Main pages

Surah The Coalition [Al-Ahzab] in Turkish

Surah The Coalition [Al-Ahzab] Ayah 73 Location Maccah Number 33

يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّبِىُّ ٱتَّقِ ٱللَّهَ وَلَا تُطِعِ ٱلْكَٰفِرِينَ وَٱلْمُنَٰفِقِينَ ۗ إِنَّ ٱللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًۭا ﴿١﴾

Ey Peygamber, çekin Allah'tan ve itaat etme kafirlerle münafıklara; şüphe yok ki Allah, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Alİ Bulaç

Ey Peygamber, Allah'tan sakın, kafirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Çeviriyazı

yâ eyyühe-nnebiyyü-tteḳi-llâhe velâ tüṭi`i-lkâfirîne velmünâfiḳîn. inne-llâhe kâne `alîmen ḥakîmâ.

Diyanet İşleri

Ey peygamber! Allah'tan sakın, inkarcılara ve iki yüzlülere uyma, Allah şüphesiz bilendir, hakim'dir.

Diyanet Vakfı

Ey Peygamber! Allah'tan kork, kafirlere ve münafıklara boyun eğme. Elbette Allah her şeyi bilmekte ve yerli yerince yapmaktadır.

Edip Yüksel

Ey peygamber, ALLAH'ı gözet, inkarcılara ve ikiyüzlülere uyma. ALLAH Bilendir, Bilgedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey peygamber! Allah'tan kork, kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Muhakkak ki Allah her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Öztürk

Ey Peygamber! Allah'tan kork ve küfre batmışlarla münafıklara boyun eğme! Kuşkusuz, Allah Alîm, ve Hakîm'dir.

Suat Yıldırım

Ey Peygamber, Allah'a karşı gelmekten sakın, kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Muhakkak ki Allah her şeyi bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.

Süleyman Ateş

Ey peygamber, Allah'tan kork; kafirlere ve münafıklara ita'at etme. Şüphesiz Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

وَٱتَّبِعْ مَا يُوحَىٰٓ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًۭا ﴿٢﴾

Ve Rabbinden ne vahyedildiyse ona uy; şüphe yok ki Allah, ne yapıyorsanız hepsinden de haberdardır.

Alİ Bulaç

Sana Rabbinden vahyedilene uy. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

Çeviriyazı

vettebi` mâ yûḥâ ileyke mir rabbik. inne-llâhe kâne bimâ ta`melûne ḫabîrâ.

Diyanet İşleri

Sana Rabbinden vahyolunana uy; şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

Diyanet Vakfı

Rabbinden sana vahyedilene uy. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

Edip Yüksel

Rabbinden sana vahyedilene uy. ALLAH yaptığınız her şeyden haber almaktadır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbinden sana ne vahyediliyorsa onun ardınca git. Muhakkak ki Allah ne yaparsanız haberdardır.

Öztürk

Rabbinden sana vahyedilene uy! Allah, yapmakta olduklarınızdan en iyi biçimde haberdardır.

Suat Yıldırım

Rabbinden sana vahyolunan buyruklara uy! Allah ne yapıyorsanız onların hepsinden haberdardır.

Süleyman Ateş

Rabbinden sana vahyedilene uy; muhakkak ki Allah yaptıklarınızı haber almaktadır.

وَتَوَكَّلْ عَلَى ٱللَّهِ ۚ وَكَفَىٰ بِٱللَّهِ وَكِيلًۭا ﴿٣﴾

Ve dayan Allah'a ve Allah yeter koruyucu olarak.

Alİ Bulaç

Allah'a tevekkül et; vekil olarak Allah yeter.

Çeviriyazı

vetevekkel `ale-llâh. vekefâ billâhi vekîlâ.

Diyanet İşleri

Allah'a güven, Allah, vekil olarak yeter.

Diyanet Vakfı

Allah'a güven. Vekil olarak Allah yeter.

Edip Yüksel

ALLAH'a güven. Koruyucu olarak ALLAH yeter

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'a güven, vekil olarak Allah yeter.

Öztürk

Allah'a dayanıp güven! Vekil olarak Allah yeter.

Suat Yıldırım

Yalnız Allah'a dayanıp güven! Koruyucu olarak Allah yeter.

Süleyman Ateş

Allah'a dayan; vekil olarak Allah yeter.

مَّا جَعَلَ ٱللَّهُ لِرَجُلٍۢ مِّن قَلْبَيْنِ فِى جَوْفِهِۦ ۚ وَمَا جَعَلَ أَزْوَٰجَكُمُ ٱلَّٰٓـِٔى تُظَٰهِرُونَ مِنْهُنَّ أُمَّهَٰتِكُمْ ۚ وَمَا جَعَلَ أَدْعِيَآءَكُمْ أَبْنَآءَكُمْ ۚ ذَٰلِكُمْ قَوْلُكُم بِأَفْوَٰهِكُمْ ۖ وَٱللَّهُ يَقُولُ ٱلْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِى ٱلسَّبِيلَ ﴿٤﴾

Allah, bir kişiye iki yürek vermedi ve zıhar yaptığınız eşlerinizi de analarınız yerine koymadı ve evlatlıklarınızı öz oğullarınız olarak halk etmedi; bunlar, sizin ağızlarınızdaki laflar ve Allah, doğruyu söyler ve o, doğru yolu gösterir.

Alİ Bulaç

Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.

Çeviriyazı

mâ ce`ale-llâhü liracülim min ḳalbeyni fî cevfih. vemâ ce`ale ezvâcekümü-llâî tüżâhirûne minhünne ümmehâtiküm. vemâ ce`ale ed`iyâeküm ebnâeküm. ẕâliküm ḳavlüküm biefvâhiküm. vellâhü yeḳûlü-lḥaḳḳa vehüve yehdi-ssebîl.

Diyanet İşleri

Allah insanın içine iki kalp koymamıştır. Allah, zıhar yapmanız suretiyle eşlerinizi, anneleriniz gibi yaratmamıştır; evlatlıklarınızı da öz oğullarınız gibi saymanızı meşru kılmamıştır. Bunlar sizin dillerinize doladığınız boş sözlerdir. Allah gerçeği söylemektedir, doğru yola O eriştirir.

Diyanet Vakfı

Allah, bir adamın içinde iki kalp yaratmadığı gibi, \"zıhar\" yaptığınız eşlerinizi de analarınız yerinde tutmadı ve evlatlıklarınızı da öz oğullarınız olarak tanımadı. Bunlar sizin ağızlarınıza geliveren sözlerden ibarettir. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola O eriştirir.

Edip Yüksel

ALLAH hiç bir adamın içine iki kalp koymamıştır. Annenize benzeterek kendinize haram kıldığınız eşlerinizi annelerinize çevirmemiş, evlatlıklarınızı da öz çocuklarınız yapmamıştır. Tüm bunlar, ağzınızdan çıkan sözlerinizden ibarettir. ALLAH doğruyu söylüyor ve O doğru yola iletir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah bir adam için içinde iki kalb yapmamıştır. Kendilerinden zıhar yaptığınız eşlerinizi analarınız kılmamıştır. Evlatlıklarınızı da oğullarınız kılmamıştır. O sizin ağzınızdaki lafınızdır. Allah ise hakkı söylüyor ve doğru yolu gösteriyor.

Öztürk

Allah, bir adamın göğüs boşluğunda iki kalp yaratmamıştır. Zıhar yaptığınız eşlerinizi sizin anneniz yapmamıştır, evlatlıklarınızı da sizin oğullarınız kılmamıştır. Bu konularda söylediğiniz sözler, ağızlarınızın bir lakırdısıdır. Allah, hakkı söyler ve O, gerçek yola kılavuzlar.

Suat Yıldırım

Allah, hiçbir adamın içinde iki kalb yaratmamıştır. Kendilerine zıhar yaptığınız eşlerinizi anneleriniz kılmamıştır. Evlatlıklarınızı da öz oğullarınız kılmamıştır. Bunlar ağızlarınızla söylediğiniz mânasız sözlerden ibarettir. Allah gerçeği söyler ve doğru yola iletir. [58,2; 33,37-40; 4,23]

Süleyman Ateş

Allah, bir adamın (göğüs) boşluğunda iki kalb yaratmadı ve zıhar yaptığınız (sen bana, annemin sırtı gibisin dediğiniz) eşlerinizi, sizin anneleriniz yapmadı; evlatlıklarınızı da sizin öz oğullarınız kılmadı. Bunlar sizin ağızlarınıza gelen sözlerinizdir. Allah gerçeği söyler ve O, doğru yola iletir.

ٱدْعُوهُمْ لِءَابَآئِهِمْ هُوَ أَقْسَطُ عِندَ ٱللَّهِ ۚ فَإِن لَّمْ تَعْلَمُوٓا۟ ءَابَآءَهُمْ فَإِخْوَٰنُكُمْ فِى ٱلدِّينِ وَمَوَٰلِيكُمْ ۚ وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌۭ فِيمَآ أَخْطَأْتُم بِهِۦ وَلَٰكِن مَّا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْ ۚ وَكَانَ ٱللَّهُ غَفُورًۭا رَّحِيمًا ﴿٥﴾

Onları, babalarının adlarını da anarak çağırın, bu, Allah katında daha doğrudur. Babalarını bilmiyorsanız zaten onlar din bakımından kardeşleriniz ve yardımcılarınızdır ve bir yanlışlıkta bulunursanız bir vebal yok size ve fakat yüreklerinizden bir kasıtla hareket ederseniz vebal altına girersiniz ve Allah, suçları örter, rahimdir.

Alİ Bulaç

Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek çağırın; bu, Allah Katında daha adildir. Eğer babalarını bilmiyorsanız artık onlar, dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata olarak yaptıklarınızda ise, sizin için bir sakınca (bir vebal) yoktur. Ancak kalplerinizin kasıt gözeterek (taammüden) yaptıklarınızda vardır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

Çeviriyazı

üd`ûhüm liâbâihim hüve aḳseṭu `inde-llâh. feil lem ta`lemû âbâehüm feiḫvânüküm fi-ddîni vemevâlîküm. veleyse `aleyküm cünâḥun fîmâ aḫṭa'tüm bihî velâkim mâ te`ammedet ḳulûbüküm. vekâne-llâhü gafûrar raḥîmâ.

Diyanet İşleri

Evlatlıkları babalarına nisbet edin, bu Allah katında en doğru olandır. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu takdirde onları din kardeşi ve dostlarınız olarak kabul edin. İçinizden kasdederek yaptıklarınız bir yana, yanılmalarınızda size bir sorumluluk yoktur. Allah, bağışlar ve merhamet eder.

Diyanet Vakfı

Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek çağırın. Allah yanında en doğrusu budur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu takdirde onları din kardeşleriniz ve görüp gözettiğiniz kimseler olarak kabul edin. Yanılarak yaptıklarınızda size vebal yok; fakat kalplerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

Edip Yüksel

Onları, öz babalarıyla bağlarını kesmeyecek biçimde çağırın. Bu davranış, ALLAH katında daha doğrudur. Babalarını bilmiyorsanız, o zaman onlar sizin din kardeşlerinizdir ve ailenizin bireyleridir. Kasıtlı olarak yaptıklarınız bir yana, yanılarak yaptığınız şeylerde size bir sorumluluk yoktur. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onları (evlatlıkları) babaları adına çağırın. Allah yanında o daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Bununla beraber hata ettiklerinizde üzerinize bir günah yoktur. Fakat kalblerinizin kasdettiğinde vardır. Allah, çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.

Öztürk

Evlatlıklarınızı öz babalarına nispet ederek çağırın! Böyle yapmanız Allah katında adalete daha uygundur. Eğer onların babalarını bilmiyorsanız, o takdirde onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Yanılarak işlediğiniz şeyde, üzerinize günah yoktur; fakat kalplerinizin kastetmiş oldukları müstesna. Ve Allah Gafûr ve Rahîm'dir.

Suat Yıldırım

Öyleyse evlatlara babalarını esas alarak isim verin! Böyle yapmak Allah nezdinde daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız, bu takdirde onları kardeş veya mevlâ olarak kabul edin! Yanılarak isimlerde yaptığınız hatalardan ötürü size vebal yoktur, ama kalplerinizin kasden yaptıklarında vebal vardır. Allah gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur). [2,286]

Süleyman Ateş

Onları babalarının adına bağlayarak çağırın; bu, Allah yanında daha adaletlidir. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Yanılarak yaptığınızda size bir günah yok, fakat kalblerinizin bile bile yaptığında günah vardır. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

ٱلنَّبِىُّ أَوْلَىٰ بِٱلْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ ۖ وَأَزْوَٰجُهُۥٓ أُمَّهَٰتُهُمْ ۗ وَأُو۟لُوا۟ ٱلْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَىٰ بِبَعْضٍۢ فِى كِتَٰبِ ٱللَّهِ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ وَٱلْمُهَٰجِرِينَ إِلَّآ أَن تَفْعَلُوٓا۟ إِلَىٰٓ أَوْلِيَآئِكُم مَّعْرُوفًۭا ۚ كَانَ ذَٰلِكَ فِى ٱلْكِتَٰبِ مَسْطُورًۭا ﴿٦﴾

Peygamber, inananlar üzerinde, kendilerinden ziyade tasarruf ve vilayet sahibidir ve onun eşleri de inananların analarıdır ve akrabalar da, Allah'ın kitabında, diğer inananlardan ve yurtlarından göçenlerden fazla birbirlerine yakındır miras dolayısıyla, ancak dostlarınıza herhangi bir suretle iyilikte bulunabilirsiniz; bu hüküm, kitapta yazılmıştır.

Alİ Bulaç

Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (akrabalar) de, Allah'ın Kitab'ında birbirlerine öteki mü'minlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza maruf üzere yapacaklarınız başka; bunlar Kitap'ta yazılmış bulunmaktadır.

Çeviriyazı

ennebiyyü evlâ bilmü'minîne min enfüsihim veezvâcühû ümmehâtühüm. veülü-l'erḥâmi ba`ḍuhüm evlâ biba`ḍin fî kitâbi-llâhi mine-lmü'minîne velmühâcirîne illâ en tef`alû ilâ evliyâiküm ma`rûfâ. kâne ẕâlike fi-lkitâbi mesṭûrâ.

Diyanet İşleri

Müminlerin, Peygamberi kendi nefislerinden çok sevmeleri gerekir; onun eşleri onların anneleridir; akraba olanlar, miras hususunda, Allah'ın Kitap'ında birbirlerine müminler ve muhacirlerden daha yakındırlar. Dostlarınıza yapacağınız uygun bir vasiyet bunun dışındadır. Bu Kitap'ta yazılı bulunmaktadır.

Diyanet Vakfı

Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır. Akraba olanlar, Allah'ın Kitabına göre, (mirasçılık bakımından) birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar; ancak, dostlarınıza uygun bir vasiyet yapmanız müstesnadır. Bunlar Kitap'ta yazılı bulunmaktadır.

Edip Yüksel

Peygamber, inananlara, kendilerinden daha yakındır ve hanımları ise anneleridir. ALLAH'ın kitabına göre, inananlar, göçedenlerden kendilerine akraba olanlara daha öncelikli davranmalıdır. Ancak dostlarınıza iyilik yapmanız hariç. Bunlar, bu kitapta yasallaşmıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Peygamber, müminlere kendi nefislerinden önce gelir. O'nun hanımları da onların analarıdır. Akraba da Allah'ın kitabında birbirlerine, diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak dostlarınıza bir maruf (uygun bir vasiyet) yapmanız müstesnâdır. Bu, kitapta yazılıdır.

Öztürk

O peygamber, müminlere öz benliklerinden daha dost, daha yakındır. Onun eşleri de o müminlerin anneleridir. Anne tarafından akraba olanlar da Allah'ın Kitabı'nda, birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak yakın dostlarınız için örfe uygun bir vasiyette bulunmanız müstesnadır. Bu, Kitap'ta satırlara geçirilmiştir.

Suat Yıldırım

Peygamberin müminler üzerinde haiz olduğu hak, onların bizzat kendileri hakkında haiz oldukları haktan daha fazladır. (O, bir baba konumunda olduğundan) onun eşleri de müminlerin anneleridir. Akrabalar miras bakımından Allah'ın kitabında, birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız müstesna, yani dostunuza vasiyetle bir mal bırakabilirsiniz. Bunlar kitapta yazılıdır. [4,65; 8,72]

Süleyman Ateş

Peygamber, mü'minlere canlarından ileridir. Onun eşleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (anne tarafından akrabalar) da Allah'ın Kitabında birbirlerine öteki mü'minlerden ve Muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız (bir vasiyyet etmeniz) hariç (yaptığınız o vasiyyet yerine getirilir). Bunlar Kitapta yazılmıştır.

وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ ٱلنَّبِيِّۦنَ مِيثَٰقَهُمْ وَمِنكَ وَمِن نُّوحٍۢ وَإِبْرَٰهِيمَ وَمُوسَىٰ وَعِيسَى ٱبْنِ مَرْيَمَ ۖ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَٰقًا غَلِيظًۭا ﴿٧﴾

An o zamanı ki biz, peygamberlerden kesin söz almıştık ve senden ve Nuh'tan ve İbrahim'den ve Musa'dan ve Meryemoğlu İsa'dan da ve biz, onlardan pek sağlam ve kesin söz almıştık.

Alİ Bulaç

Hani Biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık; senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan. Biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.

Çeviriyazı

veiẕ eḫaẕnâ mine-nnebiyyîne mîŝâḳahüm veminke vemin nûḥiv veibrâhime vemûsâ ve`îse-bni meryem. veeḫaẕnâ minhüm mîŝâḳan galîżâ.

Diyanet İşleri

Peygamberlerden söz almıştık. Senden, Nuh'dan, İbrahim'den, Musa'dan, Meryem oğlu İsa'dan sağlam bir söz almışızdır.

Diyanet Vakfı

Hani biz peygamberlerden söz almıştık; senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan da. (Evet) biz onlardan pek sağlam bir söz aldık.

Edip Yüksel

Nebilerden (peygamberlerden) misak (söz) almıştık. Senden, Nuh'dan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan... Onlardan sapasağlam bir söz almıştık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Unutma o peygamberlerden mîsaklarını (kesin sözlerini) aldığımız vakti! Hele senden, Nuh, İbrahim, Musa ve Meryemoğlu İsa'dan ki onlardan ağır bir mîsak (sağlam bir söz) aldık.

Öztürk

Biz, peygamberlerden mîsaklarını almıştık. Senden de mîsak aldık. Nûh'tan, İbrahim'den, Mûsa'dan, Meryem oğlu İsa'dan, bunların hepsinden kuvvetli bir sözleşmeyle mîsak aldık;

Suat Yıldırım

Bir vakit, Biz peygamberlerden, kuvvetli bir söz almıştık: Senden, Nuh'tan, İbrâhim’den, Mûsâ’dan ve Meryem’in oğlu Îsa’dan.Evet onlardan pek sağlam söz almıştık ki vakti gelince O, sadıklara sözlerine bağlılıklarını sorsun. Kâfirlere ise gayet acı bir azap hazırladı. [3,81; 42,13; 5,109; 7,6]

Süleyman Ateş

Biz peygamberlerden, (verdiğimiz elçilik görevini yapmak ve hak dine da'vet etmek hususunda) kuvvetle ahidlerini almıştık, senden, Nuh'dan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu Îsa'dan, (evet) onlardan sapasağlam söz almıştık.

لِّيَسْـَٔلَ ٱلصَّٰدِقِينَ عَن صِدْقِهِمْ ۚ وَأَعَدَّ لِلْكَٰفِرِينَ عَذَابًا أَلِيمًۭا ﴿٨﴾

Doğruların doğruluğunu sormak için ve kafirlere, elemli bir azap hazırladık.

Alİ Bulaç

Doğru olanlara doğruluk (ve bağlılık)larını (Allah'ın) sorması için. Kafirlere ise acı bir azap hazırlamıştır.

Çeviriyazı

liyes'ele-ṣṣâdiḳîne `an ṣidḳihim. vee`adde lilkâfirîne `aẕâben elîmâ.

Diyanet İşleri

Allah, doğrulardan doğruluklarını sormak ve inkarcılara can yakıcı azap hazırlamak için bunu yapmıştır.

Diyanet Vakfı

Allah bu sözü doğruları doğruluklarıyla sorumlu kılmak için aldı. Kafirler için de çok acıklı bir azap hazırladı.

Edip Yüksel

Böylece doğrulardan doğruluklarını soracağız. İnkarcılar içinse acı bir azap hazırlamıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Bunu Allah), sadıklara sadakatlerinden sormak için yaptı. Kâfirler için ise acı verecek bir azab hazırladı.

Öztürk

Ki Allah, özüyle sözü bir olanlardan doğruluklarını sorsun. Küfre batmışlara ise korkunç bir azap hazırlamıştır.

Suat Yıldırım

Bir vakit, Biz peygamberlerden, kuvvetli bir söz almıştık: Senden, Nuh'tan, İbrâhim’den, Mûsâ’dan ve Meryem’in oğlu Îsa’dan.Evet onlardan pek sağlam söz almıştık ki vakti gelince O, sadıklara sözlerine bağlılıklarını sorsun. Kâfirlere ise gayet acı bir azap hazırladı. [3,81; 42,13; 5,109; 7,6]

Süleyman Ateş

(Böyle yaptık) Ki (Allah), o doğrulara doğruluklarından sorsun. Kafirlere de acı bir azab hazırlamıştır.

يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ ٱذْكُرُوا۟ نِعْمَةَ ٱللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَآءَتْكُمْ جُنُودٌۭ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًۭا وَجُنُودًۭا لَّمْ تَرَوْهَا ۚ وَكَانَ ٱللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا ﴿٩﴾

Ey inananlar, anın size Allah'ın nimetini, hani askerler saldırmıştı üstünüze de onlara bir yel ve görmediğiniz askerler göndermiştik ve Allah, sizin yaptıklarınızı görür.

Alİ Bulaç

Ey iman edenler, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti; böylece Biz de onların üzerine, bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı görendir.

Çeviriyazı

yâ eyyühe-lleẕîne âmenü-ẕkürû ni`mete-llâhi `aleyküm iẕ câetküm cünûdün feerselnâ `aleyhim rîḥav vecünûdel lem teravhâ. vekâne-llâhü bimâ ta`melûne beṣîrâ.

Diyanet İşleri

Ey inananlar! Allah'ın size olan nimetini anın; üzerinize ordular gelmişti. Biz de onların üzerine rüzgar ve göremediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı görüyordu.

Diyanet Vakfı

Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne yaptığınızı çok iyi görmekteydi.

Edip Yüksel

Ey inananlar, size ordular saldırdığı zaman, üzerlerine bir rüzgar ve görmediğiniz orduları gönderen ALLAH'ın size yaptığı iyiliği hatırlayın. ALLAH yaptığınız her şeyi Görendir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey iman edenler! Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Hani size ordular gelmişti de üzerlerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular salıvermiştik. Allah ne yaptığınızı görüyordu.

Öztürk

Ey iman edenler, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın! Hani, üstünüze ordular gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular salmıştık. Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir.

Suat Yıldırım

Ey iman edenler! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani birleşik ordular üzerinize saldırmıştı da, Biz onlara karşı, bir rüzgâr ve sizin göremediğiniz ordular göndermiştik. Allah yaptığınız her şeyi görüyordu.

Süleyman Ateş

Ey inananlar, Allah'ın size olan ni'metini hatırlayın, hani bir zaman size ordular gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı görmekteydi.

إِذْ جَآءُوكُم مِّن فَوْقِكُمْ وَمِنْ أَسْفَلَ مِنكُمْ وَإِذْ زَاغَتِ ٱلْأَبْصَٰرُ وَبَلَغَتِ ٱلْقُلُوبُ ٱلْحَنَاجِرَ وَتَظُنُّونَ بِٱللَّهِ ٱلظُّنُونَا۠ ﴿١٠﴾

Hani size hem üst tarafınızdan hücum etmişlerdi, hem alt tarafınızdaki yerlerden ve hani gözler yılmıştı ve korkudan yürekler, ağızlara gelmişti ve Allah hakkında çeşitli zanlara kapılmıştınız.

Alİ Bulaç

Hani onlar, size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi; gözler kaymış, yürekler hançereye gelip dayanmıştı ve siz Allah hakkında (birtakım) zanlarda bulunuyordunuz.

Çeviriyazı

iẕ câûküm min fevḳiküm vemin esfele minküm veiẕ zâgati-l'ebṣâru vebelegati-lḳulûbü-lḥanâcira veteżunnûne billâhi-żżunûnâ.

Diyanet İşleri

Onlar size yukarınızdan ve aşağınızdan gelmişlerdi; gözler de dönmüştü, yürekler ağızlara gelmişti; Allah için çeşitli tahminlerde bulunuyordunuz.

Diyanet Vakfı

Onlar hem yukarınızdan hem aşağı tarafınızdan (vadinin üstünden ve alt yanından) üzerinize yürüdükleri zaman; gözler yıldığı, yürekler gırtlağa geldiği ve siz Allah hakkında türlü türlü şeyler düşündüğünüz zaman;

Edip Yüksel

Üstünüzden ve altınızdan size saldırmışlardı. Gözler dönmüştü, kalpler ağızlara gelmişti ve siz ALLAH hakkında çeşitli kuşkular besliyordunuz.

Elmalılı Hamdi Yazır

O zaman onlar, hem üstünüzden gelmişlerdi, hem aşağı tarafınızdan, ve o vakit gözler kaymış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı. Siz Allah'a türlü türlü zanlarda bulunuyordunuz.

Öztürk

Hani, onlar, üst yanınızdan, alt tarafınızdan size saldırmıştı da gözler kaymış, yürekler gırtlaklara ulaşmıştı. Allah hakkında türlü zanlarda bulunuyordunuz.

Suat Yıldırım

O vakit onlar hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Gözleriniz şaşkınlıktan ötürü kaymış, yüreğiniz ağzınıza gelmişti.Siz de Allah hakkında türlü türlü zanlar beslemeye başlamıştınız.

Süleyman Ateş

Hani onlar üstünüzden ve alt tarafınızdan gelmişlerdi, gözler (şaşkınlıktan ötürü) kaymış, yürekler (korkudan) hançerelere dayanmıştı. Allah hakında türlü zanlarda bulunuyordunuz.

هُنَالِكَ ٱبْتُلِىَ ٱلْمُؤْمِنُونَ وَزُلْزِلُوا۟ زِلْزَالًۭا شَدِيدًۭا ﴿١١﴾

İşte orada, inananlar, bir sınanmaya uğratılmıştı ve adamakıllı da sarsılmışlardı.

Alİ Bulaç

İşte orada, iman edenler, sınanmış ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya uğratılmışlardı.

Çeviriyazı

hünâlike-btüliye-lmü'minûne vezülzilû zilzâlen şedîdâ.

Diyanet İşleri

İşte orada, inananlar denenmiş ve çok şiddetli sarsıntıya uğratılmışlardı.

Diyanet Vakfı

İşte orada iman sahipleri imtihandan geçirilmiş ve şiddetli bir sarsıntıya uğratılmışlardı.

Edip Yüksel

İnananlar orada denenmiş ve şiddetle sarsılmışlardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte burada müminler imtihan edilmiş ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.

Öztürk

İşte orada müminler belaya uğratılarak imtihan edilmişler ve şiddetli bir zelzeleyle sarsılmışlardı.

Suat Yıldırım

İşte orada müminler çetin bir imtihana tâbi tutulmuş, şiddetle silkelenmiş ve kuvvetli bir şekilde sarsılmışlardı.

Süleyman Ateş

İşte orada mü'minler denenmiş, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.

وَإِذْ يَقُولُ ٱلْمُنَٰفِقُونَ وَٱلَّذِينَ فِى قُلُوبِهِم مَّرَضٌۭ مَّا وَعَدَنَا ٱللَّهُ وَرَسُولُهُۥٓ إِلَّا غُرُورًۭا ﴿١٢﴾

Hani münafıklarla gönüllerinde hastalık olanlar, Allah ve Peygamberi demişlerdi, bizi ancak aldattılar, vaatlerinde aldatıştan başka bir şey yok.

Alİ Bulaç

Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: \"Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi\" diyorlardı.

Çeviriyazı

veiẕ yeḳûlü-lmünâfiḳûne velleẕîne fî ḳulûbihim meraḍum mâ ve`adene-llâhü verasûlühû illâ gurûrâ.

Diyanet İşleri

İkiyüzlüler ve kalblerinde hastalık olanlar: \"Allah ve Peygamberi bize sadece kuru vaadlerde bulundular\" diyorlardı.

Diyanet Vakfı

Ve o zaman, münafıklar ile kalplerinde hastalık (iman zayıflığı) bulunanlar: Meğer Allah ve Resulü bize sadece kuru vaadlerde bulunmuşlar! diyorlardı.

Edip Yüksel

İkiyüzlüler ve kalplerinde hastalık bulunan kimseler, \"ALLAH'ın ve elçisinin bize verdiği söz boş bir hayalden başka bir şey değilmiş!\" diyorlardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

O vakit münâfıklar ve kalblerinde bir hastalık bulunanlar: \"Allah ve Resulü bize bir aldanıştan başka bir vaad yapmamış.\" diyorlardı.

Öztürk

Münafıklarla, kalplerinde maraz olanlar şöyle diyorlardı: \"Allah ve resulü bize, bir aldanışdan başka bir şey vaat etmemiş.\"

Suat Yıldırım

Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık (iman zayıflığı) olanlar: “Allah ve Resulünün bize zafer vâd etmesi, meğer bizi aldatmak içinmiş!” diyorlardı.

Süleyman Ateş

Münafıklar ve kalblerinde hastalık bulunan kimseler: \"Allah ve Resulü bize sadece boş vaadlerde bulundu.\" diyordu.

وَإِذْ قَالَت طَّآئِفَةٌۭ مِّنْهُمْ يَٰٓأَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَٱرْجِعُوا۟ ۚ وَيَسْتَـْٔذِنُ فَرِيقٌۭ مِّنْهُمُ ٱلنَّبِىَّ يَقُولُونَ إِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌۭ وَمَا هِىَ بِعَوْرَةٍ ۖ إِن يُرِيدُونَ إِلَّا فِرَارًۭا ﴿١٣﴾

Ve hani onların bir bölüğü, ey Yesribliler demişti, burada durmanıza imkan yok, dönün artık ve bir bölüğü de Peygamberden, evlerimiz açık, sağlam değil diye izin istemişti, halbuki evleri açık değildi ve sağlamdı, onlar, ancak kaçmayı diliyorlardı.

Alİ Bulaç

Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: \"Ey Yesrib (Medine) halkı, artık sizin için (burada) kalacak yer yok, şu halde dönün.\" Onlardan bir topluluk da: \"Gerçekten evlerimiz açıktır\" diye Peygamberden izin istiyordu; oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı.

Çeviriyazı

veiẕ ḳâleṭ ṭâifetüm minhüm yâ ehle yeŝribe lâ müḳâme leküm ferci`û. veyeste'ẕinü ferîḳum minhümü-nnebiyye yeḳûlûne inne büyûtenâ `avratüv vemâ hiye bi`avrah. iy yürîdûne illâ firârâ.

Diyanet İşleri

İçlerinden bir takımı: \"Ey Medineliler! Tutunacak yeriniz yok, geri dönün\" demişti. İçlerinden bir topluluk da Peygamberden: \"Evlerimiz düşmana açıktır\" diyerek izin istemişlerdi. Oysa evleri açık değildi sadece kaçmak istiyorlardı.

Diyanet Vakfı

Onlardan bir gurup da demişti ki: Ey Yesribliler (Medineliler)! Artık sizin için durmanın sırası değil, haydi dönün! İçlerinden bir kısmı ise: Gerçekten evlerimiz emniyette değil, diyerek Peygamber'den izin istiyordu; oysa evleri tehlikede değildi, sadece kaçmayı arzuluyorlardı.

Edip Yüksel

Onlardan bir grup ise, \"Yesrib halkı, artık tutunamazsınız; geri dönün,\" diyordu. Onlardan diğer grup ise, evleri korunduğu halde, \"Evlerimiz korumasız kaldı,\" diyerek peygamberden izin istiyorlardı. Tüm amaçları kaçmak idi.

Elmalılı Hamdi Yazır

O vakit bunlardan bir grup: \"Ey Medine halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün.\" diyorlardı. Yine onlardan bir kısmı da Peygamberden izin istiyor, evlerimiz gerçekten (düşmana) açıktır.\" diyorlardı, halbuki açık değildi, sadece kaçmak istiyorlardı.

Öztürk

Hani, onlardan bir grup şöyle demişti: \"Ey Yesrib halkı, duracak yeriniz yok, hemen geri dönün!\" İçlerinden bir grup da Peygamber'den izin istiyor: \"İnan olsun, evlerimiz kaygı duyulacak durumda.\" diyorlardı.\" Oysaki evleri kaygı duyulacak durumda değildi; sadece kaçmak istiyorlardı.

Suat Yıldırım

Bir kısmı: “Ey Yesribliler! Burada düşmana karşı koyamazsınız, mevzilerinizi bırakıp evlerinize dönünüz!” diyordu.Onlardan bir başka bölük: “Evlerimiz korunmasız!” diyerek Peygamberden izin istiyorlardı. Halbuki gerçekte evleri tehlikeye mâruz değildi, onlar sadece savaştan kaçmak istiyorlardı.

Süleyman Ateş

Onlardan bir grup da demişti ki: \"Ey Yesrib (Medine) halkı, artık size duracak yer yok, (haydi durmayın, evlerinize) dönün (Yahut: Artık bu dinde durmanız doğru değil, dönün)\". Onlardan bir topluluk da. \"Evlerimiz (sağlam değil), açıktır\" diyerek peygamberden izin istiyordu. Oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Sadece kaçmak istiyorlardı.

وَلَوْ دُخِلَتْ عَلَيْهِم مِّنْ أَقْطَارِهَا ثُمَّ سُئِلُوا۟ ٱلْفِتْنَةَ لَءَاتَوْهَا وَمَا تَلَبَّثُوا۟ بِهَآ إِلَّا يَسِيرًۭا ﴿١٤﴾

Eğer şehrin etrafından girilip onların üstlerine varılsaydı da şirk koşmaları istenseydi hemen işe girişirler ve şehirde pek az bir müddet kalırlardı.

Alİ Bulaç

Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş olsaydı, hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı.

Çeviriyazı

velev düḫilet `aleyhim min aḳṭârihâ ŝümme süilü-lfitnete leetevhâ vemâ telebbeŝû bihâ illâ yesîrâ.

Diyanet İşleri

Eğer Medine'nin etrafından üzerlerine varılmış olsa, sonra da kendilerinden fitne çıkarmaları istense hemen buna girişip derhal yapmaktan geri kalmazlardı.

Diyanet Vakfı

Medine'nin her yanından üzerlerine saldırılsaydı da, o zaman savaşmaları istenseydi, şüphesiz hemen savaşa katılırlar ve evlerinde pek eğlenmezlerdi.

Edip Yüksel

Orası işgal edilse ve düşmana katılmaları istenseydi pek tereddüt etmeden onlara katılırlardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer onların her tarafından üzerlerine girilse de sonra fitne çıkarmaları istenilse derhal onu yapacaklardı. Ama onunla da pek az duracaklardı.

Öztürk

Eğer Medine'nin her yanından üzerlerine gelinseydi de onların kent içinde fitne çıkarmaları istenseydi, onu mutlaka yaparlardı; o konuda fazla gecikmezlerdi.

Suat Yıldırım

Demek Medine'nin her tarafından hücum edilseydi ve kendilerinden İslâm’dan dönmeleri istenseydi, hiç tereddüt etmeksizin, bunu derhal yapacaklardı!

Süleyman Ateş

Eğer (Medine'nin) her yanından onların üzerine giril(ip saldırıl)saydı da kendilerinden (halka) baskı ve işkence yapmaları istenseydi bunu yaparlardı; bunu yapmakta fazla gecikmezlerdi.

وَلَقَدْ كَانُوا۟ عَٰهَدُوا۟ ٱللَّهَ مِن قَبْلُ لَا يُوَلُّونَ ٱلْأَدْبَٰرَ ۚ وَكَانَ عَهْدُ ٱللَّهِ مَسْـُٔولًۭا ﴿١٥﴾

Halbuki onlar, andolsun ki bundan önce söz de vermişlerdi Allah'a geri dönmemeleri için ve Allah'a verilen söz, sorulacaktır.

Alİ Bulaç

Oysa andolsun, daha önce 'arkalarını dönüp kaçmayacaklarına' dair Allah'a söz vermişlerdi; Allah'a verilen söz (ahid) ise, (ağır bir) sorumluluktur.

Çeviriyazı

veleḳad kânû `âhedü-llâhe min ḳablü lâ yüvellûne-l'edbâr. vekâne `ahdü-llâhi mes'ûlâ.

Diyanet İşleri

And olsun ki, daha önce, sırt çevirip kaçmayacaklarına dair Allah'a ahd vermişlerdi. Allah'a verilen ahd sorulacaktır.

Diyanet Vakfı

Andolsun ki daha önce onlar, sırt çevirip kaçmayacaklarına dair Allah'a söz vermişlerdi. Allah'a verilen söz mesuliyeti gerektirir!

Edip Yüksel

Daha önce de, arkalarını dönüp kaçmayacaklarına dair ALLAH'a söz vermişlerdi. ALLAH'a verilmiş her söz sorulacaktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Halbuki bundan önce Allah'a ahid vermişlerdi. Arkalarını dönmeyeceklerdi. Allah'a verilen ahid ise mesuliyetlidir, mutlaka sorulur.

Öztürk

Yemin olsun ki, onlar daha önce, geri dönüp kaçmayacaklarına ilişkin Allah'a söz vermişlerdi. Ve Allah'a verilen söz sorumluluk gerektirirdi.

Suat Yıldırım

Halbuki daha önce, düşmandan kaçmayacaklarına dair Allah'a yemin ederek, söz vermişlerdi. Allah’a karşı verilen o ahitlerin hesabı elbette sorulacaktır.

Süleyman Ateş

Oysa arkalarına dön(üp kaç)mayacaklarına dair Allah'a söz vermişlerdi. Allah'a verilen sözden sorumlu idiler.

قُل لَّن يَنفَعَكُمُ ٱلْفِرَارُ إِن فَرَرْتُم مِّنَ ٱلْمَوْتِ أَوِ ٱلْقَتْلِ وَإِذًۭا لَّا تُمَتَّعُونَ إِلَّا قَلِيلًۭا ﴿١٦﴾

De ki: Ölümden, yahut öldürülmeden kaçmak, size hiçbir fayda vermez ve o zaman pek az bir müddet geçinir, yaşarsınız.

Alİ Bulaç

De ki: \"Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz; böyle olsa bile, pek az (bir zaman) dışında metalanıp-yararlandırılmazsınız.\"

Çeviriyazı

ḳul ley yenfe`akümü-lfirâru in ferartüm mine-lmevti evi-lḳatli veiẕel lâ tümette`ûne illâ ḳalîlâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"Eğer ölümden yahut öldürülmekten kaçıyorsanız bilin ki, kaçmak size fayda vermeyecektir; kaçsanız bile az bir zamandan fazla yaşatılmazsınız.\"

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz! (Eceliniz gelmemiş ise) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok değildir.

Edip Yüksel

De ki, \"Ölümden veya savaştan kaçmak size yarar sağlamıyacak. Kaçsanız da pek fazla yaşamıyacaksınız.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermez. Vereceğini var saydığınız takdirde de ancak pek az faydalandırılırsınız.\"

Öztürk

De ki: \"Eğer ölümden yahut öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size hiçbir yarar sağlamaz. Böyle bir durumda sadece azıcık/az bir süre nimetlendirilirsiniz.\"

Suat Yıldırım

De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak asla size fayda vermez. Faraza başarsanız bile hayatta kalacağınız süre, nihayet çok sınırlıdır. [4,77-78; 62,8]

Süleyman Ateş

De ki: \"Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size fayda vermez. Kaçsanız bile pek az bir zaman yaşatılırsınız (sonunda yine ölürsünüz).\"

قُلْ مَن ذَا ٱلَّذِى يَعْصِمُكُم مِّنَ ٱللَّهِ إِنْ أَرَادَ بِكُمْ سُوٓءًا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةًۭ ۚ وَلَا يَجِدُونَ لَهُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ وَلِيًّۭا وَلَا نَصِيرًۭا ﴿١٧﴾

De ki: Allah size bir kötülük gelmesini dilerse, yahut bir rahmete nail olmanızı isterse kimdir sizi Allah'tan kurtaracak ve Allah'tan başka onlar, ne bir dost bulabilirler, ne bir yardımcı.

Alİ Bulaç

De ki: \"Size bir kötülük isteyecek olsa sizi Allah'tan koruyacak, veya size bir rahmet isteyecek olsa (buna engel olacak) kimdir?\" Onlar, kendileri için Allah'ın dışında ne bir veli, ne bir yardımcı bulamazlar.

Çeviriyazı

ḳul men ẕe-lleẕî ya`ṣimüküm mine-llâhi in erâde biküm sûen ev erâde biküm raḥmeh. velâ yecidûne lehüm min dûni-llâhi veliyyev velâ neṣîrâ.

Diyanet İşleri

De ki: \"Allah size bir kötülük dilese veya bir rahmet istese, O'na karşı kim sizi koruyabilir? Allah'tan başka dost ve yardımcı da bulamazsınız.\"

Diyanet Vakfı

De ki: Allah size bir kötülük dilerse, O'na karşı sizi kim korur; ya da size rahmet dilerse (size kim zarar verebilir)? Onlar, kendilerine Allah'tan başka ne bir dost bulurlar ne de bir yardımcı.

Edip Yüksel

De ki, \"ALLAH sizin için bir kötülük dilese veya bir rahmet dilese O'na karşı sizi kim koruyacak? Onlar ALLAH'tan başka bir sahip ve yardımcı bulamayacaklardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"Eğer Allah size bir felâket diler veya bir rahmet murad ederse, sizi Allah'tan saklamak kimin haddine?\" Hem onlar kendilerine Allah'tan başka bir veli de bulamazlar, bir yardımcı da.

Öztürk

De ki: \"Allah size bir kötülük murat eder yahut bir rahmet dilerse, Allah'la aranıza kim girebilir?\" Onlar kendileri için, Allah'tan başka ne bir dost bulabilirler ne de bir yardımcı.

Suat Yıldırım

De ki: “Allah size bir felaket dilese, sizi Allah'a karşı korumak kimin haddine düşmüş?”Yahut o size bir rahmet dilese, bunu kim engelleyebilir ki?Onlar, kendileri için Allah’tan başka ne bir koruyucu, ne de bir yardımcı bulamazlar.

Süleyman Ateş

De ki: \"Allah size kötülük istese veya size rahmet dilese, sizi O'ndan kim korur? (Allah'ın azabından sizi kim kurtarır, O'nun rahmetine kim engel olur?) Kendilerine Allah'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı bulurlar.

۞ قَدْ يَعْلَمُ ٱللَّهُ ٱلْمُعَوِّقِينَ مِنكُمْ وَٱلْقَآئِلِينَ لِإِخْوَٰنِهِمْ هَلُمَّ إِلَيْنَا ۖ وَلَا يَأْتُونَ ٱلْبَأْسَ إِلَّا قَلِيلًا ﴿١٨﴾

Gerçekten de sizden geri kalanları ve kardeşlerine de bize gelin diyenleri bilir ve bunların pek azı savaşa gelir ancak.

Alİ Bulaç

Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: \"Bize gelin\" diyenleri bilir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler.

Çeviriyazı

ḳad ya`lemü-llâhü-lmü`avviḳîne minküm velḳâilîne liiḫvânihim helümme ileynâ. velâ ye'tûne-lbe'se illâ ḳalîlâ.

Diyanet İşleri

Allah, içinizden sizi alıkoyanları, size Allah'ın yardımını kıskanarak, kardeşlerine \"Bize gelin, zorlanmadıkça savaşa gitmeyin\" diyenleri bilir. Kalblerine korku gelince ölüm baygınlığı geçiren kimse gibi gözleri dönerek, sana baktıklarını görürsün. Korkuları gidince iyiliğinize olanı çekemeyip sivri dilleriyle sizi incitirler. Bunlar inanmamışlardır, Allah, bu sebeple işlerini boşa çıkarmıştır; bu, Allah için kolaydır.

Diyanet Vakfı

Allah, içinizden (savaştan) alıkoyanları ve yandaşlarına: \"Bize katılın\" diyenleri gerçekten biliyor. Zaten bunların pek azı savaşa gelir.

Edip Yüksel

ALLAH, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine, \"Bize gelin,\" diyenleri bilmektedir. Onlar ender olarak savunmaya katılırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz Allah, içinizden o savsaklayanları ve kardeşlerine: \"Bize gelin\" diyenleri biliyor. Onlar harbe pek az geliyorlardı.

Öztürk

Allah, içinizden hem tembellik edip hem de başkalarını geri bırakanları ve kardeşlerine, \"Hadi bize gelin!\" diyenleri biliyor. Zaten onlar savaşa/zora çok az gelirler.

Suat Yıldırım

Allah içinizden bozgunculuğa meyledip savaştan alıkoymak isteyenleri ve kardeşlerine: “Bize gelin” diyenleri elbet biliyor. Zaten bunlardan ancak pek az bir kısmı savaşa geliyorlardı.

Süleyman Ateş

Allah içinizden (savaştan) alıkoyanları ve kardeşlerine: \"Bize gelin!\" diyenleri biliyor. Onlar savaşa pek az gelirler.

أَشِحَّةً عَلَيْكُمْ ۖ فَإِذَا جَآءَ ٱلْخَوْفُ رَأَيْتَهُمْ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ تَدُورُ أَعْيُنُهُمْ كَٱلَّذِى يُغْشَىٰ عَلَيْهِ مِنَ ٱلْمَوْتِ ۖ فَإِذَا ذَهَبَ ٱلْخَوْفُ سَلَقُوكُم بِأَلْسِنَةٍ حِدَادٍ أَشِحَّةً عَلَى ٱلْخَيْرِ ۚ أُو۟لَٰٓئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا۟ فَأَحْبَطَ ٱللَّهُ أَعْمَٰلَهُمْ ۚ وَكَانَ ذَٰلِكَ عَلَى ٱللَّهِ يَسِيرًۭا ﴿١٩﴾

Gelseler de can bakımından pek hasis bir halde gelir onlar, hele bir korkulu çağ, gelip çattı mı görürsün ki gözleri dönmüş, sana bakıyorlar, sanki ölüm yüzünden bayılmışlar, kendilerinden geçmişler; derken korku geçti mi keskin dilleriyle sizi incitmeye başlarlar ve hayra pek düşkün gibi bir tavır alırlar. Onlardır inanmayanlar, derken Allah da onların yaptıklarını hiçe saymıştır ve bu, Allah'a pek kolaydır.

Alİ Bulaç

(Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.' Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün. Korku gidince, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar. İşte onlar iman etmemişlerdir; böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır.

Çeviriyazı

eşiḥḥaten `aleyküm. feiẕâ câe-lḫavfü raeytehüm yenżurûne ileyke tedûru a`yünühüm kelleẕî yugşâ `aleyhi mine-lmevt. feiẕâ ẕehebe-lḫavfü seleḳûküm bielsinetin ḥidâdin eşiḥḥaten `ale-lḫayr. ülâike lem yü'minû feaḥbeṭa-llâhü a`mâlehüm. vekâne ẕâlike `ale-llâhi yesîrâ.

Diyanet İşleri

Allah, içinizden sizi alıkoyanları, size Allah'ın yardımını kıskanarak, kardeşlerine \"Bize gelin, zorlanmadıkça savaşa gitmeyin\" diyenleri bilir. Kalblerine korku gelince ölüm baygınlığı geçiren kimse gibi gözleri dönerek, sana baktıklarını görürsün. Korkuları gidince iyiliğinize olanı çekemeyip sivri dilleriyle sizi incitirler. Bunlar inanmamışlardır, Allah, bu sebeple işlerini boşa çıkarmıştır; bu, Allah için kolaydır.

Diyanet Vakfı

(Gelseler de) size karşı pek hasistirler. Hele korku gelip çattı mı, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince ise, mala düşkünlük göstererek sizi sivri dilleri ile incitirler. Onlar iman etmiş değillerdir; bunun için Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu, Allah'a göre kolaydır.

Edip Yüksel

Sizinle ilişkilerinde pek cimridirler. Tehlike geldiğinde, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş kimse gibi gözleri korkudan dönmüş bir halde sana baktıklarını görürsün. Tehlike geçince de, mala düşkünlük göstererek sizi sivri dillerle incitirler. Bu tip kimseler inanmış değillerdir. Bu yüzden ALLAH onların işlerini boşa çıkarır. Bu, ALLAH için kolaydır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Size karşı kıskançlık ediyorlardı. Derken o korku hali gelince, gördün onları ki, ölümden baygınlık sarmış kimse gibi gözleri dönerek sana bakıyorlardı. O korku gidince, size keskin keskin diller sıyırdılar. Onlar hayra karşı kıskançlık ediyorlardı. İşte bunlar iman etmediler de Allah amellerini boşa çıkardı. Bu Allah'a göre önemsizdir.

Öztürk

Size karşı cimrilik/kıskançlık ederler. Korku geldiğinde onları sana bakar halde görürsün. Korku gittiğinde ise hayra karşı kıskançlık yüzünden sizi keskin dillerle yaralarlar. Ölümden üzerine baygınlık çökmüş biri gibidirler. Bunlar iman etmemişlerdir. Bu yüzden de Allah, amellerini boşa çıkarmıştır. Bunu yapmak Allah için çok kolaydır.

Suat Yıldırım

Savaşa katıldıklarında da size karşı pek cimri ve kıskanç davranırlar. Hücum eden düşmanın ortalığa saldığı büyük korku gelince, ölüm sekeratına düşmüş kimsenin bakışı gibi, gözleri dönmüş bir tarzda sana baktıklarını görürsün.Korku hali geçince, Allah yolunda harcamada cimrice bir tavır içinde, keskin dilleriyle sizi incitirlerdi. İşte onlar iman etmemişler, Allah da onların yaptıkları bütün işleri boşa çıkarmıştır. Bu, Allah'a göre kolaydır.

Süleyman Ateş

(Geldikleri zaman da) Size karşı cimriler olarak (gelirler). Ama korkulu bir durum olunca onların, üstüne ölüm baygınlığı çökmüş insan gibi, gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gid(ip de sıra ganimetleri paylaşmağa gel)ince mala düşkünlük göstererek sizi sivri dillerle incitirler. Onlar, (içtenlikle) inanmamışlar, bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır. Bu, Allah'a göre kolaydır.

يَحْسَبُونَ ٱلْأَحْزَابَ لَمْ يَذْهَبُوا۟ ۖ وَإِن يَأْتِ ٱلْأَحْزَابُ يَوَدُّوا۟ لَوْ أَنَّهُم بَادُونَ فِى ٱلْأَعْرَابِ يَسْـَٔلُونَ عَنْ أَنۢبَآئِكُمْ ۖ وَلَوْ كَانُوا۟ فِيكُم مَّا قَٰتَلُوٓا۟ إِلَّا قَلِيلًۭا ﴿٢٠﴾

Sanırlar ki düşman bölükleri gitmedi ve ö bölükler, bir daha gelseler isterler ki çöllerde, bedevilerin aralarında bulunsunlar da size ait haberleri soruştursunlar ve zaten sizin içinizde de olsalar pek az savaşacaktır onlar.

Alİ Bulaç

Onlar (münafıklar, düşman) birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer (askeri) birlikler gelecek olsa, çölde bedevi-Araplar arasında olup sizin haberlerinizi (ordan) sormayı cidden arzu ediyorlardı. Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı.

Çeviriyazı

yaḥsebûne-l'aḥzâbe lem yeẕhebû. veiy ye'ti-l'aḥzâbü yeveddû lev ennehüm bâdûne fi-l'a`râbi yes'elûne `an embâiküm. velev kânû fîküm mâ ḳâtelû illâ ḳalîlâ.

Diyanet İşleri

Bunlar, düşman birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Bu birlikler tekrar gelmiş olsalardı, kendileri çöllerde bedevilerin yanında bulunup, sadece sizin haberlerinizi sormayı dilerlerdi. Aranızda olsalar ancak pek az savaşırlardı.

Diyanet Vakfı

Bunlar, düşman birliklerinin bozulup gitmedikleri evhamı içindedirler. Müttefikler ordusu yine gelecek olsa, isterler ki, çölde göçebe Araplar içinde bulunsunlar da, sizin haberlerinizi (uzaktan) sorsunlar. Zaten içinizde bulunsalardı dahi pek savaşacak değillerdi.

Edip Yüksel

Partilerin gitmediğini sanıyorlar. Partiler tekrar gelse kendilerinin çöldeki bedevi Araplar arasında olmayı ve sizin haberlerinizi uzaktan sormayı dilerlerdi. Aranızda olsalardı dahi pek az savaşırlardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ahzabı (düşman birliklerini) gitmedi sanıyorlardı. Eğer o birlikler bir daha gelecek olursa, çölde bedevi Araplar içinde yer alıp, sizin haberlerinizden (başınıza geleceklerden) sormayı isterler. Onlar içinizde kalacak olsalar da pek az harb ederler.

Öztürk

Düşman hiziplerin gitmediğini sanıyorlar. Düşman hizipler gelecek olsalar, bunlar isterler ki, Bedevî Araplar içinde bulunsunlar da sizinle ilgili haberleri sorsunlar. Şayet içinizde bulunsalardı, pek azı müstesna, savaşmayacaklardı.

Suat Yıldırım

Münafıklar birleşik kuvvetlerin çekilip gitmediklerini sanıyorlardı.Şayet birleşik kuvvetler tekrar gelecek olsa, çok isterler ki çöldeki göçebeler içinde bulunsunlar da sizin savaşınız hakkındaki haberleri uzaktan sorsunlar. Esasen, yanınızda bulunsalardı dahi, onlardan pek azı savaşırlardı.

Süleyman Ateş

(Korkaklıklarından ötürü düşman) Orduların(ın Medine'den) gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer o ordular (ikinci kez) gelseler, bunlar çölde bedevi Araplar arasında bulunmayı, sizin haberlerinizi (başınıza gelecek olayları) oradan sorup öğrenmeyi arzu ederlerdi. İçinizde bulunsalardı dahi pek az dövüşürlerdi.

لَّقَدْ كَانَ لَكُمْ فِى رَسُولِ ٱللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌۭ لِّمَن كَانَ يَرْجُوا۟ ٱللَّهَ وَٱلْيَوْمَ ٱلْءَاخِرَ وَذَكَرَ ٱللَّهَ كَثِيرًۭا ﴿٢١﴾

Andolsun ki Allah'ın Resulünde, sizin için uyulacak en güzel bir örnek var, o, size en güzel bir numune ve Allah'tan mükafat umana ve ahiret gününde mükafat umana ve Allah'ı çok çok anana da en güzel bir örnektir o.

Alİ Bulaç

Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır.

Çeviriyazı

leḳad kâne leküm fî rasûli-llâhi üsvetün ḥasenetül limen kâne yercü-llâhe velyevme-l'âhira veẕekera-llâhe keŝîrâ.

Diyanet İşleri

Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah (Allah'ın Elçisi) en güzel örnektir.

Diyanet Vakfı

Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.

Edip Yüksel

ALLAH'ı ve ahiret gününü arzulayan ve ALLAH'ı sıkça ananlarınız için ALLAH'ın elçisinde güzel bir örnek vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şanım hakkı için muhakkak ki size Resullulah'da pek güzel bir örnek vardır. Allah'a ve son güne ümit besler olup da Allah'ı çok zikreden kimseler için.

Öztürk

Yemin olsun, Allah resulünde sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah'ı çok ananlara güzel bir örnek vardır.

Suat Yıldırım

Hakikaten, Allah'ın Resulünde sizler için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı bekleyenler ve Allah’ı çok zikredenler için en mükemmel bir nümune vardır.

Süleyman Ateş

Andolsun Allah'ın Elçisinde sizin için Allah'a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah'ı çok anan kimseler için, (uyulacak) en güzel bir örnek vardır.

وَلَمَّا رَءَا ٱلْمُؤْمِنُونَ ٱلْأَحْزَابَ قَالُوا۟ هَٰذَا مَا وَعَدَنَا ٱللَّهُ وَرَسُولُهُۥ وَصَدَقَ ٱللَّهُ وَرَسُولُهُۥ ۚ وَمَا زَادَهُمْ إِلَّآ إِيمَٰنًۭا وَتَسْلِيمًۭا ﴿٢٢﴾

İnananlar, düşman bölüklerini gördüler mi işte dediler, bu, bize Allah'ın ve Peygamberinin vaadettiği şey ve doğru söylemiştir Allah ve Peygamberi ve bu, onların ancak inançlarını ve teslim oluşlarını arttırmıştır.

Alİ Bulaç

Mü'minler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: \"Bu, Allah'ın ve Resûlü’nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resûlü doğru söylemiştir.\" Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.

Çeviriyazı

velemmâ rae-lmü'minûne-l'aḥzâbe ḳâlû hâẕâ mâ ve`adene-llâhü verasûlühû veṣadeḳa-llâhü verasûlüh. vemâ zâdehüm illâ îmânev veteslîmâ.

Diyanet İşleri

İnananlar, düşman birliklerini gördükleri zaman: \"İşte bu, Allah ve Peygamberinin bize vadettiğidir; Allah ve Peygamberi doğru söylemiştir\" dediler. Bu onların ancak imanını ve teslimiyetlerini artırdı.

Diyanet Vakfı

Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte Allah ve Resulü'nün bize vadettiği! Allah ve Resulü doğru söylemiştir, dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah'a bağlılıklarını arttırdı.

Edip Yüksel

İnananlar, partileri (saldırıya hazır) görünce, \"İşte bu, ALLAH'ın ve elçisinin bize söz verdiğidir. ALLAH ve elçisi doğru söylemiştir,\" dediler. Bu (tehlikeli durum), onların ancak inançlarını ve teslimiyetlerini güçlendirdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Müminler, ahzabı (düşman birliklerini) gördükleri zaman: \"İşte bu, Allah'ın ve Resulü'nün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resulü doğru söyledi.\" dediler. Bu onların imanını ve teslimiyetini artırmaktan başka bir şey yapmadı.

Öztürk

Müminler, düşman hizipleri gördüklerinde şöyle demişlerdir: \"Allah'ın ve resulünün bize vaat ettiği işte budur. Ve Allah da resulü de doğru sözlüdür.\" Bu onların sadece iman ve teslimiyetlerini artırdı.

Suat Yıldırım

Müminler saldıran o birleşik kuvvetleri karşılarında görünce: “İşte bu, derler, Allah ve Resulünün bize vâd ettiği zafer!Allah da, Resulü de elbette doğru söylemişlerdir.” Müminlerin, düşman birliklerini görmeleri onların sadece, iman ve teslimiyetlerini artırdı.

Süleyman Ateş

Mü'minler (düşman) orduları(nı) gördükleri zaman (korkmadılar): \"Bu Allah'ın ve Resulünün, bize va'dettiği(zafer)dir. Allah ve Resulü doğru söylemiştir.\" dediler. Ve bu, onların sadece imanlarını ve teslimiyetlerini artırdı.

مِّنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌۭ صَدَقُوا۟ مَا عَٰهَدُوا۟ ٱللَّهَ عَلَيْهِ ۖ فَمِنْهُم مَّن قَضَىٰ نَحْبَهُۥ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ ۖ وَمَا بَدَّلُوا۟ تَبْدِيلًۭا ﴿٢٣﴾

İnananlardan öyle erler var ki Allah'a verdikleri sözde sadakat gösterirler; onlardan kimisi, adağını ödedi, kimisi de beklemede ve onlar, sözlerini, özlerini hiçbir suretle değiştirmediler.

Alİ Bulaç

Mü'minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.

Çeviriyazı

mine-lmü'minîne ricâlün ṣadeḳû mâ `âhedü-llâhe `aleyh. feminhüm men ḳaḍâ naḥbehû veminhüm mey yenteżir. vemâ beddelû tebdîlâ.

Diyanet İşleri

İnananlardan, Allah'a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir.

Diyanet Vakfı

Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.

Edip Yüksel

İnananlardan öyle kimseler var ki ALLAH'a vermiş oldukları sözü gerçekleştirmişlerdir. Onlardan kimi adağını yerine getirdi (şehid oldu), kimi de hazır bekliyor. Hiç bir vakit kararsızlığa düşmediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Müminlerdendir o erler ki Allah'a verdikleri ahde sadakat gösterdiler. Kimi adağını ödedi (canını verdi), kimi de beklemektedir. Onlar, ahidlerini hiç değiştirmediler.

Öztürk

İnananlardan öyle erler vardır ki, Allah'a verdikleri sözde sadakatle dururlar. Onlardan bazısı adadığını yerine getirdi, bazısı da bekliyor. Sözlerini asla değişmediler.

Suat Yıldırım

Müminlerden öyle yiğitler vardır ki Allah'a verdikleri sözü yerine getirip sadakatlerini ispat ettiler.Onlardan kimi adağını ödedi, canını verdi, kimi de şehitliği gözlemektedir. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.

Süleyman Ateş

Mü'minlerden öyle erkekler var ki, Allah'a verdikleri sözde durdular. Onlardan kimi adağını yerine getirdi, (şehid oluncaya kadar çarpışacaklarını adamışlardı, çarpıştılar ve şehid düştüler), kimi de (şehidlik) beklemektedir; sözlerini asla değiştirmemişlerdir.

لِّيَجْزِىَ ٱللَّهُ ٱلصَّٰدِقِينَ بِصِدْقِهِمْ وَيُعَذِّبَ ٱلْمُنَٰفِقِينَ إِن شَآءَ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ كَانَ غَفُورًۭا رَّحِيمًۭا ﴿٢٤﴾

Çünkü Allah, doğruları, doğrulukları yüzünden mükafatlandıracak, münafıklaraysa dilerse azap edecek, dilerse tövbe nasib edecek; şüphe yok ki Allah, suçları örter, rahimdir.

Alİ Bulaç

Çünkü Allah, (sözüne bağlı kalıp doğru olan) sadıkları sadakatlerinden dolayı mükafaatlandıracak, münafıkları da dilerse azaplandıracak veya tevbe (nasib edip tevbe)lerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

Çeviriyazı

liyecziye-llâhu-ṣṣâdiḳîne biṣidḳihim veyü`aẕẕibe-lmünâfiḳîne in şâe ev yetûbe `aleyhim. inne-llâhe kâne gafûrar raḥîmâ.

Diyanet İşleri

Bu sebeple Allah, doğruları doğrulukları ile mükafatlandırır; ikiyüzlüleri de dilerse azablandırır veya tevbelerini kabul eder. Şüphesiz Allah bağışlayandır, merhamet edendir.

Diyanet Vakfı

Çünkü Allah sadakat gösterenleri sadakatları sebebiyle mükafatlandıracak, münafıklara -dilerse- azap edecek yahut da (tevbe ederlerse) tevbelerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

Edip Yüksel

ALLAH böylece doğruları doğrulukları ile ödüllendirir. İkiyüzlüleri de dilerse cezalandırır veya tevbelerini kabul eder. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü Allah sadıklara sadakatleriyle mükafat verecek, dilerse münafıklara da azab edecek veya tevbe nasib edecektir. Şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcıdır. Çok merhamet edicidir.

Öztürk

Çünkü Allah, doğru sözlülere doğruluklarının karşılığını verecek. İkiyüzlülere de dilerse azap edecek. Belki de onlara tövbe nasip edecek. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.

Suat Yıldırım

Allah, böylece sadık kalanları, doğruluklarına karşılık ödüllendirecek, münafıkları da dilerse azaba uğratacak veya tövbe nasib edip tövbelerini kabul buyuracaktır. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur). [3,179; 47,31]

Süleyman Ateş

Ki Allah doğruları, doğruluklarıyle mükafatladırsın, iki yüzlülere de dilerse azabetsin; yahut tevbelerini kabul buyursun. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

وَرَدَّ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ بِغَيْظِهِمْ لَمْ يَنَالُوا۟ خَيْرًۭا ۚ وَكَفَى ٱللَّهُ ٱلْمُؤْمِنِينَ ٱلْقِتَالَ ۚ وَكَانَ ٱللَّهُ قَوِيًّا عَزِيزًۭا ﴿٢٥﴾

Ve Allah, kafirleri, hiddetleriyle, şiddetleriyle defetti, onlar hiçbir hayra nail olamadan; ve Allah, savaş için yetti inananlara ve Allah, pek kuvvetlidir, üstündür.

Alİ Bulaç

Allah, inkar edenleri kin ve öfkeleriyle geri çevirdi, onlar hiçbir hayra varamadılar. Savaşta Allah (yardımcı ve zafer nasib edici olarak) mü'minlere yetti. Allah çok güçlüdür, üstün ve galib olandır.

Çeviriyazı

veradde-llâhü-lleẕîne keferû bigayżihim lem yenâlû ḫayrâ. vekefe-llâhü-lmü'minîne-lḳitâl. vekâne-llâhü ḳaviyyen `azîzâ.

Diyanet İşleri

Allah inkar edenleri, kinleriyle geri çevirdi, bir hayra ulaşamadılar; savaşta, inananlara Allah'ın yardımı yetti. Allah kuvvetli olandır, güçlü olandır.

Diyanet Vakfı

Allah, o inkar edenleri hiçbir fayda elde edemeden öfkeleri ile geri çevirdi. Allah (ın yardımı) savaşta müminlere yetti. Allah güçlüdür, mutlak galiptir.

Edip Yüksel

ALLAH inkarcıları öfkeleriyle birlikte elleri boş olarak geri çevirdi. ALLAH böylece inananları savaştan esirgedi. ALLAH Güçlüdür, Üstündür.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem Allah kâfirleri herhangi bir hayra ulaşmadan hınçlarıyle defetti. Bu şekilde Allah, müminlere savaşta kâfi geldi. Allah çok güçlüdür, çok üstündür.

Öztürk

Allah, küfre sapanları öfkeleriyle yüz geri etti; hiçbir hayra ulaşamadılar. Allah, çarpışma sırasında müminler için yeterli oldu. Allah Kavî'dir, Azîz'dir.

Suat Yıldırım

Allah, o kâfirleri, elleri boş olarak, kin ve öfkeleriyle geri çevirdi.Müminlerin savaşmasına hacet bırakmadı. Herkes anladı ki Allah pek kuvvetlidir, mutlak galiptir.

Süleyman Ateş

Allah, inkar edenleri öfkeleriyle geri çevirdi; hiçbir hayra eremediler. Allah savaşta (rüzgar ve meleklerin yardımıyle) mü'minlere yetti. Allah güçlüdür, üstündür.

وَأَنزَلَ ٱلَّذِينَ ظَٰهَرُوهُم مِّنْ أَهْلِ ٱلْكِتَٰبِ مِن صَيَاصِيهِمْ وَقَذَفَ فِى قُلُوبِهِمُ ٱلرُّعْبَ فَرِيقًۭا تَقْتُلُونَ وَتَأْسِرُونَ فَرِيقًۭا ﴿٢٦﴾

Kitap ehli oldukları halde onlara yardım edenleri de, yüreklerine korku düşürüp kalelerinden sürdü çıkardı, bir kısmını öldürüyordunuz, bir kısmını da tutsak ediyordunuz.

Alİ Bulaç

Kitap Ehlinden onlara arka çıkanları da kalelerinden indirdi ve onların kalplerine korku düşürdü. Siz (onlardan) bir kısmını öldürüyordunuz, bir kısmını ise esir alıyordunuz.

Çeviriyazı

veenzele-lleẕîne żâherûhüm min ehli-lkitâbi min ṣayâṣîhim veḳaẕefe fî ḳulûbihimü-rru`be ferîḳan taḳtülûne vete'sirûne ferîḳâ.

Diyanet İşleri

Allah, Kitap ehlinden, kafirleri destekleyenleri kalelerinden indirmiş, kalblerine korku salmıştı; onların kimini öldürüyor, kimini de esir alıyordunuz.

Diyanet Vakfı

Allah, ehl-i kitaptan, onlara (müşrik ordularına) yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine korku düşürdü; bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyordunuz.

Edip Yüksel

Ve kitap halkından onlara destek olanları kalelerinden indirdi ve yüreklerine korku düşürdü. Bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da tutsak alıyordunuz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem de kitap ehlinden onlara yardım edenleri kalplerine korku düşürerek kalelerinden indirdi, siz onların bir kısmını katlediyordunuz, bir kısmını da esir alıyordunuz.

Öztürk

Allah, Ehlikitap'tan onlara arka çıkanları, kulelerinden/kalelerinden indirdi, kalplerine korku saldı: Bir grubunu öldürüyordunuz, bir grubunu da esir ediyordunuz.

Suat Yıldırım

O kâfir düşmanlara içeriden destek vererek hıyanet eden Ehl-i kitaptan Beni Kurayza'yı da kulelerinden indirdi ve kalplerine korku saldı, bir kısmını öldürüp, diğer bir kısmını da esir aldınız. {KM, Tesniye 20,10-14}

Süleyman Ateş

Kitap ehlinden onlara yardım eden(Kurayza yahudi)lerini de kalelerinden indirdi ve kalblerine korku düşürdü. (Onlardan) Bir kısmını öldürüyordunuz, bir kısmını da esir alıyordunuz.

وَأَوْرَثَكُمْ أَرْضَهُمْ وَدِيَٰرَهُمْ وَأَمْوَٰلَهُمْ وَأَرْضًۭا لَّمْ تَطَـُٔوهَا ۚ وَكَانَ ٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍۢ قَدِيرًۭا ﴿٢٧﴾

Onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve ayak basmadığınız bir yere sizi mirasçı yaptı ve Allah'ın, her şeye gücü yeter.

Alİ Bulaç

Ve sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve daha ayak basmadığınız bir yere mirasçı kıldı. Allah, herşeye güç yetirendir.

Çeviriyazı

veevraŝeküm arḍahüm vediyârahüm veemvâlehüm vearḍal lem teṭaûhâ. vekâne-llâhü `alâ külli şey'in ḳadîrâ.

Diyanet İşleri

Yerlerini, yurtlarını, mallarını ve henüz ayağınızı dahi basmadığınız yerleri Allah size miras olarak verdi. Allah her şeye Kadir olandır.

Diyanet Vakfı

Allah, onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve ayak basmadığınız topraklara sizi mirasçı yaptı. Allah'ın her şeye gücü yeter.

Edip Yüksel

Sizi onların toprağına, evlerine, paralarına ve henüz ayağınızı dahi basmamış olduğunuz topraklara mirasçı kıldı. ALLAH her şeye gücü yetendir.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Allah) onların arazilerini, yurtlarını ve mallarını size miras kıldı. Bir de henüz ayak basmadığınız bir yeri (size miras kıldı). Allah, her şeye kâdirdir.

Öztürk

Sizi onların yerlerine-yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız bir toprağa mirasçı kıldı. Allah'ın her şeye gücü yeter.

Suat Yıldırım

Onların arazilerine, yurtlarına, mallarına, hatta sizin ayak bile basmadığınız topraklara sizi vâris yaptı. Allah her şeye kadirdir.

Süleyman Ateş

Onların topraklarını, evlerini, mallarını ve henüz ayak basmadığınız bir toprağı size miras verdi. Allah, her şeye kadirdir.

يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّبِىُّ قُل لِّأَزْوَٰجِكَ إِن كُنتُنَّ تُرِدْنَ ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ وَأُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحًۭا جَمِيلًۭا ﴿٢٨﴾

Ey Peygamber, eşlerine söyle: Dünya yaşayışını ve ziynetini diliyorsanız hadi gelin, size nikah paralarınızı vereyim de güzellikle bırakayım sizi.

Alİ Bulaç

Ey peygamber, eşlerine söyle: \"Eğer siz dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım ve güzel bir salma tarzıyla sizi salıvereyim.\"

Çeviriyazı

yâ eyyühe-nnebiyyü ḳul liezvâcike in küntünne türidne-lḥayâte-ddünyâ vezînetehâ fete`âleyne ümetti`künne veüserriḥkünne serâḥan cemîlâ.

Diyanet İşleri

Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: \"Eğer dünya hayatını ve süslerini istiyorsanız gelin size bağışta bulunayım ve güzellikle salıvereyim.\"

Diyanet Vakfı

Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: Eğer dünya dirliğini ve süsünü (refahını) istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle salıvereyim.

Edip Yüksel

Peygamber, hanımlarına de ki, \"Siz dünya hayatının süsünü istiyorsanız, gelin size bağışta bulunayım ve sizi güzellikle bırakayım.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey peygamber! Hanımlarına şöyle söyle: \"Eğer dünya hayatını ve zinetini istiyorsanız, haydi gelin, sizi donatayım ve güzellikle bırakıp salıvereyim.

Öztürk

Ey Peygamber, eşlerine şöyle söyle: \"Eğer şu iğreti dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, haydi gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de sizi güzellikle serbest bırakayım.\"

Suat Yıldırım

Ey Peygamber, eşlerine de ki: “Eğer dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim ve sizi güzelce boşayayım.”

Süleyman Ateş

Ey peygamber! Eşlerine söyle: \"Eğer siz, dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız, gelin size müt'a (boşanma bedeli) vereyim ve sizi güzellikle salayım.\"

وَإِن كُنتُنَّ تُرِدْنَ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ وَٱلدَّارَ ٱلْءَاخِرَةَ فَإِنَّ ٱللَّهَ أَعَدَّ لِلْمُحْسِنَٰتِ مِنكُنَّ أَجْرًا عَظِيمًۭا ﴿٢٩﴾

Yok, eğer Allah'ı ve Peygamberini ve ahiret gününü istiyorsanız bilin ki hiç şüphe yok, Allah, iyilik edenlerinize büyük bir mükafat hazırlamıştır.

Alİ Bulaç

\"Eğer siz Allah'ı, Resûlü’nü ve ahiret yurdunu istiyorsanız artık hiç şüphesiz Allah, içinizden güzellikte bulunanlar için büyük bir ecir hazırlamıştır.\"

Çeviriyazı

vein küntünne türidne-llâhe verasûlehû veddâra-l'âḫirate feinne-llâhe e`adde lilmuḥsinâti minkünne ecran `ażîmâ.

Diyanet İşleri

\"Eğer Allah'ı, Peygamberini, ahiret yurdunu istiyorsanız bilin ki, Allah içinizden iyi davrananlara büyük ecir hazırlamıştır.\"

Diyanet Vakfı

Eğer Allah'ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu diliyorsanız, bilin ki, Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükafat hazırlamıştır.

Edip Yüksel

\"Yok, siz ALLAH'ı, elçisini ve ahiret yurdunu istiyorsanız, ALLAH sizden güzel davrananlara büyük bir ödül hazırlamıştır.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Yok eğer Allah ve Resulünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, haberiniz olsun ki, Allah içinizden güzellik edenlere pek büyük bir ecir hazırlamıştır.

Öztürk

\"Yok eğer Allah'ı, resulünü ve âhiret yurdunu istiyorsanız bilin ki, Allah sizin güzel düşünüp güzel hareket edenlerinize büyük bir ödül hazırlamıştır.

Suat Yıldırım

“Yok, eğer Allah'ı, Resulünü ve âhiret mülkünü isterseniz, haberiniz olsun ki Allah sizin gibi iyi hanımlara büyük mükâfat hazırlamıştır.”

Süleyman Ateş

Eğer siz, Allah'ı, Eçisini ve ahiret yurdunu istiyorsanız, (biliniz ki) Allah, sizden güzel hareket edenlere büyük bir mükafat hazırlamıştır.

يَٰنِسَآءَ ٱلنَّبِىِّ مَن يَأْتِ مِنكُنَّ بِفَٰحِشَةٍۢ مُّبَيِّنَةٍۢ يُضَٰعَفْ لَهَا ٱلْعَذَابُ ضِعْفَيْنِ ۚ وَكَانَ ذَٰلِكَ عَلَى ٱللَّهِ يَسِيرًۭا ﴿٣٠﴾

Ey Peygamberin eşleri, içinizden kim, apaçık çirkin bir harekette bulunursa iki kat azap edilir ona ve bu, Allah'a pek kolaydır.

Alİ Bulaç

Ey peygamberin kadınları, sizden kim açık bir çirkin-utanmazlıkta bulunursa, onun azabı iki kat olarak artırılır. Bu da Allah'a göre pek kolaydır.

Çeviriyazı

yâ nisâe-nnebiyyi mey ye'ti minkünne bifâḥişetim mübeyyinetiy yüḍâ`af lehe-l`aẕâbü ḍi`feyn. vekâne ẕâlike `ale-llâhi yesîrâ.

Diyanet İşleri

Ey Peygamber'in hanımları! Sizlerden biri açık bir hayasızlık yapacak olursa, onun azabı iki kat olur. Bu Allah'a kolaydır.

Diyanet Vakfı

Ey peygamber hanımları! Sizden kim açık bir hayasızlık yaparsa, onun azabı iki katına çıkarılır. Bu, Allah'a göre kolaydır.

Edip Yüksel

Ey peygamberin hanımları, sizden kim büyük ve açık bir günah işlerse onun cezası ikiye katlanır. ALLAH için elbette bu kolaydır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey peygamberin hanımları! sizden her kim bir terbiyesizlik ederse ona azab iki kat katlanır. Bu Allah'a göre çok kolaydır.

Öztürk

Ey peygamber hanımları! Sizden kim açık/kanıtlanmış bir edepsizlik yaparsa, kendisi için azap iki katına çıkarılır. Ve bu, Allah için çok kolaydır.

Suat Yıldırım

Ey peygamber hanımları! İçinizden kim çirkinliği aşikâr bir günah işlerse, onun cezası, iki kat olur. Bu, Allah'a göre kolaydır.

Süleyman Ateş

Ey peygamber kadınları! Sizden kim açık bir fuhuş (edepsizlik) yaparsa onun için azab iki kat yapılır. Bu, Allah'a göre kolaydır.

۞ وَمَن يَقْنُتْ مِنكُنَّ لِلَّهِ وَرَسُولِهِۦ وَتَعْمَلْ صَٰلِحًۭا نُّؤْتِهَآ أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ وَأَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًۭا كَرِيمًۭا ﴿٣١﴾

Ve sizden kim, Allah'a ve Peygamberine itaat eder ve iyi işlerde bulunursa mükafatını iki kat veririz ve ona güzelim bir rızık da hazırlamışızdır.

Alİ Bulaç

Ama sizden kim Allah'a ve Resûlü’ne gönülden -itaat eder ve salih bir amelde bulunursa, ona ecrini iki kat veririz. Ve Biz ona üstün bir rızık da hazırlamışızdır.

Çeviriyazı

vemey yaḳnüt minkünne lillâhi verasûlihî veta`mel ṣâliḥan nü'tihâ ecrahâ merrateyni vea`tednâ lehâ rizḳan kerîmâ.

Diyanet İşleri

Sizlerden Allah'a ve Peygamberine boyun eğip yararlı iş işleyenlere ecrini iki kat veririz; ona cömertçe rızık hazırlamışızdır.

Diyanet Vakfı

Sizden kim, Allah'a ve Resulüne itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükafatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rızık hazırlamışızdır.

Edip Yüksel

Sizden kim ALLAH'ın elçisine uyar ve erdemli davranırsa, onun da ödülünü iki kat veririz ve onun için bol bir rızık hazırlamışızdır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yine sizden her kim Allah'a ve Resulü'ne boyun eğer, salih bir amel işlerse, ona da mükâfatını iki kat veririz. Hem onun için bol bir rızık hazırlamışızdır.

Öztürk

Sizden kim, Allah'a ve resulüne itaat eder, iyilik yaparsa, ona da ücretini iki kat olarak veririz. Kendisi için bol ve bereketli bir rızık da hazırlamışızdır.

Suat Yıldırım

Ama kim Allah ve Resulüne itaat eder, güzel ve makbul işlere devam ederse ona da mükâfatını iki misli verir ve ona cennette kıymetli bir nasip hazırlarız.

Süleyman Ateş

Fakat sizden kim Allah'a ve Resulüne ita'ate devam eder ve yararlı iş yaparsa ona da mükafatını iki kez veririz ve onun için bol bir rızık hazırlamışızdır.

يَٰنِسَآءَ ٱلنَّبِىِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍۢ مِّنَ ٱلنِّسَآءِ ۚ إِنِ ٱتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِٱلْقَوْلِ فَيَطْمَعَ ٱلَّذِى فِى قَلْبِهِۦ مَرَضٌۭ وَقُلْنَ قَوْلًۭا مَّعْرُوفًۭا ﴿٣٢﴾

Ey Peygamberin eşleri, siz, öbür kadınlardan birine benzemezsiniz; çekiniyorsanız sözü yumuşak bir tarzda söylemeyin ki gönlünde bir hastalık olan ümide düşer sonra ve doğru ve güzel söz söyleyin.

Alİ Bulaç

Ey peygamberin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda söyleyin.

Çeviriyazı

yâ nisâe-nnebiyyi lestünne keeḥadim mine-nnisâi ini-tteḳaytünne felâ taḫḍa`ne bilḳavli feyaṭme`a-lleẕî fî ḳalbihî meraḍuv veḳulne ḳavlem ma`rûfâ.

Diyanet İşleri

Ey Peygamberin hanımları! Sizler herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Allah'tan sakınıyorsanız edalı konuşmayın, yoksa, kalbi bozuk olan kimse kötü şeyler ümit eder; daima ciddi ve ağırbaşlı söz söyleyin.

Diyanet Vakfı

Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah'tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin.

Edip Yüksel

Ey peygamberin hanımları, siz herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Erdemliyseniz, işveli konuşmayın ki kalbinde hastalık bulunan birileri size yönelmesin. Güzel ve normal biçimde konuşun.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey peygamberin hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer takva ile korunacaksanız, konuşurken kırıtmayın da kalbinde bir hastalık bulunan kimse tamaha düşmesin. Güzel ve dosdoğru söz söyleyin.

Öztürk

Ey peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer korunup takvaya sarılıyorsanız sözü kırıtarak söylemeyin ki, kalbinde maraz bulunan biri ümide kapılmasın. Örfe uygun söz söyleyin.

Suat Yıldırım

Ey Peygamber hanımları! Siz herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Takvâ sizin sıfatınız olduğuna göre, namahrem erkeklere hitab ederken tatlı ve cilveli bir eda ile konuşmayın ki kalbinde hastalık bulunan bir şahıs, şeytanî bir ümide kapılmasın. Ciddi, ölçülü konuşun.

Süleyman Ateş

Ey peygamber kadınları, siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah'ın buyruğuna karşı gelmekten) korunuyorsanız, sözü yumuşak (kıvrak) bir eda ile söylemeyin ki, kalbinde hastalık bulunan kimse tamah etmesin; güzel, (kuşkudan uzak bir biçimde) söz söyleyin.

وَقَرْنَ فِى بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ ٱلْجَٰهِلِيَّةِ ٱلْأُولَىٰ ۖ وَأَقِمْنَ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتِينَ ٱلزَّكَوٰةَ وَأَطِعْنَ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥٓ ۚ إِنَّمَا يُرِيدُ ٱللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ ٱلرِّجْسَ أَهْلَ ٱلْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًۭا ﴿٣٣﴾

Ve evlerinizde oturun ve ilk cahiliyet devrinde olduğu gibi sokaklara çıkmayın ve namaz kılın ve zekat verin ve itaat edin Allah'a ve Peygamberine. Ancak ve ancak Allah, ey Ehli Beyt, sizden her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tam bir temizlikle tertemiz bir hale getirmek diler.

Alİ Bulaç

Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargah edinin), ilk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah'a ve elçisine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.

Çeviriyazı

veḳarne fî büyûtikünne velâ teberracne teberruce-lcâhiliyyeti-l'ûlâ veeḳimne-ṣṣalâte veâtîne-zzekâte veeṭi`ne-llâhe verasûleh. innemâ yürîdü-llâhü liyüẕhibe `ankümü-rricse ehle-lbeyti veyüṭahhiraküm taṭhîrâ.

Diyanet İşleri

Evlerinizde oturun; eski Cahiliyye'de olduğu gibi açılıp saçılmayın; namazı kılın; zekatı verin; Allah'a ve Peygamberine itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! (ehl-i beyt) Şüphesiz Allah sizden kusuru giderip sizi tertemiz yapmak ister.

Diyanet Vakfı

Evlerinizde oturun, eski cahiliye adetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.

Edip Yüksel

Evlerinizde oturun ve eski cahiliyye dönemindeki gibi halkla fazla içiçe olmayın. Namazı gözetin, zekatı verin ve ALLAH ve elçisine uyun. Ey Kabe'nin çevresinde oturanlar, ALLAH sizden günahları gidermek ve sizi tamamıyla arındırmak istiyor.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem vakarınızla evlerinizde durun da önceki cahiliyet devrinde olduğu gibi süslenip çıkmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah ve Resulü'ne itaat edin. Ey ehli beyt! Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz, pampak yapmak istiyor.

Öztürk

Evlerinizde de vakarlı oturun. İlk cahiliye teşhirciliği gibi kendinizi teşhir etmeyin. Namazı/duayı yerine getirin, zekâtı verin, Allah'a ve resulüne itaat edin. Allah sizden kiri/lekeyi gidermek istiyor ey Ehlibeyt, sizi tam bir biçimde temizlemek istiyor.

Suat Yıldırım

Hem vakarla evinizde durun da, daha önceki Cahiliye döneminde olduğu gibi süslenip dışarı çıkmayın,namazı hakkıyla ifa edin, zekâtınızı verin,hülasa Allah ve Resulüne itaat edin.Ey Peygamberin şerefli hane halkı, ey Ehl-i beyt! Allah sizden her türlü kiri giderip sizi tertemiz yapmak istiyor.

Süleyman Ateş

Evlerinizde oturun, ilk cahiliye(çağı kadınları)nın açılıp kırıtması gibi açılıp kırıtmayın. Namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Resulüne ita'at edin. Ey Ehl-i Beyt (ey peygamberin ev halkı), Allah sizden, kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.

وَٱذْكُرْنَ مَا يُتْلَىٰ فِى بُيُوتِكُنَّ مِنْ ءَايَٰتِ ٱللَّهِ وَٱلْحِكْمَةِ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ كَانَ لَطِيفًا خَبِيرًا ﴿٣٤﴾

Ve ey Peygamberin eşleri, evlerinizde okunan ayetleri ve hikmeti anın; şüphe yok ki Allah'ın lütfü boldur ve o, her şeyden haberdardır.

Alİ Bulaç

Evlerinizde okunmakta olan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah, latiftir, haberdar olandır.

Çeviriyazı

veẕkürne mâ yütlâ fî büyûtikünne min âyâti-llâhi velḥikmeh. inne-llâhe kâne leṭîfen ḫabîrâ.

Diyanet İşleri

Evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmetini hatırda tutun. Şüphesiz Allah haberdar olandır, latif olandır.

Diyanet Vakfı

Evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah, her şeyin iç yüzünü bilendir ve her şeyden haberi olandır.

Edip Yüksel

Evlerinizde okunan ALLAH'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. ALLAH Latiftir, Haberdardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Oturun da evlerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmeti anın. Şüphe yok ki Allah lütuf sahibidir ve her şeyden haberdardır.

Öztürk

Evlerinizde Allah'ın ayetlerinden ve hikmetten okunanları hatırlayın. Kuşkusuz, Allah Latîf'tir, Habîr'dir.

Suat Yıldırım

Oturun da evlerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve Resulullahın hikmetlerini anın.Allah muhakkak ki latif ve habirdir (ilmi en gizli şeylere bile nüfuz eder).

Süleyman Ateş

Evlerinizde okunan Allah ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah latiftir, haber alandır.

إِنَّ ٱلْمُسْلِمِينَ وَٱلْمُسْلِمَٰتِ وَٱلْمُؤْمِنِينَ وَٱلْمُؤْمِنَٰتِ وَٱلْقَٰنِتِينَ وَٱلْقَٰنِتَٰتِ وَٱلصَّٰدِقِينَ وَٱلصَّٰدِقَٰتِ وَٱلصَّٰبِرِينَ وَٱلصَّٰبِرَٰتِ وَٱلْخَٰشِعِينَ وَٱلْخَٰشِعَٰتِ وَٱلْمُتَصَدِّقِينَ وَٱلْمُتَصَدِّقَٰتِ وَٱلصَّٰٓئِمِينَ وَٱلصَّٰٓئِمَٰتِ وَٱلْحَٰفِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَٱلْحَٰفِظَٰتِ وَٱلذَّٰكِرِينَ ٱللَّهَ كَثِيرًۭا وَٱلذَّٰكِرَٰتِ أَعَدَّ ٱللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةًۭ وَأَجْرًا عَظِيمًۭا ﴿٣٥﴾

Şüphe yok ki Müslüman erkeklere ve Müslüman kadınlara, inanan erkeklere ve kadınlara, itaat eden erkeklere ve kadınlara, doğru söyleyen erkeklere ve kadınlara, sabreden erkeklere ve kadınlara, korkan erkeklere ve kadınlara, sadaka veren erkeklere ve kadınlara, oruç tutan erkeklere ve kadınlara, ırzlarını koruyan erkeklere ve kadınlara, Allah'ı çokçok anan erkeklere ve kadınlara; Allah, onlara yarlıganma ve büyük bir mükafat vaadetmiştir.

Alİ Bulaç

Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.

Çeviriyazı

inne-lmüslimîne velmüslimâti velmü'minîne velmü'minâti velḳânitîne velḳânitâti veṣṣâdiḳîne veṣṣâdiḳâti veṣṣâbirîne veṣṣâbirâti velḫâşi`îne velḫâşi`âti velmüteṣaddiḳîne velmüteṣaddiḳâti veṣṣâimîne veṣṣâimâti velḥâfiżîne fürûcehüm velḥâfiżâti veẕẕâkirîne-llâhe keŝîrav veẕẕâkirâti e`adde-llâhü lehüm magfiratev veecran `ażîmâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu erkek ve kadın müslümanlar, erkek ve kadın müminler, boyun eğen erkekler ve kadınlar, doğru sözlü erkekler ve kadınlar, sabırlı erkekler ve kadınlar, gönülden bağlanan erkekler ve kadınlar, sadaka veren erkekler ve kadınlar, oruç tutan erkekler ve kadınlar iffetlerini koruyan erkekler ve kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler ve kadınlar, işte Allah bunların hepsine mağfiret ve büyük ecir hazırlamıştır.

Diyanet Vakfı

Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.

Edip Yüksel

Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, inanan erkekler ve inanan kadınlar, söz dinleyen erkekler ve söz dinleyen kadınlar, doğru sözlü erkekler ve doğru sözlü kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygılı erkekler ve saygılı kadınlar, yardımsever erkekler ve yardımsever kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, iffetli erkekler ve iffetli kadınlar, ALLAH'ı çok anan erkekler ve çok anan kadınlar; işte ALLAH onların hepsine bağışlanma ve büyük bir ödül hazırlamıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphe yok ki müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazi erkeklerle mütevazi kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkeklerle Allah'ı çok zikreden kadınlar var ya, işte onlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.

Öztürk

Allah şu kişiler için bir affediş ve büyük bir ödül hazırlamıştır: Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, özü-sözü doğru erkekler, özü-sözü doğru kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, Allah korkusuyla ürperen erkekler, Allah korkusuyla ürperen kadınlar, sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırz ve iffetlerini koruyan erkekler, ırz ve iffetlerini koruyan kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler, Allah'ı çok anan kadınlar.

Suat Yıldırım

Allah'a teslim olan erkekler ve teslim olan kadınlar,İslâm dinine iman eden erkekler ve iman eden kadınlar,taate devam eden erkekler ve taate devam eden kadınlar,dürüst erkekler ve dürüst kadınlar,sabreden erkekler ve sabreden kadınlar,mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar,hayır yolunda infak eden erkekler ve infak eden kadınlar,oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar,Allah’ı çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlar var ya,işte Allah onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır. [49,14; 39,9; 2,238; 3,43; 30,26]

Süleyman Ateş

Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, ta'ate devam eden erkekler ve ta'ate devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar; sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, (Allah'a) saygılı erkekler ve saygılı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar; (İşte) Allah bunlar için bağış ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍۢ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى ٱللَّهُ وَرَسُولُهُۥٓ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ ٱلْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ ۗ وَمَن يَعْصِ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَٰلًۭا مُّبِينًۭا ﴿٣٦﴾

Allah ve Resulü, bir işe hükmetti mi erkek olsun, kadın olsun, hiçbir inananın, o işi istediği gibi yapmakta muhayyer olmasına imkan yoktur ve kim, Allah'a ve Peygamberine isyan ederse gerçekten de apaçık bir sapıklığa düşmüş, sapıtıp gitmiştir.

Alİ Bulaç

Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

Çeviriyazı

vemâ kâne limü'miniv velâ mü'minetin iẕâ ḳaḍa-llâhü verasûlühû emran ey yekûne lehümü-lḫiyeratü min emrihim. vemey ya`ṣi-llâhe verasûlehû feḳad ḍalle ḍalâlem mübînâ.

Diyanet İşleri

Allah ve Peygamber'i bir şeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz. Allah'a ve Peygamber'e baş kaldıran şüphesiz apaçık bir şekilde sapmış olur.

Diyanet Vakfı

Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.

Edip Yüksel

ALLAH ve elçisi bir işte hüküm verdiği zaman, hiçbir inanan erkek ve kadın o işte seçim hakkına sahip değildir. Kim ALLAH'a ve elçisine isyan ederse açık bir biçimde sapmış olur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bununla beraber Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin bir kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur. Her kim de Allah ve Resulüne âşi olursa açık bir sapıklık etmiş olur.

Öztürk

Allah ve resulü bir işte hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının, işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah'a ve resulüne isyan eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir.

Suat Yıldırım

Allah ve Resulü herhangi bir meselede hüküm bildirdikten sonra, hiçbir erkek veya kadın müminin, o konuda başka bir tercihte bulunma hakları yoktur.Kim Allah'a ve Resulüne isyan ederse besbelli bir sapıklığa düşmüş olur. [4,65; 24,63]

Süleyman Ateş

Allah ve Resulü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.

وَإِذْ تَقُولُ لِلَّذِىٓ أَنْعَمَ ٱللَّهُ عَلَيْهِ وَأَنْعَمْتَ عَلَيْهِ أَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَٱتَّقِ ٱللَّهَ وَتُخْفِى فِى نَفْسِكَ مَا ٱللَّهُ مُبْدِيهِ وَتَخْشَى ٱلنَّاسَ وَٱللَّهُ أَحَقُّ أَن تَخْشَىٰهُ ۖ فَلَمَّا قَضَىٰ زَيْدٌۭ مِّنْهَا وَطَرًۭا زَوَّجْنَٰكَهَا لِكَىْ لَا يَكُونَ عَلَى ٱلْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌۭ فِىٓ أَزْوَٰجِ أَدْعِيَآئِهِمْ إِذَا قَضَوْا۟ مِنْهُنَّ وَطَرًۭا ۚ وَكَانَ أَمْرُ ٱللَّهِ مَفْعُولًۭا ﴿٣٧﴾

An o zamanı ki Allah'ın, kendisine nimet verdiği ve senin de nimetler verdiğin kişiye eşini bırakma ve çekin Allah'tan diyordun ve Allah'ın açığa vuracağı şeyi, içinde gizliyordun ve insanlardan korkuyordun ve Allah'tan korkman daha doğruydu ve o, daha layıktı buna. Derken Zeyd, eşinden ilişiğini kesince biz o kadını sana eş ettik, bu da, oğul edinilen kişiler, eşlerinden ayrıldıkları zaman onların bıraktıkları kadınları inananların almalarında bir beis olmadığını bildirmek içindi ve Allah'ın emri yerine gelmiş oldu.

Alİ Bulaç

Hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye: \"Eşini yanında tut ve Allah'tan sakın\" diyordun; insanlardan çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah, Kendisi'nden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, Biz onu seninle evlendirdik; ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman, onlarla evlenme konusunda mü'minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.

Çeviriyazı

veiẕ teḳûlü lilleẕî en`ame-llâhü `aleyhi veen`amte `aleyhi emsik `aleyke zevceke vetteḳi-llâhe vetuḫfî fî nefsike me-llâhü mübdîhi vetaḫşe-nnâs. vellâhü eḥaḳḳu en taḫşâh. felemmâ ḳaḍâ zeydüm minhâ veṭaran zevvecnâkehâ likey lâ yekûne `ale-lmü'minîne ḥaracün fî ezvâci ed`iyâihim iẕâ ḳaḍav minhünne veṭarâ. vekâne emru-llâhi mef`ûlâ.

Diyanet İşleri

Allah'ın nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye: \"Eşini bırakma, Allah'tan sakın\" diyor, Allah'ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun; oysa Allah'tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd eşiyle ilgisini kestiğinde onu seninle evlendirdik, ki evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konusunda müminlere bir sorumluluk olmadığı bilinsin. Allah'ın buyruğu yerine gelecektir.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah'tan kork! diyordun. Allah'ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana layık olan Allah'tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki evlatlıkları, karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.

Edip Yüksel

ALLAH tarafından kendisine iyilik yapılan ve senin de iyilikte bulunduğun kişiye, \"Karını tut ve ALLAH'ı gözet,\" diyordun. Böylece ALLAH'ın açığa vuracağı bir şeyi gizliyordun. ALLAH'tan çekinmen gerekirken halktan çekiniyordun. Zeyd eşiyle ilişiğini kestiğinde biz seni onunla evlendirmiştik ki, inananlar, evlatlıkları eşleriyle ilişiklerini kestiklerinde onlarla evlenmekte güçlükle karşılaşmasın. ALLAH'ın buyruğu yerine getirilmelidir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem hatırla o vakti ki, o kendisine Allah'ın nimet verdiği ve senin de ikramda bulunduğun kimseye: \"Hanımını kendine sıkı tut ve Allah'tan kork\" diyordun da nefsinde Allah'ın açacağı şeyi gizliyordun. İnsanlardan çekiniyordun. Halbuki Allah kendisini saymana daha lâyıktı. Sonra Zeyd o kadından ilişiğini kestiği zaman, biz onu sana eş yaptık ki, oğulluklarının ilişkilerini kestikleri hanımlarını nikâhlamada müminlere bir darlık olmasın. Allah'ın emri de yerine getirilmiştir.

Öztürk

Hani sen Allah'ın nimetlendirdiği, senin de lütufta bulunduğun kişiye \"Eşini yanında tut, Allah'tan kork!\" diyordun ama, Allah'ın açıklayacağı bir şeyi de içinde saklıyordun; insanlardan çekiniyordun. Oysaki kendisinden korkmana Allah daha layıktır. Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri yerine getirilmiştir.

Suat Yıldırım

Hani hem Allah'ın nimet ve ihsanına, hem de senin iyiliğine nail olmuş olup da hanımını boşamaya karar vermiş olarak sana danışmaya gelmiş olan kişiye sen: “Eşini yanında tut Allah’tan kork!” demiştin.Allah’ın açığa çıkaracağı bir durumu içinde saklamıştın, çünkü insanlardan çekinmiştin. Halbuki asıl Allah’tan çekinmen gerekirdi.Neticede, Zeyd eşini boşayıp onunla ilişkisini kestikten sonra,Biz onu sana nikâhladık ki, bundan böyle evlatlıkları, eşleriyle ilişkilerini kestikleri, onları boşadıkları zaman, o kadınlarla evlenmek hususunda müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri her zaman gerçekleşir. [4,23]

Süleyman Ateş

Allah'ın ni'met verdiği; senin de kendisine ni'met ver(ip hürriyete kavuştur)duğun kimseye: \"Eşini yanında tut, Allah'tan kork\" diyordun, fakat Allah'ın açığa vuracağı şeyi içinde gizliyordun, insanlardan çekiniyordun; oysa asıl çekinmene layık olan, Allah idi. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki (bundan böyle) evlatlıkları, kadınlarıyle ilişkilerini kestikleri zaman o kadınlarla evlenmek hususunda mü'minlere bir güçlük olmasın. Allah'ın buyruğu (her zaman) yerine getirilmiştir.

مَّا كَانَ عَلَى ٱلنَّبِىِّ مِنْ حَرَجٍۢ فِيمَا فَرَضَ ٱللَّهُ لَهُۥ ۖ سُنَّةَ ٱللَّهِ فِى ٱلَّذِينَ خَلَوْا۟ مِن قَبْلُ ۚ وَكَانَ أَمْرُ ٱللَّهِ قَدَرًۭا مَّقْدُورًا ﴿٣٨﴾

Allah'ın, ona farzettiğini yapmasında hiçbir vebal yok Peygambere; daha önce gelip geçenler hakkında da Allah'ın koyduğu yol yoradam buydu ve Allah'ın emri, takdir edilmiş ve yerine gelmiştir.

Alİ Bulaç

Allah'ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah'ın bir sünnetidir. Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.

Çeviriyazı

mâ kâne `ale-nnebiyyi min ḥaracin fîmâ feraḍa-llâhü leh. sünnete-llâhi fi-lleẕîne ḫalev min ḳabl. vekâne emru-llâhi ḳaderam maḳdûrâ.

Diyanet İşleri

Allah'ın Peygamber'e farz kıldığı şeylerde ona bir güçlük yoktur. Bu, Allah'ın öteden beri, gelmiş geçmişlere uyguladığı yasasıdır. Allah'ın emri şüphesiz gereği gibi yerine gelecektir.

Diyanet Vakfı

Allah'ın, kendisine helal kıldığı şeyde Peygamber'e herhangi bir vebal yoktur. Önce gelip geçenler arasında da Allah'ın adeti böyle idi. Allah'ın emri mutlaka yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir.

Edip Yüksel

ALLAH'ın kendisine yasallaştırdığı bir konuda peygambere herhangi bir engel yoktur. Bu, öteden beri, gelmiş geçmişlere uygulanan ALLAH'ın sünneti (yasası) dır. ALLAH'ın emri, belirlenmiş ve kesinleşmiştir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Peygambere Allah'ın takdir ettiği, mübah kıldığı şeyde bir darlık yoktur. Bundan önce geçen bütün peygamberler hakkında Allah'ın sünneti böyledir. Allah'ın emri ise biçilmiş bir kaderdir.

Öztürk

Allah'ın kendisine farz kıldığı şeyde peygambere hiçbir vebal yoktur. Daha önce gelip geçmişlerde de Allah'ın yolu-yöntemi buydu. Allah'ın emri, belirlenmiş bir kaderdir/ölçüdür.

Suat Yıldırım

Allah'ın, kendisine takdir edip helâl kıldığı bir hususu yerine getirmekte Peygambere herhangi bir güçlük yoktur.Sizden önce gelip geçen peygamberler hakkında da Alah’ın kanunu böyle cari olmuştur. Allah’ın emri, mutlaka yerini bulan bir kaderdir.

Süleyman Ateş

Allah'n kendisine takdir ettiği bir şeyi yerine getirmekte, Peygambere herhangi bir güçlük yoktur. Sizden önce geçenler arasında da Allah'ın yasası böyle idi. Allah'ın emri, olup bitmiş bir şeydir.

ٱلَّذِينَ يُبَلِّغُونَ رِسَٰلَٰتِ ٱللَّهِ وَيَخْشَوْنَهُۥ وَلَا يَخْشَوْنَ أَحَدًا إِلَّا ٱللَّهَ ۗ وَكَفَىٰ بِٱللَّهِ حَسِيبًۭا ﴿٣٩﴾

O gelip geçen peygamberler, öyle kişilerdi ki Allah'ın elçiliğini yapıp hükümlerini tebliğ ederler ve ondan korkarlar ve Allah'tan başka hiçbir kimseden korkmazlardı ve hesap görmeye de Allah yeter.

Alİ Bulaç

Ki onlar (o peygamberler) Allah'ın risaletini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter.

Çeviriyazı

elleẕîne yübelligûne risâlâti-llâhi veyaḫşevnehû velâ yaḫşevne eḥaden ille-llâh. vekefâ billâhi ḥasîbâ.

Diyanet İşleri

Allah'ın göndermiş olduklarını tebliğ edenler, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Allah hesap gören olarak yeter.

Diyanet Vakfı

O peygamberler ki Allah'ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah (herkese) yeter.

Edip Yüksel

ALLAH'ın elçiliğini duyuranlar sadece O'nu sayarlar ve ALLAH'tan başka hiç kimseden çekinmezler. Hesap sorucu olarak ALLAH yeter.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, Allah'ın gönderdiklerini tebliğ ederler ve O'ndan korkarlar, Allah'tan başka kimseden korkmazlardı. Hesap görücü olarak da Allah yeter.

Öztürk

Onlar ki Allah'ın mesajlarını tebliğ edip O'ndan korkarlar, Allah'tan gayrı hiç kimseden korkmazlar. Hesap sorucu olarak Allah yeter.

Suat Yıldırım

Onlar öyle seçkin kimselerdir ki Allah'ın buyruklarını tebliğ ederler, O’nu sayıp çekinirler, O’ndan başka kimseden çekinmezler. Hesaba çeken olarak Allah yeter. [6,124]

Süleyman Ateş

(O peygamberler), Allah'ın mesajlarını duyururlar, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlardı. Hesap görücü olarak Allah yeter.

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَآ أَحَدٍۢ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَٰكِن رَّسُولَ ٱللَّهِ وَخَاتَمَ ٱلنَّبِيِّۦنَ ۗ وَكَانَ ٱللَّهُ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمًۭا ﴿٤٠﴾

Muhammed, sizden birisinin babası değildir ve fakat Allah'ın resulüdür ve peygamberlerin sonuncusu ve Allah, her şeyi bilir.

Alİ Bulaç

Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi bilendir.

Çeviriyazı

mâ kâne müḥammedün ebâ eḥadim mir ricâliküm velâkir rasûle-llâhi veḫâteme-nnebiyyîn. vekâne-llâhü bikülli şey'in `alîmâ.

Diyanet İşleri

Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil, Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.

Diyanet Vakfı

Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

Edip Yüksel

Muhammed, adamlarınızdan herhangi birisinin babası olmadı. Ancak o ALLAH'ın elçisi (rasulü) ve son peygamber (nebi) oldu. ALLAH her şeyi iyi bilir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Ama Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkiyle bilendir.

Öztürk

Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; O, Allah'ın resulü ve nebilerin sonuncusudur. Allah herşeyi gereğince biliyor.

Suat Yıldırım

Muhammed içinizden hiçbir erkeğin babası değildir, lâkin Allah'ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilir.

Süleyman Ateş

Muhammed, sizin erkeklerinizden birinin babası değil, falat Allah'ın Elçisi ve peygamberlerin hatemidir. Allah her şeyi bilendir.

يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ ٱذْكُرُوا۟ ٱللَّهَ ذِكْرًۭا كَثِيرًۭا ﴿٤١﴾

Ey inananlar, Allah'ı çok çok anın.

Alİ Bulaç

Ey iman edenler, Allah'ı çokça zikredin.

Çeviriyazı

yâ eyyühe-lleẕîne âmenü-ẕkürü-llâhe ẕikran keŝîrâ.

Diyanet İşleri

Ey inananlar! Allah'ı çok anın.

Diyanet Vakfı

Ey inananlar! Allah'ı çokça zikredin.

Edip Yüksel

Ey inananlar ALLAH'ı çok sık olarak anın.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey iman edenler! Allah'ı çokça anın.

Öztürk

Ey iman edenler! Allah'ı çok anın!

Suat Yıldırım

Ey iman edenler! Allah'ı çok zikredin, O’nu sık sık anın. Sabah akşam O’nu takdis ve tenzih edin. [30,17-18]

Süleyman Ateş

Ey inananlar, Allah'ı çok anın.

وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةًۭ وَأَصِيلًا ﴿٤٢﴾

Ve onu sabah, akşam, tenzih edin.

Alİ Bulaç

Ve O'nu sabah ve akşam tesbih edin.

Çeviriyazı

vesebbiḥûhü bükratev veeṣîlâ.

Diyanet İşleri

O'nu sabah akşam tesbih edin.

Diyanet Vakfı

Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin.

Edip Yüksel

O'nu sabah akşam yüceltin.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve O'nu sabah akşam tesbih edin.

Öztürk

O'nu sabah-akşam tespih edin!

Suat Yıldırım

Ey iman edenler! Allah'ı çok zikredin, O’nu sık sık anın. Sabah akşam O’nu takdis ve tenzih edin. [30,17-18]

Süleyman Ateş

Ve O'nu sabah akşam tesbih edin.

هُوَ ٱلَّذِى يُصَلِّى عَلَيْكُمْ وَمَلَٰٓئِكَتُهُۥ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ ٱلظُّلُمَٰتِ إِلَى ٱلنُّورِ ۚ وَكَانَ بِٱلْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًۭا ﴿٤٣﴾

Öyle bir mabuttur ki sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için o ve melekleri, rahmetler ihsan eder size ve o, inananlara rahimdir.

Alİ Bulaç

O'dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte; melekleri de (size dua etmektedir). O, mü'minleri çok esirgeyicidir.

Çeviriyazı

hüve-lleẕî yüṣallî `aleyküm vemelâiketühû liyuḫriceküm mine-żżulümâti ile-nnûr. vekâne bilmü'minîne raḥîmâ.

Diyanet İşleri

Karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size rahmet ve istiğfar eden Allah ve melekleridir. İnananlara merhamet eden O'dur.

Diyanet Vakfı

Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O'dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir.

Edip Yüksel

O ki sizi karanlıklardan ışığa çıkarmak için melekleri ile birlikte sizi destekler. O, inananlara karşı Rahimdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için melekleri ile birlikte üzerinize rahmet ve bereket indiren O'dur ve O, müminlere çok merhametlidir.

Öztürk

O, odur ki sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye size acıyor/destek veriyor. Melekleri de öyle yapıyor. Zaten O, inananlara karşı çok merhametlidir.

Suat Yıldırım

O'dur ki sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için feyiz ve rahmet indirir, melaikesi de sizler için dua ederler. O, müminlere gerçekten pek merhametlidir. [2,151-152; 40,7-9]

Süleyman Ateş

O(Allah)dır ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmet eder, melekleri de (size acıyıp mağfiret dilerler. Allah) inananlara karşı çok esirgeyendir.

تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُۥ سَلَٰمٌۭ ۚ وَأَعَدَّ لَهُمْ أَجْرًۭا كَرِيمًۭا ﴿٤٤﴾

Ve ona kavuşacakları gün, birbirlerine iltifatları, esenlik size sözüdür ve onlara pek güzel bir mükafat hazırlamıştır.

Alİ Bulaç

O'na kavuşacakları gün, onların dirlik temennileri: \"Selam\"dır. Ve O, onlara üstün bir ecir hazırlamıştır.

Çeviriyazı

teḥiyyetühüm yevme yelḳavnehû selâm. vee`adde lehüm ecran kerîmâ.

Diyanet İşleri

O'na kavuştukları gün müminlere yapılacak dirlik temennileri \"Selam\" demek olacaktır. Onlara cömertçe verilecek ecir hazırlamıştır.

Diyanet Vakfı

Kendisine kavuştukları gün, Allah'ın onlara iltifatı, \"selam\" dır. Allah onlara çok değerli mükafat hazırlamıştır.

Edip Yüksel

O'nunla karşılaştıkları gün dirlik dilekleri, Selam (Barış/Güvenlik)'tır. Onlara cömert bir ödül hazırlamıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır

O'na kavuşacakları gün müminlere esenlik dileği selâmdır. (Allah) onlar için cömertçe bir mükafat hazırlamıştır.

Öztürk

Kendisine kavuştukları gün onların esenlik dilekleri şöyledir: \"Selam!\" O, onlar için seçkin ve bereketli bir ödül hazırlamıştır.

Suat Yıldırım

Allah'a kavuşacakları gün: “Selâm!” iltifatı ile karşılanırlar.O, onlara pek değerli ve cömertçe, bir mükâfat hazırlamıştır. [36,58; 10,10]

Süleyman Ateş

Kendisine kavuştukları gün, selam ile karşılanırlar. (Allah) Onlara güzel bir mükafat hazırlamıştır.

يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّبِىُّ إِنَّآ أَرْسَلْنَٰكَ شَٰهِدًۭا وَمُبَشِّرًۭا وَنَذِيرًۭا ﴿٤٥﴾

Ey Peygamber, gerçekten de seni, bir tanık, bir müjdeci ve bir korkutucu olarak gönderdik.

Alİ Bulaç

Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

Çeviriyazı

yâ eyyühe-nnebiyyü innâ erselnâke şâhidev vemübeşşirav veneẕîrâ.

Diyanet İşleri

Biz seni şahit, müjdeci, uyarıcı; Allah'ın izniyle O'na çağıran, nurlandıran bir ışık olarak göndermişizdir.

Diyanet Vakfı

Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

Edip Yüksel

Ey peygamber, biz seni bir tanık olarak gönderdik, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı,

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey peygamber! Biz seni hem bir şahit, hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik.

Öztürk

Ey Peygamber! Hiç kuşkusuz, biz seni bir tanık bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

Suat Yıldırım

Ey şanlı Peygamber! Biz seni insanlar hakkında şahit, müjdeci, uyarıcı,Allah'ın izniyle O’nun yoluna dâvet eden bir peygamber ve aydınlatan bir lamba olarak gönderdik. [ 2,143]

Süleyman Ateş

Ey peygamber, biz seni şahid, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

وَدَاعِيًا إِلَى ٱللَّهِ بِإِذْنِهِۦ وَسِرَاجًۭا مُّنِيرًۭا ﴿٤٦﴾

Ve izniyle, halkı Allah'a davetçi ve aydınlatıcı bir ışık olarak yolladık.

Alİ Bulaç

Ve Kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik).

Çeviriyazı

vedâ`iyen ile-llâhi biiẕnihî vesirâcem münîrâ.

Diyanet İşleri

Biz seni şahit, müjdeci, uyarıcı; Allah'ın izniyle O'na çağıran, nurlandıran bir ışık olarak göndermişizdir.

Diyanet Vakfı

Allah'ın izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak (gönderdik).

Edip Yüksel

ALLAH'a, O'nun izniyle çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir ışık olarak...

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve hem de izniyle Allah'a bir davetçi ve nurlar saçan bir kandil (olarak gönderdik).

Öztürk

Ve Allah'ın izniyle bir davetçi, ışık saçan bir kandil olarak...

Suat Yıldırım

Ey şanlı Peygamber! Biz seni insanlar hakkında şahit, müjdeci, uyarıcı,Allah'ın izniyle O’nun yoluna dâvet eden bir peygamber ve aydınlatan bir lamba olarak gönderdik. [ 2,143]

Süleyman Ateş

Ve izniyle, Allah'a da'vetçi ve aydınlatıcı bir lamba olarak (gönderdik).

وَبَشِّرِ ٱلْمُؤْمِنِينَ بِأَنَّ لَهُم مِّنَ ٱللَّهِ فَضْلًۭا كَبِيرًۭا ﴿٤٧﴾

Ve müjdele inananları ki şüphe yok, onlara, Allah'tan büyük bir lütuf ve ihsan var.

Alİ Bulaç

Mü'minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır.

Çeviriyazı

vebeşşiri-lmü'minîne bienne lehüm mine-llâhi faḍlen kebîrâ.

Diyanet İşleri

İnananlara, Rablerinden büyük bir lütuf olduğunu müjdele.

Diyanet Vakfı

Allah'tan büyük bir lütfa ereceklerini müminlere müjdele.

Edip Yüksel

İnananlara, ALLAH'tan büyük bir lütfa ulaşacaklarını müjdele.

Elmalılı Hamdi Yazır

Müminlere müjdele! Onlara Allah'tan bir mükafat vardır...

Öztürk

Ve muştula inananlara: Kendilerine Allah'tan büyük bir lütuf vardır.

Suat Yıldırım

Sen, müminlere Allah'tan büyük bir lütfa nail olacaklarını müjdele!

Süleyman Ateş

Mü'minlere, Allah'tan büyük bir lutuf bulunduğunu müjdele!

وَلَا تُطِعِ ٱلْكَٰفِرِينَ وَٱلْمُنَٰفِقِينَ وَدَعْ أَذَىٰهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى ٱللَّهِ ۚ وَكَفَىٰ بِٱللَّهِ وَكِيلًۭا ﴿٤٨﴾

Ve itaat etme kafirlerle münafıklara ve eziyetlerine aldırış etme ve dayan Allah'a ve koruyucu olarak Allah, yeter.

Alİ Bulaç

Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.

Çeviriyazı

velâ tüṭi`i-lkâfirîne velmünâfiḳîne veda` eẕâhüm vetevekkel `ale-llâh. vekefâ billâhi vekîlâ.

Diyanet İşleri

İnkarcılara, ikiyüzlülere itaat etme; eziyetlerine aldırma; Allah'a güven, güvenilecek olarak Allah yeter.

Diyanet Vakfı

Kafirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine aldırma. Allah'a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter.

Edip Yüksel

İnkarcılara ve ikiyüzlülere uyma, eziyetlerine aldırma ve ALLAH'a güven; koruyucu olarak ALLAH yeter.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kâfirlere ve münafıklara itaat etme, onların ezalarını bırak (aldırma) da Allah'a tevekkül et. Allah vekil olarak hepsine yeter.

Öztürk

İnkârcılara, ikiyüzlülere itaat etme, onların ezalarına aldırma; Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.

Suat Yıldırım

Sakın kâfirlere, münafıklara itaat etme, onların verdikleri sıkıntılara şimdilik aldırma ve yalnız Allah'a dayan. Koruyucu olarak Allah yeter.

Süleyman Ateş

Kafirlere ve münafıklara ita'at etme. Onların eziyetlerine aldırma, Allah'a dayan; vekil (koruyucu) olarak Allah yeter.

يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ إِذَا نَكَحْتُمُ ٱلْمُؤْمِنَٰتِ ثُمَّ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِن قَبْلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ فَمَا لَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍۢ تَعْتَدُّونَهَا ۖ فَمَتِّعُوهُنَّ وَسَرِّحُوهُنَّ سَرَاحًۭا جَمِيلًۭا ﴿٤٩﴾

Ey inananlar, inanan kadınları nikahladıktan sonra onlara dokunmadan boşarsanız onlar için sayacağınız bir bekleme müddeti yoktur; onlara geçinecek bir şey verin ve güzellikle bırakın.

Alİ Bulaç

Ey iman edenler, mü’min kadınları nikahlayıp sonra onlara dokunmadan boşarsanız, bu durumda sizin için üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur. Artık (hemen) onları yararlandırın (onlara yetecek bir miktar verin) ve güzel bir salma tarzıyla onları salıverin.

Çeviriyazı

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû iẕâ nekaḥtümü-lmü'minâti ŝümme ṭallaḳtümûhünne min ḳabli en temessûhünne femâ leküm `aleyhinne min `iddetin ta`teddûnehâ. femetti`ûhünne veserriḥûhünne serâḥan cemîlâ.

Diyanet İşleri

Ey inananlar! Mümin kadınlarla nikahlanıp, onları, temasta bulunmadan boşadığınızda, artık onlar için size iddet saymaya lüzum yoktur. Kendilerine bağışta bulunarak onları güzellikle serbest bırakın.

Diyanet Vakfı

Ey iman edenler! Mümin kadınları nikahlayıp da, henüz zifafa girmeden onları boşarsanız, onları sayacağınız bir iddet süresince bekletme hakkınız yoktur. O halde onları (bir bağışla) memnun edin ve onları güzel bir şekilde serbest bırakın.

Edip Yüksel

Ey inananlar, inanan kadınları nikahladıktan sonra, onlarla cinsel ilişkiye girmeden boşarsanız, (bir başkasıyla evlenmelerinden önce) onların size bir bekleme süresi borcu yoktur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâh edip de sonra onlara dokunmadan boşadığınız zaman, sizin için üzerlerinde sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Derhal müt'alarını (mehirleri belirlenmediği takdirde yararlanacakları bir mal) verip onları güzel bir şekilde salıverin.

Öztürk

Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâhlayıp da kendilerini, onlara dokunmadan boşarsanız, sizin belirleyeceğiniz bir iddet boyunca onları bekletme hakkınız yoktur. O halde, böyle durumlarda onları nimetlendirin ve kendilerini güzelce serbest bırakın.

Suat Yıldırım

Ey müminler! Mümin kadınlarla nikâh akdi yapıp da onlara dokunmadan kendilerini boşayacak olursanız, onların iddet beklemelerini isteme hakkınız yoktur. Bu durumda bağışlayacağınız hediyelerle onları memnun ederek güzel bir şekilde boşayın. [2,228.236-237]

Süleyman Ateş

Ey inananlar, inanan kadınları nikahlayıp da henüz onlara dokunmadan boşarsanız, onların üzerinde sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Hemen müt'alarını verin (biraz geçimlik verip memnun edin) ve onları güzellike serbest bırakın.

يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّبِىُّ إِنَّآ أَحْلَلْنَا لَكَ أَزْوَٰجَكَ ٱلَّٰتِىٓ ءَاتَيْتَ أُجُورَهُنَّ وَمَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ مِمَّآ أَفَآءَ ٱللَّهُ عَلَيْكَ وَبَنَاتِ عَمِّكَ وَبَنَاتِ عَمَّٰتِكَ وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَٰلَٰتِكَ ٱلَّٰتِى هَاجَرْنَ مَعَكَ وَٱمْرَأَةًۭ مُّؤْمِنَةً إِن وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِىِّ إِنْ أَرَادَ ٱلنَّبِىُّ أَن يَسْتَنكِحَهَا خَالِصَةًۭ لَّكَ مِن دُونِ ٱلْمُؤْمِنِينَ ۗ قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ فِىٓ أَزْوَٰجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَٰنُهُمْ لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌۭ ۗ وَكَانَ ٱللَّهُ غَفُورًۭا رَّحِيمًۭا ﴿٥٠﴾

Ey Peygamber, mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah'ın ganimet olarak sana ihsan ettiği ve senin de temellük ettiğin cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin, seninle beraber yurdundan göçen kızlarını helal ettik sana. Bir de inanan bir kadın, kendisini Peygambere bağışlar da Peygamber de dilediği takdirde onu nikahla almak isterse bu, yalnız sana helaldir, başka inananlara değil. Sana bir güçlük olmasın diye onlara, eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında ne farz ettiğimizi de gerçekten bildirdik ve Allah, suçları örter, rahimdir.

Alİ Bulaç

Ey Peygamber, gerçekten Biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü'min bir kadını da, -mü'minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere- (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü'minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

Çeviriyazı

yâ eyyühe-nnebiyyü innâ aḥlelnâ leke ezvâceke-llâtî âteyte ücûrahünne vemâ meleket yemînüke mimmâ efâe-llâhü `aleyke vebenâti `ammike vebenâti `ammetike vebenâti ḫâlike vebenâti ḫâletike-llâtî hâcerne me`ak. vemraetem mü'mineten iv vehebet nefsehâ linnebiyyi in erâde-nnebiyyü ey yestenkiḥahâ. ḫâliṣatel leke min dûni-lmü'minîn. ḳad `alimnâ mâ feraḍnâ `aleyhim fî ezvâcihim vemâ meleket eymânühüm likeylâ yekûne `aleyke ḥarac. vekâne-llâhü gafûrar raḥîmâ.

Diyanet İşleri

Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği cariyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve Peygamber nikahlanmayı dilediği takdirde müminlerden ayrı, sırf sana mahsus olmak üzere kendisinin mehrini Peygambere hibe eden mümin kadını almanı helal kılmışızdır. Bir zorluğa uğramaman için; müminlerin eşleri ve cariyeleri hakkında onların üzerine neyi farz kılmış olduğumuzu bildirmiştik. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.

Diyanet Vakfı

Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helal kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lazım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.

Edip Yüksel

Ey peygamber, mehirlerini vermiş bulunduğun eşlerini ve ALLAH'ın sana bağışladığı elinin altındakileri, seninle birlikte göç eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kılmışısızdır. Ayrıca, peygamber dilerse, kendisini inananlara değil sadece peygambere mehirsiz olarak hibe eden birisiyle nikahlanabilir. Biz, eşleri ve ellerinin altında bulunanlar hakkında üzerlerine yüklediğimiz sorumlulukları bildirmiştik ki güç bir duruma düşmeyesin. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikâh etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Öztürk

Ey Peygamber! Biz sana şu hanımları helal kıldık: Mehirlerini verdiğin eşlerin, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunanlar, amcalarının, halalarının, dayılarının, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret edenler. Peygamber kendisiyle evlenmek istediğinde, kendisini Peygamber'e hibe eden mümin bir kadını da öteki müminlere değil, yalnız sana özgü olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve elleri altındakiler hakkında neler farz kıldığımızı biz biliriz. Sana bir zorluk olmasın diyedir bu... Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.

Suat Yıldırım

Ey Peygamber! Biz, şu gruplara dahil kadınları sana helâl kıldık:Mehirlerini verdiğin eşlerini,Allah'ın sana harp esîri olarak verdiği cariyeleri, seninle beraber hicret eden amcan kızlarını, halan kızlarını, dayın ve teyzen kızlarını,Bir de mehir istemeksizin kendisini Peygambere hibe eden ve Peygamberin de kendisini nikâhlamak istediği mümin kadını, diğer müminlere değil, sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık.Bizim, müminlerin eşleri ve ellerinin altındaki cariyeler hakkında gerekli kıldığımız mehir gibi hususlar, zaten malumumuz olup onları bildirmiştik. Hibe yoluyla mehirsiz evlenmeyi sana mahsus kılmamız, nikâh konusunda senin için bir güçlük olmaması içindir. Allah gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur).

Süleyman Ateş

Ey peygamber, biz, ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini; Allah'ın sana ganimet olarak verdiğ(i savaş esir)lerinden elinin altında bulunan(cariye)leri; amcanın, halalarının, dayının ve teyzelerinin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık. Bir de kendisini (mehirsiz olarak) peygambere hibe eden ve peygamberin de kendisini almak dilediği inanmış kadını, diğer mü'minlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helal kıldık). Biz, eşleri ve ellerinin altında bulunan(cariye)leri hakkında mü'minlere yapmalarını gerekli kıldığımız şeyi bil(dir)dik. (onların bu hususta ne yapması lazım geldiğini de daha önce açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın, (sen bir sıkıntıya, güç bir duruma düşmeyesin). Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

۞ تُرْجِى مَن تَشَآءُ مِنْهُنَّ وَتُـْٔوِىٓ إِلَيْكَ مَن تَشَآءُ ۖ وَمَنِ ٱبْتَغَيْتَ مِمَّنْ عَزَلْتَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكَ ۚ ذَٰلِكَ أَدْنَىٰٓ أَن تَقَرَّ أَعْيُنُهُنَّ وَلَا يَحْزَنَّ وَيَرْضَيْنَ بِمَآ ءَاتَيْتَهُنَّ كُلُّهُنَّ ۚ وَٱللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِى قُلُوبِكُمْ ۚ وَكَانَ ٱللَّهُ عَلِيمًا حَلِيمًۭا ﴿٥١﴾

Bunlardan dilediğini bırakabilirsin, dilediğini de alabilirsin ve bıraktığını tekrar almada da bir vebal yok sana; bu, gözlerinin ışıklanması, mahzun olmamaları ve verdiğin şeye, hepsinin de razı olması bakımından daha iyidir ve Allah, gönüllerinizdene varsa bilir ve Allah, her şeyi bilir, azap etmede de acele etmez.

Alİ Bulaç

Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alıp-barındırabilirsin; ayrıldıklarından, istek duyduklarına (dönmende) senin için bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanıp hüzne kapılmamalarına ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmalarına en yakın (en uygun) olan budur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah bilendir, halimdir.

Çeviriyazı

türcî men teşâü minhünne vetü'vî ileyke men teşâ'. vemeni-btegayte mimmen `azelte felâ cünâḥa `aleyk. ẕâlike ednâ en teḳarra a`yünühünne velâ yaḥzenne veyerḍayne bimâ âteytehünne küllühünn. vellâhü ya`lemü mâ fî ḳulûbiküm. vekâne-llâhü `alîmen ḥalîmâ.

Diyanet İşleri

Bunlardan istediğini bırakır, istediğini yanına alabilirsin. Sırasını geri bırakmış olduklarından da arzu ettiğini yanına almanda sana bir sorumluluk yoktur. Bu onların gözlerinin aydın olmasını, üzülmemelerini, hepsine verdiğin şeylere razı olmalarını daha iyi sağlar. Allah kalblerinizde olanı bilir; Allah bilendir, Halim olandır.

Diyanet Vakfı

Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Boşadığın hanımlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir günah yoktur. Böyle yapman onların mutlu olmalarına, üzülmemelerine ve hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına daha uygundur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyle bilendir, halimdir.

Edip Yüksel

Onlardan dilediğini erteler, dilediğini de yanına alabilirsin. Sırasını geri bırakmış olduğun birisini tekrar istemende bir sakınca yoktur. Böylece onlar hoşnut olurlar, üzülmezler ve senin herbirisine verdiğine razı olurlar. Kalbinizde olanı ALLAH iyi bilir. ALLAH Bilendir,? efkatlidir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Sırasını geri bıraktığın kadınlardan dilediğini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Onların gözleri aydın olup üzülmemelerine ve kendilerine verdiğin ile hepsinin hoşnut olmalarına en elverişli olan budur. Allah kalblerinizdekini bilir. Allah her şeyi bilir ve yumuşak davranır.

Öztürk

Onlardan dilediğini geriye bırakırsın, dilediğini yanına alırsın. Bir süre için uzaklaştığın hanımlarından dilediğini yanına almanda bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanmasında, tasalanmalarında ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmasında bu daha uygun bir yoldur. Allah sizin kalplerinizde olanı bilir. Allah Alîm'dir, Halîm'dir.

Suat Yıldırım

Ey Peygamber, eşlerinden dilediğini bir süre ihmal edip dilediğini de yanına alabilirsin. Kendisinden bir süre uzak durduğun eşlerinden birini tekrar yanına almanda sana bir vebâl yoktur.Bu hal onların sevinmeleri, mahzun olmamaları, yaptığın muameleden hepsinin hoşnud olmaları yönünden daha münasiptir.Allah kalplerinizde olan her şeyi bilir. Allah alîmdir, halîmdir (her şeyi hakkıyla bilir, müsamahası boldur).

Süleyman Ateş

Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. (Geçici olarak) Ayrıldıklarından (tekrar birleşmeyi) arzu ettiğine (dönmekte) senin üzerine bir günah yoktur. Onların gözlerinin aydınlanıp tasalanmamalarına ve hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına en elverişli olan budur. Allah sizin kalblerinizde olanı bilir. Allah bilendir, halimdir (birden öfkeye kapılıp ceza vermez).

لَّا يَحِلُّ لَكَ ٱلنِّسَآءُ مِنۢ بَعْدُ وَلَآ أَن تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ أَزْوَٰجٍۢ وَلَوْ أَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ إِلَّا مَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ ۗ وَكَانَ ٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍۢ رَّقِيبًۭا ﴿٥٢﴾

Bundan sonra kadın almak ve onlardan birini, değiştirmek, hatta güzellikleri seni hayretlere salsa bile, helal değildir sana, ancak malınla temellük ettiğin cariyeler müstesna ve Allah, her şeyi görür, gözetir.

Alİ Bulaç

Bundan sonra (başka) kadınlar ve bunları başka eşlerle değiştirmek -güzellikleri senin hoşuna gitse bile- sana helal olmaz; ancak sağ elinin malik olduğu (cariyeler) başka. Allah herşeyi gözetleyip denetleyendir.

Çeviriyazı

lâ yeḥillü leke-nnisâü mim ba`dü velâ en tebeddele bihinne min ezvâciv velev a`cebeke ḥusnühünne illâ mâ meleket yemînük. vekâne-llâhü `alâ külli şey'ir raḳîbâ.

Diyanet İşleri

Bundan sonra sana hiçbir kadın, cariyelerin bir yana, güzellikleri ne kadar hoşuna giderse gitsin, hiçbirini boşayıp başka bir eşle değiştirmen helal değildir. Allah her şeyi gözetmektedir.

Diyanet Vakfı

Bundan sonra artık başka kadınlarla evlenmen, elinin altında bulunan cariyeler hariç, güzellikleri hoşuna gitse bile, bunların yerine başka hanımlar alman sana helal değildir. Allah her şeyi gözetler.

Edip Yüksel

Bunların ötesinde kadınlar sana helal değildir, ve eşlerinden her hangi birisini de onlarla değişemezsin. Güzellikleri senin ilgini çekse bile. Ancak elinin altındakiler ile yetin. ALLAH her şeyi gözetleyendir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bundan başka kadınlar sana helâl olmaz. Bunları başka eşlerle değiştirmek de olmaz. İsterse güzellikleri hoşuna gitsin. Ancak sahip olduğun cariyen başka. Allah her şeye gözcü bulunuyor.

Öztürk

Bundan sonra sana artık başka kadınlar helal olmaz. Bunları, başka eşlerle değiştirmek de -onların güzellikleri hoşuna gitse bile - helal olmaz. Elinin sahip olabilecekleri müstesna. Allah her şey üzerinde bir Rakîb'dir, her şeyi gözetlemektedir.

Suat Yıldırım

Bundan böyle artık başka kadınlarla nikâhlanman, bunları başka hanımlarla değiştirmen, kendilerini güzel bulup beğensen bile, sana helâl değildir. Ancak elinin altındaki cariyeler bunun dışındadır. Allah her şeyi gözetlemektedir.

Süleyman Ateş

Bundan sonra artık sana (başka) kadınlar(la evlenmek), güzellikleri çok hoşuna giden kadınlar olsa da, bunları başka eşlerle değiştirmek helal değildir. Yalnız elinin altında bulunan(cariye)ler bunun dışındadır. Allah, her şeyi gözetleyicidir.

يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ لَا تَدْخُلُوا۟ بُيُوتَ ٱلنَّبِىِّ إِلَّآ أَن يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَىٰ طَعَامٍ غَيْرَ نَٰظِرِينَ إِنَىٰهُ وَلَٰكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَٱدْخُلُوا۟ فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَٱنتَشِرُوا۟ وَلَا مُسْتَـْٔنِسِينَ لِحَدِيثٍ ۚ إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِى ٱلنَّبِىَّ فَيَسْتَحْىِۦ مِنكُمْ ۖ وَٱللَّهُ لَا يَسْتَحْىِۦ مِنَ ٱلْحَقِّ ۚ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَٰعًۭا فَسْـَٔلُوهُنَّ مِن وَرَآءِ حِجَابٍۢ ۚ ذَٰلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ ۚ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَن تُؤْذُوا۟ رَسُولَ ٱللَّهِ وَلَآ أَن تَنكِحُوٓا۟ أَزْوَٰجَهُۥ مِنۢ بَعْدِهِۦٓ أَبَدًا ۚ إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ عِندَ ٱللَّهِ عَظِيمًا ﴿٥٣﴾

Ey inananlar, yemeğe davet edilmeden Peygamberin evlerine gitmeyin, davet edilirseniz yemek vaktini beklemek üzere daha önce gitmeyin; fakat çağrılınca gidin ve yemek yiyince dağılın, konuşmak için uzun uzadıya oturmayın; şüphe yok ki bunlar, Peygamberi incitir de utanır sizden ve Allah'sa doğruyu söylemekten çekinmez ve kadınlarından bir şey istediğiniz zaman perde ardından isteyin; bu, sizin yürekleriniz bakımından da daha temizdir, onların yürekleri bakımından da ve Allah'ın Peygamberini incitmeniz caiz olmadığı gibi onun eşlerini de bundan böyle ebediyen almayın; şüphe yok ki bu, Allah katında pek büyük bir günahtır.

Alİ Bulaç

Ey iman edenler (rastgele) Peygamberin evlerine girmeyin, (Bir başka iş için girmişseniz ille de) yemek vaktini beklemeyin. (Ama yemeğe) çağrıldığınız zaman girin, yemeği yiyince dağılın ve (uzun) söze dalmayın. Gerçekten bu, peygambere eziyet vermekte ve o da sizden utanmaktadır; oysa Allah, hak (kı açıklamak)tan utanmaz. Onlardan (peygamberin eşlerinden) bir şey isteyeceğiniz zaman, perde arkasından isteyin. Bu, sizin kalpleriniz için de, onların kalpleri için de daha temizdir. Allah'ın Resûlü’ne eziyet vermeniz ve ondan sonra eşlerini nikahlamanız size ebedi olarak (helal) olmaz. Çünkü böyle yapmanız, Allah Katında çok büyük (bir günah)tır.

Çeviriyazı

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû lâ tedḫulû büyûte-nnebiyyi illâ ey yü'ẕene leküm ilâ ṭa`âmin gayra nâżirîne inâhü velâkin iẕâ dü`îtüm fedḫulû feiẕâ ṭa`imtüm fenteşirû velâ müste'nisîne liḥadîŝ. inne ẕâliküm kâne yü'ẕi-nnebiyye feyestaḥyî minküm. vellâhü lâ yestaḥyî mine-lḥaḳḳ. veiẕâ seeltümûhünne metâ`an fes'elûhünne miv verâi ḥicâb. ẕâliküm aṭheru liḳulûbiküm veḳulûbihinn. vemâ kâne leküm en tü'ẕû rasûle-llâhi velâ en tenkiḥû ezvâcehû mim ba`dihî ebedâ. inne ẕâliküm kâne `inde-llâhi `ażîmâ.

Diyanet İşleri

Ey inananlar! Peygamber'in evlerine, yemeğe çağırılmaksızın vakitli vakitsiz girmeyin; fakat davet edilseniz girin ve yemeği yiyince, dağılın. Sohbet etmek için de girip oturmayın. Bu haliniz Peygamber'i üzüyor, o da size bir şey söylemeye çekiniyordu. Allah gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamber'in eşlerinden bir şey isteyeceğinizde onu perde arkasından isteyin. Bu sayede sizin gönülleriniz de, onların gönülleri de daha temiz kalır. Bundan sonra ne Allah'ın Peygamber'ini üzmeniz ve ne de O'nuneşlerini nikahlamanız asla caiz değildir. Doğrusu bu, Allah katında büyük şeydir.

Diyanet Vakfı

Ey iman edenler! Siz zamanını gözetlemeksizin, bir yemeğe davet edilmedikçe, Peygamber'in evlerine girmeyin. Ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber'i üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber'in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah'ın Resulünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikahlamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah) tır.

Edip Yüksel

Ey inananlar, peygamberin evine, yemeğe çağrılmadan girmeyin. Öyle bir çağrıyı da beklemeyin. Çağrıldığınız vakit girebilirsiniz. Yemeği yedikten sonra ayrılıp dağılın. Hadislere (sözlere) dalmayın. Bu durum peygamberi üzüyor; ancak size bildirmekten utanıyordu. ALLAH gerçeği bildirmekten çekinmez. Onun hanımlarından bir şey istediğinizde onu bir perde ardından isteyiniz. Bu sizin kalbiniz ve onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. ALLAH'ın elçisini üzmemelisiniz ve ondan sonra onun eşleriyle asla evlenmemelisiniz, zira bu, ALLAH katında pek büyük bir günahtır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey iman edenler! Peygamberin evlerine vaktine bakmaksızın ve yemeğe izin verilmedikçe girmeyin. Fakat çağırıldığınız vakit girin. Yemeği yediğinizde de hemen dağılın. Sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu haliniz peygambere eziyet veriyor, ama o sizden utanıyor. Fakat Allah gerçeği söylemekten utanmaz. Hem O'nun hanımlarına bir ihtiyaç soracağınız vakit de perde arkasından sorun. Böyle yapmanız hem sizin kalbleriniz ve hem de onların kalbleri için daha temizdir. Hem sizin Resulullah'a eziyet etmeye hakkınız yoktur. Ondan sonra hanımlarını da ebediyyen nikâh edemezsiniz. Çünkü bu Allah katında çok büyük bir günahtır.

Öztürk

Ey iman edenler! Size bir yemek için izin verilmedikçe Peygamber'in evlerine girmeyin. Vaktini bekleyip durmaksızın çağırıldığınızda girin, ancak yemeği yiyince hemen dağılın. Söze dalıp lafı koyulaştırmayın. Çünkü böyle davranmanız Peygamber'i rahatsız eder. Fakat o size bir şey söylemekten utanır. Allah ise hakkı dile getirmekten çekinmez. Peygamber'in eşlerinden bir şey istediğinizde, onlardan perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir yoldur. Allah'ın resulüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra onun eşleriyle nikâhlanmanız, size helal kılınmamıştır. Böyle bir şey Allah katında büyük bir vebaldir.

Suat Yıldırım

Ey iman edenler! Yemeğe izin verilmeksizin, vaktine de bakmaksızın, Peygamberin evine girmeyiniz. Fakat dâvet edildiğinizde girin. Yemeği yiyince hemen dağılın, yemekten sonra sohbete dalmayın.Çünkü bu hareketiniz Peygamberi rahatsız ediyor, lâkin utandığından, size karşı bir şey söylemiyordu.Oysa Allah, gerçeği açıklamaktan çekinmez.Eğer (müminlerin annelerinden) bir şey soracak veya isteyecek olursanız, onu perde arkasından isteyiniz. Böyle yapmanız, hem sizin hem de onların kalpleri yönünden daha nezihtir.Sizin Allah'ın Resulünü rahatsız etmeniz ve kendisinin vefatından sonra onun eşlerini nikâhlamanız asla helâl değildir. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.

Süleyman Ateş

Ey inananlar, (rastgele) Peygamber'in evlerine girmeyin. Ancak yemek için size izin verilir de girerseniz (erkenden gelip) yemeğin pişmesini beklemeyin. Çağrıldığınız zaman girin; yemeği yeyince dağılın, söze dalmayın. Çünkü bu (davranışınız) Peygamberi incitiyor, fakat o, (size bunu söylemekten) utanıyordu. Ama Allah, gerçek(i söylemek)ten utanmaz. Onlardan (yani peygamberin hanımlarından) bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalbleriniz, hem de onların kalbleri için daha temizdir. Sizin, Allah'ın Elçisini incitmeniz ve kendisinden sonra onun eşlerini nikahlamanız asla olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük(bir günah)tır.

إِن تُبْدُوا۟ شَيْـًٔا أَوْ تُخْفُوهُ فَإِنَّ ٱللَّهَ كَانَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمًۭا ﴿٥٤﴾

Birşeyi açığa vursanız da, gizleseniz de hiç şüphe yok ki Allah, her şeyi bilir.

Alİ Bulaç

Bir şeyi açığa vursanız da, saklı tutsanız da; şüphesiz Allah, herşeyi bilici olandır.

Çeviriyazı

in tübdû şey'en ev tuḫfûhü feinne-llâhe kâne bikülli şey'in `alîmâ.

Diyanet İşleri

Bir şeyi açıklasanız de gizleseniz de Allah şüphesiz hepsini bilir.

Diyanet Vakfı

Bir şeyi açığa vursanız da, gizleseniz de şüphe yok ki Allah, her şeyi gayet iyi bilmektedir.

Edip Yüksel

Bir şeyi açığa vursanız da, gizleseniz de ALLAH her şeyi iyi bilir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Siz bir şeyi açıklasanız da gizleseniz de şüphe yok ki Allah her şeyi bilmektedir.

Öztürk

Siz birşeyi açıklasanız da gizleseniz de Allah bunların tümünü bilmektedir.

Suat Yıldırım

Herhangi bir şeyi açığa vursanız da, gizleseniz de bilin ki Allah her şeyi pek iyi bilir. [40,19]

Süleyman Ateş

Bir şeyi açığa vursanız da, yahut onu gizleseniz de (fark etmez), Allah her şeyi gayet iyi bilmektedir.

لَّا جُنَاحَ عَلَيْهِنَّ فِىٓ ءَابَآئِهِنَّ وَلَآ أَبْنَآئِهِنَّ وَلَآ إِخْوَٰنِهِنَّ وَلَآ أَبْنَآءِ إِخْوَٰنِهِنَّ وَلَآ أَبْنَآءِ أَخَوَٰتِهِنَّ وَلَا نِسَآئِهِنَّ وَلَا مَا مَلَكَتْ أَيْمَٰنُهُنَّ ۗ وَٱتَّقِينَ ٱللَّهَ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ كَانَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍۢ شَهِيدًا ﴿٥٥﴾

Peygamberin kadınlarının, babalarına, oğullarına, erkek kardeşlerine, erkek kardeşlerinin oğullarına, kız kardeşlerinin oğullarına, inanan kadınlara ve sahip oldukları kölelere ve cariylere görünmelerinde bir vebal yok ve çekinin Allah'tan; şüphe yokki Allah her şeye tanıktır.

Alİ Bulaç

Onlar için babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) hakkında bir sakınca yoktur. (Ey Müslüman kadınlar) Allah'tan sakının. Şüphesiz Allah, herşeye şahid olandır.

Çeviriyazı

lâ cünâḥa `aleyhinne fî âbâihinne velâ ebnâihinne velâ iḫvânihinne velâ ebnâi iḫvânihinne velâ ebnâi eḫavâtihinne velâ nisâihinne velâ mâ meleket eymânühünn. vetteḳîne-llâh. inne-llâhe kâne `alâ külli şey'in şehîdâ.

Diyanet İşleri

Onların; babaları, oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, hizmetçi kadınları ve cariyeleri hakkında bir sorumluluğu yoktur. Allah'tan sakının, çünkü Allah her şeye şahiddir.

Diyanet Vakfı

Onlara (Peygamber'in hanımlarına), babaları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları (mümin kadınlar) ve ellerinin altında bulunan cariyelerinden dolayı bir günah yoktur. (Ey Peygamber hanımları!) Allah'tan korkun; şüphesiz Allah, her şeye şahittir.

Edip Yüksel

Babaları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, diğer kadınlar ve (kadın) hizmetçileri karşısında (serbest bir biçimde giyinmelerinde) kadınlar için bir sakınca yoktur. ALLAH'ı saysınlar. ALLAH her şeye Tanıktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar (peygamberin eşleri) için babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (kadın dostları) ve sahip oldukları köleleri hakkında bir günah yoktur. Bununla beraber (ey Peygamberin hanımları) Allah'tan korkun. Çünkü Allah her şeye şahit bulunuyor.

Öztürk

Peygamber'in hanımlarına; babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kızkardeşlerinin oğulları, hizmetindeki kadınlar ve anlaşmalarıyla sahip olduklarından ötürü hiçbir günah yoktur. Allah'tan korkun, ey Peygamber hanımları! Kuşkusuz, Allah her şeye tanıklık etmektedir.

Suat Yıldırım

Peygamberin eşlerine ve mümin kadınlara: Babaları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kızkardeşlerinin oğulları, Müslüman kadınları ve malik oldukları köleler hakkında bir günah yoktur. Bunlar onların evlerine gelebilir ve onlarla karşılaşabilirler. Bununla beraber, ey Peygamber eşleri, Allah'a karşı gelmekten sakının, çünkü Allah her şeye şahittir. [24,31]

Süleyman Ateş

Onlara (yani Peygamberin hanımlarına) ne babaları, ne oğulları, ne kardeşleri, ne kardeşlerinin oğulları, ne kızkardeşlerinin oğulları, ne kadınları ve ne de ellerinin altında bulunan(köle)leri hakkında bir günah yoktur, (bunlara karşı örtünmeleri gerekmez. Ey Peygamberin hanımları) Allah'tan korkun; şüphesiz Allah, her şeyi görmektedir.

إِنَّ ٱللَّهَ وَمَلَٰٓئِكَتَهُۥ يُصَلُّونَ عَلَى ٱلنَّبِىِّ ۚ يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ صَلُّوا۟ عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا۟ تَسْلِيمًا ﴿٥٦﴾

Şüphe yok ki Allah ve melekleri, salavat getirir Peygambere; ey inanlar, siz de ona salavat getirin, tam teslim olarak da selam verin.

Alİ Bulaç

Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de O'na salat edin ve tam bir teslimiyetle O'na selam verin.

Çeviriyazı

inne-llâhe vemelâiketehû yüṣallûne `ale-nnebiyy. yâ eyyühe-lleẕîne âmenû ṣallû `aleyhi vesellimû teslîmâ.

Diyanet İşleri

Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi överler: Ey inananlar! Siz de onu övün, ona salat ve selam getirin.

Diyanet Vakfı

Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevat getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.

Edip Yüksel

ALLAH ve melekleri peygamberi desteklemektedir. Ey inananlar siz de onu destekleyin, gereken saygı ve itaati gösterin.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin.

Öztürk

Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun/onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin.

Suat Yıldırım

Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere hep salat (rahmet ve sena) ederler.Ey iman edenler! Siz de ona salat edin ve tam bir içtenlikle selâm verin. [33,41-43; 2,157]

Süleyman Ateş

Allah'ı ve melekleri, Peygambere salat etmekte(onun şerefini gözetmeğe, şanını yüceltmeğe özen göstermekte)dir. Ey inananlar, siz de ona salat edin, (onun şanını yüceltmeğe özen gösterin); içtenlikle selam edin (ona esenlik dileyin).

إِنَّ ٱلَّذِينَ يُؤْذُونَ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ لَعَنَهُمُ ٱللَّهُ فِى ٱلدُّنْيَا وَٱلْءَاخِرَةِ وَأَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًۭا مُّهِينًۭا ﴿٥٧﴾

Gerçekten de Allah'ı ve Peygamberini incitenlere Allah, dünyada da lanet etmiştir, ahirette de ve onlara, horlayıcı, aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır.

Alİ Bulaç

Gerçek şu ki, Allah'a ve elçisine eziyet edenler; Allah, onlara dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için aşağılatıcı bir azap hazırlanmıştır.

Çeviriyazı

inne-lleẕîne yü'ẕûne-llâhe verasûlehû le`anehümü-llâhü fi-ddünyâ vel'âḫirati vee`adde lehüm `aẕâbem mühînâ.

Diyanet İşleri

Allah'ı ve Peygamber'ini incitenlere, Allah dünyada da ahirette de lanet eder; onlara alçaltıcı bir azap hazırlar.

Diyanet Vakfı

Allah ve Resulünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.

Edip Yüksel

ALLAH'a ve elçisine hakaret edenlere, ALLAH dünya ve ahirette lanet eder ve onlar için aşağılayıcı bir ceza hazırlamıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki Allah'a ve Resulü'ne eziyet verenlere Allah hem dünyada, hem ahirette lânet etmiştir. Onlara aşağılayıcı bir azab hazırlamıştır.

Öztürk

Allah'ı ve resulünü incitenleri Allah dünyada da âhirette de lanetlemiştir. Onlar için, alçaltıcı bir azap da hazırlanmıştır.

Suat Yıldırım

Allah ve Resulünü çirkin iddia ve davranışlarıyla incitenlere Allah dünyada da, âhirette de lânet etmiş ve onları zelil eden bir azap hazırlamıştır.

Süleyman Ateş

Allah'ı ve Elçisini incitenler var ya, işte Allah onlara dünyada ve ahirette la'net etmiş ve onlar için alçaltıcı bir azab hazırlamıştır.

وَٱلَّذِينَ يُؤْذُونَ ٱلْمُؤْمِنِينَ وَٱلْمُؤْمِنَٰتِ بِغَيْرِ مَا ٱكْتَسَبُوا۟ فَقَدِ ٱحْتَمَلُوا۟ بُهْتَٰنًۭا وَإِثْمًۭا مُّبِينًۭا ﴿٥٨﴾

Kadın ve erkek, inananlara, yapmadıkları suçlar yüzünden eziyet edenler, pek büyük bir yalan ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.

Alİ Bulaç

Mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara irtikab etmedikleri (bir suç) sebebiyle eziyet edenler ise, gerçekten bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.

Çeviriyazı

velleẕîne yü'ẕûne-lmü'minîne velmü'minâti bigayri me-ktesebû feḳadi-ḥtemelû bühtânev veiŝmem mübînâ.

Diyanet İşleri

İnanan erkek ve kadınları, yapmadıkları bir şeyden ötürü incitenler, şüphesiz iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş olurlar.

Diyanet Vakfı

Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.

Edip Yüksel

İnanan erkeklere ve kadınlara, haksız yere hakaret edenler, bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Mümin erkeklere ve mümin kadınlara yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler de bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.

Öztürk

Mümin erkeklerle mümin kadınları, yapmadıkları bir şeyden dolayı rahatsız edenler, bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.

Suat Yıldırım

Mümin erkek ve mümin kadınlara haksız yere, kötü söz ve hareketleriyle eziyet edenler, bir iftira ve aşikâr bir günah yüklenmişlerdir.

Süleyman Ateş

Mü'min erkekleri ve mü'min kadınları yapmadıkları bir şeyle (suçlayıp) incitenler bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.

يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّبِىُّ قُل لِّأَزْوَٰجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَآءِ ٱلْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَٰبِيبِهِنَّ ۚ ذَٰلِكَ أَدْنَىٰٓ أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ ۗ وَكَانَ ٱللَّهُ غَفُورًۭا رَّحِيمًۭا ﴿٥٩﴾

Ey Peygamber, eşlerine ve kızlarına ve inananların kadınlarına söyle; dışarı çıkacakları vakit dışarıya mahsus elbiselerini giysinler; bu, onların tanınıp incinmemelerini daha iyi sağlar ve Allah, suçları örter, rahimdir.

Alİ Bulaç

Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

Çeviriyazı

yâ eyyühe-nnebiyyü ḳul liezvâcike vebenâtike venisâi-lmü'minîne yüdnîne `aleyhinne min celâbîbihinn. ẕâlike ednâ ey yü`rafne felâ yü'ẕeyn. vekâne-llâhü gafûrar raḥîmâ.

Diyanet İşleri

Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını söyle; bu, onların hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar. Allah bağışlar ve merhamet eder.

Diyanet Vakfı

Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

Edip Yüksel

Ey peygamber, hanımlarına, kızlarına ve inananların kadınlarına örtülerini üzerlerine salmalarını söyle. Bu, onların (erdemli kadınlar olarak) tanınıp hakarete uğramamaları için daha elverişlidir. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına hep söyle de cilbablarından (dış elbiselerinden) üzerlerini sımsıkı örtsünler. Bu onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Öztürk

Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınmaları ve incitilmemeleri için çok daha uygun bir yoldur. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.

Suat Yıldırım

Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mümin kadınlara söyle: Ev dışına çıktıkları zaman dış elbiselerini üzerlerine salıversinler. Böyle yapmaları onların iffetli tanınmaları ve kendilerine sarkıntılık edilerek incitilmemeleri yönünden en uygun bir davranıştır. Allah gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur). [24,31] {KM, I Korintos. 11,5-6}

Süleyman Ateş

Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve inananların kadınlarına söyle: (Bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) örtülerini üstlerine salsınlar; onların tanınıp incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

۞ لَّئِن لَّمْ يَنتَهِ ٱلْمُنَٰفِقُونَ وَٱلَّذِينَ فِى قُلُوبِهِم مَّرَضٌۭ وَٱلْمُرْجِفُونَ فِى ٱلْمَدِينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ فِيهَآ إِلَّا قَلِيلًۭا ﴿٦٠﴾

Münafıklarla gönüllerinde hastalık olanlar ve Medine'de kötü haberler yayanlar, bu işten vazgeçmezlerse andolsun ki sana, onlara karşı bir kuvvet veririz de sonra artık orada pek az bir müddet komşu olabilirler sana.

Alİ Bulaç

Andolsun, eğer münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde kışkırtıcılık yapan (yalan haber yayan)lar (bu tutumlarına) bir son vermeyecek olurlarsa, gerçekten seni onlara saldırtırız, sonra orada seninle pek az (bir süre) komşu kalabilirler.

Çeviriyazı

leil lem yentehi-lmünâfiḳûne velleẕîne fî ḳulûbihim meraḍuv velmürcifûne fi-lmedîneti lenugriyenneke bihim ŝümme lâ yücâvirûneke fîhâ illâ ḳalîlâ.

Diyanet İşleri

İkiyüzlüler, kalblerinde fesat bulunanlar, şehirde bozguncu haberler yayanlar, eğer bundan vazgeçmezlerse, and olsun ki, seni onlarla mücadeleye davet ederiz; sonra çevrende az bir zamandan fazla kalamazlar.

Diyanet Vakfı

Andolsun, iki yüzlüler, kalplerinde hastalık bulunanlar (fuhuş düşüncesi taşıyanlar), şehirde kötü haber yayanlar (bu hallerinden) vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz (onlarla savaşmanı ve onları şehirden sürüp çıkarmanı sana emrederiz); sonra orada, senin yanında ancak az bir zaman kalabilirler.

Edip Yüksel

İkiyüzlüler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve kentteki saldırganlar (size karşı olan saldırılarına) son vermezlerse seni onlara musallat ederiz; sonra orada, senin çevrende kısa bir süre kalabilirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki, eğer münafıklar ve kalblerinde bir hastalık olanlar ve Medine'de dedikodu yapanlar, bu yaptıklarından vaz geçmezlerse, mutlaka seni onlara musallat ederiz. Sonra seninle orada az bir zamandan fazla komşu kalamazlar.

Öztürk

İkiyüzlüler, kalplerinde maraz bulunanlar, şehirde çirkin haberler yayanlar, bu yaptıklarına son vermezlerse, seni onların üzerine gitmeye elbette teşvik edeceğiz. Bundan sonra onlar, orada senin yakınında, çok az kalabilirler.

Suat Yıldırım

Münafıklar, kalplerinde bir hastalık (iman zayıflığı) bulunanlar ve şehirde müminlerin kusurlarını arayarak kötü haber yayanlar, bu hallerinden vazgeçmezlerse,Biz onlara karşı sana emir ve hakimiyet veririz de sonra orada ancak az bir zaman sana komşuluk edebilirler. Lânetlenirler, nerede rastlanırlarsa yakalanıp öldürülürler.

Süleyman Ateş

Andolsun, iki yüzlüler, kalblerinde hastalık bulunanlar, şehirde kötü haberler yayanlar (bu yaptıklarından) vazgeçmezlerse seni onların üstüne süreriz (onlarla savaşmanı ve onları şehirden sürüp çıkarmanı sana emrederiz); sonra orada, senin yanında ancak az bir zaman kalabilirler.

مَّلْعُونِينَ ۖ أَيْنَمَا ثُقِفُوٓا۟ أُخِذُوا۟ وَقُتِّلُوا۟ تَقْتِيلًۭا ﴿٦١﴾

Lanet edilmişler; nerede bulunurlarsa yakalanırlar ve boyuna öldürülüp dururlar.

Alİ Bulaç

Lanete uğratılmışlar olarak; nerede ele geçirilseler yakalanırlar ve öldürüldükçe (sürekli) öldürülürler.

Çeviriyazı

mel`ûnîn. eyne mâ ŝüḳifû üḫiẕû veḳuttilû taḳtîlâ.

Diyanet İşleri

Lanetlenmiş olarak, nerede bulunurlarsa yakalanır ve hem de öldürülürler.

Diyanet Vakfı

Hepsi de lanetlenmiş olarak nerede ele geçirilirlerse, yakalanır ve mutlaka öldürülürler.

Edip Yüksel

Lanetlenirler; nerede rastlansalar, (saldırıdan vazgeçmezlerse) yakalanıp öldürülebilirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Melun olarak nerede bulunurlarsa yakalanırlar ve öldürülürler.

Öztürk

Lanetlenmiş hale gelirler. Rastlandıkları yerde enselenirler, öldürülür de öldürülürler.

Suat Yıldırım

Münafıklar, kalplerinde bir hastalık (iman zayıflığı) bulunanlar ve şehirde müminlerin kusurlarını arayarak kötü haber yayanlar, bu hallerinden vazgeçmezlerse,Biz onlara karşı sana emir ve hakimiyet veririz de sonra orada ancak az bir zaman sana komşuluk edebilirler. Lânetlenirler, nerede rastlanırlarsa yakalanıp öldürülürler.

Süleyman Ateş

La'netlenirler; nerede rastlansalar yakalanıp; öldürülürler.

سُنَّةَ ٱللَّهِ فِى ٱلَّذِينَ خَلَوْا۟ مِن قَبْلُ ۖ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ ٱللَّهِ تَبْدِيلًۭا ﴿٦٢﴾

Bundan önce gelip geçenler hakkında da Allah'ın yoluyoradamı buydu ve Allah'ın yolundayoradamında bir değişme bulamazsın.

Alİ Bulaç

(Bu,) Daha önceden gelip-geçenler hakkında (uygulanan) Allah'ın sünnetidir. Allah'ın sünnetinde kesin olarak bir değişiklik bulamazsın.

Çeviriyazı

sünnete-llâhi fi-lleẕîne ḫalev min ḳabl. velen tecide lisünneti-llâhi tebdîlâ.

Diyanet İşleri

Allah'ın geçmişlere uyguladığı yasası budur ve Allah'ın yasasında bir değişme bulamazsın.

Diyanet Vakfı

Allah'ın önceden geçenler hakkındaki kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.

Edip Yüksel

Öncekilere uygulanmış ALLAH'ın sünneti (yasasıdır). ALLAH'ın sünnetinde herhangi bir değişme bulamazsın.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'ın bundan önce geçenler hakkındaki kanunu budur. Ve sen Allah'ın kanununu değiştirmeye asla çare bulamazsın.

Öztürk

Bu, Allah'ın daha önce gelip geçmişlerde işleyen tavrı-tarzıdır. Allah'ın tavrında herhangi bir değişiklik asla bulamazsın.

Suat Yıldırım

Allah'ın daha önce gelip geçenler hakkındaki nizamı budur. Allah’ın nizamında asla bir değişiklik bulamazsın.

Süleyman Ateş

Allah'ın önceden geçen(millet)ler arasında (uygulanan) yasası budur. (Peygamberlere karşı iki yüzlülük edenler öldürülürler). Allah'ın yasasını değiştirme(ğe imkan) bulamazsın.

يَسْـَٔلُكَ ٱلنَّاسُ عَنِ ٱلسَّاعَةِ ۖ قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ ٱللَّهِ ۚ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ ٱلسَّاعَةَ تَكُونُ قَرِيبًا ﴿٦٣﴾

İnsanlar, kıyameti sorarlar sana; de ki: Onun bilgisi, ancak Tanrı katında ve ne bilirsin, belki de kıyamet, pek yakında kopacak.

Alİ Bulaç

İnsanlar, sana kıyamet-saatini sorarlar; de ki: \"Onun bilgisi yalnızca Allah'ın Katındadır.\" Ne bilirsin; belki kıyamet-saati pek yakın da olabilir.

Çeviriyazı

yes'elüke-nnâsü `ani-ssâ`ah. ḳul innemâ `ilmühâ `inde-llâh. vemâ yüdrîke le`alle-ssâ`ate tekûnü ḳarîbâ.

Diyanet İşleri

İnsanlar senden kıyametin zamanını soruyorlar; de ki: \"Onun bilgisi ancak Allah katındadır; ne bilirsin, belki de zamanı yakındır.\"

Diyanet Vakfı

İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır.

Edip Yüksel

Halk senden Saat'i (dünyanın son saatini) soruyor. De ki, \"Onun bilgisi ALLAH'ın katındadır; ne bilirsin, belki de o Saat yakındır.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

İnsanlar sana kıyamet saaatini soruyorlar. De ki: \"Onun ilmi ancak Allah'ın nezdindedir. Ne bilirsin belki kıyamet yakında olur.\"

Öztürk

İnsanlar sana kıyametin saatinden soruyorlar. De ki: \"Ona ilişkin bilgi Allah katındadır.\" Ne bilirsin, belki de o saat yakındır!

Suat Yıldırım

İnsanlar senden kıyamet saatini sorarlar. De ki: ona dair bilgi Allah'ın nezdindedir. Ne bilirsin belki de o saat yakındır! [16,1; 54,1; 21,1]

Süleyman Ateş

İnsanlar sana O sa'atten soruyorlar. De ki: \"Onun bilgisi Allah'ın yanındadır.\" Ne bilirsin belki o sa'at yakın olur?

إِنَّ ٱللَّهَ لَعَنَ ٱلْكَٰفِرِينَ وَأَعَدَّ لَهُمْ سَعِيرًا ﴿٦٤﴾

Şüphe yok ki Allah, kafirlere lanet etmiştir ve onlara, yakıp kavurucu bir azap hazırlamıştır.

Alİ Bulaç

Gerçekten Allah, kafirleri lanetlemiş ve onlar için 'çılgın bir ateş' hazırlamıştır.

Çeviriyazı

inne-llâhe le`ane-lkâfirîne vee`adde lehüm se`îrâ.

Diyanet İşleri

Allah şüphesiz, inkarcılara lanet etmiş ve onlara içinde sonsuz olarak temelli kalacakları çılgın alevli cehennemi hazırlamıştır. Onlar bir dost ve yardımcı bulamazlar.

Diyanet Vakfı

Şu muhakkak ki, Allah kafirleri rahmetinden kovmuş ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır.

Edip Yüksel

ALLAH inkarcıları lanetlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şu muhakkak ki, Allah kâfirleri lânetlemiş ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, Allah, inkârcıları lanetlemiş ve onlar için çılgın bir ateş hazırlamıştır.

Suat Yıldırım

Allah kâfirlere lânet etmiş ve onlara alevli bir ateş hazırlamıştır.

Süleyman Ateş

Allah kafirlere la'net etmiş ve onlar için çılgın bir ateş hazırlamıştır.

خَٰلِدِينَ فِيهَآ أَبَدًۭا ۖ لَّا يَجِدُونَ وَلِيًّۭا وَلَا نَصِيرًۭا ﴿٦٥﴾

Orada ebedi ve daimi kalırlar; ne bir dost bulurlar, ne bir yardımcı.

Alİ Bulaç

Orda ebedi olarak kalıcıdırlar. Onlar ne bir veli, ne bir yardımcı bulamayacaklardır.

Çeviriyazı

ḫâlidîne fîhâ ebedâ. lâ yecidûne veliyyev velâ neṣîrâ.

Diyanet İşleri

Allah şüphesiz, inkarcılara lanet etmiş ve onlara içinde sonsuz olarak temelli kalacakları çılgın alevli cehennemi hazırlamıştır. Onlar bir dost ve yardımcı bulamazlar.

Diyanet Vakfı

(Onlar) orada ebedi olarak kalacaklar, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardır.

Edip Yüksel

Orada ebedi kalıcıdırlar. Ne bir veli (sahip) ne de bir yardımcı bulamazlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Onlar) orada ebedî kalırlar ve ne bir dost bulabilirler, ne de bir yardımcı.

Öztürk

Uzun süre kalacaklardır onun içinde. Ne bir dost bulacaklardır ne bir yardımcı.

Suat Yıldırım

Onlar onun içinde devamlı kalacak ve kendilerini koruyan veya yardımcı olan kimse bulamayacaklardır.

Süleyman Ateş

Orada ebedi olarak kalacaklar; (kendilerini koruyacak) bir dost ve yardımcı bulamayacaklardır.

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِى ٱلنَّارِ يَقُولُونَ يَٰلَيْتَنَآ أَطَعْنَا ٱللَّهَ وَأَطَعْنَا ٱلرَّسُولَا۠ ﴿٦٦﴾

O gün yüzleri, ateş içinde renkten renge girerken ne olurdu derler, Allah'a itaat etseydik ve Peygambere itaat etseydik.

Alİ Bulaç

Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: \"Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resûl’e itaat etseydik.\"

Çeviriyazı

yevme tüḳallebü vucûhühüm fi-nnâri yeḳûlûne yâ leytenâ eṭa`ne-llâhe veeṭa`ne-rrasûl.

Diyanet İşleri

Yüzleri ateşte çevrildiği gün: \"Keşke Allah'a itaat etseydik, keşke Peygamber'e itaat etseydik!\" derler.

Diyanet Vakfı

Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e de itaat etseydik! derler.

Edip Yüksel

Yüzleri ateşte çevrildiği gün, \"Keşke ALLAH'a itaat etseydik, keşke elçisine itaat etseydik,\" derler.

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün yüzleri ateş içinde çevirilirken: \"Ah keşke Allah'a itaat etseydik, peygambere itaat etseydik!\" derler.

Öztürk

Gün olur, yüzleri ateşin içinde evrilip çevrilir de şöyle derler: \"Vay başımıza! Keşke Allah'a itaat etseydik, keşke resule itaat etseydik.\"

Suat Yıldırım

Yüzleri ateşte gâh bu yana, gâh öbür yana çevrileceği gün:“Ah!” derler, “ah ne olurdu!Keşke Allah'a itaat etseydik, keşke Peygambere itaat etseydik!” [25,27-29]

Süleyman Ateş

Yüzleri ateşin içinde çevrildiği gün: \"Eyvah bize! Keşke Allah'a ita'at etseydik, Elçiye ita'at etseydik!\" derler.

وَقَالُوا۟ رَبَّنَآ إِنَّآ أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَآءَنَا فَأَضَلُّونَا ٱلسَّبِيلَا۠ ﴿٦٧﴾

Ve Rabbimiz derler, gerçekten de ulularımıza ve büyüklerimize itaat ettik de onlar, sapıttı yolumuzu.

Alİ Bulaç

Ve dediler ki: \"Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular.\"

Çeviriyazı

veḳâlû rabbenâ innâ eṭa`nâ sâdetenâ veküberâenâ feeḍallûne-ssebîl.

Diyanet İşleri

\"Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik, fakat onlar bizi yoldan saptırdılar.\", \"Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver, onları büyük bir lanete uğrat\" derler.

Diyanet Vakfı

Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yolda saptırdılar, derler.

Edip Yüksel

Derler ki, \"Rabbimiz, sadatlarımıza/şeyhlerimize ve büyüklerimize uyduk; onlar da bizi yoldan saptırdılar.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Yine derler ki: \"Ey Rabbimiz! Biz beylerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yanlış yola götürdüler.\"

Öztürk

Ve derler ki: \"Rabbimiz! Biz, efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar.\"

Suat Yıldırım

“Ey ulu Rabbimiz!” derler, “sözün doğrusu, biz önderlerimizin ve büyüklerimizin dediklerine uyduk, ama onlar bizi yoldan saptırdılar.”

Süleyman Ateş

Ve dediler ki: \"Rabbimiz, biz beylerimize ve büyüklerimize uyduk da bizi yoldan saptırdılar.\"

رَبَّنَآ ءَاتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ ٱلْعَذَابِ وَٱلْعَنْهُمْ لَعْنًۭا كَبِيرًۭا ﴿٦٨﴾

Rabbimiz, onları iki kat azaplandır ve onlara, pek büyük bir lanetle lanet et.

Alİ Bulaç

\"Rabbimiz, onlara azaptan iki katını ver ve büyük bir lanet ile lanet et.\"

Çeviriyazı

rabbenâ âtihim ḍi`feyni mine-l`aẕâbi vel`anhüm la`nen kebîrâ.

Diyanet İşleri

\"Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik, fakat onlar bizi yoldan saptırdılar.\", \"Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver, onları büyük bir lanete uğrat\" derler.

Diyanet Vakfı

Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanetle rahmetinden kov.

Edip Yüksel

\"Rabbimiz, onlara iki kat ceza ver, onları büyük bir lanetle lanetle.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Rabbimiz! Onlara azabın iki katını ver ve kendilerini büyük bir lânet ile lânetle.\"

Öztürk

\"Rabbimiz, onlara iki kat azap ver; onları büyük bir lanet ile lanetle!\"

Suat Yıldırım

“Ey ulu Rabbimiz! Onlara azabın katmerlisini ver ve dehşetli bir lânetle onları rahmetinden uzaklaştır!”

Süleyman Ateş

Rabbimiz, onlara iki kat azab ver ve onlara büyük bir la'net eyle!

يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ لَا تَكُونُوا۟ كَٱلَّذِينَ ءَاذَوْا۟ مُوسَىٰ فَبَرَّأَهُ ٱللَّهُ مِمَّا قَالُوا۟ ۚ وَكَانَ عِندَ ٱللَّهِ وَجِيهًۭا ﴿٦٩﴾

Ey inananlar, Musa'yı incitenlere benzemeyin; Allah, onu, onların söyledikleri şeylerden temize çıkardı, uzaklaştırdı tamamıyla ve o, Allah katında pek değerliydi.

Alİ Bulaç

Ey iman edenler, Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın; ki sonunda Allah onu, demekte olduklarından temize çıkardı. O, Allah Katında vecihti.

Çeviriyazı

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû lâ tekûnû kelleẕîne âẕev mûsâ feberra'ehü-llâhü mimmâ ḳâlû. vekâne `inde-llâhi vecîhâ.

Diyanet İşleri

Ey inananlar! Musa'yı incitenler gibi olmayın. Nitekim Allah onu, söylediklerinden beri tutmuştu. O, Allah'ın katında değerli bir kişiydi.

Diyanet Vakfı

Ey iman edenler! Siz de Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefli idi.

Edip Yüksel

Ey inananlar, Musa'yı incitenler gibi olmayın. ALLAH onu onların suçlamalarından akladı. ALLAH'ın katında itibarı olan biriydi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey iman edenler: Sizler Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Eziyet ettiler de Allah onu, onların söylediklerinden temize çıkardı. O, Allah yanında mevki sahibi idi.

Öztürk

Ey iman edenler! Mûsa'ya eziyet edenler gibi olmayın! Allah, Mûsa'yı onların dediğinden uzak tutmuştur. O, Allah katında olumlu, itibarlı bir kul idi.

Suat Yıldırım

Ey iman edenler! Mûsâ'ya eziyet edenler gibi olmayın. Eziyet ettiler de, Allah onu, onların dediklerinden akladı, beri olduğunu ortaya koydu. O, Allah nezdinde pek itibarlı bir kişi idi.

Süleyman Ateş

Ey inananlar, şu kimseler gibi olmayın ki, Musa'ya eziyet ettiler de Allah onu onların dediklerinden beraat ettirdi; o, Allah yanında vecih (gözde, itibarlı bir kul) idi.

يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ ٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَقُولُوا۟ قَوْلًۭا سَدِيدًۭا ﴿٧٠﴾

Ey inananlar, çekinin Allah'tan ve sözün düzünü, doğrusunu söyleyin.

Alİ Bulaç

Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve sözü doğru söyleyin.

Çeviriyazı

yâ eyyühe-lleẕîne âmenü-tteḳu-llâhe veḳûlû ḳavlen sedîdâ.

Diyanet İşleri

Ey inananlar! Allah'tan sakının, dürüst söz söyleyin de Allah işlerinizi kendinize yararlı kılsın ve günahlarınızı size bağışlasın. Kim Allah'a ve Peygamber'ine itaat ederse, şüphesiz büyük bir kurtuluşa ermiş olur.

Diyanet Vakfı

Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin.

Edip Yüksel

Ey inananlar, ALLAH'ı sayın ve doğru söz söyleyin.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sağlam söz söyleyin,

Öztürk

Ey iman edenler! Allah'tan sakının ve sağlam söz seyleyin!

Suat Yıldırım

Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve hep doğru söz söyleyin ki Allah da işlerinizi ve hallerinizi düzeltsin, günahlarınızı affetsin.Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, pek büyük bir mutluluk ve başarıya nail olur.

Süleyman Ateş

Ey inananlar, Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin.

يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَٰلَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ ۗ وَمَن يُطِعِ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا ﴿٧١﴾

Söyleyin de yaptığınız işleri iyi ve düzgün bir hale getirsin ve suçlarınızı yarlıgasın ve kim, Allah'a ve Peygamberine itaat ederse gerçekten de pek büyük bir kurtuluşa nail olur, muradına erer.

Alİ Bulaç

Ki O ( Allah), amellerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, artık o en büyük kurtuluşla kurtulmuştur.

Çeviriyazı

yuṣliḥ leküm a`mâleküm veyagfir leküm ẕünûbeküm. vemey yüṭi`i-llâhe verasûlehû feḳad fâze fevzen `ażîmâ.

Diyanet İşleri

Ey inananlar! Allah'tan sakının, dürüst söz söyleyin de Allah işlerinizi kendinize yararlı kılsın ve günahlarınızı size bağışlasın. Kim Allah'a ve Peygamber'ine itaat ederse, şüphesiz büyük bir kurtuluşa ermiş olur.

Diyanet Vakfı

(Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.

Edip Yüksel

Ki işlerinizi düzeltsin, günahlarınızı bağışlasın. Kim ALLAH'a ve elçisine uyarsa büyük bir zafer kazanmıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ki (Allah) işlerinizi yoluna koysun ve günahlarınızı bağışlasın. Her kim Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse, o gerçekten büyük murada ermiştir.

Öztürk

Ki Allah amellerinizi barışa/hayra yarayışlı kılsın, günahlarınızı affetsin. Allah'a ve O'nun resulüne itaat eden, büyük bir başarı elde etmiştir.

Suat Yıldırım

Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve hep doğru söz söyleyin ki Allah da işlerinizi ve hallerinizi düzeltsin, günahlarınızı affetsin.Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, pek büyük bir mutluluk ve başarıya nail olur.

Süleyman Ateş

Ki (Allah) işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Resulüne ita'at ederse, büyük bir başarıya ermiş olur.

إِنَّا عَرَضْنَا ٱلْأَمَانَةَ عَلَى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱلْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا ٱلْإِنسَٰنُ ۖ إِنَّهُۥ كَانَ ظَلُومًۭا جَهُولًۭا ﴿٧٢﴾

Şüphe yok ki biz arzettik emaneti göklere ve yeryüzüne ve dağlara, derken onlar, onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular ve onu yükledik insana; şüphe yok ki çok zalim oldu, çok bilgisiz bir hale geldi.

Alİ Bulaç

Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Çeviriyazı

innâ `araḍne-l'emânete `ale-ssemâvâti vel'arḍi velcibâli feebeynâ ey yaḥmilnehâ veeşfaḳne minhâ veḥamelehe-l'insân. innehû kâne żalûmen cehûlâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu Biz, sorumluluğu (emaneti) göklere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir; onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim ve çok cahildir. (kabulüne rağmen emanete hıyanet etmektedir)

Diyanet Vakfı

Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.

Edip Yüksel

Biz sorumluluğu (sınanmayı) göklere, yere, dağlara sunmuştuk da onlar onu yüklenmekten çekinmişler ve kabul etmemişlerdi. Ancak onu insan yüklendi; o zalim ve cahil olmuştu.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar, onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O gerçekten çok zalim ve çok cahildir.

Öztürk

Biz emâneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi.

Suat Yıldırım

Biz emaneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten kaçındılar.Zira sorumluluğundan korktular, ama onu insan yüklendi. İnsan (bu emanetin hakkını gözetmediğinden) cidden çok zalim, çok cahildir.

Süleyman Ateş

Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk; onu yüklenmekten kaçındılar, on(un sorumluluğun)dan korktular; onu insan yüklendi; (fakat onun ağır sorumluluğunu tam kavrayamadı) doğrusu o, çok zalim, çok cahildir.

لِّيُعَذِّبَ ٱللَّهُ ٱلْمُنَٰفِقِينَ وَٱلْمُنَٰفِقَٰتِ وَٱلْمُشْرِكِينَ وَٱلْمُشْرِكَٰتِ وَيَتُوبَ ٱللَّهُ عَلَى ٱلْمُؤْمِنِينَ وَٱلْمُؤْمِنَٰتِ ۗ وَكَانَ ٱللَّهُ غَفُورًۭا رَّحِيمًۢا ﴿٧٣﴾

Emanete hıyanet etmeleri yüzünden Allah, münafık erkeklerle münafık kadınları ve şirk koşan erkeklerle şirk koşan kadınları azaplandıracak, hıyanette bulunmayan inanmış erkeklerle inanmış kadınlara da tövbe nasip edecektir ve Allah, suçları örter, rahimdir.

Alİ Bulaç

Şundan ki: Allah, münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandıracak; mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların tevbesini kabul edecektir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

Çeviriyazı

liyü`aẕẕibe-llâhü-lmünâfiḳîne velmünâfiḳâti velmüşrikîne velmüşrikâti veyetûbe-llâhü `ale-lmü'minîne velmü'minât. vekâne-llâhü gafûrar raḥîmâ.

Diyanet İşleri

Bunun sonucu olarak, Allah, ikiyüzlü erkek ve kadınlara, Allah'a ortak koşan erkek ve kadınlara azap verecektir. Allah inanan erkek ve kadınların tevbelerini kabul buyuracaktır. Allah bağışlar ve merhamet eder.

Diyanet Vakfı

(Allah bu emaneti insana vermek suretiyle), münafık erkeklere ve münafık kadınlara, müşrik erkeklere ve müşrik kadınlara azap edecek, inanan erkeklerin ve inanan kadınların da tevbesini kabul buyuracaktır. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.

Edip Yüksel

Böylece, ALLAH ikiyüzlü erkekleri ve kadınları, ortak koşan erkekleri ve kadınları cezalandırır ve ALLAH inanan erkeklerin ve kadınların tevbelerini kabul eder. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü Allah münafık erkeklerle münafık kadınlara, müşrik erkeklerle müşrik kadınlara azab edecek, mümin erkeklerle mümin kadınların da tevbelerini kabul edecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Öztürk

Bunun böyle olması, Allah'ın; ikiyüzlü erkeklerle ikiyüzlü kadınlara, şirke sapmış erkeklerle şirke sapmış kadınlara azap etmesi, mümin erkeklerle mümin kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.

Suat Yıldırım

Bunun varacağı sonuç da, Allah'ın münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkek ve müşrik kadınları cezalandırması, mümin erkek ve mümin kadınların ise tövbelerini kabul buyurması olacaktır. Allah gerçekten gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur).

Süleyman Ateş

(Allah bu emaneti insana vermiştir) Ki iki yüzlü erkeklere ve iki yüzlü kadınlara, ortak koşan erkeklere ve ortak koşan kadınlara azab etsin; inanan erkekleri ve inanan kadınları da bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.