Main pages

Surah Sad [Sad] in Turkish

Surah Sad [Sad] Ayah 88 Location Maccah Number 38

صٓ ۚ وَٱلْقُرْءَانِ ذِى ٱلذِّكْرِ ﴿١﴾

Sad, andolsun şerefli Kur'an'a.

Alİ Bulaç

Sad, Zikir dolu Kur'an'a andolsun;

Çeviriyazı

ṣâd. velḳur'âni ẕi-ẕẕikr.

Diyanet İşleri

Sad. Öğüt veren Kuran'a and olsun ki, inkar edenler gurur ve ayrılık içindedirler.

Diyanet Vakfı

Sad. Öğüt veren Kur'an'a yemin ederim ki,

Edip Yüksel

SS; mesajı içeren bu Kuran'a andolsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sâd. Bu zikirle dolu Kur'ân'a bak!

Öztürk

Sâd. Zikir/öğüt/uyarı dolu Kur'an'a yemin olsun ki,

Suat Yıldırım

Sâd. Bu şanlı şerefli Kur'ân hakkı için:

Süleyman Ateş

Sad, (uyarıcı) ve şanlı Kur'an'a andolsun ki,

بَلِ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ فِى عِزَّةٍۢ وَشِقَاقٍۢ ﴿٢﴾

Kafir olanlar, ululanmadalar ve isyan içindeler.

Alİ Bulaç

Hayır; o inkar edenler (boş) bir gurur ve bir parçalanma içindedirler.

Çeviriyazı

beli-lleẕîne keferû fî `izzetiv veşiḳâḳ.

Diyanet İşleri

Sad. Öğüt veren Kuran'a and olsun ki, inkar edenler gurur ve ayrılık içindedirler.

Diyanet Vakfı

Küfredenler, (iddia ettiklerinin) aksine, birgurur ve tefrika içindedirler.

Edip Yüksel

Doğrusu, inkar edenler kibir ve ayrılık içindedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

O inkâr edenler bir gurur ve ayrılık içindedirler.

Öztürk

İş hiç de onların sandığı gibi değil! O küfre sapanlar bir gurur, ayrılık ve bütünden kopuş içindedirler.

Suat Yıldırım

(Kâfirler) Bu Kur'ân’ı onda şüpheye yer verecek herhangi bir taraf olduğundan değil, ama asıl kendileri Allah’a karşı kibir ve muhalefet taşıdıkları için inkâr ediyorlar.

Süleyman Ateş

İnkar edenler bir gurur ve ayrılık içindedirler.

كَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَبْلِهِم مِّن قَرْنٍۢ فَنَادَوا۟ وَّلَاتَ حِينَ مَنَاصٍۢ ﴿٣﴾

Onlardan önce nice ümmetleri helak ettik de bağrışıp çığrıştılar ama kurtuluş vakti çoktan geçmişti.

Alİ Bulaç

Biz kendilerinden önce, nice kuşakları yıkıma uğrattık da onlar feryad ettiler; ancak (artık) kurtulma zamanı değildi.

Çeviriyazı

kem ehleknâ min ḳablihim min ḳarnin fenâdev velâte ḥîne menâṣ.

Diyanet İşleri

Onlardan önce nice nesilleri yok ettik. Feryat ediyorlardı; oysa artık kurtulma zamanı değildi.

Diyanet Vakfı

Onlardan önce nice nesilleri helak ettik. O zaman feryat ettiler. Halbuki artık kurtulma zamanı değildi.

Edip Yüksel

Onlardan önce nice nesilleri yok ettik. Feryat ettiler, ancak artık kurtuluş zamanı değildi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kendilerinden önce nicelerini helak ettik. Onlar çağrıştılar. Ama artık kurtuluş vakti değildi.

Öztürk

Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik biz, bağrıştılar onlar, fakat kurtuluş yoktu; geçmişti zaman.

Suat Yıldırım

Biz onlardan önce nice nesilleri silip süpürdük. O zaman ne çığlıklar, ne feryatlar kopardılar! Ama kurtuluş zamanı çoktan geçmişti! [21,12-13]

Süleyman Ateş

Onlardan önce nice nesilleri helak ettik de feryad ettiler; fakat artık kurtuluş zamanı geçmişti.

وَعَجِبُوٓا۟ أَن جَآءَهُم مُّنذِرٌۭ مِّنْهُمْ ۖ وَقَالَ ٱلْكَٰفِرُونَ هَٰذَا سَٰحِرٌۭ كَذَّابٌ ﴿٤﴾

Onların cinsinden bir korkutucu geldi mi şaşıp kalırlar da kafirler derler ki: Bu, bir büyücü ve pek yalancı.

Alİ Bulaç

İçlerinden kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar. Kafirler dedi ki: \"Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür.\"

Çeviriyazı

ve`acibû en câehüm münẕirum minhüm. veḳâle-lkâfirûne hâẕâ sâḥirun keẕẕâb.

Diyanet İşleri

Aralarından bir uyarıcının gelmesine şaşmışlardı. İnkarcılar: \"Bu, pek yalancı bir sihirbazdır; tanrıları tek bir tanrı mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir\" demişlerdi.

Diyanet Vakfı

Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve kafirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır!

Edip Yüksel

Onlara, kendilerinden bir uyarıcının gelmesini yadırgadılar. İnkarcılar, \"Bu pek yalancı bir büyücüdür,\" dediler,

Elmalılı Hamdi Yazır

İçlerinden kendilerine uyarıcı bir peygamber geldiğine şaştılar da kâfirler: \"Bu bir sihirbazdır, yalancıdır\" dediler.

Öztürk

Kendi içlerinden kendilerine bir uyarıcı geldi diye şaşıp kaldılar. Ve şöyle dedi bu nankörler: \"Bu adam yalanlar düzen bir büyücü...\"

Suat Yıldırım

İçlerinden kendilerini uyarıp irşad edecek birinin gelmesine her nedense şaşırdılar ve o kâfirler: “Bu bir sihirbaz, bir yalancı! İşte tutmuş bunca ilahı bir tek ilah yapmış! Bu gerçekten şaşılacak, çok tuhaf bir şey!” dediler. [10,2]

Süleyman Ateş

Onlara kendilerinden bir uyarıcı (peygamber) gelmesine hayret ettiler de o kafirler dediler ki: \"Bu yalancı bir sihirbazdır.\"

أَجَعَلَ ٱلْءَالِهَةَ إِلَٰهًۭا وَٰحِدًا ۖ إِنَّ هَٰذَا لَشَىْءٌ عُجَابٌۭ ﴿٥﴾

Mabutları bir tek mabut mu kabul.etmiş? Gerçekten de bu, elbette pek şaşılacak şey.

Alİ Bulaç

\"İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey.\"

Çeviriyazı

ece`ale-l'âlihete ilâhev vâḥidâ. inne hâẕâ leşey'ün `ucâb.

Diyanet İşleri

Aralarından bir uyarıcının gelmesine şaşmışlardı. İnkarcılar: \"Bu, pek yalancı bir sihirbazdır; tanrıları tek bir tanrı mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir\" demişlerdi.

Diyanet Vakfı

Tanrıları, tek tanrı mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir! dediler.

Edip Yüksel

\"Tanrıları tek tanrı mı yaptı? Bu, gerçekten çok tuhaf!\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"İlâhları, bir tek ilâh mı kılmış? Bu gerçekten şaşılacak bir şey, çok tuhaf!\"

Öztürk

\"İlahları bir tek tanrı mı yapmış? Bu, gerçekten hayret edilecek bir şey!\"

Suat Yıldırım

İçlerinden kendilerini uyarıp irşad edecek birinin gelmesine her nedense şaşırdılar ve o kâfirler: “Bu bir sihirbaz, bir yalancı! İşte tutmuş bunca ilahı bir tek ilah yapmış! Bu gerçekten şaşılacak, çok tuhaf bir şey!” dediler. [10,2]

Süleyman Ateş

Tanrıları bir tek tanrı mı yaptı? Bu, cidden tuhaf bir şeydir.

وَٱنطَلَقَ ٱلْمَلَأُ مِنْهُمْ أَنِ ٱمْشُوا۟ وَٱصْبِرُوا۟ عَلَىٰٓ ءَالِهَتِكُمْ ۖ إِنَّ هَٰذَا لَشَىْءٌۭ يُرَادُ ﴿٦﴾

Ve ileri gelenlerinden.bir kısmı, kalkıp gitmiş ve yürüyün demiştir ve dayanın mabutlarınıza kulluk etmede; şüphe yok ki istenen şey de budur elbet.

Alİ Bulaç

Onlardan önde gelen bir grup: \"Yürüyün, ilahlarınıza karşı (bağlılıkta) kararlı olun; çünkü asıl istenen budur\" diye çekip gitti.

Çeviriyazı

venṭaleḳa-lmeleü minhüm eni-mşû vaṣbirû `alâ âlihetiküm. inne hâẕâ leşey'üy yürâd.

Diyanet İşleri

Onlardan ileri gelenler: \"Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur. Başka dinde de bunu işitmedik; bu ancak bir uydurmadır. Kuran, aramızda ona mı indirilmeliydi?\" dediler. Hayır, bunlar Kuran'ımızdan şüphededirler. Hayır, azabımızı henüz tatmamışlardır.

Diyanet Vakfı

Onlardan ileri gelenler: Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur.

Edip Yüksel

Onların liderleri öne fırladılar, \"Yürüyün, tanrılarınıza bağlı kalın. Sizden istenen sadece budur.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

İçlerinden ileri gelenler fırladılar ve dediler ki: \"İlâhlarınız üzerinde sabır ve sebat edin. Bu, gerçekten arzu edilen bir murad!\"

Öztürk

İçlerinden kodaman bir grup öne çıktı: \"Haydi, yürüyün! İlahlarınıza sahip çıkmada kararlı davranın! Gerçek şu ki, istenip beklenen şey budur.\"

Suat Yıldırım

İçlerinden önde gelen eşraf takımı derhal harekete geçip “Hâla mı duruyorsunuz, kalkın yürüyüp gösteri yapın ve ilahlarınız konusunda direnip dayanacağınızı ilan edin! Bu, cidden yapılması gerken bir şeydir!” dediler.

Süleyman Ateş

Onlardan bir grup fırladı: \"Yürüyün tanrılarınıza bağlı kalın. Çünkü bu, arzu edilen bir şeydir.\"

مَا سَمِعْنَا بِهَٰذَا فِى ٱلْمِلَّةِ ٱلْءَاخِرَةِ إِنْ هَٰذَآ إِلَّا ٱخْتِلَٰقٌ ﴿٧﴾

Biz bunu son dinlerin hiçbirinde duymadık, bu, ancak bir yalan.

Alİ Bulaç

\"Biz bunu, diğer dinde işitmedik, bu, içi boş bir uydurmadan başkası değildir.\"

Çeviriyazı

mâ semi`nâ bihâẕâ fi-lmilleti-l'âḫirah. in hâẕâ ille-ḫtilâḳ.

Diyanet İşleri

Onlardan ileri gelenler: \"Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur. Başka dinde de bunu işitmedik; bu ancak bir uydurmadır. Kuran, aramızda ona mı indirilmeliydi?\" dediler. Hayır, bunlar Kuran'ımızdan şüphededirler. Hayır, azabımızı henüz tatmamışlardır.

Diyanet Vakfı

Son dinde de bunu işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır.

Edip Yüksel

\"Son dinde böylesini işitmedik. Bu bir uydurmadır.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Biz bunu başka bir dinde işitmedik, bu mutlaka bir uydurmadır.\"

Öztürk

\"Öteki millette işitmedik böyle bir şey. Bu bir uydurmadan başka şey değildir.\"

Suat Yıldırım

“Doğrusu biz bu tevhid inancını son dinde de görmedik. Bu sırf bir uydurma!”

Süleyman Ateş

Biz bu(nun söylediği)ni (babalarımızın bağlı olduğu) öteki dinde işitmedik. Bu uydurmadan başka bir şey değildir.!

أَءُنزِلَ عَلَيْهِ ٱلذِّكْرُ مِنۢ بَيْنِنَا ۚ بَلْ هُمْ فِى شَكٍّۢ مِّن ذِكْرِى ۖ بَل لَّمَّا يَذُوقُوا۟ عَذَابِ ﴿٨﴾

Kur'an, aramızdan ona mı indirildi? Hayır, onlar, benim vahyimden şüphedeler; hayır, onlar daha tatmadılar azabımı.

Alİ Bulaç

\"Zikir (Kur'an), içimizden ona mı indirildi?\" Hayır, onlar Benim zikrimden bir kuşku içindedirler. Hayır, onlar henüz Benim azabımı tatmamışlardır.

Çeviriyazı

eünzile `aleyhi-ẕẕikru mim beyninâ. bel hüm fî şekkim min ẕikrî. bel lemmâ yeẕûḳû `aẕâb.

Diyanet İşleri

Onlardan ileri gelenler: \"Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur. Başka dinde de bunu işitmedik; bu ancak bir uydurmadır. Kuran, aramızda ona mı indirilmeliydi?\" dediler. Hayır, bunlar Kuran'ımızdan şüphededirler. Hayır, azabımızı henüz tatmamışlardır.

Diyanet Vakfı

Kur'an aramızdan Muhammed'e mi indirildi? diyerek kalkıp yürüdüler. Belki, bunlar Kur'an'ım hakkında şüphe içine düştüler. Hayır! Azabımı henüz tatmadılar.

Edip Yüksel

\"Mesaj, neden aramızdan ona indirildi?\" Aslında, onlar mesajımdan kuşku içindedirler. Hayır, onlar azabı henüz tatmadılar.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Kur'ân aramızdan ona mı indirilmiş?\" dediler. Doğrusu onlar benim Kur'ân'ımdan bir kuşku içindeler. Ve doğrusu onlar henüz azabımı tatmadılar.

Öztürk

\"Öğüt ve uyarı, içimizden ona mı indirildi?\" Hayır, onlar benim zikrimden/Kur'an'ımdan kuşkulandılar. Hayır, onlar benim azabımı henüz tatmadılar.

Suat Yıldırım

Biz bu kadar eşraf dururken, kitap gönderilecek bir o mu kalmış!” Hayır, hayır! Onlar Benim buyruklarım hakkında tam bir şüphe içindedirler, doğrusu onlar azabımı henüz tatmadılar. [43,31-32]

Süleyman Ateş

O Zikr (uyarı, başka kimse kalmadı da) aramızdan ona mı indirildi? Doğrusu, onlar benim Zikr'imden yana şüphe içindedirler. Hayır, onlar henüz azabımı tadmadılar!..

أَمْ عِندَهُمْ خَزَآئِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ ٱلْعَزِيزِ ٱلْوَهَّابِ ﴿٩﴾

Yoksa üstün ve vergisi bol Rabbinin hazineleri, onların yanında mı?

Alİ Bulaç

Yoksa, güçlü ve üstün olan, karşılıksız bağışlayan Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır?

Çeviriyazı

em `indehüm ḫazâinü raḥmeti rabbike-l`azîzi-lvehhâb.

Diyanet İşleri

Yoksa, güçlü ve çok ihsan sahibi olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?

Diyanet Vakfı

Yoksa aziz ve lütufkar olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır!

Edip Yüksel

Yoksa Üstün olan ve Bahşeden Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa sana o Kur'ân'ı veren çok güçlü ve ihsan sahibi Rabbinin hazineleri onların yanında mı?

Öztürk

Yoksa Azîz, Vahhâb olan Rabbinin rahmetinin hazineleri onların katında mı?

Suat Yıldırım

O mutlak galip, her nimeti ve özellikle peygamberliği dilediğine ihsan eden Rabbinin rahmet hazineleri yoksa onların mı yanında? [4,53-55; 17,100]

Süleyman Ateş

Yoksa daima üstün olan, çok lutufta bulunan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mı?

أَمْ لَهُم مُّلْكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ فَلْيَرْتَقُوا۟ فِى ٱلْأَسْبَٰبِ ﴿١٠﴾

Yahut da göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin saltanat ve tedbiri, onların mı? Öyleyse ağsınlar göklerin kapılarına.

Alİ Bulaç

Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülkü onların mı? Öyleyse, sebepler içinde (bir imkan ve güç bularak göğe) yükselsinler.

Çeviriyazı

em lehüm mülkü-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehümâ. felyerteḳû fi-l'esbâb.

Diyanet İşleri

Yahut, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı onların elinde midir? Öyle ise sebeplere tevessül edip göğe yükselsinler!

Diyanet Vakfı

Yahut göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı onların elinde midir? Öyleyse (göklerin) yollarında yükselsinler (görelim)!

Edip Yüksel

Yoksa göklerin, yerin ve aralarındakilerin yönetimi onlara mı aittir? Bırak, kendi kendilerini yüceltsinler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa bütün o göklerin, yerin ve aralarındakilerin mülkü onların mı? Öyle ise bütün imkanlarını seferber ederek yükselsinler de görelim!

Öztürk

Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülk ve saltanatı onların mı? Eğer öyleyse sebepler içinde yükselsinler.

Suat Yıldırım

Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasında olan varlıkların hakimiyet ve yönetimi onlara mı ait? Haydi, ellerinden geliyorsa sebep ve vasıtalarını temin etsinler de göğe çıksınlar (âlemi oradan yönetsin, vahyi de isteklerine göre indirsinler!)

Süleyman Ateş

Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü onların mı? Öyleyse sebepler (vasıtalar) içinde yükselsinler (vasıtalara binip göklere çıksınlar da oradan alemi yönetsinler, vahyi de kendi isteklerine göre indirsinler).

جُندٌۭ مَّا هُنَالِكَ مَهْزُومٌۭ مِّنَ ٱلْأَحْزَابِ ﴿١١﴾

Bir ordudur onlar ki bölükbölük toplanmış ve buracıkta bozguna uğrayacaklar.

Alİ Bulaç

Onlar, burada (çeşitli) fırkalardan olma bozguna uğratılmış bir ordu(durlar).

Çeviriyazı

cündüm mâ hünâlike mehzûmüm mine-l'aḥzâb.

Diyanet İşleri

Onlar burada takım takım bozguna uğramış perişan bir ordudur.

Diyanet Vakfı

Onlar, çeşitli guruplardan oluşmuş bir ordudur; işte şurada bozguna uğratılacaklardır.

Edip Yüksel

Aksine onlar parti parti yenilgiye uğramış bir ordudur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar burada çeşitli partilerden (gruplardan) bozguna uğramış bir ordudur.

Öztürk

Kabilelerden oluşmuş, sözüm ona bir ordudur bu; şurada bozguna uğratılacaktır.

Suat Yıldırım

Bunu yapmaları şöyle dursun, onlar birtakım döküntü bölüklerden oluşup buracıkta bozguna uğratılacak bozuk bir ordu!

Süleyman Ateş

(Onlar) Şurada bozguna uğratılacak derme çatma bir ordudur.

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍۢ وَعَادٌۭ وَفِرْعَوْنُ ذُو ٱلْأَوْتَادِ ﴿١٢﴾

Onlardan önce de Nuh'un ve Âd'ın ve ordular sahibi Firavun'un kavimleri, yalanladılar.

Alİ Bulaç

Onlardan önce Nuh kavmi, Ad ve kazıklar sahibi Firavun da yalanlamıştı.

Çeviriyazı

keẕẕebet ḳablehüm ḳavmü nûḥiv ve`âdüv vefir`avnü ẕü-l'evtâd.

Diyanet İşleri

Onlardan önce Nuh milleti, Ad, sarsılmaz bir saltanatın sahibi Firavun, Semud, Lut milleti, Eykeliler de peygamberleri yalanlamıştı. İşte bunlar da peygamberlerine karşı birleşen topluluklardır.

Diyanet Vakfı

Onlardan önce Nuh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi Firavun da, yalanladılar.

Edip Yüksel

Onlardan önce Nuh halkı, Ad ve piramitler sahibi Firavun da yalanlamıştı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlardan önce Nuh kavmi, Âd kavmi ve saltanat sahibi Firavun da yalanlamışlardı.

Öztürk

Onlardan önce Nûh kavmi ve Âd da yalanlamıştı. Kazıklar sahibi Firavun da...

Suat Yıldırım

Onlardan önce Nûh, Âd toplumları ve ordular sahibi Firavun toplumu da Peygamberleri yalancı saydılar.Semûd ve Lût toplumları, Eykeliler de öyle yaptılar. İşte bunlar, peygamberlere karşı toplanan hiziplerdi.

Süleyman Ateş

Onlardan önce de Nuh kavmi, Ad (kavmi) ve kazıklar sahibi (temelleri kazık gibi yere çakılmış, yüksek pramitler yaptıran) Fir'avn da yalanlamıştı.

وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍۢ وَأَصْحَٰبُ لْـَٔيْكَةِ ۚ أُو۟لَٰٓئِكَ ٱلْأَحْزَابُ ﴿١٣﴾

Ve Semud'un kavmi ve Lut kavmi ve Ashabı Eyke; işte bunlardır bölükler.

Alİ Bulaç

Semud, Lut kavmi ile Eyke halkı da. İşte onlar (Allah'a karşı isyanda birleşen ve güç toplayan) fırkalar(dı).

Çeviriyazı

veŝemûdü veḳavmü lûṭiv veaṣḥâbü-l'eykeh. ülâike-l'aḥzâb.

Diyanet İşleri

Onlardan önce Nuh milleti, Ad, sarsılmaz bir saltanatın sahibi Firavun, Semud, Lut milleti, Eykeliler de peygamberleri yalanlamıştı. İşte bunlar da peygamberlerine karşı birleşen topluluklardır.

Diyanet Vakfı

Semud, Lut kavmi ve Eyke halkı da (peygamberleri) yalanladılar. İşte bunlar da (peygamberlere karşı) birleşen topluluklardır.

Edip Yüksel

Semud, Nuh halkı ve Eykeliler de... Onlar partilerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Semûd kavmi, Lut kavmi ve Eykeliler (Şuayb kavmi) de yalanlamışlardı. İşte o çeşitli partiler bunlardır.

Öztürk

Semûd, Lût kavmi, o sık ağaçları besleyen su kaynağının sahipleri Eykeliler de. İşte onlar da böyle hiziplerdi.

Suat Yıldırım

Onlardan önce Nûh, Âd toplumları ve ordular sahibi Firavun toplumu da Peygamberleri yalancı saydılar.Semûd ve Lût toplumları, Eykeliler de öyle yaptılar. İşte bunlar, peygamberlere karşı toplanan hiziplerdi.

Süleyman Ateş

Semud (kavmi), Lut kavmi ve Eyke halkı da (böyle yapmıştı). İşte onlar da (peygamberlere karşı birleşik) kabilelerdi.

إِن كُلٌّ إِلَّا كَذَّبَ ٱلرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ ﴿١٤﴾

Her biri, peygamberleri ancak yalanladılar da azabı hak ettiler.

Alİ Bulaç

Hepsi de elçileri yalanladılar, böylece azapla-sonuçlandırmam (onlara) hak oldu.

Çeviriyazı

in küllün illâ keẕẕebe-rrusüle feḥaḳḳa `iḳâb.

Diyanet İşleri

Hepsi peygamberleri yalanladı da azabımı hakettiler.

Diyanet Vakfı

Onların her biri gönderilen peygamberleri yalanladılar da bu yüzden (kendilerine) azabım hak oldu.

Edip Yüksel

Hepsi de elçileri yalanladılar ve cezamı hakkettiler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hepsi de gönderilen peygamberleri yalanladılar da azabım böyle hak oldu.

Öztürk

Bunların hepsi, resulleri yalanlamaktan başka bir şey yapmadılar. Sonunda azabım hak oldu.

Suat Yıldırım

Bunların her biri peygamberlere yalancı demiş ve cezalarını hak etmişlerdi.

Süleyman Ateş

Hepsi de elçileri yalanladılar, benim cezamı hak ettiler.

وَمَا يَنظُرُ هَٰٓؤُلَآءِ إِلَّا صَيْحَةًۭ وَٰحِدَةًۭ مَّا لَهَا مِن فَوَاقٍۢ ﴿١٥﴾

Ve bunlar da bekliyorlar ancak o tek bağrışı ki vakti geldi miydi, gecikmesine, dönmesine imkan yok.

Alİ Bulaç

Bunlar da, (geldiğinde) bir anlık gecikmesi bile olmayan bir tek çığlıktan başkasını gözetlemiyorlar.

Çeviriyazı

vemâ yenżuru hâülâi illâ ṣayḥatev vâḥidetem mâ lehâ min fevâḳ.

Diyanet İşleri

Bunlar da ancak, bir an gecikmesi olmayan tek bir çığlık beklemektedirler.

Diyanet Vakfı

Bunlar da ancak, bir an gecikmesi olmayan korkunç bir ses beklemektedirler.

Edip Yüksel

Bunlar, onması olmayan bir tek patlama bekliyorlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar da bir tek haykırışa bakıyorlar. Öyle ki onun gecikmesi de yoktur.

Öztürk

Bunların beklediği de sadece, en küçük bir gecikmesi olmayan o müthiş titreşimli tek sestir.

Suat Yıldırım

Onların kabirlerden dirilmeleri sadece bir tek çağrıya bakar. Ses yayılır yayılmaz hemen kalkarlar.

Süleyman Ateş

Bunlar(ın işi) de sadece geri dönmesi olmayan bir na'raya bakıyor.

وَقَالُوا۟ رَبَّنَا عَجِّل لَّنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ ٱلْحِسَابِ ﴿١٦﴾

Ve Rabbimiz derler, soru gününden önce tez ver azabımızı.

Alİ Bulaç

(Alaylı alaylı) Dediler ki: \"Rabbimiz, hesap gününden önce (azaptan bize vadettiğin) payımızı çabuklaştırıver.\"

Çeviriyazı

veḳâlû rabbenâ `accil lenâ ḳiṭṭanâ ḳable yevmi-lḥisâb.

Diyanet İşleri

Onlar ise \"Rabbimiz! Bizim payımızı hesap gününden önce ver\" derler.

Diyanet Vakfı

Rabbimiz! Bizim payımızı hesap gününden önce ver, dediler.

Edip Yüksel

Ve, \"Rabbimiz, Hesap Gününden önce acele olarak payımızı ver,\" diye meydan okudular.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir de: \"Ey Rabbimiz! Hesap gününden önce bizim azabdan payımızı acele ver\" dediler.

Öztürk

Şöyle dediler: \"Rabbimiz, bizim payımızı/hesap defterimizi, hesap gününden önce çabucak ver!\"

Suat Yıldırım

Bir de o kâfirler alayla şöyle dediler: “Ey bizim Rabbimiz, bizim azap payımızı hesap günü gelmeden çabuklaştır.”

Süleyman Ateş

(Alay ederek) Dediler ki: \"Rabbimiz, bizim (azab) payımızı hesap gününden önce, hemen ver.\"

ٱصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَٱذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُۥدَ ذَا ٱلْأَيْدِ ۖ إِنَّهُۥٓ أَوَّابٌ ﴿١٧﴾

Sabret ne derlerse ve an güçlükuvvetli kulumuz Davud'u, şüphe yok ki o, daima Rabbine dönen, tövbe eden bir kuldu.

Alİ Bulaç

Sen onların söylediklerine karşı sabret ve Bizim güç sahibi kulumuz Davud'u hatırla; çünkü o, (her tutum ve davranışında Allah'a) yönelen biriydi.

Çeviriyazı

iṣbir `alâ mâ yeḳûlûne veẕkür `abdenâ dâvûde ẕe-l'eyd. innehû evvâb.

Diyanet İşleri

Onların söylediklerine sabret; güçlü kulumuz Davud'u an; o, daima Allah'a yönelirdi.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Onların söylediklerine sabret, kulumuz Davud'u, o kuvvet sahibi zatı hatırla. O, hep Allah'a yönelirdi.

Edip Yüksel

Onların sözlerine karşı sabırlı ol, becerikli bir kulumuz olan Davud'u anımsa; o (Tanrı'ya) sürekli itaat ederdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şimdi sen onların dediklerine sabret de kuvvetli kulumuz Davud'u hatırla. Çünkü o, zikir ve tesbih ile bize yönelmişti.

Öztürk

Onların dediklerine sabret! O kuvvet sahibi kulumuz Davûd'u an! O, tespih nağmeleri döktüren bir kul idi.

Suat Yıldırım

Onlar ne derlerse desinler sen sabret ve güçlü kuvvetli bir kulumuz olan Davud'u hatırla. Çünkü o daima Allah’a yönelirdi.

Süleyman Ateş

Onların dediklerine sabret de güçlü kulumuz Davud'u an; çünkü o (bize) çok başvururdu.

إِنَّا سَخَّرْنَا ٱلْجِبَالَ مَعَهُۥ يُسَبِّحْنَ بِٱلْعَشِىِّ وَٱلْإِشْرَاقِ ﴿١٨﴾

Şüphe.yok ki biz, dağları ram etmiştik ona, akşam ve kuşluk çağlarında, onunla beraber Rabbi tenzih ederlerdi.

Alİ Bulaç

Doğrusu Biz dağlara boyun eğdirdik, akşam ve sabah kendisiyle birlikte (Allah'ı) tesbih ederlerdi.

Çeviriyazı

innâ seḫḫarne-lcibâle me`ahû yüsebbiḥne bil`aşiyyi vel'işrâḳ.

Diyanet İşleri

Doğrusu Biz, akşam sabah onunla beraber tesbih eden dağları, kuşları da toplu halde onun buyruğu altına vermiştik. Her biri ona yönelmekteydi.

Diyanet Vakfı

Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşam sabah onunla beraber tesbih ederlerdi.

Edip Yüksel

Dağları onun emrine vermiştik; onunla birlikte akşamleyin ve tan doğumu (Tanrı'yı) yüceltirlerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşamsabah onunla birlikte tesbih ederlerdi.

Öztürk

Dağları onunla birlikte buyruk altına almıştık: Akşam-sabah birlikte tespih ederlerdi.

Suat Yıldırım

Biz sabah akşam kendisiyle zikir ve ibadet etmeleri için dağları, toplu haldeki kuşları onun hizmetine vermiştik. Her biri onun âhengine katılır, beraber zikrederlerdi. [34,10]

Süleyman Ateş

Biz dağları onunla beraber (tesbih etmeleri için) boyun eğdirmiştik; akşam sabah onunla tesbih ederler (onun yaptığı tesbihle çınlarlar)dı.

وَٱلطَّيْرَ مَحْشُورَةًۭ ۖ كُلٌّۭ لَّهُۥٓ أَوَّابٌۭ ﴿١٩﴾

Ve kuşlar da toplanmıştı, hepsi de ona itaat ederdi.

Alİ Bulaç

Ve toplanıp gelen kuşları da. Hepsi onunla (Allah'ı tesbih etmede uyum içinde) yönelip-dönmekte olanlar idi.

Çeviriyazı

veṭṭayra maḥşûrah. küllül lehû evvâb.

Diyanet İşleri

Doğrusu Biz, akşam sabah onunla beraber tesbih eden dağları, kuşları da toplu halde onun buyruğu altına vermiştik. Her biri ona yönelmekteydi.

Diyanet Vakfı

Kuşları da toplu halde onun emri altına vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir ve tesbih ederlerdi.

Edip Yüksel

Kuşlar da toplanmıştı; hepsi onun buyruğunu izlerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kuşları da toplu olarak onun emrine vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir ve tesbih ederlerdi.

Öztürk

Kuşlar da toplu halde onunla beraberdi. Hepsi, onun tespih nağmelerine katılırdı.

Suat Yıldırım

Biz sabah akşam kendisiyle zikir ve ibadet etmeleri için dağları, toplu haldeki kuşları onun hizmetine vermiştik. Her biri onun âhengine katılır, beraber zikrederlerdi. [34,10]

Süleyman Ateş

Toplanıp gelen kuşları da (ona ram etmiştik). Hepsi onun nağmesine katılır (beraber tesbih ederler)di.

وَشَدَدْنَا مُلْكَهُۥ وَءَاتَيْنَٰهُ ٱلْحِكْمَةَ وَفَصْلَ ٱلْخِطَابِ ﴿٢٠﴾

Ve onun saltanatını kuvvetlendirdik ve ona peygamberlik ve gerçekle batılı ayırt ediş bilgisini verdik.

Alİ Bulaç

Onun mülkünü güçlendirmiştik. Ona hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik.

Çeviriyazı

veşedednâ mülkehû veâteynâhü-lḥikmete vefaṣle-lḫiṭâb.

Diyanet İşleri

Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiştik. Ona hikmet ve kesin hüküm selahiyeti vermiştik.

Diyanet Vakfı

Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiş; ona hikmet ve güzel konuşma vermiştik.

Edip Yüksel

Yönetimini güçlendirdik; ona bilgelik ve çok iyi bir yargılama gücü verdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz onun mülkünü kuvvetlendirmiş ve kendisine hikmet ve hakkı batıldan ayırt etme kabiliyeti vermiştik.

Öztürk

Mülk ve yönetimini güçlendirmiştik. Kendisine hikmet ve hakla bâtılı ayıran söz etme yeteneği vermiştik.

Suat Yıldırım

Biz onun hakimiyetini güçlendirdik, ona hikmet, nübüvvet, isabetli karar verme ve meramını güzelce ifade etme kabiliyeti verdik.

Süleyman Ateş

Onun mülkünü güçlendirmiştik, kendisine hikmet (peygamberlik, yüksek bilgi, hakkı batıldan ayırma, davaları çözme) ve açık, güzel konuşma (yeteneği) vermiştik.

۞ وَهَلْ أَتَىٰكَ نَبَؤُا۟ ٱلْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا۟ ٱلْمِحْرَابَ ﴿٢١﴾

Sen, o davacılardan haber aldın mı? Hani Davud'un ibadet ettiği yerin duvarına tırmanmışlardı.

Alİ Bulaç

Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud'un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.

Çeviriyazı

vehel etâke nebeü-lḫaṣm. iẕ tesevveru-lmiḥrâb.

Diyanet İşleri

Sana davacıların haberi ulaştı mı? Mabedin duvarına tırmanıp Davud'un yanına girmişlerdi de, o onlardan ürkmüştü. Şöyle demişlerdi: \"Korkma, birbirinin hakkına tecavüz etmiş iki davacıyız; aramızda adaletle hükmet, ondan ayrılma, bizi doğru yola çıkar.\"

Diyanet Vakfı

(Ey Muhammed!), Sana davacıların haberi ulaştı mı? Mabedin duvarına tırmanmışlardı.

Edip Yüksel

Davacıların haberi sana ulaştı mı? Hani mabedine tırmanmışlardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir de davacıların kıssası geldi mi sana? Hani surdan aşarak mihraba ulaşmışlardı.

Öztürk

Geldi mi sana, o çekişme hikâyesinin haberi? Hani, o hasımlar, duvarı aşarak mihraba ulaşmışlardı.

Suat Yıldırım

O mahkemeleşen hasımların olayından haberin oldu mu? Onlar mâbedin duvarına tırmanıp Davud'un yanına birden girince o, onlardan ürktü. Onlar da “Korkma! dediler, biz sadece birbirimize hakkı geçen iki dâvalıyız.Senden dileğimiz: Aramızda adaletle hükmet, haktan uzaklaşma ve bize tam doğruyu göster.” {KM, II Samuel 11; Mezmurlar 2,7}

Süleyman Ateş

Sana davacıların haberi geldi mi? Hani odasının duvarına tırmanmışlardı,

إِذْ دَخَلُوا۟ عَلَىٰ دَاوُۥدَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ ۖ قَالُوا۟ لَا تَخَفْ ۖ خَصْمَانِ بَغَىٰ بَعْضُنَا عَلَىٰ بَعْضٍۢ فَٱحْكُم بَيْنَنَا بِٱلْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَٱهْدِنَآ إِلَىٰ سَوَآءِ ٱلصِّرَٰطِ ﴿٢٢﴾

Hani Davud'un tapısına girmişlerdi de Davud, onlardan pek korkmuştu; korkma demişlerdi, iki hısımız, birimiz, öbürünün hakkına tecavüz etti, adaletle hükmet aramızda, birimize meylederek hakkı aşma ve bizi dosdoğru yola sevket.

Alİ Bulaç

Davud'a girdiklerinde, o, onlardan ürkmüştü; dediler ki: \"Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi doğru yolun ortasına yöneltip-ilet.\"

Çeviriyazı

iẕ deḫalû `alâ dâvûde fefezi`a minhüm ḳâlû lâ teḫaf. ḫaṣmâni begâ ba`ḍunâ `alâ ba`ḍin faḥküm beynenâ bilḥaḳḳi velâ tüşṭiṭ vehdinâ ilâ sevâi-ṣṣirâṭ.

Diyanet İşleri

Sana davacıların haberi ulaştı mı? Mabedin duvarına tırmanıp Davud'un yanına girmişlerdi de, o onlardan ürkmüştü. Şöyle demişlerdi: \"Korkma, birbirinin hakkına tecavüz etmiş iki davacıyız; aramızda adaletle hükmet, ondan ayrılma, bizi doğru yola çıkar.\"

Diyanet Vakfı

Davud'un yanına girmişlerdi de Davud onlardan korkmuştu. \"Korkma! Biz birbirine hasım iki davacıyız, aramızda adaletle hükmet, haksızlık etme; bize doğru yolu göster\" dediler.

Edip Yüksel

Davud'un yanına girdiklerinde onlardan irkilmişti. \"Korkma\" demişlerdi, \"Bir birinin hakkını çiğneyen iki davacı... Aramızda gerçeğe göre hüküm ver, haksızlık etme. Bize yolun ortasını göster.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Davud'un yanına giriverdiler de onlardan telaşe düştü. Ona \"Korkma!\" dediler, biz iki davacıyız. Birimiz, birimize haksızlık etti. Şimdi sen aramızda hak ile hüküm ver ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar.

Öztürk

Davûd'un yanına girmişledi de onlardan korkmuştu. \"Korkma, dediler, biz iki davacıyız. Birimiz ötekinin hakkını çiğnedi. Şimdi sen, aramızda hak ile hükmet, adaletsizlik etme. Bizi yolun denge noktasına ilet.!

Suat Yıldırım

O mahkemeleşen hasımların olayından haberin oldu mu? Onlar mâbedin duvarına tırmanıp Davud'un yanına birden girince o, onlardan ürktü. Onlar da “Korkma! dediler, biz sadece birbirimize hakkı geçen iki dâvalıyız.Senden dileğimiz: Aramızda adaletle hükmet, haktan uzaklaşma ve bize tam doğruyu göster.” {KM, II Samuel 11; Mezmurlar 2,7}

Süleyman Ateş

Davud'un yanına girmişlerdi de (Davud) onlardan korkmuştu: \"Korkma, dediler, biz iki davacıyız. Birimiz, ötekinin hakkına saldırdı. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, (adaletten ayrılıp bize) zulmetme. Bizi yolun ortasına (adalete) götür.\"

إِنَّ هَٰذَآ أَخِى لَهُۥ تِسْعٌۭ وَتِسْعُونَ نَعْجَةًۭ وَلِىَ نَعْجَةٌۭ وَٰحِدَةٌۭ فَقَالَ أَكْفِلْنِيهَا وَعَزَّنِى فِى ٱلْخِطَابِ ﴿٢٣﴾

Şüphe yok ki şu, benim kardeşimdir, doksan dokuz dişi koyunu var ve benimse bir tek dişi koyunum; öyleyken onu da bana ver dedi ve konuşmamızda beni alt da etti.

Alİ Bulaç

\"Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen \"Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat\" dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.\"

Çeviriyazı

inne hâẕâ eḫî lehû tis`uv vetis`ûne na`cetev veliye na`cetüv vâḥidetün feḳâle ekfilnîhâ ve`azzenî fi-lḫiṭâb.

Diyanet İşleri

\"Bu kardeşimin doksan dokuz dişi koyunu, benim de bir tek dişi koyunum vardır; O'nu da bana ver dedi ve tartışmada beni yendi.\"

Diyanet Vakfı

(Onlardan biri şöyle dedi:) Bu, kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum var. Böyle iken \"Onu da bana ver\" dedi ve tartışmada beni yendi.

Edip Yüksel

\"Bu benim kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu, benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken, \"Onu da bana ver,\" dedi ve tartışmada bana üstün geldi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biri: \"İşte bu benim kardeşim. Onun doksan dokuz dişi koyunu var, benim ise bir tek dişi koyunum var. Böyle iken: Onu da bana ver, dedi ve tartışmada beni yendi\" diye anlattı.

Öztürk

\"Şu benim kardeşimdir. Kendisinin doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen, onu da bana ver dedi ve tartışmada bana galip geldi.\"

Suat Yıldırım

“Benim şu (din) kardeşimin doksan dokuz koyunu var, benimse bir tek koyunum! Böyle iken “onu da bana bırak!” dedi ve çenesiyle beni bastırdı.”

Süleyman Ateş

Bu kardeşimin doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum var. Böyle iken Onu da bana ver\" dedi ve konuşmada bana ağır bastı (onunla baş edemedim.)\"

قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَىٰ نِعَاجِهِۦ ۖ وَإِنَّ كَثِيرًۭا مِّنَ ٱلْخُلَطَآءِ لَيَبْغِى بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ إِلَّا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَقَلِيلٌۭ مَّا هُمْ ۗ وَظَنَّ دَاوُۥدُ أَنَّمَا فَتَنَّٰهُ فَٱسْتَغْفَرَ رَبَّهُۥ وَخَرَّ رَاكِعًۭا وَأَنَابَ ۩ ﴿٢٤﴾

Dedi ki: Senin dişi koyununu, kendi koyunlarına katmayı istemekle gerçekten de zulmetmiş sana ve şüphesiz ki ortakların çoğu, birbirinin hakkına tecavüz eder, ancak inanan ve iyi işlerde bulunanlar müstesna ve fakat bunlar da pek azdır ve Davud, biz, kendisini sınadık sandı da Rabbinden yarlıganma diledi ve eğilerek yere kapandı ve Rabbine döndü.

Alİ Bulaç

(Davud) Dedi ki: \"Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.\" Davud, gerçekten Bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (Bize gönülden) yönelip-döndü.

Çeviriyazı

ḳâle leḳad żalemeke bisüâli na`cetike ilâ ni`âcih. veinne keŝîram mine-lḫuleṭâi leyebgî ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍin ille-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti veḳalîlüm mâ hüm. veżanne dâvûdü ennemâ fetennâhü festagfera rabbehû veḫarra râki`av veenâb.

Diyanet İşleri

Davud: \"And olsun ki, senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. İnanıp yararlı iş işleyenler bunun dışındadır ki sayıları da ne kadar azdır!\" demişti. Davud, Kendisini denediğimizi sanmıştı da, Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapanmış, tevbe etmiş, Allah'a yönelmişti.

Diyanet Vakfı

Davud: Andolsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu, birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. Yalnız iman edip de iyi işler yapanlar müstesna. Bunlar da ne kadar az! dedi. Davud, kendisini denediğimizi sandı ve Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapandı, tevbe edip Allah'a yöneldi.

Edip Yüksel

Dedi ki, \"Senin koyununu kendi koyunlarına katmayı istemekle sana haksızlık etmiştir. Doğrusu, ortakçıların çoğu bir birinin hakkına el uzatır. İnanıp erdemli davrananlar bunun dışındadır, onlar ise sayıca ne kadar azdır!\" Davud, kendisini sınadığımızı sanarak bağışlanma diledi, eğildi ve tevbe etti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Davud dedi ki: \"Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle sana zulmetmiştir. Gerçekten bir cemiyette yaşayanların çoğu mutlaka birbirlerine haksızlık ediyorlar. Ancak iman edip de salih amel işleyenler başka. Ama onlar da pek az.\" Davud, bizim kendisini imtihan ettiğimizi sanmıştı. Hemen Rabbinden mağfiret diledi, rüku ederek yere kapandı, tevbe ile Allah'a yöneldi.

Öztürk

Davûd dedi ki: \"Vallahi, senin bir tek koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana zulmetmiş. Zaten ortaklardan birçoğu birbiri aleyhine haksızlık ve zulme sapar. İman edip hakka ve barışa yönelik işler yapanlar böyle değildir. Ama onlar da pek azdır.\" Davûd, kendisini imtihan ettiğimizi düşündü; hemen Rabbinden af diledi; rükû ederek yerlere eğildi ve Allah'a yöneldi.

Suat Yıldırım

Dâvud: “Doğrusu, senin tek koyununu, kendi koyunlarına katmak istemekle o sana haksızlık etmiştir. Zaten malda ortak olanların çoğu birbirlerine haksızlık ederler. Ancak gerçekten iman edip makbul ve güzel davranışlarda bulunanlar böyle yapmazlar. Onlar da o kadar azdır ki!”Davud kendisini imtihan ettiğimizi anladı, derhal Rabbinden mağfiret diledi, eğilip secdeye kapandı ve Allah'a yöneldi.

Süleyman Ateş

(Davud) dedi ki: \"And olsun (o) senin, koyununu kendi koyunlarına katmayı istemekle sana zulmetmiştir. Zaten (mallarını birbirine) karıştıran(ortak)ların çoğu birbirine zulmederler. Yalnız inanıp iyi işler yapanlar bunun dışındadır ki, onlar da ne kadar azdır!\" Davud, (bu hükümle) kendisini denediğimizi (kendisine bir bela vereceğimizi) sandı da Rabbinden mağfiret diledi, eğilerek secdeye kapandı ve tevbe edip (bize) döndü.

فَغَفَرْنَا لَهُۥ ذَٰلِكَ ۖ وَإِنَّ لَهُۥ عِندَنَا لَزُلْفَىٰ وَحُسْنَ مَـَٔابٍۢ ﴿٢٥﴾

Ve biz de onun bu.suçunu örttük ve şüphe yok ki onun, katımızda bir yakınlık derecesi ve dönüp geleceği güzel bir makamı vardı.

Alİ Bulaç

Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun Bizim Katımız'da gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.

Çeviriyazı

fegafernâ lehû ẕâlik. veinne lehû `indenâ lezülfâ veḥusne meâb.

Diyanet İşleri

Böylece onu bağışlamıştık. Katımızda onun yakınlığı ve güzel bir geleceği vardır.

Diyanet Vakfı

Sonra bu tutumundan dolayı onu bağışladık. Kuşkusuz yanımızda onun yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği vardır.

Edip Yüksel

Böylece onu bağışladık. Yanımızda onun yakınlığı ve güzel bir yeri vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz de o zannettiği şeyi kendisine bağışladık. Şüphesiz yanımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir dönüş yeri vardır.

Öztürk

Biz de ondan o günahı affettik. Katımızdan onun için bir yakınlık ve güzel bir gelecek var.

Suat Yıldırım

Onun bu hatasını bağışladık. Muhakkak ki onun Bize yakınlığı ve güzel bir âkıbeti vardır.

Süleyman Ateş

Biz de ondan bunu affettik. Yanımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir geleceği vardır.

يَٰدَاوُۥدُ إِنَّا جَعَلْنَٰكَ خَلِيفَةًۭ فِى ٱلْأَرْضِ فَٱحْكُم بَيْنَ ٱلنَّاسِ بِٱلْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ ٱلْهَوَىٰ فَيُضِلَّكَ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ ۚ إِنَّ ٱلَّذِينَ يَضِلُّونَ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌۭ شَدِيدٌۢ بِمَا نَسُوا۟ يَوْمَ ٱلْحِسَابِ ﴿٢٦﴾

Ey Davud, biz seni yeryüzüne hakim ettik, artık insanlar arasında, adaletle hükmet ve dileğine uyma ki seni Allah yolundan saptırır; Allah yolundan sapanlaraysa şiddetli bir azap var soru gününü unuttuklarından.

Alİ Bulaç

\"Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azap vardır.\"

Çeviriyazı

yâ dâvûdü innâ ce`alnâke ḫalîfeten fi-l'arḍi faḥküm beyne-nnâsi bilḥaḳḳi velâ tettebi`i-lhevâ feyüḍilleke `an sebîli-llâh. inne-lleẕîne yeḍillûne `an sebîli-llâhi lehüm `aẕâbün şedîdüm bimâ nesû yevme-lḥisâb.

Diyanet İşleri

Ey Davud! Seni şüphesiz yeryüzünde hükümran kıldık, o halde insanlar arasında adaletle hükmet, hevese uyma yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu, Allah'ın yolundan sapanlara, onlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin azap vardır.

Diyanet Vakfı

Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Heva ve hevese uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.

Edip Yüksel

Ey Davud, biz seni yeryüzünde yönetici kıldık. Halkın arasında adaletle yargı ver, hevesine ve duygularına kapılma, sonra seni ALLAH'ın yolundan saptırır. ALLAH'ın yolundan sapanlara, Hesap Gününü unuttukları için çetin bir ceza vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hak ile hüküm ver. Keyfe, arzuya uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Çünkü Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir azab vardır.

Öztürk

Ey Davûd, seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hakla hükmet; geçici hevese uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Allah yolundan sapanlar için, hesap gününü unutmuş olmaları yüzünden şiddetli bir azap vardır.

Suat Yıldırım

“Davud! Biz seni ülkede hükümdar yaptık, sen de insanlar arasında adaletle hükmet, keyfine uyma ki seni Allah yolundan saptırmasın. Allah yolundan sapanlara hesap gününü unuttukları için, şiddetli bir azap vardır.

Süleyman Ateş

Ey Davud, biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin yerine) hükümdar yaptık. İnsanlar arasında adaletle hükmet; keyf(in)e uyma, sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Allah'ın yolundan sapanlar ise, hesap gününü unuttuklarından dolayı, çetin azaba uğrayacaklardır.

وَمَا خَلَقْنَا ٱلسَّمَآءَ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَٰطِلًۭا ۚ ذَٰلِكَ ظَنُّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ ۚ فَوَيْلٌۭ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا۟ مِنَ ٱلنَّارِ ﴿٢٧﴾

Ve biz, göğü ve yeryüzünü ve ikisinin arasındakileri boş yere yaratmadık; bu, kafir olanların zannı; artık vay haline kafirlerin ateşten.

Alİ Bulaç

Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunan şeyleri batıl olarak yaratmadık. Bu, inkar edenlerin zannıdır. Ateşten (görecekleri azaptan) dolayı vay o inkar edenlere.

Çeviriyazı

vemâ ḫalaḳne-ssemâe vel'arḍa vemâ beynehümâ bâṭilâ. ẕâlike żannü-lleẕîne keferû. feveylül lilleẕîne keferû mine-nnâr.

Diyanet İşleri

Göğü, yeri ve ikisinin arasında bulunanları boşuna yaratmadık. Bunun boşuna olduğu, inkar edenlerin sanısıdır. Vay ateşe uğrayacak inkarcıların haline!

Diyanet Vakfı

Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri biz boş yere yaratmadık. Bu, inkar edenlerin zannıdır. Vay o inkar edenlerin ateşteki haline!

Edip Yüksel

Göğü, yeri ve aralarındakileri boş yere yaratmadık. Bu inkar edenlerin sanısıdır. Kendilerini ateşe soktukları için inkar edenlere yazıklar olsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem o göğü, yeri ve aralarındakileri biz boşuna yaratmadık. O, kâfirlerin zannıdır. Onun için vay ateşe girecek olan kâfirlerin haline!

Öztürk

Biz şu göğü ve yeri ve ikisi arasındakileri boşuna yaratmadık. Böyle düşünmek, küfre sapanların sanısıdır. Vay hallerine o inkârcıların, ateş yüzünden!

Suat Yıldırım

Biz göğü, yeri ve ikisinin arasındaki varlıkları gayesiz, boşuna yaratmadık. Bu sadece kâfirlerin bir zannı ve iddiasıdır. Artık o ateşten vay haline o kâfirlerin!

Süleyman Ateş

Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık (bunlar bir tesadüf eseri değildir) bu, inkar edenlerin zannıdır, (onlar kainatın boş bir tesadüf eseri olduğunu söylerler). Ateşten vay hallerine o nankörlerin!

أَمْ نَجْعَلُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ كَٱلْمُفْسِدِينَ فِى ٱلْأَرْضِ أَمْ نَجْعَلُ ٱلْمُتَّقِينَ كَٱلْفُجَّارِ ﴿٢٨﴾

İnananlarla iyi işlerde bulunanları, yeryüzündeki bozguncular gibi mi tutacağız, yahut çekinenlere, doğru yoldan çıkanlara ettiğimiz muameleyi mi yapacağız?

Alİ Bulaç

Yoksa Biz, iman edip salih amellerde bulunanları yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar gibi (bir) mi tutacağız? Ya da muttakileri facirler gibi (bir) mi tutacağız?

Çeviriyazı

em nec`alü-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti kelmüfsidîne fi-l'arḍ. em nec`alü-lmütteḳîne kelfüccâr.

Diyanet İşleri

Yoksa, inanıp yararlı iş işleyenleri, yeryüzünde, bozguncular gibi mi tutarız? Yoksa, Allah'a karşı gelmekten sakınanları yoldan çıkanlar gibi mi tutarız?

Diyanet Vakfı

Yoksa biz, iman edip de iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Veya (Allah'tan) korkanları yoldan çıkanlar gibi mi sayacağız?

Edip Yüksel

İnanıp iyi davrananları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Erdemlilere, yoldan çıkanlar gibi mi davranacağız?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa, iman edip de salih amel işleyenleri biz, o yeryüzündeki bozguncular gibi yapar mıyız? Yoksa o takva sahiplerini azgın günahkarlar gibi yapar mıyız?

Öztürk

Yoksa biz, iman edip hakka ve barışa yönelik işler yapanları, yeryüzünde fesat çıkaranlarla aynı mı tutacağız? Yoksa takva sahiplerini, arsız sapıklar gibi mi yapacağız?

Suat Yıldırım

Biz hiç, iman edip makbul ve güzel iş yapanlara, ülkede fesat çıkararak nizamı bozanlarla aynı muameleleri yapar mıyız? Yahut Allah'ı sayıp kötülüklerden sakınanları, yoldan çıkanlarla bir tutar mıyız?

Süleyman Ateş

Yoksa biz, inanıp iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Yoksa korunanları yoldan çıkanlar gibi mi tutacağız?

كِتَٰبٌ أَنزَلْنَٰهُ إِلَيْكَ مُبَٰرَكٌۭ لِّيَدَّبَّرُوٓا۟ ءَايَٰتِهِۦ وَلِيَتَذَكَّرَ أُو۟لُوا۟ ٱلْأَلْبَٰبِ ﴿٢٩﴾

Bir kitaptır bu ki onu, kutlu olarak sana indirdik, ayetlerini iyice bir düşünsünler aklı başında olanlar ve ondan öğüt alsınlar diye.

Alİ Bulaç

(Bu Kur'an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir Kitap'tır.

Çeviriyazı

kitâbün enzelnâhü ileyke mübârakül liyeddebberû âyâtihî veliyeteẕekkera ülü-l'elbâb.

Diyanet İşleri

Sana indirdiğimiz bu Kitap mübarektir; ayetlerini düşünsünler, aklı olanlar da öğüt alsınlar.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Sana bu mübarek Kitab'ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.

Edip Yüksel

Sana indirdiğimiz bu kitap kutludur; ayetlerini incelesinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bu, sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır ki, insanlar onun âyetlerini düşünsünler ve temiz akıl sahipleri ibret alsınlar.

Öztürk

Kutsal/bereketli bir Kitap bu; sana indirdik ki onu, ayetlerini derin derin düşünsünler ve öğüt alabilsin temiz özlüler.

Suat Yıldırım

Biz sana feyizli ve bereketli bir kitap indirdik ki insanlar onun âyetlerini iyice düşünsünler ve aklı yerinde olanlar ders ve ibret alsınlar.

Süleyman Ateş

Sana (bu) mübarek Kitabı indirdik ki ayetlerini düşünsünler ve sağduyu sahipleri öğüt alsınlar.

وَوَهَبْنَا لِدَاوُۥدَ سُلَيْمَٰنَ ۚ نِعْمَ ٱلْعَبْدُ ۖ إِنَّهُۥٓ أَوَّابٌ ﴿٣٠﴾

Ve Davud'a.Süleyman'ı ihsan ettik, ne güzel bir kuldu, şüphe yok ki o, daima Rabbine dönen, tövbe eden bir kuldu.

Alİ Bulaç

Biz Davud'a Süleyman'ı armağan ettik. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi.

Çeviriyazı

vevehebnâ lidâvûde süleymân. ni`me-l`abd. innehû evvâb.

Diyanet İşleri

Davud'a Süleyman'ı bahşettik; o ne güzel bir kuldu! Doğrusu o daima Allah'a yönelirdi.

Diyanet Vakfı

Biz Davud'a Süleyman'ı verdik. Süleyman ne güzel bir kuldu! Doğrusu o, daima Allah'a yönelirdi.

Edip Yüksel

Davud'a, Süleyman'ı verdik. İyi bir kuldu, (Tanrı'ya) sürekli yönelen biriydi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir de Davud'a Süleyman'ı bahşettik. Süleyman ne güzel kuldu. Çünkü o seslice tesbih edip Allah'a yönelirdi.

Öztürk

Davûd'a Süleyman'ı armağan ettik. Ne güzel kul! Hep Allah'a sığınır, yakarırdı.

Suat Yıldırım

(Bunları belirttikten sonra tekrar Davud'un kıssasına dönelim:) Davud’a evlat olarak Süleyman’ı ihsan ettik. Süleyman ne güzel kuldu! Hep Allah’a yönelirdi. [27,16]

Süleyman Ateş

Biz Davud'a Süleyman'ı armağan ettik, (Süleyman) ne güzel kuldu! Hep Allah'a başvururdu.

إِذْ عُرِضَ عَلَيْهِ بِٱلْعَشِىِّ ٱلصَّٰفِنَٰتُ ٱلْجِيَادُ ﴿٣١﴾

Hani ona, üç ayağının üstünde duran ve ön ayaklarından birini büküp tırnağını yere dayayan yürük atlar arzedilmişti öğleden sonra.

Alİ Bulaç

Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu.

Çeviriyazı

iẕ `uriḍa `aleyhi bil`aşiyyi-ṣṣâfinâtü-lciyâd.

Diyanet İşleri

Ona bir akşam üstü, çalımlı, cins koşu atları sunulmuştu.

Diyanet Vakfı

Akşama doğru kendisine, üç ayağının üzerine durup bir ayağını tırnağının üzerine diken çalımlı ve safkan koşu atları sunulmuştu.

Edip Yüksel

Bir akşam, ona güzel koşu atları sunulmuştu.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hani kendisine bir zaman akşam üstü iyi cins ve rahvan atlar gösterilmişti.

Öztürk

Akşam üstü kendisine, üç ayak üzerine basıp bir ayağını tırnak üstüne diken saf kan koşu atları sunulmuştu.

Suat Yıldırım

Hani bir gün ikindi vakti ona, durduğunda sakin, koştuğu zaman ise süratli safkan koşu atları gösterilmişti.

Süleyman Ateş

Akşam üstü kendisine safin (görkemli) hızlı koşan (saf kan Arap) atları gösterilmişti.

فَقَالَ إِنِّىٓ أَحْبَبْتُ حُبَّ ٱلْخَيْرِ عَن ذِكْرِ رَبِّى حَتَّىٰ تَوَارَتْ بِٱلْحِجَابِ ﴿٣٢﴾

Derken gerçekten de demişti, ben, güzel atları, Rabbimi anarak severim ve sonunda güneş, perde altına girmişti de.

Alİ Bulaç

O da demişti ki: \"Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim.\" Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar.

Çeviriyazı

feḳâle innî aḥbebtü ḥubbe-lḫayri `an ẕikri rabbî. ḥattâ tevârat bilḥicâb.

Diyanet İşleri

Süleyman: \"Doğrusu ben bu iyi malları, Rabbimi anmayı sağladıkları için severim\" demişti. Koşup, toz perdesi arkasında kayboldukları zaman: \"onları bana getirin\" dedi. Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başlamıştı.

Diyanet Vakfı

Süleyman: Gerçekten ben mal sevgisini, Rabbimi anmak için istedim, dedi. Nihayet güneş battı. (O zaman:) Onları (atları) tekrar bana getirin, dedi. Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı.

Edip Yüksel

Dedi ki, \"Mal ve mülk sevgisi beni Rabbimi anmaktan alıkoydu. Ta ki, o (güneş) bir örtünün ardından kayboldu.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ben, dedi, at sevgisini, Rabbimi anmaktan ötürü tercih ettim.\" Nihayet atlar perdenin arkasına gizlendi.

Öztürk

Dedi: \"Servet sevgisini, Rabbimi anmak için benimsedim.\" Nihayet Güneş perde ardına çekildi.

Suat Yıldırım

Onlarla ilgilenip “Ben Rabbimi hatırlattıkları için güzel şeyleri severim.” dedi ve onlar gözden kayboluncaya dek onları seyredip durdu. Sonra: “Onları tekrar bana getirin!” deyip bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı.

Süleyman Ateş

Ben, dedi, mal sevgisini, Rabbimi anmaktan (ötürü) tercih ettim. Nihayet bu atlar perde ile gizlendi (koşup dağın arkasına düşmekle gözden kayboldu).

رُدُّوهَا عَلَىَّ ۖ فَطَفِقَ مَسْحًۢا بِٱلسُّوقِ وَٱلْأَعْنَاقِ ﴿٣٣﴾

Getirin onları bana demişti, atlar getirilince de onların ayaklarını, boyunlarını okşamıya, yelerini taramaya koyulmuştu.

Alİ Bulaç

\"Onları bana geri getirin\" (dedi). Sonra (onların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.

Çeviriyazı

ruddûhâ `aleyy. feṭafiḳa mesḥam bissûḳi vel'a`nâḳ.

Diyanet İşleri

Süleyman: \"Doğrusu ben bu iyi malları, Rabbimi anmayı sağladıkları için severim\" demişti. Koşup, toz perdesi arkasında kayboldukları zaman: \"onları bana getirin\" dedi. Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başlamıştı.

Diyanet Vakfı

Süleyman: Gerçekten ben mal sevgisini, Rabbimi anmak için istedim, dedi. Nihayet güneş battı. (O zaman:) Onları (atları) tekrar bana getirin, dedi. Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı.

Edip Yüksel

\"Onları bana geri getirin,\" dedi, (veda etmek için) bacaklarını ve boyunlarını okşadı.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Geri getirin onları bana!\" dedi ve artık onların bacaklarını, boyunlarını silmeye başladı.

Öztürk

\"Geri getirin bana onları!\" dedi. Bacaklarını, boyunlarını sıvazlamaya başladı.

Suat Yıldırım

Onlarla ilgilenip “Ben Rabbimi hatırlattıkları için güzel şeyleri severim.” dedi ve onlar gözden kayboluncaya dek onları seyredip durdu. Sonra: “Onları tekrar bana getirin!” deyip bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı.

Süleyman Ateş

Onları bana getirin (dedi), bacaklarını ve boyunlarını okşamağa başladı.

وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمَٰنَ وَأَلْقَيْنَا عَلَىٰ كُرْسِيِّهِۦ جَسَدًۭا ثُمَّ أَنَابَ ﴿٣٤﴾

Ve andolsun ki biz Süleyman'ı sınamıştık ve tahtının üstüne bir ölü koymuştuk, sonra o da tövbe edip Rabbine dönmüştü.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz Süleyman'ı imtihan ettik, tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü.

Çeviriyazı

veleḳad fetennâ süleymâne veelḳaynâ `alâ kürsiyyihî ceseden ŝümme enâb.

Diyanet İşleri

And olsun ki Süleyman'ı denedik, hükümranlığını zayıf düşürdük; sonra eski haline döndü.

Diyanet Vakfı

Andolsun biz Süleyman'ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bırakıverdik, sonra o, yine eski haline döndü.

Edip Yüksel

Süleyman'ı böylece sınadık; onun hükümranlığına maddi zenginlik kattık; ancak o tümüyle (Tanrı'ya) yöneldi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki Süleyman'ı imtihan da ettik ve tahtının üzerine bir ceset bıraktık. Sonra tekrar tevbe ile önceki haline döndü.

Öztürk

Yemin olsun ki biz, Süleyman'ı imtihan ettik, tahtının üstüne bir ceset bıraktık da o, tövbe ile Allah'a yöneldi.

Suat Yıldırım

Biz Süleyman'ı denemeye tâbi tuttuk ve tahtının üzerine bir cesed bıraktık. Sonra o, Allah’a sığınıp tekrar tahtına döndü.

Süleyman Ateş

Andolsun Süleyman'ı denedik: Tahtının üstüne bir ceset bıraktık, sonra (bize) yöneldi.

قَالَ رَبِّ ٱغْفِرْ لِى وَهَبْ لِى مُلْكًۭا لَّا يَنۢبَغِى لِأَحَدٍۢ مِّنۢ بَعْدِىٓ ۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلْوَهَّابُ ﴿٣٥﴾

Rabbim demişti, beni yarlıga ve bana öyle bir saltanat ver ki benden sonra hiçbir kimse nail olamasın o saltanata, şüphe yok ki senin vergin, ihsanın, boldur.

Alİ Bulaç

\"Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin.\"

Çeviriyazı

ḳâle rabbi-gfir lî veheb lî mülkel lâ yembegî lieḥadim mim ba`dî. inneke ente-lvehhâb.

Diyanet İşleri

Süleyman: \"Rabbim! Beni bağışla, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver; Sen şüphesiz, daima bağışta bulunansın\" dedi.

Diyanet Vakfı

Süleyman: Rabbim! Beni bağışla; bana, benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Şüphesiz sen, daima bağışta bulunansın, dedi.

Edip Yüksel

Dedi ki, \"Rabbim beni bağışla. Bana, benden sonra kimsenin ulaşamıyacağı bir yönetim ver. Sen Bahşedensin.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Süleyman: \"Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana öyle bir mülk ihsan et ki, ardımdan hiç kimseye yaraşmasın. Şüphesiz, bütün dilekleri veren sensin.\" dedi.

Öztürk

Şöyle yakardı: \"Rabbim, affet beni! Benden sonra kimseye yaraşmayacak bir mülk/saltanat ver bana! Kuşkusuz sensin, evet sensin Vahhâb!

Suat Yıldırım

“Ya Rabbî!” dedi, “affet beni ve bana, benden sonra hiç kimseye nasib olmayacak bir hakimiyet lutfet. Çünkü Sen, lütufları son derece bol olan vehhabsın!”

Süleyman Ateş

Rabbim, dedi, beni affet, bana, benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülk (hükümdarlık) ver. Çünkü Sensin o çok lutfeden, Sen!\"

فَسَخَّرْنَا لَهُ ٱلرِّيحَ تَجْرِى بِأَمْرِهِۦ رُخَآءً حَيْثُ أَصَابَ ﴿٣٦﴾

Ve ona rüzgarı ram etmiştik de emriyle dilediği yere hafif hafif esip giderdi.

Alİ Bulaç

Böylece rüzgarı onun buyruğu altına verdik. Onun emriyle dilediği yöne yumuşakça eserdi.

Çeviriyazı

feseḫḫarnâ lehü-rrîḥa tecrî biemrih ruḫâen ḥayŝü eṣâb.

Diyanet İşleri

Bunun üzerine Biz de, istediği yere onun buyruğu ile kolayca giden rüzgarı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğerlerini onun buyruğu altına verdik.

Diyanet Vakfı

Bunun üzerine biz rüzgarı onun emrine verdik. Onun emriyle istediği yere yumuşacık akardı.

Edip Yüksel

Bunun üzerine komutuyla hareket eden rüzgarı onun emrine verdik. Dilediği yere yağmur yağdırırdı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun üzerine biz rüzgarı onun emrine verdik. Onun emriyle istediği yere yumuşacık akardı.

Öztürk

Bunun üzerine, rüzgârı onun emrine verdik; onun emriyle onun istediği yere uysal uysal/tatlı tatlı akıp giderdi.

Suat Yıldırım

Biz rüzgârı onun emrine verdik. Rüzgâr, onun emriyle istediği yere tatlı tatlı eserdi. [21,81]

Süleyman Ateş

Biz, rüzgarı ona boyun eğdirdik. Onun buyruğuyla, onun istediği yere tatlı tatlı eserdi.

وَٱلشَّيَٰطِينَ كُلَّ بَنَّآءٍۢ وَغَوَّاصٍۢ ﴿٣٧﴾

Ve Şeytanlardan bütün mimarları ve dalgıçları da ram etmiştik ona.

Alİ Bulaç

Şeytanları da; her bina ustasını ve dalgıç olanı.

Çeviriyazı

veşşeyâṭîne külle bennâiv vegavvâṣ.

Diyanet İşleri

Bunun üzerine Biz de, istediği yere onun buyruğu ile kolayca giden rüzgarı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğerlerini onun buyruğu altına verdik.

Diyanet Vakfı

Dalgıç ve yapı ustası şeytanları da.

Edip Yüksel

Şeytanları da, yapı ustaları ve dalgıçlar olarak...

Elmalılı Hamdi Yazır

Dalgıç ve yapı ustası şeytanları da.

Öztürk

Şeytanları da onun emrine verdik. Hepsi bina ustası ve dalgıçtı.

Suat Yıldırım

Bina yapan, dalgıçlık yapan her şeytanı, bukağılarla bağlı olan başkalarını da onun hizmetine verdik. [21,82]

Süleyman Ateş

Ve şeytanları; her bina ustasını ve dalgıcı,

وَءَاخَرِينَ مُقَرَّنِينَ فِى ٱلْأَصْفَادِ ﴿٣٨﴾

Ve bir başka kısmı da bukağılarla bağlanmıştı.

Alİ Bulaç

Ve (kötülük yapmamaları için) sağlam kementlerle birbirine bağlanmış diğerlerini.

Çeviriyazı

veâḫarîne müḳarranîne fi-l'aṣfâd.

Diyanet İşleri

Bunun üzerine Biz de, istediği yere onun buyruğu ile kolayca giden rüzgarı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğerlerini onun buyruğu altına verdik.

Diyanet Vakfı

Ve daha diğerlerini de zincirlerde bağlı olarak (Onun emrine verdik.)

Edip Yüksel

Ve zincirlerle birbirine bağlı bekleyen yedekleri de...

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve daha diğerlerini de zincirlerde bağlı olarak (Onun emrine verdik).

Öztürk

Ve demirlerle birbirine bağlı diğerlerini...

Suat Yıldırım

Bina yapan, dalgıçlık yapan her şeytanı, bukağılarla bağlı olan başkalarını da onun hizmetine verdik. [21,82]

Süleyman Ateş

Ve zincirlerle birbirine bağlanmış başka (şeytan)ları.

هَٰذَا عَطَآؤُنَا فَٱمْنُنْ أَوْ أَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍۢ ﴿٣٩﴾

Bu, bizim vergimizdir demiştik, istersen sayısız olarak sen de ihsan et; istersen elini yum, verme.

Alİ Bulaç

\"İşte bu, bizim vergimizdir. (Ey Süleyman) Artık sen de hesaba vurmaksızın, ver ya da tut.\"

Çeviriyazı

hâẕâ `aṭâünâ femnün ev emsik bigayri ḥisâb.

Diyanet İşleri

\"İşte Bizim bağışımız budur; ister ver, ister tut, hesapsızdır.\" dedik.

Diyanet Vakfı

\"İşte bu bizim bağışımızdır. İster ver, ister (elinde) tut; hesapsızdır\" dedik.

Edip Yüksel

\"Bu bizim bağışımızdır. İster ver, ister tut, tükenmez.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"İşte bu, bizim ihsanımızdır. Artık sen dilersen başkalarına ver veya verme. Bundan hesaba çekilmeyeceksin\" dedik.

Öztürk

Bu, bizim lütfumuzdur; ister ver, ister elinde tut. Hesap yok...

Suat Yıldırım

Buyurduk: “Süleyman! İşte bu, sana ihsanımızdır. İster dağıt, ister yanında tut, bu hesapsızdır.”

Süleyman Ateş

Bu bizim ihsanımızdır. Artık dilediğine ver veya verme, hesapsızdır. (dedik).

وَإِنَّ لَهُۥ عِندَنَا لَزُلْفَىٰ وَحُسْنَ مَـَٔابٍۢ ﴿٤٠﴾

Ve şüphe yok ki onun, katımızda bir yakınlık derecesi ve dönüp geleceği güzel bir makamı vardı.

Alİ Bulaç

Şüphesiz, onun Bizim Katımız'da gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.

Çeviriyazı

veinne lehû `indenâ lezülfâ veḥusne meâb.

Diyanet İşleri

Doğrusu onun katımızda yakınlığı ve güzel bir istikbali vardır.

Diyanet Vakfı

Doğrusu onun, bizim katımızda büyük bir değeri ve güzel bir yeri vardır.

Edip Yüksel

Onun bizim yanımızda yakınlığı ve güzel yeri vardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki ona huzurumuzda bir yakınlık ve güzel bir makam vardır.

Öztürk

Ve gerçeken, katımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir geleceği vardı.

Suat Yıldırım

Muhakkak ki onun Bize yakınlığı ve güzel bir âkıbeti vardır.

Süleyman Ateş

Onun için, bizim yanımızda bir yakınlık ve güzel bir gelecek de vardır.

وَٱذْكُرْ عَبْدَنَآ أَيُّوبَ إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُۥٓ أَنِّى مَسَّنِىَ ٱلشَّيْطَٰنُ بِنُصْبٍۢ وَعَذَابٍ ﴿٤١﴾

Ve an kulumuz Eyyub'u da, hani Rabbine nida.edip de demişti ki: Gerçekten de Şeytan beni yordu ve azaba uğrattı.

Alİ Bulaç

Kulumuz Eyyub'u da hatırla. Hani o: \"Herhalde şeytan, bana kahredici bir acı ve azap dokundurdu\" diye Rabbine seslenmişti.

Çeviriyazı

veẕkür `abdenâ eyyûb. iẕ nâdâ rabbehû ennî messeniye-şşeyṭânü binuṣbiv ve`aẕâb.

Diyanet İşleri

Kulumuz Eyyub'u da an; Rabbine: \"Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azap verdi\" diye seslenmişti.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Kulumuz Eyyub'u da an. O, Rabbine: Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi, diye seslenmişti.

Edip Yüksel

Kulumuz Eyyub'u an: \"Rabbim, şeytan bana bitkinlik ve acı dokundurdu,\" diye Rabbine seslenmişti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kulumuz Eyyub'u da an. Bir zaman o, Rabbine şöyle nida etmişti: \"Meşakkat ve acı ile bana şeytan dokundu.\"

Öztürk

Kulumuz Eyyûb'u da an! Hani, Rabbine şöyle seslenmişti: \"Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu.\"

Suat Yıldırım

Kulumuz Eyyûb'u da hatırla! Hani o Rabbine: “Ya Rabbî, şeytan bana bir yorgunluk ve işkence dokundurdu.” diye yalvarmıştı. [65,3]

Süleyman Ateş

Kulumuz Eyyub'u da an: (O) Rabbine \"Şeytan, bana bir yorgunluk ve azab dokundurdu\" diye seslenmişti.

ٱرْكُضْ بِرِجْلِكَ ۖ هَٰذَا مُغْتَسَلٌۢ بَارِدٌۭ وَشَرَابٌۭ ﴿٤٢﴾

Vur yere ayağını, bu yıkanılacak ve içilecek serin su işte demiştik.

Alİ Bulaç

\"Ayağını depret. İşte yıkanacak ve içecek soğuk (su, diye vahyettik.).

Çeviriyazı

ürkuḍ biriclik. hâẕâ mugteselüm bâridüv veşerâb.

Diyanet İşleri

\"Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su\" dedik.

Diyanet Vakfı

Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su (dedik).

Edip Yüksel

\"Ayağını yere vur. İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir kaynak.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Biz ona): \"Ayağını yere vur! İşte sana yıkanılacak ve içilecek soğuk bir su\" dedik.

Öztürk

\"Ayağını yere vur! İşte yıkanacak bir yer, işte içilecek soğuk bir su!...\" dedik.

Suat Yıldırım

Eyyûb'a: “Ayağını yere vur! dedik, İşte sana kullanıp yıkanacağın ve içeceğin soğuk bir su!”

Süleyman Ateş

Ayağını (yere) vur, işte yıkanacak ve içilecek serin (bir su), (dedik). (And it was said unto him): Strike the ground with thy foot. This (spring) is a cool bath and a refreshing drink.

وَوَهَبْنَا لَهُۥٓ أَهْلَهُۥ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةًۭ مِّنَّا وَذِكْرَىٰ لِأُو۟لِى ٱلْأَلْبَٰبِ ﴿٤٣﴾

Ve ona ailesini de ve onlarla beraber daha bir mislini de, bizden bir rahmet ve aklı başında.olanlara da bir öğüt ve ibret olmak üzere verdik.

Alİ Bulaç

Katımız'dan ona bir rahmet ve temiz akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir benzerini de bağışladık.

Çeviriyazı

vevehebnâ lehû ehlehû vemiŝlehüm me`ahüm raḥmetem minnâ veẕikrâ liüli-l'elbâb.

Diyanet İşleri

Katımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere, ona tekrar ailesini ve geçmiş olanlarla bir mislini daha vermiştik.

Diyanet Vakfı

Bizden bir rahmet ve olgun akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere ona hem ailesini hem de onlarla beraber bir mislini bağışladık.

Edip Yüksel

Çoluk çocuğunu bir katıyla birlikte ona geri verdik. Bu, akıl sahiplerine bizden bir rahmet ve mesajdır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve ona, bütün ailesini ve beraberlerinde bir mislini daha tarafımızdan bir rahmet olarak bahşettik ki, akıl sahipleri için bir ibret olsun.

Öztürk

Ona bizden bir rahmet ve özü temizlere bir hatırlatma olarak, ailesini ve beraberlerinde, benzerlerini bağışladık.

Suat Yıldırım

Nezdimizden bir rahmet ve sağduyu sahiplerine bir ibret olmak üzere ona; ailesini, çevresini ve onların bir mislini lütfettik.

Süleyman Ateş

Ona bizden bir rahmet ve sağduyu sahiplerine bir ibret olarak ailesini ve onlarla beraber bir eşini daha armağan ettik.

وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثًۭا فَٱضْرِب بِّهِۦ وَلَا تَحْنَثْ ۗ إِنَّا وَجَدْنَٰهُ صَابِرًۭا ۚ نِّعْمَ ٱلْعَبْدُ ۖ إِنَّهُۥٓ أَوَّابٌۭ ﴿٤٤﴾

Eline dedik, bir demet sap al da onunla vur ve yeminini.bozma. Şüphe yok ki biz onu, sabırlı bulduk, ne güzel bir kuldu ve şüphe yok ki o, daima Rabbine dönen, tövbe eden bir kuldu.

Alİ Bulaç

\"Ve eline bir deste (sap) al, böylece onunla vur ve andını bozma.\" Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi.

Çeviriyazı

veḫuẕ biyedike ḍigŝen faḍrib bihî velâ taḥneŝ. innâ vecednâhü ṣâbirâ. ni`me-l`abd. innehû evvâb.

Diyanet İşleri

\"Ey Eyyub! Eline bir demet sap alıp onunla vur, yeminini bozma\" demiştik. Doğrusu Biz onu sabırlı bulmuştuk. Ne iyi kuldu, daima Allah'a yönelirdi.

Diyanet Vakfı

Eline bir demet sap al da onunla vur, yeminini böyle yerine getir. Gerçekten biz Eyyub'u sabırlı (bir kul) bulmuştuk. O, ne iyi kuldu! Daima Allah'a yönelirdi.

Edip Yüksel

\"Şimdi eline bir değnek alıp yola çık. Yeminini bozma.\" Onu sabırlı bulduk. Ne iyi bir kul! Sürekli yönelirdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Bir de dedik ki): \"Eline bir demet al da onunla (eşine) vur; yemininde durmamazlık etme.\" Doğrusu biz onu sabırlı bulduk. O ne güzel kul! O hakikaten daima Allah'a yönelmektedir.

Öztürk

\"Eline bir demet sap al da onunla vur ve yeminine ters düşmüş olma!\" dedik. Biz onu sabırlı bulduk. Ne güzel kuldu o! Bize yönelen, yakaran biriydi o.

Suat Yıldırım

Bir de ona: “Eline bir demet sap al, onunla vur! Yemininden dönen durumuna düşme!” dedik. Doğrusu Biz onu pek sabırlı bulduk. Ne güzel kuldu o! O, gerçekten Allah'a yönelirdi. {KM, Eyub 2,8; 1,21-22}

Süleyman Ateş

(Dedik ki): \"Eline bir demet sap al, onunla vur da yeminini bozma.\" Gerçekten biz onu sabreden (bir kul) bulmuştuk. Ne güzel kuldu, o daima (bize) başvururdu.

وَٱذْكُرْ عِبَٰدَنَآ إِبْرَٰهِيمَ وَإِسْحَٰقَ وَيَعْقُوبَ أُو۟لِى ٱلْأَيْدِى وَٱلْأَبْصَٰرِ ﴿٤٥﴾

Ve an kullarımız İbrahim'i ve İshak'ı ve Yakup'u ki ibadette kuvvetliydi bunlar, dinde gözleri açıktı.

Alİ Bulaç

Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da hatırla.

Çeviriyazı

veẕkür `ibâdenâ ibrâhîme veisḥâḳa veya`ḳûbe üli-l'eydî vel'ebṣâr.

Diyanet İşleri

Güçlü ve anlayışlı olan kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub'u da an.

Diyanet Vakfı

(Ey Muhammed!), Kuvvetli ve basiretli kullarımız İbrahim, İshak ve Ya'kub'u da an.

Edip Yüksel

Kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub'u anımsa. Becerikli idiler, ileri görüşlü idiler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da an. Onlar eller ve gözler sahipleri idiler.

Öztürk

Güçlü-kuvvetli, bakış ve görüş sahibi kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub'u da an!

Suat Yıldırım

(Ey Resulüm) Kuvvetli ve basiretli olan o zatları; kullarımız İbrâhim, İshak ve Yâkub'u da an!

Süleyman Ateş

Kuvvetli ve basiretli kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Ya'kub'u da an.

إِنَّآ أَخْلَصْنَٰهُم بِخَالِصَةٍۢ ذِكْرَى ٱلدَّارِ ﴿٤٦﴾

Biz onları, daima yurtları olan ahireti anma huyuyla yarattık da özleri temiz, ihlas sahibi kullar ettik.

Alİ Bulaç

Gerçekten Biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri kıldık.

Çeviriyazı

innâ aḫlaṣnâhüm biḫâliṣatin ẕikra-ddâr.

Diyanet İşleri

Biz onları ahiret yurdunu düşünen, içten bağlı kimseler kıldık.

Diyanet Vakfı

Biz onları özellikle ahiret yurdunu düşünen ihlaslı kimseler kıldık.

Edip Yüksel

Salt ahireti düşündükleri için onları salt/dupduru kıldık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü biz onları temiz bir hasletle, hâlis yurt (ahiret) düşüncesine ermiş has kullarımızdan kılmışızdır.

Öztürk

Biz onları, yurdu düşünme özellikleriyle yücelen tertemiz kullar yaptık.

Suat Yıldırım

Biz onları özellikle âhiret yurdunu düşünen ihlâslı kişiler kıldık.

Süleyman Ateş

Biz onları ahiret yurdunu düşünme özelliğiyle temizleyip, kendimize halis (kul) yaptık.

وَإِنَّهُمْ عِندَنَا لَمِنَ ٱلْمُصْطَفَيْنَ ٱلْأَخْيَارِ ﴿٤٧﴾

Ve şüphe yok ki onlar, katımızda, seçilmiş, hayırlı kişilerdendi elbet.

Alİ Bulaç

Ve gerçekten onlar, Bizim Katımız'da seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır.

Çeviriyazı

veinnehüm `indenâ lemine-lmuṣṭafeyne-l'aḫyâr.

Diyanet İşleri

Doğrusu onlar katımızda seçkin, iyi kimselerdendirler.

Diyanet Vakfı

Doğrusu onlar bizim katımızda seçkin iyi kimselerdendir.

Edip Yüksel

Onlar bizim yanımızda iyilerden seçilmiş kimselerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü onlar, nezdimizde seçilmiş en hayırlı kimselerdendir.

Öztürk

Ve bizim katımızda onlar seçkin, hayırlı kimselerdendi.

Suat Yıldırım

Üstelik onlar Bizim yanımızda seçkin ve hayırlı zatlardı.

Süleyman Ateş

Onlar bizim yanımızda seçkinlerden, hayırlılardandır.

وَٱذْكُرْ إِسْمَٰعِيلَ وَٱلْيَسَعَ وَذَا ٱلْكِفْلِ ۖ وَكُلٌّۭ مِّنَ ٱلْأَخْيَارِ ﴿٤٨﴾

Ve an İsmail'i, ElYesa'ı ve ZülKifl'i ve hepsi de hayırlı kişilerdendi.

Alİ Bulaç

İsmail'i, Elyesa'ı ve Zülkifl'i de hatırla. Hepsi de hayırlı olanlardandır.

Çeviriyazı

veẕkür ismâ`île velyese`a veẕe-lkifl. veküllüm mine-l'aḫyâr.

Diyanet İşleri

İsmail'i, Elyesa'ı, Zülkifl'i de an. Hepsi iyilerdendir.

Diyanet Vakfı

İsmail'i, Elyesa'yı, Zülkifl'i de an. Hepsi de iyilerdendir.

Edip Yüksel

İsmail'i, Elyesa'ı ve Zülkifl'i de anımsa; hepsi iyilerdendi.

Elmalılı Hamdi Yazır

İsmail'i, Elyasa'yı, Zü'lKifl'i de an. Hepsi de en hayırlı kimselerdendir.

Öztürk

İsmail'i, Elyese'i, Zülkifll'i de an! Hepsi seçkinlerdendi.

Suat Yıldırım

İsmâil, Elyasa ve Zülkifl'i de hatırla. Onların hepsi hayırlı insanlardı. [21,85; 6,86]

Süleyman Ateş

İsma'il'i, Elyesa'ı, Zülkifil'i de an. Hepsi de iyilerdendir.

هَٰذَا ذِكْرٌۭ ۚ وَإِنَّ لِلْمُتَّقِينَ لَحُسْنَ مَـَٔابٍۢ ﴿٤٩﴾

Ve bu, güzel bir anılıştır ve şüphe yok ki çekinenlere elbette dönülüp varılacak pek güzel bir yer var.

Alİ Bulaç

Bu, bir zikirdir. Şüphesiz muttakiler için, elbette varılacak güzel bir yer vardır.

Çeviriyazı

hâẕâ ẕikr. veinne lilmütteḳîne leḥusne meâb.

Diyanet İşleri

İşte bu güzel bir anmadır. Doğrusu Allah'a karşı gelmekten sakınanlara güzel bir gelecek vardır.

Diyanet Vakfı

İşte bu, bir hatırlatmadır. Doğrusu Allah'a karşı gelmekten sakınanlara güzel bir gelecek vardır.

Edip Yüksel

Bu bir mesajdır: Erdemliler için güzel bir gelecek,

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bu bir öğüttür. Şüphesiz korunan müttakiler için herhalde güzel bir istikbal (güzel bir dönüş yeri) vardır.

Öztürk

Bir hatırlatmadır bu! Korunup sakınanlar için elbette güzel bir gelecek vardır.

Suat Yıldırım

İşte bu bir zikirdir, bir hatırlatmadır. Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlara güzel bir âkıbet vardır.

Süleyman Ateş

Bu, bir hatırlamadır. Korunanlar için güzel bir gelecek vardır:

جَنَّٰتِ عَدْنٍۢ مُّفَتَّحَةًۭ لَّهُمُ ٱلْأَبْوَٰبُ ﴿٥٠﴾

Ebedi Adn cennetleri ki onlara açıktır kapıları.

Alİ Bulaç

Adn cennetleri; kapılar onlara açılmıştır.

Çeviriyazı

cennâti `adnim müfetteḥatel lehümü-l'ebvâb.

Diyanet İşleri

Kapıları onlara açılmış Adn cennetleri vardır.

Diyanet Vakfı

Kapıları yalnızca kendilerine açılmış Adn cennetleri vardır.

Edip Yüksel

Ve kapıları kendilerine açılmış Adn cennetleri vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bütün kapıları kendilerine açılmış olan Adn cennetleri vardır.

Öztürk

Kapıları kendilerine açılmış Adn cennetleri.

Suat Yıldırım

O güzel yer: Kapıları yalnız kendilerine açılmış olan Adn cennetleridir.

Süleyman Ateş

Kapıları kendilerine açılmış Adn cennetleri.

مُتَّكِـِٔينَ فِيهَا يَدْعُونَ فِيهَا بِفَٰكِهَةٍۢ كَثِيرَةٍۢ وَشَرَابٍۢ ﴿٥١﴾

Oralarda yaslanıp oturacaklar, diledikleri birçok yemişler ve içecek şeyler, hemen sunulacak kendilerine.

Alİ Bulaç

İçinde yaslanıp-dayanmışlardır; orda birçok meyve ve şarap istemektedirler.

Çeviriyazı

müttekiîne fîhâ yed`ûne fîhâ bifâkihetin keŝîrativ veşerâb.

Diyanet İşleri

Orada tahtlara yaslanmış olarak türlü meyveler ve içecekler isterler.

Diyanet Vakfı

Onlar koltuklara yaslanıp kurularak orada bir çok meyveler ve içecekler isterler.

Edip Yüksel

Orada konfor içinde bol meyve ve içecek isterler.

Elmalılı Hamdi Yazır

İçlerine kurularak orada birçok yemişle, bambaşka bir içki isteyeceklerdir.

Öztürk

Orada, yaslanmış olarak birçok meyve ve içecek isterler.

Suat Yıldırım

Onlar orada kanepelere dayanarak birçok meyveler ve içecekler isterler. [56,18]

Süleyman Ateş

Orada (koltuklara) yaslanarak bir çok meyva ve içki isterler.

۞ وَعِندَهُمْ قَٰصِرَٰتُ ٱلطَّرْفِ أَتْرَابٌ ﴿٥٢﴾

Ve yanlarında,.eşlerinden gözlerini ayırmayan huriler olacak ki her biri de eşit ve aynı yaşta.

Alİ Bulaç

Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş yaşıt kadınlar vardır.

Çeviriyazı

ve`indehüm ḳâṣirâtu-ṭṭarfi etrâb.

Diyanet İşleri

Yanlarında, gözlerini eşlerine dikmiş yaşıt güzeller vardır.

Diyanet Vakfı

Yanlarında, eşlerinden başkasına bakmayan, kendilerine yaşıt güzeller vardır.

Edip Yüksel

Yanlarında gözlerinin içine bakan yaşıtları vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yanlarında da bakışları yalnız kocalarına dönük hep aynı yaşta dilberler vardır.

Öztürk

Yanlarında, bakışlarını eşlerine yöneltmiş yaşıt dilberler vardır.

Suat Yıldırım

Onların beraberinde, gözleri kocalarından başkasını görmeyen yumuşak bakışlı, aynı yaşta güzeller vardır.

Süleyman Ateş

Yanlarında da bakışlarını yalnız (kocalarına) diken (kendileriyle) yaşıt dilberler vardır.

هَٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ ٱلْحِسَابِ ﴿٥٣﴾

İşte bu, soru gününde size vaadedilen şey.

Alİ Bulaç

İşte hesap günü size va'dedilen budur.

Çeviriyazı

hâẕâ mâ tû`adûne liyevmi-lḥisâb.

Diyanet İşleri

İşte bu hesap günü için, size söz verilenlerdir.

Diyanet Vakfı

İşte, hesap günü için size vadolunan şeyler bunlardır.

Edip Yüksel

Hesap Günü için size söz verilen budur.

Elmalılı Hamdi Yazır

O hesap günü için size vaad edilen işte budur.

Öztürk

Hesap günü için size vaat edilen işte budur.

Suat Yıldırım

Bunlar, hesap günü için size vâd olunan şeylerdir.

Süleyman Ateş

İşte, hesap günü için size söz verilen budur!

إِنَّ هَٰذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُۥ مِن نَّفَادٍ ﴿٥٤﴾

Şüphe yok ki bu, elbette bizim.rızkımız, hem de öylesine ki bitip tükenmesi yok.

Alİ Bulaç

Şüphesiz bu, Bizim rızkımızdır, bitip tükenmesi de yok.

Çeviriyazı

inne hâẕâ lerizḳunâ mâ lehû min nefâd.

Diyanet İşleri

Doğrusu, verdiğimiz bu rızıklar tükenecek değildir.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz bu, bizim verdiğimiz rızıktır. Ona bitmek ve tükenmek yoktur.

Edip Yüksel

Bizim bu rızkımız tükenmez.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bu, bizim rızkımız; muhakkak ki ona hiç tükenmek yoktur.

Öztürk

İşte bu, bizim verdiğimiz rızıktır elbette. Bitip tükenmesi yoktur onun.

Suat Yıldırım

Gerçekten bu, Bizim ihsan ettiğimiz bir nasiptir ki onun asla biteceği yoktur. [16,96; 11,108; 41,8; 13,35]

Süleyman Ateş

Doğrusu bizim bu rızkımızın bitip tükenmesi yoktur!

هَٰذَا ۚ وَإِنَّ لِلطَّٰغِينَ لَشَرَّ مَـَٔابٍۢ ﴿٥٥﴾

Şu da var: Ve şüphe yok ki azgınlara elbette dönülüp gidilecek en kötü bir yer mevcut.

Alİ Bulaç

Bu (böyle işte); gerçekten azgınlar için de muhakkak varılacak kötü bir yer vardır.

Çeviriyazı

hâẕâ. veinne liṭṭâgîne leşerra meâb.

Diyanet İşleri

Bu böyle; ama azgınlara kötü bir gelecek vardır.

Diyanet Vakfı

Bu böyle; ama azgınlara kötü bir gelecek vardır.

Edip Yüksel

Bu böyledir; azgınlar ise kötü bir yeri hakederler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bu, böyledir. Şüphesiz azgınlar için de fena bir gelecek vardır.

Öztürk

Bu, budur! Azgınlara da kötü bir gelecek vardır elbette!

Suat Yıldırım

İşte bu, mutlularadır. Ama azgınlara kötü bir âkıbet vardır ki o da girip yanacakları cehennemdir. Ne kötü bir yataktır o!

Süleyman Ateş

Bu böyledir; fakat azgınlara da en kötü bir gelecek vardır:

جَهَنَّمَ يَصْلَوْنَهَا فَبِئْسَ ٱلْمِهَادُ ﴿٥٦﴾

Cehennem. Oraya atılırlar ve orası, gerçekten, yatılıp kalınacak ne de kötü yerdir.

Alİ Bulaç

Cehennem; onlar oraya girerler; ne kötü bir yataktır o.

Çeviriyazı

cehennem. yaṣlevnehâ. febi'se-lmihâd.

Diyanet İşleri

Cehenneme girerler; ne kötü bir konaktır!

Diyanet Vakfı

Onlar cehenneme girecekler. Orası ne kötü bir kalma yeridir.

Edip Yüksel

Cehennemde yanarlar; ne kötü bir duraktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Cehennem! Ona yaslanacaklar, fakat o ne çirkin döşektir.

Öztürk

İçine dalacakları cehennem! Ne kötü döşektir o!

Suat Yıldırım

İşte bu, mutlularadır. Ama azgınlara kötü bir âkıbet vardır ki o da girip yanacakları cehennemdir. Ne kötü bir yataktır o!

Süleyman Ateş

Cehennem! Oraya girerler. Ne kötü bir döşektir o!

هَٰذَا فَلْيَذُوقُوهُ حَمِيمٌۭ وَغَسَّاقٌۭ ﴿٥٧﴾

İşte budur azap, artık tatsınlar gayet sıcak ve gayet soğuk suları.

Alİ Bulaç

İşte bu; tatsınlar onu: Kaynar su ve irin.

Çeviriyazı

hâẕâ felyeẕûḳûhü ḥamîmüv vegassâḳ.

Diyanet İşleri

İşte bu kaynar su ve irindir, artık onu tatsınlar.

Diyanet Vakfı

İşte bu; kaynar su ve irindir. Onu tatsınlar

Edip Yüksel

İşte onu tatsınlar: Kaynar su ve irin.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte artık tatsınlar onu ki, o kaynar su ve irindir.

Öztürk

İşte burada! Hadi, tatsınlar onu: Kaynar su, kokuşmuş irin.

Suat Yıldırım

Bu böyledir! İşte tatsınlar bakalım o kaynar suları ve irinleri!

Süleyman Ateş

İşte onu tadsınlar: Kaynar ve kokuşmuş sudur!

وَءَاخَرُ مِن شَكْلِهِۦٓ أَزْوَٰجٌ ﴿٥٨﴾

Ve daha da buna eşit çeşitçeşit azaplar var.

Alİ Bulaç

Ve onun şeklinden başka, çift çift (olan daha beter azaplar) vardır.

Çeviriyazı

veâḫaru min şeklihî ezvâc.

Diyanet İşleri

Bunlara benzer daha başkaları da vardır...

Diyanet Vakfı

Buna benzer daha türlü türlü başkaları da vardır.

Edip Yüksel

Bunlara benzer daha başkaları da vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve o şekilden çifter çifter tadacakları diğer acılar da vardır.

Öztürk

Ve o türden bir başkası daha: Çifter çifter.

Suat Yıldırım

Bu böyledir! Daha bunlara benzer başka azaplar da vardır.

Süleyman Ateş

Ve daha başka çeşit çeşit (azab) vardır.

هَٰذَا فَوْجٌۭ مُّقْتَحِمٌۭ مَّعَكُمْ ۖ لَا مَرْحَبًۢا بِهِمْ ۚ إِنَّهُمْ صَالُوا۟ ٱلنَّارِ ﴿٥٩﴾

Bu topluluk, size uyup sizinle beraber cehenneme girenler; rahat yüzü görmesinler; onlar, mutlaka ateşe atılacaklar.

Alİ Bulaç

(Müşrik olan hakim güçlere:) \"İşte bu(nlar) da sizinle birlikte (küfür ve zulümde) göğüs gerenlerdir. Onlara bir merhaba (bile) yok. Çünkü onlar ateşe gireceklerdir.\" (denilir).

Çeviriyazı

hâẕâ fevcüm muḳteḥimüm me`aküm. lâ merḥabem bihim. innehüm ṣâlü-nnâr.

Diyanet İşleri

(İnkarcıların ileri gelenlerine denir ki;) \"İşte şunlar sizinle beraber girecek olanlardır.\" (Derler ki;) \"Onlar rahat yüzü görmesin. Behemehal ateşe gireceklerdir\"

Diyanet Vakfı

(İnkarcıların liderlerine:) İşte bu sizinle beraber cehenneme girecek topluluktur (denildiğin de, liderler:) Onlar rahat yüzü görmesin (derler) Onlar mutlaka ateşe gireceklerdir.

Edip Yüksel

\"Bunlar sizinle birlikte paldır küldür sürüklenen bir gruptur.\" (denilince, cehennemdeki liderler:) \"Onlar hoş gelmediler. Onlar ateşte yanacaklar.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte şunlar da sizin peşinize düşenlerdir. Onlara merhaba yok. Çünkü onlar cehenneme salınıyorlar.

Öztürk

Şöyle denilir: \"İşte sizinle birlikte direnişe geçen bir grup. 'Merhaba' yok onlara! Onlar ateşe salınıyorlar.\"

Suat Yıldırım

İşte şunlar dünyada körü körüne maiyetinizde koşup giden güruhtur!“Merhaba!” olmasın onlara, rahat yüzü görmesin o zalimler!Zira onlar cehenneme gireceklerdir.

Süleyman Ateş

İşte şunlar da sizinle beraber (cehenneme) girecek olanlardır: \"Onlara merhaba yok, (yerleri geniş olmasın, rahat yüzü görmesinler)! Onlar ateşe gireceklerdir.\"

قَالُوا۟ بَلْ أَنتُمْ لَا مَرْحَبًۢا بِكُمْ ۖ أَنتُمْ قَدَّمْتُمُوهُ لَنَا ۖ فَبِئْسَ ٱلْقَرَارُ ﴿٦٠﴾

Onlar da hayır diyecekler, asıl siz, rahat yüzü görmeyin; siz getirdiniz başımıza bunu, gerçekten de karar edilecek ne kötü yer.

Alİ Bulaç

(Onlara uyanlar) Derler ki: \"Hayır, sizler; asıl size bir merhaba yok. Bunu (azabı) siz bizim önümüze sürdünüz. Ne kötü bir durak.\"

Çeviriyazı

ḳâlû bel entüm. lâ merḥabem biküm. entüm ḳaddemtümûhü lenâ. febi'se-lḳarâr.

Diyanet İşleri

(Onlara uyanlar;) \"Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin; bunu başımıza getiren sizsiniz; ne kötü bir duraktır!\" derler.

Diyanet Vakfı

(Liderlere uyanlar ise:) Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin! Onu bize siz sundunuz! Ne kötü bir yerdir! derler.

Edip Yüksel

Onlar da derler ki, \"Aslında siz hoş gelmediniz. Bizi bu duruma siz soktunuz; ne kötü bir son!\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Arkadan gelenler öncekilere:) Derler ki: \"Hayır, asıl size merhaba yok. Çünkü cehennemi bize siz takdim ettiniz. Bakın o ne kötü yatak!\"

Öztürk

Dediler: \"Hayır, size merhaba yok. Onu siz önümüze çıkardınız. Ne kötü durak yeridir o!\"

Suat Yıldırım

Tâbi olanlar, onlara: “Hayır, asıl size merhaba olmasın, rahat yüzü görmeyin sizler! Bu azabı bize getiren sizsiniz. O ne kötü yerdir!” derler.

Süleyman Ateş

(Uyanlar, uyulanlara) Dediler ki: \"Hayır, asıl size merhaba yok, (asıl siz rahat yüzü görmeyin), siz bunu bizim önümüze getirdiniz. Ne kötü durak (bu)!\"

قَالُوا۟ رَبَّنَا مَن قَدَّمَ لَنَا هَٰذَا فَزِدْهُ عَذَابًۭا ضِعْفًۭا فِى ٱلنَّارِ ﴿٦١﴾

Rabbimiz diyecekler, kim bizi buna uğrattıysa ateşte, azabını bir kat daha arttır onun.

Alİ Bulaç

Derler ki: \"Rabbimiz, kim bunu bizim önümüze sürdüyse, ateşteki azabını kat kat arttır.\"

Çeviriyazı

ḳâlû rabbenâ men ḳaddeme lenâ hâẕâ fezidhü `aẕâben ḍi`fen fi-nnâr.

Diyanet İşleri

\"Rabbimiz! Bunu kim başımıza getirdiyse, ateşte onun azabını kat kat artır\" derler.

Diyanet Vakfı

Yine onlar: Rabbimiz! Bunu bizim önümüze kim getirdiyse onun ateşteki azabını iki kat artır! derler.

Edip Yüksel

\"Rabbimiz, kim bizi bu duruma soktuysa onun cezasını ateşte ikiye katlayarak arttır,\" diye eklerler.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ey Rabbimiz! Bize bunu takdim edenin ateşteki azabını kat kat artır\" derler.

Öztürk

Şöyle yakardılar: \"Rabbimiz, bunu bizim önümüze çıkaranın ateşteki azabını bir kat daha artır.\"

Suat Yıldırım

Sonra hep birden dua edip derler ki: “Ya Rabbena, kim bunları önümüze yığdı ise, Sen onun azabını kat kat artır!” [7,38]

Süleyman Ateş

(Ve hepsi birbiri aleyhine du'a ederek): \"Rabbimiz, bunu bizim önümüze kim getirdiyse onun ateşteki azabını bir kat daha artır!\" dediler.

وَقَالُوا۟ مَا لَنَا لَا نَرَىٰ رِجَالًۭا كُنَّا نَعُدُّهُم مِّنَ ٱلْأَشْرَارِ ﴿٦٢﴾

Ve ne oldu bize ki diyecekler, kötü saydığımız erleri göremiyoruz?

Alİ Bulaç

Ve derler ki: \"Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden saydığımız adamları göremiyoruz.\"

Çeviriyazı

veḳâlû mâ lenâ lâ nerâ ricâlen künnâ ne`uddühüm mine-l'eşrâr.

Diyanet İşleri

Şöyle derler: \"Kendilerini dünyada iken kötü saydığımız kimseleri burada niçin görmüyoruz?\"

Diyanet Vakfı

(İnkarcılar) derler ki: Kendilerini dünyada iken kötülerden saydığımız kimseleri burada niçin görmüyoruz?

Edip Yüksel

\"Nasıl oluyor da kötü olarak saydığımız insanları göremiyoruz?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir de derler ki: \"Kötülerden saydığımız birtakım adamları (fakir müminleri) niye göremiyoruz?\"

Öztürk

Şöyle dediler: \"Şer temsilcilerinden saydığımız adamları, acaba neden görmüyoruz?\"

Suat Yıldırım

Azgınlar: “Neden acaba, derler, dünyada kendilerini değersiz saydığımız birtakım adamları burada görmüyoruz? Aklımız sıra, onlarla alay ederdik! Yoksa gözlerimiz onlardan kaydı da onun için mi kendilerini göremiyoruz?”

Süleyman Ateş

Bize ne oldu ki, (dünyada) kötülerden saydığımız adamları (burada) görmüyoruz? dediler.

أَتَّخَذْنَٰهُمْ سِخْرِيًّا أَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ ٱلْأَبْصَٰرُ ﴿٦٣﴾

Onları alaya alırdururduk, yoksa gözümüzden mi kaçtılar?

Alİ Bulaç

Biz onları bir alay konusu edinmiştik; yoksa gözler mi onlardan kaydı?\"

Çeviriyazı

etteḫaẕnâhüm siḫriyyen em zâgat `anhümü-l'ebṣâr.

Diyanet İşleri

\"Onları alaya alırdık; yoksa şimdi gözlere görünmezler mi?\"

Diyanet Vakfı

Alaya aldığımız onlar değil miydi? Yoksa (buradalar da) onları gözden mi kaçırdık?

Edip Yüksel

\"Onlarla alay edip durduk. Yoksa onları gözlerimizden mi kaçırdık?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Onları eğlence yerine tutmuştuk ha! Yoksa bu gözler onlardan kaydı mı?\"

Öztürk

\"Onları alaya alırdık; yoksa gözler onlardan kaydı mı?\"

Suat Yıldırım

Azgınlar: “Neden acaba, derler, dünyada kendilerini değersiz saydığımız birtakım adamları burada görmüyoruz? Aklımız sıra, onlarla alay ederdik! Yoksa gözlerimiz onlardan kaydı da onun için mi kendilerini göremiyoruz?”

Süleyman Ateş

Hani onlarla alay ederdik. Yoksa gözler(imiz) mi onlardan kaydı, (onları gözden mi kaçırdık)?

إِنَّ ذَٰلِكَ لَحَقٌّۭ تَخَاصُمُ أَهْلِ ٱلنَّارِ ﴿٦٤﴾

Şüphe yok ki cehennem ehlinin, birbirleriyle şu münakaşaları, gerçektir.

Alİ Bulaç

Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişmesi kesin bir gerçektir.

Çeviriyazı

inne ẕâlike leḥaḳḳun teḫâṣumü ehli-nnâr.

Diyanet İşleri

İşte cehennemliklerin bu şekilde tartışması gerçektir.

Diyanet Vakfı

İşte bu, cehennem ehlinin tartışması, şüphesiz bir gerçektir.

Edip Yüksel

Cehennem halkının birbiriyle çekişmesi bir gerçektir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki bu haktır. Ateş ehlinin birbiriyle tartışması muhakkak olacaktır.

Öztürk

İşte bu, kesin gerçektir. Ateş halkının çekişmesi gerçekleşecektir.

Suat Yıldırım

İşte bu, yani cehennemliklerin dâvalaşması kesin bir gerçektir.

Süleyman Ateş

Bu, mutlaka gerçektir, ateş halkının tartışmasıdır (bunun olacağından asla şüphe yoktur).

قُلْ إِنَّمَآ أَنَا۠ مُنذِرٌۭ ۖ وَمَا مِنْ إِلَٰهٍ إِلَّا ٱللَّهُ ٱلْوَٰحِدُ ٱلْقَهَّارُ ﴿٦٥﴾

De ki: Ben, ancak bir korkutucuyum ve yoktur tapacak bir ve her şeye üstün Allah'tan başka;

Alİ Bulaç

De ki: \"Ben, yalnızca bir uyarıcıyım. Bir olan, kahreden Allah'tan başka bir İlah yoktur.\"

Çeviriyazı

ḳul innemâ ene münẕir. vemâ min ilâhin ille-llâhü-lvâḥidü-lḳahhâr.

Diyanet İşleri

De ki: \"Ben sadece bir uyarıcıyım. Gücü her şeye yeten tek Allah'tan başka tanrı yoktur.\"

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) De ki: Ben sadece bir uyarıcıyım. Tek ve kahhar olan Allah'tan başka bir tanrı yoktur.

Edip Yüksel

De ki, \"Ben sadece bir uyarıcıyım. Tek ve Egemen olan ALLAH'tan başka bir tanrı yoktur.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"Ben ancak korkuyu haber veren bir peygamberim. O tek ve kahredici olan Allah'tan başka tanrı da yoktur.\"

Öztürk

De ki: \"Ben, sadece bir uyarıcıyım. O Vâhid ve Kahhâr Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur.\"

Suat Yıldırım

De ki: “Ben sadece uyaran bir peygamberim. Şu kesin bir gerçektir ki tek hakim olan Allah'tan başka ilah yoktur.

Süleyman Ateş

De ki: \"Ben ancak bir uyarıcıyım. Tek ve (her şeyi) kahreden Allah'tan başka tanrı yoktur.\"

رَبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ٱلْعَزِيزُ ٱلْغَفَّٰرُ ﴿٦٦﴾

Rabbidir göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin o üstün olan ve suçları, ceza vermeden önce ve tamamıyla örten.

Alİ Bulaç

\"Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir, üstün ve güçlü olan, bağışlayandır.\"

Çeviriyazı

rabbü-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehüme-l`azîzü-lgaffâr.

Diyanet İşleri

\"Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi, güçlüdür, çok bağışlayandır.\"

Diyanet Vakfı

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi (olan Allah) üstündür, çok bağışlayıcıdır.

Edip Yüksel

Göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbi; Üstündür, Bağışlayandır.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. O çok güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.\"

Öztürk

\"Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabbi'dir O. Azîz ve Gaffâr...\"

Suat Yıldırım

O göklerin, yerin ve ikisinin arasındaki varlıkların Rabbidir. Mutlak galiptir, çok mağfiret edendir.

Süleyman Ateş

O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir, daima üstündür, çok bağışlayandır.

قُلْ هُوَ نَبَؤٌا۟ عَظِيمٌ ﴿٦٧﴾

De ki: Bu Kur'an, en büyük bir haberdir.

Alİ Bulaç

De ki: \"Bu (Kur'an), büyük bir haberdir.\"

Çeviriyazı

ḳul hüve nebeün `ażîm.

Diyanet İşleri

De ki: \"Bu Kuran büyük bir haberdir, ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz.\"

Diyanet Vakfı

De ki: \"Bu büyük bir haberdir.\"

Edip Yüksel

De ki, \"Bu, büyük bir haberdir.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"Bu, bir büyük haberdir.\"

Öztürk

De ki: \"Büyük bir haberdir o.\"

Suat Yıldırım

De ki: “Bu Kur'ân pek mühim bir mesajdır.

Süleyman Ateş

De ki: \"O, büyük bir haberdir.\"

أَنتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ ﴿٦٨﴾

Siz ondan yüz çevirmedesiniz.

Alİ Bulaç

Sizler ise, ondan yüz çeviriyorsunuz.

Çeviriyazı

entüm `anhü mü`riḍûn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Bu Kuran büyük bir haberdir, ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz.\"

Diyanet Vakfı

\"Ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz.\"

Edip Yüksel

\"Siz ise ondan yüz çeviriyorsunuz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Siz ondan yüz çeviriyorsunuz.\"

Öztürk

\"Yüz çevirip duruyorsunuz ondan.\"

Suat Yıldırım

Ama siz ona sırtınızı dönüyorsunuz.

Süleyman Ateş

(Ama gafletinizden dolayı) Siz ondan yüz çeviriyorsunuz.

مَا كَانَ لِىَ مِنْ عِلْمٍۭ بِٱلْمَلَإِ ٱلْأَعْلَىٰٓ إِذْ يَخْتَصِمُونَ ﴿٦٩﴾

En yüce melekler topluluğu, münakaşa ederlerken benim hiçbir bilgim yoktu.

Alİ Bulaç

\"Mele-i Ala (yüce topluluk) tartışıp dururken, benim hiçbir bilgim yoktur.\"

Çeviriyazı

mâ kâne liye min `ilmim bilmelei-l'a`lâ iẕ yaḫteṣimûn.

Diyanet İşleri

\"Onlar tartışırlarken Melei Ala'daki bu olanlar hakkında bir bilgim yoktu.\"

Diyanet Vakfı

Onlar orada tartışırken benim mele-i a'la hakkında hiçbir bilgim yoktu.

Edip Yüksel

\"Onlar tartışırlarken Yüce Toplum'da neler olup bittiği hakkında bir bilgim yoktu.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Münakaşa ederlerken, benim melekler yüksek topluluğuna ait ne bilgim olabilirdi?\"

Öztürk

\"Onlar tartışırlarken, o yüce konsey hakkında benim hiçbir bilgim yoktu.\"

Suat Yıldırım

Mele-i Âla sakinleri tartışırlarken kendi aralarında neler konuştuklarına dair bilgim yoktur.

Süleyman Ateş

Yüce topluluk tartışırlarken (aralarında) neler geçtiği hakkında bir bilgim yoktu.

إِن يُوحَىٰٓ إِلَىَّ إِلَّآ أَنَّمَآ أَنَا۠ نَذِيرٌۭ مُّبِينٌ ﴿٧٠﴾

Bana vahyedilmede ve ben, ancak apaçık bir korkutucuyum.

Alİ Bulaç

\"Bana ancak, yalnızca apaçık bir uyarıcı olduğum vahyolunmaktadır.\"

Çeviriyazı

iy yûḥâ ileyye illâ ennemâ ene neẕîrum mübîn.

Diyanet İşleri

\"Bana sadece vahyolunuyor; doğrusu ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.\"

Diyanet Vakfı

Ben ancak apaçık bir uyarıcı olduğum için bana vahyolunuyor.

Edip Yüksel

\"Apaçık bir uyarıcı olduğum için bana vahyediliyor.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ancak ben açıktan açığa korkutmakla görevli olduğum için o bilgi bana vahyediliyor.\"

Öztürk

\"Bana, sadece açık bir uyarıcı olduğum vahyediliyor.\"

Suat Yıldırım

Şu var ki: Bana sadece, açıkça uyarmak için gönderilen bir elçi olduğum vahyolunuyor.”

Süleyman Ateş

Ben ancak apaçık bir uyarıcı olduğum için (bu bilgi) bana vahyediliyor.

إِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَٰٓئِكَةِ إِنِّى خَٰلِقٌۢ بَشَرًۭا مِّن طِينٍۢ ﴿٧١﴾

Hani Rabbin, meleklere, ben balçıktan bir insan yaratacağım demişti de.

Alİ Bulaç

Hani Rabbin meleklere: \"Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım\" demişti.

Çeviriyazı

iẕ ḳâle rabbüke lilmelâiketi innî ḫâliḳum beşeram min ṭîn.

Diyanet İşleri

Rabbin meleklere şöyle demişti: \"Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman ona secdeye kapanın.\"

Diyanet Vakfı

Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım.

Edip Yüksel

Rabbin meleklere demişti ki, \"Balçıktan bir insan yaratacağım.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Hani Rabbin meleklere demişti ki: \"Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım.\"

Öztürk

Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: \"Ben çamurdan bir insan yaratacağım.\"

Suat Yıldırım

Bir vakit Rabbin meleklere: “Ben,” dedi, “çamurdan bir beşer yaratacağım.”

Süleyman Ateş

Rabbin meleklere demişti ki: \"Ben çamurdan bir insan yaratacağım.\"

فَإِذَا سَوَّيْتُهُۥ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِى فَقَعُوا۟ لَهُۥ سَٰجِدِينَ ﴿٧٢﴾

Onu tamamlayınca ve ona, ruhumdan üfürünce karşısında yerlere kapanıp secde etmişlerdi.

Alİ Bulaç

\"Onu bir biçime sokup, ona Ruhum'dan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın.\"

Çeviriyazı

feiẕâ sevveytühû venefaḫtü fîhi mir rûḥî feḳa`û lehû sâcidîn.

Diyanet İşleri

Rabbin meleklere şöyle demişti: \"Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman ona secdeye kapanın.\"

Diyanet Vakfı

Onu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!

Edip Yüksel

\"Onu düzenlediğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman ona secdeye kapanın.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona secdeye kapanın.\"

Öztürk

\"Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde, önünde secde ederek eğilin!\"

Suat Yıldırım

Onu iyice biçimlendirip ona Rûhumdan üfleyince hep birden, secde ediniz.” [2,34; 7,11; 15,29]

Süleyman Ateş

Onu biçimlendirip ona ruhumdan üflediğim zaman derhal ona secdeye kapanın!

فَسَجَدَ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ ﴿٧٣﴾

Meleklerin hepsi birden secde etmişti.

Alİ Bulaç

Meleklerin hepsi topluca secde etti;

Çeviriyazı

fesecede-lmelâiketü küllühüm ecme`ûn.

Diyanet İşleri

Bütün melekler secde etmişlerdi, fakat İblis; o, büyüklük taslamış ve inkarcılardan olmuştu.

Diyanet Vakfı

Bütün melekler toptan secde ettiler.

Edip Yüksel

Tüm melekler ona secdeye kapandı;

Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.

Öztürk

Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde etmişlerdi.

Suat Yıldırım

Meleklerin hepsi secde ettiler.

Süleyman Ateş

Meleklerin hepsi tüm olarak secde ettiler.

إِلَّآ إِبْلِيسَ ٱسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ ٱلْكَٰفِرِينَ ﴿٧٤﴾

Ancak İblis secde etmemişti, ululanmıştı ve o, kafirlerden olmuştu.

Alİ Bulaç

Yalnız İblis hariç. O büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.

Çeviriyazı

illâ iblîs. istekbera vekâne mine-lkâfirîn.

Diyanet İşleri

Bütün melekler secde etmişlerdi, fakat İblis; o, büyüklük taslamış ve inkarcılardan olmuştu.

Diyanet Vakfı

Yalnız İblis secde etmedi. O büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.

Edip Yüksel

Ancak İblis hariç. Büyüklük tasladı ve nankör oldu.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yalnız İblis etmedi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.

Öztürk

İblis etmemişti. O, kibre sapmış ve inkârcılardan olmuştu.

Suat Yıldırım

Lâkin İblis secde etmedi. O kibirlendi ve kâfirlerden oldu.

Süleyman Ateş

Yalnız İblis etmedi, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.

قَالَ يَٰٓإِبْلِيسُ مَا مَنَعَكَ أَن تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَىَّ ۖ أَسْتَكْبَرْتَ أَمْ كُنتَ مِنَ ٱلْعَالِينَ ﴿٧٥﴾

Ey İblis demişti, kudret ellerimle yarattığıma, ne mani oldu da secde etmedin? Ululuk mu satmadasın, yoksa yücelerden misin sen?

Alİ Bulaç

(Allah) Dedi ki: \"Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?\"

Çeviriyazı

ḳâle yâ iblîsü mâ mene`ake en tescüde limâ ḫalaḳtü biyedeyy. estekberte em künte mine-l`âlîn.

Diyanet İşleri

Allah: \"Ey İblis, ellerimle (kudretimle) yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi? Yoksa gururlananlardan mısın?\" dedi.

Diyanet Vakfı

Allah! Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin? dedi.

Edip Yüksel

\"Ey İblis, ellerimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü tasladın? Yoksa baş mı kaldırdın?\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah: \"Ey İblis! O benim kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?\" dedi.

Öztürk

Allah dedi: \"Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan neydi? Burnu büyüklük mü ettin, yoksa yücelenlerden mi oldun?\"

Suat Yıldırım

Allah buyurdu: “İblis! Benim ellerimle yarattığım mahlûkuma neden secde etmedin? Gururlandın mı, yoksa kendini çok yükseklerde mi görüyorsun? {KM, Mezmurlar 119,73}

Süleyman Ateş

(Rabbin ona) Dedi ki: \"Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü tasladın, yoksa yücelerden mi oldun?\"

قَالَ أَنَا۠ خَيْرٌۭ مِّنْهُ ۖ خَلَقْتَنِى مِن نَّارٍۢ وَخَلَقْتَهُۥ مِن طِينٍۢ ﴿٧٦﴾

O, ben demişti, ondan hayırlıyım, ateşten yarattın beni ve onuysa balçıktan halkettin.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.\"

Çeviriyazı

ḳâle ene ḫayrum minh. ḫalaḳtenî min nâriv veḫalaḳtehû min ṭîn.

Diyanet İşleri

İblis: \"Ben ondan daha üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın\" dedi.

Diyanet Vakfı

İblis: Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.

Edip Yüksel

\"Ben ondan daha üstünüm,\" dedi, \"Beni ateşten yarattın, onu ise balçıktan yarattın.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

İblis dedi ki: \"Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.\"

Öztürk

İblis dedi: \"Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.\"

Suat Yıldırım

İblis: “Ben ondan üstünüm, çünkü beni ateşten, onu ise topraktan yarattın.” dedi.

Süleyman Ateş

Dedi: \"Ben ondan iyiyim. Beni ateşten, onu çamurdan yarattın.\"

قَالَ فَٱخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌۭ ﴿٧٧﴾

Çık git buradan hemen demişti, gerçekten de taşlanmışsın sen.

Alİ Bulaç

(Allah) Dedi ki: \"Öyleyse ordan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın.\"

Çeviriyazı

ḳâle faḫruc minhâ feinneke racîm.

Diyanet İşleri

Allah: \"Defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Din (kıyamet/ceza) gününe kadar lanetim senin üzerinedir\" dedi.

Diyanet Vakfı

Allah: Çık oradan (cennetten)! Sen artık kovulmuş birisin.

Edip Yüksel

\"Çık oradan,\" dedi, \"Sen kovuldun.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah: \"Hemen çık oradan, artık sen kovuldun.\"

Öztürk

Buyurdu: \"Hadi, çık oradan! Sen kovulmuş birisin.\"

Suat Yıldırım

Allah: “Defol oradan! Sen artık kovulmuş birisin. Lânetim de, hesap gününe kadar senin üstündedir.”

Süleyman Ateş

Buyurdu ki: \"Haydi çık oradan, sen kovuldun!\"

وَإِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَتِىٓ إِلَىٰ يَوْمِ ٱلدِّينِ ﴿٧٨﴾

Ve şüphe yok ki ceza gününedek benden lanet sana.

Alİ Bulaç

\"Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar Benim lanetim senin üzerinedir.\"

Çeviriyazı

veinne `aleyke la`netî ilâ yevmi-ddîn.

Diyanet İşleri

Allah: \"Defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Din (kıyamet/ceza) gününe kadar lanetim senin üzerinedir\" dedi.

Diyanet Vakfı

VE ceza gününe kadar lanetim senin üzerindedir! buyurdu.

Edip Yüksel

\"Yargı Gününe kadar lanetimi hakettin.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ve elbette lanetim ceza gününe kadar senin üzerindedir.\" buyurdu.

Öztürk

\"Din gününe kadar lanetim üzerinedir.\"

Suat Yıldırım

Allah: “Defol oradan! Sen artık kovulmuş birisin. Lânetim de, hesap gününe kadar senin üstündedir.”

Süleyman Ateş

Ta ceza gününe kadar lanetim üzerinedir!

قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِىٓ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿٧٩﴾

Rabbim demişti, ölüleri dirilteceğin günedek öldürme beni.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Rabbim, öyleyse onların dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.\"

Çeviriyazı

ḳâle rabbi feenżirnî ilâ yevmi yüb`aŝûn.

Diyanet İşleri

\"Rabbim! Dirilecekleri güne kadar beni (canımı almayı) ertele\" dedi.

Diyanet Vakfı

İblis: Ey Rabbim! O halde tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver, dedi.

Edip Yüksel

Dedi ki, \"Rabbim, dirilecekleri güne dek beni ertele.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

İblis: \"Ya Rab! O halde insanların diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver.\" dedi.

Öztürk

Dedi: \"Rabbim, o halde insanların diriltileceği güne kadar bana süre ver.\"

Suat Yıldırım

“Ya Rabbî, bana insanların dirileceği güne kadar mühlet verir misin?” dedi.

Süleyman Ateş

Rabbim, dedi, öyleyse yeniden dirilecekleri güne kadar bana süre ver.

قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ ٱلْمُنظَرِينَ ﴿٨٠﴾

Gerçekten de demişti, sen, ölmeyenlere katıl.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"O halde, süre tanınanlardansın.\"

Çeviriyazı

ḳâle feinneke mine-lmünżarîn.

Diyanet İşleri

Allah: \"Sen bilinen güne kadar erteye bırakılanlardansın\" dedi.

Diyanet Vakfı

Allah: \"Haydi, sen mühlet verilenlerdensin.\"

Edip Yüksel

Dedi ki, \"Sana süre verilmiştir;\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah: \"Haydi belirli bir vakte kadar mühlet verilenlerdensin\" buyurdu.

Öztürk

Buyurdu: \"Peki, süre verilenlerdensin.\"

Suat Yıldırım

Allah: “Haydi sana mühlet verildi!”

Süleyman Ateş

Buyurdu: \"Haydi sen süre verilenlerdensin.\"

إِلَىٰ يَوْمِ ٱلْوَقْتِ ٱلْمَعْلُومِ ﴿٨١﴾

Bilinen vaktin gününe dek.

Alİ Bulaç

\"Bilinen vaktin gününe kadar.\"

Çeviriyazı

ilâ yevmi-lvaḳti-lma`lûm.

Diyanet İşleri

Allah: \"Sen bilinen güne kadar erteye bırakılanlardansın\" dedi.

Diyanet Vakfı

\"O bilinen güne kadar\" buyurdu.

Edip Yüksel

\"Bilinen vaktin gününe kadar.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah: \"Haydi belirli bir vakte kadar mühlet verilenlerdensin\" buyurdu.

Öztürk

\"O bilinen güne kadar.\"

Suat Yıldırım

“Sen belirli bir vakte kadar izinlisin.”

Süleyman Ateş

O belli vaktin gününe kadar. Until the day of the time appointed.

قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٨٢﴾

Gerçek demişti, yüceliğine andolsun ki onların hepsini azdıracağım.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım.\"

Çeviriyazı

ḳâle febi`izzetike leugviyennehüm ecme`în.

Diyanet İşleri

İblis: \"Senin kudretine and olsun ki, onlardan, sana içten bağlı olan kulların bir yana, hepsini azdıracağım\" dedi.

Diyanet Vakfı

İblis: Senin mutlak kudretine andolsun ki, onların hepsini mutlaka azdıracağım.\"

Edip Yüksel

Dedi ki, \"Büyüklüğüne andolsun, tümünü azdıracağım.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

İblis: \"Öyle ise izzet ve şerefine yemin ederim ki, ben onların hepsini mutlaka aldatır, saptırırım.\"

Öztürk

Dedi: \"Kudret ve şerefine yemin olsun ki, onların tümünü azdıracağım.\"

Suat Yıldırım

İblis: “Öyle ise, senin izzetine yemin ederim ki ben de onların hepsini şaşırtacağım. Ancak Senin ihlâsa erdirdiğin kullar bundan müstesnadır.” dedi. [17,62-65]

Süleyman Ateş

(İblis) Dedi: \"Senin izzet ve şerefine and olsun ki, onların tümünü azdıracağım.\"

إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ ٱلْمُخْلَصِينَ ﴿٨٣﴾

Ancak içlerinden, ihlasa eren kulların müstesna.

Alİ Bulaç

\"Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç.\"

Çeviriyazı

illâ `ibâdeke minhümü-lmuḫleṣîn.

Diyanet İşleri

İblis: \"Senin kudretine and olsun ki, onlardan, sana içten bağlı olan kulların bir yana, hepsini azdıracağım\" dedi.

Diyanet Vakfı

\"Ancak onlardan ihlaslı kulların hariç\" dedi.

Edip Yüksel

\"Ancak onlardan kendilerini sadece sana adayan kulların hariç.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ancak içlerinden ihlas ile seçilmiş has kulların müstesna\" dedi.

Öztürk

\"İçlerinden sadece samimi, seçkin kullar dışta kalacaktır.\"

Suat Yıldırım

İblis: “Öyle ise, senin izzetine yemin ederim ki ben de onların hepsini şaşırtacağım. Ancak Senin ihlâsa erdirdiğin kullar bundan müstesnadır.” dedi. [17,62-65]

Süleyman Ateş

Yalnız onlardan ihlaslı kulların(a dokunmayacağım).

قَالَ فَٱلْحَقُّ وَٱلْحَقَّ أَقُولُ ﴿٨٤﴾

Bu gerçek demişti ve ben de gerçek olarak söylüyorum ki.

Alİ Bulaç

(Allah) \"İşte bu haktır ve Ben hakkı söylerim\" dedi.

Çeviriyazı

ḳâle felḥaḳḳ. velḥaḳḳa eḳûl.

Diyanet İşleri

Allah: \"Doğrudur; işte Ben hakikati söylüyorum, sen ve sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım\" dedi.

Diyanet Vakfı

Allah buyurdu ki, \"O doğru ben hep doğruyu söylerim.\"

Edip Yüksel

Dedi ki, \"Bu gerçektir ve ben sadece gerçeği söylerim:\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah buyurdu ki: \"O doğru, ben hep doğruyu söylerim.\"

Öztürk

Buyurdu: \"İşte bu doğru! Ben de yalnız doğruyu söylerim.\"

Suat Yıldırım

Allah buyurdu: “İşte bu doğru! Ben de şu hakikati söyleyeyim ki cehennemi, sen ve sana uyanlarla dolduracağım.”

Süleyman Ateş

Buyurdu ki: \"Gerçektir (sen benim halis kullarımı kandıramazsın), ve ben gerçek olarak diyorum ki:

لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنكَ وَمِمَّن تَبِعَكَ مِنْهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٨٥﴾

Andolsun, dolduracağım cehennemi seninle ve sana uyanların hepsiyle.

Alİ Bulaç

\"Andolsun, senden ve içlerinde sana tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım.\"

Çeviriyazı

leemleenne cehenneme minke vemimmen tebi`ake minhüm ecme`în.

Diyanet İşleri

Allah: \"Doğrudur; işte Ben hakikati söylüyorum, sen ve sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım\" dedi.

Diyanet Vakfı

\"Mutlaka sen ve sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım!.\"

Edip Yüksel

\"Cehennemi seninle ve onlardan seni izliyenlerle topluca dolduracağım.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Andolsun ki, cehennemi mutlaka senden ve onların sana uyanlarından, topunuzdan tıka basa dolduracağım.\"

Öztürk

\"Gerçek şu ki, ben cehennemi seninle ve onlardan sana uyanlarla tamamen dolduracağım.\"

Suat Yıldırım

Allah buyurdu: “İşte bu doğru! Ben de şu hakikati söyleyeyim ki cehennemi, sen ve sana uyanlarla dolduracağım.”

Süleyman Ateş

Senden ve onlar içinde sana uyan kimselerden (gelenler ile) cehennemi dolduracağım!

قُلْ مَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍۢ وَمَآ أَنَا۠ مِنَ ٱلْمُتَكَلِّفِينَ ﴿٨٦﴾

De ki: Ben, tebliğime karşılık, sizden bir ücret istemiyorum ve ben, kendiliğimden bir şey de istememekteyim.

Alİ Bulaç

(Ey Peygamber) De ki: \"Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve (kendiliğinden) bir yükümlülük getirenlerden de değilim.\"

Çeviriyazı

ḳul mâ es'elüküm `aleyhi min ecriv vemâ ene mine-lmütekellifîn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Kendiliğimden bir şey iddia eden kimselerden de değilim.\"

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) De ki: Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben olduğundan başka türlü görünenlerden de değilim.

Edip Yüksel

De ki, \"Buna karşılık olarak sizden bir ücret istemiyorum. Ben bir sahtekar değilim.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Muhammed! De ki: \"Ben o Kur'ân'a karşı sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben kendiliğimden bir şey de teklif etmiyorum.\"

Öztürk

De ki: \"Tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Ben size kendiliğimden/zorlamayla yükümlülük getirenlerden de değilim.\"

Suat Yıldırım

De ki: Ben de irşad ve risalet hizmetinden dolayı sizden bir ücret istemiyorum ve ben size kendiliğinden bir iddia içinde bulunan biri de değilim!” [32,13; 17,63]

Süleyman Ateş

De ki: \"Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Ve ben yapmacık yapanlardan, (uydurma şeylerle peygamberlik taslayanlardan) değilim.\"

إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌۭ لِّلْعَٰلَمِينَ ﴿٨٧﴾

O, ancak alemlere bir öğüt.

Alİ Bulaç

\"O (Kur'an), alemler için yalnızca bir zikir (öğüt ve hatırlatma)dir.\"

Çeviriyazı

in hüve illâ ẕikrul lil`âlemîn.

Diyanet İşleri

\"Bu Kuran, ancak dünyalar için bir öğüttür.\"

Diyanet Vakfı

Bu Kur'an, ancak alemler için bir öğüttür.

Edip Yüksel

\"Bu, tüm dünyaya bir mesajdır.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"O Kur'ân, bütün âlemler için bir zikir, bir öğüttür. \"

Öztürk

Bu, âlemler için bir Zikir'den başka şey değildir.

Suat Yıldırım

Bu Kur'ân, ancak bütün milletler için bir derstir.

Süleyman Ateş

O (Kur'an), ancak bütün alemlere öğüttür.

وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَأَهُۥ بَعْدَ حِينٍۭ ﴿٨٨﴾

Onun doğruluğunu, bir müddet sonra mutlaka bilip anlayacaksınız.

Alİ Bulaç

\"Gerçekten onun haberini bir zaman sonra öğreneceksiniz.\"

Çeviriyazı

veleta`lemünne nebeehû ba`de ḥîn.

Diyanet İşleri

\"Onun verdiği haberin doğruluğunu bir zaman sonra öğreneceksiniz.\"

Diyanet Vakfı

Onun verdiği haberin doğruluğunu bir zaman sonra çok iyi öğreneceksiniz.

Edip Yüksel

\"Ve onun haberlerini bir süre sonra öğreneceksiniz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Herhalde onun haberini bir zaman sonra bileceksiniz.\"

Öztürk

Yemin olsun, bir süre sonra onun haberini bileceksiniz.

Suat Yıldırım

Onun verdiği haberin doğruluğunu bir süre sonra siz de pek iyi öğrenirsiniz. [6,19; 11,17]

Süleyman Ateş

Bir süre sonra \"Onun haberi(nin doğruluğu)nu gayet iyi bileceksiniz!\"