Main pages

Surah The Believers [Al-Mumenoon] in Turkish

Surah The Believers [Al-Mumenoon] Ayah 118 Location Maccah Number 23

قَدْ أَفْلَحَ ٱلْمُؤْمِنُونَ ﴿١﴾

Gerçekten de kurtulmuşlardır, muratlarına ermişlerdir inananlar.

Alİ Bulaç

Mü'minler gerçekten felah bulmuştur;

Çeviriyazı

ḳad efleḥa-lmü'minûn.

Diyanet İşleri

Müminler saadete ermişlerdir.

Diyanet Vakfı

Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir;

Edip Yüksel

İnananlar başarıya ulaşmışlardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir,

Öztürk

Hiç kuşku yok, kurtulmuştur müminler.

Suat Yıldırım

Muhakkak ki müminler, mutluluk ve başarıya erdiler.

Süleyman Ateş

Felaha ulaştı o mü'minler.

ٱلَّذِينَ هُمْ فِى صَلَاتِهِمْ خَٰشِعُونَ ﴿٢﴾

Öyle kişilerdir onlar ki namazlarını gönül alçaklığıyla kılarlar.

Alİ Bulaç

Onlar namazlarında hûşû içinde olanlardır;

Çeviriyazı

elleẕîne hüm fî ṣalâtihim ḫâşi`ûn.

Diyanet İşleri

Onlar namazda huşu içindedirler.

Diyanet Vakfı

Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler;

Edip Yüksel

Nitekim onlar namazlarında saygılıdırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler,

Öztürk

Namazlarında/dualarında huşû sahipleridir onlar.

Suat Yıldırım

Onlar namazlarında tam bir saygı ve tevazu içindedirler.

Süleyman Ateş

Ki onlar, namazlarında saygılıdırlar.

وَٱلَّذِينَ هُمْ عَنِ ٱللَّغْوِ مُعْرِضُونَ ﴿٣﴾

Ve öyle kişilerdir onlar ki boş şeylerden yüz çevirirler.

Alİ Bulaç

Onlar, 'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir;

Çeviriyazı

velleẕîne hüm `ani-llagvi mü`riḍûn.

Diyanet İşleri

Onlar boş şeylerden yüz çevirirler.

Diyanet Vakfı

Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler;

Edip Yüksel

Boş sözlerden yüz çevirirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler,

Öztürk

Boş ve lüzumsuz sözden yüz çevirmişlerdir onlar.

Suat Yıldırım

Onlar boş şeylerden uzak dururlar. [25,72]

Süleyman Ateş

Onlar boş şeylerden yüz çevirirler.

وَٱلَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَوٰةِ فَٰعِلُونَ ﴿٤﴾

Ve öyle kişilerdir onlar ki zekatlarını verirler.

Alİ Bulaç

Onlar, zekata ilişkin (söz ve görevlerini mutlaka) yerine getirenlerdir;

Çeviriyazı

velleẕîne hüm lilzekâti fâ`ilûn.

Diyanet İşleri

Onlar zekatlarını verirler.

Diyanet Vakfı

Onlar ki, zekatı verirler;

Edip Yüksel

Zekatı pratiğe geçirirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ki, zekat (vazifelerini) yerine getirirler,

Öztürk

Zekâtı vermek için faaliyettedir onlar.

Suat Yıldırım

Onlar zekâtı ifa eder (kendilerini maddeten ve manen arındırırlar). [91,9-10; 41,6-7]

Süleyman Ateş

Onlar zekatı verirler.

وَٱلَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَٰفِظُونَ ﴿٥﴾

Ve öyle kişilerdir onlar ki ırzlarını korurlar.

Alİ Bulaç

Ve onlar ırzlarını koruyanlardır;

Çeviriyazı

velleẕîne hüm lifürûcihim ḥâfiżûn.

Diyanet İşleri

Onlar, eşleri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten korurlar. Doğrusu bunlar yerilemezler.

Diyanet Vakfı

Ve onlar ki, iffetlerini korurlar;

Edip Yüksel

Ve cinsel ilişkilerden sakınırlar;

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve onlar ki, iffetlerini korurlar,

Öztürk

Cinsiyet organlarını/ırzlarını koruyanlardır onlar.

Suat Yıldırım

Onlar mahrem yerlerini günahlardan korurlar. Yalnız eşleri ve cariyeleri ile ilişki kurarlar. Çünkü bunu yapanlar ayıplanamazlar. Ama bu sınırın ötesine geçmek peşinde olanlar, işte onlardır haddi aşanlar.

Süleyman Ateş

Ve onlar ırzlarını korurlar.

إِلَّا عَلَىٰٓ أَزْوَٰجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَٰنُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ ﴿٦﴾

Ancak eşleri, ve malları olan cariyeleri müstesna ve bunda da hiç kınanmaz onlar.

Alİ Bulaç

Ancak eşleri ya da sağ ellerinin sahip olduklarına karşı (tutumları) hariç; bu konuda kınanmış değillerdir.

Çeviriyazı

illâ `alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânühüm feinnehüm gayru melûmîn.

Diyanet İşleri

Onlar, eşleri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten korurlar. Doğrusu bunlar yerilemezler.

Diyanet Vakfı

Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.

Edip Yüksel

Ancak eşleri veya sahip oldukları hariç. Onlar kınanmazlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı) kınanmış değillerdir.

Öztürk

Eşleri yahut akitleri aracılığıyla sahip bulundukları müstesnadır. Bu durumda kınanmış değillerdir onlar.

Suat Yıldırım

Onlar mahrem yerlerini günahlardan korurlar. Yalnız eşleri ve cariyeleri ile ilişki kurarlar. Çünkü bunu yapanlar ayıplanamazlar. Ama bu sınırın ötesine geçmek peşinde olanlar, işte onlardır haddi aşanlar.

Süleyman Ateş

Ancak eşleri, yahut ellerinin sahipolduğu (cariyeler) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı da) onlar kınanmazlar.

فَمَنِ ٱبْتَغَىٰ وَرَآءَ ذَٰلِكَ فَأُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْعَادُونَ ﴿٧﴾

Bunun ötesinde bir şey isteyenlerse, onlardır haddi aşanlar.

Alİ Bulaç

Fakat kim bundan ötesini ararsa, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.

Çeviriyazı

femeni-btegâ verâe ẕâlike feülâike hümü-l`âdûn.

Diyanet İşleri

Bu sınırları aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir.

Diyanet Vakfı

Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.

Edip Yüksel

Kim bunun ötesini ararsa sınırı aşmış olur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şu halde, kim bunun ötesine gitmeyi isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.

Öztürk

Kim bundan ötesini isterse, işte onlar, sınırı aşanlardır.

Suat Yıldırım

Onlar mahrem yerlerini günahlardan korurlar. Yalnız eşleri ve cariyeleri ile ilişki kurarlar. Çünkü bunu yapanlar ayıplanamazlar. Ama bu sınırın ötesine geçmek peşinde olanlar, işte onlardır haddi aşanlar.

Süleyman Ateş

Ama bunun ötesine gitmek isteyen olursa, işte onlar haddi aşanlardır.

وَٱلَّذِينَ هُمْ لِأَمَٰنَٰتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَٰعُونَ ﴿٨﴾

Ve öyle kişilerdir onlar ki emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.

Alİ Bulaç

(Yine) Onlar, emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir.

Çeviriyazı

velleẕîne hüm liemânâtihim ve`ahdihim râ`ûn.

Diyanet İşleri

Onlar emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler.

Diyanet Vakfı

Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler;

Edip Yüksel

Onlar ki kendilerine emanet edilen şeylere dikkat ederler. Verdikleri sözleri de yerine getirirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yine onlar ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler,

Öztürk

O müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır.

Suat Yıldırım

O müminler üzerlerindeki emanetleri gözetirler, verdikleri sözleri tam tamına tutarlar.

Süleyman Ateş

Ve o(mü'min)ler emanetlerine ve ahidlerine özen gösterirler.

وَٱلَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَوَٰتِهِمْ يُحَافِظُونَ ﴿٩﴾

Ve öyle kişilerdir onlar ki namazlarını korurlar.

Alİ Bulaç

Onlar, namazlarını da (titizlikle) koruyanlardır.

Çeviriyazı

velleẕîne hüm `alâ ṣalevâtihim yüḥâfiżûn.

Diyanet İşleri

Namazlarına riayet ederler.

Diyanet Vakfı

Ve onlar ki, namazlarına devam ederler.

Edip Yüksel

Onlar ki namazlarını düzenli olarak gözetirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve onlar ki, namazlarını muhafaza ederler,

Öztürk

Namazlarını/dualarını korumaya devam ederler onlar.

Suat Yıldırım

Onlar namazlarını vaktinde eda edip zayi etmekten korurlar.

Süleyman Ateş

Onlar namazlarını (vakitlerinde kılarak) korurlar.

أُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْوَٰرِثُونَ ﴿١٠﴾

Onlardır mirasçılar.

Alİ Bulaç

İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak onlardır.

Çeviriyazı

ülâike hümü-lvâriŝûn.

Diyanet İşleri

İşte onlar, temelli kalacakları Firdevs cennetine varis olanlardır.

Diyanet Vakfı

İşte, asıl bunlar varis olacaklardır;

Edip Yüksel

İşte varis olacaklar onlardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte asıl onlar varislerdir.

Öztürk

İşte bunlardır mirasçı olanlar;

Suat Yıldırım

“İşte vâris olanlar, ebedî kalacakları Firdevs cennetine vâris olanlar onlardır onlar. [19,63; 43,72]

Süleyman Ateş

İşte varis olacaklar onlardır.

ٱلَّذِينَ يَرِثُونَ ٱلْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ ﴿١١﴾

Öyle kişilerdir onlar ki Firdevs'i miras alırlar ve onlar orada ebedi kalırlar.

Alİ Bulaç

Ki onlar Firdevs (cennetlerin)e de varis olacaklardır; içinde de ebedi olarak kalacaklardır.

Çeviriyazı

elleẕîne yeriŝûne-lfirdevs. hüm fîhâ ḫâlidûn.

Diyanet İşleri

İşte onlar, temelli kalacakları Firdevs cennetine varis olanlardır.

Diyanet Vakfı

(Evet) Firdevs'e varis olan bu kimseler, orada ebedi kalıcıdırlar.

Edip Yüksel

Cennete mirasçı olacak ve orada ebedi kalacaklar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ki, Firdevs'e varis olan bu kimseler orada ebedî kalırlar.

Öztürk

Ki, Firdevs cennetine mirasçı olurlar, onda sürekli kalırlar.

Suat Yıldırım

“İşte vâris olanlar, ebedî kalacakları Firdevs cennetine vâris olanlar onlardır onlar. [19,63; 43,72]

Süleyman Ateş

Onlar (en yüksek cennet olan) Firdevs'e varis olacaklar, orada ebedi kalacaklardır.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا ٱلْإِنسَٰنَ مِن سُلَٰلَةٍۢ مِّن طِينٍۢ ﴿١٢﴾

Andolsun ki biz insanı, balçık mayasından yarattık.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık.

Çeviriyazı

veleḳad ḫalaḳne-l'insâne min sülâletim min ṭîn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, insanı süzme çamurdan yarattık.

Diyanet Vakfı

Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık.

Edip Yüksel

Biz, insanı özel bir balçıktan yarattık

Elmalılı Hamdi Yazır

And olsun biz insanı, çamurdan, bir sülâleden (süzülüp çıkarılmış çamurdan) yarattık.

Öztürk

Yemin olsun ki, biz insanı topraktan oluşan bir özden yarattık.

Suat Yıldırım

Şu bir gerçektir ki Biz insanı süzme çamurdan yaratırız. [30,20; 6,2; 32,8]

Süleyman Ateş

Andolsun biz insanı çamurdan bir süzmeden yarattık.

ثُمَّ جَعَلْنَٰهُ نُطْفَةًۭ فِى قَرَارٍۢ مَّكِينٍۢ ﴿١٣﴾

Sonra onu, sağlam bir karar yurdunda bir katre su kıldık.

Alİ Bulaç

Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.

Çeviriyazı

ŝümme ce`alnâhü nuṭfeten fî ḳarârim mekîn.

Diyanet İşleri

Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik.

Diyanet Vakfı

Sonra onu sağlam bir karargahta nutfe haline getirdik.

Edip Yüksel

Sonra onu sağlam bir bekleme yerinde bir damlacık haline getirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra onu emin ve sağlam bir karargahta (rahimde) nutfe (sperma) haline getirdik.

Öztürk

Sonra onu çok dayanaklı bir karargâhta bir damlacık yaptık.

Suat Yıldırım

Sonra onu nutfe (sperm) halinde sağlam bir yere yerleştiririz.

Süleyman Ateş

Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak sağlam bir karar yerine koyduk.

ثُمَّ خَلَقْنَا ٱلنُّطْفَةَ عَلَقَةًۭ فَخَلَقْنَا ٱلْعَلَقَةَ مُضْغَةًۭ فَخَلَقْنَا ٱلْمُضْغَةَ عِظَٰمًۭا فَكَسَوْنَا ٱلْعِظَٰمَ لَحْمًۭا ثُمَّ أَنشَأْنَٰهُ خَلْقًا ءَاخَرَ ۚ فَتَبَارَكَ ٱللَّهُ أَحْسَنُ ٱلْخَٰلِقِينَ ﴿١٤﴾

Sonra o bir katre suyu kan pıhtısı haline getirdik, derken kan pıhtısını bir parça et haline soktuk, derken ette kemikler yarattık, derken kemiklere et giydirdik, sonra da onu başka bir yaratılışla meydana getirdik; ne yücedir şanı yaratıcıların en güzeli Allah'ın.

Alİ Bulaç

Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne Yücedir.

Çeviriyazı

ŝümme ḫalaḳne-nnuṭfete `aleḳaten feḫalaḳne-l`aleḳate muḍgaten feḫalaḳne-lmuḍgate `iżâmen fekesevne-l`iżâme laḥmâ. ŝümme enşe'nâhü ḫalḳan âḫar. fetebârake-llâhü aḥsenü-lḫâliḳîn.

Diyanet İşleri

Sonra nutfeyi kan pıhtısına çevirdik, kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratık yaptık: Biçim verenlerin en güzeli olan Allah ne uludur!

Diyanet Vakfı

Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıpyaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.

Edip Yüksel

Sonra, o damlacığı, embriyo olarak biçimlendirdik, sonra embriyoyu dölüt olarak biçimlendirdik, sonra dölütü kemik olarak biçimlendirdik, sonra kemiğe et giydirdik ve sonra onu yeni bir yaratık haline soktuk. Biçim verenlerin en güzeli ALLAH çok yücedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra nutfeyi bir alaka (embrio) yarattık, derken o alakayı bir mudga (bir çiğnem et parçası halinde) yarattık, derken o mudgayı bir takım kemik yarattık, derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra onu diğer bir yaratık olarak teşekkül ettirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir.

Öztürk

Sonra o damlacığı bir embriyo halinde yarattık, sonra o embriyoyu bir et parçası halinde yarattık, sonra o et parçasını bir kemik halinde yarattık ve nihayet o kemiğe de bir et giydirdik. Sonra onu bir başka yaratılışta yeniden kurduk. Yaratıcıların en güzeli Allah'ın kudret ve sanatı ne yücedir!

Suat Yıldırım

Sonra nutfeyi (rahim cidarına) yapışan bir hücreye, bunu da mudgaya, yani bir çiğnem et görünümündeki varlığa, mudgayı kemiklere dönüştürür, sonra da kemiklere et giydirip, derken yeni bir yaratılışa mazhar ederiz. İşte bak da Allah'ın ne mükemmel yaratan olduğunu bir düşün! [22,5]

Süleyman Ateş

Sonra nutfeyi alaka(embriyo)ya çevirdik, alaka(embriyo)yı bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik; sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli Allah, ne yücedir!

ثُمَّ إِنَّكُم بَعْدَ ذَٰلِكَ لَمَيِّتُونَ ﴿١٥﴾

Sonra şüphe yok ki siz öleceksiniz.

Alİ Bulaç

Sonra bunun ardından siz gerçekten ölecek olanlarsınız.

Çeviriyazı

ŝümme inneküm ba`de ẕâlike lemeyyitûn.

Diyanet İşleri

Sizler, bütün bunlardan sonra ölürsünüz.

Diyanet Vakfı

Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz.

Edip Yüksel

Sonra siz, bunun ardından öleceksiniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra siz bunun ardından, muhakkak ki öleceksiniz.

Öztürk

Sonra, siz bütün bunların ardından mutlaka öleceksiniz.

Suat Yıldırım

Ve bütün bunlardan sonra, siz ey insanlar, ölürsünüz. [21,35]

Süleyman Ateş

Sonra siz, bunun ardından öleceksiniz.

ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ تُبْعَثُونَ ﴿١٦﴾

Sonra gene şüphe yok ki kıyamet günü tekrar diriltileceksiniz.

Alİ Bulaç

Sonra siz gerçekten kıyamet günü diriltileceksiniz.

Çeviriyazı

ŝümme inneküm yevme-lḳiyâmeti tüb`aŝûn.

Diyanet İşleri

Şüphesiz kıyamet günü tekrar diriltilirsiniz.

Diyanet Vakfı

Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.

Edip Yüksel

Sonra siz, kıyamet (ayağa kalkış) günü diriltileceksiniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra da siz, şüphesiz, kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.

Öztürk

Sonra, siz kıyamet gününde yeniden diriltileceksiniz.

Suat Yıldırım

Sonra büyük duruşma (kıyamet) günü diriltilirsiniz.

Süleyman Ateş

Sonra, siz kıyamet günü muhakkak diriltileceksiniz.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَآئِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ ٱلْخَلْقِ غَٰفِلِينَ ﴿١٧﴾

Ve andolsun ki üstünüzde yedi yol yarattık ve bu yaratıştan gafil değiliz biz.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık; Biz yaratmada gafiller değiliz.

Çeviriyazı

veleḳad ḫalaḳnâ fevḳaküm seb`a ṭarâiḳ. vemâ künnâ `ani-lḫalḳi gâfilîn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, üstünüzde yedi tabaka yarattık. Biz, yarattığımızdan habersiz değiliz.

Diyanet Vakfı

Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmaktan habersiz değiliz.

Edip Yüksel

Üstünüzde yedi yol yarattık ve biz asla yaratıklardan habersiz olmadık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz, yaratmaktan habersiz değiliz.

Öztürk

Yemin olsun, biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık! Ve biz yaratılıştan/yaratılmışlardan gafil de değiliz.

Suat Yıldırım

Yine şu da bir gerçektir ki, Biz sizin üstünüzde yedi tabaka yarattık. Biz yaratmadan da, yarattıklarımızdan da habersiz değiliz. [2, 29; 40,57; 32,4-12; 17,44; 71,15; 65,12]

Süleyman Ateş

Üstünüzde de yedi tabaka (yedi gök) yarattık. Biz yaratmadan gafil değiliz.

وَأَنزَلْنَا مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءًۢ بِقَدَرٍۢ فَأَسْكَنَّٰهُ فِى ٱلْأَرْضِ ۖ وَإِنَّا عَلَىٰ ذَهَابٍۭ بِهِۦ لَقَٰدِرُونَ ﴿١٨﴾

Ve gökten, ihtiyaç miktarınca yağmur yağdırdık da yağmur suyunu yerde kararlaştırdık, topladık ve bizim, hiç şüphe yok ki onu gidermeye de gücümüz yeter.

Alİ Bulaç

Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yeryüzünde yerleştirdik; şüphesiz Biz onu (kurutup) giderme gücüne de sahibiz.

Çeviriyazı

veenzelnâ mine-ssemâi mâem biḳaderin feeskennâhü fi-l'arḍ. veinnâ `alâ ẕehâbim bihî leḳâdirûn.

Diyanet İşleri

Gökten suyu ölçülü indirdik de, onu yerde durdurduk. Şüphesiz onu gidermeye de kadiriz.

Diyanet Vakfı

Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu arzda durdurduk. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter.

Edip Yüksel

Gökten belli bir oranda su indirdik ve onu toprakta depoladık. Kuşkusuz onu gidermeye de gücümüz yeter.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu yerde durgunlaştırdık. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter.

Öztürk

Gökten bir kaderle/belli ölçüde bir su indirdik de onu yeryüzünde durdurduk. Elbette ki biz, onu gidermeye de gücü yetenleriz!

Suat Yıldırım

Biz gökten belirlediğimiz bir ölçüye göre su indirir ve onu yerde dinlendiririz. Ama dilersek onu yerden gidermeye de kadiriz.

Süleyman Ateş

Gökten belli ölçü ve miktarda su indirip onu yerde durdurduk. Biz onu (indirmeğe kadir olduğumuz gibi) gidermeğe de kadiriz.

فَأَنشَأْنَا لَكُم بِهِۦ جَنَّٰتٍۢ مِّن نَّخِيلٍۢ وَأَعْنَٰبٍۢ لَّكُمْ فِيهَا فَوَٰكِهُ كَثِيرَةٌۭ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ ﴿١٩﴾

Onunla da size hurmalıklar ve üzüm bağları meydana getirdik, oralarda sizin için birçok meyvelar var, onlardan yemedesiniz.

Alİ Bulaç

Böylelikle, bununla size hurmalıklardan, üzümlüklerden bahçeler-bağlar geliştirdik, içlerinde çok sayıda yemişler vardır; sizler onlardan yemektesiniz.

Çeviriyazı

feenşe'nâ leküm bihî cennâtim min neḫîliv vea`nâb. leküm fîhâ fevâkihü keŝîratüv veminhâ te'külûn.

Diyanet İşleri

Onunla, içinde, yediğiniz birçok meyvalar bulunan hurmalık ve üzüm bağları, Tur-i Sina'da yetişen, yiyenlere, yağ ve katık veren zeytin ağacını var ettik.

Diyanet Vakfı

Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bunlarda sizin için birçok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.

Edip Yüksel

Onunla, sizin için bir çok meyvelar içeren hurma ve üzüm bahçeleri yaptık; onlardan yiyip duruyorsunuz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik ki, bunlarda sizin için bir çok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.

Öztürk

Onunla size hurmalardan ve üzümlerden bahçeler yetiştirdik, onlarda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyorsunuz.

Suat Yıldırım

O su ile sizin için hurma ve üzüm bağları yetiştiririz ki onlarda size çok faydalar vardır, onlardan yersiniz de. [16,11; 36,34-35]

Süleyman Ateş

Onunla size, içlerinde sizin için birçok meyvalar bulunan hurma ve üzüm bahçeleri yetiştirdik, onlardan yiyorsunuz.

وَشَجَرَةًۭ تَخْرُجُ مِن طُورِ سَيْنَآءَ تَنۢبُتُ بِٱلدُّهْنِ وَصِبْغٍۢ لِّلْءَاكِلِينَ ﴿٢٠﴾

Ve Turı Seyna'dan çıkan bir ağaç da meydana getirdik ki yağıyla ve yiyenlere, katığıyla biter.

Alİ Bulaç

Ve (daha çok) Tur-i Sina'da çıkan bir ağaç (türü de yarattık); o yağlı ve yiyenlere bir katık olarak bitmekte (ürün vermekte)dir.

Çeviriyazı

veşeceraten taḫrucü min ṭûri seynâe tembütü biddühni veṣibgil lil'âkilîn.

Diyanet İşleri

Onunla, içinde, yediğiniz birçok meyvalar bulunan hurmalık ve üzüm bağları, Tur-i Sina'da yetişen, yiyenlere, yağ ve katık veren zeytin ağacını var ettik.

Diyanet Vakfı

Tur-i Sina'da da yetişen bir ağaç daha meydana getirdik ki, bu ağaç hem yağ hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir.

Edip Yüksel

Sina Dağı civarında yetişen ve yiyenler için yağ ve lezzet üreten bir ağaç...

Elmalılı Hamdi Yazır

Tûrı Sinâ'da (dahi) yetişen bir ağaç da meydana getirdik ki, bu ağaç, hem yağ, hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir.

Öztürk

Ve bir ağaç da yetiştirdik ki, Tûr-i Sina'dan çıkar, yağlı olarak biter; yiyenlere katıktır.

Suat Yıldırım

Sina Dağından çıkan bir nebat da yetiştiririz ki o ağaç hem yağ, hem de yiyenlere bir katık çıkarır.

Süleyman Ateş

Yine onunla Tur-i Sina'dan çıkan, (meyvası) yağlı olarak biten, yiyenlerin (yağına ekmeklerini) batıracakları bir (zeytin) ağac(ı) yetiştirdik.

وَإِنَّ لَكُمْ فِى ٱلْأَنْعَٰمِ لَعِبْرَةًۭ ۖ نُّسْقِيكُم مِّمَّا فِى بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَٰفِعُ كَثِيرَةٌۭ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ ﴿٢١﴾

Ve şüphe yok ki dört ayaklı hayvanlarda da ibret var sizin için elbette; karınlarındakini içiririz size ve onlarda, size daha birçok da faydalar var ve bir kısmını yersiniz.

Alİ Bulaç

Gerçekten hayvanlarda da sizin için bir ders (ibret) vardır; karınlarının içinde olanlardan size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz.

Çeviriyazı

veinne leküm fi-l'en`âmi le`ibrah. nüsḳîküm mimmâ fî büṭûnihâ veleküm fîhâ menâfi`u keŝîratüv veminhâ te'külûn.

Diyanet İşleri

Ehli hayvanlarda size ders vardır; onlardan çıkan sütten size içiririz; onlarda daha birçok menfaatiniz vardır. Onlardan yersiniz.

Diyanet Vakfı

Hayvanlarda sizin için elbette ibretler vardır. Onların karınlarındakinden (sütlerinden) size içiririz. Onlarda sizin için birçok faydalar daha vardır; etlerinden de yersiniz.

Edip Yüksel

Çiftlik hayvanlarında sizin için bir ders vardır. Karınlarındaki maddeden sizi içiriyoruz, onlarda sizin için bir çok yararlar mevcuttur; hatta onlardan yiyorsunuz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayvanlarda da sizin için elbette ibretler vardır. Onların karınlarındakilerden size içiririz. Onlarda sizin için birtakım faydalar daha vardır; ayrıca etlerini yersiniz.

Öztürk

Davarlarda da sizin için elbette bir ibret vardır! Onların karınlarındakilerden size içiriyoruz. Onlarda sizin için birçok yarar var. Onlardan yiyorsunuz da.

Suat Yıldırım

Davarlarda da sizin için ibretler vardır. Onların içinden çıkan sütle sizi besleriz. Daha onlarda sizin için nice faydalar bulunur. Onların etinden de yersiniz. [16,5-7; 36,71-73]

Süleyman Ateş

Hayvanlarda da sizin için ibret vardır: Karınlarının içindekinden size içiriyoruz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar var, aynı zamanda onlardan yersiniz.

وَعَلَيْهَا وَعَلَى ٱلْفُلْكِ تُحْمَلُونَ ﴿٢٢﴾

Onlara ve gemiye binersiniz.

Alİ Bulaç

Onların üzerinde ve gemilerde taşınmaktasınız.

Çeviriyazı

ve`aleyhâ ve`ale-lfülki tuḥmelûn.

Diyanet İşleri

Hem onların ve hem de gemilerin üzerinde taşınırsınız.

Diyanet Vakfı

Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.

Edip Yüksel

Onların üzerinde ve gemiler üzerinde taşınıyorsunuz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem onlara ve hem gemiye yüklenirsiniz.

Öztürk

Hem onlar üzerinde hem de gemiler üzerinde taşınıyorsunuz.

Suat Yıldırım

Onlara da, gemilere de binersiniz. [17,70]

Süleyman Ateş

O(hayva)nların üzerinde ve gemiler üzerinde taşınırsınız.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِۦ فَقَالَ يَٰقَوْمِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُۥٓ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ ﴿٢٣﴾

Ve andolsun ki Nuh'u kavmine gönderdik de ey kavmim dedi, kulluk edin Allah'a, size yoktur ondan başka bir mabut, hala mı çekinmeyeceksiniz?

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz Nuh'u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik. Böylece kavmine dedi ki: \"Ey Kavmim, Allah'a kulluk edin. O'nun dışında sizin başka İlahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?\"

Çeviriyazı

veleḳad erselnâ nûḥan ilâ ḳavmihî feḳâle yâ ḳavmi-`büdü-llâhe mâ leküm min ilâhin gayruh. efelâ tetteḳûn.

Diyanet İşleri

And olsun ki Nuh'u milletine gönderdik; onlara: \"Ey milletim! Allah'a kulluk edin; O'ndan başka tanrınız yoktur; sakınmaz mısınız?\" dedi.

Diyanet Vakfı

Andolsun ki, Nuh'u kavmine gönderdik ve o: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka bir tanrı yoktur. Hala sakınmaz mısınız? dedi.

Edip Yüksel

Nuh'u halkına göndermiştik de, \"Halkım, ALLAH'a kulluk ediniz. O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Saygı duyup erdemli davranmaz mısınız,\" demişti.

Elmalılı Hamdi Yazır

And olsun biz, Nûh'u kavmine gönderdik. \"Ey kavmim dedi, Allah'a kulluk edin. O'ndan başka tanrınız yoktur. Hâlâ sakınmaz mısınız?\"

Öztürk

Yemin olsun, Nûh'u toplumuna resul olarak gönderdik de o şöyle dedi: \"Ey toplumum! Allah'a kulluk/ibadet edin! O'ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ sakınmayacak mısınız?\"

Suat Yıldırım

Bir zaman, halkını irşad etmesi gayesiyle Nûh'u gönderdik de: “Ey halkım, dedi, yalnız Allah’a ibadet ediniz. Zira sizin Ondan başka ilahınız yoktur. Gerçek bu iken hâlâ şirkten sakınmaz mısınız?”

Süleyman Ateş

Andolsun biz, Nuh'u kavmine gönderdik: \"Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka tanrınız yoktur, korunmaz mısınız?\"

فَقَالَ ٱلْمَلَؤُا۟ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ مِن قَوْمِهِۦ مَا هَٰذَآ إِلَّا بَشَرٌۭ مِّثْلُكُمْ يُرِيدُ أَن يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَآءَ ٱللَّهُ لَأَنزَلَ مَلَٰٓئِكَةًۭ مَّا سَمِعْنَا بِهَٰذَا فِىٓ ءَابَآئِنَا ٱلْأَوَّلِينَ ﴿٢٤﴾

Kavminin ileri gelenlerinden kafir olanlar, bu dediler, sizin gibi bir insandan başka bir şey değil, size üstün olmayı dilemekte ve Allah isteseydi melekleri indirirdi, fakat bizden önce gelip geçen atalarımız zamanında da böyle bir şey olduğunu duymadık biz.

Alİ Bulaç

Bunun üzerine, kavminden inkara sapmış önde gelenler dediler ki: \"Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah (öne sürdüklerini) dilemiş olsaydı, muhakkak melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da bunu işitmiş değiliz.\"

Çeviriyazı

feḳâle-lmeleü-lleẕîne keferû min ḳavmihî mâ hâẕâ illâ beşerum miŝlüküm yürîdü ey yetefeḍḍale `aleyküm. velev şâe-llâhü leenzele melâikeh. mâ semi`nâ bihâẕâ fî âbâine-l'evvelîn.

Diyanet İşleri

Milletinin inkarcı ileri gelenleri: \"Bu, sizin gibi bir insandan başka birşey değildir. Sizden üstün olmak istiyor. Allah dilemiş olsaydı melekler indirirdi. İlk atalarımızdan beri böyle birşey işitmedik. Bu adamda nedense biraz delilik var, bir süreye kadar onu gözetleyin\" dediler.

Diyanet Vakfı

Bunun üzerine, kavminin inkarcı ileri gelenleri şöyle dediler: \"Bu, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hakim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.\"

Edip Yüksel

Halkının ileri gelen inkarcıları, \"Bu, sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Üzerinize egemen olmak istiyor. ALLAH dileseydi bir melek indirirdi. İlk atalarımızdan böyle bir şey işitmedik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun üzerine, kavminin içinden kâfir kodaman topluluğu \"Bu, dediler, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hakim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki bir melek gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.\"

Öztürk

Toplumu içinden inkârcı kodaman grup şöyle dedi: \"Bu adam, sizin gibi bir insandan başka şey değil; size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, melekler indirirdi. Biz ilk atalarımız arasında böyle bir şey duymadık.\"

Suat Yıldırım

Halkından ileri gelen birtakım kâfirler: “Bu,” dediler, “sizin gibi bir insandan başka bir şey değil, böyleyken size hakim olmak istiyor.” “Allah bize mesaj ulaştırmak isteseydi, (böyle sizin gibi bir insan göndermez), melaike indirirdi. Nitekim biz atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik. Bu delinin tekinden başka biri değil. Ona biraz süre tanıyın, sonra iş aydınlanır, siz de gereğini yaparsınız.”

Süleyman Ateş

Kavminin içinden ileri gelen inkarcı bir grup (şöyle) dedi: \"Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Size üstün gelmek istiyor. Eğer Allah (elçi göndermek) dileseydi, melekleri indirirdi. Biz ilk babalarımızdan böyle bir şey işitmedik.\"

إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌۢ بِهِۦ جِنَّةٌۭ فَتَرَبَّصُوا۟ بِهِۦ حَتَّىٰ حِينٍۢ ﴿٢٥﴾

Bu, deliliğe tutulmuş bir adam ancak, artık bir zamanadek gözetleyin bunu.

Alİ Bulaç

\"O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyin.\"

Çeviriyazı

in hüve illâ racülüm bihî cinnetün feterabbeṣû bihî ḥattâ ḥîn.

Diyanet İşleri

Milletinin inkarcı ileri gelenleri: \"Bu, sizin gibi bir insandan başka birşey değildir. Sizden üstün olmak istiyor. Allah dilemiş olsaydı melekler indirirdi. İlk atalarımızdan beri böyle birşey işitmedik. Bu adamda nedense biraz delilik var, bir süreye kadar onu gözetleyin\" dediler.

Diyanet Vakfı

\"Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp bekleyin bakalım.\"

Edip Yüksel

O, sadece deli bir adamdır. Hele bir süreye kadar onu gözleyin.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp (durumu) gözetleyin bakalım.\"

Öztürk

\"Cinnet getirmiş bir adamdan başkası değildir o. Belli bir süreye kadar göz altında tutun onu.\"

Suat Yıldırım

Halkından ileri gelen birtakım kâfirler: “Bu,” dediler, “sizin gibi bir insandan başka bir şey değil, böyleyken size hakim olmak istiyor.” “Allah bize mesaj ulaştırmak isteseydi, (böyle sizin gibi bir insan göndermez), melaike indirirdi. Nitekim biz atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik. Bu delinin tekinden başka biri değil. Ona biraz süre tanıyın, sonra iş aydınlanır, siz de gereğini yaparsınız.”

Süleyman Ateş

O, kendisinde delilik bulunan bir adamdır, başka bir şey değildir. Hele bir süreye kadar onu gözetleyin. He is only a man in whom is a madness, so watch him for a while.

قَالَ رَبِّ ٱنصُرْنِى بِمَا كَذَّبُونِ ﴿٢٦﴾

Nuh, Rabbim dedi, beni yalanlamalarına karşı sen yardım et bana.

Alİ Bulaç

\"Rabbim\" dedi (Nuh). \"Beni yalanlamalarına karşılık, bana yardım et.\"

Çeviriyazı

ḳâle rabbi-nṣurnî bimâ keẕẕebûn.

Diyanet İşleri

Nuh: \"Rabbim! Beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et\" dedi.

Diyanet Vakfı

(Nuh), Rabbim! dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!

Edip Yüksel

Dedi ki, \"Rabbim, beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et.

Elmalılı Hamdi Yazır

Nuh: \"Rabbim! dedi, beni yalana çıkarmalarına karşı bana yardım et!\"

Öztürk

Nûh şöyle yakardı: \"Rabbim, beni yalanlamaları karşısında yardım et bana!\"

Suat Yıldırım

Nuh: “Ya Rabbî, dedi, beni yalancı saymalarına karşı Sen yardım et bana!”

Süleyman Ateş

(Nuh): \"Rabbim, beni yalanlamaları karşısında bana yardım et (bana verdiğin sözü yerine getir)!\" dedi.

فَأَوْحَيْنَآ إِلَيْهِ أَنِ ٱصْنَعِ ٱلْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَآءَ أَمْرُنَا وَفَارَ ٱلتَّنُّورُ ۙ فَٱسْلُكْ فِيهَا مِن كُلٍّۢ زَوْجَيْنِ ٱثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ ٱلْقَوْلُ مِنْهُمْ ۖ وَلَا تُخَٰطِبْنِى فِى ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓا۟ ۖ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ ﴿٢٧﴾

Derken ona, nezaretimiz altında ve vahyimize uyarak bir gemi yap diye vahyettik; derken emrimiz gelip tandırın altından su kaynamaya başlayınca her mahluktan birer çifti ve helaki takdir edilenden başka ailenden olanları gemiye yükle ve zulmedenler hakkında bana söz söyleme, şüphe yok ki onlar garkolacaklar dedik.

Alİ Bulaç

Böylelikle Biz ona: \"Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Nitekim Bizim emrimiz gelip de tandır kızışınca, onun içine her (tür hayvandan) ikişer çift ile, içlerinden aleyhlerine söz geçmiş (azap gerekmiş) olanlar dışında olan aileni de alıp koy; zulmedenler konusunda Bana muhatap olma, çünkü onlar boğulacaklardır\" diye vahyettik.

Çeviriyazı

feevḥaynâ ileyhi eni-ṣne`i-lfülke bia`yüninâ vevaḥyinâ feiẕâ câe emrunâ vefâra-ttennûru feslük fîhâ min küllin zevceyni-ŝneyni veehleke illâ men sebeḳa `aleyhi-lḳavlü minhüm. velâ tüḫâṭibnî fi-lleẕîne żalemû. innehüm mugraḳûn.

Diyanet İşleri

Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: \"Nezaretimiz altında, sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap; buyruğumuz gelip tandırdan sular kaynayınca her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu alıp gemiye bindir. Haksızlık yapanlar için Bana baş vurma, çünkü onlar suda boğulacaklardır.\"

Diyanet Vakfı

Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Gözlerimizin önünde (muhafazamız altında) ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de, içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır.

Edip Yüksel

Bunun üzerine kendisine şöyle vahyettik: \"Gözümüzün önünde ve vahyimize uygun olarak gemiyi yap. Emrimiz gelince, kaynaklar kaynayıp taşınca her çeşit (evcil hayvanı) ve aleyhlerine hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni al. Zalimler adına benimle konuşma; onlar boğulacaklardır.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Bizim nezaretimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kaynayınca, her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır!

Öztürk

Bunun üzerine biz, Nûh'a şöyle vahyettik: \"Gözlerimizin önünde ve vahyimize uygun olarak gemiyi yap. Emrimiz gelip tandır kaynayınca, ailenle birlikte her türden iki çifti gemiye sok. İçlerinden, haklarında daha önce hüküm verilmiş olanları dışta bırak. Zulmetmiş olanlar hakkında bana yakarıp durma. Onlar kesinlikle boğulacaklardır.\"

Suat Yıldırım

Biz de ona vahyedip bildirdik ki: “Nezaretimiz altında ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Buyruğumuz gelip tandır kaynayınca her cinsten birer çift ile haklarında azap hükmü takdir edilmiş olanlar dışında kalan aile halkını yanına al! Zalim ve kâfirler hakkında sakın Bana başvurma! Çünkü onlar suda boğulacaklardır.”

Süleyman Ateş

Biz de ona vahyettik ki: \"Gözlerimizin önünde ve vahyimiz(öğretimimiz)le o gemiyi yap. Bizim buyruğumuz gelip de tandır kaynayınca her cinsten iki çift ve aileni de alıp ona sok. Yalnız onlar içinde alehylerine söz geçmiş (azabımıza uğrama hükmü giymiş) olanları bırak. O zulmedenler hakkında bana yalvarma; onlar, mutlaka boğulacaklardır!

فَإِذَا ٱسْتَوَيْتَ أَنتَ وَمَن مَّعَكَ عَلَى ٱلْفُلْكِ فَقُلِ ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ ٱلَّذِى نَجَّىٰنَا مِنَ ٱلْقَوْمِ ٱلظَّٰلِمِينَ ﴿٢٨﴾

Sen ve seninle beraber bulunanlar, gemiye oturunca da hamdolsun Allah'a ki de, bizi zalim topluluktan kurtardı.

Alİ Bulaç

\"Böylece sen, beraberinde olanlarla gemiye bindiğinde o zaman de ki: \"Bizi o zulmeden kavimden kurtaran Allah'a hamd olsun.\"

Çeviriyazı

feiẕe-steveyte ente vemem me`ake `ale-lfülki feḳuli-lḥamdü lillâhi-lleẕî neccânâ mine-lḳavmi-żżâlimîn.

Diyanet İşleri

Ey Nuh! Sen ve beraberindekiler gemiye yerleşince: \"Bizi zalim milletten kurtaran Allah'a hamdolsun\" de.

Diyanet Vakfı

Sen, yanındakilerle birlikte gemiye yerleştiğinde: \"Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun\" de.

Edip Yüksel

\"Sen ve beraberindekiler gemiye yerleştiğinizde, 'Bizi o zalim halktan kurtaran ALLAH'a övgüler olsun,' de.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Sen, yanındakilerle beraber gemiye yerleştiğinde: \"Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun\" de.

Öztürk

Sen, yanındakilerle birlikte geminin üzerine çıktığında şöyle de: \"Zalimler topluluğundan bizi kurtaran Allah'a hamt olsun!\"

Suat Yıldırım

“Sen ve beraberinde olanlar gemiye yerleşince de ki: “Bizi o zalim toplumun elinden kurtaran Allah'a hamd-u senalar olsun!”

Süleyman Ateş

Sen ve yanında bulunanlar gemiye yerleştiğiniz zaman: \"Bizi o zalim kavimden kurtaran Allah'a hamdolsun.\" de.

وَقُل رَّبِّ أَنزِلْنِى مُنزَلًۭا مُّبَارَكًۭا وَأَنتَ خَيْرُ ٱلْمُنزِلِينَ ﴿٢٩﴾

Ve de ki: Rabbim, beni kutlulukla indir ve sensin indirenlerin en hayırlısı.

Alİ Bulaç

Ve de ki: \"Rabbim, beni kutlu bir konakta indir, Sen konuklayanların en hayırlısısın.\"

Çeviriyazı

veḳur rabbi enzilnî münzelem mübârakev veente ḫayru-lmünzilîn.

Diyanet İşleri

\"Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen indirenlerin en iyisisin\" de.

Diyanet Vakfı

Ve de ki: Rabbim! Beni bereketli bir yere indir. Sen, iskan edenlerin en hayırlısısın.

Edip Yüksel

\"Ve, 'Rabbim, beni kutlu bir yere indir. Sen indirenlerin en iyisisin,' de.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve de ki: \"Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen, konuklatanların en hayırlısısın.\"

Öztürk

Şunu da söyle: \"Rabbim, beni bereketli bir yere indir! Sen, konuk ağırlayanların en hayırlısısın.\"

Suat Yıldırım

“Ya Rabbî, beni güvenli ve kutlu bir yere indir. Çünkü sen konuklayanların en iyisi, en mükemmelisin.” [43,12-13; 11,41]

Süleyman Ateş

Ve de ki: \"Rabbim, beni mübarek bir inişle indir; sen konuklayanların en hayırlısısın.\"

إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍۢ وَإِن كُنَّا لَمُبْتَلِينَ ﴿٣٠﴾

Şüphe yok ki bundan deliller var elbet ve şüphesiz ki biz, insanları deneriz.

Alİ Bulaç

Hiç şüphesiz bunda ayetler vardır ve Biz gerçekten denemeden geçiririz.

Çeviriyazı

inne fî ẕâlike leâyâtiv vein künnâ lemübtelîn.

Diyanet İşleri

Doğrusu bunlarda dersler vardır. Biz şüphesiz insanları denemekteyiz.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz bunda (Nuh ve kavminin başından geçenlerde) birtakım ibretler vardır. Hakikaten biz (kullarımızı böyle) deneriz.

Edip Yüksel

Bunda işaretler ve dersler vardır. Biz elbette sizleri denemekteyiz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz bunda sizin için birtakım ibretler vardır. Çünkü biz, kullarımızı böyle denemişizdir.

Öztürk

Biz onları imtihan ediyor idiysek de bunda elbette ibretler vardır!

Suat Yıldırım

Bunda elbette alınacak çok ibretler var. Gerçekten Biz insanları imtihan etmekteyiz.

Süleyman Ateş

Gerçi biz, (onları) sınıyorduk ama, bu olayda (sizler için de) nice ibretler vardır.

ثُمَّ أَنشَأْنَا مِنۢ بَعْدِهِمْ قَرْنًا ءَاخَرِينَ ﴿٣١﴾

Sonra onların ardından, başka bir nesil meydana getirdik.

Alİ Bulaç

Sonra onların ardından bir başka insan-nesli yaratıp-inşa ettik.

Çeviriyazı

ŝümme enşe'nâ mim ba`dihim ḳarnen âḫarîn.

Diyanet İşleri

Bunların ardından başka nesiller varettik.

Diyanet Vakfı

Sonra onların ardından bir başka nesil meydana getirdik.

Edip Yüksel

Sonra, onların ardından, başka bir soy yetiştirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.

Öztürk

Sonra onların ardından başka bir nesil oluşturduk.

Suat Yıldırım

Onlardan sonra başka nesiller yarattık.

Süleyman Ateş

Sonra onların ardından başka bir nesil yetiştirdik.

فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًۭا مِّنْهُمْ أَنِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُۥٓ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ ﴿٣٢﴾

Derken onlara, kendi cinslerinden bir peygamber gönderdik de kulluk edin Allah'a dedi, yoktur size ondan başka bir mabut, hala mı çekinmezsiniz?

Alİ Bulaç

Onlara da kendi içlerinden: \"Allah'a ibadet edin. O'nun dışında sizin başka İlahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?\" (desin) diye içlerinden bir elçi gönderdik.

Çeviriyazı

feerselnâ fîhim rasûlem minhüm eni-`büdü-llâhe mâ leküm min ilâhin gayruh. efelâ tetteḳûn.

Diyanet İşleri

Onlara aralarından: \"Allah\"a kulluk edin, O'ndan başka tanrınız yoktur, sakınmaz mısınız?\" diyen bir elçi gönderdik.

Diyanet Vakfı

Onlar arasından kendilerine: \"Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hala Allah'tan korkmaz mısınız?\" (mesajını ileten) bir peygamber gönderdik.

Edip Yüksel

Onlara, aralarından bir elçi gönderdik: \"ALLAH'a kulluk ediniz, sizin ondan başka bir tanrınız yoktur. Saygı gösterip erdemli davranmıyacak mısınız?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun üzerine, onlar arasından kendilerine, \"Allah'a kulluk edin; çünkü sizin O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hâlâ Allah'tan korkmaz mısınız? (mesajını ileten) bir resul gönderdik.

Öztürk

Onlara da içlerinden şu yolda tebliğde bulunan bir resul gönderdik: Allah'a kulluk/ibadet edin. O'ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ ürpermiyor musunuz?

Suat Yıldırım

Onların içinden “Yalnız bir Allah'a ibadet ediniz, zira sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. Gerçek bu iken hâlâ şirkten sakınmaz mısınız?” diyen bir peygamber gönderdik.

Süleyman Ateş

Onlara da kendi içlerinden: \"Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka Tanrınız yoktur, (Allah'ın azabından) korunmaz mısınız?\" diyen bir elçi gönderdik.

وَقَالَ ٱلْمَلَأُ مِن قَوْمِهِ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ وَكَذَّبُوا۟ بِلِقَآءِ ٱلْءَاخِرَةِ وَأَتْرَفْنَٰهُمْ فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا مَا هَٰذَآ إِلَّا بَشَرٌۭ مِّثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ ﴿٣٣﴾

Kavminin ileri gelenlerinden kafir olanlar ve ahirete ulaşmayı yalanlayanlar, onlara dünya yaşayışında nimetler verdiğimiz halde bu dediler, sizin gibi bir insandan başka bir şey değil; yediğiniz şeylerden o da yemekte ve içtiğiniz şeylerden o da içmekte.

Alİ Bulaç

Kendi kavminden, inkar edip ahirete kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki: \"Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir, kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir.\"

Çeviriyazı

veḳâle-lmeleü min ḳavmihi-lleẕîne keferû vekeẕẕebû biliḳâi-l'âḫirati veetrafnâhüm fi-lḥayâti-ddünyâ mâ hâẕâ illâ beşerum miŝlüküm ye'külü mimmâ te'külûne minhü veyeşrabü mimmâ teşrabûn.

Diyanet İşleri

Onun, inkarcı ve ahirete kavuşmayı yalanlayan milletinin ileri gelenleri ki Biz onlara bu dünya hayatında nimet vermiştik şöyle dediler: \"Bu, yediğinizden yiyen, içtiğinizden içen sizin gibi bir insandan başka birşey değildir.\"

Diyanet Vakfı

Onun kavminden, kafir olup ahirete ulaşmayı inkar eden ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz varlıklı kişiler: \"Bu, dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer.\"

Edip Yüksel

Dünya hayatında kendilerine alabildiğine nimetler bağışlamamıza rağmen, ahiret karşılaşmasını yalanlayıp inkar eden, halkının ileri gelenleri şöyle dediler: \"Bu, yalnızca sizin gibi bir insandır. Sizin yediğinizden yiyor, sizin içtiğinizden içiyor.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kodaman güruh dedi ki: \"Bu dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer.\"

Öztürk

Toplumunun, dünya hayatında servet ve refaha ulaştırdığımız halde inkâra sapıp âhiretteki buluşmayı yalanlayan kodaman takımı şöyle dedi: \"Bu adam, sadece sizin gibi bir insan; yemekte olduğunuzdan yiyor, içmekte olduğunuzdan içiyor.\"

Suat Yıldırım

Onun halkından kâfir olup âhiret buluşmasını yalan sayan ve kendilerine dünya hayatında bol nimet verdiğimiz eşraf takımı: “Bu,” dediler, “sizin gibi bir insandan başka bir şey değil, baksanıza sizin yediklerinizden yiyor, sizin içtiklerinizden içiyor. Eğer siz, sizin gibi bir beşere itaat edecek olursanız, büyük bir kayba ve hüsrana uğrarsınız.”

Süleyman Ateş

Kavminden, kendilerine dünya hayatında bol ni'met verdiğimiz o inkar eden ve ahiret buluşmasını (hesap ve cezasını) yalanlayan eşraf takımı dedi ki: \"Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Sizin yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor.\"

وَلَئِنْ أَطَعْتُم بَشَرًۭا مِّثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًۭا لَّخَٰسِرُونَ ﴿٣٤﴾

Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz o zaman gerçekten de ziyan edersiniz.

Alİ Bulaç

\"Eğer sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, siz gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz.\"

Çeviriyazı

velein eṭa`tüm beşeram miŝleküm inneküm iẕel leḫâsirûn.

Diyanet İşleri

\"Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz hüsrana uğrayacağınızda hiç şüphe yoktur.\"

Diyanet Vakfı

\"Gerçekten, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz, herhalde ziyan edersiniz.\"

Edip Yüksel

\"Sizin gibi bir insana uyarsanız, siz o zaman gerçekten kaybedersiniz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Gerçekten, tıpkı kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz herhalde ziyan edersiniz.\"

Öztürk

\"Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz, o takdirde mutlaka hüsrana uğrayanlar olursunuz.\"

Suat Yıldırım

Onun halkından kâfir olup âhiret buluşmasını yalan sayan ve kendilerine dünya hayatında bol nimet verdiğimiz eşraf takımı: “Bu,” dediler, “sizin gibi bir insandan başka bir şey değil, baksanıza sizin yediklerinizden yiyor, sizin içtiklerinizden içiyor. Eğer siz, sizin gibi bir beşere itaat edecek olursanız, büyük bir kayba ve hüsrana uğrarsınız.”

Süleyman Ateş

Eğer sizin gibi bir insana ita'at ederseniz o takdirde siz, mutlaka ziyana uğrayanlarsınız demektir.

أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنتُمْ تُرَابًۭا وَعِظَٰمًا أَنَّكُم مُّخْرَجُونَ ﴿٣٥﴾

Ölüp toprak ve kemik kesildikten sonra kabirden çıkacağınızı mı vaadediyor size?

Alİ Bulaç

\"O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va'dediyor?\"

Çeviriyazı

eye`idüküm enneküm iẕâ mittüm veküntüm türâbev ve`iżâmen enneküm muḫracûn.

Diyanet İşleri

\"Öldüğünüz, toprak ve kemik yığını olduğunuz zaman tekrar dirilmenizle sizi tehdit mi ediyor?\"

Diyanet Vakfı

\"Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (kabirden) çıkarılacağınızı mı vadediyor?\"

Edip Yüksel

\"Siz öldükten, toprak ve kemik haline dönüştükten sonra, sizin geri çıkacağınızı mı söz veriyor?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (tekrar) meydana çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?\"

Öztürk

\"Size, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra tekrar meydana çıkarılacağınızı mı vaat ediyor?\"

Suat Yıldırım

“Ne o,” dediler, bu adam siz ölüp de toprak ve kemik haline geldikten sonra sizin diriltilip mezardan çıkarılacağınızı mı vâd ediyor?”

Süleyman Ateş

O size, siz öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman yeniden hayata çıkarılacağınızı mı va'dediyor?

۞ هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ ﴿٣٦﴾

Size vaadedilen şey, gerçekten ne de uzak, ne de uzak.

Alİ Bulaç

\"Heyhat, size va'dedilen şeye heyhat...\"

Çeviriyazı

heyhâte heyhâte limâ tû`adûn.

Diyanet İşleri

\"Oysa tehdit edildiğiniz şey ne kadar, hem de ne kadar uzak!\"

Diyanet Vakfı

\"Bu size vadedilen (öldükten sonra yeniden dirilmek, gerçek olmaktan) çok uzak!\"

Edip Yüksel

\"Size söz verilen bu şey imkansızdır, imkansız!\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Heyhât o size vaad edilen şey ne kadar uzak!\"

Öztürk

\"Heyhat! Size vaat edilen o şey ne kadar uzak!\"

Suat Yıldırım

“Heyhat! Heyhat! Size vâd edilen şey ne kadar da uzak!”

Süleyman Ateş

Heyhat, o size va'dedilen şey ne kadar uzak!

إِنْ هِىَ إِلَّا حَيَاتُنَا ٱلدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ ﴿٣٧﴾

Yaşayış, ancak şu dünyadaki yaşayışımızdan ibaret; ölürüz, yaşarız ve tekrar dirilmeyiz biz.

Alİ Bulaç

\"O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.\"

Çeviriyazı

in hiye illâ ḥayâtüne-ddünyâ nemûtü venaḥyâ vemâ naḥnü bimeb`ûŝîn.

Diyanet İşleri

\"Hayat ancak bu dünyadakidir. Ölürüz ve yaşarız (kimimiz ölür kimimiz doğar); tekrar diriltilmeyiz.\"

Diyanet Vakfı

\"Hayat, şu dünya hayatımızdan ibarettir. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek de değiliz.\"

Edip Yüksel

\"Yaşantımız sadece bu dünyadadır. Yaşarız, ölürüz. Asla dirilecek değiliz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Dünya hayatından başka gerçek yoktur. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek değiliz.\"

Öztürk

\"Hayat, şu dünya hayatımızdan başkası değildir. Ölürüz, yaşarız ama biz tekrar diriltilecek değiliz.\"

Suat Yıldırım

“Hayat sadece dünya hayatından ibarettir, ölür gideriz, ancak bir kere yaşarız ve ölümden sonra asla diriltilmeyiz!”

Süleyman Ateş

Ne ise hep bu dünya hayatımızdır; ölürüz ve yaşarız, biz öldükten sonra diriltilecek değiliz.

إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ ٱفْتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًۭا وَمَا نَحْنُ لَهُۥ بِمُؤْمِنِينَ ﴿٣٨﴾

Bu, ancak yalan yere Allah'a iftira eden bir adam ve biz, ona inanmayız.

Alİ Bulaç

\"O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah'a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz.\"

Çeviriyazı

in hüve illâ racülün-fterâ `ale-llâhi keẕibev vemâ naḥnü lehû bimü'minîn.

Diyanet İşleri

\"Bu, sadece Allah'a karşı yalan uyduranın biridir. Biz ona inanmayız.\"

Diyanet Vakfı

\"Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz.\"

Edip Yüksel

\"O, ALLAH'a yalan yakıştıran bir adamdan başkası değildir. Biz ona inanacak değiliz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz.\"

Öztürk

\"O, yalan düzüp Allah'a iftira eden bir adamdan başkası değil. Biz ona inanmıyoruz.\"

Suat Yıldırım

“Bu adam, uydurduğu yalanı Allah'a mal eden bir iftiracıdan başkası değildir ve biz hiçbir surette ona inanmayız!”

Süleyman Ateş

O, Allah'a yalan uydurandan başka bir adam değildir. Biz ona inanıcı(insan)lar değiliz.

قَالَ رَبِّ ٱنصُرْنِى بِمَا كَذَّبُونِ ﴿٣٩﴾

Rabbim dedi, beni yalanlamalarına karşı sen yardım et bana.

Alİ Bulaç

(Peygamber) Dedi ki: \"Rabbim, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et.\"

Çeviriyazı

ḳâle rabbi-nṣurnî bimâ keẕẕebûn.

Diyanet İşleri

O peygamber: \"Rabbim! Beni yalancı saymalarına karşılık bana yardım et\" dedi.

Diyanet Vakfı

O peygamber: Rabbim! dedi, beni yalanlamalarına karşılık bana yardımcı ol!

Edip Yüksel

Dedi ki, \"Rabbim, yalanlamalarına karşılık bana yardım et.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

O Peygamber: \"Rabbim, dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardımcı ol!\"

Öztürk

O peygamber şöyle yakardı: \"Rabbim, beni yalanlamaları karşısında yardım et bana!\"

Suat Yıldırım

O Resul: “Ya Rabbî, dedi, beni yalancı saymalarına karşı Sen bana yardım eyle!”

Süleyman Ateş

(O peygamber): \"Rabbim, dedi, beni yalanlamaları karşısında bana yardım et.\"

قَالَ عَمَّا قَلِيلٍۢ لَّيُصْبِحُنَّ نَٰدِمِينَ ﴿٤٠﴾

Tanrı, az bir zamanda dedi, herhalde nadim olacaklar.

Alİ Bulaç

(Allah) Dedi ki: \"Az bir süre (bekle), onlar gerçekten pişman olacaklar.\"

Çeviriyazı

ḳâle `ammâ ḳalîlil leyuṣbiḥunne nâdimîn.

Diyanet İşleri

Allah da: \"Az sonra pişman olacaklar\" buyurdu.

Diyanet Vakfı

Allah şöyle buyurdu: Pek yakında onlar mutlaka pişman olacaklar!

Edip Yüksel

Dedi ki, \"Az sonra onlar pişman olacaklardır.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah şöyle buyurdu: \"Pek yakında onlar pişman olacaklar!\"

Öztürk

Allah buyurdu: \"Biraz sonra kesinlikle pişman olacaklar.\"

Suat Yıldırım

Allah buyurdu: “Tasalanma, çok geçmeden onlar pişman olacaklardır!”

Süleyman Ateş

(Allah): \"Az sonra onlar pişman olacaklar!\" dedi.

فَأَخَذَتْهُمُ ٱلصَّيْحَةُ بِٱلْحَقِّ فَجَعَلْنَٰهُمْ غُثَآءًۭ ۚ فَبُعْدًۭا لِّلْقَوْمِ ٱلظَّٰلِمِينَ ﴿٤١﴾

Gerçek ve yerinde gelen bir bağırışla onları helak ediverdik de selle sürüklenip gelen çerçöpe döndürdük; artık uzaklık, zulmeden topluluğa.

Alİ Bulaç

Derken, hak (ettikleri cezaya karşılık) olmak üzere, o korkunç çığlık onları yakalayıverdi. Böylece onları bir süprüntü kılıverdik. Zulmeden kavim için yıkım olsun.

Çeviriyazı

feeḫaẕethümu-ṣṣayḥatü bilḥaḳḳi fece`alnâhüm guŝââ. febü`del lilḳavmi-żżâlimîn.

Diyanet İşleri

Gerçekten, onları bir çığlık yakaladı ve onları süprüntü yığını haline getirdik. Haksızlık eden millet, rahmetden ırak olsun!

Diyanet Vakfı

Nitekim, vukuu kaçınılmaz olan korkunç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen sel süprüntüsüne çevirdik. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!

Edip Yüksel

Korkunç felaket onları eşitçe yakaladı ve böylece onları süprüntü yığınına çevirdik. O zalim halk yok olmayı hakketmişti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Nitekim, Hak tarafından korkuç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen çepeçevre kuşattık. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!

Öztürk

Nihayet, o korkunç titreşimli ses onları tam bir biçimde yakaladı da hepsini sel süprüntüsü haline getirdik. Dönmeze gitsin o zalimler topluluğu!

Suat Yıldırım

Derken korkunç bir ses onları bastırıverdi. Adalet yerini buldu. Onları sel süprüntüsüne çevirdik. Zalimler güruhunun canı cehenneme! [40,78]

Süleyman Ateş

Derken o korkunç ses, onları gerçekten yakaladı da onları sel süprüntüsü haline getirdik. Uzak olsun o zalim kavim!.

ثُمَّ أَنشَأْنَا مِنۢ بَعْدِهِمْ قُرُونًا ءَاخَرِينَ ﴿٤٢﴾

Sonra onların ardından, başka bir nesil meydana getirdik.

Alİ Bulaç

Sonra onların ardından başka nesiller yaratıp-inşa ettik.

Çeviriyazı

ŝümme enşe'nâ mim ba`dihim ḳurûnen âḫarîn.

Diyanet İşleri

Ardlarından başka nesiller varettik.

Diyanet Vakfı

Sonra onların ardından başka nesiller getirdik.

Edip Yüksel

Sonra, onların da ardından başka soylar yetiştirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.

Öztürk

Sonra onların arkasından başka nesiller oluşturduk.

Suat Yıldırım

Onlardan sonra yine başka nesiller dünyaya getirdik.

Süleyman Ateş

Sonra onların ardından başka nesiller yetiştirdik.

مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَـْٔخِرُونَ ﴿٤٣﴾

Hiçbir ümmet, helak edilmesi mukadder olan zamanı ileriye alamayacağı gibi geriye de atamaz.

Alİ Bulaç

Ümmetlerden hiçbiri, kendisine tespit edilmiş eceli ne öne alabilir, ne erteleyebilir.

Çeviriyazı

mâ tesbiḳu min ümmetin ecelehâ vemâ yeste'ḫirûn.

Diyanet İşleri

Hiçbir ümmet, kendi süresini ne çabuklaştırabilir ve ne de geciktirebilir.

Diyanet Vakfı

Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.

Edip Yüksel

Hiç bir toplum kendisi için belirlenmiş süreyi çabuklaştıramaz, geciktiremez.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.

Öztürk

Hiçbir ümmet ne süresinden ileri geçebilir ne de geri kalır.

Suat Yıldırım

Hiç bir ümmet vâdesini ne öne alabilir ne de erteleyebilir.

Süleyman Ateş

Hiçbir ümmet, ne süresinden ileri geçebilir, ne de geri kalabilir.

ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَا ۖ كُلَّ مَا جَآءَ أُمَّةًۭ رَّسُولُهَا كَذَّبُوهُ ۚ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُم بَعْضًۭا وَجَعَلْنَٰهُمْ أَحَادِيثَ ۚ فَبُعْدًۭا لِّقَوْمٍۢ لَّا يُؤْمِنُونَ ﴿٤٤﴾

Sonra birbiri ardınca peygamberlerimizi gönderdik. Bir ümmete peygamber geldi mi yalanladılar onu, biz de bir kısmını, bir kısmının peşine takıp birbiri ardınca helak ettik onları ve adları, sözleri kaldı ancak; artık uzaklık inanmayan topluluğa.

Alİ Bulaç

Sonra birbiri peşi sıra elçilerimizi gönderdik; her ümmete kendi elçisi geldiğinde, onu yalanladılar. Böylece Biz de onları (yıkıma uğratıp yok etmede) kimini kiminin izinde yürüttük ve onları (tarihin anlatıp aktardığı) bir olay kıldık. İman etmeyen kavim için yıkım olsun.

Çeviriyazı

ŝümme erselnâ rusülenâ tetrâ. küllemâ câe ümmeter rasûlühâ keẕẕebûhü feetba`nâ ba`ḍahüm ba`ḍav vece`alnâhüm eḥâdîŝ. febü`del liḳavmil lâ yü'minûn.

Diyanet İşleri

Sonra birbiri peşinden peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete peygamberi geldikçe onu yalancı saydılar. Onları birbiri peşinden yok edip hepsini birer efsane yaptık. İnanmayan millet, rahmetden ırak olsun!

Diyanet Vakfı

Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından yok ettik ve onları ibret hikayelerine dönüştürdük. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!

Edip Yüksel

Sonra biz, elçilerimizi ardı ardına gönderdik. Her ne zaman bir elçi toplumuna gittiyse onu yalanladılar. Biz de onları bir biri peşinden sürüp tarihe gömdük. İnanmayan bir topluluk yok olmayı hakketmiştir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsâne yaptık. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!

Öztürk

Sonra, resullerimizi art arda gönderdik. Hangi ümmete resulü geldiyse onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsane yaptık. Dönmeze gitsin iman etmeyen bir topluluk!

Suat Yıldırım

Sonra resullerimizi peş peşe gönderdik. Hangi ümmete peygamberi geldiyse onlar onu yalancı saydılar.Biz de onları birbiri ardından imha ettik. Onlardan geriye bıraktığımız, sadece ibret verici hikâyeleri! İman etmeyen o halkın canı cehenneme! [16,36; 36,30]

Süleyman Ateş

Sonra biz, elçilerimizi ardı ardına gönderdik. Hangi ümmete elçisi geldiyse onlar onu yalanladılar, biz de onları birbiri ardınca devirdik ve hepsini birer efsane yaptık. İnanmayan toplum uzak olsun.

ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ وَأَخَاهُ هَٰرُونَ بِـَٔايَٰتِنَا وَسُلْطَٰنٍۢ مُّبِينٍ ﴿٤٥﴾

Sonra Musa'yı ve kardeşi Harun'u, delillerimizle ve apaçık bir burhanla gönderdik.

Alİ Bulaç

Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.

Çeviriyazı

ŝümme erselnâ mûsâ veeḫâhü hârûne biâyâtinâ vesülṭânim mübîn.

Diyanet İşleri

Sonra Musa ve kardeşi Harun'u, Firavun ve erkanına mucizelerimiz ve apaçık delille gönderdik. Büyüklük tasladılar. Zaten mağrur bir topluluktular.

Diyanet Vakfı

Sonra ayetlerimizle ve apaçık bir fermanla Musa ve kardeşi Harun'u gönderdik.

Edip Yüksel

Sonra biz, Musa'yı ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra birtakım âyetlerimiz ve açık bir ferman ile Musa'yı ve kardeşi Harun'u gönderdik.

Öztürk

Sonra, Mûsa ile kardeşi Hârun'u mucizelerimizle, açık bir kanıtla gönderdik;

Suat Yıldırım

Sonra da Mûsa ile kardeşi Hârun'u âyetlerimizle ve apaçık delille Firavun ile ileri gelen yardımcılarına gönderdik.Onlar da hakkı kabulden kibirlendiler.Zaten onlar kendilerini çok büyük gören bir zümre idi.

Süleyman Ateş

Sonra Musa'yı ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik;

إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَإِي۟هِۦ فَٱسْتَكْبَرُوا۟ وَكَانُوا۟ قَوْمًا عَالِينَ ﴿٤٦﴾

Firavun'a ve kavminin ileri gelenlerine, ululanmak istediler ve kibirli bir topluluktu onlar.

Alİ Bulaç

Firavun'a ve ileri gelen çevresine; fakat onlar büyüklendiler. Onlar, 'büyüklenen-zorba' bir topluluktu.

Çeviriyazı

ilâ fir`avne vemeleihî festekberû vekânû ḳavmen `âlîn.

Diyanet İşleri

Sonra Musa ve kardeşi Harun'u, Firavun ve erkanına mucizelerimiz ve apaçık delille gönderdik. Büyüklük tasladılar. Zaten mağrur bir topluluktular.

Diyanet Vakfı

Firavun'a ve ileri gelenlerine de(gönderdik). Onlar ise kibire kapıldılar ve ululuk taslayan bir kavim oldular.

Edip Yüksel

Firavun ve ileri gelen takımına... Ancak onlar büyüklendiler. Onlar küstah bir topluluk olmuştu.

Elmalılı Hamdi Yazır

Firavun'a ve ileri gelenlerine de (gönderdik). Bunun üzerine onlar kibire kapıldılar ve ululuk taslayan zorba bir kavim oldular.

Öztürk

Firavun'a ve kodamanlarına. Ancak kibre saptılar, çünkü kendilerini büyük gören bir topluluktu onlar.

Suat Yıldırım

Sonra da Mûsa ile kardeşi Hârun'u âyetlerimizle ve apaçık delille Firavun ile ileri gelen yardımcılarına gönderdik.Onlar da hakkı kabulden kibirlendiler.Zaten onlar kendilerini çok büyük gören bir zümre idi.

Süleyman Ateş

Fir'avn'e ve ileri gelen adamlarına. Onlar büyüklük tasladılar ve böbürlenen bir topluluk oldular.

فَقَالُوٓا۟ أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَٰبِدُونَ ﴿٤٧﴾

Derken, inanacağız mı bizim gibi iki insana, kavimleri de bize kulluk etmede dediler.

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Bizim benzerimiz olan iki beşere mi inanacak mışız? Kaldı ki, onların kavimleri bize kullukta (kölelikte) bulunmaktadırlar.\"

Çeviriyazı

feḳâlû enü'minü libeşerayni miŝlinâ veḳavmühümâ lenâ `âbidûn.

Diyanet İşleri

Bu yüzden: \"Milletleri bize kul iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız?\" deyip onları yalancı saydılar. Bu yüzden yok edildiler.

Diyanet Vakfı

Bu yüzden dediler ki: Kavimleri bize kölelik ederken, bizim gibi olan bu iki adama inanır mıyız?

Edip Yüksel

\"O ikisinin halkı bize kölelik ederken şimdi biz tutup bizim gibi iki insana mı inanalım,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onun için: Biz, dediler, \"kavimleri bize kölelik ederken bizim benzerimiz olan bu iki adama inanacak mıyız?\"

Öztürk

Şöyle dediler: \"Kendilerine bağlı toplum bize kulluk-kölelik ederken, biz kalkıp bizim gibi iki insan olan şu adamlara mı inanacağız?\"

Suat Yıldırım

Dediler ki: “Kendi kavimleri bizim hizmetçi kölelerimiz iken şimdi kalkıp bizim gibi beşer olan bu iki adama mı inanacağız?” [26,29]

Süleyman Ateş

Şu iki adamın kavmi bize kölelik ederken, şimdi biz kalkıp bizim gibi iki insana mı inanacağız? dediler.

فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا۟ مِنَ ٱلْمُهْلَكِينَ ﴿٤٨﴾

Dediler de ikisini de yalanladılar ve onlar, helak edilenlerdi zaten.

Alİ Bulaç

Böylece onları yalanladılar ve yıkıma uğrayanlardan oldular.

Çeviriyazı

fekeẕẕebûhümâ fekânû mine-lmühlekîn.

Diyanet İşleri

Bu yüzden: \"Milletleri bize kul iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız?\" deyip onları yalancı saydılar. Bu yüzden yok edildiler.

Diyanet Vakfı

Böylece onları yalanladılar ve bu sebeple helak edilenlerden oldular.

Edip Yüksel

İkisini yalanladılar ve sonuç olarak yok edilenlerden oldular.

Elmalılı Hamdi Yazır

Böylece onları yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular.

Öztürk

İkisini de yalanladılar, böylece helâk edilenler arasına katıldılar.

Suat Yıldırım

Böyle deyip onları yalancı saydılar. Kendileri de helâk edilenler gürûhuna dahil oldular. [28,43]

Süleyman Ateş

Onları yalanladılar ve helak edilenlerden oldular.

وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا مُوسَى ٱلْكِتَٰبَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ ﴿٤٩﴾

Andolsun ki biz, doğru yolu bulsunlar diye Musa'ya kitap vermiştik.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz Musa’ya kitabı verdik, belki onlar hidayete erer diye.

Çeviriyazı

veleḳad âteynâ mûse-lkitâbe le`allehüm yehtedûn.

Diyanet İşleri

And olsun ki Musa'ya, doğru yola girsinler diye Kitap verdik.

Diyanet Vakfı

Andolsun biz Musa'ya, belki onlar yola gelirler diye, Kitab'ı verdik.

Edip Yüksel

Doğruyu bulurlar diye Musa'ya Kitabı vermiştik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun biz Musa'ya belki onlar yola gelirler diye, o kitabı da verdik.

Öztürk

Yemin olsun, Mûsa'ya o Kitap'ı vermiştik ki, hidayete erebilsinler.

Suat Yıldırım

Oysa doğru yolu tutmaları ümidiyle biz Mûsâ'ya kitabı verdik.

Süleyman Ateş

(Sonra Musa, İsrail oğullarını Mısır'dan çıkardı. İsrail oğulları) Doğru yolu bulsunlar diye biz, Musa'ya Kitabı (Tevrat'ı) verdik.

وَجَعَلْنَا ٱبْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُۥٓ ءَايَةًۭ وَءَاوَيْنَٰهُمَآ إِلَىٰ رَبْوَةٍۢ ذَاتِ قَرَارٍۢ وَمَعِينٍۢ ﴿٥٠﴾

Ve Meryemoğlunu ve anasını kudretimize birer delil olarak yaratmış, onları düz, otlak ve sulak bir tepede barındırmıştık.

Alİ Bulaç

Biz, Meryem'in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık ve ikisini barınmaya elverişli ve akar suyu olan bir tepede yerleştirdik.

Çeviriyazı

vece`alne-bne meryeme veümmehû âyetev veâveynâhümâ ilâ rabvetin ẕâti ḳarâriv veme`în.

Diyanet İşleri

Meryem oğlunu da, annesini de mucize kıldık. Her ikisini de, pınarı bulunan, oturmaya elverişli yüksek bir yere yerleştirdik.

Diyanet Vakfı

Meryem oğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alamet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, suyu bulunan bir tepeye yerleştirdik.

Edip Yüksel

Meryem oğlunu ve annesini bir işaret kıldık, ve onları yerleşmeye elverişli ve pınarı olan bir tepede barındırdık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Meryemoğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, sulu bir tepeye yerleştirdik.

Öztürk

Meryem'in oğluyla annesini birer ayet kıldık ve onları oturmaya uygun pınarlı bir tepeye yerleştirdik.

Suat Yıldırım

Meryem'in oğlunu ve annesini birer ibret vesilesi kıldık ve onları pınarları akan ve yerleşmeye elverişli yüksekçe bir yere yerleştirdik. [21,91; 19,22]

Süleyman Ateş

Meryem oğlunu ve annesini bir mu'cize kıldık ve onları oturmaya uygun, çeşmeli bir tepeye yerleştirdik.

يَٰٓأَيُّهَا ٱلرُّسُلُ كُلُوا۟ مِنَ ٱلطَّيِّبَٰتِ وَٱعْمَلُوا۟ صَٰلِحًا ۖ إِنِّى بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌۭ ﴿٥١﴾

Ey Peygamberler, yiyin temiz şeyleri ve iyi işlerde bulunun, şüphe yok ki ben, yaptıklarınızı bilirim.

Alİ Bulaç

Ey elçiler, güzel ve temiz olan şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun; çünkü gerçekten ben yapmakta olduklarınızı biliyorum.

Çeviriyazı

yâ eyyühe-rrusülü külû mine-ṭṭayyibâti va`melû ṣâliḥâ. innî bimâ ta`melûne `alîm.

Diyanet İşleri

Ey Peygamberler! Temiz şeylerden yiyin, yararlı iş işleyin; doğrusu Ben, yaptığınızı bilirim.

Diyanet Vakfı

\"Ey Peygamber! Temiz olan şeylerden yeyin; güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyle bilmekteyim.\"

Edip Yüksel

Elçiler, iyi nimetlerden yiyiniz ve erdemli işler yapınız. Ben sizin yaptıklarınızı çok iyi bilirim.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey peygamberler! Temiz ve helal olan şeylerden yiyin; güzel amel ve hareketlerde bulunun. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı bilirim.

Öztürk

Ey resuller! Güzel ve temiz şeylerden yiyin ve barışa, hayra yönelik iş yapın! Çünkü ben, yapmakta olduğuklarınızı çok iyi bilmekteyim.

Suat Yıldırım

Siz ey peygamberler! Helâl ve hoş şeylerden yiyip için, makbul ve güzel işler işleyin! Zira Ben yaptığınız her şeyi bilmekteyim.

Süleyman Ateş

Ey elçiler, güzel şeylerden yeyin ve yararlı iş yapın. Çünkü ben yaptıklarınızı bilmekteyim.

وَإِنَّ هَٰذِهِۦٓ أُمَّتُكُمْ أُمَّةًۭ وَٰحِدَةًۭ وَأَنَا۠ رَبُّكُمْ فَٱتَّقُونِ ﴿٥٢﴾

Ve şüphe yok ki şu ümmetiniz, bir ümmetten ibarettir ve ben de Rabbinizim, artık çekinin benden.

Alİ Bulaç

İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim; öyleyse Benden korkup-sakının.

Çeviriyazı

veinne hâẕihî ümmetüküm ümmetev vâḥidetev veenâ rabbüküm fetteḳûn.

Diyanet İşleri

Şüphesiz bu Müslümanlık, bir tek din olarak sizin dininizdir ve Ben de Rabbinizim; öyleyse Benden sakının.

Diyanet Vakfı

\"Şüphesiz bu (insanlar) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir; ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının\" (denildi).

Edip Yüksel

Sizin bu toplumunuz bir tek toplumdur. Ben sizin Rabbinizim beni sayın.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ve işte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının.\" (denildi).

Öztürk

İşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ve ben de sizin Rabbinizim; o halde benden sakının!

Suat Yıldırım

Ve hepinizin dini bir tek dindir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse Bana karşı gelmekten sakının!

Süleyman Ateş

Ve işte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir, ben de sizin Rabbinizim, benden korkun. (dedik).

فَتَقَطَّعُوٓا۟ أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ زُبُرًۭا ۖ كُلُّ حِزْبٍۭ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ ﴿٥٣﴾

Fakat din hususunda ayrıldılar ve ayrılanlar, kendi kitaplarından başka kitapları inkar ettiler ve her bölük, kendi elindekine razı oldu, onunla övünmiye koyuldu.

Alİ Bulaç

Ancak onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde böldüler; her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip sevinmektedir.

Çeviriyazı

feteḳaṭṭa`û emrahüm beynehüm zübürâ. küllü ḥizbim bimâ ledeyhim feriḥûn.

Diyanet İşleri

Ama insanlar din konusunda aralarında bölük bölük oldular. Her bölük kendi tuttuğu yoldan memnundur.

Diyanet Vakfı

Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her gurup kendilerinde bulunan (fikir ve davranış) ile sevinip böbürlenmektedirler.

Edip Yüksel

Fakat, onlar işlerini çeşitli kitaplara ayırdılar. Her grup kendi yanında bulunandan hoşnut...

Elmalılı Hamdi Yazır

Derken insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi.

Öztürk

Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere/kutsallaştırılmış hizip kitaplarına ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.

Suat Yıldırım

Ama peygamberleri izlediklerini iddia eden ümmetler fırkalara ayrılıp bölük bölük oldular. Her grup, kendilerine ait görüşten ötürü memnun ve mutludur.

Süleyman Ateş

Fakat işlerini aralarında parçalayıp, çeşitli Kitaplara ayırdılar. Her parti, kendi yanında bulunanla sevinmektedir.

فَذَرْهُمْ فِى غَمْرَتِهِمْ حَتَّىٰ حِينٍ ﴿٥٤﴾

Artık bir zamanadek sapıklıkları içinde bırak onları.

Alİ Bulaç

Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.

Çeviriyazı

feẕerhüm fî gamratihim ḥattâ ḥîn.

Diyanet İşleri

Onları bir süreye kadar sapıklıklarıyla başbaşa bırak.

Diyanet Vakfı

Şimdi sen onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak!

Edip Yüksel

Belli bir süreye kadar onları şaşkınlıkları içinde bırak.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sen şimdi onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak!

Öztürk

Artık sen onları bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.

Suat Yıldırım

Sen onları, bir süreye kadar daldıkları gaflet içinde kendi hallerine bırak! [86,17; 15,3]

Süleyman Ateş

Bir süreye kadar onları, (daldıkları) gafletleri içinde bırak.

أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُم بِهِۦ مِن مَّالٍۢ وَبَنِينَ ﴿٥٥﴾

Sanıyorlar mı ki onlara mal ve evlat vererek mükafatlandırmadayız, yardım etmedeyiz onlara.

Alİ Bulaç

Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla

Çeviriyazı

eyaḥsebûne ennemâ nümiddühüm bihî mim mâliv vebenîn.

Diyanet İşleri

Kendilerine mal ve oğullar vermekle, iyiliklerde onlar için acele ettiğimizi mi zannederler? Hayır; farkında değiller.

Diyanet Vakfı

Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile.

Edip Yüksel

Sanıyorlar mı ki, kendilerine bağışladığımız paralar ve çocuklar ile,

Elmalılı Hamdi Yazır

Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile,

Öztürk

Sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve oğullarla güçlendiriyoruz onları,

Suat Yıldırım

Kendilerine verdiğimiz servet ve evlatlarla iyiliklerine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller! [9,55; 3,178; 68,44-45; 74,11-16]

Süleyman Ateş

Onlar sanıyorlar mı ki kendilerine verdiğimiz mal ve oğullar ile,

نُسَارِعُ لَهُمْ فِى ٱلْخَيْرَٰتِ ۚ بَل لَّا يَشْعُرُونَ ﴿٥٦﴾

Hayırlara ulaşıvermelerini sağlamadayız, hayır, anlamıyorlar.

Alİ Bulaç

Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller.

Çeviriyazı

nüsâri`u lehüm fi-lḫayrât. bel lâ yeş`urûn.

Diyanet İşleri

Kendilerine mal ve oğullar vermekle, iyiliklerde onlar için acele ettiğimizi mi zannederler? Hayır; farkında değiller.

Diyanet Vakfı

Kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz? Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar.

Edip Yüksel

Onların iyiliğine koşuyoruz? Hayır, farkında değiller.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz. Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar.

Öztürk

Ve iyiliklerine koşuyoruz. Hayır, farkında olmuyorlar.

Suat Yıldırım

Kendilerine verdiğimiz servet ve evlatlarla iyiliklerine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller! [9,55; 3,178; 68,44-45; 74,11-16]

Süleyman Ateş

Onların iyiliklerine koşuyoruz? Hayır, (bu verdiğimiz dünya ni'metleri, onlar için bir imtihandır, fakat onlar) farkında değiller.

إِنَّ ٱلَّذِينَ هُم مِّنْ خَشْيَةِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ ﴿٥٧﴾

Şüphe yok, öyle kişilerdir onlar ki Rablerinin büyüklüğünden korkarlar.

Alİ Bulaç

Gerçekten, Rablerine olan haşyetlerinden dolayı saygıyla korkanlar,

Çeviriyazı

inne-lleẕîne hüm min ḫaşyeti rabbihim müşfiḳûn.

Diyanet İşleri

Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler.

Diyanet Vakfı

Rablerine olan saygıdan dolayı kötülükten sakınanlar;

Edip Yüksel

Rab'lerine olan saygıdan ötürü alabildiğine dikkatli olanlar,

Elmalılı Hamdi Yazır

Rablerine olan saygıdan dolayı titreyenler,

Öztürk

Onlar ki, Rablerine saygıdan titrerler,

Suat Yıldırım

Ama asıl Rab'lerine duydukları saygıdan dolayı çekinenler.

Süleyman Ateş

Onlar ki Rablerine saygıdan titrerler.

وَٱلَّذِينَ هُم بِـَٔايَٰتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ ﴿٥٨﴾

Öyle kişilerdir onlar ki Rablerinin delillerine inanırlar.

Alİ Bulaç

Rablerinin ayetlerine iman edenler,

Çeviriyazı

velleẕîne hüm biâyâti rabbihim yü'minûn.

Diyanet İşleri

Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler.

Diyanet Vakfı

Rablerinin ayetlerine inananlar;

Edip Yüksel

Rab'lerininin ayetlerine inananlar,

Elmalılı Hamdi Yazır

Rablerinin âyetlerine inananlar,

Öztürk

Onlar ki, Rablerinin ayetlerine iman ederler,

Suat Yıldırım

Rab'lerinin âyetlerini tasdik edenler.

Süleyman Ateş

Ve onlar ki Rablerinin ayetlerine inanırlar.

وَٱلَّذِينَ هُم بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ ﴿٥٩﴾

Öyle kişilerdir onlar ki Rablerine şirk koşamazlar.

Alİ Bulaç

Rablerine ortak koşmayanlar,

Çeviriyazı

velleẕîne hüm birabbihim lâ yüşrikûn.

Diyanet İşleri

Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler.

Diyanet Vakfı

Rablerine ortak tanımayanlar;

Edip Yüksel

Rab'lerine ortak koşmayanlar,

Elmalılı Hamdi Yazır

Rablerine ortak tanımayanlar,

Öztürk

Onlar ki, Rablerine ortak koşmazlar,

Suat Yıldırım

Rab'lerine hiç ortak tanımayanlar.

Süleyman Ateş

Ve onlar ki Rablerine ortak koşmazlar.

وَٱلَّذِينَ يُؤْتُونَ مَآ ءَاتَوا۟ وَّقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَىٰ رَبِّهِمْ رَٰجِعُونَ ﴿٦٠﴾

Öyle kişilerdir onlar ki verecekleri neyse verirler ve yürekleri, şüphesiz olarak dönüp Rablerinin tapısına varacaklarını bildikleri için korkuyla dolar.

Alİ Bulaç

Ve gerçekten Rablerine dönecekler diye, vermekte olduklarını kalpleri ürpererek verenler;

Çeviriyazı

velleẕîne yü'tûne mâ âtev veḳulûbühüm veciletün ennehüm ilâ rabbihim râci`ûn.

Diyanet İşleri

Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler.

Diyanet Vakfı

Ve Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri çarparak yapanlar;

Edip Yüksel

Rab'lerine döneceklerinin bilincinde olarak verenler,

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve, Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri titreyerek yapanlar;

Öztürk

Onlar ki, verdiklerini, Rablerine dönecekleri için kalpleri ürpererek verirler;

Suat Yıldırım

Rab'lerine dönüp hesaba çekileceklerinden, yaptıkları hayırları kalpleri titreyerek yapanlar.

Süleyman Ateş

Verdiklerini, Rablerinin huzuruna dönecekleri düşüncesiyle kalbleri korkudan ürpererek verirler.

أُو۟لَٰٓئِكَ يُسَٰرِعُونَ فِى ٱلْخَيْرَٰتِ وَهُمْ لَهَا سَٰبِقُونَ ﴿٦١﴾

Onlardır hayırlara, yarışırcasına koşanlar ve onlardır hayırlarda önde bulunanlar.

Alİ Bulaç

İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler.

Çeviriyazı

ülâike yüsâri`ûne fi-lḫayrâti vehüm lehâ sâbiḳûn.

Diyanet İşleri

Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler.

Diyanet Vakfı

İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.

Edip Yüksel

İşte onlar, iyiliklerde yarışanlardır; ve onlar iyilik yapmakta öncüdürler.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.

Öztürk

İşte bunlar, hayırlarda yarışırlar. Ve hayırlarda önde gidenler de onlardır.

Suat Yıldırım

Evet, işte onlardır hayırlara koşanlar ve o işlerde öne geçenler!

Süleyman Ateş

İşte onlar, hayır işlerine koşarlar ve onlar hayır için önde giderler.

وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا ۖ وَلَدَيْنَا كِتَٰبٌۭ يَنطِقُ بِٱلْحَقِّ ۚ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿٦٢﴾

Ve biz, hiç kimseye gücü, yetmeyeceği bir şey teklif etmeyiz ve katımızdadır gerçek olanı söyleyen kitap ve onlar, zulüm görmezler.

Alİ Bulaç

Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz; elimizde hakkı söylemekte olan bir kitap vardır ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılmazlar.

Çeviriyazı

velâ nükellifü nefsen illâ vus`ahâ veledeynâ kitâbüy yenṭiḳu bilḥaḳḳi vehüm lâ yużlemûn.

Diyanet İşleri

Biz herkese ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz. Katımızda gerçeği söyleyen bir kitap vardır; onlar haksızlığa uğratılmazlar.

Diyanet Vakfı

Biz hiç kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

Edip Yüksel

Bir kişiye ancak kapasitesi kadar yükleriz. Katımızda gerçeği konuşan bir kitap vardır. Hiç kimse haksızlığa uğratılmayacaktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz hiç kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

Öztürk

Biz, hiçbir benliğe gücünün yeteceğinden daha azını yüklemenin dışında bir teklifte bulunmayız. Bizim katımızda, hakkı söyleyen bir kitap vardır. Onlara haksızlık edilmez.

Suat Yıldırım

Biz hiç kimseye takatinin üstünde yük yüklemeyiz. Nezdimizde gerçeği bildiren, insanların yaptıklarını tam tamına tesbit eden bir kitap vardır. Bundan ötürü asla haksızlığa uğratılmazlar. [17,13; 18,49]

Süleyman Ateş

Biz, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz. Katımızda gerçeği söyleyen bir Kitap vardır. (Herkesin eylemleri onda tesbit edilmiştir), onlara asla haksızlık edilmez.

بَلْ قُلُوبُهُمْ فِى غَمْرَةٍۢ مِّنْ هَٰذَا وَلَهُمْ أَعْمَٰلٌۭ مِّن دُونِ ذَٰلِكَ هُمْ لَهَا عَٰمِلُونَ ﴿٦٣﴾

Hayır, onların gönülleri, bu hususta sapıklık içindedir ve onların, bundan başka işledikleri işler var, onlar, o işleri işlerler.

Alİ Bulaç

Hayır, onların kalpleri bundan dolayı bir gaflet içindedir. Üstelik onların, bunun dışında yapmakta oldukları (birtakım şeyler) vardır; onlar bunun için çalışmaktadırlar.

Çeviriyazı

bel ḳulûbühüm fî gamratim min hâẕâ velehüm a`mâlüm min dûni ẕâlike hüm lehâ `âmilûn.

Diyanet İşleri

Ama, kafirlerin kalbleri bundan habersizdir. Bundan başka da onların yapageldikleri işler de vardır.

Diyanet Vakfı

Hayır, onların (o inkarcıların) kalpleri bu hususta cehalet içindedir. Ayrıca onların bundan (bu şirk ve inkarcılıklarından) öte birtakım (kötü) işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.

Edip Yüksel

Zihinleri bundan (mesajdan) gafil olup buna aykırı işlerde çalışıp durmaktadırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır, onların kalpleri bu hususta cehalet içindedir. Ayrıca onların bundan öte birtakım kötü işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.

Öztürk

Fakat onların kalpleri bundan gaflet içindedir. Onların bundan başka da işleri vardır ki, hep o işler için çalışmaktadırlar.

Suat Yıldırım

Fakat onların kalbleri bundan gafildir. Ayrıca onların bundan başka birtakım pis işleri daha var ki onları işler dururlar.

Süleyman Ateş

Fakat onların kalbleri, bundan gaflet içindedir. Onların bundan başka (birtakım pis) işleri daha var ki, onlar hep o işler için çalışırlar.

حَتَّىٰٓ إِذَآ أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِم بِٱلْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَ ﴿٦٤﴾

Sonunda nimet içinde yaşayanlarını azaba uğrattığımız zaman feryada ve yalvarmaya başlarlar.

Alİ Bulaç

Nihayet, onların refahtan şımaran önde gelenlerini azap ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryadı basacaklar.

Çeviriyazı

ḥattâ iẕâ eḫaẕnâ mütrafîhim bil`aẕâbi iẕâ hüm yec'erûn.

Diyanet İşleri

Sonunda şımarık varlıklılarını azabla yakaladığımız zaman feryat ederler.

Diyanet Vakfı

En nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya (veya azaba) uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.

Edip Yüksel

Varlıklılarını cezaya çarptığımızda, yakınmaya başlarlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.

Öztürk

Sonunda, servet ve refahla şımarmışlarını azapla yakaladığımızda, hemen bağırıp dövünmeye başlarlar.

Suat Yıldırım

En nihâyet onların refaha dalıp gitmiş olanlarını azapla kıskıvrak yakaladığımızda birden feryadı basarlar.

Süleyman Ateş

Nihayet varlıklılarını azab ile yakaladığımız zaman, hemen feryada başlarlar.

لَا تَجْـَٔرُوا۟ ٱلْيَوْمَ ۖ إِنَّكُم مِّنَّا لَا تُنصَرُونَ ﴿٦٥﴾

Bugün feryat edip yalvarmayın, şüphe yok ki bizden bir yardım göremezsiniz.

Alİ Bulaç

Bugün feryad etmeyin, çünkü Bizden yardım göremezsiniz.

Çeviriyazı

lâ tec'erü-lyevme inneküm minnâ lâ tünṣarûn.

Diyanet İşleri

Onlara şöyle deriz: \"Bugün feryat etmeyin, doğrusu katımızdan bir yardım görmezsiniz.\"

Diyanet Vakfı

Boşuna sızlanmayın bugün! Zira bizden yardım göremeyeceksiniz!

Edip Yüksel

Yakınmayın; bu gün tarafımızdan hiç bir yardım görmezsiniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Boşuna feryad etmeyin bugün! Zira bizden yardım göremeyeceksiniz.

Öztürk

\"Bağırıp dövünmeyin bugün, bizim karşımızda kimseden yardım göremezsiniz.\"

Suat Yıldırım

Fakat onlara şöyle denilecektir: “Bugün hiç boşuna sızlanmayın! Zira siz Bizden hiçbir surette yardıma mazhar olmayacaksınız.”

Süleyman Ateş

Bugün artık feryadetmeyin, bize karşı size yardım olunmaz (kimse sizi bizim azabımızdan kurtaramaz). Supplicate not this day! Assuredly ye will not be helped by Us.

قَدْ كَانَتْ ءَايَٰتِى تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنتُمْ عَلَىٰٓ أَعْقَٰبِكُمْ تَنكِصُونَ ﴿٦٦﴾

Size ayetlerimiz okunduğu zaman gerisin geriye dönerdiniz.

Alİ Bulaç

Gerçekten Benim ayetlerim size okunuyordu, fakat siz topuklarınız üzerinde geri dönüyordunuz;

Çeviriyazı

ḳad kânet âyâtî tütlâ `aleyküm feküntüm `alâ a`ḳâbiküm tenkisûn.

Diyanet İşleri

\"Ayetlerim size okunduğunda büyüklük taslayıp, gece ağzınıza geleni söyleyerek ardınıza dönüyordunuz.\"

Diyanet Vakfı

Çünkü ayetlerim size okunurdu da, siz, buna karşı kibirlenerek arkanızı döner, geceleyin (Kabe'nin etrafında toplanarak) hezeyanlar savururdunuz.

Edip Yüksel

Size ayetlerim okunuyordu da ardınıza dönüyordunuz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü âyetlerimiz size okunurdu da, buna karşı siz arkanızı dönerdiniz.

Öztürk

\"Ayetlerimiz size okunuyordu da siz ökçeleriniz üzerine gerisin geri dönüyordunuz.\"

Suat Yıldırım

“Âyetlerim size okunduğunda, siz kibirlenerek sırtınızı çevirirdiniz, geceleyin onun aleyhinde ileri geri konuşarak saçmalardınız.” [40,12]

Süleyman Ateş

Ayetlerim size okunuyordu da siz arkanıza dönüyordunuz. My revelations were recited unto you, but ye used to turn back on your heels,

مُسْتَكْبِرِينَ بِهِۦ سَٰمِرًۭا تَهْجُرُونَ ﴿٦٧﴾

Ululanırdınız orada ve geceleyin de Peygamber hakkında uluorta söylenirdiniz.

Alİ Bulaç

Buna (ayetlerime) karşı büyüklük taslayarak; gece vakti de hezeyanlar sergiliyordunuz.

Çeviriyazı

müstekbirîne bih. sâmiran tehcürûn.

Diyanet İşleri

\"Ayetlerim size okunduğunda büyüklük taslayıp, gece ağzınıza geleni söyleyerek ardınıza dönüyordunuz.\"

Diyanet Vakfı

Çünkü ayetlerim size okunurdu da, siz, buna karşı kibirlenerek arkanızı döner, geceleyin (Kabe'nin etrafında toplanarak) hezeyanlar savururdunuz.

Edip Yüksel

Ona karşı büyüklük taslıyordunuz, saçmalayarak geceliyordunuz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kafa tutardınız ve geceleyin hezeyanlar savururdunuz.

Öztürk

\"Ona karşı büyüklük taslayarak, gece boyunca hezeyanlar savuruyordunuz.\"

Suat Yıldırım

“Âyetlerim size okunduğunda, siz kibirlenerek sırtınızı çevirirdiniz, geceleyin onun aleyhinde ileri geri konuşarak saçmalardınız.” [40,12]

Süleyman Ateş

Ayetlerime karşı kibirlenerek geceleyin (Ka'be'nin çevresinde toplanıp) saçmalıyordunuz.

أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا۟ ٱلْقَوْلَ أَمْ جَآءَهُم مَّا لَمْ يَأْتِ ءَابَآءَهُمُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿٦٨﴾

Şu Kur'an'ı bir iyice düşünmezler mi, yoksa evvelce gelip geçen atalarına gelmeyen bir şey mi geldi onlara?

Alİ Bulaç

Onlar, yine de o sözü (Kur'an'ı) gereği gibi düşünmediler mi, yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?

Çeviriyazı

efelem yeddebberü-lḳavle em câehüm mâ lem ye'ti âbâehümü-l'evvelîn.

Diyanet İşleri

Söyleneni hiç düşünmezler mi? Yoksa onlara, ilk atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?

Diyanet Vakfı

Onlar bu sözü (Kur'an'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?

Edip Yüksel

Onlar bu sözü incelemediler mi, yoksa geçmiş atalarına gelmeyen bir şey mi kendilerine geldi?

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar bu sözü (Kur'ân'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?

Öztürk

Sözü gereğince düşünmediler de ondan mı, yoksa kendilerine ilk atalarına gelmeyen bir şey geldi diye mi?

Suat Yıldırım

Peki onlar Allah'ın sözünü anlamaya çalışmadılar mı? Yoksa önce geçip gitmiş babalarına hiç gelmemiş olan, ömürlerinde ilk defa duydukları bir şeyle mi karşılaştılar?

Süleyman Ateş

Onlar o sözü (Kur'an'ı) iyice düşünmediler mi, yoksa onlara, ilk atalarına gelmeyen bir şey (bir elçi ve Kitap) geldi diye mi (böyle davranıyorlar)?

أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا۟ رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُۥ مُنكِرُونَ ﴿٦٩﴾

Yoksa Peygamberlerini tanımazlar mı ki onu inkar etmedeler?

Alİ Bulaç

Ya da kendi elçilerini tanımadılar mı ki, şimdi onu inkar ediyorlar?

Çeviriyazı

em lem ya`rifû rasûlehüm fehüm lehû münkirûn.

Diyanet İşleri

Veya peygamberlerini tanımadılar da; bu yüzden mi onu inkar ediyorlar?

Diyanet Vakfı

Yoksa Peygamberlerini henüz tanımadılar da bu yüzden mi onu inkar ediyorlar?

Edip Yüksel

Yoksa, kendilerine gönderilen elçiyi tanımadıkları için mi onu inkar ediyorlar?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa peygamberlerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?

Öztürk

Yoksa resullerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?

Suat Yıldırım

Yoksa şu aralarında yaşamış olan Resulü, tanıdıkları biri olmadığı için mi reddediyorlar?

Süleyman Ateş

Yoksa elçilerini tanımadıkları (onun doğruluğunu, dürüstlüğünü bilmedikleri) için mi onu inkar ediyorlar?

أَمْ يَقُولُونَ بِهِۦ جِنَّةٌۢ ۚ بَلْ جَآءَهُم بِٱلْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَٰرِهُونَ ﴿٧٠﴾

Yoksa onda delilik var mı derler? Hayır, o, gerçek olan Kur'an'la gelmiştir onlara, fakat çoğu gerçeği istemez.

Alİ Bulaç

Yahut: \"Onda bir delilik var\" mı diyorlar? Hayır, o, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar.

Çeviriyazı

em yeḳûlûne bihî cinneh. bel câehüm bilḥaḳḳi veekŝeruhüm lilḥaḳḳi kârihûn.

Diyanet İşleri

Ya da: \"Onda delilik var\" diyorlar öyle mi? Hayır; onlara gerçeği getirmiştir, ama çoğu ondan hoşlanmamaktadır.

Diyanet Vakfı

Yoksa onda bir cinnet olduğunu mu söylüyorlar? Hayır; o, kendilerine hakkı getirmiştir. Onların çoğu ise haktan hoşlanmamaktadırlar.

Edip Yüksel

Yoksa, onun deli olduğuna mı karar verdiler? Halbuki onlara gerçeği getirmişti. Ne var ki onların çoğu gerçekten hoşlanmaz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Aksine o, kendilerine hakkı getirmiştir. Halbuki onlar haktan hoşlanmamaktadırlar.

Öztürk

Yoksa, \"Onda bir cinnet mi var\" diyorlar! Hayır, o kendilerine hakkı getirdi ama onların çoğu haktan tiksinen kişilerdir.

Suat Yıldırım

Ne o, yoksa “Onda bir delilik var!” mı diyorlar? Oysa o onlara gerçeğin ta kendisini getirdi, ama gerçek onların çoğunun işine gelmiyor.

Süleyman Ateş

Yoksa \"Onda bir delilik var\" mı diyorlar? Hayır, o kendilerine hakkı getirdi, fakat çokları haktan hoşlanmıyorlar.

وَلَوِ ٱتَّبَعَ ٱلْحَقُّ أَهْوَآءَهُمْ لَفَسَدَتِ ٱلسَّمَٰوَٰتُ وَٱلْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ ۚ بَلْ أَتَيْنَٰهُم بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَن ذِكْرِهِم مُّعْرِضُونَ ﴿٧١﴾

Gerçek Tanrı, onların dileklerine uysaydı elbette gökler de bozulurgiderdi, yeryüzü de, onlarda olan varlıklar da. Hayır, biz onlara kendi yüceliklerini getirdik, gösterdik, fakat onlar kendi yüceliklerinden de yüz çevirmedeler.

Alİ Bulaç

Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve herşey) bozulmaya uğrardı. Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar.

Çeviriyazı

velevi-ttebe`a-lḥaḳḳu ehvâehüm lefesedeti-ssemâvâtü vel'arḍu vemen fîhinn. bel eteynâhüm biẕikrihim fehüm `an ẕikrihim mü`riḍûn.

Diyanet İşleri

Eğer gerçek onların heveslerine uysaydı, gökler, yer ve onlarda bulananlar bozulup giderdi. Onlara, kendilerine öğüt veren bir şey getirdik; onlar ise öğütlerinden yüz çevirirler.

Diyanet Vakfı

Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunanlar bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirdiIer.

Edip Yüksel

Gerçek onların arzularına uysaydı, gökler, yer ve içlerindekiler kaosa girerdi. Halbuki onlara mesajlarını verdik, ancak çokları mesajlarından yüz çevirmekte.

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunan kimseler bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirirler.

Öztürk

Eğer hak onların keyiflerine uysaydı, gökler de yer de bunların içindekiler de kesinlikle fesada uğrardı. Hayır, biz onlara zikirlerini/Kur'anlarını getirdik ama onlar zikirlerinden/Kur'anlarından yüz çeviriyorlar.

Suat Yıldırım

Fakat gerçek onların keyiflerine tâbi olsaydı göklerin de, yerin de, oralarda yaşayanların da düzenleri bozulur, yıkılıp giderlerdi. Halbuki Biz onlara şan ve şeref getiren, öğüt veren kitap verdik ama, ne var ki onlar bu dersten yüz çeviriyorlar. [43,31; 44; 21,50; 17,100; 4,53]

Süleyman Ateş

Eğer hak, onların keyiflerine uysaydı, gökler, yer ve bunların içinde bulunan kimseler bozulur, giderdi. Biz onlara Zikir'lerini getirdik fakat onlar, Zikirlerinden yüz çeviriyorlar.

أَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجًۭا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۭ ۖ وَهُوَ خَيْرُ ٱلرَّٰزِقِينَ ﴿٧٢﴾

Yoksa onlardan ücret mi istiyorsun? Gerçekten de Rabbinin mükafatı daha hayırlıdır ve o, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

Alİ Bulaç

Yoksa sen onlardan haraç mı istiyorsun? İşte Rabbinin haracı (dünya ve ahiret armağanı) daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

Çeviriyazı

em tes'elühüm ḫarcen feḫarâcü rabbike ḫayr. vehüve ḫayru-rrâziḳîn.

Diyanet İşleri

Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin ecri daha iyidir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Yoksa sen onlardan bir karşılık mı istiyorsun? Rabbinin vereceği daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

Edip Yüksel

Yoksa sen onlardan bir maaş mı istedin? Rabbinin maaşı çok daha iyidir. O, rızık verenlerin en iyisidir.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Resulüm!) Yoksa sen onlardan bir haraç mı istiyorsun? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

Öztürk

Yoksa onlardan bir vergi mi istiyorsun? Rabbinin vereceği daha hayırlıdır. Rızık verenlerin en hayırlısıdır O.

Suat Yıldırım

Ey Resulüm, yoksa bu hizmetlerine karşılık sen onlardan bir karşılık istiyorsun da, bu, kendilerine ağır geldiği için mi senden uzak duruyorlar? Fakat bilsinler ki en iyi karşılık, sana Rabbinin vereceği karşılıktır. Çünkü O, rızık ve nimet verenlerin en hayırlısıdır. [6,90; 42,23; 34,47; 38,86; 36,21]

Süleyman Ateş

Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun (da onun için mi hakkı kabul etmiyorlar)? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en iyisidir.

وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَىٰ صِرَٰطٍۢ مُّسْتَقِيمٍۢ ﴿٧٣﴾

Şüphe yok ki sen, onları mutlaka doğru yola çağırmadasın.

Alİ Bulaç

Gerçekten sen onları dosdoğru olan bir yola çağırıyorsun.

Çeviriyazı

veinneke leted`ûhüm ilâ ṣirâṭim müsteḳîm.

Diyanet İşleri

Aslında sen onları doğru yola çağırıyorsun ama, ahirete inanmayanlar bu yoldan sapmaktadırlar.

Diyanet Vakfı

Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.

Edip Yüksel

Kuşku yok ki sen onları dosdoğru yola çağırıyorsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.

Öztürk

Şu bir gerçek ki, sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.

Suat Yıldırım

Sen gerçekten onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.

Süleyman Ateş

Sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.

وَإِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِٱلْءَاخِرَةِ عَنِ ٱلصِّرَٰطِ لَنَٰكِبُونَ ﴿٧٤﴾

Fakat gerçekten de ahirete inanmayanlar, doğru yoldan sapıyorlar.

Alİ Bulaç

Ancak ahirete inanmayanlar, şüphesiz yoldan sapanlardır.

Çeviriyazı

veinne-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati `ani-ṣṣirâṭi lenâkibûn.

Diyanet İşleri

Aslında sen onları doğru yola çağırıyorsun ama, ahirete inanmayanlar bu yoldan sapmaktadırlar.

Diyanet Vakfı

Ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.

Edip Yüksel

Ama ahirete inanmıyanlar yoldan sapmaktadırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.

Öztürk

Ama âhirete inanmayanlar, o yoldan hep yan çiziyorlar.

Suat Yıldırım

Ama şu da gerçek ki âhirete inanmayanlar, yoldan sapıyorlar.

Süleyman Ateş

Ama ahirete inanmayanlar yoldan sapıyorlar.

۞ وَلَوْ رَحِمْنَٰهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِم مِّن ضُرٍّۢ لَّلَجُّوا۟ فِى طُغْيَٰنِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿٧٥﴾

Onlara acırsan ve uğradıkları zararı giderirsen gene azgınlıklarında şaşkıncasına ısrar edip giderler.

Alİ Bulaç

Eğer onlara merhamet eder ve onlara dokunan zararı gideriverirsek, taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarını sürdürecekler.

Çeviriyazı

velev raḥimnâhüm vekeşefnâ mâ bihim min ḍurril leleccû fî ṭugyânihim ya`mehûn.

Diyanet İşleri

Biz onlara acısak ve başlarındaki sıkıntıyı gidersek bile, azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlar.

Diyanet Vakfı

Eğer onlara acıyıp da içinde bulundukları sıkıntıyı giderseydik, iyice körleşerek azgınlıklarında direnirlerdi.

Edip Yüksel

Kendilerine acıyıp başlarına gelen perişanlıklarını giderseydik bile, azgınlıklarına dalıp bocalayacaklardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer onlara acıyıp da için de bulundukları sıkıntıyı giderseydik, iyice körleşerek azgınlıklarında büsbütün direnirlerdi.

Öztürk

Eğer biz onlara acıyıp da üstlerindeki sıkıntıyı kaldırsaydık, azgınlıkları içinde sersem sersem bocalamaya devam edeceklerdi.

Suat Yıldırım

Eğer Biz onlara merhamet edip, uğradıkları belayı giderseydik, yine onlar azgınlıklarında devam edip giderlerdi. [8,23; 6,28-29]

Süleyman Ateş

Biz onlara acıyıp da başlarındaki sıkıntıyı açsaydık, yine azgınlıklarında bocalamağa devam ederlerdi.

وَلَقَدْ أَخَذْنَٰهُم بِٱلْعَذَابِ فَمَا ٱسْتَكَانُوا۟ لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ ﴿٧٦﴾

Andolsun ki biz onları azaplandırmıştık da gene Rablerine baş eğmemişlerdi ve yalvarmamışlardı.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz onları azapla yakalayıverdik, fakat yine de Rablerine boyun eğmediler ve yakarıp-yalvarmadılar.

Çeviriyazı

veleḳad eḫaẕnâhüm bil`aẕâbi feme-stekânû lirabbihim vemâ yeteḍarra`ûn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, Biz onları azabla yakalamıştık, yine de Rablerine boyun eğmemiş ve yakarmamışlardı.

Diyanet Vakfı

Andolsun, biz onları sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler, tazarru ve niyazda da bulunmuyorlar.

Edip Yüksel

Onları cezaya çarptırmamıza rağmen Rab'lerine boyun eğmediler, yalvarmadılar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun, biz onları sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler, tazarru' ve niyazda da bulunmadılar.

Öztürk

Yemin olsun, biz onları azapla yakaladık. Ama yine de Rablerine boyun eğmediler. Sığınıp yakarmıyorlar.

Suat Yıldırım

Biz onları çeşitli azaplara da uğrattık. Buna rağmen yine de Rab'lerine boyun eğip O’na yalvarıp yakarmadılar. [6,43]

Süleyman Ateş

Andolsun biz onları azab ile yakaladık, ama yine Rabblerine boyun eğmediler, O'na yalvarmıyorlar.

حَتَّىٰٓ إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًۭا ذَا عَذَابٍۢ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ ﴿٧٧﴾

Sonunda, onlara çetin bir azap kapısı açmıştık da o zaman her şeyden ümitlerini kesmişlerdi.

Alİ Bulaç

Sonunda, üzerlerine azabı şiddetli olan bir kapı açtığımızda, onlar bunun içinde şaşkına dönüp umutlarını kaybettiler.

Çeviriyazı

ḥattâ iẕâ fetaḥnâ `aleyhim bâben ẕâ `aẕâbin şedîdin iẕâ hüm fîhi müblisûn.

Diyanet İşleri

Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman ümitsiz kalıverdiler.

Diyanet Vakfı

En nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!

Edip Yüksel

Kendilerine çetin bir azabın kapısını açtığımız zaman şaşırıp şoke oldular.

Elmalılı Hamdi Yazır

Nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!

Öztürk

Nihayet, üzerlerine şiddetli bir azabın kapısını açtığımızda hemencecik ümitsizliğe düşüverecekler.

Suat Yıldırım

Ama ne zaman onların önüne ceza gününe mahsus zorlu bir azap kapısını açarsak, işte o zaman birden bütün ümitlerini yitiriverirler.

Süleyman Ateş

Nihayet üzerlerine şiddetli bir azab kapısı açtığımız zaman, derhal O'nun içinde şaşkın ve umutsuz kalırlar.

وَهُوَ ٱلَّذِىٓ أَنشَأَ لَكُمُ ٱلسَّمْعَ وَٱلْأَبْصَٰرَ وَٱلْأَفْـِٔدَةَ ۚ قَلِيلًۭا مَّا تَشْكُرُونَ ﴿٧٨﴾

Ve o, bir mabuttur ki size kulak, gözler ve kalpler verdi ne de az şükrediyorsunuz.

Alİ Bulaç

O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz.

Çeviriyazı

vehüve-lleẕî enşee lekümü-ssem`a vel'ebṣâra vel'ef'ideh. ḳalîlem mâ teşkürûn.

Diyanet İşleri

Oysa, sizin için kulaklar, gözler ve kalbler vareden O'dur. Pek az şükrediyorsunuz.

Diyanet Vakfı

O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne de az şükrediyorsunuz!

Edip Yüksel

O'dur sizin için işitme, görme duyularını ve beyinler yaratan. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!

Elmalılı Hamdi Yazır

Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri ve o gönülleri yaratan O'dur. Ne de az şükrediyorsunuz!

Öztürk

Allah odur ki; sizin için işitme gücü, gözler ve gönüller oluşturdu. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!

Suat Yıldırım

Ey insanlar, Rabbinizin buyruklarına kulak verin.Çünkü sizde işitme ve görmeyi sağlayan kulak ve gözleri, düşünüp hissetmenizi sağlayan kalpleri yaratan O'dur. Şükrünüz ne kadar da az! [12,103; 34,13]

Süleyman Ateş

O'dur ki, sizin için o kulağı, o gözleri ve gönülleri inşa etti. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

وَهُوَ ٱلَّذِى ذَرَأَكُمْ فِى ٱلْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٧٩﴾

Ve o, bir mabuttur ki sizin için bitirdi yeryüzündekileri ve onun tapısında haşrolacaksınız.

Alİ Bulaç

O, sizi yeryüzünde yaratıp-türetendir ve hepiniz yalnızca O'na (döndürülüp) toplanacaksınız.

Çeviriyazı

vehüve-lleẕî ẕera'eküm fi-l'arḍi veileyhi tuḥşerûn.

Diyanet İşleri

Sizi yerde yaratıp yayan O'dur ve O'nun huzurunda toplanacaksınız.

Diyanet Vakfı

Ve O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sırf O'nun huzurunda toplanacaksınız.

Edip Yüksel

O'dur sizi yeryüzüne yerleştiren; O'nun huzurunda toplanacaksınız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve sizi yeryüzünde yaratıp türeden O'dur. Sırf O'nun huzuruna toplanacaksınız.

Öztürk

Sizi yeryüzünde yaratıp yayan da O'dur. O'nun huzurunda haşredileceksiniz.

Suat Yıldırım

Sizi çoğaltıp dünyaya yayan da O'dur. Muhakkak yine O’nun huzuruna götürüleceksiniz.

Süleyman Ateş

O'dur ki, sizi yeryüzünde yaratıp yaydı ve O'na götürüleceksiniz.

وَهُوَ ٱلَّذِى يُحْىِۦ وَيُمِيتُ وَلَهُ ٱخْتِلَٰفُ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿٨٠﴾

Ve o, bir mabuttur ki diriltir ve öldürür ve geceyle gündüzün uzanıp kısalması da onun tedbiriyledir, akıl etmez misiniz?

Alİ Bulaç

O, yaşatan ve öldürendir; gece ile gündüzün aykırılığı (veya ardarda gelişi) da O'nun (kanunu)dur. Yine de aklınızı kullanmayacak mısınız?

Çeviriyazı

vehüve-lleẕî yuḥyî veyümîtü velehu-ḫtilâfü-lleyli vennehâr. efelâ ta`ḳilûn.

Diyanet İşleri

Dirilten de, öldüren de O'dur. Gece ile gündüzün birbiri ardından gitmesi de O'nun emrine bağlıdır. Düşünmez misiniz?

Diyanet Vakfı

Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun eseridir. Hala aklınızı kullanmaz mısınız!

Edip Yüksel

O'dur yaşatan ve öldüren; gecenin ve gündüzün değişmesi O'na bağlı. Aklınızı kullanmaz mısınız?

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?

Öztürk

O hayat veriyor, O öldürüyor. Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişi O'nun için. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?

Suat Yıldırım

Hayatı veren de, öldüren de O'dur. Gece ile gündüzü peş peşe getiren de O’dur. Öyleyse hâlâ aklınızı başınıza alıp bunları bir düşünmez misiniz? [36,40; 25,62]

Süleyman Ateş

O'dur ki yaşatıyor, öldürüyor. Gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun(eseri)dir. Aklınızı kullanmıyor musunuz?

بَلْ قَالُوا۟ مِثْلَ مَا قَالَ ٱلْأَوَّلُونَ ﴿٨١﴾

Hayır, onlar, hep evvelkilerin dedikleri gibi demedeler.

Alİ Bulaç

Hayır; onlar, geçmiştekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.

Çeviriyazı

bel ḳâlû miŝle mâ ḳâle-l'evvelûn.

Diyanet İşleri

Hayır; yine de öncekilerin dediklerini derler.

Diyanet Vakfı

Buna rağmen onlar, öncekilerin dedikleri gibi dediler.

Edip Yüksel

Ancak onlar, öncekilerin dediklerini tekrarladılar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır, öncekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.

Öztürk

İşin doğrusu şu: Onlar da öncekilerin söylediği gibi söylediler.

Suat Yıldırım

Ama böyle yapmak yerine, kendilerinden önceki münkirlerin dediklerini dediler.

Süleyman Ateş

Hayır, onlar da evvelkilerin dedikleri gibi dediler:

قَالُوٓا۟ أَءِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًۭا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَبْعُوثُونَ ﴿٨٢﴾

Dediler ki: Öldükten ve toztoprak ve kemik kesildikten sonra mı diriltileceğiz?

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Öldüğümüz, bir toprak ve bir kemik olduğumuz zaman, gerçekten biz mi diriltilecek mişiz?\"

Çeviriyazı

ḳâlû eiẕâ mitnâ vekünnâ türâbev ve`iżâmen einnâ lemeb`ûŝûn.

Diyanet İşleri

Öncekiler: \"Ölüp toprak ve bir yığın kemik olduğumuzda mı diriltileceğiz? And olsun ki biz ve daha önce de babalarımız tehdit edilmişti; bu, öncekilerin masallarından başka birşey değildir\" demişlerdi.

Diyanet Vakfı

Dediler ki: Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi?

Edip Yüksel

Ve şöyle dediler: \"Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı dirileceğiz?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: \"Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi?\"

Öztürk

Dediler ki: \"Ölüp, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, gerçekten o zaman mı diriltileceğiz?\"

Suat Yıldırım

“Ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra biz dirilecekmişiz ha!Bize de, daha önce babalarımıza da bu vaad edilip durdu. Doğrusu bu dirilme işi, öncekilerin masallarından, başka bir şey değil!” dediler. [79,11-14; 36,77-79]

Süleyman Ateş

Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, biz mi diriltileceğiz? dediler.

لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَءَابَآؤُنَا هَٰذَا مِن قَبْلُ إِنْ هَٰذَآ إِلَّآ أَسَٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿٨٣﴾

Andolsun ki bize de, daha önce atalarımıza da vaadedilmişti bu, fakat bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değil.

Alİ Bulaç

\"Andolsun, bu tehdit, bize ve bizden önceki atalarımıza yapılmıştı; bu, geçmişlerin uydurma masallarından başka bir şey değildir.\"

Çeviriyazı

leḳad vu`idnâ naḥnü veâbâünâ hâẕâ min ḳablü in hâẕâ illâ esâṭîru-l'evvelîn.

Diyanet İşleri

Öncekiler: \"Ölüp toprak ve bir yığın kemik olduğumuzda mı diriltileceğiz? And olsun ki biz ve daha önce de babalarımız tehdit edilmişti; bu, öncekilerin masallarından başka birşey değildir\" demişlerdi.

Diyanet Vakfı

Hakikaten, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaadde bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir!

Edip Yüksel

\"Bize ve atalarımıza daha önce aynı şey söz verilmişti. Bu, geçmişlerin efsanesinden başka bir şey değildir.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Yemin ederiz ki, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaadde bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir!\"

Öztürk

\"Yemin olsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Öncekilerin masallarından başka bir şey değil bu!\"

Suat Yıldırım

“Ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra biz dirilecekmişiz ha!Bize de, daha önce babalarımıza da bu vaad edilip durdu. Doğrusu bu dirilme işi, öncekilerin masallarından, başka bir şey değil!” dediler. [79,11-14; 36,77-79]

Süleyman Ateş

Andolsun bu tehdid bize de bizden önce atalarımıza da yapıldı. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir.

قُل لِّمَنِ ٱلْأَرْضُ وَمَن فِيهَآ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٨٤﴾

De ki: Kimindir yeryüzü ve orada bulunanlar biliyorsanız eğer?

Alİ Bulaç

De ki: \"Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?\"

Çeviriyazı

ḳul limeni-l'arḍu vemen fîhâ in küntüm ta`lemûn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Biliyorsanız söyleyin, yer ve onda bulunanlar kimindir?\"

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) de ki: Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?

Edip Yüksel

De ki, \"Biliyorsanız, yer, gökler ve içlerinde bulunanlar kimindir?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Resulüm!) de ki: \"Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?\"

Öztürk

De ki: \"Eğer biliyorsanız, yeryüzü ve içindekiler kimindir?\"

Suat Yıldırım

De ki: “Bütün dünya ve içinde yaşayanlar kimindir söyleyin bakalım, biliyorsanız.”

Süleyman Ateş

De ki: \"Biliyorsanız dünya ve içinde bulunanlar kimindir?\"

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿٨٥﴾

Diyecekler ki: Allah'ın. De ki: O halde ne diye hala düşünüp anlamazsınız?

Alİ Bulaç

\"Allah'ındır\" diyecekler. De ki: \"Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?\"

Çeviriyazı

seyeḳûlûne lillâh. ḳul efelâ teẕekkerûn.

Diyanet İşleri

\"Allah'ındır\" diyecekler, \"Öyleyse ders almaz mısınız?\" de.

Diyanet Vakfı

\"Allah'a aittir\" diyecekler. Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız! de.

Edip Yüksel

\"ALLAH'ın,\" diyecekler. De ki, \"Düşünmez misiniz?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Allah'a aittir\" diyecekler. \"Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız?\" de.

Öztürk

\"Allah'ındır!\" diyecekler. De ki: \"Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?\"

Suat Yıldırım

Elbette: “Allah'ındır” diyeceklerdir. Öyleyse, sen de ki: “Neden aklınızı başınıza almıyorsunuz?” [39,3]

Süleyman Ateş

Allah'ındır diyecekler. \"O halde düşün(üp, ilk kez yaratanın, ikinci defa yine yaratılabileceğini anla)mıyor musunuz?\" de.

قُلْ مَن رَّبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ ٱلسَّبْعِ وَرَبُّ ٱلْعَرْشِ ٱلْعَظِيمِ ﴿٨٦﴾

De ki: Kimdir Rabbi yedi göğün ve Rabbi pek büyük arşın.

Alİ Bulaç

De ki: \"Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi kimdir?\"

Çeviriyazı

ḳul mer rabbü-ssemâvâti-sseb`i verabbü-l`arşi-l`ażîm.

Diyanet İşleri

\"Yedi göğün de Rabbi, yüce arşın da Rabbi kimdir?\" de.

Diyanet Vakfı

Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş'ın Rabbi kimdir? diye sor.

Edip Yüksel

De ki, \"Yedi göğün Rabbi, büyük yönetimin Rabbi kimdir?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş'ın Rabbi kimdir?\" diye sor.

Öztürk

Sor: \"Yedi göklerin Rabbi ve o büyük arşın Rabbi kimdir?\"

Suat Yıldırım

“Peki, yedi kat göğün ve yüce arşın Rabbi kimdir?” diye sor.

Süleyman Ateş

Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi kimdir? de.

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ ﴿٨٧﴾

Diyecekler ki: Bunlar da Allah'ın. De ki: Ne diye hala çekinmezsiniz?

Alİ Bulaç

\"Allah'ındır\" diyecekler. De ki: \"Yine de sakınmayacak mısınız?\"

Çeviriyazı

seyeḳûlûne lillâh. ḳul efelâ tetteḳûn.

Diyanet İşleri

\"Allah'tır\" diyecekler! \"Öyleyse O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?\" de.

Diyanet Vakfı

\"(Bunlar da) Allah'ındır\" diyecekler. Şu halde siz Allah'tan korkmaz mısınız! de.

Edip Yüksel

\"ALLAH.,\" diyecekler. De ki, \"Öyleyse neden erdemli davranmıyorsunuz?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"(Onlar da) Allah'ındır.\" diyecekler. \"Şu halde siz Allah'tan korkmaz mısınız?\" de.

Öztürk

\"Allah'tır!\" diyecekler. De ki: \"Hâlâ benden sakınmıyor musunuz?\"

Suat Yıldırım

Elbette, “Allah'tır”, diyeceklerdir. Öyleyse, sen de ki: “İnandığınız Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”

Süleyman Ateş

Bunlar Allah'ındır diyecekler. \"O halde korunmuyor musunuz?\" de.

قُلْ مَنۢ بِيَدِهِۦ مَلَكُوتُ كُلِّ شَىْءٍۢ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٨٨﴾

De ki: Kimdir her şeyin saltanat ve tasarrufu elinde olan ve odur koruyan, oysa korunmaya muhtaç değil; biliyorsanız eğer?

Alİ Bulaç

De ki: \"Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Herşeyin melekutu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken Kendisi korunmuyor.\"

Çeviriyazı

ḳul mem biyedihî melekûtü külli şey'iv vehüve yücîru velâ yücâru `aleyhi in küntüm ta`lemûn.

Diyanet İşleri

\"Biliyorsanız söyleyin her şeyin hükümranlığı elinde olan, barındıran fakat himayeye muhtaç olmayan kimdir?\"

Diyanet Vakfı

Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekutu (mülkiyeti ve yönetimi) kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir? diye sor.

Edip Yüksel

De ki, \"Biliyorsanız, koruyup kollayan, fakat kendisi korunup kollanmayan; her şeyin egemenliğini elinde bulunduran kimdir?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekûtu (mülkiyeti ve yönetimi) kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan; fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir?\" diye sor.

Öztürk

Şunu da sor: \"Eğer biliyorsanız söyleyin. Kimdir o, her şeyin melekûtu/aslı-esası elinde olan? O koruyup gözeten ama korunup gözetilmeyen?\"

Suat Yıldırım

De ki: “Peki her şeyin gerçek yönetimini elinde tutan, Kendisi her şeyi koruyup gözeten, ama Kendisi himaye altında olmayan kimdir? Biliyorsanız söyleyin bakalım! [36,83; 21,23; 15,92-93]

Süleyman Ateş

Biliyorsanız (söyleyin) her şeyin melekutu (mülkü ve yönetimi) elinde olan, koruyup kollayan, fakat kendisi korunup kollan(maya muhtaç ol)mayan kimdir? de.

سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ فَأَنَّىٰ تُسْحَرُونَ ﴿٨٩﴾

Diyecekler ki: Bunlar da Allah'ın. De ki: Ne diye hala boş şeylere kapılmadasınız?

Alİ Bulaç

\"Allah'ındır\" diyecekler. De ki: \"Öyleyse nasıl oluyor da böyle büyüleniyorsunuz?\"

Çeviriyazı

seyeḳûlûne lillâh. ḳul feennâ tüsḥarûn.

Diyanet İşleri

\"Allah'tır\" diyecekler; \"Öyleyse nasıl aldanıyorsunuz\" de.

Diyanet Vakfı

\"(Bunların hepsi) Allah'ındır\" diyecekler. Öyle ise nasıl olup da büyüye kapılıyorsunuz? de.

Edip Yüksel

\"ALLAH.,\" diyeceklerdir. De ki, \"O halde nasıl da aldanıyorsunuz?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"(Bunlar da) Allah'ındır.\" diyecekler. \"Öyle ise nasıl olur da büyülenirsiniz?\" de.

Öztürk

\"Allah'tır!\" diyecekler. De ki: \"Nasıl oluyor da büyüleniyorsunuz?\"

Suat Yıldırım

Elbette, “Allah'tır” diyecekler. Sen de ki: Öyleyse nasıl oluyor da büyülenip gerçekten uzaklaşıyorsunuz?”

Süleyman Ateş

(Her şeyin yönetimi) Allah'a aittir diyecekler. \"O halde nasıl büyüleniyorsunuz?\" de.

بَلْ أَتَيْنَٰهُم بِٱلْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَٰذِبُونَ ﴿٩٠﴾

Hayır, biz onlara gerçeği getirdik ve şüphe yok ki onlar, yalan söylemedeler elbette.

Alİ Bulaç

Hayır, Biz onlara hakkı getirdik, ancak onlar gerçekten yalancıdırlar.

Çeviriyazı

bel eteynâhüm bilḥaḳḳi veinnehüm lekâẕibûn.

Diyanet İşleri

Hayır; Biz onlara gerçeği getirdik ama, onlar yalancıdırlar.

Diyanet Vakfı

Doğrusu biz onlara gerçeği getirdik; onlar ise hakikaten yalancılardır.

Edip Yüksel

Kendilerine gerçeği getirmemize rağmen onlar yalanlamaktadırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu biz onlara hakkı getirdik; onlar ise cidden yalancıdırlar.

Öztürk

Hayır, hayır! Biz onlara hakkı getirdik ama onlar tam anlamıyla yalancıdırlar.

Suat Yıldırım

Hayır, Biz onlara gerçeği getirdik; fakat buna rağmen onlar yalanı tercih ediyorlar. İşte gerçek:

Süleyman Ateş

Doğrusu biz, onlara hakkı getirdik, (bizim söylediklerimiz gerçektir), onlarsa yalancıdırlar.

مَا ٱتَّخَذَ ٱللَّهُ مِن وَلَدٍۢ وَمَا كَانَ مَعَهُۥ مِنْ إِلَٰهٍ ۚ إِذًۭا لَّذَهَبَ كُلُّ إِلَٰهٍۭ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍۢ ۚ سُبْحَٰنَ ٱللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿٩١﴾

Allah, hiç kimseyi evlat edinmez ve onunla birlikte bir başka mabut yoktur, olsaydı her mabut, kendi halkettiğini benimseyip alır gider ve bir kısmı, öbürlerinden üstün olurdu. Münezzehtir Allah onların söylediklerinden.

Alİ Bulaç

Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir İlah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendiregeldiklerinden Yücedir.

Çeviriyazı

me-tteḫaẕe-llâhü miv velediv vemâ kâne me`ahû min ilâhin iẕel leẕehebe küllü ilâhim bimâ ḫaleḳa vele`alâ ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍ. sübḥâne-llâhi `ammâ yeṣifûn.

Diyanet İşleri

Allah çocuk edinmemiştir; O'nun yanında hiçbir tanrı yoktur, olsaydı, her tanrı kendi yarattığı ile beraber gider ve birbirinden üstün olmağa çalışırlardı. Allah onların vasıflandırdıklarından münezzehtir.

Diyanet Vakfı

Allah evlat edinmemiştir; O'nunla beraber hiçbir tanrı da yoktur. Aksi takdirde her tanrı kendi yarattığını sevk ve idare eder ve mutlaka onlardan biri diğerine galebe çalardı. Allah, onların (müşriklerin) yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir.

Edip Yüksel

ALLAH çocuk edinmemiştir, O'nunla beraber bir tanrı da yoktur. Aksi taktirde her tanrı yarattığı şeylerle birlikte bağımsızlığını ilan ederek yönetim için bir biriyle çekişmeye girerdi. ALLAH, onların niteledikleri şeylerden çok uzaktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah evlat edinmemiştir; O'nunla beraber hiçbir ilâh da yoktur. Aksi takdirde her ilâh kendi yarattığını sevk ve idare eder ve bir gün mutlaka onlardan biri diğerine galip gelirdi. Allah, onların yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir.

Öztürk

Allah, çocuk edinmemiştir. O'nunla beraber herhangi bir ilah da yoktur. Eğer böyle olsaydı, her ilah kendi yarattığını yok ederdi ve mutlaka biri ötekine üstün gelmeye çalışırdı. Allah'ın şanı onların nitelendirmelerinden yücedir, arınmıştır.

Suat Yıldırım

“Allah asla evlat edinmedi. O'nun yanı sıra hiçbir tanrı da yoktur. Öyle olsaydı her tanrı kendi yarattıklarını yanına alır ve onlardan biri diğerine üstün gelmeye çalışırdı. Allah o müşriklerin isnat ve nitelendirmelerinden münezzehtir.” [21,22]

Süleyman Ateş

Allah çocuk edinmemiştir. O'nunla beraber hiçbir tanrı yoktur. Öyle olsaydı her tanrı, kendi yarattığını götürürdü ve onlardan biri diğerine üstün gelmeğe çalışırdı. Allah, onların tanımlamalarından uzaktır.

عَٰلِمِ ٱلْغَيْبِ وَٱلشَّهَٰدَةِ فَتَعَٰلَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿٩٢﴾

Gizliyi de bilir, görüneni de; gerçekten de yücedir şirk koşanların ona eş tanıdıkları şeylerden.

Alİ Bulaç

Gaybı ve müşahede edilebileni bilendir; onların ortak koştuklarından Yücedir.

Çeviriyazı

`âlimi-lgaybi veşşehâdeti fete`âlâ `ammâ yüşrikûn.

Diyanet İşleri

O, görülmeyeni de, görüleni de bilir. Koştukları ortaklardan yücedir.

Diyanet Vakfı

Allah, gaybı da şehadeti de bilendir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.

Edip Yüksel

Tüm sırları ve tanık olunanları Bilendir; onların ortak koştukları şeylerden yücedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, gaybı da, açık olanı da bilir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.

Öztürk

Gözle görülmeyeni de görüleni de bilendir O. Uzaktır onların ortak koştuklarından.

Suat Yıldırım

Görünmeyen ve görünen, gizli ve âşikâr her şeyi bilen Allah, onların iddia ettikleri şerikleri olmaktan yücedir. [10,18]

Süleyman Ateş

(O), görünmeyeni ve görüneni bilir; onların ortak koştukları şeylerden yücedir.

قُل رَّبِّ إِمَّا تُرِيَنِّى مَا يُوعَدُونَ ﴿٩٣﴾

De ki: Rabbim, onlara vaadedileni bana göstereceksen.

Alİ Bulaç

De ki: \"Rabbim, eğer onlara va'dolunan (azab)ı mutlaka bana göstereceksen,\"

Çeviriyazı

ḳur rabbi immâ türiyennî mâ yû`adûn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Rabbim! Onların tehdit olundukları şeyi bana mutlaka göstereceksen, o zaman beni zalim milletin içinde bulundurma Yarabbi.\"

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) De ki: \"Rabbim! Eğer onlara yöneltilen tehdidi (dünyevi sıkıntıyı ve uhrevi azabı) mutlaka bana göstereceksen.

Edip Yüksel

De ki, \"Rabbim, onlara verilen sözü bana gösterirsen,\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Resulüm!) De ki: Rabbim! Eğer onlara yöneltilen tehdidi (dünyevî sıkıntıyı ve uhrevî azabı) mutlaka göstereceksen,

Öztürk

De ki: \"Rabbim, tehdit edildikleri şeyi bana mutlaka göstereceksen,

Suat Yıldırım

De ki: “Ya Rabbî, eğer onlara vâd edilen o azabı bana göstereceksen, beni o zalimler güruhu içinde bırakma!”

Süleyman Ateş

De ki: \"Rabbim, eğer onların tehdidedildikleri şeyi mutlaka bana göstereceksen (ben sağ iken onları cezalandıracaksan),\"

رَبِّ فَلَا تَجْعَلْنِى فِى ٱلْقَوْمِ ٱلظَّٰلِمِينَ ﴿٩٤﴾

Rabbim, beni zalim topluluğun içinde bırakma.

Alİ Bulaç

\"Rabbim, bu durumda beni zulmeden kavmin içinde bırakma.\"

Çeviriyazı

rabbi felâ tec`alnî fi-lḳavmi-żżâlimîn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Rabbim! Onların tehdit olundukları şeyi bana mutlaka göstereceksen, o zaman beni zalim milletin içinde bulundurma Yarabbi.\"

Diyanet Vakfı

Bu durumda beni zalimler topluluğunun içinde bulundurma, Rabbim!\"

Edip Yüksel

\"Rabbim, beni o zalim toplum içinde bırakma.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Bu durumda beni, o zalimler topluluğunda bulundurma, Rabbim!

Öztürk

Beni o zalimler topluluğunun içinde tutma Rabbim!\"

Suat Yıldırım

De ki: “Ya Rabbî, eğer onlara vâd edilen o azabı bana göstereceksen, beni o zalimler güruhu içinde bırakma!”

Süleyman Ateş

Rabbim, beni şu zalim kavmin içinde bırakma!

وَإِنَّا عَلَىٰٓ أَن نُّرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَٰدِرُونَ ﴿٩٥﴾

Ve şüphe yok ki bizim, onlara vaadettiğimiz şeyleri sana göstermeye gücümüz yeter elbette.

Alİ Bulaç

Gerçek şu ki Biz, onları tehdit ettiğimiz şeyi şüphesiz sana gösterme gücüne sahibiz.

Çeviriyazı

veinnâ `alâ en nüriyeke mâ ne`idühüm leḳâdirûn.

Diyanet İşleri

Biz onlara vadettiğimizi sana elbette gösterebiliriz.

Diyanet Vakfı

Biz, onlara yönelttiğimiz tehdidi sana göstermeye elbette ki kadiriz.

Edip Yüksel

Biz elbette, kendilerine söz verileni sana gösterebiliriz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, onlara yönelttiğimiz tehdidi sana göstermeye elbette ki kadiriz.

Öztürk

Biz, onları tehdit ettiğimiz şeyi sana göstermeye elbette kadiriz.

Suat Yıldırım

Biz onlara vâd ettiğimiz azabı sana göstermeye elbette kadiriz.

Süleyman Ateş

Biz, onları tehdidettiğimiz şeyi sana göstermeğe elbette kadiriz (onları cezalandıracağız ve sen bunu göreceksin).

ٱدْفَعْ بِٱلَّتِى هِىَ أَحْسَنُ ٱلسَّيِّئَةَ ۚ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ ﴿٩٦﴾

Kötülüğü, en güzel bir huyla defet, biz, onların neler dediğini, bizi ne çeşit tavsif ettiklerini daha iyi biliriz.

Alİ Bulaç

Kötülüğü en güzel olanla uzaklaştır; Biz, onların nitelendiregeldiklerini en iyi bileniz.

Çeviriyazı

idfa` billetî hiye aḥsenü-sseyyieh. naḥnü a`lemü bimâ yeṣifûn.

Diyanet İşleri

Kötülüğü en iyi ile sav. Onların vasıflandırmalarını Biz daha iyi biliriz.

Diyanet Vakfı

Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.

Edip Yüksel

Kötülüğe iyilikle karşılık ver. Biz onların iddialarını iyi biliriz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav, çünkü biz onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.

Öztürk

En güzel olan neyse onunla sav kötülüğü. Onların nasıl nitelendirme yaptıklarını biz daha iyi biliriz.

Suat Yıldırım

Fakat onlar ne yaparlarsa yapsınlar, sen yine de kötülüğü en iyi tarzda sav. Biz onların, senin hakkındaki asılsız iddialarını pek iyi biliriz.

Süleyman Ateş

Kötülüğü en güzel şeyle sav. Biz onların (seni) nasıl vasıflandıracaklarını biliyoruz.

وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَٰتِ ٱلشَّيَٰطِينِ ﴿٩٧﴾

Ve de ki: Rabbim, sana sığınırım Şeytanların vesveselerinden.

Alİ Bulaç

Ve de ki: \"Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından Sana sığınırım.\"

Çeviriyazı

veḳur rabbi e`ûẕü bike min hemezâti-şşeyâṭîn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım.\"

Diyanet Vakfı

Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!

Edip Yüksel

Şeytandan Korunmak İçin

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!

Öztürk

Ve de ki: \"Rabbim, şeytanların dürtüklemelerinden sana sığınırım!\"

Suat Yıldırım

Sen de ki: “Ya Rabbî! Şeytanların vesveselerinden, onların yanımda bulunmalarından Sana sığınırım!”

Süleyman Ateş

Ve de ki: \"Rabbim, şeytanların dürtüklemelerinden sana sığınırım.\"

وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ ﴿٩٨﴾

Ve sana sığınırım Rabbim, onların yanımda bulunmalarından.

Alİ Bulaç

\"Ve onların benim yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım Rabbim.\"

Çeviriyazı

vee`ûẕü bike rabbi ey yaḥḍurûn.

Diyanet İşleri

\"Rabbim! Yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım.\"

Diyanet Vakfı

Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım, Rabbim!

Edip Yüksel

Ve de ki, \"Rabbim, şeytanların fısıltılarından sana sığınırım.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.

Öztürk

\"Onların, başıma üşüşmelerinden de sana sığınırım Rabbim!\"

Suat Yıldırım

Sen de ki: “Ya Rabbî! Şeytanların vesveselerinden, onların yanımda bulunmalarından Sana sığınırım!”

Süleyman Ateş

Ve onların yanıma uğramalarından sana sığınırım Rabbim.

حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَ أَحَدَهُمُ ٱلْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ٱرْجِعُونِ ﴿٩٩﴾

Sonunda, onlardan birine ölüm gelip çattı mı Rabbim der, beni geriye, tekrar dünyaya yolla da.

Alİ Bulaç

Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: \"Rabbim, beni geri çevirin.\"

Çeviriyazı

ḥattâ iẕâ câe eḥadehümü-lmevtü ḳâle rabbi-rci`ûn.

Diyanet İşleri

Onlardan birine ölüm gelince: \"Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim\" der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır.

Diyanet Vakfı

Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: \"Rabbim! der, beni geri gönder;\"

Edip Yüksel

Onlardan birine ölüm gelip çattığı zaman şöyle der, \"Rabbim, beni geri döndürünüz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında, \"Rabbim, der, lütfen beni (dünyaya) geri gönder,\"

Öztürk

Sonunda onlardan birine ölüm geldiğinde şöyle der: \"Rabbim, beni geri döndürün;

Suat Yıldırım

Âhireti inkâr edenlerden birine ölüm gelip çatınca, işte o zaman: “Ya Rabbî!” der, “ne olur beni dünyaya geri gönderin, ta ki zayi ettiğim ömrümü telafi edip iyi işler yapayım.”Hayır, hayır! Bu onun söylediği mânasız bir sözdür. Çünkü dünyadan ayrılanların önünde, artık, diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır. [32,12; 6,27 63,10-11; 14,44; 7,53; 42,44; 40,11]

Süleyman Ateş

Nihayet onlardan birine ölüm geldiği zaman: \"Rabbim, der, beni geri döndürünüz!\"

لَعَلِّىٓ أَعْمَلُ صَٰلِحًۭا فِيمَا تَرَكْتُ ۚ كَلَّآ ۚ إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَآئِلُهَا ۖ وَمِن وَرَآئِهِم بَرْزَخٌ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿١٠٠﴾

Belki iyi işler işlerim ve zayi ettiğim ömrü telafi ederim. Hayır, boş bir söz, onun söylediği söz. Onların önlerinde, diriltilip mezarlarından çıkarılacakları günedek bir berzah var.

Alİ Bulaç

\"Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım.\" Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır.

Çeviriyazı

le`allî a`melü ṣâliḥan fîmâ teraktü kellâ. innehâ kelimetün hüve ḳâilühâ. vemiv verâihim berzeḫun ilâ yevmi yüb`aŝûn.

Diyanet İşleri

Onlardan birine ölüm gelince: \"Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim\" der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır.

Diyanet Vakfı

\"Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım.\" Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.

Edip Yüksel

\"Ki terketmiş bulunduğum şeylerde erdemli işler yapayım.\" Hayır. Bu onun söylediği bir laftan ibarettir. Diriliş gününe kadar onların ardında bir engel vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım.\" Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.

Öztürk

Döndürün ki, o arkada bıraktığım yerde iyi bir iş yapayım.\" Hayır, bir kelime ki bu, o söyler onu. Ötelerinde, dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır.

Suat Yıldırım

Âhireti inkâr edenlerden birine ölüm gelip çatınca, işte o zaman: “Ya Rabbî!” der, “ne olur beni dünyaya geri gönderin, ta ki zayi ettiğim ömrümü telafi edip iyi işler yapayım.”Hayır, hayır! Bu onun söylediği mânasız bir sözdür. Çünkü dünyadan ayrılanların önünde, artık, diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır. [32,12; 6,27 63,10-11; 14,44; 7,53; 42,44; 40,11]

Süleyman Ateş

Ki terk ettiğim dünyada yararlı bir iş yapayım. Hayır, bu onun söylediği bir sözdür. Önlerinde ta diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.

فَإِذَا نُفِخَ فِى ٱلصُّورِ فَلَآ أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍۢ وَلَا يَتَسَآءَلُونَ ﴿١٠١﴾

Sura üfürülünce aralarında ne soysop var, ne de birbirlerinin halini soruştuRabilirler o gün.

Alİ Bulaç

Böylece Sur'a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (üstünlük unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da.

Çeviriyazı

feiẕâ nüfiḫa fi-ṣṣûri felâ ensâbe beynehüm yevmeiẕiv velâ yetesâelûn.

Diyanet İşleri

Sura üflendiği zaman, o gün, aralarındaki soy yakınlığı fayda vermez ve birbirlerine de birşey soramazlar.

Diyanet Vakfı

Sura üflendiği zaman artık aralarında akrabalık bağları kalmamıştır; birbirlerini de arayıp sormazlar.

Edip Yüksel

Boruya üfürüldüğünde o gün artık aralarında akrabalık yoktur ve birbirleriyle de ilgilenemezler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sûr'a üflendiği zaman aralarında artık ne soysop (çekişmesi) vardır, ne de birbirlerini soruşturacaklardır.

Öztürk

Sûra üfürüldüğünde, aralarında artık soy-sop/şuna-buna mensup olmalar söz konusu edilemez. Birbirlerini soruşturamazlar da.

Suat Yıldırım

Sûra üflendiği zaman, o gün artık ne aralarındaki akraba tutkunluğu bir fayda verir, ne de kişi bir başkasının halini sormayı hatırından geçirir.

Süleyman Ateş

Sur'a üflendiği zaman, artık o gün aralarında soylar yoktur ve (insanlar, birbirlerine soylarını) sormazlar.

فَمَن ثَقُلَتْ مَوَٰزِينُهُۥ فَأُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْمُفْلِحُونَ ﴿١٠٢﴾

Kimin iyilikleri ağır gelirse o çeşit kişilerdir kurtulanlar, muratlarına erenler.

Alİ Bulaç

Artık kimin tartısı ağır basarsa, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

Çeviriyazı

femen ŝeḳulet mevâzînühû feülâike hümü-lmüfliḥûn.

Diyanet İşleri

Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa ermiş olanlardır.

Diyanet Vakfı

Artık kimlerin (sevap) tartılan ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.

Edip Yüksel

Tartıları ağır gelenler, işte onlar kazanacaklardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Böylece kimlerin tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.

Öztürk

Artık kimin tartıları ağır gelirse onlar kurtulmuş olacaklardır.

Suat Yıldırım

O gün kimin iyilikleri mizanda ağır basarsa onlar kurtulacaklar.

Süleyman Ateş

Kimlerin (eylemlerinin) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

وَمَنْ خَفَّتْ مَوَٰزِينُهُۥ فَأُو۟لَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓا۟ أَنفُسَهُمْ فِى جَهَنَّمَ خَٰلِدُونَ ﴿١٠٣﴾

Ve kimin iyilikleri hafif gelirse gerçekten de o çeşit kişilerdir kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde ebedidir onlar.

Alİ Bulaç

Kimin tartısı hafif gelirse, işte onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlar, cehennemde de ebedi olarak kalacak olanlardır.

Çeviriyazı

vemen ḫaffet mevâzînühû feülâike-lleẕîne ḫasirû enfüsehüm fî cehenneme ḫâlidûn.

Diyanet İşleri

Tartıları hafif gelenler, işte onlar, kendilerine yazık edendir, cehennemde temellidirler.

Diyanet Vakfı

Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedi cehennemdedirler.

Edip Yüksel

Tartıları hafif gelenler ise, kendilerini zarara soktukları için cehennemde ebedi kalacak olanlardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.

Öztürk

Tartıları hafif gelenler ise kendilerini kayba uğratanlar, uzun süre cehennemde kalanlar olacaklardır.

Suat Yıldırım

Kimin iyilikleri tartıda hafif kalırsa, işte kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde ebedî kalanlar onlar olacaklardır.

Süleyman Ateş

Kimlerin tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde sürekli kalanlardır.

تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ ٱلنَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَٰلِحُونَ ﴿١٠٤﴾

Yüzlerini yalar ateş ve onlar, orada somurtup kalırlar.

Alİ Bulaç

Ateş, onların yüzlerini yalayarak yakar da onun içinde onlar, (etleri sıyrılmış olarak sırıtan) dişleriyle kalıverirler.

Çeviriyazı

telfeḥu vucûhehümü-nnâru vehüm fîhâ kâliḥûn.

Diyanet İşleri

Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır.

Diyanet Vakfı

Ateş yüzlerini yakar; orada suratları çirkin ve gülünç bir halde bulunurlar.

Edip Yüksel

Onlar orada perişan durumda iken, ateş de yüzlerini yalayacaktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Orada dişleri sırıtır halde iken ateş yüzlerini yalar.

Öztürk

Ateş, yüzlerini yalar. Ve onlar da içinde sırıtıp kalacaklar.

Suat Yıldırım

Orada yüzlerini alevler yalar da, ateş dudaklarını yaktığında, dişleri açıkta kalıverir. [14,50; 21,39]

Süleyman Ateş

(Orada onların) yüzlerini ateş yalar. Öyle ki (ateşin) içinde (dehşetten dudakları gerilir de) dişleri açıkta kalır.

أَلَمْ تَكُنْ ءَايَٰتِى تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ ﴿١٠٥﴾

Siz değil miydiniz size ayetlerim okunurken onları yalanlayanlar?

Alİ Bulaç

Ayetlerim size okunuyorken, yalanlayanlar sizler değil miydiniz?

Çeviriyazı

elem tekün âyâtî tütlâ `aleyküm feküntüm bihâ tükeẕẕibûn.

Diyanet İşleri

Allah: \"Ayetlerim size okunurken onları yalanlıyordunuz değil mi?\" der.

Diyanet Vakfı

Size ayetlerim okunurdu da, siz onları yalanlardınız değil mi?

Edip Yüksel

Ayetlerim size okunmuyor muydu ve siz de onları yalanlamıyor muydunuz?

Elmalılı Hamdi Yazır

(Allah Teâlâ,) Size âyetlerim okunurdu da, siz onları yalanlardınız değil mi?... der.

Öztürk

\"Ayetlerim size okunmadı mı?\" Ve siz onları yalanlamıyor muydunuz?\"

Suat Yıldırım

Allah Teâlâ onlara şöyle buyurur: “Âyetlerim size okunurdu da siz onları yalan sayardınız değil mi?” [4,165; 17,15; 67,8-11]

Süleyman Ateş

Ayetlerim size okunurdu da siz onları yalanlardınız değil mi?

قَالُوا۟ رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًۭا ضَآلِّينَ ﴿١٠٦﴾

Rabbimiz derler, kötülüğümüz üst oldu bize ve doğru yoldan sapmış bir topluluk olduk.

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz.\"

Çeviriyazı

ḳâlû rabbenâ galebet `aleynâ şiḳvetünâ vekünnâ ḳavmen ḍâllîn.

Diyanet İşleri

Şöyle derler: \"Rabbimiz! Bizi bedbahtlığımız yenmişti; sapık bir millet olmuştuk.\"

Diyanet Vakfı

Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi altetti; biz, bir sapıklar topluluğu idik.

Edip Yüksel

\"Rabbimiz,\" diyecekler, \"Bizi talihsizliğimiz yendi; biz sapıtan bir toplum olduk.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi altetti; biz, bir sapıklar topluluğu idik.

Öztürk

Derler ki: \"Rabbimiz, bahtsızlığımız bize baskın çıktı. Sapıp gitmiş bir topluluk olduk biz.\"

Suat Yıldırım

“Ey Ulu Rabbimiz”, derler, “azgınlığımız, kötü talihimiz ağır bastı, biz de yoldan sapan kimseler olduk bir kere. Ama ne olur ey Ulu Rabbimiz, kurtar bizi bu ateşten, eğer bir daha o kötülükleri yaparsak işte o zaman, kendimize iyice yazık eder, zalimin teki oluruz!”

Süleyman Ateş

Rabbimiz, dediler, bahtsızlığımız bizi yendi. Biz sapık bir topluluk olduk.

رَبَّنَآ أَخْرِجْنَا مِنْهَا فَإِنْ عُدْنَا فَإِنَّا ظَٰلِمُونَ ﴿١٠٧﴾

Rabbimiz, bizi buradan çıkar, gene kötülüğe dönersek gerçekten de zulmetmiş oluruz artık.

Alİ Bulaç

\"Rabbimiz, bizi (ateşin) içinden çıkar, eğer yine (inkara) dönersek, artık gerçekten zalim kimseler oluruz.\"

Çeviriyazı

rabbenâ aḫricnâ minhâ fein `udnâ feinnâ żâlimûn.

Diyanet İşleri

\"Rabbimiz! Bizi buradan çıkar, tekrar günaha dönersek, doğrusu zulmetmiş oluruz.\"

Diyanet Vakfı

Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha (ettiklerimize) dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.

Edip Yüksel

\"Rabbimiz, bizi buradan çıkar. Eğer (eski durumumuza) dönersek artık biz gerçekten zalimleriz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha (ettiklerimize) dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.

Öztürk

\"Rabbimiz, çıkar bizi oradan. Eğer bir daha aynısını yaparsak, gerçekten zalimler olacağız.\"

Suat Yıldırım

“Ey Ulu Rabbimiz”, derler, “azgınlığımız, kötü talihimiz ağır bastı, biz de yoldan sapan kimseler olduk bir kere. Ama ne olur ey Ulu Rabbimiz, kurtar bizi bu ateşten, eğer bir daha o kötülükleri yaparsak işte o zaman, kendimize iyice yazık eder, zalimin teki oluruz!”

Süleyman Ateş

Rabbimiz, bizi bundan çıkar. Eğer bir daha (yaptığımız kötü işlere) dönersek artık biz gerçekten zalimleriz.

قَالَ ٱخْسَـُٔوا۟ فِيهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ ﴿١٠٨﴾

Hoşt, defolun oraya ve bana da söz söylemeyin der.

Alİ Bulaç

Der ki: \"Onun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin.\"

Çeviriyazı

ḳâle-ḫseû fîhâ velâ tükellimûn.

Diyanet İşleri

Allah: \"Sinin orada! Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: \"Rabbimiz! inandık, artık bizi bağışla, bize acı. Sen acıyanların en iyisisin\" diyordu. Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size Beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır\" der.

Diyanet Vakfı

Buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana karşı konuşmayın artık!

Edip Yüksel

Diyecek ki, \"Sinin orada, benimle konuşmayın.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Allah) buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana konuşmayın artık.

Öztürk

Buyurur: \"Yıkılıp gidin oraya, konuşmayın benimle!\"

Suat Yıldırım

Allah Teâlâ: “Kesin sesinizi, sakın bir daha Bana bir şey söylemeye kalkışmayın!” buyurur.

Süleyman Ateş

Buyurdu ki: \"Sinin orada, bana bir şey söylemeyin!\"

إِنَّهُۥ كَانَ فَرِيقٌۭ مِّنْ عِبَادِى يَقُولُونَ رَبَّنَآ ءَامَنَّا فَٱغْفِرْ لَنَا وَٱرْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ ٱلرَّٰحِمِينَ ﴿١٠٩﴾

Şüphe yok ki bir bölük vardır kullarımdan, Rabbimiz derler, inandık, yarlıga bizi ve acı bize ve sensin merhametliler merhametlisi.

Alİ Bulaç

\"Çünkü gerçekten Benim kullarımdan bir grup: “Rabbimiz, iman ettik, Sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın, derlerdi de,\"

Çeviriyazı

innehû kâne ferîḳum min `ibâdî yeḳûlûne rabbenâ âmennâ fagfir lenâ verḥamnâ veente ḫayru-rrâḥimîn.

Diyanet İşleri

Allah: \"Sinin orada! Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: \"Rabbimiz! inandık, artık bizi bağışla, bize acı. Sen acıyanların en iyisisin\" diyordu. Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size Beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır\" der.

Diyanet Vakfı

Zira kullarımdan bir zümre: Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi affet; bize acı! Sen, merhametlilerin en iyisisin, demişlerdi.

Edip Yüksel

\"Kullarımdan bir grup, 'Rabbimiz, inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.' derdi.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü kullarımdan bir zümre \"Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi bağışla, bize merhamet et, sen, merhametlilerin en iyisisin.\" diyorlardı.

Öztürk

Kullarımdan bir zümre \"Rabbimiz, inandık; affet bizi, acı bize, sen merhametlilerin en hayırlısısın\" diyorken,

Suat Yıldırım

Kullarımdan, bir kısmı “inandık ya Rabbî! Affet günahlarımızı, merhamet et bize, çünkü Sen merhamet edenlerin en iyisi, en hayırlısısın!” dediklerinde, onları alaya alan sizler değil miydiniz!Sonunda sizin bu davranışlarınız Beni gönlünüzden geçirmeyi, Beni yâdetmeyi size unutturdu da, onlarla eğlenip durdunuz.

Süleyman Ateş

Zira kullarımdan bir zümre: 'Rabbimiz inandık, bizi bağışla, bize acı, sen acıyanların en hayırlısısın' dedikleri için

فَٱتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيًّا حَتَّىٰٓ أَنسَوْكُمْ ذِكْرِى وَكُنتُم مِّنْهُمْ تَضْحَكُونَ ﴿١١٠﴾

Halbuki siz, onları alaya aldınız da sonunda beni anmayı unutturdu size bu hal ve siz onlara gülerdiniz.

Alİ Bulaç

\"Siz onları alay konusu edinmiştiniz; öyle ki, size Benim zikrimi unutturdular ve siz onlara gülüp duruyordunuz.\"

Çeviriyazı

fetteḫaẕtümûhüm siḫriyyen ḥattâ ensevküm ẕikrî veküntüm minhüm taḍḥakûn.

Diyanet İşleri

Allah: \"Sinin orada! Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: \"Rabbimiz! inandık, artık bizi bağışla, bize acı. Sen acıyanların en iyisisin\" diyordu. Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size Beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır\" der.

Diyanet Vakfı

İşte siz onları alaya aldınız; sonunda onlar (ile alay etmeniz) size beni yadetmeyi unutturdu, siz onlara gülüyordunuz.

Edip Yüksel

\"Sizse onları alaya aldınız ve onlar yüzünden beni anmayı unuttunuz. Onlara gülüp duruyordunuz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte siz onları alaya aldınız; sonunda bu davranışınız size beni yâd etmeyi unutturdu; çünkü siz onlara gülüyordunuz.

Öztürk

Siz onları alaya aldınız. Öyle ki, zikrimi/Kur'anımı size unutturdular. Siz onlara hep gülüyordunuz.

Suat Yıldırım

Kullarımdan, bir kısmı “inandık ya Rabbî! Affet günahlarımızı, merhamet et bize, çünkü Sen merhamet edenlerin en iyisi, en hayırlısısın!” dediklerinde, onları alaya alan sizler değil miydiniz!Sonunda sizin bu davranışlarınız Beni gönlünüzden geçirmeyi, Beni yâdetmeyi size unutturdu da, onlarla eğlenip durdunuz.

Süleyman Ateş

Siz onlarla alay ettiniz, (sürekli onlarla uğraştığınız için onlar) size beni anmayı unutturdular. Siz daima onlara gülüyordunuz.

إِنِّى جَزَيْتُهُمُ ٱلْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوٓا۟ أَنَّهُمْ هُمُ ٱلْفَآئِزُونَ ﴿١١١﴾

Şüphe yok ki ben de sabrettiklerine karşılık bugün onları mükafatlandıracağım; şüphe yok ki onlardır muratlarına erenlerin ta kendileri.

Alİ Bulaç

\"Bugün Ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenlerdir.\"

Çeviriyazı

innî cezeytühümü-lyevme bimâ ṣaberû ennehüm hümü-lfâizûn.

Diyanet İşleri

Allah: \"Sinin orada! Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: \"Rabbimiz! inandık, artık bizi bağışla, bize acı. Sen acıyanların en iyisisin\" diyordu. Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size Beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır\" der.

Diyanet Vakfı

Bugün ben onlara, sabrettiklerinin karşılığını verdim; onlar, hakikaten muratlarına erenlerdir.

Edip Yüksel

\"Bugün ben, onlara sabretmelerinin karşılığını verdim. Kazananlar işte bunlardır.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Bugün ben onlara, sabrettiklerinin karşılığını verdim; onlar, hakikaten muradlarına erenlerdir.

Öztürk

Bugün onlara ben, sabretmiş olmalarının karşılığını verdim. Başarıya erip kurtulanlar, onlardır.

Suat Yıldırım

İşte Ben de sabretmelerine karşılık bugün onları ödüllendirdim.İşte umduklarına kavuşanlar onlardır.

Süleyman Ateş

Bugün ben, onlara sabretmelerinin karşılığını verdim; onlar (evet) işte kurtulup murada erenler onlardır.

قَٰلَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِى ٱلْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ ﴿١١٢﴾

Yeraltında kaç yıl kaldınız der.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?\"

Çeviriyazı

ḳâle kem lebiŝtüm fi-l'arḍi `adede sinîn.

Diyanet İşleri

Allah onlara yine: \"Yeryüzünde kaç yıl kaldınız\" der.

Diyanet Vakfı

(Allah inkarcılara) \"Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?\" diye sorar.

Edip Yüksel

Dedi ki, \"Yeryüzünde kaç sene kaldınız?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Allah inkârcılara) \"Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?\" diye sorar.

Öztürk

Buyurur: \"Yeryüzünde yıllar sayısıyla ne kadar kaldınız?\"

Suat Yıldırım

Sonra Allah cehennemdekilere der ki: “Size kalsa, dünyada kaç yıl kaldınız?” [30,55; 46,35]

Süleyman Ateş

Ve buyurdu: \"Yer yüzünde yıllar sayısınca ne kadar kaldınız?\"

قَالُوا۟ لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍۢ فَسْـَٔلِ ٱلْعَآدِّينَ ﴿١١٣﴾

Bir gün derler, yahut da bir günün bir kısmı kadar, artık, sayanlara sor.

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor.\"

Çeviriyazı

ḳâlû lebiŝnâ yevmen ev ba`ḍa yevmin fes'eli-l`âddîn.

Diyanet İşleri

\"Bir gün veya daha az bir süre kaldık, sayanlara sor\" derler.

Diyanet Vakfı

\"Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte sayanlara sor\" derler.

Edip Yüksel

\"Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. Sayanlara sor,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte bilenlere sor.\" derler.

Öztürk

Derler: \"Bir gün yahut günün bir kısmı kadar; sayanlara sor.\"

Suat Yıldırım

Onlar: “Bir gün veya daha da az. Ne bilelim, isterseniz bunu tam tamına aklında tutanlara sor! Zira bizim aklımız başımızdan gitmiş durumda.” diye cevap verirler.

Süleyman Ateş

(Herhalde) Bir gün, yahut günün bir kısmı kadar kaldık; sayanlara sor, dediler.

قَٰلَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًۭا ۖ لَّوْ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿١١٤﴾

Ancak pek az kaldınız der, fakat bir bilseniz ahiretin ebediliğini.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz,\"

Çeviriyazı

ḳâle il lebiŝtüm illâ ḳalîlel lev enneküm küntüm ta`lemûn.

Diyanet İşleri

Allah' \"Pek az kaldınız, keşke bilseydiniz! Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?\" der.

Diyanet Vakfı

Buyurur: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş olsaydınız!

Edip Yüksel

Dedi ki, \"Siz gerçekten çok kısa bir süre kaldınız, keşke bilseydiniz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Allah) buyurur ki: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş olsaydınız!

Öztürk

Buyurdu: \"Sadece birazcık kaldınız. Keşke biliyor olsaydınız.\"

Suat Yıldırım

Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Siz, doğrusu pek az kaldınız.Bu gerçeği bir bilseydiniz, Bana isyan etmezdiniz.”

Süleyman Ateş

Buyurdu ki: \"Sadece az bir zaman kaldınız, keşke bilseydiniz!\"

أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَٰكُمْ عَبَثًۭا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ ﴿١١٥﴾

Yoksa sizi ancak boşu boşuna yarattık gerçekten de dönüp tapımıza gelmeyeceksiniz mi sanıyordunuz?

Alİ Bulaç

\"Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?\"

Çeviriyazı

efeḥasibtüm ennemâ ḫalaḳnâküm `abeŝev veenneküm ileynâ lâ türce`ûn.

Diyanet İşleri

Allah' \"Pek az kaldınız, keşke bilseydiniz! Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?\" der.

Diyanet Vakfı

Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?

Edip Yüksel

\"Sizi boş yere yarattığımızı ve bize dönmeyeceğinizi mi sandınız?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?

Öztürk

\"Sizi, boş yere yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?\"

Suat Yıldırım

“Bizim sizi boşuna yarattığımızı, Bizim huzurumuza dönüp hesap vermeyeceğinizi mi sandınız?”

Süleyman Ateş

Bizim sizi boş yere, bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız?

فَتَعَٰلَى ٱللَّهُ ٱلْمَلِكُ ٱلْحَقُّ ۖ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ ٱلْعَرْشِ ٱلْكَرِيمِ ﴿١١٦﴾

Yücedir her şeye sahip ve mutasarrıf olan gerçek Allah, yoktur ondan başka tapacak, güzelim arşın de sahibidir.

Alİ Bulaç

Hak melik olan Allah pek Yücedir, O'ndan başka İlah yoktur; Kerim olan Arş'ın Rabbidir.

Çeviriyazı

fete`âle-llâhü-lmelikü-lḥaḳḳ. lâ ilâhe illâ hû. rabbü-l`arşi-lkerîm.

Diyanet İşleri

Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur. O, yüce arşın Rabbidir.

Diyanet Vakfı

Mutlak hakim ve hak olan Allah, çok yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur, O, yüce Arş'ın sahibidir.

Edip Yüksel

Gerçek Yönetici olan ALLAH çok yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur ve O, cömert yönetimin Rabbidir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Mutlak hâkim ve hak olan Allah, çok yücedir. O'ndan başka ilâh yoktur. O, bereketli Arş'ın sahibidir.

Öztürk

Yücelerden yücedir, o hak padişah olan Allah! İlah yok O'ndan başka. O şanlı arşın Rabbidir O!

Suat Yıldırım

“Öyleyse artık şu gerçeği bilin ki Allah yüceler yücesidir.Gerçek hükümran O'dur. O’ndan başka tanrı yoktur.Pek değerli arşın Rabbidir”

Süleyman Ateş

Hak padişah olan Allah, pek yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur. O, Kerim Arş'ın sahibidir.

وَمَن يَدْعُ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَ لَا بُرْهَٰنَ لَهُۥ بِهِۦ فَإِنَّمَا حِسَابُهُۥ عِندَ رَبِّهِۦٓ ۚ إِنَّهُۥ لَا يُفْلِحُ ٱلْكَٰفِرُونَ ﴿١١٧﴾

Ve kim Allah'la beraber bir başka mabudu çağırırsa onun, bu hususta bir burhanı yoktur; sorusu da Rabbine aittir onun; hiç şüphe yok ki kafirler, kurtulmazlar, muratlarına ermezler.

Alİ Bulaç

Kim Allah ile beraber ona ilişkin geçerli kesin bir kanıt (burhan)ı olmaksızın başka bir İlah'a taparsa, artık onun hesabı Rabbinin Katındadır. Şüphesiz inkar edenler kurtuluşa eremezler.

Çeviriyazı

vemey yed`u me`a-llâhi ilâhen âḫara lâ bürhâne lehû bihî feinnemâ ḥisâbühû `inde rabbih. innehû lâ yüfliḥu-lkâfirûn.

Diyanet İşleri

Allah'la beraber, varlığına hiçbir delili olmadığı halde başka tanrıya tapanın hesabını Rabbi görecektir. İnkarcılar elbette kurtulamazlar.

Diyanet Vakfı

Her kim Allah ile birlikte diğer bir tanrıya taparsa, -ki bu hususla ilgili hiçbir delili yoktur- o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. Şurası muhakkak ki kafirler iflah olmaz.

Edip Yüksel

Her kim ALLAH'la birlikte, hiç bir delile sahip olmayan başka bir tanrıya da kulluk ederse, onun hesabı Rabbinin katındadır. Kuşkusuz kafirler başaramazlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Her kim Allah ile birlikte diğer bir tanrıya taparsaki bu hususla ilgili hiçbir delili yoktur o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. Şurası muhakkak ki, kâfirler kurtuluşa eremezler.

Öztürk

Kim Allah'ın yanında, hakkında hiçbir kanıt olmayan bir başka ilaha yakarır/davet ederse, onun hesabı rabbi katındadır. Hiç kuşkusuz, küfre sapanlar iflah etmezler.

Suat Yıldırım

O halde, kim tanrılığını ispat eden hiç bir delili olmamasına rağmen,Allah'ın beraber başka bir tanrıya taparsa,âhirette Rabbinin huzurunda hesabını verecek, cezasını çekecektir.Şurası muhakkak ki kâfirler asla iflah olmazlar.

Süleyman Ateş

Kim Allah ile beraber, varlığını kanıtlayacak hiçbir delil bulunmayan bir tanrıya taparsa, onun hesabı, Rabbinin yanındadır (onu Allah cezalandırır) çünkü kafirler iflah olmazlar.

وَقُل رَّبِّ ٱغْفِرْ وَٱرْحَمْ وَأَنتَ خَيْرُ ٱلرَّٰحِمِينَ ﴿١١٨﴾

Ve de ki Rabbim, yarlıga acı ve sensin acıyanların en hayırlısı.

Alİ Bulaç

Ve de ki: \"Rabbim, bağışla ve merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.\"

Çeviriyazı

veḳur rabbi-gfir verḥam veente ḫayru-rrâḥimîn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Rabbim! Bağışla, merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.\"

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) De ki: Bağışla ve merhamet et Rabbim! Sen merhametlilerin en iyisisin.

Edip Yüksel

De ki: \"Rabbim, (bizi) bağışla, merhamet et; sen, merhamet edenlerin en iyisisin.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Resulüm! De ki: \"Rabbim, bağışla ve merhamet et! Sen merhametlilerin en iyisisin.\"

Öztürk

Şöyle yakar: \"Rabbim! Affet, merhamet et! Sen merhametlilerin en hayırlısısın!\"

Suat Yıldırım

Öyleyse (ey Resulüm ve ey mümin!) Sen şöyle dua et:“Ya Rabbî, Sen bizi affet, Sen bize merhamet et. Zira merhamet edenlerin en hayırlısı Sensin Sen!”

Süleyman Ateş

De ki: \"Rabbim, bağışla, acı, sen acıyanların en hayırlısısın.\"