Main pages

Surah Ya Seen [Ya Seen] in Turkish

Surah Ya Seen [Ya Seen] Ayah 83 Location Maccah Number 36

يسٓ ﴿١﴾

Ya Sin.

Alİ Bulaç

Yasîn.

Çeviriyazı

yâ-sîn.

Diyanet İşleri

Ya, Sin.

Edip Yüksel

Y. S.

وَٱلْقُرْءَانِ ٱلْحَكِيمِ ﴿٢﴾

Andolsun, beyanında hikmet, hükmünde metanet olan Kur'an'a.

Alİ Bulaç

Andolsun hikmetli Kur'an'a,

Çeviriyazı

velḳur'âni-lḥakîm.

Diyanet İşleri

Kuran'ı Hakim'e and olsun ki, sen doğru yol üzere gönderilmiş peygamberlerdensin.

Diyanet Vakfı

Hikmet dolu Kur'an hakkı için,

Edip Yüksel

Bilge Kuran'a and olsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Muhammed! Hikmetli Kur'ân'a andolsun ki, sen risâlet görevi ile gönderilen peygamberlerdensin.

Öztürk

Yemin olsun o hikmetlerle dolu Kur'an'a ki,

Suat Yıldırım

Hikmetli Kur'ân’a andolsun:

Süleyman Ateş

Hikmetli Kur'an'a andolsun.

إِنَّكَ لَمِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ ﴿٣﴾

Şüphe yok ki sen, gönderilenlerdensin.

Alİ Bulaç

Gerçekten sen, gönderilen (elçi)lerdensin.

Çeviriyazı

inneke lemine-lmürselîn.

Diyanet İşleri

Kuran'ı Hakim'e and olsun ki, sen doğru yol üzere gönderilmiş peygamberlerdensin.

Diyanet Vakfı

Sen şüphesiz peygamberlerdensin.

Edip Yüksel

Sen elbette elçilerden birisin.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Muhammed! Hikmetli Kur'ân'a andolsun ki, sen risâlet görevi ile gönderilen peygamberlerdensin.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, sen, gönderilen elçilerdensin;

Suat Yıldırım

Sen elbette gönderilen resullerdensin.

Süleyman Ateş

Kuşkusuz sen gönderilmiş elçilerdensin.

عَلَىٰ صِرَٰطٍۢ مُّسْتَقِيمٍۢ ﴿٤﴾

Doğru bir yoldasın.

Alİ Bulaç

Dosdoğru bir yol üzerinde(sin).

Çeviriyazı

`alâ ṣirâṭim müsteḳîm.

Diyanet İşleri

Kuran'ı Hakim'e and olsun ki, sen doğru yol üzere gönderilmiş peygamberlerdensin.

Diyanet Vakfı

Doğru yol üzerindesin.

Edip Yüksel

Dosdoğru bir yol üzerinde.

Elmalılı Hamdi Yazır

Dosdoğru bir yol üzerindesin.

Öztürk

Dosdoğru bir yol üzerindesin.

Suat Yıldırım

Dosdoğru yol üzerindesin.

Süleyman Ateş

Dosdoğru bir yol üzerinde,

تَنزِيلَ ٱلْعَزِيزِ ٱلرَّحِيمِ ﴿٥﴾

Üstün ve rahim tarafından indirilmiştir.

Alİ Bulaç

(Kur'an) Güçlü ve üstün olan, esirgeyen (Allah')ın indirmesidir.

Çeviriyazı

tenzîle-l`azîzi-rraḥîm.

Diyanet İşleri

Bu, babaları uyarılmadığından gafil kalmış bir milleti uyarman için güçlü ve merhametli olan Allah'ın indirdiği Kuran'dır.

Diyanet Vakfı

(Bu Kur'an) üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.

Edip Yüksel

Bu, Üstün ve Rahim olanın indirdiği bir vahiydir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın.

Öztürk

Azîz ve Rahîm'in indirdiği üzeresin.

Suat Yıldırım

O, azîz ve rahîmden indirilen bir tenzil olup, ataları uyarılmamış, hâliyle, kendileri de gaflette giden, bir topluluğu uyarmak için gönderilmişsin.

Süleyman Ateş

Yani üstün ve çok esirgeyen Allah'ın indirdiği (Kur'an yolu) üzerindesin.

لِتُنذِرَ قَوْمًۭا مَّآ أُنذِرَ ءَابَآؤُهُمْ فَهُمْ غَٰفِلُونَ ﴿٦﴾

Korkutman için, ataları korkutulmamış topluluğu; onlardır gafil olanlar.

Alİ Bulaç

Babaları uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin).

Çeviriyazı

litünẕira ḳavmem mâ ünẕira âbâühüm fehüm gâfilûn.

Diyanet İşleri

Bu, babaları uyarılmadığından gafil kalmış bir milleti uyarman için güçlü ve merhametli olan Allah'ın indirdiği Kuran'dır.

Diyanet Vakfı

Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir.

Edip Yüksel

Ataları uyarılmadığından tümüyle habersiz kalmış bir toplumu uyarman için...

Elmalılı Hamdi Yazır

Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın.

Öztürk

Babaları uyarılmamış, tam gaflet içinde bir toplumu uyarman için gönderildin.

Suat Yıldırım

O, azîz ve rahîmden indirilen bir tenzil olup, ataları uyarılmamış, hâliyle, kendileri de gaflette giden, bir topluluğu uyarmak için gönderilmişsin.

Süleyman Ateş

Babaları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için (seni gönderdik).

لَقَدْ حَقَّ ٱلْقَوْلُ عَلَىٰٓ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿٧﴾

Andolsun ki onların çoğu hakkında şu söz gerçekleşmiştir: Onlardır inanmayanlar.

Alİ Bulaç

Andolsun, onların çoğu üzerine o söz hak olmuştur; artık inanmazlar.

Çeviriyazı

leḳad ḥaḳḳa-lḳavlü `alâ ekŝerihim fehüm lâ yü'minûn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, hüküm çoğunun aleyhine gerçekleşmiştir, bunun için artık inanmazlar.

Diyanet Vakfı

Andolsun ki onların çoğu gafletlerinin cezasını hak etmişlerdir. Çünkü onlar iman etmiyorlar.

Edip Yüksel

Çoklarının inanmıyacağına dair söz gerçekleşmiştir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki onların çoğunun üzerine azab sözü hak olmuştur. Onlar imana gelmezler.

Öztürk

Yemin olsun ki, onların çoğuna söz hak olmuştur, artık onlar iman etmezler.

Suat Yıldırım

Onların çoğunun hakkında ilahî hüküm hak olarak kesinleşti. Artık imân etmezler onlar...

Süleyman Ateş

Andolsun onların çoğuna o söz (cinlerden ve insanlardan bir kısmını cehenneme dolduracağım, sözü) hak oldu; artık onlar inanmazlar.

إِنَّا جَعَلْنَا فِىٓ أَعْنَٰقِهِمْ أَغْلَٰلًۭا فَهِىَ إِلَى ٱلْأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ ﴿٨﴾

Şüphe yok ki biz, boyunlarına laleler vurduk, elleri, adeta çenelerine kenetlendi lalelerle, bu yüzden onlar, başlarını dimdik tutarlar.

Alİ Bulaç

Gerçekten Biz onların boyunlarına, çenelere kadar (dayanan) halkalar geçirdik; bu yüzden başları yukarı kalkıktır.

Çeviriyazı

innâ ce`alnâ fî a`nâḳihim aglâlen fehiye ile-l'eẕḳâni fehüm muḳmeḥûn.

Diyanet İşleri

Boyunlarına, çenelerine kadar varan demir halkalar geçirmişizdir, bunun için başları yukarı kalkıktır.

Diyanet Vakfı

Biz, onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır.

Edip Yüksel

Boyunlarına, çenelerine kadar varan prangalar taktık da kafaları yukarıya dikilmiştir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişiz. O kelepçeler çenelerine dayanmıştır da burunları yukarı, gözleri aşağı somurtmaktadırlar.

Öztürk

Biz onların boyunlarına bukağılar geçirdik. Bukağılar çenelere dayanmıştır da bu yüzden onların kafaları yukarı kalkıktır.

Suat Yıldırım

Boyunlarına öyle boyunduruklar koyduk ki onlar çenelerine dayanmaktadır. Boyunları yukarı, çeneleri kalkık, gözleri havada bir durumdadırlar.

Süleyman Ateş

Biz onların boyunlarına halkalar geçirdik. Çenelere kadar dayanan o halkalar yüzünden kafaları kalkıktır.

وَجَعَلْنَا مِنۢ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّۭا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّۭا فَأَغْشَيْنَٰهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ ﴿٩﴾

Ve önlerine bir set çektik, arkalarına bir set ve gözlerini bağladık da bu yüzden onlar, görmezler.

Alİ Bulaç

Biz önlerinde bir sed, arkalarında bir sed çektik. Böylelikle onları örtüverdik, artık görmezler.

Çeviriyazı

vece`alnâ mim beyni eydîhim seddev vemin ḫalfihim sedden feagşeynâhüm fehüm lâ yübṣirûn.

Diyanet İşleri

Önlerine ve arkalarına sed çekmişizdir. Gözlerini perdelediğimizden artık göremezler.

Diyanet Vakfı

Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onları kapattık, artık göremezler.

Edip Yüksel

Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çekerek onları perdeledik; artık göremezler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem önlerinden bir sed, arkalarından bir sed çekmişiz, kendilerini sarmışızdır. Baksalar da görmezler.

Öztürk

Önlerine bir set, arkalarına da başka bir set çektik. Böylece onları kuşatıp sardık; artık onlar görmezler.

Suat Yıldırım

Hem önlerinden hem arkalarından bir set yaparak, öylesine çepeçevre sardık ki,artık hiç göremezler onlar...

Süleyman Ateş

Önlerinden bir sed ve arkalarından bir sed çektik de onları kapattık; artık görmezler.

وَسَوَآءٌ عَلَيْهِمْ ءَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿١٠﴾

Ve birdir onlara korkutsan da, korkutmasan da; onlar, inanmazlar.

Alİ Bulaç

Kendilerini uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir; inanmazlar.

Çeviriyazı

vesevâün `aleyhim eenẕertehüm em lem tünẕirhüm lâ yü'minûn.

Diyanet İşleri

Onları uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar.

Diyanet Vakfı

Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.

Edip Yüksel

Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir; inanmazlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onları korkutsan da korkutmasan da onlara göre birdir, inanmazlar.

Öztürk

Sen ha uyarmışsın onları ha uyarmamışsın, fark etmez onlar için; inanmazlar.

Suat Yıldırım

Kendilerine müsavidir: ha uyardın onları, ha uyarmadın, artık iman etmezler onlar...

Süleyman Ateş

Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.

إِنَّمَا تُنذِرُ مَنِ ٱتَّبَعَ ٱلذِّكْرَ وَخَشِىَ ٱلرَّحْمَٰنَ بِٱلْغَيْبِ ۖ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍۢ وَأَجْرٍۢ كَرِيمٍ ﴿١١﴾

Sen, ancak Kur'an'a uyan ve rahmandan, halk görmese de korkan kişiyi korkutabilirsin; müjdele onu yarlıganmayla ve güzelim bir mükafatla.

Alİ Bulaç

Sen ancak, zikre (Kur'an'a) uyan ve gayb ile Rahman olan (Allah')a (karşı) içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarırsın. İşte böylesini, bir bağışlanma ve üstün bir ecirle müjdele.

Çeviriyazı

innemâ tünẕiru meni-ttebe`a-ẕẕikra veḫaşiye-rraḥmâne bilgayb. febeşşirhü bimagfirativ veecrin kerîm.

Diyanet İşleri

Sen ancak, Kuran'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. Artık o kimseyi, bağışlanma ve cömertçe verilecek bir ecirle müjdele.

Diyanet Vakfı

Sen ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve görmeden Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesini, bir mağfiret ve güzel bir mükafatla müjdele.

Edip Yüksel

Sen ancak, mesaja uyan ve yalnız başına iken Rahman'a karşı saygılı olan bir kimseyi uyarabilirsin. Onu bağışlanma ve bol bir ödülle müjdele.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sen ancak Kur'ân'a tabi olan ve görünmediği halde Rahman olan Allah'tan korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla müjdele.

Öztürk

Sen ancak o zikire/Kur'an'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele!

Suat Yıldırım

Sen ey Resulüm, şu kimseyi uyar: İrşâda can kulağıyla tâbi olur, görmediği Rahman'a saygı duyup O’ndan çekinir. Müjdele onu: Mağfiret onun, şerefli mükâfat onun...

Süleyman Ateş

Sen ancak Zikre uyan ve görmeden Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte öylesini bir mağfiret ve güzel bir mükafatla müjdele.

إِنَّا نَحْنُ نُحْىِ ٱلْمَوْتَىٰ وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا۟ وَءَاثَٰرَهُمْ ۚ وَكُلَّ شَىْءٍ أَحْصَيْنَٰهُ فِىٓ إِمَامٍۢ مُّبِينٍۢ ﴿١٢﴾

Şüphe yok ki biz, ölüyü diriltiriz ve yazarız önceden, dünyada yaptıklarını ve sonradan bıraktıkları izleri ve her şeyi apaçık bir kitapta sayıp yazdık, takdir ettik.

Alİ Bulaç

Şüphesiz Biz, ölüleri Biz diriltiriz; onların önden takdim ettiklerini ve eserlerini Biz yazarız. Biz herşeyi, apaçık bir kitapta tespit edip korumuşuz.

Çeviriyazı

innâ naḥnü nuḥyi-lmevtâ venektübü mâ ḳaddemû veâŝârahüm. vekülle şey'in aḥṣaynâhü fî imâmim mübîn.

Diyanet İşleri

Şüphesiz ölüleri dirilten, işlediklerini ve eserlerini yazan Biziz; herşeyi, apaçık bir kitabda saymışızdır.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfuz'da) sayıp yazmışızdır.

Edip Yüksel

Ölüleri biz, evet biz diriltiriz, onların yaptıklarını ve (ölümlerinden sonraki) sonuçlarını yazarız. Biz herşeyi apaçık bir kitapta saymışızdır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten biz ölüleri diriltiriz, onların önceden yapıp gönderdiklerini ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Zaten biz her şeyi açık bir kütükte, bir \"imamı mübin\"de (ana kitapta, yani Levhi mahfuzda) sayıp tesbit etmişizdir.

Öztürk

Biz, yalnız biz, ölüleri diriltiriz ve onların önden gönderdiklerini de eserlerini de yazarız! Zaten biz her şeyi apaçık bir kütükte ayrıntılı olarak kaydetmişizdir.

Suat Yıldırım

Ölüleri diriltecek Biz'iz.Yaptıkları her şeyi ve bütün izlerini bir bir kaydeden Biz’iz.Velhasıl her bir şeyi, apaçık bir kitap’ta sayıp döken Biz’iz.

Süleyman Ateş

Biziz, biz ki, ölüleri diriltiriz ve öne sürdükleri işleri ve bıraktıkları eserleri yazarız. Zaten biz, her şeyi apaçık bir kütüğe ayrıntılı olarak kaydetmişizdir.

وَٱضْرِبْ لَهُم مَّثَلًا أَصْحَٰبَ ٱلْقَرْيَةِ إِذْ جَآءَهَا ٱلْمُرْسَلُونَ ﴿١٣﴾

Örnek getir onlara o şehir halkını; hani oraya peygamberler gelmişti.

Alİ Bulaç

Sen onlara, o şehir halkının örneğini ver; hani oraya elçiler gelmişti.

Çeviriyazı

vaḍrib lehüm meŝelen aṣḥâbe-lḳaryeh. iẕ câehe-lmürselûn.

Diyanet İşleri

İnsanlara, halkına elçiler gelen şehri mesel olarak anlat:

Diyanet Vakfı

Onlara, şu şehir halkını misal getir: Hani onlara elçiler gelmişti.

Edip Yüksel

Onlara, bir kent halkının kendilerine gelen elçilere gösterdiği tavrın örneğini ver.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sen onlara, o şehir halkını örnek ver. Hani oraya peygamberler gelmişti.

Öztürk

Onlara o kent halkını örnek ver. Hani, elçiler gelmişti oraya.

Suat Yıldırım

Sen şimdi onlara bir misâl getir:Mâlum şehir halkını, hani onlara da elçiler gelmişti.

Süleyman Ateş

Onlara elçilerin geldiği şu kent halkını misal olarak anlat:

إِذْ أَرْسَلْنَآ إِلَيْهِمُ ٱثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍۢ فَقَالُوٓا۟ إِنَّآ إِلَيْكُم مُّرْسَلُونَ ﴿١٤﴾

Hani onlara iki kişi göndermiştik de onları yalanlamışlardı, derken bir üçüncü kişiyle kuvvetlendirmiştik onları da şüphe yok ki demişlerdi, biz, size gönderilmiş peygamberleriz.

Alİ Bulaç

Hani onlara iki (elçi) göndermiştik, fakat ikisini yalanlamışlardı. Biz de (iki elçiyi) bir üçüncüyle güçlendirdik; böylece dediler ki: \"Şüphesiz biz, size, gönderilmiş elçileriz.\"

Çeviriyazı

iẕ erselnâ ileyhimü-ŝneyni fekeẕẕebûhümâ fe`azzeznâ biŝâliŝin feḳâlû innâ ileyküm mürselûn.

Diyanet İşleri

Onlara iki elçi göndermiştik; onu yalanladıkları için üçüncü biriyle desteklemiştik. Onlar: \"Biz size gönderildik\" demişlerdi.

Diyanet Vakfı

İşte o zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik. Onları yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü bir elçi gönderdik. Onlar: Biz size gönderilmiş Allah elçileriyiz! dediler.

Edip Yüksel

Onlara iki elçi göndermiştik, ikisini de yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü biriyle desteklemiştik. \"Biz size gönderilen elçileriz,\" demişlerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hani biz onlara iki peygamber göndermiştik, fakat onlar ikisini de yalanlamışlardı. Biz de (onları) üçüncü bir peygamberle destekledik. Onlara: \"Şüphesiz ki biz size gönderilmiş elçileriz.\" dediler.

Öztürk

Hani, biz onlara iki kişi göndermiştik, onları yalanlamışlardı. Bunun üzerine biz, üçüncü bir kişiyle destek vermiştik. Şöyle demişlerdi: \"Biz, size gönderilen elçileriz!\"

Suat Yıldırım

Evet, iki resul gönderdik onlara,“Yalancı!” dediler onlara.Bunun üzerine, güçlendirdik onları bir üçüncü resulle,Dediler hep birden: “Biz Allah'ın elçileriyiz size!”

Süleyman Ateş

Biz onlara iki elçi gönderdik, onları yalanladılar, biz de (elçileri) üçüncü biriyle destekledik. Dediler ki: \"Biz size gönderilen elçileriz.\"

قَالُوا۟ مَآ أَنتُمْ إِلَّا بَشَرٌۭ مِّثْلُنَا وَمَآ أَنزَلَ ٱلرَّحْمَٰنُ مِن شَىْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا تَكْذِبُونَ ﴿١٥﴾

Onlar, siz demişlerdi, ancak bizim gibi insansınız ve rahman da hiçbir şey indirmemiştir, siz, ancak yalan söylemektesiniz.

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Siz, bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsiniz, Rahman (olan Allah) da herhangi bir şey indirmiş değildir. Siz, yalnızca yalan söylüyorsunuz.\"

Çeviriyazı

ḳâlû mâ entüm illâ beşerum miŝlünâ vemâ enzele-rraḥmânü min şey'in in entüm illâ tekẕibûn.

Diyanet İşleri

\"Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman da bir şey indirmemiştir. Sadece yalan söylüyorsunuz\" dediler.

Diyanet Vakfı

Elçilere dediler ki: Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman, herhangi bir şey indirmedi. Siz ancak yalan söylüyorsunuz.

Edip Yüksel

Dediler ki, \"Siz de bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz. Rahman ise hiçbir şey indirmemiştir. Siz yalan söylüyorsunuz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar da: \"Siz bizim gibi insandan başka birşey değilsiniz, hem Rahman olan Allah, hiçbir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.\" dediler.

Öztürk

Kent halkı dedi ki: \"Siz, bizim gibi birer insandan başka şey değilsiniz. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.\"

Suat Yıldırım

Ahali dedi ki: “Doğrusu Rahman'ın indirdiği bir şey yok!Siz de bizim gibi bir beşersiniz, evet evet... siz sadece yalancısınız!”

Süleyman Ateş

(Kentliler) Dediler ki: \"Siz de bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz. Rahman bir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.\"

قَالُوا۟ رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّآ إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ ﴿١٦﴾

Rabbimiz bilir ki demişlerdi, şüphe yok, biz size gönderildik elbet.

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Rabbimiz, gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu bilir.\"

Çeviriyazı

ḳâlû rabbünâ ya`lemü innâ ileyküm lemürselûn.

Diyanet İşleri

Elçiler: \"Doğrusu Rabbimiz bizim size gönderildiğimizi bilir; bize düşen ancak apaçık tebliğdir\" demişlerdi.

Diyanet Vakfı

(Elçiler) dediler ki: Rabbimiz biliyor; biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz.

Edip Yüksel

Dediler ki, \"Rabbimiz bilir ki biz size gönderildik.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Peygamberler dediler ki: \"Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz.\"

Öztürk

Dediler: \"Rabbimiz biliyor ki, biz size gönderilmiş elçileriz.\"

Suat Yıldırım

Resuller dediler: “Elbette biliyor Rabbimiz,Size gönderilen elçileriz biz.”

Süleyman Ateş

(Elçiler) Dediler ki: \"Rabbimiz bilir ki biz size gönderilmiş elçileriz.\"

وَمَا عَلَيْنَآ إِلَّا ٱلْبَلَٰغُ ٱلْمُبِينُ ﴿١٧﴾

Ve bize düşen vazife, ancak apaçık tebliğden ibaret.

Alİ Bulaç

\"Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden başkası yoktur.\"

Çeviriyazı

vemâ `aleynâ ille-lbelâgu-lmübîn.

Diyanet İşleri

Elçiler: \"Doğrusu Rabbimiz bizim size gönderildiğimizi bilir; bize düşen ancak apaçık tebliğdir\" demişlerdi.

Diyanet Vakfı

\"Bizim vazifemiz, açık bir şekilde Allah'ın buyruklarını size tebliğ etmekten başka bir şey değildir\" dediler.

Edip Yüksel

\"Bizim görevimiz, açıkça duyurmaktan ibarettir.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir.\"

Öztürk

\"Bize düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir.\"

Suat Yıldırım

“Açıkça tebliğden başka bir şeyle yükümlü değiliz biz.”

Süleyman Ateş

Bizim üzerimize düşen, yalnız açıkça duyurmaktır.

قَالُوٓا۟ إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ ۖ لَئِن لَّمْ تَنتَهُوا۟ لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌۭ ﴿١٨﴾

Demişlerdi ki: Gerçekten de sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğramadayız, andolsun ki bu işten vazgeçmezseniz elbette taşlarız sizi ve elbette bizden, elemli bir azaba uğrarsınız.

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acı bir azap dokunacaktır.\"

Çeviriyazı

ḳâlû innâ teṭayyernâ biküm. leil lem tentehû lenercümenneküm veleyemessenneküm minnâ `aẕâbün elîm.

Diyanet İşleri

\"Doğrusu sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık; vazgeçmezseniz and olsun ki sizi taşlayacağız ve bizden size can yakıcı bir azap dokunacaktır\" dediler.

Diyanet Vakfı

(Bunun üzerine onlar:) Doğrusu siz bize uğursuz geldiniz. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşlarız. Ve bizden size mutlaka fena bir kötülük dokunur, dediler.

Edip Yüksel

Dediler ki, \"Sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer son vermezseniz sizi taşlarız ve bizden size acı bir ceza dokunacaktır.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar dediler ki: \"Herhalde biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun ki, sizi hiç tınmadan taşlarız ve mutlaka bizden size pek acıklı bir azab dokunur.\"

Öztürk

Dediler: \"Sizin yüzünüzden uğursuzlukla karşılaştık/biz sizi uğursuzluk sebebi saymaktayız. Eğer bu işe son vermezseniz, sizi mutlaka taşlayacağız. Ve bizden size acıklı bir azap kesinlikle dokunacaktır.\"

Suat Yıldırım

Ahâli dedi ki: “Uğursuzsunuz siz, şayet vazgeçmezseniz, sizi taşlarız, acı mı acı bir azap size dokundururuz.”

Süleyman Ateş

(Kentliler) Dediler ki: \"Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız ve bizden size acı bir azab dokunur.\"

قَالُوا۟ طَٰٓئِرُكُم مَّعَكُمْ ۚ أَئِن ذُكِّرْتُم ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌۭ مُّسْرِفُونَ ﴿١٩﴾

Onlar da, uğursuzluğunuz demişlerdi, kendinizden; öğüt verilirse de mi yapacaksınız bunu? Hayır, siz, haddi aşmış bir topluluksunuz.

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Uğursuzluğunuz, sizinledir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Hayır, siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz.\"

Çeviriyazı

ḳâlû ṭâiruküm me`aküm. ein ẕükkirtüm. bel entüm ḳavmüm müsrifûn.

Diyanet İşleri

Elçiler: \"Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Bu uğursuzluk size öğüt verildiği için mi? Hayır; siz, aşırı giden bir milletsiniz\" demişlerdi.

Diyanet Vakfı

Elçiler şöyle cevap verdi: Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Size nasihat ediliyorsa bu uğursuzluk mudur? Bilakis, siz aşırı giden bir milletsiniz.

Edip Yüksel

Dediler ki, \"Uğursuzluğunuz sizden kaynaklanmaktadır. Size uyarıda bulunulduğu için mi? Siz gerçekten sınırı aşan bir topluluksunuz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Peygamberler de şöyle cevap verdiler: \"Sizin uğursuzluğunuz beraberinizdedir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavimsiniz.\"

Öztürk

Dediler: \"Uğursuzluk kuşunuz sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi bütün bunlar? Hayır, siz savurganlığa, aşırılığa sapmış bir topluluksunuz.\"

Suat Yıldırım

Resuller cevap verdiler:“Uğursuzluğunuz sizinle beraber, çünkü siz imânsızsınız, irşâd edildiniz diye mi böyle söylüyorsunuz?Haddi aşan toplumun tekisiniz siz!”

Süleyman Ateş

(Elçiler) Dediler ki: \"Uğursuzluğunuz sizin kendinizdedir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz)? Hayır siz aşırı giden bir kavimsiniz.\"

وَجَآءَ مِنْ أَقْصَا ٱلْمَدِينَةِ رَجُلٌۭ يَسْعَىٰ قَالَ يَٰقَوْمِ ٱتَّبِعُوا۟ ٱلْمُرْسَلِينَ ﴿٢٠﴾

Ve şehrin ta öte ucundan birisi, koşarak gelmişti de ey kavmim demişti, uyun peygamberlere.

Alİ Bulaç

Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: \"Ey kavmim, elçilere uyun\" dedi.

Çeviriyazı

vecâe min aḳṣe-lmedîneti racülüy yes`â ḳâle yâ ḳavmi-ttebi`ü-lmürselîn.

Diyanet İşleri

Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam gelmiş ve şöyle demişti: \"Ey Milletim! Gönderilen elçilere uyun.\"

Diyanet Vakfı

Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. \"Ey kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz!\"

Edip Yüksel

Kentin en uzak yakasından bir adam koşarak, \"Ey halkım,\" dedi, \"Elçilere uyun.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

O sırada şehrin ta ucundan bir adam koşarak geldi ve: \"Ey kavmim! Uyun o elçilere!\"

Öztürk

Kentin öbür ucundan bir adam koşarak gelip şöyle dedi: \"Ey topluluk, bu elçilere uyun!\"

Suat Yıldırım

Derken... şehrin öte başından, koşarak bir adam geldi ve onlara dedi ki:“N'olur ey kavmim! Gelin siz bu resullere uyun!”

Süleyman Ateş

Kentin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: \"Ey kavmim, elçilere uyun.\" dedi.

ٱتَّبِعُوا۟ مَن لَّا يَسْـَٔلُكُمْ أَجْرًۭا وَهُم مُّهْتَدُونَ ﴿٢١﴾

Uyun sizden hiçbir ücret istemeyenlere ve onlardır doğru yolu bulanlar.

Alİ Bulaç

\"Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir.\"

Çeviriyazı

ittebi`û mel lâ yes'elüküm ecrav vehüm mühtedûn.

Diyanet İşleri

\"Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar.\"

Diyanet Vakfı

\"Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tabi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir.\"

Edip Yüksel

\"Sizden bir ücret istemiyenlere uyun. Onlar doğru yoldadır.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermişlerdir.\"

Öztürk

\"Sizden herhangi bir ücret istemeyelere uyun. Onlardır doğruyu ve güzeli bulanlar.\"

Suat Yıldırım

“Sizden bir ücret istemeyen, sizden hiç menfaat beklemeyen, dosdoğru yolda yürüyen bu kimselere uyun!”

Süleyman Ateş

Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar.

وَمَا لِىَ لَآ أَعْبُدُ ٱلَّذِى فَطَرَنِى وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٢٢﴾

Ve ne olmuş bana da beni yaratana kulluk etmeyecekmişim ve siz de, sonunda dönüp onun tapısına gideceksiniz.

Alİ Bulaç

\"Bana ne oluyor ki, beni yaratana kulluk etmeyecekmişim? Siz O'na döndürüleceksiniz.\"

Çeviriyazı

vemâ liye lâ a`büdü-lleẕî feṭaranî veileyhi türce`ûn.

Diyanet İşleri

\"Beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim? Siz de O'na döneceksiniz.\"

Diyanet Vakfı

\"Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet etmeyecekmişim! Halbuki, hepiniz O'na döndürüleceksiniz.\"

Edip Yüksel

\"Beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim? Siz de O'na döneceksiniz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim beni yaratana? Hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz.\"

Öztürk

\"Beni yaratana ne diye kulluk etmeyecek mişim ben? Ve sizler de O'na döndürüleceksiniz.\"

Suat Yıldırım

“Hem ne olmuş ki bana? Neden tapmayayım beni yaratana?Hem sizlerin de dönüşü ancak olacak O'na!”

Süleyman Ateş

Ben niçin beni yaratana kulluk etmeyeyim? Siz de hep O'na döndürüleceksiniz.

ءَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِۦٓ ءَالِهَةً إِن يُرِدْنِ ٱلرَّحْمَٰنُ بِضُرٍّۢ لَّا تُغْنِ عَنِّى شَفَٰعَتُهُمْ شَيْـًۭٔا وَلَا يُنقِذُونِ ﴿٢٣﴾

Onu bırakıp da başka mabutlar mı kabul edeyim? Rahman, bana bir zarar vermeyi isterse onların şefaatleri, bana hiçbir fayda veremeyeceği gibi onlar, beni kurtaramazlar da.

Alİ Bulaç

\"Ben, O'ndan başka İlahlar edinir miyim ki, Rahman (olan Allah), bana bir zarar dileyecek olsa, ne onların şefaati bana bir şeyle yarar sağlar, ne de onlar beni kurtarabilirler.\"

Çeviriyazı

eetteḫiẕü min dûnihî âliheten iy yüridni-rraḥmânü biḍurril lâ tugni `annî şefâ`atühüm şey'ev velâ yünḳiẕûn.

Diyanet İşleri

\"O'nu bırakıp da tanrılar edinir miyim? Eğer Rahman olan Allah bana bir zarar vermek isterse, o tanrıların şefaati bana fayda vermez, beni kurtaramazlar.\"

Diyanet Vakfı

\"O'ndan başka tanrılar mı edineyim? O çok esirgeyici Allah, eğer bana bir zarar dilerse onların (putların) şefaati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramazlar.\"

Edip Yüksel

\"O'nun dışında tanrılar mı edineyim? Eğer Rahman bana zarar vermek dilese, ne onların şefaati bana bir yarar sağlayabilir ne de beni kurtarabilirler.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar.\"

Öztürk

\"O'ndan başka tanrılar mı edineyim ben? Eğer Rahman bana bir zorluk/zarar dilerse onların şefaati benden hiçbir şeyi savamaz; beni kurtaramazlar.\"

Suat Yıldırım

“Hiç O'ndan başka tanrı edinir miyim! Zirâ Rahman bana zarar vermek dilerse, onların şefaati fayda etmez, hem kurtaramazlar da...”

Süleyman Ateş

O'ndan başka tanrılar edinir miyim hiç? Eğer O çok esirgeyen, bana bir zarar vermek dilese, onların şefa'ati bana hiçbir yarar sağlamaz ve onlar beni kurtaramazlar.\"

إِنِّىٓ إِذًۭا لَّفِى ضَلَٰلٍۢ مُّبِينٍ ﴿٢٤﴾

O vakit şüphe yok ki apaçık bir sapıklık içinde kalırım elbet.

Alİ Bulaç

\"O durumda ise, gerçekten ben apaçık bir sapıklık içinde olmuş olurum.\"

Çeviriyazı

innî iẕel lefî ḍalâlim mübîn.

Diyanet İşleri

\"Doğrusu o takdirde apaçık bir sapıklık içinde olurum.\"

Diyanet Vakfı

\"İşte o zaman ben apaçık bir sapıklığın içine gömülmüş olurum.\"

Edip Yüksel

\"O zaman tümüyle sapıtmış olurum.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Şüphesiz ki ben, o zaman apaçık bir sapıklık içinde olurum.\"

Öztürk

\"Bu durumda ben elbette ki açık bir sapıklığın içine düşerim.\"

Suat Yıldırım

“O durumda ben, besbelli bir sapıklıkta olurum.

Süleyman Ateş

O takdirde ben, apaçık bir sapıklık içinde olurum.

إِنِّىٓ ءَامَنتُ بِرَبِّكُمْ فَٱسْمَعُونِ ﴿٢٥﴾

Şüphe yok ki ben, Rabbinize inandım, duyun sözümü.

Alİ Bulaç

\"Şüphesiz ben, sizin Rabbinize iman ettim; işte beni işitin.\"

Çeviriyazı

innî âmentü birabbiküm fesme`ûn.

Diyanet İşleri

\"Şüphesiz ben Rabbinize inandım, beni dinleyin.\"

Diyanet Vakfı

\"Şüphesiz ben, Rabbinize inandım, beni dinleyin.\"

Edip Yüksel

\"Ben sizin Rabbinize inandım; lütfen beni dinleyin.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman getirdim, gelin dinleyin beni.\"

Öztürk

\"Ben, sizin Rabbinize iman ettim, artık dinleyin beni!\"

Suat Yıldırım

Amma bakın:Ben Rabbinize inanıyorum, sizler de bunu işitmiş olun!”

Süleyman Ateş

Ben sizin Rabbinize inandım, (gelin) beni dinleyin.

قِيلَ ٱدْخُلِ ٱلْجَنَّةَ ۖ قَالَ يَٰلَيْتَ قَوْمِى يَعْلَمُونَ ﴿٢٦﴾

Denildi ki: Gir cennete. Ne olurdu dedi, kavmim de bilseydi.

Alİ Bulaç

Ona: \"Cennete gir\" denildi. O da: \"Keşke benim kavmim de bir bilseydi\" dedi.

Çeviriyazı

ḳîle-dḫuli-lcenneh. ḳâle yâ leyte ḳavmî ya`lemûn.

Diyanet İşleri

Ona \"Cennete gir\" denince, \"Keşke milletim Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını bilseydi!\" demişti.

Diyanet Vakfı

Ona: Cennete gir\" denilince. \"Keşke, dedi, kavmim bilseydi!\"

Edip Yüksel

(Ölüm anında) Kendisine, \"Cennete gir,\" denir. \"Keşke benim halkım bir bilseydi...\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Sonra ona) \"haydi gir cennete!\" denildi. O da dedi ki: \"Ne olurdu kavmim bilseydi!\"

Öztürk

\"Gir cennete!\" denildi. Dedi: \"Kavmim bir bilebilseydi?

Suat Yıldırım

Ona “Buyur cennete gir!” denildi.O ise halkını hatırlayarak: “Ah halkım bir bilseydi!” dedi.

Süleyman Ateş

Ona: \"Cennete gir\" denilince: \"Keşke, dedi, kavmim bilseydi.

بِمَا غَفَرَ لِى رَبِّى وَجَعَلَنِى مِنَ ٱلْمُكْرَمِينَ ﴿٢٧﴾

Ne yüzden Rabbimin beni yarlıgadığını ve yüce derecelere ermişler arasına kattığını.

Alİ Bulaç

\"Rabbimin beni bağışladığını ve ağırlananlardan kıldığını.\"

Çeviriyazı

bimâ gafera lî rabbî vece`alenî mine-lmükramîn.

Diyanet İşleri

Ona \"Cennete gir\" denince, \"Keşke milletim Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını bilseydi!\" demişti.

Diyanet Vakfı

\"Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını!\"

Edip Yüksel

\"Rabbimin beni bağışladığını ve beni ağırladığını...\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Rabbimin beni bağışladığını ve beni kendilerine ikram edilen kullarından kıldığını.\"

Öztürk

Ki Rabbim beni affetti; beni, ikram edilenlerden kıldı.\"

Suat Yıldırım

“Ah bir bilseler: Rabbimin beni affettiğini, beni ikramlara gark ettiğini!”

Süleyman Ateş

Rabbimin beni bağışladığını ve beni ağırlananlardan kıldığını!\"

۞ وَمَآ أَنزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِۦ مِنۢ بَعْدِهِۦ مِن جُندٍۢ مِّنَ ٱلسَّمَآءِ وَمَا كُنَّا مُنزِلِينَ ﴿٢٨﴾

Ve ondan sonra kavmine, gökten asker indirmedik ve helak ettiklerimize bu çeşit asker de indirmemiştik zaten.

Alİ Bulaç

Kendisinden sonra ise, kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik; indirecek de değildik.

Çeviriyazı

vemâ enzelnâ `alâ ḳavmihî mim ba`dihî min cündim mine-ssemâi vemâ künnâ münzilîn.

Diyanet İşleri

Ondan sonra milleti üzerine gökten bir ordu indirmedik; zaten indirecek de değildik; sadece tek bir çığlık.. o kadar, hemen sönüp gittiler.

Diyanet Vakfı

Biz ondan sonra, onun milletini helak etmek için üzerlerine gökten herhangi bir ordu indirmedik ve indirecek de değildik.

Edip Yüksel

Ondan sonra biz, halkının üzerine gökten bir ordu indirmedik; indirmeğe gerek duymadık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz arkasından kavminin üzerine bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.

Öztürk

Biz onun ardından kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.

Suat Yıldırım

Onun vefatından sonra, kavminin üzerine, gökten bir ordu indirmedik, zaten bu âdetimizden de değildi.

Süleyman Ateş

Ondan sonra biz, kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirici de değildik, (buna gerek yoktu).

إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةًۭ وَٰحِدَةًۭ فَإِذَا هُمْ خَٰمِدُونَ ﴿٢٩﴾

Azabımız, ancak bir bağrıştan ibaretti, o anda hepsi de sönüp gitti.

Alİ Bulaç

(Ancak onlara) Yalnızca bir tek çığlık (yetti); anında sönüverdiler.

Çeviriyazı

in kânet illâ ṣayḥatev vâḥideten feiẕâ hüm ḫâmidûn.

Diyanet İşleri

Ondan sonra milleti üzerine gökten bir ordu indirmedik; zaten indirecek de değildik; sadece tek bir çığlık.. o kadar, hemen sönüp gittiler.

Diyanet Vakfı

(Onları helak eden) korkunç sesten başka bir şey değildi. Birdenbire sönüverdiler.

Edip Yüksel

Sadece bir patlama... Hemen donakaldılar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sadece bir gürültü oldu, onlar da hemen sönüverdiler.

Öztürk

Olan, sadece korkunç titreşimli bir sesti. Ve bir anda sönüverdiler.

Suat Yıldırım

(Orduya ne lüzum?), bir tek ses yeter! Bir de bakmışsınız: Sönüp kalmışlar...

Süleyman Ateş

Sadece korkunç bir gürültü oldu, hemen sönüverdiler.

يَٰحَسْرَةً عَلَى ٱلْعِبَادِ ۚ مَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ ﴿٣٠﴾

Yazıklar olsun kullara, onlara hiçbir peygamber gelmedi ki onunla alay etmesinler.

Alİ Bulaç

Yazıklar olsun kullara; ki onlara bir elçi gelmeyegörsün, mutlaka onunla alay ederlerdi.

Çeviriyazı

yâ ḥasraten `ale-l`ibâd. mâ ye'tîhim mir rasûlin illâ kânû bihî yestehziûn.

Diyanet İşleri

Kullara yazıklar olsun! Kendilerine hangi elçi gelse, onu alaya alıyorlardı.

Diyanet Vakfı

Ne yazık şu kullara! Onlara bir peygamber gelmeyegörsün, ille de onunla alay etmeye kalkışırlar.

Edip Yüksel

Halkın durumu pek yazık. Kendilerine her ne zaman bir elçi gelse onunla alay ederlerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine glen her bir peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.

Öztürk

Yazık şu kullara! Kendilerine gelen her resulle mutlaka alay ederlerdi.

Suat Yıldırım

Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine gelen her resul ile, mutlaka alay ederlerdi.

Süleyman Ateş

Yazık şu kullara! Kendilerine gelen her elçi ile mutlaka alay ederlerdi.

أَلَمْ يَرَوْا۟ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنَ ٱلْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ ﴿٣١﴾

Görmediler mi onlardan önce nice ümmetleri helak ettik ki gerçekten de bir daha dünyaya dönmedi onlar.

Alİ Bulaç

Görmüyorlar mı, kendilerinden önce nice nesilleri helak ettik? Onlar, bir daha kendilerine dönmemektedirler.

Çeviriyazı

elem yerav kem ehleknâ ḳablehüm mine-lḳurûni ennehüm ileyhim lâ yerci`ûn.

Diyanet İşleri

Kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi, onların bir daha kendilerine dönmediklerini görmezler mi?

Diyanet Vakfı

Müşrikler görmüyorlar mı ki, onlardan önce nice kavimler helak ettik. Onlar tekrar dönüp de bunlara gelmezler.

Edip Yüksel

Kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi ve onların bir daha kendilerine dönmediklerini görmezler mi?

Elmalılı Hamdi Yazır

Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice kuşakları helak etmişiz. Onlar artık kendilerine dönüp gelmiyorlar.

Öztürk

Görmediler mi, kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettik! Onlar artık bir daha bunlara dönmeyecekler.

Suat Yıldırım

Kendilerinden önce nice nesilleri imhâ ettiğimizi, ve onların da kendilerine dönmediğini görmezler miydi?

Süleyman Ateş

Görmediler mi kendilerinden önce nice nesilleri yok ettik; onlar bir daha kendilerine dönüp gelmezler?

وَإِن كُلٌّۭ لَّمَّا جَمِيعٌۭ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ ﴿٣٢﴾

Ve şüphesiz hepsi de tapımıza getirilmiştir onların.

Alİ Bulaç

Ancak onların hepsi, toplanmış olarak Huzurumuz'a getirilmişlerdir.

Çeviriyazı

vein küllül lemmâ cemî`ul ledeynâ muḥḍarûn.

Diyanet İşleri

Hepsi huzurumuza getirileceklerdir.

Diyanet Vakfı

Elbette onların hepsi (kıyamet gününde) karşımızda hazır bulunacaklar.

Edip Yüksel

Hepsi toplanıp huzurumuza getirileceklerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onların hepsi toplanıp, sadece bizim huzurumuza getirilmişlerdir.

Öztürk

Ancak herkes toplandığında, onlar da huzurumuzda hazır bulundurulacaklar.

Suat Yıldırım

Hiç kimse hariç kalmamak üzere, hepsi huzurumuza toplanacaklar!

Süleyman Ateş

Ancak hepsi toplandığı zaman huzurumuza getirileceklerdir.

وَءَايَةٌۭ لَّهُمُ ٱلْأَرْضُ ٱلْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَٰهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّۭا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ ﴿٣٣﴾

Ve bir delildir onlara, ölü yeryüzünü dirilttik ve oradan taneler çıkardık da onları yerler.

Alİ Bulaç

Ölü toprak kendileri için bir ayettir; Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemektedirler.

Çeviriyazı

veâyetül lehümü-l'arḍu-lmeyteh. aḥyeynâhâ veaḫracnâ minhâ ḥabben feminhü ye'külûn.

Diyanet İşleri

İşte onlara bir delil: Ölü yeri diriltir ve oradan taneler çıkarırız da ondan yerler.

Diyanet Vakfı

(Bu hususta) ölü toprak onlar için mühim bir delildir. Biz ona yağmurla hayat verdik ve ondan dane çıkardık. İşte onlar bundan yerler.

Edip Yüksel

Ölü toprak onlar için bir ayettir: Onu diriltiriz ve oradan taneler çıkarırız da ondan yerler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem bir delildir onlara ölü toprak. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar.

Öztürk

Ölü toprak onlar için bir mucizedir. Onu dirilttik, ondan dâne çıkardık; bak işte ondan yiyorlar.

Suat Yıldırım

Delil mi isterler? İşte ölmüş arz! Hayatı ona Biz veriyoruz.Oradan onların yiyecekleri habbeleri çıkarıyoruz. Kendileri de ondan yiyip dururlar.

Süleyman Ateş

Ölü toprak, onlar için bir ayettir, (ölüleri nasıl dirilteceğimize işarettir): Biz onu dirilttik, ondan dane çıkardık da ondan yiyorlar.

وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّٰتٍۢ مِّن نَّخِيلٍۢ وَأَعْنَٰبٍۢ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنَ ٱلْعُيُونِ ﴿٣٤﴾

Ve orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler halkettik ve orada kaynaklar çıkarıp akıttık.

Alİ Bulaç

Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık:

Çeviriyazı

vece`alnâ fîhâ cennâtim min neḫîliv vea`nâbiv vefeccernâ fîhâ mine-l`uyûn.

Diyanet İşleri

Orada hurmalıklar ve üzüm bağları var ederiz, aralarında pınarlar fışkırtırız.

Diyanet Vakfı

Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınarlar fışkırttık.

Edip Yüksel

Orada hurma ağaçları ve üzümlerden oluşan bağ ve bahçeler yetiştirdik ve pınarlar fışkırttık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler yaptık. İçlerinde pınarlardan sular fışkırttık.

Öztürk

Onda hurmalardan, üzümlerden bahçeler oluşturduk, ondan pınarlar fışkırttık;

Suat Yıldırım

Orada üzüm bağları ve hurmalıklar yaptık, orada pınarlar fışkırttık.

Süleyman Ateş

Orada hurma ve üzüm bahçeleri yarattık; orada çeşmeler akıttık.

لِيَأْكُلُوا۟ مِن ثَمَرِهِۦ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ ﴿٣٥﴾

Yesinler diye kendi elleriyle meydana getirmedikleri o meyveleri, hala mı şükretmezler?

Alİ Bulaç

Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. Yine de şükretmiyorlar mı?

Çeviriyazı

liye'külû min ŝemerihî vemâ `amilethü eydîhim. efelâ yeşkürûn.

Diyanet İşleri

Onun ve elleriyle yaptıklarının ürünlerini yesinler; şükretmezler mi?

Diyanet Vakfı

Ta ki, onların meyvelerinden ve elleriyle bunlardan imal ettiklerinden yesinler. Hala şükretmeyecekler mi?

Edip Yüksel

Ki onun ürünlerinden ve elleriyle yetiştirdiklerinden yesinler. Şükretmiyecekler mi?

Elmalılı Hamdi Yazır

(Bunu), Onun ürününden ve kendi elleriyle yaptıklarından yesinler diye (yaptık). Hâlâ şükretmeyecekler mi?

Öztürk

Ki onun ürününden ve ellerinin yapıp ettiğinden yesinler. Hâlâ şükretmiyorlar mı?

Suat Yıldırım

Ta ki onun meyvelerinden yesinler,O meyveleri onlar yapmadılar,Hâlâ şükretmez mi onlar?

Süleyman Ateş

Ki o(suyun, yahut bahçe)nin ürününden ve ellerinin emeğinden yesinler. Hala şükretmiyorlar mı?

سُبْحَٰنَ ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلْأَزْوَٰجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنۢبِتُ ٱلْأَرْضُ وَمِنْ أَنفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ ﴿٣٦﴾

Şanı yücedir, münezzehtir yerden bitirdiği şeyleri ve kendilerinden meydana gelen çocukları ve daha da bilmedikleri şeyleri çifterçifter halk edenin.

Alİ Bulaç

Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) Yücedir.

Çeviriyazı

sübḥâne-lleẕî ḫaleḳa-l'ezvâce küllehâ mimmâ tümbitü-l'arḍu vemin enfüsihim vemimmâ lâ ya`lemûn.

Diyanet İşleri

Yerin yetiştirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmediklerinden çift çift yaratan Allah münezzehtir.

Diyanet Vakfı

Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ı tesbih ve takdis ederim.

Edip Yüksel

Yerin bitirdiklerinden, kendi cinslerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden türlü çiftleri yaratan pek yücedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yerin bitkilerinden, kendi nefislerinden ve daha bilemeyecekleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ın şanı ne yücedir.

Öztürk

Şanı yücedir o Allah'ın ki toprağın bitirdiklerinden, onların öz benliklerinden ve nice bilmediklerinden bütün çiftleri yaratmıştır.

Suat Yıldırım

Münezzehtir o Allah, her noksandan münezzeh!Yerin bitirdiği her şeyi, ve kendilerini, ve daha nice bilmedikleri şeyleri çift yaratan, münezzehtir, Yücedir!

Süleyman Ateş

Ne yücedir O (Allah) ki toprağın bitirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden olan bütün çiftleri yaratmıştır.

وَءَايَةٌۭ لَّهُمُ ٱلَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ ٱلنَّهَارَ فَإِذَا هُم مُّظْلِمُونَ ﴿٣٧﴾

Ve bir delildir onlara gece; gündüzü ve güneşin ziyasını çekip sıyırırız ondan da o anda karanlığa dalarlar.

Alİ Bulaç

Gece de kendileri için bir ayettir. Gündüzü ondan sıyırıp yüzeriz, hemen artık karanlıkta kalıvermişlerdir.

Çeviriyazı

veâyetül lehümü-lleyl. nesleḫu minhü-nnehâra feiẕâ hüm mużlimûn.

Diyanet İşleri

Onlara bir delil de gecedir; gündüzü ondan sıyırırız da karanlıkta kalıverirler.

Diyanet Vakfı

Gece de onlar için bir ibret alametidir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler.

Edip Yüksel

Gece de onlar için bir ayettir: Ondan gündüzü soyarız da onlar karanlıkta kalırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gece de onlara bir delildir. Biz ondan gündüzü soyar çıkarırız, bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlar.

Öztürk

Gece de onlar için bir mucizedir. Gündüzü ondan soyup alırız da onlar karanlığa gömülüverirler.

Suat Yıldırım

Onlara bir delil de gecedir ki.Biz ondan gündüzü sıyırıp soyarız, birden karanlığa gömülürler...

Süleyman Ateş

Gece de onlar için bir ayettir. Gündüzü ondan soyup, alırız, birden onlar karanlıkta kalıverirler.

وَٱلشَّمْسُ تَجْرِى لِمُسْتَقَرٍّۢ لَّهَا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ ٱلْعَزِيزِ ٱلْعَلِيمِ ﴿٣٨﴾

Ve güneş de karar edeceği yere kadar akıp gider bu, üstün, hüküm ve hikmet sahibi mabudun takdiridir.

Alİ Bulaç

Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir.

Çeviriyazı

veşşemsü tecrî limüsteḳarril lehâ. ẕâlike taḳdîru-l`azîzi-l`alîm.

Diyanet İşleri

Güneş de yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. Bu, güçlü ve bilgin olan Allah'ın kanunudur.

Diyanet Vakfı

Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu, aziz ve alim olan Allah'ın takdiridir.

Edip Yüksel

Güneş belirlenmiş olan rotasında akıp gitmektedir. Bu Üstün ve Bilgin olanın kurduğu bir düzendir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.

Öztürk

Güneş, kendine özgü bir durak noktasına/bir durma zamanına doğru akıp gidiyor. Azîz, Alîm olanın takdiridir bu.

Suat Yıldırım

Güneş de bir delildir onlara, akar gider yörüngesinde...O azîz ve alîmin (o üstün kudret sahibinin ve her şeyi bilenin), yaratması böyle olur işte!

Süleyman Ateş

Güneş de kendi müstekarrı (istikrarı veya istikrar bulacağı yer) için akıp gider. Bu, üstün ve bilen(Allah)ın takdiridir.

وَٱلْقَمَرَ قَدَّرْنَٰهُ مَنَازِلَ حَتَّىٰ عَادَ كَٱلْعُرْجُونِ ٱلْقَدِيمِ ﴿٣٩﴾

Ve ay için de muayyen zamanlarda konaklar takdir ettik, her devrin sonunda, eski, kuru ve eğri hurma salkımının çöpüne döner.

Alİ Bulaç

Ay'a gelince, Biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner).

Çeviriyazı

velḳamera ḳaddernâhü menâzile ḥattâ `âde kel`urcûni-lḳadîm.

Diyanet İşleri

Ay için de sonunda kuru bir hurma dalına döneceği konaklar tayin etmişizdir.

Diyanet Vakfı

Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilal) olur da geri döner.

Edip Yüksel

Aya da, kuru bir hurma dalına dönüşünceye kadar çeşitli evreler belirledik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ay'a gelince, ona menziller tayin ettik. Nihayet o eski hurma salkımının çöpü gibi (yay haline) dönmüştür.

Öztürk

Ay'a gelince, biz onun için de bir takım durak noktaları/birtakım evreler belirledik. Nihayet o, eski hurma sapının eğrilmişi gibi geri döner.

Suat Yıldırım

Ay için de birtakım safhalar, duraklar tâyin ettik; dolaşa dolaşa, nihayet eski hurma salkımının çöpü gibi kuru, sarı, kavisli bir hâle gelir.

Süleyman Ateş

Aya da konaklar tayin ettik. Nihayet o, eski urcun(hurma salkımının sapın)a benzer bir hale geldi.

لَا ٱلشَّمْسُ يَنۢبَغِى لَهَآ أَن تُدْرِكَ ٱلْقَمَرَ وَلَا ٱلَّيْلُ سَابِقُ ٱلنَّهَارِ ۚ وَكُلٌّۭ فِى فَلَكٍۢ يَسْبَحُونَ ﴿٤٠﴾

Ne güneş, aya yetişebilir ve ne gece, gündüzü geçebilir; hepsi de bir gökte yüzüp durur.

Alİ Bulaç

Ne Güneş'in Ay'a erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.

Çeviriyazı

le-şşemsü yembegî lehâ en tüdrike-lḳamera vele-lleylü sâbiḳu-nnehâr. veküllün fî felekiy yesbeḥûn.

Diyanet İşleri

Aya erişmek güneşe düşmez. Gece de gündüzü geçemez. Her biri bir yörüngede yürürler.

Diyanet Vakfı

Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler.

Edip Yüksel

Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece, gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.

Öztürk

Güneş'in Ay'a ulaşıp çatması gerekmiyor. Gecenin de gündüzü geçmesi gerekmez. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

Suat Yıldırım

Ne Güneş Ay'a kavuşabilir, ne gece gündüzün önüne geçebilir.O gök cisimlerinden her biri, birer yörüngede akar, durur...

Süleyman Ateş

Ne güneş aya erişebilir, ne de gece, gündüzün önüne geçebilir. Hepsi bir felekte (yörüngede) yüzmektedirler.

وَءَايَةٌۭ لَّهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِى ٱلْفُلْكِ ٱلْمَشْحُونِ ﴿٤١﴾

Ve onlara bir delil de, soylarını, dopdolu gemide taşımamızdır.

Alİ Bulaç

Onların soylarını dolu gemilerde taşımamız da kendileri için bir ayettir.

Çeviriyazı

veâyetül lehüm ennâ ḥamelnâ ẕürriyyetehüm fi-lfülki-lmeşḥûn.

Diyanet İşleri

Onlara bir delil de: Soylarını dolu gemiyle taşımamız ve kendileri için bunun gibi daha nice binekler yaratmış olmamızdır.

Diyanet Vakfı

Onların zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşımamız da onlar için büyük bir ibrettir.

Edip Yüksel

Onlar için bir başka ayette, insan soyunu yüklü gemide taşımamızdır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar için bir delil de bizim, onların neslini dolu bir gemide taşımamızdır.

Öztürk

Zürriyetlerini o dopdolu gemilerde taşımamız da onlar için bir ayettir.

Suat Yıldırım

Bir delil daha onlara:Nesillerini dopdolu gemilerde taşımamızdır.

Süleyman Ateş

Onlar için bir ayet de, onların çoçuklarını dolu gemide taşımamız,

وَخَلَقْنَا لَهُم مِّن مِّثْلِهِۦ مَا يَرْكَبُونَ ﴿٤٢﴾

Ve daha da buna benzer nice binecekleri şeyler yarattık onlara.

Alİ Bulaç

Ve onlar için binmekte oldukları bunun benzeri (nice) şeyleri yaratmamız da.

Çeviriyazı

veḫalaḳnâ lehüm mim miŝlihî mâ yerkebûn.

Diyanet İşleri

Onlara bir delil de: Soylarını dolu gemiyle taşımamız ve kendileri için bunun gibi daha nice binekler yaratmış olmamızdır.

Diyanet Vakfı

Onlar için, bunun gibi binecekleri başka şeyler de yarattık.

Edip Yüksel

Aynı şekilde, sürmeleri için onun bir benzerini yarattık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yine kendileri için onun gibi binecek şeyler yaratmamızdır.

Öztürk

Onlar için gemilere benzer, binecekleri başka şeyler de yarattık.

Suat Yıldırım

Biz, onlar için, gemiye benzer, daha nice binekler yaratırız...

Süleyman Ateş

Ve kendilerine onun gibi binecekleri nice şeyler yaratmamızdır.

وَإِن نَّشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنقَذُونَ ﴿٤٣﴾

Dilersek sulara boğarız onları da ne bir imdatlarına yeten olur, ne de kurtarılır onlar.

Alİ Bulaç

Eğer dilersek onları batırır-boğarız; bu durumda ne onların imdadına yetişen olur, ne de kurtulabilirler.

Çeviriyazı

vein neşe' nugriḳhüm felâ ṣarîḫa lehüm velâ hüm yünḳaẕûn.

Diyanet İşleri

Dilesek, onları suda boğardık; ne yardımlarına koşan bulunur ve ne de kendileri kurtulabilirlerdi.

Diyanet Vakfı

Dilesek onları suda boğarız. O zaman ne onların imdadına koşan olur, ne de onlar kurtarılırlar.

Edip Yüksel

Dileseydik onları boğardık; ne bir çığlıklarına yetişen olurdu, ne de kurtulabilirlerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer dilesek onları boğarız da o zaman ne onların feryadına yetişen bulunur, ne de onlar kurtarılır.

Öztürk

Eğer dilersek onları boğarız. Bu durumda ne kendileri için feryat eden olur ne de kurtarılırlar.

Suat Yıldırım

Şayet dileseydik onları boğardıkNe feryatlarına koşan bir kimse bulabilir, ne de başka türlü kurtarılırlardı.

Süleyman Ateş

Dilesek onları (suda) boğarız, ne kendilerine imdad (eden) olur, ne de kurtarılırlar.

إِلَّا رَحْمَةًۭ مِّنَّا وَمَتَٰعًا إِلَىٰ حِينٍۢ ﴿٤٤﴾

Ancak bizden bir rahmet olur ve bir zamanadek yaşayıp geçinmeleri takdir edilmiş bulunursa o başka.

Alİ Bulaç

Ancak Bizden bir rahmet olması ve (onları) belirli bir zamana kadar yararlandırmamız başka.

Çeviriyazı

illâ raḥmetem minnâ vemetâ`an ilâ ḥîn.

Diyanet İşleri

Ama katımızdan bir rahmet ve bir süreye kadar geçinme olarak onları geri bıraktık.

Diyanet Vakfı

Ancak bizim tarafımızdan bir rahmet ve belli bir zamana kadar dünyadan faydalandırmamız müstesnadır.

Edip Yüksel

Bunun yerine, bizden bir merhamet görürler ve belli bir süreye kadar yaşatılırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamana kadar yaşatmak başka.

Öztürk

Ancak bizden bir rahmet olarak bir süreye kadar daha nimetlensinler diye kurtarılırlar.

Suat Yıldırım

Sadece Biz'den ulaşacak bir rahmet ve onları bir vâdeye kadar yaşatma irademizle hayatta kalabilirler.

Süleyman Ateş

Ancak bizden bir rahmet ve bir süreye kadar yaşatma vardır (acıyarak onları bir süre yaşatırız).

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ٱتَّقُوا۟ مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ ﴿٤٥﴾

Ve onlara, önünüzde bulunanla ardınızda olan azaptan çekinin de rahmete erin dendi mi.

Alİ Bulaç

Onlara: \"Önünüzde ve arkanızda olandan sakının, belki esirgenirsiniz\" denildiğinde, (dinlemeyip inkara devam edenler).

Çeviriyazı

veiẕâ ḳîle lehümü-tteḳû mâ beyne eydîküm vemâ ḫalfeküm le`alleküm türḥamûn.

Diyanet İşleri

Onlara: \"Geçmişinizden ve geleceğinizden sakının, belki acınırsınız\" dendiği zaman yüz çevirirler.

Diyanet Vakfı

Onlara yapmakta olduğunuz ve yapıp arkada bıraktığınız işlerde Allah'tan korkun; umulur ki size merhamet olunur denildiğinde (aldırmazlar).

Edip Yüksel

Kendilerine, \"Geçmişinizden ibret alıp ve geleceğiniz için sakının ki merhamet edilesiniz,\" denilmişti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Durum böyle iken onlara: \"Önünüzdekinden ve arkanızdakinden korkun ki size rahmet edilsin\" denildiği zaman,

Öztürk

Onlara, \"Önünüzdekinden ve arkanızdakinden sakının ki, size merhamet edilebilsin!\" denildiğinde, hiç aldırmazlar.

Suat Yıldırım

Onlara ne zaman: “Hem geçmişte yaptıklarınıza, hem de istikbalde yapacaklarınıza dikkat edin!böylelikle merhamet edilmeye layık olun!” denilse, yüz çevirirler...

Süleyman Ateş

Onlara: \"Önünüzdeki ve arkanızdaki (yani sizden önce geçen ve ileride sizi bekleyen) olaylardan sakının ki, esirgenesiniz,\" dendiği zaman (aldırmazlar).

وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ ءَايَةٍۢ مِّنْ ءَايَٰتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا۟ عَنْهَا مُعْرِضِينَ ﴿٤٦﴾

Ve onlara, Rablerinin delillerinden bir delil geldi mi ancak yüz çevirirler ondan.

Alİ Bulaç

Onlara, Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyi görsün, mutlaka ondan yüz çevirirler.

Çeviriyazı

vemâ te'tîhim min âyetim min âyâti rabbihim illâ kânû `anhâ mü`riḍîn.

Diyanet İşleri

Zaten Rabbinin ayetlerinden herhangi biri kendilerine geldiğinde ondan hep yüz çeviregelmişlerdi.

Diyanet Vakfı

Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyedursun, ille de ondan yüz çevirmişlerdir.

Edip Yüksel

Rab'lerinin ayetlerinden bir ayet kendilerine geldiğinde, ondan yüz çevirmeyi adet edinmişlerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve kendilerine Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet geldiği zaman mutlaka ondan yüz çevirirler.

Öztürk

Çünkü Rablerinin ayetlerinden kendilerine bir ayet gelince, ondan mutlaka yüz çevirmişlerdir.

Suat Yıldırım

Ne zaman Rab'lerinin âyetlerinden bir âyet, gelse, yüz çevirirler...

Süleyman Ateş

Zaten, onlara Rabblerinin ayetlerinden hiçbir ayet gelmez ki ondan yüz çevirmiş olmasınlar.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنفِقُوا۟ مِمَّا رَزَقَكُمُ ٱللَّهُ قَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لِلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ أَنُطْعِمُ مَن لَّوْ يَشَآءُ ٱللَّهُ أَطْعَمَهُۥٓ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِى ضَلَٰلٍۢ مُّبِينٍۢ ﴿٤٧﴾

Ve onlara, Allah'ın, sizi rızıklandırdığı şeylerin bir kısmını hayır yoluna harcayın dendi mi kafir olanlar, inananlara derler ki: Dileseydi Allah doyururdu onu, biz mi doyuralım? Siz, ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz.

Alİ Bulaç

Ve onlara: \"Size Allah'ın rızık olarak verdiklerinden infak edin\" denildiği zaman, o inkar edenler iman edenlere dediler ki: \"Allah'ın, eğer dilemiş olsaydı yedireceği kimseyi biz mi yedirecek mişiz? Gerçekten siz, apaçık bir şaşkınlık içindesiniz.\"

Çeviriyazı

veiẕâ ḳîle lehüm enfiḳû mimmâ razeḳakümü-llâhü ḳâle-lleẕîne keferû lilleẕîne âmenû enuṭ`imü mel lev yeşâü-llâhü aṭ`ameh. in entüm illâ fî ḍalâlim mübîn.

Diyanet İşleri

Onlara: \"Allah'ın size verdiği rızıktan sarfedin\" denince inkar edenler inananlara: \"Allah dileseydi doyurabileceği bir kimseyi biz mi doyuralım? Doğrusu siz apaçık bir sapıklıktasınız\" derler.

Diyanet Vakfı

Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kafirler müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.

Edip Yüksel

Kendilerine, \"ALLAH'ın size verdiği rızıklardan verin,\" denildiğinde, inkar edenler inananlara, \"ALLAH'ın, dilediği taktirde besleyebileceği kimseleri mi besleyelim? Siz gerçekten iyice sapıtmışsınız,\" derler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara: \"Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın\" dendiği zaman, o kâfirler, müminler için: \"Allah'ın dileyince doyurabileceği kimseyi biz mi doyuracağız? Siz apaçık bir sapıklık içinde değil de nesiniz?\" dediler.

Öztürk

Onlara, \"Allah'ın size lütfettiği rızıklardan dağıtın!\" dendiğinde, nankörlüğe sapanlar, iman edenlere şöyle derler: \"Allah'ın, dilediği takdirde yedirip doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz açık bir sapıklık içindesiniz, hepsi bu.\"

Suat Yıldırım

Onlara ne zaman: “Allah'ın size lütfettiğinden, siz de muhtaçlar için harcayın” denilse, kâfirler müminlere şöyle derler: “Size kalsa Allah’ın dilediği takdirde bol bol rızıklandıracağı kimseyi doyurmak bizim mi işimiz?Siz, böyle ne sapık düşünürsünüz!”

Süleyman Ateş

Onlara: \"Allah'ın size verdiği rızıktan (Allah için) verin!\" dendiği zaman, nankörler, inananlara: \"Allah'ın dilediği takdirde yedireceği bir kimseye biz mi yedirelim? Doğrusu siz, apaçık bir sapıklık içindesiniz.\" derler.

وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ ﴿٤٨﴾

Ve derler ki: Bu vait, ne vakit yerine gelecek doğru söylüyorsanız?

Alİ Bulaç

Ve derler ki: \"Eğer doğru söylüyorsanız bu tehdit (etmekte olduğunuz yıkım ve azap) ne zamanmış?\"

Çeviriyazı

veyeḳûlûne metâ hâẕe-lva`dü in küntüm ṣâdiḳîn.

Diyanet İşleri

\"Doğru sözlü iseniz bildirin bu vaad ne zamandır?\" derler.

Diyanet Vakfı

Onlar: Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız, bu tehdit ne zaman gerçekleşecektir? derler.

Edip Yüksel

Aynı zamanda, \"Doğru sözlü iseniz o söz ne zaman gerçekleşecek?\" diye meydan okurlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yine onlar: \"Eğer doğru söylüyorsanız bu (kıyamet) vaadi ne zaman?\" diyorlar.

Öztürk

Bir de şöyle derler: \"Eğer doğru sözlüler iseniz, bu tehdit ne zaman?\"

Suat Yıldırım

Ve yine derler ki: “Eğer doğru söylüyorsanız, bizi tehdid ettiğiniz bu mezarlardan kalkma ne zaman?

Süleyman Ateş

Ve: \"Eğer doğru söylüyorsanız bu tehdid (ettiğiniz azab) ne zaman (gelecek)?\" diyorlar.

مَا يَنظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةًۭ وَٰحِدَةًۭ تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ ﴿٤٩﴾

Bir tek bağrıştan başka bir şey beklemiyor onlar, ansızın helak ediverir onları birbirleriyle düşmanlık edip dururlarken.

Alİ Bulaç

Onlar, yalnızca tek bir çığlıktan başkasını gözetmezler, onlar birbirleriyle çekişip-dururken o kendilerini yakalayıverir.

Çeviriyazı

mâ yenżurûne illâ ṣayḥatev vâḥideten te'ḫuẕühüm vehüm yeḫiṣṣimûn.

Diyanet İşleri

Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlığı beklerler.

Diyanet Vakfı

Onlar, birbirleriyle çekişip dururken kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar.

Edip Yüksel

Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek patlamayı beklemektedirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar, bir çığlık ki, onlar çekişip dururken kendilerini yakalayıverir.

Öztürk

Sadece korkunç titreşimli bir sesi bekliyorlar. Onlar çekişip dururlarken, o ses kendilerini enseleyecektir.

Suat Yıldırım

Onların beklediği: Sadece bir ses!..Çekişip dururlarken kendilerini çarpacak bir ses...

Süleyman Ateş

Onların işi sadece korkunç bir sese bakar. Çekişip dururlarken ansızın o, kendilerini yakalar.

فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةًۭ وَلَآ إِلَىٰٓ أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ ﴿٥٠﴾

Derken bir vasiyette bile bulunmaya imkan bulamazlar ve ailelerine bile dönemezler.

Alİ Bulaç

Artık ne bir tavsiyede bulunmağa güç yetirebilirler, ne ailelerine dönebilirler.

Çeviriyazı

felâ yesteṭî`ûne tevṣiyetev velâ ilâ ehlihim yerci`ûn.

Diyanet İşleri

O zaman, artık ne vasiyet edebilirler ne de ailelerine dönebilirler.

Diyanet Vakfı

İşte o anda onlar ne bir vasiyyette bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.

Edip Yüksel

Ne bir vasiyet bırakmaya vakit bulurlar ne de ailelerine dönebilirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler.

Öztürk

O zaman ne bir tavsiyede bulunmaya güçleri yetecek ne de ailelerine dönebilecekler.

Suat Yıldırım

İşte o zaman...Ne vasiyette bulunabilir, ne de evlerine dönebilirler...

Süleyman Ateş

Artık ne bir tavsiye yapabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.

وَنُفِخَ فِى ٱلصُّورِ فَإِذَا هُم مِّنَ ٱلْأَجْدَاثِ إِلَىٰ رَبِّهِمْ يَنسِلُونَ ﴿٥١﴾

Ve Sur üfürülmüştür de o anda kabirlerinden çıkıp Rablerinin tapısına koşuyorlar.

Alİ Bulaç

Sur'a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp-giderler.

Çeviriyazı

venüfiḫa fi-ṣṣûri feiẕâ hüm mine-l'ecdâŝi ilâ rabbihim yensilûn.

Diyanet İşleri

Sura üflenince, kabirlerinden Rablerine koşarak çıkarlar.

Diyanet Vakfı

Nihayet Sur'a üfürülecek. Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler.

Edip Yüksel

Boruya üflenince, onlar mezarlarından kalkıp Rab'lerine koşacaklar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sûr'a üfürülmüştür, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine doğru akın ediyorlar.

Öztürk

Sûra üfürülmüştür! Bak, işte kabirlerden, Rablerine doğru akın akın gidiyorlar.

Suat Yıldırım

Sura üflendi, “Kalk!” borusu çaldı!..İşte mezarlarından kalkıp, Rab'lerinin huzurunda duruşmaya koşuyorlar...

Süleyman Ateş

Sur'a üflendi. İşte onlar kabirlerden Rablerine koşuyorlar.

قَالُوا۟ يَٰوَيْلَنَا مَنۢ بَعَثَنَا مِن مَّرْقَدِنَا ۜ ۗ هَٰذَا مَا وَعَدَ ٱلرَّحْمَٰنُ وَصَدَقَ ٱلْمُرْسَلُونَ ﴿٥٢﴾

Ve demişlerdir ki: Yazıklar olsun bize, kim kaldırdı bizi uyuduğumuz yerden; bu, rahmanın bize vaadettiği şey ve peygamberler gerçek söylemişler.

Alİ Bulaç

Demişlerdir ki: \"Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş\".

Çeviriyazı

ḳâlû yâ veylenâ mem be`aŝenâ mim merḳadinâ. hâẕâ mâ ve`ade-rraḥmânü veṣadeḳa-lmürselûn.

Diyanet İşleri

\"Vah halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?\" derler. Onlara: \"İşte Rahman olan Allah'ın vadettiği budur, peygamberler doğru söylemişlerdi\" denir.

Diyanet Vakfı

(İşte o zaman:) Eyvah, eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? Bu, Rahman'ın vadettiğidir. Peygamberler gerçekten doğru söylemişler! derler.

Edip Yüksel

\"Vay halimize\" derler, \"Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu, Rahman'ın söz verdiği şeydi. Demek elçiler doğru söylemişti.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar: \"Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân'ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler\" derler.

Öztürk

Şöyle diyecekler: \"Vay başımıza gelene! Kim kaldırdı bizi mezarımızdan? Rahman'ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler doğru söylemişler.\"

Suat Yıldırım

“Eyvah bize! Kim kaldırdı bizi yatağımızdan?” diyorlar...“İşte Rahmân'ın vâdi: Resuller doğru söylerler!”

Süleyman Ateş

Dediler: \"Vah bize, bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? İşte Rahman'ın va'dettiği şey budur. Demek peygamberler doğru söylemiş!\"

إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةًۭ وَٰحِدَةًۭ فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌۭ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ ﴿٥٣﴾

Bu, ancak bir bağrıştan ibaret, derken onların hepsi, tapımızda hazır bulunmadalar.

Alİ Bulaç

O, yalnızca bir tek çığlıktan başkası değildir; artık onların hepsi toplanmış olarak Huzurumuz'a getirilmişlerdir.

Çeviriyazı

in kânet illâ ṣayḥatev vâḥideten feiẕâ hüm cemî`ul ledeynâ muḥḍarûn.

Diyanet İşleri

Tek bir çığlık kopar, hepsi, hemen huzurumuza getirilmiş olur.

Diyanet Vakfı

Olan müthiş bir sesten ibarettir. Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurumuzda hazır bulunurlar.

Edip Yüksel

Sadece bir patlama... Hemen huzurumuza toplanıp getirilirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Başka değil, sadece bir tek çığlık olmuş, derhal hepsi toplanmış huzurumuza getirilmişlerdir.

Öztürk

Topu topu korkunç titreşimli bir tek ses. Ve bakmışsın, hepsi birden huzurumuzda divan durmaktadır.

Suat Yıldırım

Bütün olay, bir çağrıdan ibâret! İşte hepsi duruşma için toplanmışlar...

Süleyman Ateş

Sadece bir tek gürültü olur, hemen onların hepsi huzurumuza getirilirler.

فَٱلْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌۭ شَيْـًۭٔا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٥٤﴾

Gerçekten de bugün, hiç kimseye, hiçbir suretle zulmedilmez ve size de, ancak yaptığınız şeylerin karşılığı verilir.

Alİ Bulaç

İşte bugün hiç kimseye (hiç)bir şeyle zulmedilmez ve siz de yaptıklarınızdan başkasıyla karşılık görmezsiniz.

Çeviriyazı

felyevme lâ tużlemü nefsün şey'ev velâ tüczevne illâ mâ küntüm ta`melûn.

Diyanet İşleri

Artık bugün kimseye hiçbir haksızlıkta bulunulmaz. İşlediklerinizden başkasıyla karşılık görmezsiniz.

Diyanet Vakfı

O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız.

Edip Yüksel

Bu gün hiç kimseye en ufak bir haksızlık edilmez ve yaptığınızın karşılığından başkasını da görmezsiniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Artık bugün hiç kimseye zerre kadar zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.

Öztürk

O gün hiçbir canlıya, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Sizler, sadece yapıp ettiklerinizin karşılığı olarak cezalandırılırsınız.

Suat Yıldırım

Artık bugün, kimseye zulmedilmez, hakkınızdan başka size bir karşılık verilmez.

Süleyman Ateş

O gün, hiç kimseye bir haksızlık yapılmaz ve siz ancak yaptığınızın cezasını çekersiniz.

إِنَّ أَصْحَٰبَ ٱلْجَنَّةِ ٱلْيَوْمَ فِى شُغُلٍۢ فَٰكِهُونَ ﴿٥٥﴾

Şüphe yok ki cennet ehli bugün, nimetler içinde sevinç ve ferah içindedir.

Alİ Bulaç

Gerçek şu ki, bugün cennet halkı, 'sevinç ve mutluluk dolu' bir meşguliyet içindedirler.

Çeviriyazı

inne aṣḥâbe-lcennehi-lyevme fî şügulin fâkihûn.

Diyanet İşleri

Doğrusu bugün, cennetlikler eğlenceyle meşguldürler.

Diyanet Vakfı

O gün cennetlikler, gerçekten nimetler içinde safa sürerler.

Edip Yüksel

Cennet halkı o gün zevk ve eğlence ile meşguldürler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten cennetlik olanlar bugün bir meşguliyet içinde zevk etmektedirler.

Öztürk

O gün cennet halkı bir uğraş içinde eğlenip ferahlamaktadır.

Suat Yıldırım

Amma bugün cennetlikler, zevk ve eğlence içindedirler...

Süleyman Ateş

O gün cennet halkı, bir iş içinde eğlenirler.

هُمْ وَأَزْوَٰجُهُمْ فِى ظِلَٰلٍ عَلَى ٱلْأَرَآئِكِ مُتَّكِـُٔونَ ﴿٥٦﴾

Onlar da, eşleri de, gölgeliklerde, tahtlara oturup dayanmışlardır.

Alİ Bulaç

Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır.

Çeviriyazı

hüm veezvâcühüm fî żilâlin `ale-l'erâiki müttekiûn.

Diyanet İşleri

Onlar ve eşleri gölgeliklerde, tahtlar üzerine yaslanmışlardır.

Diyanet Vakfı

Onlar ve eşleri gölgeler altında tahtlara kurulurlar.

Edip Yüksel

Eşleriyle birlikte gölgeliklerde, koltuklara yaslanmışlardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kendileri ve eşleri gölgelerde koltuklar üzerine kurulmuşlardır.

Öztürk

Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, koltuklar üzerinde yaslanmışlardır.

Suat Yıldırım

Hem kendileri, hem eşleri gölgeliklerde, tahtlarına kurulurlar.

Süleyman Ateş

Kendileri ve eşleri, gölgelerde, koltuklara yaslanmışlardır.

لَهُمْ فِيهَا فَٰكِهَةٌۭ وَلَهُم مَّا يَدَّعُونَ ﴿٥٧﴾

Onlarındır orada yemişler ve onlarındır diledikleri her şey.

Alİ Bulaç

Orada taptaze-meyveler onların ve istek duydukları herşey onlarındır.

Çeviriyazı

lehüm fîhâ fâkihetüv velehüm mâ yedde`ûn.

Diyanet İşleri

Orada meyveler ve her istedikleri onlarındır.

Diyanet Vakfı

Orada onlar için her çeşit meyve vardır. Bütün arzuları yerine getirilir.

Edip Yüksel

Onlar için meyveler ve istedikleri her şey vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara orada bir meyve vardır. İsteyecekleri her şey onlarındır.

Öztürk

Orada kendileri için meyveler var. İstedikleri her şey kendilerinin olacak.

Suat Yıldırım

Orada turfanda yemişler onlara, hâsılı istedikleri her şey onlara...

Süleyman Ateş

Orada onlar için meyvalar ve istedikleri her şey vardır.

سَلَٰمٌۭ قَوْلًۭا مِّن رَّبٍّۢ رَّحِيمٍۢ ﴿٥٨﴾

Onlara, rahim Rabden söylenen söz de esenlik size sözüdür.

Alİ Bulaç

Çok esirgeyen Rabb'dan onlara bir de sözlü \"Selam\" (vardır).

Çeviriyazı

selâmün ḳavlem mir rabbir raḥîm.

Diyanet İşleri

Merhametli olan Rab katından onlara selam vardır.

Diyanet Vakfı

Onlara merhametli Rabb'in söylediği selam vardır.

Edip Yüksel

Rahim olan Rab'den söz olarak \"selam\" vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Onlara) Rahîm olan Rab'den \"selâm\" sözü vardır.

Öztürk

Rahîm Rab'den bir de sözlü selam!

Suat Yıldırım

Rabb-i Rahim'den sözle olan bir selâm yine onlara...

Süleyman Ateş

Çok esirgeyen Rabden (onlara) sözle selam (vardır).

وَٱمْتَٰزُوا۟ ٱلْيَوْمَ أَيُّهَا ٱلْمُجْرِمُونَ ﴿٥٩﴾

Ayrılın bugün ey suçlular.

Alİ Bulaç

\"Ey suçlu-günahkarlar, bugün siz bir yana çekilin.\"

Çeviriyazı

vemtâzü-lyevme eyyühe-lmücrimûn.

Diyanet İşleri

Allah şöyle buyurur: Ey suçlular! Bugün müminlerden ayrılın. Ey insanoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi?

Diyanet Vakfı

\"Ayrılın bir tarafa bugün, ey günahkarlar!\"

Edip Yüksel

Ey suçlular, siz bugün ayrılın.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey günahkârlar! Bugün siz bir tarafa ayrılın.

Öztürk

Ey günahkârlar! Bugün şöyle ayrılın!

Suat Yıldırım

“Fakat bugün sizler, şöyle bir tarafa çekilin ey mücrimler!”

Süleyman Ateş

Ey suçlular, bugün şöyle ayrılın!

۞ أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَٰبَنِىٓ ءَادَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا۟ ٱلشَّيْطَٰنَ ۖ إِنَّهُۥ لَكُمْ عَدُوٌّۭ مُّبِينٌۭ ﴿٦٠﴾

Ey Âdem oğulları, sakın Şeytan'a kulluk etmeyin, şüphe yok ki o, apaçık bir düşmandır size diye emredip söz almadı mı sizden?

Alİ Bulaç

\"Ey Ademoğulları, ben size and vermedim mi ki: Şeytana kulluk etmeyin, çünkü, o, sizin için apaçık bir düşmandır;\"

Çeviriyazı

elem a`hed ileyküm yâ benî âdeme el lâ ta`büdü-şşeyṭân. innehû leküm `adüvvüm mübîn.

Diyanet İşleri

Allah şöyle buyurur: Ey suçlular! Bugün müminlerden ayrılın. Ey insanoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi?

Diyanet Vakfı

\"Ey Adem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır\" demedim mi?

Edip Yüksel

Ey Adem'in çocukları, şeytana tapmayacağınıza dair sizden söz almamış mıydım? O sizin açık düşmanınızdır.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi?\" (buyurulacak)

Öztürk

Ey âdemoğulları! Ben size, \"Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için açık bir düşmandır!\" demedim mi?

Suat Yıldırım

“Ey Âdem'in evlatları!Size emretmemiş miydim:“Şeytana tapmayın sakın!”“Çünkü o size âşikar düşman...

Süleyman Ateş

Ey Adem oğulları, ben size and vermedim mi: Şeytana tapmayın o sizin apaçık düşmanınızdır. Did I not charge you, O ye sons of Adam, that ye worship not the devil - Lo! he is your open foe!

وَأَنِ ٱعْبُدُونِى ۚ هَٰذَا صِرَٰطٌۭ مُّسْتَقِيمٌۭ ﴿٦١﴾

Ve bana kulluk edin ancak, budur doğru yol.

Alİ Bulaç

\"Bana kulluk edin, doğru yol budur.\"

Çeviriyazı

veeni-`büdûnî. hâẕâ ṣirâṭum müsteḳîm.

Diyanet İşleri

Allah şöyle buyurur: Ey suçlular! Bugün müminlerden ayrılın. Ey insanoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi?

Diyanet Vakfı

\"Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur\" demedim mi?

Edip Yüksel

Bana kulluk edin. Bu en doğru yoldur.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi?\" (buyurulacak)

Öztürk

\"Bana ibadet edin, dosdoğru yol budur!\" demedim mi?

Suat Yıldırım

Lâkin Bana tapın: işte sırat-ı müstakim!”

Süleyman Ateş

Bana tapın doğru yol budur diye?\"

وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّۭا كَثِيرًا ۖ أَفَلَمْ تَكُونُوا۟ تَعْقِلُونَ ﴿٦٢﴾

Ve andolsun ki sizden birçok halk yığınını doğru yoldan saptırdı o, aklınız mı yoktu da akıl edemediniz?

Alİ Bulaç

Andolsun o, sizden birçok insan-neslini saptırmıştı. Yine de aklınızı kullanmıyor muydunuz?

Çeviriyazı

veleḳad eḍalle minküm cibillen keŝîrâ. efelem tekûnû ta`ḳilûn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı, akletmez miydiniz?

Diyanet Vakfı

Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hala akıl erdiremiyor musunuz?

Edip Yüksel

Buna rağmen o, sizden bir çok nesilleri saptırdı. Hiç aklınızı kullanmaz mıydınız?

Elmalılı Hamdi Yazır

Böyle iken o sizden birçok nesilleri yoldan çıkardı. Ya o zaman düşünmüyor muydunuz?

Öztürk

Yemin olsun, şeytan, içinizden birçok nesli saptırmıştı. Aklınızı hiç işletmiyor muydunuz?

Suat Yıldırım

Şeytan, içinizden nice nesilleri saptırdı. Bunu düşünmeli değil miydiniz?

Süleyman Ateş

O, sizden birçok kuşağı saptırmıştı. Düşünmüyor muydunuz?

هَٰذِهِۦ جَهَنَّمُ ٱلَّتِى كُنتُمْ تُوعَدُونَ ﴿٦٣﴾

Budur o cehennem ki size vaadedilmişti.

Alİ Bulaç

İşte bu, size vadedilmiş cehennemdir.

Çeviriyazı

hâẕihî cehennemü-lletî küntüm tû`adûn.

Diyanet İşleri

İşte bu, size söz verilen cehennemdir.

Diyanet Vakfı

İşte, bu size vadedilen cehennemdir.

Edip Yüksel

İşte, size söz verilen cehennem budur!

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bu size vaad edilen cehennemdir.

Öztürk

Alın size, tehdit edildiğiniz cehennem!

Suat Yıldırım

İşte tehdid edildiğiniz cehennem!

Süleyman Ateş

İşte size söylenen cehennem!

ٱصْلَوْهَا ٱلْيَوْمَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ ﴿٦٤﴾

Girin mutlaka oraya kafir olduğunuza karşılık.

Alİ Bulaç

İnkar etmenize karşılık olmak üzere bugün oraya girin.

Çeviriyazı

iṣlevhe-lyevme bimâ küntüm tekfürûn.

Diyanet İşleri

Bugün, inkarcılığınıza karşılık oraya girin.

Diyanet Vakfı

İnkarınız sebebiyle bugün oraya girin!

Edip Yüksel

İnkarınızın bir sonucu olarak orada yanınız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bugün yaslanın ona bakalım inkâr ettiğiniz için.

Öztürk

İnkâr edip durmanız yüzünden dalın oraya bugün!

Suat Yıldırım

İnkârınız sebebiyle bugün oraya girin.

Süleyman Ateş

İnkarınızdan dolayı bugün oraya girin!

ٱلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَىٰٓ أَفْوَٰهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَآ أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا۟ يَكْسِبُونَ ﴿٦٥﴾

O gün, ağızlarını mühürleriz ve ne kazandılarsa elleri, söyler bize ve tanıklık eder ayakları.

Alİ Bulaç

Bugün Biz onların ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve sevaptan yana) kazandıklarını, elleri Bize söylemekte, ayakları (aleyhlerinde) şahitlik etmektedir.

Çeviriyazı

elyevme naḫtimü `alâ efvâhihim vetükellimünâ eydîhim veteşhedü ercülühüm bimâ kânû yeksibûn.

Diyanet İşleri

İşte o gün ağızlarını mühürleriz, Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıklarına şahidlik eder.

Diyanet Vakfı

O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder.

Edip Yüksel

O gün ağızlarına mühür vururuz da, bizimle elleri konuşur ve yapmış olduklarına da ayakları tanıklık eder.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bugün biz onların ağızlarını mühürleriz de neler kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da şahitlik eder.

Öztürk

O gün, ağızlarını mühürleyeceğiz. Bize elleri konuşacak, ayakları da kazanmış olduklarına tanıklık edecek.

Suat Yıldırım

Bugün mühür vuracağız ağızlarına, elleri Bize söyler, ayakları şahitlik eder, kendi yaptıklarına.

Süleyman Ateş

O gün ağızlarını mühürleriz, elleri bize söyler, ayakları yaptıklarına şahidlik eder.

وَلَوْ نَشَآءُ لَطَمَسْنَا عَلَىٰٓ أَعْيُنِهِمْ فَٱسْتَبَقُوا۟ ٱلصِّرَٰطَ فَأَنَّىٰ يُبْصِرُونَ ﴿٦٦﴾

Ve dileseydik onları kör ederdik de doğru yolu ararlar, bulamazlardı, nasıl görebilirlerdi ki?

Alİ Bulaç

Eğer dilemiş olsaydık, gözlerinin üstüne bastırır-kör ederdik, böylece yola dökülüp-koşuşurlardı. Fakat nasıl göreceklerdi ki?

Çeviriyazı

velev neşâü leṭamesnâ `alâ a`yünihim festebeḳu-ṣṣirâṭa feennâ yübṣirûn.

Diyanet İşleri

Dilesek, gözlerini kör ederdik de yol bulmağa çalışırlardı. Nasıl görebilirlerdi?

Diyanet Vakfı

Dilesek onların gözlerini büsbütün kör ederdik. O zaman doğru yolu bulmaya koşuşurlar, ama nasıl göreceklerdi?

Edip Yüksel

Dilesek gözlerini büsbütün silerdik. Yolu bulmaya çalıştıklarında göremezlerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem dileseydik gözlerini üzerinden silme kör ediverirdik de yola dökülürlerdi. Fakat nereden görecekler?

Öztürk

Dilesek, gözlerini siler, onları elbette kör ederiz. O zaman yola koyulmak isterler ama nasıl görecekler?

Suat Yıldırım

Eğer dileseydik gözlerini dümdüz, silme kör ederdik, o zaman yola dökülür, hidayete ulaşmak için yarışırlardı.Fakat o takdirde nasıl görebilirlerdi?

Süleyman Ateş

Dilesek gözlerini silerdik de yola dökülürlerdi, ama nasıl görecekler?

وَلَوْ نَشَآءُ لَمَسَخْنَٰهُمْ عَلَىٰ مَكَانَتِهِمْ فَمَا ٱسْتَطَٰعُوا۟ مُضِيًّۭا وَلَا يَرْجِعُونَ ﴿٦٧﴾

Ve dileseydik onları çarpıp, durdukları yerde bir başka şekle sokardık da kalakalırlardı, ne ileriye gitmeye güçleri yeterdi, ne geriye dönmeye.

Alİ Bulaç

Eğer dilemiş olsaydık, oldukları yerde (en görkemli çağlarında) onları bir başka kalıba sokardık; böylece ne ileri gitmeye, ne geri dönmeye güç yetirebilirlerdi.

Çeviriyazı

velev neşâü lemesaḫnâhüm `alâ mekânetihim feme-steṭâ`û müḍiyyev velâ yerci`ûn.

Diyanet İşleri

Dilesek, onları oldukları yerde dondururduk da, ne ileri gidebilirler ve ne de geri dönebilirlerdi.

Diyanet Vakfı

Eğer dilesek oldukları yerde onların şekillerini değiştirirdik de ne ileriye gitmeye güçleri yeterdi ne de geri gelmeye!

Edip Yüksel

Dilesek onları oldukları yerde dondurur ne ileri gidebilir ne de geri dönebilirlerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yine dileseydik oldukları yerde kılıklarını değiştirirdik de ne ileri gidebilirlerdi, ne de geri dönebilirlerdi.

Öztürk

Dilesek, onları oldukları yerde hayvana çeviririz. O zaman ne ileri gitmeye güçleri yeter ne de geri dönebilirler.

Suat Yıldırım

Eğer dileseydik, oldukları yerde, hemen baş üstü, mâhiyetlerini değiştirir, çirkin mi çirkin, tersyüz ederdik...Artık ne ileriye devam edebilir, ne de geriye dönüş yapabilirlerdi.

Süleyman Ateş

Dilesek kılıklarını değiştirip onları oldukları yerde dondururduk, ne ileri gidebilir, ne geri dönebilirlerdi.

وَمَن نُّعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِى ٱلْخَلْقِ ۖ أَفَلَا يَعْقِلُونَ ﴿٦٨﴾

Ve kimin ömrünü uzatırsak yaratılışta adeta geriye döndürürüz onu, çocuklaşır; hala mı akıl etmezler?

Alİ Bulaç

Kime uzun ömür verirsek, yaratılışta onu tersine çeviririz. Yine de akıllarını kullanmayacaklar mı?

Çeviriyazı

vemen nü`ammirhü nünekkishü fi-lḫalḳ. efelâ ya`ḳilûn.

Diyanet İşleri

Uzun ömürlü yaptığımızın hilkatini tersine çevirmişizdir. Akletmezler mi?

Diyanet Vakfı

Kime uzun ömür verirsek biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç düşünmüyorlar mı?

Edip Yüksel

Kime çok ömür verirsek, yaratılışını tersine çeviririz. Anlamaz mısınız?

Elmalılı Hamdi Yazır

Bununla beraber kimin ömrünü uzatıyorsak, yaratılışta onu (güç ve kuvvetini alarak) tersine çeviriyoruz. Hâlâ akıllanmayacaklar mı?

Öztürk

Kimi uzun ömürlü kılarsak, onu yaratılışta gerisin geri çeviririz. Hâlâ akıllarını işletmiyorlar mı?

Suat Yıldırım

Onlardan ömrünü uzattığımız kimsenin ise, hilkatini tersyüz ederiz.Hâlâ akıllanmazlar mı?

Süleyman Ateş

Kime uzun ömür versek, onun yaratılışını baş aşağı çevirir(gücünü azaltır)ız, (sonunda zayıflar, ihtiyarlar). Akıllarını kullanmıyorlar mı?

وَمَا عَلَّمْنَٰهُ ٱلشِّعْرَ وَمَا يَنۢبَغِى لَهُۥٓ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌۭ وَقُرْءَانٌۭ مُّبِينٌۭ ﴿٦٩﴾

Ve biz, ona şiir belletmedik ve bu, ona yakışmaz da; bu, ancak bir öğüttür ve her şeyi açıklayan Kur'an.

Alİ Bulaç

Biz ona (Peygambere) şiir öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.

Çeviriyazı

vemâ `allemnâhü-şşi`ra vemâ yembegî leh. in hüve illâ ẕikruv veḳur'ânüm mübîn.

Diyanet İşleri

Biz ona şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kuran'dır.

Diyanet Vakfı

Biz ona (Peygamber'e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah'tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.

Edip Yüksel

Ona şiir öğretmiş değiliz, zaten ona uygun düşmez. Bu, ancak bir mesaj ve apaçık bir Kuran'dır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da... O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'ân'dır.

Öztürk

Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz/layık olamaz da. Ona vahyedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kur'an'dan başka şey değildir;

Suat Yıldırım

Biz Resûl'e Kur’ân öğrettik, şiir öğretmedik, o zaten ona yaraşmaz.O sırf bir irşâd ve parlak bir Kur’ân’dır.

Süleyman Ateş

Biz ona (Muhammed'e) şiir öğretmedik, (şiir) ona yakışmaz da. O(na vahyedilen) sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.

لِّيُنذِرَ مَن كَانَ حَيًّۭا وَيَحِقَّ ٱلْقَوْلُ عَلَى ٱلْكَٰفِرِينَ ﴿٧٠﴾

Diri olanı korkutması ve kafirler hakkındaki sözün gerçeğe çıkması için.

Alİ Bulaç

(Kur'an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kafirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir).

Çeviriyazı

liyünẕira men kâne ḥayyev veyeḥiḳḳa-lḳavlü `ale-lkâfirîn.

Diyanet İşleri

Diri olan kimseyi uyarsın ve verilen söz de inkarcıların aleyhine çıksın.

Diyanet Vakfı

Diri olanları uyarsın ve kafirler cezayı hak etsinler diye.

Edip Yüksel

Dirileri uyarır ve inkarcıları açığa çıkarır.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Bu), diri olanları uyarmak ve kâfirlere de azab sözünün hak olması içindir.

Öztürk

Diri olanı uyarsın ve gerçeği örten nankörler/inkârcılar aleyhine söz hak olsun diye indirilmiştir.

Suat Yıldırım

Yaşayan her kişiyi uyarsın diye, böylece ilahî hüküm kâfirler hakkında kesinleşsin diye, gönderilmiştir.

Süleyman Ateş

(Bu Kur'an Muhammed'e vahyedilmiştir) Ki, diri olanları uyarsın ve inkar edenlere de (azab) söz(ü) hak olsun.

أَوَلَمْ يَرَوْا۟ أَنَّا خَلَقْنَا لَهُم مِّمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَآ أَنْعَٰمًۭا فَهُمْ لَهَا مَٰلِكُونَ ﴿٧١﴾

Görmediler mi ki kudretimizle yapıp meydana getirdiklerimizden davarlar halkettik onlara ve onlar da bu davarlara sahib oldular.

Alİ Bulaç

Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? Böylece bunlara malik oluyorlar.

Çeviriyazı

evelem yerav ennâ ḫalaḳnâ lehüm mimmâ `amilet eydînâ en`âmen fehüm lehâ mâlikûn.

Diyanet İşleri

Kudretimizle kendileri için hayvanlar yarattığımızı görmezler mi? Onlara sahip olmaktadırlar.

Diyanet Vakfı

Görmüyorlar mı ki, biz kudretimizin eseri olmak üzere onlar için birçok hayvan yarattık. Bu sayede onlar bunlara sahip olmuşlardır.

Edip Yüksel

Görmezler mi, kendi ellerimizle onlar için çiftlik hayvanlarını yarattık da onlara sahip olmaktadırlar?

Elmalılı Hamdi Yazır

Şunu da görmediler mi: Biz onlar için kudretimizin meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar yaratmışız da onlara sahip bulunuyorlar.

Öztürk

Görmediler mi, ellerimizin yapıp ettiklerinden, kendileri için nice hayvanlar yarattık da onlar, bu hayvanlara sahip oluyorlar.

Suat Yıldırım

Şunu da görmediler mi:Ellerimizle yaptığımız eserlerden kendileri için davarlar yarattık da onlara mâlik bulunuyorlar.

Süleyman Ateş

Görmediler mi ellerimizin yaptıklarından kendilerine nice hayvanlar yarattık da kendileri onlara malik olmaktadırlar?

وَذَلَّلْنَٰهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ ﴿٧٢﴾

Ve bu davarları onlara münkad ettik de binecekleri hayvanlar da onlardan ve onların bazısını da yerler.

Alİ Bulaç

Biz onlara kendileri için boyun eğdirdik; işte bir kısmı binekleridir, bir kısmını(n da etini) yiyorlar.

Çeviriyazı

veẕellelnâhâ lehüm feminhâ rakûbühüm veminhâ ye'külûn.

Diyanet İşleri

Onları kendilerinin buyruğuna verdik; bindikleri de, etini yedikleri de vardır.

Diyanet Vakfı

Bu hayvanları onların emrine verdik. Onların bazısını binek olarak kullanırlar, bazısını besin olarak yerler.

Edip Yüksel

Onları kendilerine boyun eğdirdik; bir kısmına binmekte bir kısmından da yemektedirler

Elmalılı Hamdi Yazır

Onları, kendilerinin hizmetine vermişiz de, hem onlardan binekleri var, hem de onlardan yiyorlar.

Öztürk

O hayvanları bunlara boyun eğdirdik. Onlardan binekleri vardır ve onlardan bir kısmını da yiyorlar.

Suat Yıldırım

Onları emirlerine âmade kıldık. Onlardan hem binek edinir, hem de yerler,

Süleyman Ateş

Onları kendilerine boyun eğdirdik, onlardan bazıları binekleridir, ve onlardan bazılarını da yerler.

وَلَهُمْ فِيهَا مَنَٰفِعُ وَمَشَارِبُ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ ﴿٧٣﴾

Ve daha da nice menfaatleri var onlarda ve içecekleri de onlardan meydana gelmede; hala mı şükretmezler?

Alİ Bulaç

Onlarda kendileri için daha nice yararlar ve içecekler vardır. Yine de şükretmeyecekler mi?

Çeviriyazı

velehüm fîhâ menâfi`u vemeşârib. efelâ yeşkürûn.

Diyanet İşleri

Onlarda daha nice faydalar, içecekler vardır; şükretmezler mi?

Diyanet Vakfı

Bu hayvanlarda onlar için nice faydalar ve içilecek sütler vardır. Hala şükretmezler mi?

Edip Yüksel

Ve onlar için onlarda başka yararlar ve içecekler vardır. Şükretmiyecekler mi?

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlarda daha birçok menfaatleri ve türlü içecekleri de var. Hâlâ şükretmeyecekler mi?

Öztürk

O hayvanlarda bunlar için birçok yararlar var, içecekler var. Hâlâ şükretmiyorlar mı?

Suat Yıldırım

Onlardan içecekler elde ederler, daha nice menfaatlerinden yararlanırlar. Halâ şükretmezler mi?

Süleyman Ateş

Kendileri için onlarda daha birçok yararlar ve içecekler var. Hala şükretmiyorlar mı?

وَٱتَّخَذُوا۟ مِن دُونِ ٱللَّهِ ءَالِهَةًۭ لَّعَلَّهُمْ يُنصَرُونَ ﴿٧٤﴾

Ve bir yardıma ermek için Allah'ı bırakırlar da başka mabutlar kabul ederler.

Alİ Bulaç

Yardım görürler umuduyla, Allah'tan başka İlahlar edindiler.

Çeviriyazı

vetteḫaẕû min dûni-llâhi âlihetel le`allehüm yünṣarûn.

Diyanet İşleri

Allah'ı bırakıp da, kendilerine yardımı dokunur diye, başka tanrılar edindiler.

Diyanet Vakfı

Onlar, yardım göreceklerini umarak Allah'tan başka ilahlar edindiler.

Edip Yüksel

ALLAH'tan başka tanrılar edindiler. Belki kendilerine yardım ederler diye.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, Allah'tan başka birtakım ilâhlar edindiler. Güya yardım olunacaklar.

Öztürk

Kendilerine yardım edilir ümidiyle Allah'tan başka ilahlar edindiler.

Suat Yıldırım

Tuttular, Allah'tan başka tanrılar peşine düştüler, güyâ ki yardıma nâil olacaklar!

Süleyman Ateş

Belki kendilerine yardım edilir diye Allah'tan başka tanrılar edindiler.

لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُندٌۭ مُّحْضَرُونَ ﴿٧٥﴾

Onların, güçleri yetmez yardım etmeye onlara ve asıl onlardır o uydurma mabutların hizmetine hazırlanmış askerler.

Alİ Bulaç

Onların (o İlahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez; oysa kendileri onlar için hazır bulundurulmuş askerlerdir.

Çeviriyazı

lâ yesteṭî`ûne naṣrahüm vehüm lehüm cündüm muḥḍarûn.

Diyanet İşleri

Oysa onlar yardım edemezler, ancak kendileri o tanrılara koruyuculuk için nöbet beklerler.

Diyanet Vakfı

Halbuki ilahların onlara yardım etmeye güçleri yetmez. Aksine kendileri bunlar için yardıma hazır askerlerdir.

Edip Yüksel

Oysa onlara yardım edemezler; hatta tam tersine kendileri onları korumak için nöbet bekleyen askerlerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onların, onlara yardıma güçleri yetmez. Kendileri ise onlar için bazı askerlerdir.

Öztürk

Oysaki, o ilahlar bunlara yardım edemezler. Tam aksine, bunlar, o ilahlara hizmet eden ordular durumundadır.

Suat Yıldırım

O putlar kendilerine yardım edemezler, nasıl olur?Zaten bunlar, onlar için hazırlanmış askerler! [21,43]

Süleyman Ateş

(O tanrılar) Kendilerine yardım edemezler. Tersine kendileri onlar için hazırlanmış askerlerdir (Onları korumaktadırlar).

فَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ ۘ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ﴿٧٦﴾

Mahzun etmesin seni onların sözleri; şüphe yok ki biz, gizlediklerini de biliriz, açığa vurduklarını da.

Alİ Bulaç

Öyleyse onların sözleri seni hüzne kaptırmasın. Gerçekten Biz, sakladıklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.

Çeviriyazı

felâ yaḥzünke ḳavlühüm. innâ na`lemü mâ yüsirrûne vemâ yü`linûn.

Diyanet İşleri

Bunların sözü seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da şüphesiz biliriz.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) O halde onların sözleri sakın seni üzmesin. Kuşkusuz biz, onların gizlemekte olduklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.

Edip Yüksel

Sözleri seni üzmesin. Gizledikleri ve açıkladıkları her şeyi çok iyi biliriz.

Elmalılı Hamdi Yazır

O halde onların sözleri seni üzmesin. Biz onların içlerini de biliriz, dışlarını da.

Öztürk

Artık onların sözü seni üzmesin! Biz onların sır olarak tuttuklarını da açıkladıklarını da biliyoruz.

Suat Yıldırım

O halde ey Resulüm, üzülme sen onların laflarına, onların gizlediklerini de iyi biliriz, açıkladıklarını da, sen hiç tasalanma!

Süleyman Ateş

Onların sözü seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz.

أَوَلَمْ يَرَ ٱلْإِنسَٰنُ أَنَّا خَلَقْنَٰهُ مِن نُّطْفَةٍۢ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌۭ مُّبِينٌۭ ﴿٧٧﴾

İnsan, kendisini, hiç şüphesiz bir katre sudan yarattığımızı görmedi mi de şimdi o, apaçık bir düşman olmaya kalkışmada.

Alİ Bulaç

İnsan, Bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir.

Çeviriyazı

evelem yera-l'insânü ennâ ḫalaḳnâhü min nuṭfetin feiẕâ hüve ḫaṣîmüm mübîn.

Diyanet İşleri

İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki hemen apaçık bir hasım kesilir ve kendi yaratılışını unutur da; \"Çürümüş kemikleri kim yaratacak\" diyerek, Bize misal vermeye kalkar?

Diyanet Vakfı

İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş.

Edip Yüksel

İnsan, kendisini bir damlacıktan yarattığımızı görmez mi ki bize karşı apaçık bir düşman kesilir?

Elmalılı Hamdi Yazır

İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi de, şimdi apaçık bir hasım kesildi?

Öztürk

Görmedi mi insan, kendisini bir spermden yarattığımızı! Bir de bize açık bir hasım kesilmiştir o.

Suat Yıldırım

İnsan şunu hiç görüp düşünmedi mi:Biz kendisini bir nutfeden yaratmışken, yaman bir hasım kesildi Bize.

Süleyman Ateş

İnsan, bizim kendisini nasıl bir nutfe(sperm)den yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi?

وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًۭا وَنَسِىَ خَلْقَهُۥ ۖ قَالَ مَن يُحْىِ ٱلْعِظَٰمَ وَهِىَ رَمِيمٌۭ ﴿٧٨﴾

Ve bize bir örnek getirmede ve yaratılışını da unutmada, çürüyüp dağılmış kemikleri kim diriltir demede.

Alİ Bulaç

Kendi yaratılışını unutarak Bize bir örnek verdi; dedi ki: \"Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?\"

Çeviriyazı

veḍarabe lenâ meŝelev venesiye ḫalḳah. ḳâle mey yuḥyi-l`iżâme vehiye ramîm.

Diyanet İşleri

İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki hemen apaçık bir hasım kesilir ve kendi yaratılışını unutur da; \"Çürümüş kemikleri kim yaratacak\" diyerek, Bize misal vermeye kalkar?

Diyanet Vakfı

Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: \"Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?\" diyor.

Edip Yüksel

Ve yaradılışını unutarak bize örnekli bir soru yöneltti: \"Çürüdükten sonra kemikleri kim diriltecek?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: \"Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?\" dedi.

Öztürk

Kendi yaratılışını unutmuş da bize örnek veriyor. Ve bir de şöyle diyor: \"Şu çürümüş kemiklere kim hayat verecek?\"

Suat Yıldırım

Nasıl yaratıldığını unutarak, bir de misâl fırlattı Bize:“O çürümüş kemikleri kim diriltecek!” diye.

Süleyman Ateş

Kendi yaratılışını unutarak bize bir mesel verdi: \"Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?\" dedi.

قُلْ يُحْيِيهَا ٱلَّذِىٓ أَنشَأَهَآ أَوَّلَ مَرَّةٍۢ ۖ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ ﴿٧٩﴾

De ki: Onu ilk defa yapıp meydana getiren diriltir ve o, her çeşit yaratmayı bilir.

Alİ Bulaç

De ki: \"Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir.\"

Çeviriyazı

ḳul yuḥyîhe-lleẕî enşeehâ evvele merrah. vehüve bikülli ḫalḳin `alîm.

Diyanet İşleri

De ki: \"Onları ilk defa yaratan diriltecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir.\"

Diyanet Vakfı

De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.

Edip Yüksel

De ki, \"Kim onları ilk kez yarattıysa onları yine O diriltecek. O her türlü yaratmayı bilendir.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir.\"

Öztürk

De ki: \"Onlara hayat verecek olan, onları ilk kez yaratandır. O, bütün yaratılmışları/her türlü yaratmayı çok iyi bilmektedir.\"

Suat Yıldırım

De ki: “Onları ilk defa yaratan diriltir, hem O, yaratmanın her türlüsünü bilir.”

Süleyman Ateş

De ki: \"Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir.\"

ٱلَّذِى جَعَلَ لَكُم مِّنَ ٱلشَّجَرِ ٱلْأَخْضَرِ نَارًۭا فَإِذَآ أَنتُم مِّنْهُ تُوقِدُونَ ﴿٨٠﴾

Öyle bir mabuttur ki size, yemyeşil ağaçtan ateş halketmiştir de ateşlerinizi onunla yakarsınız.

Alİ Bulaç

Ki O, size yeşil ağaçtan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz.

Çeviriyazı

elleẕî ce`ale leküm mine-şşeceri-l'aḫḍari nâran feiẕâ entüm minhü tûḳidûn.

Diyanet İşleri

Yaş ağaçtan size ateş çıkarandır. Ondan ateş yakarsınız.

Diyanet Vakfı

Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O'dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz.

Edip Yüksel

O ki, size yeşil (klorofilli) ağaçtan ateş çıkarandır. Nitekim onu yakıyorsunuz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Size o yeşil ağaçtan bir ateş yapan O'dur. Şimdi siz ondan tutuşturmaktasınız.

Öztürk

O size, o yeşil ağaçtan bir ateş oluşturdu da siz ondan tutuşturup duruyorsunuz.

Suat Yıldırım

O'dur ki sizin için yeşil ağaçtan bir ateş yaratır, siz de onu tutuşturup durursunuz.

Süleyman Ateş

O size yeşil ağaçtan ateş yaptı da siz ondan yakıyorsunuz.

أَوَلَيْسَ ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ بِقَٰدِرٍ عَلَىٰٓ أَن يَخْلُقَ مِثْلَهُم ۚ بَلَىٰ وَهُوَ ٱلْخَلَّٰقُ ٱلْعَلِيمُ ﴿٨١﴾

Gökleri ve yeryüzünü yaratanın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet ve o, her şeyi yaratan mabuttur, her şeyi bilir.

Alİ Bulaç

Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmağa kadir değil mi? Elbette (öyledir); O, yaratandır, bilendir.

Çeviriyazı

eveleyse-lleẕî ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa biḳâdirin `alâ ey yaḫlüḳa miŝlehüm. belâ vehüve-lḫallâḳu-l`alîm.

Diyanet İşleri

Gökleri ve yeri yaratan, kendilerinin benzerini yaratmaya kadir olmaz mı? Elbette olur; çünkü O, yaratan ve bilendir.

Diyanet Vakfı

Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır.

Edip Yüksel

Gökleri ve yeri yaratan onların benzerini yaratmaya güç yetiremez mi? Gerçekten O, Yaratandır, Bilendir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir.

Öztürk

Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmaya güç yetiremez mi? Elbette güç yetirir. Her şeyi bilen Alîm, sürekli yaratan Hallâk O'dur.

Suat Yıldırım

Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya olmaz mı kadir!Elbette kadir!Hallâk O'dur, alîm O’dur!(Her şeyi yaratan, her şeyi bilen O’dur).

Süleyman Ateş

Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratamaz mı? Elbette yaratır. O, çok bilen yaratıcıdır.

إِنَّمَآ أَمْرُهُۥٓ إِذَآ أَرَادَ شَيْـًٔا أَن يَقُولَ لَهُۥ كُن فَيَكُونُ ﴿٨٢﴾

Emri, bir şeyin yaratılmasına taalluk eder, birşeyi yaratmayı dilerse ona ol der, hemen oluverir.

Alİ Bulaç

Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: \"Ol\" demesidir; o da hemen oluverir.

Çeviriyazı

innemâ emruhû iẕâ erâde şey'en ey yeḳûle lehû kün feyekûn.

Diyanet İşleri

Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu sadece, o şeye \"Ol\" demektir, hemen olur.

Diyanet Vakfı

Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı \"Ol\" demekten ibarettir. Hemen oluverir.

Edip Yüksel

Bir şeyi dilediği zaman, ona sadece \"Ol!\" der ve o da hemen oluverir.

Elmalılı Hamdi Yazır

O'nun emri, bir şeyi dileyince ona sadece \"Ol!\" demektir. O da hemen oluverir.

Öztürk

O, bir şeyi istediğinde, buyruğu sadece şunu söylemektir: \"Ol!\" Artık o, oluverir.

Suat Yıldırım

Bir şeyi dilediğinde O'nun buyruğu, sadece “Ol!” demektir, hemen oluverir...

Süleyman Ateş

O'nun işi, bir şeyi(n olmasını) istedi mi ona, sadece \"ol!\" demektir, hemen oluverir.

فَسُبْحَٰنَ ٱلَّذِى بِيَدِهِۦ مَلَكُوتُ كُلِّ شَىْءٍۢ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٨٣﴾

Yücedir, münezzehtir o mabut ki her şeyin tasarrufu ve tedbiri, onun elindedir ve hepiniz de dönüp onun tapısına varacaksınız.

Alİ Bulaç

Herşeyin melekutu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne Yücedir. Siz O'na döndürüleceksiniz.

Çeviriyazı

fesübḥâne-lleẕî biyedihî melekûtü külli şey'iv veileyhi türce`ûn.

Diyanet İşleri

Her şeyin hükümranlığı elinde olan ve sizin de kendisine döneceğiniz Allah münezzehtir.

Diyanet Vakfı

Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah'ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O'na döneceksiniz.

Edip Yüksel

Her şeyin yönetimini elinde bulunduran çok yücedir ve siz de O'na döndürüleceksiniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

O halde her şeyin mülkü ve tasarrufu (hükümranlığı) elinde bulunan Allah'ın şanı ne yücedir. Siz de yalnız O'na döndürüleceksiniz.

Öztürk

Her şeyin kaynağı/egemenliği elinde olan o yaratıcının şanı çok yücedir! Sonunda O'na döndürüleceksiniz.

Suat Yıldırım

Sübhandır, münezzehdir o Zât ki, her şey üzerinde hâkimiyet elindedir.Ve... hepinizin de dönüşü,O'na olacaktır.

Süleyman Ateş

Yücedir O ki, her şeyin hükümranlığı O'nun elindedir ve siz O'na döndürüleceksiniz.