sen de) bilirsin.\" dediler.

Öztürk

Sonra, yine kendi kafalarına döndürüldüler: \"Vallahi, sen de bilirsin ki, bunlar konuşamazlar.\"

Suat Yıldırım

Fakat bunu dışa vurmayıp sonra yine önceki görüşlerine dönüp İbrâhim'e: “Bunların konuşmadıklarını sen de pek iyi bilirsin!” dediler.

Süleyman Ateş

Sonra yine eski kafalarına döndürüldüler: \"Sen de bilirsin ki bunlar konuşmazlar,\" dediler.

قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَا لَا يَنفَعُكُمْ شَيْـًۭٔا وَلَا يَضُرُّكُمْ ﴿٦٦﴾

İbrahim, peki dedi, öyleyse Allah'ı bırakıp da ne diye tapıyorsunuz size ne bir faydası dokunan, ne bir zararı gelen şeylere?

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?\"

Çeviriyazı

ḳâle efeta`büdûne min dûni-llâhi mâ lâ yenfe`uküm şey'ev velâ yeḍurruküm.

Diyanet İşleri

İbrahim: \"O halde, Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara ne diye taparsınız? Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun! Akletmiyor musunuz?\" dedi.

Diyanet Vakfı

İbrahim: Öyleyse, dedi, Allah'ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir şeye hala tapacak mısınız?

Edip Yüksel

\"ALLAH'ın yanında Size hiç bir yararı ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

(İbrahim) dedi: \"O halde, Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara mı tapıyorsunuz?\"

Öztürk

İbrahim dedi: \"Siz, Allah'ın berisinden, size hiçbir şekilde yarar sağlamayan, zarar veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz?\"

Suat Yıldırım

“O halde,” dedi, Allah'tan başka, size ne fayda ne de zarar veremeyecek şeylere mi tapıyorsunuz! Yuh size de Allah’tan başka o taptıklarınıza da! Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”

Süleyman Ateş

Peki, dedi, siz Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar vermeyen şeylere mi tapıyorsunuz?

أُفٍّۢ لَّكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ ۖ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿٦٧﴾

Yuh size de, Allah'ı bırakıp taptığınız şeylere de; akıl etmez misiniz ki?

Alİ Bulaç

\"Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?\"

Çeviriyazı

üffil leküm velimâ ta`büdûne min dûni-llâh. efelâ ta`ḳilûn.

Diyanet İşleri

İbrahim: \"O halde, Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara ne diye taparsınız? Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun! Akletmiyor musunuz?\" dedi.

Diyanet Vakfı

Size de, Allah'ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıllanmaz mısınız?

Edip Yüksel

\"Yuh size ve ALLAH'ın yanında taptıklarınıza. Aklınızı kullanmaz mısınız?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun, siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?\"

Öztürk

\"Yazıklar olsun size ve Allah'ın berisinden taptıklarınıza! Siz hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?\"

Suat Yıldırım

“O halde,” dedi, Allah'tan başka, size ne fayda ne de zarar veremeyecek şeylere mi tapıyorsunuz! Yuh size de Allah’tan başka o taptıklarınıza da! Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”

Süleyman Ateş

Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Aklınızı kullanmıyor musunuz siz?

قَالُوا۟ حَرِّقُوهُ وَٱنصُرُوٓا۟ ءَالِهَتَكُمْ إِن كُنتُمْ فَٰعِلِينَ ﴿٦٨﴾

Bir şey yapacaksanız dediler, yakın onu da mabutlarınıza yardım edin.

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun.\"

Çeviriyazı

ḳâlû ḥarriḳûhü venṣurû âliheteküm in küntüm fâ`ilîn.

Diyanet İşleri

Onlar: \"Bir şey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin\" dediler.

Diyanet Vakfı

(Bir kısmı:) Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da tanrılarınıza yardım edin! dediler.

Edip Yüksel

\"Bir şey yapacaksanız onu yakın da tanrılarınızı destekleyin,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar: \"Bir şey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin\" dediler.

Öztürk

Dediler: \"Yakın bunu! Eğer birşey yapacak kişilerseniz, ilahlarınıza yardım edin.\"

Suat Yıldırım

“Eğer yapacağınız bir şey varsa, dediler, o da bunu yakmaktır. Böyle yapın da tanrılarınıza sahip çıkın!” [29,24]

Süleyman Ateş

Dediler: \"Onu yakın, tanrılarınıza yardım edin, eğer bir iş yapacaksanız.\"

قُلْنَا يَٰنَارُ كُونِى بَرْدًۭا وَسَلَٰمًا عَلَىٰٓ إِبْرَٰهِيمَ ﴿٦٩﴾

Ey ateş dedik, soğu İbrahim'e karşı ve bir zarar verme ona.

Alİ Bulaç

Biz de dedik ki: \"Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol.\"

Çeviriyazı

ḳulnâ yâ nâru kûnî berdev veselâmen `alâ ibrâhîm.

Diyanet İşleri

Biz: \"Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol\" dedik.

Diyanet Vakfı

\"Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!\" dedik.

Edip Yüksel

\"Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve güvenilir ol,\" dedik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz: \"Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol\" dedik.

Öztürk

Biz de şöyle dedik: \"Ey ateş, İbrahim'e bir serinlik ol, bir selam ol!\"

Suat Yıldırım

Biz ateşe şöyle ferman ettik: “Dokunma İbrâhim'e! Serin ve selâmet ol ona!”

Süleyman Ateş

Biz de: \"Ey ateş, İbrahim'e serin ve esenlik ol!\" dedik.

وَأَرَادُوا۟ بِهِۦ كَيْدًۭا فَجَعَلْنَٰهُمُ ٱلْأَخْسَرِينَ ﴿٧٠﴾

Onlar, İbrahim'e bir düzen kurmak istedilerse de biz, onları en büyük bir ziyana uğrattık.

Alİ Bulaç

Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat Biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık.

Çeviriyazı

veerâdû bihî keyden fece`alnâhümü-l'aḫserîn.

Diyanet İşleri

Ona düzen kurmak istediler, fakat Biz onları hüsrana uğrattık.

Diyanet Vakfı

Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk.

Edip Yüksel

Böylece onun için bir plan uygulamak istediler de biz onları başarısızlığa mahkum ettik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ona düzen kurmak istediler, fakat biz kendilerini daha fazla hüsrana uğrattık.

Öztürk

Ona tuzak kurmak istediler de biz onları hüsranın en beterine uğrayanlar yaptık.

Suat Yıldırım

Hülasa onu tuzağa düşürmek istediler ama, Biz asıl onları hüsrana uğrattık. Asıl tuzağa düşenler kendileri oldular.

Süleyman Ateş

Ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de, asıl kendilerini hüsrana uğrattık.

وَنَجَّيْنَٰهُ وَلُوطًا إِلَى ٱلْأَرْضِ ٱلَّتِى بَٰرَكْنَا فِيهَا لِلْعَٰلَمِينَ ﴿٧١﴾

Onu da, Lut'u da kurtarıp alemlere kutlu ettiğimiz yere ulaştırdık.

Alİ Bulaç

Onu ve Lut'u kurtarıp içinde, alemler (insanlık) için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık.

Çeviriyazı

venecceynâhü velûṭan ile-l'arḍi-lletî bâraknâ fîhâ lil`âlemîn.

Diyanet İşleri

Onu da, Lut'u da, alemler için kutsal kıldığımız yere ulaştırıp kurtardık.

Diyanet Vakfı

Biz, onu ve Lut'u kurtararak, içinde cümle aleme bereketler verdiğimiz ülkeye ulaştırdık.

Edip Yüksel

Onu ve Lut'u, tüm insanlar için kutsal kıldığımız topraklara ulaştırıp kurtardık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onu da, Lût'u da, âlemler için bereketli ve kutsal kıldığımız yere ulaştırıp kurtardık.

Öztürk

Biz onu da Lût'u da kurtarıp içinde âlemlere bereketler sakladığımız toprağa ulaştırdık.

Suat Yıldırım

Onu Lût ile beraber kurtarıp, bütün insanlar için kutlu ve feyizli kıldığımız diyara ulaştırdık.

Süleyman Ateş

Onu ve Lut'u kurtarıp, alemlere bereketli kıldığımız bir yere getirdik.

وَوَهَبْنَا لَهُۥٓ إِسْحَٰقَ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةًۭ ۖ وَكُلًّۭا جَعَلْنَا صَٰلِحِينَ ﴿٧٢﴾

Ve ona İshak'ı verdik, Yakup'u da istemeden ihsan ettik ve hepsini de temiz ve iyi kişiler kıldık.

Alİ Bulaç

Ona İshak'ı armağan ettik, üstüne de Yakub'u; her birini salihler kıldık.

Çeviriyazı

vevehebnâ lehû isḥâḳ. veya`ḳûbe nâfileten. veküllen ce`alnâ ṣâliḥîn.

Diyanet İşleri

İbrahim'e, buna ilaveten İshak ve Yakub'u da verdik, her birini iyi kimseler kıldık.

Diyanet Vakfı

Ona (İbrahim'e), İshak'ı ve fazladan bir bağış olmak üzere Ya'kub'u lütfettik; herbirini salih insanlar yaptık.

Edip Yüksel

Ona ödül olarak İshak'ı ve Yakub'u verdik. Hepsini erdemli kıldık

Elmalılı Hamdi Yazır

Ona (İbrahim'e) İshak'ı, üstelik bir de Yakub'u ihsan ettik ve herbirini salih kimseler kıldık.

Öztürk

Ona İshak'ı bağışladık, ayrıca Yakub'u da hediye ettik. Hepsini hak ve barış için çalışan insanlar yaptık.

Suat Yıldırım

Ona ayrıca İshak'ı, üstelik bir de Yâkub’u ihsan ettik. Hepsini de erdemli insanlar kıldık.

Süleyman Ateş

Ona İshak'ı hediye ettik, üstelik (torunu) Ya'kub'u da (verdik). Hepsini de iyi insanlar yaptık.

وَجَعَلْنَٰهُمْ أَئِمَّةًۭ يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَآ إِلَيْهِمْ فِعْلَ ٱلْخَيْرَٰتِ وَإِقَامَ ٱلصَّلَوٰةِ وَإِيتَآءَ ٱلزَّكَوٰةِ ۖ وَكَانُوا۟ لَنَا عَٰبِدِينَ ﴿٧٣﴾

Onları öyle rehberler ettik ki emrimizle halkı doğru yola sevk ederler ve onlara hayırlı işleri, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik ve onlar, bize ibadet eden kişilerdi.

Alİ Bulaç

Ve onları, Kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar Bize ibadet edenlerdi.

Çeviriyazı

vece`alnâhüm eimmetey yehdûne biemrinâ veevḥaynâ ileyhim fi`le-lḫayrâti veiḳâme-ṣṣalâti veîtâe-zzekâh. vekânû lenâ `âbidîn.

Diyanet İşleri

Onları, buyruğumuz altında insanları doğru yola götüren önderler yaptık; onlara, iyi işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar, bize kulluk eden kimselerdi.

Diyanet Vakfı

Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar, daima bize ibadet eden kimselerdi.

Edip Yüksel

Biz onları, emrimize göre yol gösteren önderler kıldık. Onlara iyi işlerin nasıl yapılacağını, namazın nasıl gözetileceğini ve zekatın nasıl verileceğini vahyettik. Onlar bize kulluk edenlerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onları buyruğumuz altında (insanlara) doğru yolu gösterecek önderler kıldık. Kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden kimselerdir.

Öztürk

Onları, bizim buyruğumuzla yol alan önderler yaptık. Onlara iyilikler yapmayı, duayı/namazı yerine getirmeyi, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, yalnız bize kulluk ediyorlardı.

Suat Yıldırım

Onları buyruklarımızla insanlara doğru yolu gösteren önderler yaptık. Kendilerine hayırlı işler işlemeyi, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar yalnız Bize ibadet ederlerdi.

Süleyman Ateş

Onları, emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve onlara hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden(insan)lardı.

وَلُوطًا ءَاتَيْنَٰهُ حُكْمًۭا وَعِلْمًۭا وَنَجَّيْنَٰهُ مِنَ ٱلْقَرْيَةِ ٱلَّتِى كَانَت تَّعْمَلُ ٱلْخَبَٰٓئِثَ ۗ إِنَّهُمْ كَانُوا۟ قَوْمَ سَوْءٍۢ فَٰسِقِينَ ﴿٧٤﴾

Ve Lut'a da peygamberlik ve bilgi verdik ve halkı, kötü işlerde bulunan şehirden kurtardık onu; gerçekten de onlar, kötü ve buyruktan çıkmış bir topluluktu.

Alİ Bulaç

Lut'a da bir hüküm ve ilim verdik ve onu çirkin işler yapmakta olan şehirden kurtardık. Şüphesiz onlar, bozulmaya uğrayan kötü bir kavimdi.

Çeviriyazı

velûṭan âteynâhü ḥukmev ve`ilmev venecceynâhü mine-lḳaryeti-lletî kânet ta`melü-lḫabâiŝ. innehüm kânû ḳavme sev'in fâsiḳîn.

Diyanet İşleri

Lut'a da hüküm ve ilim verdik; onu, çirkin işler işleyen kasabadan kurtardık. Doğrusu onlar yoldan çıkmış kötü bir milletti.

Diyanet Vakfı

Lut'a gelince, ona da hüküm (hakimlik, peygamberlik, hükümdarlık) ve ilim verdik; onu, çirkin işler yapmakta olan memleketten kurtardık. Zira onlar (o memleketin halkı), gerçekten fena işler yapan kötü bir kavimdi.

Edip Yüksel

Lut'a da bilgi ve bilgelik verdik. Onu, çirkin işler işleyen topluluktan kurtardık. Onlar, yoldan çıkmış kötü bir toplumdu

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz Lût'a da bir hüküm, bir ilim verdik. Onu çirkin işler işleyen kasabadan kurtardık. Doğrusu onlar kötü, fasık bir kavimdi.

Öztürk

Lût'a da hükümranlık ve ilim verdik. Onu, pislikler üretip duran bir kentten kurtardık. O kent halkı yoldan çıkmış kötü bir kavimdi.

Suat Yıldırım

Lût'a da hüküm ve ilim verdik ve onu iğrenç işler yapan şehir halkından kurtardık ki gerçekten onlar kötü ve itaat dışına çıkmış fâsık bir güruh idiler. Kendisini de şefkat ve himayemize aldık. O gerçekten erdemli kimselerdendi. [29,26; 11,69; 15,57-76]

Süleyman Ateş

Lut'a da hüküm (hükümranlık, peygamberlik, hikmet) ve ilim verdik ve onu çirkin işler yapan bir kentten kurtardık. Gerçekten onlar yoldan çıkan kötü bir kavim idiler.

وَأَدْخَلْنَٰهُ فِى رَحْمَتِنَآ ۖ إِنَّهُۥ مِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ ﴿٧٥﴾

Ve rahmetimize ithal ettik onu; gerçekten de temiz kişilerdendi o.

Alİ Bulaç

Onu rahmetimize soktuk, çünkü o, salihlerdendi.

Çeviriyazı

veedḫalnâhü fî raḥmetinâ. innehû mine-ṣṣâliḥîn.

Diyanet İşleri

Lut'u rahmetimizin içine aldık; doğrusu o iyilerdendi.

Diyanet Vakfı

Onu (Lut'u) rahmetimize kabul ettik; çünkü o, salihlerden idi.

Edip Yüksel

Onu merhametimizin kapsamına aldık, çünkü o erdemlilerden idi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onu ise rahmetimizin içine aldık. Çünkü o salihlerdendi.

Öztürk

Onu rahmetimizin içine soktuk. O, hak ve barış için çalışanlardandı.

Suat Yıldırım

Lût'a da hüküm ve ilim verdik ve onu iğrenç işler yapan şehir halkından kurtardık ki gerçekten onlar kötü ve itaat dışına çıkmış fâsık bir güruh idiler. Kendisini de şefkat ve himayemize aldık. O gerçekten erdemli kimselerdendi. [29,26; 11,69; 15,57-76]

Süleyman Ateş

Ve onu rahmetimizin içine soktuk. Çünkü o, Salihlerden idi.

وَنُوحًا إِذْ نَادَىٰ مِن قَبْلُ فَٱسْتَجَبْنَا لَهُۥ فَنَجَّيْنَٰهُ وَأَهْلَهُۥ مِنَ ٱلْكَرْبِ ٱلْعَظِيمِ ﴿٧٦﴾

Ve Nuh da bundan önce hani nida etmişti de duasını kabul etmiştik, onu ve ailesini, yürekleri bile yakan pek büyük bir dertten kurtarmıştık.

Alİ Bulaç

Nuh da; daha önce çağrıda bulunduğu zaman, Biz onun çağrısına cevap verdik, onu ve ailesini büyük bir üzüntüden kurtardık.

Çeviriyazı

venûḥan iẕ nâdâ min ḳablü festecebnâ lehû fenecceynâhü veehlehû mine-lkerbi-l`ażîm.

Diyanet İşleri

Nuh da daha önceleri Bize yalvarmıştı, onun duasını kabul edip, kendisini ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtardık.

Diyanet Vakfı

Daha önce Nuh da dua etmiş, biz onun duasını kabul etmiştik. Böylece, kendisini ve (iman eden) yakınlarını büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.

Edip Yüksel

Daha önce Nuh da bizi çağırmıştı. Onu ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtararak duasına cevap verdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Nuh da daha önceleri bize yalvarmıştı; biz de onun duasını kabul ettik, kendisini ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtardık.

Öztürk

Nûh'a gelince, o da daha önce bize yakarmıştı. Yakarışına cevap verdik de onu ve ailesini, o büyük sıkıntıdan kurtardık.

Suat Yıldırım

Nuh'u da önderlerden kıldık. O İbrâhim ve Lut’dan çok önce, Bize yakarmıştı. Biz de duasını kabul buyurup onu, yakınlarını, evlatlarını ve halkından iman edenleri büyük bir beladan kurtardık. [54,10; 71,26-27]

Süleyman Ateş

Nuh'u da (an), o da bunlardan önce bize yalvarmıştı. Biz de onun du'asını kabul edip kendisini ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.

وَنَصَرْنَٰهُ مِنَ ٱلْقَوْمِ ٱلَّذِينَ كَذَّبُوا۟ بِـَٔايَٰتِنَآ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا۟ قَوْمَ سَوْءٍۢ فَأَغْرَقْنَٰهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٧٧﴾

Ve delillerimizi yalanlayan bir topluluğa karşı yardım etmiştik ona; gerçekten de kötü bir topluluktu onlar ve bu yüzden hepsini de sulara boğmuştuk.

Alİ Bulaç

Ve ayetlerimizi yalanlayan kavimden 'ona yardım edip-öcünü aldık'. Şüphesiz onlar, kötü bir kavimdi, Biz de onların tümünü suya batırıp boğduk.

Çeviriyazı

veneṣarnâhü mine-lḳavmi-lleẕîne keẕẕebû biâyâtinâ. innehüm kânû ḳavme sev'in feagraḳnâhüm ecme`în.

Diyanet İşleri

Ayetlerimizi yalanlayan millete karşı ona yardım ettik. Doğrusu onlar fena bir milletti, hepsini suda boğduk.

Diyanet Vakfı

Onu, ayetlerimizi inkar eden kavimden koruduk. Gerçekten onlar, fena bir kavim idi; bu yüzden topunu birden (suya) gömdük.

Edip Yüksel

Ayetlerimizi inkar eden toplumlara karşı onu destekledik. Onlar, kötü bir toplum olduklarından hepsini boğduk.

Elmalılı Hamdi Yazır

Âyetlerimizi yalanlayan kavminden onun öcünü aldık. Şüphesiz onlar kötü bir kavimdiler. Biz de hepsini (suda) boğduk.

Öztürk

Ona, ayetlerimizi yalanlayan topluluğa karşı yardım ettik. Kötülüğün toplumuydu onlar. Hepsini birden batırıp boğduk.

Suat Yıldırım

Âyetlerimizi yalan sayan halka karşı da ona destek olup onlardaki haklarını aldık. Gerçekten onlar kötü bir toplum idi. Bu yüzden Biz de onların hepsini suda boğduk. [11,40]

Süleyman Ateş

Ve ayetlerimizi yalanlayan kavimden onun öcünü almıştık. Onlar, kötü bir kavim olmuşlardı, biz de onların hepsini boğmuştuk.

وَدَاوُۥدَ وَسُلَيْمَٰنَ إِذْ يَحْكُمَانِ فِى ٱلْحَرْثِ إِذْ نَفَشَتْ فِيهِ غَنَمُ ٱلْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَٰهِدِينَ ﴿٧٨﴾

Davud'la Süleyman da, hani bir topluluğun koyunları, geceleyin birisinin tarlasına yayılmış, harap etmişti de bu hususta hüküm vermişlerdi ve biz de hükümlerine tanık olmuştuk.

Alİ Bulaç

Davud ve Süleyman da; hani kavmin hayvanlarının içine girip yayıldığı ekin-tarlaları konusunda hüküm yürütüyorlardı. Biz onların hükmüne şahid idik.

Çeviriyazı

vedâvûde vesüleymâne iẕ yaḥkümâni fi-lḥarŝi iẕ nefeşet fîhi ganemü-lḳavm. vekünnâ liḥukmihim şâhidîn.

Diyanet İşleri

Davud ve Süleyman da milletin koyunlarının yayıldığı bir ekin hakkında hüküm veriyorlarken, Biz onların hükmüne şahiddik.

Diyanet Vakfı

Davud ve Süleyman'ı da (an). Bir zaman, bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı: bir gurup insanın koyun sürüsü, geceleyin başıboş bir vaziyette bu ekinin içine dağılıp ziyan vermişti. Biz onların hükmünü görüp bilmekte idik.

Edip Yüksel

Davut ve Süleyman da... Bir defasında, halkın koyunlarının yayıldığı birilerinin ekini hakkında hüküm veriyorlardı. Biz onların kararına tanık olduk.

Elmalılı Hamdi Yazır

Davud ve Süleyman'ı da (hatırla). Hani onlar ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Hani milletin koyunları (geceleyin) içinde yayılmıştı, biz onların hükmüne şahittik.

Öztürk

Ve Dâvud ile Süleyman... Hani, halkın davarının yayıldığı ekinler hakkında hüküm veriyorlardı da biz hükümlerine tanıklar olmuştuk.

Suat Yıldırım

Davud ile Süleyman'ı da... Hani bir defasında onlar bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı. Şöyle ki: Geceleyin bir grup insanın koyun sürüsü ekin tarlasına yayılmış, zarar vermişti. Biz de onların bu hükümlerine tanık oluyorduk.

Süleyman Ateş

Davud ile Süleyman'ı da (an); hani onlar, toplumun davarının yayıldığı bir ekin hakkında hükmediyorlardı, biz de onların hükümlerine tanık idik.

فَفَهَّمْنَٰهَا سُلَيْمَٰنَ ۚ وَكُلًّا ءَاتَيْنَا حُكْمًۭا وَعِلْمًۭا ۚ وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُۥدَ ٱلْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَٱلطَّيْرَ ۚ وَكُنَّا فَٰعِلِينَ ﴿٧٩﴾

O hükmü, biz anlatmıştık Süleyman'a ve hepsine de peygamberlik ve bilgi vermiştik ve beraberce Tanrıyı tenzih etmek için dağları ve kuşları, Davud'a ram ettik ve bunları yaptık, gücümüz yeter yapmaya.

Alİ Bulaç

Biz bunu (hükmü) Süleyman’a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar Biz idik.

Çeviriyazı

fefehhemnâhâ süleymân. veküllen âteynâ ḥukmev ve`ilmâ. veseḫḫarnâ me`a dâvûde-lcibâle yüsebbiḥne veṭṭayr. vekünnâ fâ`ilîn.

Diyanet İşleri

Süleyman'a bu meselenin hükmünü bildirmiştik; her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile beraber tesbih etsinler diye dağları ve kuşları buyruk altına aldık. Bunları Biz yapmıştık.

Diyanet Vakfı

Böylece bunu (bu fetvayı) Süleyman'a biz anlatmıştık. Biz, onların her birine hüküm (hükümdarlık, peygamberlik) ve ilim verdik. Kuşları ve tesbih eden dağları da Davud'a boyun eğdirdik. (Bunları) biz yapmaktayız.

Edip Yüksel

Süleyman'a, doğru anlama yeteneği bağışladık. Herbirine bilgi ve bilgelik verdik. Davud'un emrine dağları ve kuşları verdik. Biz bunları yapmıştık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz onu(n hükmünü) hemen Süleyman'a bildirmiştik; (zaten) herbirine hüküm ve ilim vermiştik. Davud'la beraber tesbih etsinler diye, dağları ve kuşları buyruk altına aldık. (Bütün bunları) yapan bizdik.

Öztürk

Onu Süleyman'a derhal kavrattık. Her birine hükümdarlık ve bilgi verdik. Dâvud'a dağları boyun eğdirdik. Kuşlarla beraber tespih ediyorlardı. Yapmak isteyince yapanlarız biz!

Suat Yıldırım

Biz çözümü ihtiva eden hükmü Süleyman'a bildirdik. Bununla beraber, her birine bir hüküm ve bir ilim verdik.Dağları ve kuşları Davud’un emrine verdik. Onunla beraber takdis ve ibadet ederlerdi. Biz dilediğimiz her şeyi yapma kudretine sahibiz. [34,10; 38,18-19] {KM, Mezmurlar 148,7-10}

Süleyman Ateş

O hükmü Süleyman'a bellettik. Onların hepsine de hükümdarlık ve bilgi verdik. Davud'a dağları ve kuşları boyun eğdirdik, onunla beraber tesbih ediyorlardı. Biz (bunları) yaparız.

وَعَلَّمْنَٰهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍۢ لَّكُمْ لِتُحْصِنَكُم مِّنۢ بَأْسِكُمْ ۖ فَهَلْ أَنتُمْ شَٰكِرُونَ ﴿٨٠﴾

Ve ona, sizi savaşlarda koruması için zırh yapma sanatını öğrettik, hala mı şükretmezsiniz?

Alİ Bulaç

Ve sizin için ona, zorlu-savaşınızda sizi korusun diye, '(madeni) giyim-sanatını' öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?

Çeviriyazı

ve`allemnâhü ṣan`ate lebûsil leküm lituḥṣineküm mim be'siküm. fehel entüm şâkirûn.

Diyanet İşleri

Ona, sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik, artık şükreder misiniz?

Diyanet Vakfı

Ona, savaş sıkıntılarınızdan sizi koruması için zırh yapmayı öğrettik. Artık şükredecek misiniz?

Edip Yüksel

Ve sizi savaşlarınızda korusun diye ona zırh yapmayı öğrettik. Artık şükreder misiniz?

Elmalılı Hamdi Yazır

Ona, sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik, artık şükreder misiniz?

Öztürk

Ona, sizi sizin şiddetinizden koruyacak olan zırh yapma sanatını öğrettik. Peki, siz şükrediyor musunuz?

Suat Yıldırım

Bir de sizi savaşınızın şiddetinden koruması için ona, zırh yapma sanatını öğrettik.Peki bütün bunlar için şükrediyor musunuz? [34,9-11]

Süleyman Ateş

Ona, sizi, savaşın şiddetinden korumak için zırh yapmayı öğretmiştik. Ama siz şükrediyor musunuz ki?

وَلِسُلَيْمَٰنَ ٱلرِّيحَ عَاصِفَةًۭ تَجْرِى بِأَمْرِهِۦٓ إِلَى ٱلْأَرْضِ ٱلَّتِى بَٰرَكْنَا فِيهَا ۚ وَكُنَّا بِكُلِّ شَىْءٍ عَٰلِمِينَ ﴿٨١﴾

Ve Süleyman'a kasırga gibi esen rüzgarı ram ettik, emriyle, kutladığımız yere esip giderdi ve biz her şeyi biliriz.

Alİ Bulaç

Süleyman için de, fırtına biçiminde esen rüzgara (boyun eğdirdik) ki, kendi emriyle, içinde bereketler kıldığımız yere akıp giderdi. Biz herşeyi bilenleriz.

Çeviriyazı

velisüleymâne-rrîḥa `âṣifeten tecrî biemrih ile-l'arḍi-lletî bâraknâ fîhâ. vekünnâ bikülli şey'in `âlimîn.

Diyanet İşleri

Bereketli kıldığımız yere doğru, Süleyman'ın emriyle yürüyen şiddetli rüzgarı, onun buyruğuna verdik. Biz herşeyi biliyorduk.

Diyanet Vakfı

Süleyman'ın emrine de kasırga (gibi esen) rüzgarı verdik; onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere doğru eserdi. Biz herşeyi biliriz.

Edip Yüksel

Süleyman'a da, bereketli kıldığımız topraklara doğru esen boranın kumandasını verdik. Biz her şeyi iyi biliriz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bereketli kıldığımız yere doğru, Süleyman'ın emriyle yürüyen şiddetli rüzgarı, onun buyruğuna verdik. Biz her şeyi biliyorduk.

Öztürk

Ve Süleyman'a kasırgayı boyun eğdirdik. İçini bereketlerle doldurduğumuz toprağa doğru onun emriyle akıp giderdi. Her şeyi bilenleriz biz!

Suat Yıldırım

Süleyman'a da şiddetli rüzgârı âmade kıldık. Rüzgâr, onun emriyle kutlu beldeye doğru eserdi. Çünkü her şeyin gerçek mahiyetini Biz biliriz. [38,36; 34,12]

Süleyman Ateş

Süleyman'a da fırtınayı (boyun eğdirmiştik). Onun emriyle, içinde bereketler yarattığımız yere akıp giderdi. Biz her şeyi biliriz.

وَمِنَ ٱلشَّيَٰطِينِ مَن يَغُوصُونَ لَهُۥ وَيَعْمَلُونَ عَمَلًۭا دُونَ ذَٰلِكَ ۖ وَكُنَّا لَهُمْ حَٰفِظِينَ ﴿٨٢﴾

Ve Şeytanlardan, onun için denize dalıp ona mücevherat çıkaranlar ve bundan başka daha ayrı işler yapanlar da vardı ve biz de onları korurduk.

Alİ Bulaç

Onun için denizde dalgıçlık yapan ve bundan başka iş(ler) de gören şeytanlardan kimseleri de (emrine verdik). Biz onların koruyucuları idik.

Çeviriyazı

vemine-şşeyâṭîni mey yegûṣûne lehû veya`melûne `amelen dûne ẕâlik. vekünnâ lehüm ḥâfiżîn.

Diyanet İşleri

Dalgıçlık yapan ve bundan başka işler de gören şeytanlardan da onun buyruğu altına verdik. Onların hepsini gözetiyorduk.

Diyanet Vakfı

Şeytanlar arasından da, onun için dalgıçlık eden (ve inciler çıkaran) ve bundan başka işler görenler vardı. Biz onları gözetim altında tutuyorduk.

Edip Yüksel

Ve onun için dalgıçlık yapan ve bunun yanında başka işler de gören şeytanları da... Onları biz gözetiyorduk.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onun için dalgıçlık yapan ve bundan başka işler de gören şeytanlardan da onun buyruğu altına verdik. Onların hepsini biz gözetiyorduk.

Öztürk

Kendisi için dalgıçlık eden, daha başka iş de yapan bazı şeytanları da onun emrine verdik. Biz onları koruyup gözetiyorduk.

Suat Yıldırım

Kendisi için dalgıçlık ve daha başka birtakım işler yapan bazı cinleri (şeytanları) da onun emrine verdik. Biz onları gözetim altında tutardık. [38,37-38]

Süleyman Ateş

Kendisi için denize dalan ve bundan başka işler yapan bazı şeytanları da emrine vermiştik. Biz onları onun emrinde tutuyorduk.

۞ وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُۥٓ أَنِّى مَسَّنِىَ ٱلضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ ٱلرَّٰحِمِينَ ﴿٨٣﴾

Ve Eyyub da hani Rabbine nida etmişti de gerçekten demişti, bana zarar dokundu ve sen, merhametlilerin en merhametlisisin.

Alİ Bulaç

Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: \"Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın.\"

Çeviriyazı

veeyyûbe iẕ nâdâ rabbehû ennî messeniye-ḍḍurru veente erḥamü-rrâḥimîn.

Diyanet İşleri

Eyyub da: \"Başıma bir bela geldi, (Sana sığındım), Sen merhametlilerin merhametlisisin\" diye Rabbine nida etmişti.

Diyanet Vakfı

Eyyub'u da (an). Hani Rabbine: \"Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin\" diye niyaz etmişti.

Edip Yüksel

Eyyub da... Rabbine şöyle yalvarmıştı: \"Bana felaket dokundu. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Eyyûb da: \"Başıma bir bela geldi, (sana sığındım), sen merhametlilerin en merhametlisisin\" diye Rabbine nida etti.

Öztürk

Ve Eyyûb... Rabbine şöyle yakarmıştı: \"Dert/zorluk gelip çattı bana; sen, rahmet edenlerin en merhametlisisin!\"

Suat Yıldırım

Eyyûb'u da an. Hani o: “Ya Rabbî, bu dert bana iyice dokundu. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın” diye niyaz etmiş, Biz de onun duasını kabul buyurup katımızdan bir lütuf ve ibadet edenlere bir ders olmak üzere, hastalığını iyileştirmiş, kendisine aile ve dostlarını bir misliyle beraber vermiştik. {KM, Eyub 42,10.13}

Süleyman Ateş

Eyyub'u da an. O, Rabbine: \"Bu dert bana dokundu, sen merhametlilerin en merhametlisisin!\" diye du'a etmişti.

فَٱسْتَجَبْنَا لَهُۥ فَكَشَفْنَا مَا بِهِۦ مِن ضُرٍّۢ ۖ وَءَاتَيْنَٰهُ أَهْلَهُۥ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةًۭ مِّنْ عِندِنَا وَذِكْرَىٰ لِلْعَٰبِدِينَ ﴿٨٤﴾

Derken duasını kabul ettik de ne zarara uğradıysa giderdik ve katımızdan rahmet ve ibadet edenlere ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber daha da bir mislini verdik.

Alİ Bulaç

Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona Katımız'dan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik.

Çeviriyazı

festecebnâ lehû fekeşefnâ mâ bihî min ḍurriv veâteynâhü ehlehû vemiŝlehüm me`ahüm raḥmetem min `indinâ veẕikrâ lil`âbidîn.

Diyanet İşleri

Biz de onun duasını kabul etmiş ve başına gelenleri kaldırmıştık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatıra olmak üzere ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha vermiştik.

Diyanet Vakfı

Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.

Edip Yüksel

Biz ona cevap vererek ne sıkıntısı varsa onu giderdik. Katımızdan bir rahmet, kulluk edenlere bir hatırlatma olarak kendisine, ailesini ve onların bir mislini verdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz de onun duasını kabul ettik de başına gelenleri kaldırdık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatıra olmak üzere, ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha verdik.

Öztürk

Hemen cevap verdik ona, kendisindeki derdi kaldırdık. Tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir hatırlatma olarak, ona ailesini ve beraberinde, benzerlerini de verdik.

Suat Yıldırım

Eyyûb'u da an. Hani o: “Ya Rabbî, bu dert bana iyice dokundu. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın” diye niyaz etmiş, Biz de onun duasını kabul buyurup katımızdan bir lütuf ve ibadet edenlere bir ders olmak üzere, hastalığını iyileştirmiş, kendisine aile ve dostlarını bir misliyle beraber vermiştik. {KM, Eyub 42,10.13}

Süleyman Ateş

Biz de onun du'asını kabul etmiş, kendisine bulaşan derdi kaldırmıştık; ona tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir öğüt olarak ailesini ve onlarla beraber bir katını daha vermiştik.

وَإِسْمَٰعِيلَ وَإِدْرِيسَ وَذَا ٱلْكِفْلِ ۖ كُلٌّۭ مِّنَ ٱلصَّٰبِرِينَ ﴿٨٥﴾

Ve İsmail de, İdris de, ZülKifl de, hepsi de sabredenlerdendi.

Alİ Bulaç

İsmail, İdris ve Zü'l-Kifl, hepsi sabredenlerdendi.

Çeviriyazı

veismâ`île veidrîse veẕe-lkifl. küllüm mine-ṣṣâbirîn.

Diyanet İşleri

İsmail, İdris ve Zülkifl hakkında anlattığımızı da an; onların her biri sabredenlerdendi.

Diyanet Vakfı

İsmail'i, İdris'i ve Zülkifi de (yadet). Hepsi de sabreden kimselerdendi.

Edip Yüksel

Ayrıca İsmail, İdris ve ZülKifl de... Hepsi güçlüklere karşı dirençli kişilerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

İsmail, İdris ve Zülkifl'i de (hatırla). Onların hepsi de sabredenlerdendi.

Öztürk

İsmail, İdris, Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi.

Suat Yıldırım

İsmâil'i, İdris’i, Zülkifl’i de an! Onların hepsi sabır fazileti ile bezenmişlerdi.

Süleyman Ateş

İsma'il'i, İdris'i, Zu'l-Kifl'i de an; hepsi de sabredenlerdendi.

وَأَدْخَلْنَٰهُمْ فِى رَحْمَتِنَآ ۖ إِنَّهُم مِّنَ ٱلصَّٰلِحِينَ ﴿٨٦﴾

Ve onları rahmetimize ithal ettik; gerçekten de temiz kişilerdendi onlar.

Alİ Bulaç

Onları rahmetimize soktuk, şüphesiz onlar salih kimselerdi.

Çeviriyazı

veedḫalnâhüm fî raḥmetinâ. innehüm mine-ṣṣâliḥîn.

Diyanet İşleri

Onları rahmetimizin içine aldık; doğrusu onlar iyilerdendi.

Diyanet Vakfı

Onları rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdendi.

Edip Yüksel

Biz onları rahmetimiz kapsamına aldık; çünkü onlar erdemli kişilerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onları da rahmetimizin içine aldık. Onlar gerçekten salih olanlardandı.

Öztürk

Hepsini rahmetimize soktuk. Onlar hak ve barış için çalışanlardandı.

Suat Yıldırım

Bundan ötürü onları rahmetimize aldık. Gerçekten onlar salih ve erdemli kişilerdi.

Süleyman Ateş

Onları rahmetimize soktuk, çünkü onlar Salihlerdendi.

وَذَا ٱلنُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَٰضِبًۭا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَىٰ فِى ٱلظُّلُمَٰتِ أَن لَّآ إِلَٰهَ إِلَّآ أَنتَ سُبْحَٰنَكَ إِنِّى كُنتُ مِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ ﴿٨٧﴾

Ve Zünnun da hani öfkelenip gitmişti de sanmıştı ki bizim gücümüz yetmeyecek ona; derken karanlıklarda nida ederek gerçekten de senden başka yoktur tapacak, tenzih ederim seni ve şüphe yok ki ben, zalimlerden oldum demişti.

Alİ Bulaç

Balık sahibi (Yunus'u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: \"Senden başka İlah yoktur, Sen Yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum\" diye çağrıda bulunmuştu.

Çeviriyazı

veẕe-nnûni iẕ ẕehebe mügâḍiben feżanne el len naḳdira `aleyhi fenâdâ fi-żżulümâti el lâ ilâhe illâ ente sübḥânek. innî küntü mine-żżâlimîn.

Diyanet İşleri

Zünnun (Balık Sahibi; Yunus) hakkında söylediğimizi de an. O, öfkelenerek giderken, kendisini sıkıntıya sokmayacağımızı sanmıştı; fakat sonunda karanlıklar içinde: \"Senden başka tanrı yoktur, Sen münezzehsin, doğrusu ben haksızlık edenlerdenim\" diye seslenmişti.

Diyanet Vakfı

Zünnun'u da (Yunus'u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde: \"Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!\" diye niyaz etti.

Edip Yüksel

ZanNun (yani isminde 'Nun' harfi bulunan Yunus) da... Protesto ederek görevini terketmişti. Kendisini kontrol edemiyeceğimizi sandı. Sonunda, (balığın karnındaki) karanlıklar içinde, \"Senden başka tanrı yok. Sen yücesin. Ben yanlış davrandım,\" diye yalvardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Zünnun'u (balık sahibi Yunus'u) da hatırla. Hani o, öfkelenerek gitmişti de, bizim kendisini hiçbir zaman sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonunda karanlıklar içinde: \"Senden başka ilâh yoktur, sen münezzehsin, Şüphesiz ben haksızlık edenlerden oldum\" diye seslenmişti.

Öztürk

Ve Zünnûn. Hani, kızarak gitmişti de ona asla güç yetiremeyeceğimizi/ölçüyü kendisine uygulamayacağımızı sanmıştı. Sonra, karanlıkların bağrında şöyle yakardı: \"Senden başka ilah yok, tespih ederim seni! Kuşkusuz, ben zalimlerden oldum.\"

Suat Yıldırım

Zünnûn'u da an. Hani o halkına kızmış, onlardan ayrılmış, Bizim kendisini sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Sonra karanlıklar içinde şöyle yakarmıştı: “Ya Rabbî! Sensin İlah, Senden başka yoktur ilah. Sübhansın, bütün noksanlardan münezzehsin, Yücesin! Doğrusu kendime zulmettim, yazık ettim. Affını bekliyorum Rabbim!”

Süleyman Ateş

Zünnun'u (balık karnına girmiş olan Yunus ibn Matta'yı) da an; zira (o, kavmine) kızarak gitmişti, bizim kendisine güç yetiremeyeceğimizi, (kavminin arasından çıkmakla kendisini kurtaracağını) sanmıştı. Nihayet karanlıklar içinde (kalıp): \"Senden başka tanrı yoktur. Senin şanın yücedir, ben zalimlerden oldum!\" diye yalvardı.

فَٱسْتَجَبْنَا لَهُۥ وَنَجَّيْنَٰهُ مِنَ ٱلْغَمِّ ۚ وَكَذَٰلِكَ نُۨجِى ٱلْمُؤْمِنِينَ ﴿٨٨﴾

Derken duasını kabul etmiştik onun ve gamdan kurtarmıştık onu ve böyle kurtarırız insanları.

Alİ Bulaç

Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte Biz, iman edenleri böyle kurtarırız.

Çeviriyazı

festecebnâ lehû venecceynâhü mine-lgamm. vekeẕâlike nünci-lmü'minîn.

Diyanet İşleri

Biz de ona cevap verip, onu üzüntüden kurtarmıştık. inananları böyle kurtarırız.

Diyanet Vakfı

Bunun üzerine onun duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız.

Edip Yüksel

Yalvarışına karşılık verdik ve onu üzüntüden kurtardık. İnananları işte böyle kurtarırız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz de duasını kabul ile icabet ettik, kendisini üzüntüden kurtardık. İşte biz iman edenleri böyle kurtarırız.

Öztürk

Hemen imdadına yetiştik. Gamdan kurtardık onu. İnananları işte böyle kurtarırız biz!

Suat Yıldırım

Onun da duasını kabul buyurduk ve kendisini o sıkıntıdan kurtardık. İşte Biz müminleri böyle kurtarırız.

Süleyman Ateş

Biz de onun du'asını kabul ettik ve onu tasadan kurtardık. İşte biz, inananları böyle kurtarırız.

وَزَكَرِيَّآ إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُۥ رَبِّ لَا تَذَرْنِى فَرْدًۭا وَأَنتَ خَيْرُ ٱلْوَٰرِثِينَ ﴿٨٩﴾

Ve hani Zekeriyya da Rabbine nida etmiş ve Rabbim demişti, beni yalnız bırakma ve sensin mirasçıların en hayırlısı.

Alİ Bulaç

Zekeriya da; hani Rabbine çağrıda bulunmuştu: \"Rabbim, beni yalnız başıma bırakma, sen mirasçıların en hayırlısısın.\"

Çeviriyazı

vezekeriyyâ iẕ nâdâ rabbehû rabbi lâ teẕernî ferdev veente ḫayru-lvâriŝîn.

Diyanet İşleri

Zekeriya da: \"Rabbim! Beni tek Başıma bırakma, Sen varislerin en hayırlısısın\" diye nida etmişti.

Diyanet Vakfı

Zekeriyya'yı da (an). Hani o, Rabbine şöyle niyaz etmişti: Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen, varislerin en hayırlısısın, (her şey sonunda senindir).

Edip Yüksel

Zekeriya da... Rabbine şöyle yalvarmıştı: \"Rabbim, beni tek bırakma; sen kalıtçıların en iyisisin.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Zekeriya da hani Rabbine: \"Rabbim! Beni tek başıma bırakma, sen varislerin en hayırlısısın\" diye nida etmişti.

Öztürk

Ve Zekeriyya. Hani, Rabbine yakarmıştı: \"Rabbim, beni yapayalnız, bir başıma bırakma! Sen, Vâris olanların/mirasçıların en hayırlısısın!\"

Suat Yıldırım

Zekeriyya'yı da an. Hani o: “Ya Rabbî, beni evlatsız, tek başıma bırakma ki (lütf edeceğin evlâdım) bana vâris olsun. Bununla beraber iyi biliyorum ki, herkes fanidir, herkesten sonra baki kalan, bütün vârislerin en iyisi olan Sensin Sen!”

Süleyman Ateş

Zekeriyya'yı da (an). Rabbine: \"Rabbim, beni tek bırakma! Sen, varislerin en iyisisin (her şeyim sana kalacaktır)\" diye du'a etmişti.

فَٱسْتَجَبْنَا لَهُۥ وَوَهَبْنَا لَهُۥ يَحْيَىٰ وَأَصْلَحْنَا لَهُۥ زَوْجَهُۥٓ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا۟ يُسَٰرِعُونَ فِى ٱلْخَيْرَٰتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًۭا وَرَهَبًۭا ۖ وَكَانُوا۟ لَنَا خَٰشِعِينَ ﴿٩٠﴾

Derken duasını kabul etmiştik onun ve ona Yahya'yı vermiştik ve karısının kısırlığını gidermiştik, doğurmaya kabiliyet vermiştik. Onlar, hayırlı işlerde koşuşurlar, yarışırlar ve umarak, korkarak bize dua ederlerdi ve onlar, bize karşı gönül alçaklığı gösterirlerdi.

Alİ Bulaç

Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya'yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak Bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi.

Çeviriyazı

festecebnâ leh. vevehebnâ lehû yaḥyâ veaṣlaḥnâ lehû zevceh. innehüm kânû yüsâri`ûne fi-lḫayrâti veyed`ûnenâ ragabev verahebâ. vekânû lenâ ḫâşi`în.

Diyanet İşleri

Biz de ona icabet ederek, Yahya'yı bahşetmiş, eşini de doğum yapacak hale getirmiştik. Doğrusu onlar iyi işlerde yarışıyorlar, korkarak ve umarak Bize yalvarıyorlardı. Bize karşı gönülden saygı duyuyorlardı.

Diyanet Vakfı

Biz onun da duasını kabul ettik ve ona Yahya'yı verdik; eşini de kendisi için (çocuk doğurmaya) elverişli kıldık. Onlar (bütün bu peygamberler), hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı; onlar, bize karşı derin saygı içindeydiler.

Edip Yüksel

Duasını kabul ettik ve ona Yahya'yı verdik. Kendisi için karısının durumunu düzelttik. Çünkü onlar iyi işlerde yarışıyorlar ve bize hem umutluyken ve hem de korku içindeyken yalvarıyorlardı. Onlar bize saygı duyanlardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz de duasını kabul ile icabet ettik de kendisine Yahya'yı ihsan ettik. Ve eşini (doğum yapmaya) elverişli hale getirdik. Doğrusu onlar iyiliklerde yarışıyorlar, umarak ve korkarak bize yalvarıyorlardı. Bize karşı derin saygı duyuyorlardı.

Öztürk

Kendisine hemen cevap vermiş. Yahya'yı ona hediye etmiş, karısını kendisi için doğurmaya elverişli hale getirmiştik. Onlar, hayırlarda yarışırlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı. Onlar, bize ürpererek saygı gösterirlerdi.

Suat Yıldırım

Onun da duasını kabul buyurduk. Ona Yahya'yı armağan ettik. Bunun için de eşini çocuk doğurmaya elverişli hale getirdik. Doğrusu onlar hayırlı işlere koşuşur, iyilikte yarışır, hem ümit, hem endişe içinde Bize yakarırlardı. Gerçekten Bize derin bir saygı gösterirlerdi.

Süleyman Ateş

Onun du'asını da kabul buyurduk ve ona Yahya'yı armağan ettik. Eşini de kendisi için ıslah ettik (çocuk doğurmağa elverişli bir hale getirdik). Gerçekten onlar hayır işlere koşarlar, umarak ve korkarak bize du'a ederlerdi ve bize derin saygı gösterirlerdi.

وَٱلَّتِىٓ أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهَا مِن رُّوحِنَا وَجَعَلْنَٰهَا وَٱبْنَهَآ ءَايَةًۭ لِّلْعَٰلَمِينَ ﴿٩١﴾

Hani, bir de ırzını koruyan o kız vardı, onu da an; biz, ona ruhumuzdan üflemiştik ve onu ve oğlunu, alemlere bir delil yapmıştık.

Alİ Bulaç

Irzını koruyan (Meryem); Biz ona Kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık.

Çeviriyazı

velletî aḥṣanet fercehâ fenefaḫnâ fîhâ mir rûḥinâ vece`alnâhâ vebnehâ âyetel lil`âlemîn.

Diyanet İşleri

Mahrem yerini koruyan Meryem'e ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, alemler için bir mucize kılmıştık.

Diyanet Vakfı

Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem'i de an.) Biz ona ruhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu cümle alem için bir ibret kıldık.

Edip Yüksel

Ve ırzını koruyan kadın da... Nitekim ona ruhumuzdan üflemiştik. Onu ve oğlunu tüm dünyaya bir işaret yaptık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Irzını koruyan Meryem'e ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, âlemler için bir mucize kılmıştık.

Öztürk

Ve o, cinsiyet organını/ırzını titizlikle koruyan kadın. Onun bağrına ruhumuzdan üfledik de kendisini ve oğlunu âlemler için bir mucize yaptık.

Suat Yıldırım

İffet ve namusunu gerektiği gibi koruyan Meryem'i de an. Biz ona rûhumuzdan üfledik, hem onu, hem oğlunu cümle alem için bir ibret yaptık. [15,29; 32,9; 66,12; 16,66]

Süleyman Ateş

O ırzını korumuş olan(Meryem)i de an; ona ruhumuzdan bir çocuk üflemiş, kendisini ve oğlunu alemlere bir ibret yapmıştık.

إِنَّ هَٰذِهِۦٓ أُمَّتُكُمْ أُمَّةًۭ وَٰحِدَةًۭ وَأَنَا۠ رَبُّكُمْ فَٱعْبُدُونِ ﴿٩٢﴾

Hiç şüphe yok ki bir tek ümmetsiniz siz ve ben Rabbinizim, bana kulluk edin.

Alİ Bulaç

Gerçekten, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse Bana ibadet ediniz.

Çeviriyazı

inne hâẕihî ümmetüküm ümmetev vâḥideh. veenâ rabbüküm fa`büdûn.

Diyanet İşleri

Doğrusu tevhid dini olan Müslümanlık, bir tek din olarak sizin dininizdir ve Ben de Rabbinizim, artık Bana kulluk edin.

Diyanet Vakfı

Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin.

Edip Yüksel

İşte sizin topluluğunuz böyle bir (elçiler) topluluğudur. Ben sizin Rabbinizim; sadece bana kulluk edin.

Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu bu sizin ümmetiniz (tevhid dini olan müslümanlık), bir tek ümmettir (bir tek din olarak sizin dininizdir). Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin.

Öztürk

İşte şu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de Rabbinimiz. O halde bana ibadet edin.

Suat Yıldırım

İşte sizin bu dininiz bir tek dindir. Rabbiniz de Ben'im. Öyle ise yalnız Bana ibadet edin! [23,51-52; 5,48]

Süleyman Ateş

İşte bu sizin ümmetiniz (olan tevhid ve İslam milleti), bir tek ümmettir. Rabbiniz de benim. Yalnız bana kulluk edin.

وَتَقَطَّعُوٓا۟ أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ ۖ كُلٌّ إِلَيْنَا رَٰجِعُونَ ﴿٩٣﴾

Dine ait işlerinde, kendi aralarında bölükbölük oldu onlar ve hepsi de dönüp bizim tapımıza gelecek.

Alİ Bulaç

Onlar, işlerini kendi aralarında parça parça dağıttılar (dinlerinde bölünmeler yaptılar); hepsi Bize döneceklerdir.

Çeviriyazı

veteḳaṭṭa`û emrahüm beynehüm. küllün ileynâ râci`ûn.

Diyanet İşleri

Ama insanlar, din konusunda aralarında bölüklere ayrıldılar, hepsi Bize döneceklerdir.

Diyanet Vakfı

(İnsanlar) kendi aralarında (din ve devlet) işlerinin birliğini bozdular. Halbuki hepsi bize döneceklerdir.

Edip Yüksel

Fakat onlar işlerinde ayrılığa düştüler; hepsi bize döneceklerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ama insanlar din konusunda aralarında bölüklere ayrıldılar ama, hepsi bize döneceklerdir.

Öztürk

İşlerini aralarında parçaladılar. Hepsi bize dönecekler.

Suat Yıldırım

Ama insanlar aralarındaki bu birliği param parça ettiler. Fakat sonunda yine Bize dönecekler.

Süleyman Ateş

İşlerini aralarında parçaladılar (Tanrıdan gelen dini parça parça ettiler, ayrılığa düştüler); hepsi (sonunda) bize döneceklerdir.

فَمَن يَعْمَلْ مِنَ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌۭ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِهِۦ وَإِنَّا لَهُۥ كَٰتِبُونَ ﴿٩٤﴾

İnanarak iyi işlerde bulunanların çalışmaları, inkar edilmez ve biz, şüphe yok ki onları yazmadayız.

Alİ Bulaç

Artık kim, bir mü'min olarak salih amellerde bulunursa, onun çabası için (karşılık olarak) küfran (nankörlük) yoktur. Şüphesiz Biz, onun yazıcılarıyız.

Çeviriyazı

femey ya`mel mine-ṣṣâliḥâti vehüve mü'minün felâ küfrâne lisa`yih. veinnâ lehû kâtibûn.

Diyanet İşleri

İnanmış olarak yararlı iş işleyenin ameli inkar edilmeyecektir. Biz onu yazmaktayız.

Diyanet Vakfı

Bu durumda her kim mümin olarak iyi davranışlar yaparsa onun çabasını görmezlikten gelmek olmaz. Zira biz onu yazmaktayız.

Edip Yüksel

Kim inançlı olarak erdemli işler yaparsa onun bu çabası boşa gitmeyecektir; biz sürekli olarak kaydetmekteyiz.

Elmalılı Hamdi Yazır

İnanmış olarak yararlı iş işleyenin emeği inkâr edilmeyecektir. Biz şüphesiz onu yazmaktayız.

Öztürk

Kim inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işlerden bir şey yaparsa, onun gayretine nankörlük edilmez. Biz böylesi lehine kâtiplik ederiz.

Suat Yıldırım

Bu durumda artık kim mümin olarak makbul ve güzel işler yaparsa onun gayretleri inkâr edilmez, yaptıkları makbul olur. Biz bütün gayretlerini onun hesabına yazıp geçirmekteyiz. [18,30]

Süleyman Ateş

İmdi kim inanmış olarak iyi işlerden yaparsa onun çalışmasına nankörlük edilmez, biz (onun çalışmasını) yazanlarız.

وَحَرَٰمٌ عَلَىٰ قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَٰهَآ أَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ ﴿٩٥﴾

Helak ettiğimiz bir şehir halkının, dönüp bizim tapımıza gelmemesine imkan yok.

Alİ Bulaç

Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.

Çeviriyazı

veḥarâmün `alâ ḳaryetin ehleknâhâ ennehüm lâ yerci`ûn.

Diyanet İşleri

Yok ettiğimiz kasaba halkının ahirette ceza görmek üzere Bize dönmemesi imkansızdır.

Diyanet Vakfı

Helak ettiğimiz bir belde için artık (yeniden mamur olmak) imkansızdır; çünkü onlar geri dönemeyeceklerdir.

Edip Yüksel

Helak ettiğimiz bir toplumun tekrar dönmesi yasaktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yok ettiğimiz bir memleket (ahalisinin ahiretteki cezasını da çekmek üzere) bize dönmemesi gerçekten imkansızdır.

Öztürk

Helâk ettiğimiz bir kente/medeniyete yaşamak haram edilmiştir. Onlar bir daha geri dönemezler.

Suat Yıldırım

İmha ettiğimiz bir memleket halkının, mahşerde huzurumuza gelmemesi mümkün değildir.

Süleyman Ateş

Helak ettiğimiz bir ülkeye artık (yaşamak) haramdır: Onlar bir daha geri dönemezler.

حَتَّىٰٓ إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٍۢ يَنسِلُونَ ﴿٩٦﴾

Sonunda Ye'cüc ve Me'cuc'un seti açılınca ve onlar, her tepeden yeryüzüne saldırınca.

Alİ Bulaç

Yecuc ve Mecuc (un sedleri) açıldığında, onlar her bir tepeden akın ederler;

Çeviriyazı

ḥattâ iẕâ fütiḥat ye'cûcü veme'cûcü vehüm min külli ḥadebiy yensilûn.

Diyanet İşleri

Yecüc ve Mecüc'ün seddi yıkıldığı zaman her dere ve tepeden boşanırlar.

Diyanet Vakfı

Nihayet Ye'cuc ve Me'cuc (sedleri) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman;

Edip Yüksel

Nihayet, Yecuc ve Mecuc'un önü açıldığı zaman, onlar her yönden saldırırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc(un seddi) açıldığı zaman, ki onlar her dere ve tepeden akın edip çıkarlar.

Öztürk

Ye'cûc ve Me'cûc'ün önü açıldığı zaman onlar, her tepeden akın ederler.

Suat Yıldırım

Nihayet Ye'cüc ve Me’cüc’ün sedleri açılıp her tepeden dünyaya akın etmeye başladıkları, doğru vâdin vaktinin yaklaştığı sıra, işte o zaman, kâfirlerin gözleri birden donakalır. “Eyvah, bizlere! Biz bundan tam bir gaflet içinde idik, daha doğrusu kendimize zulmettik!” diyecekler.

Süleyman Ateş

Nihayet Ye'cuc ve Me'cuc'un önü açıldığı ve onlar her tepeden akın etmeye başladıkları zaman,

وَٱقْتَرَبَ ٱلْوَعْدُ ٱلْحَقُّ فَإِذَا هِىَ شَٰخِصَةٌ أَبْصَٰرُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ يَٰوَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فِى غَفْلَةٍۢ مِّنْ هَٰذَا بَلْ كُنَّا ظَٰلِمِينَ ﴿٩٧﴾

Ve gerçek vait yaklaşınca işte o zaman kafir olanlar, gözlerini dikip kalacaklar ve yazıklar olsun bize diyecekler, bundan gafildik, hatta zalimdik biz.

Alİ Bulaç

Gerçek olan va'd yaklaşmıştır, işte o zaman, inkar edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak: \"Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik\" (diyecekler).

Çeviriyazı

vaḳterabe-lva`dü-lḥaḳḳu feiẕâ hiye şâḫiṣatün ebṣâru-lleẕîne keferû. yâ veylenâ ḳad künnâ fî gafletim min hâẕâ bel künnâ żâlimîn.

Diyanet İşleri

Gerçek vaad yaklaştığında, inkar edenlerin gözleri beleriverir: \"Vah bize! Bundan önce gaflet içindeydik, hem de zalimdik\" derler.

Diyanet Vakfı

Ve gerçek vaad (ölüm, kıyamet) yaklaşınca, birden, inkar edenlerin gözleri donakalır! \"Yazıklar olsun bize! (derler), gerçekten biz, bu durumdan habersizmişiz; hatta biz zalim kimselermişiz.\"

Edip Yüksel

Hak sözün gerçekleşmesi yaklaşmış ve kafirlerin gözleri korkudan dona kalmıştır: \"Vah bize, Biz bundan gaflet içinde idik. Biz gerçekten zalimler olduk.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve gerçek vaad yaklaştığında, işte o zaman kâfir olanların gözleri beleriverir. \"Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik, hayır biz zalim kimselerdik.\" derler.

Öztürk

Hak olan vaat yaklaşmıştır. İnkâr edenlerin gözleri birden donup kalmıştır. \"Vay başımıza! Biz bundan gafil bulunuyorduk. Hayır, biz zalimlerdik!\" derler.

Suat Yıldırım

Nihayet Ye'cüc ve Me’cüc’ün sedleri açılıp her tepeden dünyaya akın etmeye başladıkları, doğru vâdin vaktinin yaklaştığı sıra, işte o zaman, kâfirlerin gözleri birden donakalır. “Eyvah, bizlere! Biz bundan tam bir gaflet içinde idik, daha doğrusu kendimize zulmettik!” diyecekler.

Süleyman Ateş

Gerçek va'd (yani kıyamet) yaklaşmış olur. İnkar edenlerin gözleri birden donup kalır. \"Vah bize, biz bundan gaflet içinde idik (bunun doğru olacağını hiç düşünmüyorduk). Meğer biz zulmediyormuşuz!\" (diye mırıldandılar).

إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ أَنتُمْ لَهَا وَٰرِدُونَ ﴿٩٨﴾

Şüphe yok ki siz de, Allah'ı bırakıp taptıklarınız da cehennem odunusunuz, siz, oraya gireceksiniz.

Alİ Bulaç

Gerçekten siz de, Allah'ın dışında taptıklarınız da cehennemin odunusunuz, siz ona varacaksınız.

Çeviriyazı

inneküm vemâ ta`büdûne min dûni-llâhi ḥaṣabü cehennem. entüm lehâ vâridûn.

Diyanet İşleri

Siz ve Allah'tan başka taptıklarınız, cehennemin yakıtısınız; oraya gireceksiniz.

Diyanet Vakfı

Siz ve Allah'ın dışında taptığınız şeyler cehennem yakıtısınız. Siz oraya gireceksiniz.

Edip Yüksel

Siz ve ALLAH'ın yanında taptıklarınız cehennemin yakıtısınız; sizler oraya girmeye layıksınız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Siz ve Allah'dan başka taptıklarınız, cehennemin yakıtısınız; oraya gireceksiniz.

Öztürk

Siz ve Allah'ın berisinden, kulluk/kölelik ettikleriniz, cehennem odunusunuz. Hepiniz oraya gireceksiniz.

Suat Yıldırım

“Hem siz, hem de Allah'tan başka taptığınız tanrılar, hepiniz cehennem odunusunuz, siz hep beraber cehenneme gireceksiniz!”

Süleyman Ateş

Siz ve Allah'tan başka taptıklarınız cehennemin odunusunuz. Siz, oraya gireceksiniz.

لَوْ كَانَ هَٰٓؤُلَآءِ ءَالِهَةًۭ مَّا وَرَدُوهَا ۖ وَكُلٌّۭ فِيهَا خَٰلِدُونَ ﴿٩٩﴾

Şunlar, mabud olsalardı oraya uğramazlardı, halbuki hepsi de orada ebedidir.

Alİ Bulaç

Eğer onlar (gerçek) ilahlar olsalardı, ona girmeyeceklerdi. Oysa onların tümü içinde temelli kalıcıdırlar.

Çeviriyazı

lev kâne hâülâi âlihetem mâ veradûhâ. veküllün fîhâ ḫâlidûn.

Diyanet İşleri

Eğer bunlar tanrı olsaydı cehenneme girmezlerdi; hepsi orada temelli kalacaktır.

Diyanet Vakfı

Eğer onlar birer tanrı olsalardı oraya (cehenneme) girmezlerdi. Halbuki hepsi (tapanlar da tapılanlar da) orada ebedi kalacaklardır.

Edip Yüksel

Onlar tanrılar olsaydı oraya girmeyeceklerdi. Oysa hepsi orada ebedi kalıcıdırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer onlar ilâh olsalardı, oraya girmeyeceklerdi. Hepsi orada temelli kalacaktır.

Öztürk

Eğer onlar ilah olsalardı, oraya girmezlerdi. Oysaki, hepsi orada uzun süre kalacaklardır.

Suat Yıldırım

Eğer onlar gerçekten tanrı olsalardı oraya girmezlerdi. Ama hepsi orada ebedî olarak kalacaklardır. [66,6]

Süleyman Ateş

Eğer onlar tanrı olsalardı oraya girmezlerdi. Oysa hepsi orada sürekli kalacaklardır.

لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌۭ وَهُمْ فِيهَا لَا يَسْمَعُونَ ﴿١٠٠﴾

Orada şiddetle inleyerek nefes alacak onlar ve onlar, orada hiçbir şey duymayacaklar.

Alİ Bulaç

Orda kendileri için, 'kemikleri çatırdatan inlemeler' vardır. Onlar orda işitmezler de.

Çeviriyazı

lehüm fîhâ zefîruv vehüm fîhâ lâ yesme`ûn.

Diyanet İşleri

Orada onlara ah etmek vardır; birşey de işitemezler.

Diyanet Vakfı

Orada onlara inim inim inlemek düşer. Yine onlar orada (hiçbir iyi haber) duymazlar.

Edip Yüksel

Onlar için orada iç çekip inlemek vardır; hiç bir şey de işitemezler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Orada onların bir inlemeleri vardır. Bunlar orada (sağır olup) bir şey de işitemezler.

Öztürk

Onlar için orada derin bir iç çekiş var. Ve onlar orada hiçbir şey işitmezler.

Suat Yıldırım

Onlar orada inim inim inleyecekler, kendilerini sevindirecek hiçbir haber de işitmeyeceklerdir.

Süleyman Ateş

Onlar için bir inleme ve soluma vardır! Ve onlar orada (azabın dehşeti içinde hiçbir şey) işitmezler.

إِنَّ ٱلَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُم مِّنَّا ٱلْحُسْنَىٰٓ أُو۟لَٰٓئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ ﴿١٠١﴾

Fakat kendilerine, tarafımızdan güzel bir vaitte bulunulan, haklarında iyilik takdir edilen kimseler, oradan uzaklaşmışlardır.

Alİ Bulaç

Ama Bizden kendilerine güzellik geçmiş bulunanlar; işte, onlar, ondan uzaklaştırılmışlardır.

Çeviriyazı

inne-lleẕîne sebeḳat lehüm minne-lḥusnâ ülâike `anhâ müb`adûn.

Diyanet İşleri

Yaptıklarına karşılık katımızdan kendileri için iyi şeyler yazılmış olanlar, işte onlar cehennemden uzak tutulanlardır.

Diyanet Vakfı

Tarafımızdan kendilerine güzel akıbet takdir edilmiş olanlara gelince, işte bunlar cehennemden uzak tutulurlar.

Edip Yüksel

Ancak kendilerine mutlu bir son belirlediklerimiz hariç, onlar ondan uzaklaştırılacaklardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz katımızdan kendileri için güzel şeyler takdir edilmiş olanlar, işte oradan (cehennemden) uzak tutulanlardır.

Öztürk

Tarafımızdan kendilerine güzellik hazırlananlara gelince, bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır.

Suat Yıldırım

Ama kendileri hakkında Bizden ebedî mutluluk takdir edilmiş olanlar, cehennemden uzak tutulacaklardır. [11,106]

Süleyman Ateş

Ama bizden kendilerine (ezelde) güzellik geçmiş (mutluluk takdir edilmiş) olanlar, işte onlar, ondan (cehennemden) uzaklaştırılmışlardır.

لَا يَسْمَعُونَ حَسِيسَهَا ۖ وَهُمْ فِى مَا ٱشْتَهَتْ أَنفُسُهُمْ خَٰلِدُونَ ﴿١٠٢﴾

Orasının en hafif bir sesini bilmezduymaz onlar ve canlarının dilediği, arzuladığı şeylerin içinde ebedidir onlar.

Alİ Bulaç

Onun uğultusunu bile duymazlar. Onlar nefislerinin arzuladığı (sayısız nimet) içinde ebedi kalıcıdırlar.

Çeviriyazı

lâ yesme`ûne ḥasîsehâ. vehüm fî me-ştehet enfüsühüm ḫâlidûn.

Diyanet İşleri

Cehennemin uğultusunu duymazlar. Canlarının istediği şeyler içinde temelli kalırlar.

Diyanet Vakfı

Bunlar onun uğultusunu duymazlar; gönüllerinin dilediği nimetler içinde ebedi kalırlar.

Edip Yüksel

Onun uğultusunu işitmezler. Canlarının istediği şeyler içinde ebedi kalırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bunlar onun (cehennemin) uğultusunu bile duymazlar. Canlarının istediği şeyler içinde temelli kalırlar.

Öztürk

Onun uğultusunu duymazlar. Onlar, gönüllerinin istediği şeyler içinde sürekli yaşayacaklardır.

Suat Yıldırım

Onlar cehennemin hışırtısını bile işitmeyecek, canlarının çektiği nimetler içinde ebedî kalacaklardır. [10,26; 55,60]

Süleyman Ateş

Onun uğultusunu duymazlar. Ve canlarının çektiği (ni'metler) içinde ebedi kalırlar.

لَا يَحْزُنُهُمُ ٱلْفَزَعُ ٱلْأَكْبَرُ وَتَتَلَقَّىٰهُمُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ هَٰذَا يَوْمُكُمُ ٱلَّذِى كُنتُمْ تُوعَدُونَ ﴿١٠٣﴾

O en büyük korku, onları hüzünlendirmez ve melekler, onları karşılarlar da işte derler, size vaadedilen gün, bugün.

Alİ Bulaç

Onları, o en büyük korku hüzne kaptırmaz ve: \"İşte bu sizin gününüzdür, size va'dedilmişti\" diye melekler onları karşılayacaklardır.

Çeviriyazı

lâ yaḥzünühümü-lfeza`u-l'ekberu veteteleḳḳâhümü-lmelâikeh. hâẕâ yevmükümü-lleẕî küntüm tû`adûn.

Diyanet İşleri

En büyük korku bile onları üzmez; kendilerini melekler: \"Size söz verilen gün işte bugündür\" diye karşılarlar.

Diyanet Vakfı

En büyük dehşet dahi onları tasalandırmaz. Melekler kendilerini şöyle karşılar: İşte bu size vadedilmiş olan (mutlu) gününüzdür.

Edip Yüksel

O en büyük korku onları üzmez. Kendilerini melekler, \"İşte bu, size söz verilen gününüzdür!,\" diye karşılar.

Elmalılı Hamdi Yazır

O en büyük korku bunları üzmez; kendilerini melekler: \"Size söz verilen gün işte bugündür\" diye karşılarlar.

Öztürk

O en büyük korku onları tasalandırmaz. Melekler onları şöyle karşılarlar: \"Bu size o vaat edilen gününüzdür!\"

Suat Yıldırım

O en büyük dehşet (Sûra ikinci üfleyiş) dahi onları tasalandırmaz. Melekler onları: “İşte size vâd olunan gün bugündür!” diye karşılarlar.

Süleyman Ateş

O en büyük korku, onları asla tasalandırmaz. Melekler onları şöyle karşılar: \"İşte bu, size va'dedilen gününüzdür!\"

يَوْمَ نَطْوِى ٱلسَّمَآءَ كَطَىِّ ٱلسِّجِلِّ لِلْكُتُبِ ۚ كَمَا بَدَأْنَآ أَوَّلَ خَلْقٍۢ نُّعِيدُهُۥ ۚ وَعْدًا عَلَيْنَآ ۚ إِنَّا كُنَّا فَٰعِلِينَ ﴿١٠٤﴾

Biz o gün göğü, kitap sahifelerini dürüp büker gibi dürüp bükeceğiz; önce nasıl yaratmaya başladıysak tekrar yaratacağız, bu, vaadimizdir bizim ve gerçekten de yapacağız bunu, gücümüz yeter yapmaya.

Alİ Bulaç

Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, Bizim üzerimizde bir vaiddir. Elbette, Biz yapıcılarız.

Çeviriyazı

yevme naṭvi-ssemâe keṭayyi-ssicilli lilkütüb. kemâ bede'nâ evvele ḫalḳin nü`îdüh. va`den `aleynâ. innâ künnâ fâ`ilîn.

Diyanet İşleri

Göğü, kitap dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu Biz yaparız.

Diyanet Vakfı

(Düşün o) günü ki, yazılı kağıtların tomarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz. (Bu,) üzerimize aldığımız bir vaad oldu. Biz, (vadettiğimizi) yaparız.

Edip Yüksel

O gün göğü dosyaları dürer gibi katlar ve yaratılışın ilk durumunu nasıl başlatmışsak ona çeviririz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları yaparız.

Öztürk

Gün olur, göğü, yazı tomarlarını dürer gibi düreriz. İlk yaratılışta başladığımız gibi onu baştan yaparız. Üzerimizde bir vaat olarak biz bunu mutlaka yapacağız.

Suat Yıldırım

Gün gelir, gök sahifesini, tıpkı kâtibin yazdığı kâğıdı dürüp rulo yapması gibi düreriz. Biz ilkin yaratmaya nasıl başladıysak diriltmeyi de Biz gerçekleştiririz. Bu, üzerimize aldığımız bir vaaddir. Bunu gerçekleştirecek olan da Biz'iz. [39,67]

Süleyman Ateş

O gün göğü yazı tomarlarını dürer gibi toplarız. İlk yaratmaya başladığımız gibi onu iade ederiz. Üzerimize sözdür; biz bunu mutlaka yapacağız.

وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِى ٱلزَّبُورِ مِنۢ بَعْدِ ٱلذِّكْرِ أَنَّ ٱلْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِىَ ٱلصَّٰلِحُونَ ﴿١٠٥﴾

Andolsun ki biz, Tevrat'tan sonra Zebur'da da yazdık: Şüphe yok ki yeryüzü, temiz kullarıma miras kalır.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz zikirden sonra Zebur'da da: \"Şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır\" diye yazdık.

Çeviriyazı

veleḳad ketebnâ fi-zzebûri mim ba`di-ẕẕikri enne-l'arḍa yeriŝühâ `ibâdiye-ṣṣâliḥûn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, Tevrat'tan sonra Zebur'da da yeryüzüne ancak iyi kullarımın mirasçı olduğunu yazmıştık.

Diyanet Vakfı

Andolsun Zikir'den sonra Zebur'da da: \"Yeryüzüne iyi kullarım varis olacaktır\" diye yazmıştık.

Edip Yüksel

Zikir'den sonra Zebur'da da, \"Yeryüzüne benim erdemli kullarım varis olacak,\" diye yazıp belirtmiştik.

Elmalılı Hamdi Yazır

And olsun ki, Tevrat'tan sonra Zebûr'da da yeryüzüne ancak iyi kullarımın mirasçı olduğunu yazmıştık.

Öztürk

Yemin olsun, zikirden sonra Zebur'da şunu yazmıştık: Yeryüzüne benim iyilik ve barış seven kullarım vâris olacaktır.

Suat Yıldırım

Şu kesindir ki Biz Zikir'den (Tevrat’tan) sonra Zeburda da: “Dünyaya salih kullarım varis olacaklar. Dünya onlara kalacak” diye yazmışızdır. [4,163; 17,55; 39,67] {KM, Mezmurlar 37,29; Matta 5,4}

Süleyman Ateş

Andolsun Tevrat'tan sonra Zebur'da da: \"Arza mutlaka iyi kullarım varis olacak (bu yer onların eline geçecek)\" diye yazmıştık.

إِنَّ فِى هَٰذَا لَبَلَٰغًۭا لِّقَوْمٍ عَٰبِدِينَ ﴿١٠٦﴾

Şüphe yok ki bu, kullukta bulunan topluluğa bir tebliğdir.

Alİ Bulaç

Gerçek şu ki kulluk eden bir topluluk için bunda (Kur'an'da) 'açık bir mesaj' (veya gerçek bir çıkış yolu) vardır.

Çeviriyazı

inne fî hâẕâ lebelâgal liḳavmin `âbidîn.

Diyanet İşleri

Doğrusu bu Kuran'da, kulluk eden kimselere bildiri vardır.

Diyanet Vakfı

İşte bunda, (bize) kulluk eden bir kavim için bir mesaj vardır.

Edip Yüksel

Kulluk eden bir toplum için bunda bir bildiri vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz bu Kur'ân'da kulluk eden kimseler için kâfi bir öğüt vardır.

Öztürk

Kuşkusuz, bunda, ibadet eden/iş yapıp değer üreten bir topluluk için kesin bir tebliğ vardır.

Suat Yıldırım

Bu Kur'ân’da da elbette Allah’a ibadet eden kimseler için bir mesaj vardır. [7,128; 40, 51; 24,55]

Süleyman Ateş

Şüphesiz bunda kulluk eden kimseler için yeterli bir öğüt vardır.

وَمَآ أَرْسَلْنَٰكَ إِلَّا رَحْمَةًۭ لِّلْعَٰلَمِينَ ﴿١٠٧﴾

Ve biz seni, ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.

Alİ Bulaç

Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.

Çeviriyazı

vemâ erselnâke illâ raḥmetel lil`âlemîn.

Diyanet İşleri

Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.

Edip Yüksel

Biz seni tüm halklara bir rahmet olarak gönderdik

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Muhammed!) biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.

Öztürk

Ve biz seni ancak âlemlere bir merhamet/bir sevgi olman dışında bir şey için göndermedik.

Suat Yıldırım

İşte bunun içindir ki ey Resulüm, Biz seni bütün insanlar için sırf bir rahmet vesilesi olman için gönderdik!

Süleyman Ateş

(Ey Muhammed) Biz seni ancak alemlere rahmet için gönderdik.

قُلْ إِنَّمَا يُوحَىٰٓ إِلَىَّ أَنَّمَآ إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌۭ وَٰحِدٌۭ ۖ فَهَلْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ ﴿١٠٨﴾

De ki: Bana, mabudumuzun, bir tek mabut olduğu vahyedildi ancak, Müslüman oluyor musunuz siz de?

Alİ Bulaç

De ki: \"Gerçekten bana: -Sizin İlahınız yalnızca bir tek İlah'tır\" diye vahyolunuyor; artık siz Müslüman olacak mısınız?\"

Çeviriyazı

ḳul innemâ yûḥâ ileyye ennemâ ilâhüküm ilâhüv vâḥid. fehel entüm müslimûn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Doğrusu tanrınızın tek bir Tanrı olduğu bana şüphesiz vahyolundu. Artık müslüman olacak mısınız?\"

Diyanet Vakfı

De ki: Bana sadece, sizin ilahınızın ancak bir tek Allah olduğu vahyedildi. Hala müslüman olmayacak mısınız?

Edip Yüksel

De ki, \"Sizin tanrınızın bir tek tanrı olduğu bana vahyediliyor. Artık teslim olacak mısınız?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki, bana ancak şöyle vahyolunuyor: \"İlâhınız ancak tek bir ilâhtır. Şimdi siz artık müslüman oluyor musunuz?\"

Öztürk

De ki: \"Bana şu vahyediliyor: \"Tanrınız ancak bir tek tanrıdır. Peki, siz, müslümanlar/Allah'a teslim olanlar mısınız?\"

Suat Yıldırım

De ki: “Bana yalnız ve yalnız şu gerçek vahyolunuyor “Sizin ilahınız tek İlahtır. Hâlâ mı O'na teslim olmayacaksınız?” [14,28-29; 41,44; 2,185]

Süleyman Ateş

De ki: \"Bana, Tanrınız, ancak bir tek Tanrıdır; diye vahyolunur. O'na teslim ol(up putperestliği bırak)cak mısınız?

فَإِن تَوَلَّوْا۟ فَقُلْ ءَاذَنتُكُمْ عَلَىٰ سَوَآءٍۢ ۖ وَإِنْ أَدْرِىٓ أَقَرِيبٌ أَم بَعِيدٌۭ مَّا تُوعَدُونَ ﴿١٠٩﴾

Eğer yüz çevirirlerse de ki: Aynı tarzda hepinize de bildirdim ve size vaadedilen yakında mı olacak, uzak bir zamanda mı, onu bilmem ben.

Alİ Bulaç

Buna rağmen yüz çevirecek olurlarsa, de ki: \"Size eşitlik üzere açıklamada bulundum. Tehdit edildiğiniz (sorgu ve azap günü) yakın mı, uzak mı, bilemem.\"

Çeviriyazı

fein tevellev feḳul ehentüküm `alâ sevâ'. vein edrî eḳarîbün em be`îdüm mâ tû`adûn.

Diyanet İşleri

Eğer yüz çevirirlerse, de ki: \"Size düpedüz açıkladım; tehdit olunduğunuz şeyin yakın mı uzak mı olduğunu bilmem.\"

Diyanet Vakfı

Eğer yüz çevirirlerse de ki: (Bana emrolunanı) hepinize açıkladım. Artık size vadolunan şey (mahşerde toplanma zamanınız) yakın mı uzak mı, bilmiyorum.

Edip Yüksel

Eğer yüz çevirirlerse de ki, \"Size yeterli ölçüde bildirdim. Size söz verilen şeyin yakın mı, yoksa uzak mı olduğunu bilmem.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer (yine de) yüz çevirirlerse, de ki: \"Size düpedüz açıkladım; tehdit olunduğunuz şeyin yakın mı, uzak mı olduğunu bilmem.\"

Öztürk

Eğer yüz çevirirlerse de ki: \"Hepinize aynı şekilde, aynı düzeyde açıkladım. Artık bilmiyorum, tehdit edildiğiniz şey yakın mıdır, uzak mıdır?\"

Suat Yıldırım

Yine de yüz çevirirlerse de ki: “İşte sizin hepinizi de tam eşit şekilde hakka çağırdım. Artık tehdit olunduğunuz o kıyamet gününün yakın mı uzak mı olduğunu bilemem.”

Süleyman Ateş

Eğer yüz çevirirlerse de ki: \"Ben sizin hepinize eşit biçimde açıkladım. Artık tehdidedildiğiniz şeyin yakın mı, yoksa uzak mı olduğunu bilmem.\"

إِنَّهُۥ يَعْلَمُ ٱلْجَهْرَ مِنَ ٱلْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ ﴿١١٠﴾

Şüphe yok ki o, açık konuşulan sözü de bilir, gizlediğiniz sözü de.

Alİ Bulaç

\"Şüphesiz O, sözün açıkta söylenenini de bilmekte, saklamakta olduklarınızı da bilmektedir.\"

Çeviriyazı

innehû ya`lemü-lcehra mine-lḳavli veya`lemü mâ tektümûn.

Diyanet İşleri

\"Doğrusu O, açığa vurulan sözü de bilir, gizlediklerinizi de bilir.\"

Diyanet Vakfı

Şüphesiz Allah sözün açığını da bilir, gizli tuttuklarınızı da bilir.

Edip Yüksel

\"O, açıklanan sözü de bilir, gizlediklerinizi de bilir.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz Allah açığa vurulan sözü de bilir, gizlediklerinizi de bilir.

Öztürk

Kuşkusuz O, sözün açığa vurulanını da bilir; saklamakta olduklarımızı da bilir.

Suat Yıldırım

Şüphesiz ki Allah sözün açık olanını da, gizli olanını da bilir. Hem sizin gizlediğiniz, şeyleri de bilir.

Süleyman Ateş

Şüphesiz O, sözün açığını da bilir, gizlediklerinzi de bilir.

وَإِنْ أَدْرِى لَعَلَّهُۥ فِتْنَةٌۭ لَّكُمْ وَمَتَٰعٌ إِلَىٰ حِينٍۢ ﴿١١١﴾

Ve bildirdiğim, sizi bir sınama ve bir zamana dek geçindirme de olabilir, onu da bilmem ben.

Alİ Bulaç

\"Bilemem; belki bu (sürenin açıklanmaması), sizin için bir (fitne) denemedir, (belki de) belli bir vakte kadar yararlanma (meta)dır.\"

Çeviriyazı

vein edrî le`allehû fitnetül leküm vemetâ`un ilâ ḥîn.

Diyanet İşleri

\"Bilmem; belki bu gecikme sizi denemek ve bir süreye kadar geçindirmek içindir.\"

Diyanet Vakfı

Bilmiyorum, belki de o (azabın ertelenmesi), sizi denemek ve bir zamana kadar sizi (imkanlardan) faydalandırmak içindir.

Edip Yüksel

\"Hiç bilmiyorum; belki sizin için bir test ve belli bir süreye kadar bir hoşlanma vesilesi olur.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Bilmem belki bu gecikme sizi denemek ve bir süreye kadar geçindirmek içindir.

Öztürk

Bilmiyorum, belki de o, sizin için bir fitnedir. Belirli bir süreye kadar bir nimetlendirmedir.

Suat Yıldırım

“Ne bileyim, belki de bu mühlet sizin için bir imtihandır ve hayattan biraz daha yararlandırma için yapılan bir ertelemedir.”

Süleyman Ateş

Bilmem belki de o (azabın ertelenmesi) sizi denemek ve bir süreye kadar yaşatmak içindir

قَٰلَ رَبِّ ٱحْكُم بِٱلْحَقِّ ۗ وَرَبُّنَا ٱلرَّحْمَٰنُ ٱلْمُسْتَعَانُ عَلَىٰ مَا تَصِفُونَ ﴿١١٢﴾

Dedi ki: Rabbim, gerçek olarak hükmet ve Rabbimiz olan rahmanın yardımını dileriz onun hakkında söylediğiniz aslı olmayan sözler yüzünden.

Alİ Bulaç

(Resulullah) Dedi ki: \"Rabbim, hak ile hükmet. Bizim Rabbimiz, sizin her türlü nitelendirmelerinize karşı yardımına sığınılan Rahman (olan Allah)dır.\"

Çeviriyazı

ḳâle rabbi-ḥküm bilḥaḳḳ. verabbüne-rraḥmânü-lmüste`ânü `alâ mâ teṣifûn.

Diyanet İşleri

Peygamber: \"Rabbim! Aramızda gerçekle hükmet, anlattıklarınıza karşı ancak Rahman olan Rabbimizden yardım istenir\" dedi.

Diyanet Vakfı

(Muhammed:) Rabbim! (Onlar hakkında) adaletinle hükmünü ver. Bizim Rabbimiz Rahman'dır. Sizin anlattıklarınıza karşı yardımı umulandır, dedi.

Edip Yüksel

De ki, \"Rabbim, hükmünü gerçekleştir. Sizin yakıştırdıklarınıza karşı sadece Rahman olan Rabbimizden yardım istenir.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Hz. Peygamber şöyle) dedi: \"Ey Rabbim! Aramızda gerçekle hükmet ve Rabbimiz O Rahmân'dır ki, isnad ettiğiniz (yalan) vasıflarınıza karşı yardımına sığınılacak olan ancak O'dur. \"

Öztürk

Resul şöyle yakardı: \"Rabbim, hak ile hükmet! Bizim Rabbimiz Rahman'dır. Sizin nitelendirmelerinize karşı yardımına başvurulandır, Müsteân'dır.\"

Suat Yıldırım

Resulullah sonunda şöyle dedi: “Ya Rabbî, adaletle hükmünü ver! Rabbimiz rahmandır, sizin bunca isnad ve iftiralarınıza karşı yegâne müsteandır.”

Süleyman Ateş

(Allah'ın Resulü) Dedi: \"Rabbim (aramızda) hak ile hükmet, Rabbimiz çok merhamet edendir. Sizin nitelendirdiğinize (iftiralarınıza) karşı O'nun yardımına sığınılır (O, bizi her tehlikeden korur)!\"