Main pages

Surah Ornaments of Gold [Az-Zukhruf] in Turkish

Surah Ornaments of Gold [Az-Zukhruf] Ayah 89 Location Maccah Number 43

حمٓ ﴿١﴾

Ha mim.

Alİ Bulaç

Ha, Mim.

Çeviriyazı

ḥâ-mîm.

Diyanet İşleri

Ha, Mim,

Diyanet Vakfı

Ha. Mim.

Edip Yüksel

HH. M.

Öztürk

Hâ, Mîm!

Suat Yıldırım

Hâ. Mîm

وَٱلْكِتَٰبِ ٱلْمُبِينِ ﴿٢﴾

Andolsun her şeyi açıklayan kitaba.

Alİ Bulaç

Apaçık Kitab’a andolsun;

Çeviriyazı

velkitâbi-lmübîn.

Diyanet İşleri

Apaçık Kitap'a and olsun ki, akledesiniz diye Kuran'ı Arapça okunan bir Kitap kılmışızdır.

Diyanet Vakfı

Apaçık Kitab'a andolsun ki,

Edip Yüksel

Apaçık kitaba andolsun ki,

Elmalılı Hamdi Yazır

Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur'an yaptık.

Öztürk

O ayan-beyan konuşan Kitap'a yemin olsun ki,

Suat Yıldırım

Açık olan ve gerçekleri açıklayan bu kitaba yemin olsun.

Süleyman Ateş

Apaçık Kitaba andolsun ki

إِنَّا جَعَلْنَٰهُ قُرْءَٰنًا عَرَبِيًّۭا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿٣﴾

Şüphe yok ki biz, akıl edesiniz, anlayasınız diye Kur'an'ı Arap diliyle meydana getirdik.

Alİ Bulaç

Gerçekten Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur'an kıldık.

Çeviriyazı

innâ ce`alnâhü ḳur'ânen `arabiyyel le`alleküm ta`ḳilûn.

Diyanet İşleri

Apaçık Kitap'a and olsun ki, akledesiniz diye Kuran'ı Arapça okunan bir Kitap kılmışızdır.

Diyanet Vakfı

Biz, anlayıp düşünmeniz için onu Arapça bir Kur'an kıldık.

Edip Yüksel

Anlamanız için onu kusursuz bir dile sahip bir Kuran yaptık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur'an yaptık.

Öztürk

Biz onu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur'an yaptık.

Suat Yıldırım

Biz düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur'ân olarak indirdik. [26,195]

Süleyman Ateş

Biz, düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur'an yaptık.

وَإِنَّهُۥ فِىٓ أُمِّ ٱلْكِتَٰبِ لَدَيْنَا لَعَلِىٌّ حَكِيمٌ ﴿٤﴾

Ve şüphe yok ki o, bizim katımızda, kitabın aslındadır, temelindedir, elbette pek yücedir, hüküm ve hikmetle doludur.

Alİ Bulaç

Şüphesiz o, Bizim Katımız'da olan Ana kitaptadır; çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur.

Çeviriyazı

veinnehû fî ümmi-lkitâbi ledeynâ le`aliyyün ḥakîm.

Diyanet İşleri

Şüphesiz o, Bizim katımızda Ana Kitap'ta mevcut, yüce ve hikmet dolu bir Kitap'dır.

Diyanet Vakfı

O, katımızda bulunan Ana Kitap'ta (levh-i mahfuzda) mevcut, yüce ve hikmetle dolu bir kitaptır.

Edip Yüksel

O, ana kitapta (korunur), katımızda üstündür, bilgedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten o bizim nezdimizde bulunan ana kitapta mevcut yüce ve hikmet dolu bir kitaptır.

Öztürk

Ve o, bizim katımızdaki ana Kitap'ta çok yüce, çok hikmetlidir.

Suat Yıldırım

O, Bizim nezdimizdeki ana kitapta saklı olup çok yücedir, hikmet doludur. [56,77-80; 80,11-16]

Süleyman Ateş

O, katımızda bulunan ana Kitaptadır. Yücedir, hikmetlidir.

أَفَنَضْرِبُ عَنكُمُ ٱلذِّكْرَ صَفْحًا أَن كُنتُمْ قَوْمًۭا مُّسْرِفِينَ ﴿٥﴾

Haddi aşmış bir topluluk olduğunuzdan dolayı size Kur'an'ı bildirmekten vaz mı geçelim?

Alİ Bulaç

Siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz diye, şimdi o zikri (öğüt ve hatırlatma dolu Kur'an'ı) sizden (uzaklaştırıp) bir yana mı bırakalım?

Çeviriyazı

efenaḍribü `ankümü-ẕẕikra ṣafḥan en küntüm ḳavmem müsrifîn.

Diyanet İşleri

Ey inkarcılar! Aşırı giden kimselersiniz diye sizi Kuran'la uyarmaktan vaz mı geçelim?

Diyanet Vakfı

Siz, haddi aşan kimseler oldunuz diye, sizi Kur'an'la uyarmaktan vaz mı geçelim?

Edip Yüksel

Haddi aşan bir toplumsunuz diye mesajı size iletmekten vaz mı geçelim?

Elmalılı Hamdi Yazır

Siz haddi aşan bir kavim oldunuz diye Kur'an'ı size göndermekten vaz mı geçelim?

Öztürk

Siz, haddi aşanlardan/zulme sapanlardan oluşan bir toplumsunuz diye, o zikri/Kur'an'ı sizden uzak mı tutalım?

Suat Yıldırım

Siz haddi aşan bir topluluksunuz diye bu hakikatli mesajla sizi uyarmaktan vaz mı geçeceğiz? Bu mümkün değil!

Süleyman Ateş

Siz, aşırı giden bir kavim oldunuz diye, sizi uyarmaktan vaz mı geçelim?

وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِن نَّبِىٍّۢ فِى ٱلْأَوَّلِينَ ﴿٦﴾

Önce gelenler içinde de nice peygamberler gönderdik.

Alİ Bulaç

Oysa Biz, öncekiler içinde nice peygamber(ler) gönderdik.

Çeviriyazı

vekem erselnâ min nebiyyin fi-l'evvelîn.

Diyanet İşleri

Öncekilere nice peygamberler göndermişizdir.

Diyanet Vakfı

Daha önceki milletlere nice peygamberler göndermiştik.

Edip Yüksel

Öncekilere nice peygamberler göndermişizdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz öncekilere de nice peygamberler göndermiştik.

Öztürk

Biz, öncekiler için de nice peygamberler gönderdik.

Suat Yıldırım

Daha önce gelip geçmiş nesillere nice nebîler gönderdik!

Süleyman Ateş

Biz önce gelenlere nice peygamber gönderdik.

وَمَا يَأْتِيهِم مِّن نَّبِىٍّ إِلَّا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ ﴿٧﴾

Ve hiçbir peygamber gelmedi onlara ki onunla alay etmesinler.

Alİ Bulaç

Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi.

Çeviriyazı

vemâ ye'tîhim min nebiyyin illâ kânû bihî yestehziûn.

Diyanet İşleri

Kendilerine gelen her peygamberi onlar mutlaka alaya alırlardı.

Diyanet Vakfı

Onlar, kendilerine gelen her peygamberi mutlaka alaya alırlardı.

Edip Yüksel

Fakat, kendilerine giden her peygamberle alay ettiler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.

Öztürk

Onlara bir peygamber geldiğinde mutlaka onunla alay ediyorlardı.

Suat Yıldırım

Onlara hiçbir nebî gelmedi ki onunla alay etmiş olmasınlar.

Süleyman Ateş

Onlara hiçbir peygamber gelmezdi ki mutlaka onunla alay etmesinler.

فَأَهْلَكْنَآ أَشَدَّ مِنْهُم بَطْشًۭا وَمَضَىٰ مَثَلُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿٨﴾

Derken kuvvet bakımından, bunlardan çok daha çetin oldukları halde helak ettik onları ve öncekilere ait kıssalar, sana anlatıldı evvelce.

Alİ Bulaç

Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olan (toplum)ları yıkıma uğrattık. Öncekilerin örneği geçti.

Çeviriyazı

feehleknâ eşedde minhüm baṭşev vemeḍâ meŝelü-l'evvelîn.

Diyanet İşleri

Bunun için Biz de, bunlardan daha kuvvetli olanları yok etmişizdir. Öncekilere dair nice misaller geçmiştir.

Diyanet Vakfı

Biz bunlardan daha zorba olanları da helak ettik. Nitekim öncekilerde örneği geçmiştir.

Edip Yüksel

Şunlardan daha güçlülerini yok ettik. Öncekilerin örneği geçmiştir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz onlardan daha kuvvetli olanları helâk ettik. Kur'an'da öncekilerin örneği de geçmiştir.

Öztürk

Biz, gücü-kuvveti onlardan daha üstün olanları da helâk etmişizdir. Öncekilerin örneği geçti.

Suat Yıldırım

Biz bunlardan, (senin Mekkeli muhataplarından) daha kuvvetli olan toplumlar helâk ettik. Nitekim öncekilerin kıssaları geçmiştir. [40,82; 43,56; 40,85; 33,62]

Süleyman Ateş

Biz de bunlardan daha güçlü olan(o kavimler)i helak ettik. Öncekilerin örneği geçti.

وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ ٱلْعَزِيزُ ٱلْعَلِيمُ ﴿٩﴾

Ve andolsun ki onlara, kim yarattı gökleri ve yeryüzünü diye sorsan elbette onları diyeceklerdir, üstün olan ve her şeyi bilen yarattı;

Alİ Bulaç

Andolsun, onlara: \"Gökleri ve yeri kim yarattı?\" diye soracak olsan, tartışmasız: \"Onları üstün ve güçlü (Aziz) olan, bilen (Allah) yarattı\" diyecekler.

Çeviriyazı

velein seeltehüm men ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa leyeḳûlünne ḫaleḳahünne-l`azîzü-l`alîm.

Diyanet İşleri

And olsun ki onlara: \"Gökleri ve yeri kim yarattı?\" diye sorsan, \"Onları güçlü olan, her şeyi bilen yaratmıştır\" derler.

Diyanet Vakfı

Andolsun ki, onlara gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan; \"Onları şüphesiz güçlü olan, her şeyi bilen Allah yarattı\" derler.

Edip Yüksel

Onlara, \"Gökleri ve yeri kim yarattı?\" diye sorsan, \"Onları, Üstün ve herşeyi bilen yarattı,\" diyeceklerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer sen onlara: \"Gökleri ve yeri kim yarattı?\" diye sorsan elbette: \"Onları çok güçlü ve herşeyi bilen Allah yarattı.\" derler.

Öztürk

Yemin olsun, eğer onlara, \"Gökleri ve yeri kim yarattı?\" diye sorsan, kesinlikle şöyle diyeceklerdir: \"Onları, Azîz ve Alîm olan yarattı!\"

Suat Yıldırım

Onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorarsan, mutlaka: “Onları o Azîz ve Hakîm (O mutlak galip, tam hüküm ve hikmet sahibi) yarattı.” derler.

Süleyman Ateş

Andolsun onlara: \"Gökleri ve yeri kim yarattı?\" diye sorsan elbette diyecekler ki: \"Onları, çok üstün, çok bilen (Allah) yarattı.\"

ٱلَّذِى جَعَلَ لَكُمُ ٱلْأَرْضَ مَهْدًۭا وَجَعَلَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًۭا لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ ﴿١٠﴾

Öyle bir mabuttur ki yeryüzünü, size karar edilecek bir yurt olarak yaratmıştır ve istediğinizi elde etmeniz için de orada yollar halketmiştir.

Alİ Bulaç

Ki O, yeri sizin için bir beşik kıldı ve doğru yolu bulursunuz diye onda size (birtakım) yollar var etti.

Çeviriyazı

elleẕî ce`ale lekümü-l'arḍa mehdev vece`ale leküm fîhâ sübülel le`alleküm tehtedûn.

Diyanet İşleri

O, size yeri beşik kılmış ve orada, doğru gidesiniz diye yollar var etmiştir.

Diyanet Vakfı

O, size yeri beşik kılmış ve doğru gidesiniz diye yeryüzünde size yollar yaratmıştır.

Edip Yüksel

O ki, yeryüzünü oturmanıza elverişli kıldı ve doğru gitmeniz için sizin için orada yollar açtır.

Elmalılı Hamdi Yazır

O, yeryüzünü sizin için bir beşik yaptı ve doğru gidesiniz diye orada sizin için yollar meydana getirdi.

Öztürk

O, yerküreyi size bir beşik yaptı. Ve onda sizler için yollar oluşturdu ki, varacağınız yere varabilesiniz.

Suat Yıldırım

O Yaratıcıdır ki yeryüzünü sizin için beşik gibi yapmış ve yol bulmanız için yerden yollar ve geçitler var etmiştir.

Süleyman Ateş

O yeri sizin için beşik kıldı ve varacağınız yere gitmeniz için yeryüzünde size yollar yaptı.

وَٱلَّذِى نَزَّلَ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءًۢ بِقَدَرٍۢ فَأَنشَرْنَا بِهِۦ بَلْدَةًۭ مَّيْتًۭا ۚ كَذَٰلِكَ تُخْرَجُونَ ﴿١١﴾

Ve öyle bir mabuttur ki ihtiyaç miktarınca yağmur yağdırır gökten, derken onunla ölü şehri diriltiriz, işte böylece sizi de diriltip kabirlerinizden çıkarır.

Alİ Bulaç

Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi ‘dirilttik (ve her yanına yeniden hayat) yaydık'; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız.

Çeviriyazı

velleẕî nezzele mine-ssemâi mâem biḳader. feenşernâ bihî beldetem meytâ. keẕâlike tuḫracûn.

Diyanet İşleri

O, suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz. İşte siz de böyle diriltileceksiniz.

Diyanet Vakfı

Gökten bir ölçüye göre suyu indiren O'dur. Biz onunla (kupkuru), ölü memlekete hayat veririz. İşte siz de böylece (mezarlarınızdan) çıkarılacaksınız.

Edip Yüksel

O ki gökten bir ölçüye göre su indirdi de onunla ölü bir ülkeyi dirilttik. İşte böyle çıkarılırsınız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah gökten belli bir ölçüye göre su indirdi. Biz onunla ölü bir memlekete yeniden hayat verdik. İşte siz de kabirlerinizden böyle diriltilip çıkarılacaksınız.

Öztürk

Gökten bir ölçüye bağlı olarak/bir kaderle su indirmiştir O. O suyla biz ölü bir beldeyi hayata kavuşturduk. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.

Suat Yıldırım

Gökten, bir ölçüye göre su indiren de O'dur. Biz onunla ölü bir ülkeye hayat veririz.İşte siz de mezarlarınızdan öyle çıkarılacaksınız.

Süleyman Ateş

Gökten bir ölçü ile su indirdi de, onunla ölü bir ülkeyi canlandırdık. İşte siz de öyle (canlandırılıp) çıkarılacaksınız.

وَٱلَّذِى خَلَقَ ٱلْأَزْوَٰجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ ٱلْفُلْكِ وَٱلْأَنْعَٰمِ مَا تَرْكَبُونَ ﴿١٢﴾

Ve öyle bir mabuttur ki bütün mahlukatı erkek ve dişi olarak yaratmıştır ve bindiğiniz gemileri ve hayvanları halketmiştir.

Alİ Bulaç

Ki O, bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri var etti.

Çeviriyazı

velleẕî ḫaleḳa-l'ezvâce küllehâ vece`ale leküm mine-lfülki vel'en`âmi mâ terkebûn.

Diyanet İşleri

Her sınıf varlığı yaratan O'dur. Gemiler ve hayvanlardan binesiniz diye size binekler var etmiştir. Bütün bunlar; üzerlerine oturunca Rabbinizin nimetini anarak: \"Bunları buyruğumuza veren ne yücedir; zaten bizim takatimiz bunlara yetmezdi; şüphesiz Rabbimize döneceğiz\" demeniz içindir.

Diyanet Vakfı

Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti.

Edip Yüksel

O ki bütün çiftleri yarattı ve binesiniz diye sizin için gemiler ve çiftlik hayvanları yarattı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah bütün çiftleri yaratmıştır. Sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etmiştir.

Öztürk

Tüm çiftleri de yaratan O'dur. Ve O, sizin için gemilerden ve hayvanlardan binmekte olduğunuz şeylere de vücut verdi;

Suat Yıldırım

Bütün çiftleri yaratan, binmeniz için gemileri ve hayvanları var eden de O'dur.

Süleyman Ateş

O bütün çiftleri yarattı ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti,

لِتَسْتَوُۥا۟ عَلَىٰ ظُهُورِهِۦ ثُمَّ تَذْكُرُوا۟ نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا ٱسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا۟ سُبْحَٰنَ ٱلَّذِى سَخَّرَ لَنَا هَٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُۥ مُقْرِنِينَ ﴿١٣﴾

Binip oturun da sonra onların üstünde doğruldunuz mu Rabbinizin nimetini anın ve yücedir, münezzehtir noksan sıfatlardan o mabut ki ram etmiştir bunu bize, yoksa biz, zaptedemezdik onu deyin diye.

Alİ Bulaç

Onların sırtlarına binip-doğrulmanız, sonra doğrulduğunuz zaman, Rabbinizin nimetini zikretmeniz ve: \"Bunlara bizim için boyun eğdiren (Allah) ne Yücedir, yoksa biz bunu (kendi hizmetimize) yanaştıramazdık\" demeniz için.

Çeviriyazı

litestevû `alâ żuhûrihî ŝümme teẕkürû ni`mete rabbiküm iẕe-steveytüm `aleyhi veteḳûlû sübḥâne-lleẕî seḫḫara lenâ hâẕâ vemâ künnâ lehû muḳrinîn.

Diyanet İşleri

Her sınıf varlığı yaratan O'dur. Gemiler ve hayvanlardan binesiniz diye size binekler var etmiştir. Bütün bunlar; üzerlerine oturunca Rabbinizin nimetini anarak: \"Bunları buyruğumuza veren ne yücedir; zaten bizim takatimiz bunlara yetmezdi; şüphesiz Rabbimize döneceğiz\" demeniz içindir.

Diyanet Vakfı

Ki, böylece onların sırtına binip üzerlerine yerleşince, Rabbinizin ni'metini anarak: Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz.

Edip Yüksel

Ki onların üstüne binesiniz ve onlara bindiğiniz zaman Rabbinizin size olan nimetini düşünerek şunları diyesiniz: \"Bunu bizim emrimize veren çok yücedir. Onları kendi başımıza kontrol altına alamazdık.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Siz onların sırtına binip üzerlerine yerleştiğiniz zaman, Rabbinizin nimetini anarak şöyle diyesiniz: \"Bunları bizim hizmetimize veren Allah'ı tenzih ve tesbih ederiz. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi.\"

Öztürk

Ki onların sırtlarına kurulasınız, sonra oraya kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlaya da şöyle diyesiniz: \"Adı ve kudreti yücedir bunu bizim emrimize verenin! Yoksa biz bunu kendimize yanaştıramazdık.\"

Suat Yıldırım

Ta ki onların üstüne binerken Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve şöyle diyesiniz:“Bunları bizim hizmetimize veren Allah yüceler yücesidir, her türlü eksiklikten münezzehtir.O lütfetmeseydi biz buna güç yetiremezdik. Muhakkak ki biz sonunda Rabbimize döneceğiz.”

Süleyman Ateş

Ki onların sırtlarına binesiniz, sonra onlara bindiğiniz zaman Rabbinizin ni'metini anasınız ve (şöyle) diyesiniz: \"Bunu bizim hizmetimize veren (Allah)ın şanı yücedir, yoksa biz bunu (hizmetimize) yanaştıramazdık.\"

وَإِنَّآ إِلَىٰ رَبِّنَا لَمُنقَلِبُونَ ﴿١٤﴾

Ve şüphe yok ki biz, Rabbimize döneceğiz deyin diye.

Alİ Bulaç

Ve biz elbette, Rabbimiz'e çevrilip-döneceğiz.\"

Çeviriyazı

veinnâ ilâ rabbinâ lemünḳalibûn.

Diyanet İşleri

Her sınıf varlığı yaratan O'dur. Gemiler ve hayvanlardan binesiniz diye size binekler var etmiştir. Bütün bunlar; üzerlerine oturunca Rabbinizin nimetini anarak: \"Bunları buyruğumuza veren ne yücedir; zaten bizim takatimiz bunlara yetmezdi; şüphesiz Rabbimize döneceğiz\" demeniz içindir.

Diyanet Vakfı

Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz (demelisiniz).

Edip Yüksel

\"Ve biz, sonunda Rabbimize döneceğiz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Gerçekten biz Rabbimize döneceğiz.\"

Öztürk

\"Ve gerçekten biz, halden hale geçerek Rabbimize mutlaka döneceğiz.\"

Suat Yıldırım

Ta ki onların üstüne binerken Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve şöyle diyesiniz:“Bunları bizim hizmetimize veren Allah yüceler yücesidir, her türlü eksiklikten münezzehtir.O lütfetmeseydi biz buna güç yetiremezdik. Muhakkak ki biz sonunda Rabbimize döneceğiz.”

Süleyman Ateş

Biz elbette Rabbimize döneceğiz.

وَجَعَلُوا۟ لَهُۥ مِنْ عِبَادِهِۦ جُزْءًا ۚ إِنَّ ٱلْإِنسَٰنَ لَكَفُورٌۭ مُّبِينٌ ﴿١٥﴾

Ve bazı kullarının, onun bir parçası olduğuna, ondan vücuda geldiğine hükmettiler, gerçekten de insan, apaçık bir nankördür elbet.

Alİ Bulaç

(Buna rağmen) Kendi kullarından O'na bir parça kılıp-yakıştırdılar. Doğrusu insan, açıkça bir nankördür.

Çeviriyazı

vece`alû lehû min `ibâdihî cüz'â. inne-l'insâne lekefûrum mübîn.

Diyanet İşleri

Ama inkarcılar O'na çocuk isnat ettiler. İnsan gerçekten apaçık nankördür.

Diyanet Vakfı

Ama onlar, kullarından bir kısmını, O'nun bir cüzü kıldılar. Gerçekten insan apaçık bir nankördür.

Edip Yüksel

Kullarından bazılarını O'na bir pay olarak ayırdılar. İnsan gerçekten apaçık bir nankördür.

Elmalılı Hamdi Yazır

Buna rağmen insanlar, Allah'ın kullarından bir kısmını O'nun bir parçası saydılar. Gerçekten de insan apaçık bir nankördür.

Öztürk

Kullarından O'na bir pay çıkardılar/bir parça isnat ettiler. Hiç kuşkusuz, insan apaçık bir nankördür.

Suat Yıldırım

Öyle iken, müşrikler tuttular kullarından bir kısmını O'nun cüz’ü (parçası) saydılar. Gerçekten insan çok nankördür.

Süleyman Ateş

Tuttular, O'na kullarından bir parça tasarladılar. Gerçekten insan apaçık bir nankördür.

أَمِ ٱتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍۢ وَأَصْفَىٰكُم بِٱلْبَنِينَ ﴿١٦﴾

Yoksa o, yarattıklarından kızları, kendisine kız ediniyor da oğulları size mi bırakıyor?

Alİ Bulaç

Yoksa O, yarattıklarından kızları (kendine) edindi ve erkekleri size mi ayırdı?

Çeviriyazı

emi-tteḫaẕe mimmâ yaḫlüḳu benâtiv veaṣfâküm bilbenîn.

Diyanet İşleri

Demek O yarattıkları arasından kızları kendisine alıp da oğulları size verdi öyle mi?

Diyanet Vakfı

Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğulları size mi ayırdı?!

Edip Yüksel

Yaratıklarından kızları kendisine ayırdı da oğulları size mi seçti?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa O, yarattıklarından kendisine kızlar edindi de erkek çocukları size mi seçti?

Öztürk

Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendine ayırdı da oğullarla seçkinleşmeyi size mi bıraktı?

Suat Yıldırım

Ne o, yoksa O, yaratıklarından, aklınız sıra kızları Kendisi evlat edindi de, o değerli oğulları size mi ikram etti?

Süleyman Ateş

Yoksa (Allah), yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğullar için sizi mi yeğledi?

وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَٰنِ مَثَلًۭا ظَلَّ وَجْهُهُۥ مُسْوَدًّۭا وَهُوَ كَظِيمٌ ﴿١٧﴾

Ve onlardan biri, bir kızın oldu diye müjdelendi mi, Allah'ın kızı var dediği halde yüzü kapkara olur ve kızar, kederlenir.

Alİ Bulaç

Oysa onlardan biri, O, Rahman (olan Allah) için verdiği örnek ile (kız çocuğunun doğumuyla) müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş olarak kahrından yutkundukça yutkunur.

Çeviriyazı

veiẕâ büşşira eḥadühüm bimâ ḍarabe lirraḥmâni meŝelen żalle vechühû müsveddev vehüve keżîm.

Diyanet İşleri

Ama Rahman olan Allah'a isnat ettiği kız evlat kendilerinden birine müjdelenince, o kimsenin içi gayzla dolarak yüzü simsiyah kesilir.

Diyanet Vakfı

Onlardan biri, Rahman'a isnat ettiği kız çocuğuyla müjdelenince, hiddetlenerek yüzü simsiyah kesilir.

Edip Yüksel

Onlardan birisi, Rahman'a yakıştırdığı (kız çocuğu) ile müjdelenince, morali bozularak yüzü simsiyah kesilir:

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlardan biri Rahman olan Allah'a isnad ettiği kız çocuğu ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir de öfkesinden yutkunur durur.

Öztürk

Onlardan biri, Rahman'a benzer gösterdiği/Rahman'a isnat ettiği kız evlatla müjdelendiğinde, yüzü simsiyah kesilir de öfkeden yutkunur durur.

Suat Yıldırım

O müşriklerden her biri, Rahman'a yakıştırdığı kız çocuğunun dünyaya geldiği haberini alınca, birden yüzü mosmor kesilir, kederinden yutkunur durur.

Süleyman Ateş

Onlardan birine Rahman'a benzer olarak anlattığı (kız çocuğu) müjdelense yüzü kapkara kesilir, öfkesinden yutkunup durur.

أَوَمَن يُنَشَّؤُا۟ فِى ٱلْحِلْيَةِ وَهُوَ فِى ٱلْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍۢ ﴿١٨﴾

Onlar, süslenip bezenerek yetişen ve münakaşada, düşmanlıkta, apaçık bir delil bile getiremeyen, istediğini söyliyemeyen bir mahluku mabuda mı nispet ediyorlar?

Alİ Bulaç

Onlar, süs içinde büyütülüp de mücadelede açık olmayan (kızlar)ı mı (Allah'a yakıştırıyorlar)?

Çeviriyazı

evemey yüneşşeü fi-lḥilyeti vehüve fi-lḫiṣâmi gayru mübîn.

Diyanet İşleri

Demek, süs içinde yetiştirilecek de çekişmeyi beceremeyecek olanı Allah'a değil mi?

Diyanet Vakfı

Süs içinde yetiştirilip savaş edemeyecek olanı mı istemiyorlar? (Onları Allah'ın parçası mı sayıyorlar?)

Edip Yüksel

\"Süsler içinde yetiştirilmesine rağmen kavgada beceriksiz olan mı!?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa onlar, süs ve zinet içerisinde yetiştirilip de mücadelede erkek gibi kendisini savunmaya açık olmayan kızları mı O'na isnad ediyorlar?

Öztürk

Süs içinde yetiştirilen, fakat çekişme ve savaşta yetersiz kalanı, öyle mi?

Suat Yıldırım

Onlar -iddialarınca- süs içinde yetişen ve tartışmada meramını kuvvetle anlatamayan kızları mı Allah'a isnad ediyorlar? (Oysa insanın en değerli saydığı şeyi Mâbud’una vermesi gerekir).

Süleyman Ateş

Süs içinde yetiştirilip, mücadelede açık olmayanı (tartışmayı ve kavgayı beceremeyeni) mi (Allah'ın çocuğu yaptılar)?

وَجَعَلُوا۟ ٱلْمَلَٰٓئِكَةَ ٱلَّذِينَ هُمْ عِبَٰدُ ٱلرَّحْمَٰنِ إِنَٰثًا ۚ أَشَهِدُوا۟ خَلْقَهُمْ ۚ سَتُكْتَبُ شَهَٰدَتُهُمْ وَيُسْـَٔلُونَ ﴿١٩﴾

Ve rahmanın kulları olan meleklerin, kız olduğuna hükmediyorlar, onları yarattığımız vakit gördüler mi ki? Tanıklıklarını yazacağız ve soruya çekilecek onlar.

Alİ Bulaç

Onlar, ki Rahmanın kulları olan melekleri dişiler kıldılar. Kendileri yaratılışlarına şahit mi oldular? Onların şahitlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorumlu tutulacaklar.

Çeviriyazı

vece`alü-lmelâikete-lleẕîne hüm `ibâdü-rraḥmâni inâŝâ. eşehidû ḫalḳahüm. setüktebü şehâdetühüm veyüs'elûn.

Diyanet İşleri

Onlar, Rahman olan Allah'ın kulları melekleri de dişi saydılar. Yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahidlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.

Diyanet Vakfı

Onlar, Rahman'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba meleklerin yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.

Edip Yüksel

Rahman'ın kulları olan melekleri dişi saydılar! Onların yaratılışlarına mı tanık oldular? Bu tanıklıkları kaydedilercek ve sorguya çekileceklerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar Rahman olan Allah'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onlar meleklerin yaratılışını gördüler mi? Onların şahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir.

Öztürk

Rahman'ın kulları olan melekleri, dişiler saydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar? Tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekilecekler.

Suat Yıldırım

Rahman'ın kulları olan melaikeyi de dişi saydılar.Ne o! Onların yaratıldıkları sırada hazır mı bulundular?Onların bu iddiaları yazılacak ve bundan ötürü onlar sorguya çekileceklerdir.

Süleyman Ateş

Rahman'ın kulları olan melekleri dişi saydılar. Onların yaratılışlarına mı şahid oldular ki (böyle hüküm veriyorlar)? Şahidlikleri yazılacak ve (bundan) sorulacaklardır.

وَقَالُوا۟ لَوْ شَآءَ ٱلرَّحْمَٰنُ مَا عَبَدْنَٰهُم ۗ مَّا لَهُم بِذَٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ ﴿٢٠﴾

Ve rahman isteseydi derler, kulluk etmezdik onlara; bu hususta hiçbir bilgileri yok; onlar, yalandan başka bir şey söylemiyorlar.

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik.\" Onların bundan yana hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca 'zan ve tahminle yalan söylüyorlar.'

Çeviriyazı

veḳâlû lev şâe-rraḥmânü mâ `abednâhüm. mâ lehüm biẕâlike min `ilm. in hüm illâ yaḫruṣûn.

Diyanet İşleri

\"Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz bunlara kulluk etmezdik\" derler. Buna dair bir bilgileri yoktur; onlar sadece vehimde bulunuyorlar.

Diyanet Vakfı

Ve dediler ki: Rahman dileseydi biz onlara tapmazdık. Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.

Edip Yüksel

Hatta, \"Rahman dileseydi biz onlara tapmazdık,\" dediler. Onların bu konuda bir bilgileri yoktur. Onlar sadece tahminde bulunuyorlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar: \"Eğer Rahman olan, Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık.\" dediler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.

Öztürk

Bir de dediler ki: \"Rahman dileseydi, onlara tapınmazdık.\" Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece saçmalıyorlar.

Suat Yıldırım

Bir de dediler ki: “Eğer Rahman dileseydi, biz onlara tapmazdık.”Aslında onların ciddi bir bilgileri yoktur. Onlar sırf kafadan atıyorlar.

Süleyman Ateş

Ve dediler ki: \"Rahman dileseydi, biz onlara tapmazdık.\" Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece saçmalıyorlar.

أَمْ ءَاتَيْنَٰهُمْ كِتَٰبًۭا مِّن قَبْلِهِۦ فَهُم بِهِۦ مُسْتَمْسِكُونَ ﴿٢١﴾

Yoksa onlara, bu kitaptan önce bir kitap mı verdik de ona sımsıkı yapışmışlar?

Alİ Bulaç

Yoksa Biz, bundan önce kendilerine bir kitap verdik de şimdi ona mı tutunuyorlar?

Çeviriyazı

em âteynâhüm kitâbem min ḳablihî fehüm bihî müstemsikûn.

Diyanet İşleri

Yoksa onlara daha önce bir kitap verdik de ona mı bağlanıyorlar?

Diyanet Vakfı

Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar?

Edip Yüksel

Onlara bundan önce bir kitap mı verdik de ona mı dayanıyorlar?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa biz kendilerine bundan önce bir kitap verdik de onlar, ona mı sarılıyorlar?

Öztürk

Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de ona mı yapışmaktadırlar?

Suat Yıldırım

Yoksa Bizim onlara daha önce verdiğimiz bir kitap varmış da onlar buna mı sarılıyorlar?

Süleyman Ateş

Yoksa bundan önce onlara bir Kitap vermişiz de ona mı sarılıyorlar?

بَلْ قَالُوٓا۟ إِنَّا وَجَدْنَآ ءَابَآءَنَا عَلَىٰٓ أُمَّةٍۢ وَإِنَّا عَلَىٰٓ ءَاثَٰرِهِم مُّهْتَدُونَ ﴿٢٢﴾

Hayır, şüphe yok ki dediler, biz atalarımızı bir dine, bir inanca sahip bulduk ve şüphe yok ki biz de onların izini izlemede, o yola gitmedeyiz.

Alİ Bulaç

Hayır; dediler ki: \"Gerçekten atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri (eserleri) üstünde doğru olana (hidayete) yönelmiş (kimse)leriz.\"

Çeviriyazı

bel ḳâlû innâ vecednâ âbâenâ `alâ ümmetiv veinnâ `alâ âŝârihim mühtedûn.

Diyanet İşleri

Hayır; \"Doğrusu Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerinden gitmekteyiz\" derler.

Diyanet Vakfı

Hayır! \"Sadece, biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz\" derler.

Edip Yüksel

Hayır, \"Biz atalarımızı bir yol üzerinde bulduk ve biz onların öğretilerini izliyoruz,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır, onlar sadece: \"Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz.\" dediler.

Öztürk

Hayır, sadece şunu söylemişlerdir: \"Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerini izleyerek biz de doğruya ve güzele varacağız.\"

Suat Yıldırım

Hayır! Ne bilgileri var, ne kitapları! Sadece şöyle derler:“Biz babalarımızı bir dine bağlanmış gördük. Biz de onların izlerinden gidiyoruz.”

Süleyman Ateş

Hayır, (ne bilgileri var, ne de Kitapları). Sadece: \"Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerinde gidiyoruz\" dediler.

وَكَذَٰلِكَ مَآ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِى قَرْيَةٍۢ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَآ إِنَّا وَجَدْنَآ ءَابَآءَنَا عَلَىٰٓ أُمَّةٍۢ وَإِنَّا عَلَىٰٓ ءَاثَٰرِهِم مُّقْتَدُونَ ﴿٢٣﴾

Ve böylece senden önce de hiçbir şehre bir korkutucu göndermedik ki o şehrin, halivakti yerinde olanları, şüphe yok ki biz, atalarımızı bir dine, bir inanca sahip bulduk ve şüphe yok ki biz de onların izine uyduk demesinler.

Alİ Bulaç

İşte böyle, senden önce de (herhangi) bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlaka onun 'refah içinde şımarıp azan önde gelenleri' (şöyle) demişlerdir: \"Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz.\"

Çeviriyazı

vekeẕâlike mâ erselnâ min ḳablike fî ḳaryetim min neẕîrin illâ ḳâle mütrafûhâ innâ vecednâ âbâenâ `alâ ümmetiv veinnâ `alâ âŝârihim muḳtedûn.

Diyanet İşleri

Senden önce, herhangi bir şehre gönderdiğimiz uyarıcıya, şımarık varlıklıları sadece: \"Doğrusu babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerini izlemekteyiz\" dediler.

Diyanet Vakfı

Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi.

Edip Yüksel

Tıpkı bunun gibi, senden önce, bir kente her ne zaman bir uyarıcı gönderdiysek elit tabaka, \"Biz, atalarımızı bir yol üzerinde bulduk ve biz onların öğretilerini izliyoruz,\" derlerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Muhammed! Yine böyle biz senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri: \"Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız.\" dediler.

Öztürk

İşte böyle! Senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek oranın servetle şımarmış kodamanları mutlaka şöyle demişlerdir: \"Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerine uyarak yol alacağız.\"

Suat Yıldırım

İşte böylece senden önce, uyarıcı bir resul gönderdiğimiz hiçbir şehir yoktur ki oraların varlıklı kişileri:“Biz babalarımızı bir dine bağlanmış gördük. Biz de onların izlerine uyduk!” demiş olmasınlar. [11,38; 17,16]

Süleyman Ateş

İşte böyle, senden önce de hangi kente uyarıcı gönderdiysek mutlaka oranın varlıklıları: \"Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız.\" dediler.

۞ قَٰلَ أَوَلَوْ جِئْتُكُم بِأَهْدَىٰ مِمَّا وَجَدتُّمْ عَلَيْهِ ءَابَآءَكُمْ ۖ قَالُوٓا۟ إِنَّا بِمَآ أُرْسِلْتُم بِهِۦ كَٰفِرُونَ ﴿٢٤﴾

Peygamber, onlara, ben dedi, atalarınızdan bulduğunuz dinden daha doğru bir dinle gelsem de gene atalarınızın yoluna mı gideceksiniz? Şüphe yok ki biz dediler, sizin gönderildiğiniz şeyleri zaten inkar etmedeyiz.

Alİ Bulaç

(O peygamberlerden her biri de şöyle) Demiştir: \"Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsam da mı?\" Onlar da demişlerdi ki: \"Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız.\"

Çeviriyazı

ḳâle evelev ci'tüküm biehdâ mimmâ vecettüm `aleyhi âbâeküm. ḳâlû innâ bimâ ürsiltüm bihî kâfirûn.

Diyanet İşleri

Gönderilen uyarıcı: \"Eğer size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş isem de mi bana uymazsınız?\" dedi. Onlar: \"Doğrusu sizinle gönderilen şeyi inkar ediyoruz\" dediler.

Diyanet Vakfı

Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz (din)den daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? deyince, dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkar ediyoruz.

Edip Yüksel

O da, \"Size, atalarınızı üzerinde bulduğunuzdan daha doğrusunu getirmiş isem de mi?\" derdi. Onlar da, \"Sizin getirdiğiniz mesajı inkar ediyoruz,\" derlerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gönderilen uyarıcı; \"Eğer size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem de mi bana uymazsınız?\" deyince, onlar: \"Gerçekten biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz.\" dediler.

Öztürk

Uyarıcı dedi: \"Peki, ben size, atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha iyi yol göstereni getirmiş olsam da mı?\" Dediler: \"Doğrusu, biz seninle gönderilen şeyi tanımıyoruz.\"

Suat Yıldırım

Peygamber onlara: “Peki, size babalarınızın bağlandığı dinden daha doğrusunu getirmişsem, yine de sürüp gidecek misiniz?” deyince onlar: “Şunu bilin ki,” dediler, “biz, sizinle gönderilen mesajı reddediyoruz.”

Süleyman Ateş

Ben size, babalarınızı, üzerinde bulduğunuz(din)den daha doğrusunu getirmiş olsam da (yine babalarınızın yolunu)mu (tutacaksınız)? dedi. \"Doğrusu biz sizinle gönderilen mesajı tanımıyoruz.\" dediler.

فَٱنتَقَمْنَا مِنْهُمْ ۖ فَٱنظُرْ كَيْفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلْمُكَذِّبِينَ ﴿٢٥﴾

Derken öç aldık onlardan, bak da gör, yalanlayanların sonları ne oldu?

Alİ Bulaç

Böylece onlardan intikam aldık. Öyleyse, bir bak; yalan sayanların sonu nasıl oldu?

Çeviriyazı

fenteḳamnâ minhüm fenżur keyfe kâne `âḳibetü-lmükeẕẕibîn.

Diyanet İşleri

Bunun üzerine Biz de onlardan öç aldık. Yalancıların sonunun nasıl olduğuna bir bak!

Diyanet Vakfı

Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?

Edip Yüksel

Biz de onlardan öc aldık. Yalanlayanların sonu nasıl olduğuna bir bak.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz de onlardan intikam aldık. Bak peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl oldu!

Öztürk

Bunun üzerine onlardan öc aldık. Bir bak, nice olmuştur o yalanlayanların sonu!

Suat Yıldırım

Bunun üzerine Biz de onlardan müminlerin intikamını aldık. İşte bak peygamberlere yalancı diyenlerin sonu nasıl oldu gör!”

Süleyman Ateş

Biz de onlardan öc aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?

وَإِذْ قَالَ إِبْرَٰهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِۦٓ إِنَّنِى بَرَآءٌۭ مِّمَّا تَعْبُدُونَ ﴿٢٦﴾

Ve an o zamanı ki hani İbrahim, atasına ve kavmine demişti: Şüphe yok ki ben, sizin kulluk ettiklerinizden tamamıyla uzağım.

Alİ Bulaç

Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: \"Şüphesiz ben, sizin taptıklarınızdan uzağım.\"

Çeviriyazı

veiẕ ḳâle ibrâhîmü liebîhi veḳavmihî innenî berâüm mimmâ ta`büdûn.

Diyanet İşleri

İbrahim, babasına ve milletine demişti ki: \"Beni yaratan hariç, sizin taptığınız şeylerden uzağım. Beni doğru yola eriştirecek olan şüphesiz O'dur.\"

Diyanet Vakfı

Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.

Edip Yüksel

İbrahim, babasına ve halkına demişti ki, \"Sizin taptıklarınızdan uzağım.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Hani İbrahim babasına ve kavmine: \"Gerçekten ben sizin taptığınız şeylerden uzağım.

Öztürk

Bir zaman İbrahim, babasına ve toplumuna şöyle demişti: \"Ben, sizin taptıklarınızdan uzağım.\"

Suat Yıldırım

Bir vakit İbrâhim babasına ve halkına şöyle dedi: “Bilin ki ben sizin taptıklarınızdan her türlü ilişiği kestim. Ben ancak beni yaratana ibadet ederim. O bana yol gösterecektir.”

Süleyman Ateş

Bir zaman İbrahim babasına ve kavmine demişti ki: \"Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.\"

إِلَّا ٱلَّذِى فَطَرَنِى فَإِنَّهُۥ سَيَهْدِينِ ﴿٢٧﴾

Ben, ancak beni yoktan var edene taparım, artık o da doğru yolu gösterir bana.

Alİ Bulaç

\"(Ancak) Beni yaratan başka. İşte O beni hidayete yöneltip-iletecektir.\"

Çeviriyazı

ille-lleẕî feṭaranî feinnehû seyehdîn.

Diyanet İşleri

İbrahim, babasına ve milletine demişti ki: \"Beni yaratan hariç, sizin taptığınız şeylerden uzağım. Beni doğru yola eriştirecek olan şüphesiz O'dur.\"

Diyanet Vakfı

Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir.

Edip Yüksel

\"Beni Yaratan bana doğru yolu gösterecektir.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Ben ancak beni yaratana taparım. Şüphesiz ki O, beni doğru yola iletecektir.\" dedi.

Öztürk

\"Yalnız beni yaratana kulluk ederim. Bana, O kılavuzluk edecektir.\"

Suat Yıldırım

Bir vakit İbrâhim babasına ve halkına şöyle dedi: “Bilin ki ben sizin taptıklarınızdan her türlü ilişiği kestim. Ben ancak beni yaratana ibadet ederim. O bana yol gösterecektir.”

Süleyman Ateş

Ben yalnız beni yaratana (taparım). Çünkü O, bana doğru yolu gösterecektir.

وَجَعَلَهَا كَلِمَةًۢ بَاقِيَةًۭ فِى عَقِبِهِۦ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿٢٨﴾

Ve bu birlik sözünü, gerçeğe dönsünler diye soyu arasında da daima kalacak ve zeval bulmayacak bir vasiyet olarak bıraktı.

Alİ Bulaç

Ve bunu (bu tevhid inancını) belki (insanlar Allah'a) dönerler diye ardında (kendi soyunda) kalıcı bir kelime olarak kıldı-bıraktı.

Çeviriyazı

vece`alehâ kelimetem bâḳiyeten fî `aḳibihî le`allehüm yerci`ûn.

Diyanet İşleri

İbrahim ardından geleceklere bu sözü, devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı. Artık belki doğru yola dönerler.

Diyanet Vakfı

Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar (onun dinine) dönsünler.

Edip Yüksel

Belki doğru yola dönerler diye onun ardından gelecekler için bunu ebedi bir ders kıldı.

Elmalılı Hamdi Yazır

İbrahim, bu sözü, ardından gelecek olanlara devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, onlar doğru yola dönsünler.

Öztürk

O, sözünü, kendinden sonra yaşayacak bir mesaj yaptı ki, insanlar hakka dönebilsinler.

Suat Yıldırım

O, bu sözü hakka dönsünler diye, gelecek nesillere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı.

Süleyman Ateş

Ve bu sözü ardında kalıcı bir söz yaptı ki (insanlar Allah'a kulluğa) dönsünler.

بَلْ مَتَّعْتُ هَٰٓؤُلَآءِ وَءَابَآءَهُمْ حَتَّىٰ جَآءَهُمُ ٱلْحَقُّ وَرَسُولٌۭ مُّبِينٌۭ ﴿٢٩﴾

Belki de ben, onları da, atalarını da, onlara bir gerçek ve apaçık bir peygamber gelinceye dek geçindirmedeydim.

Alİ Bulaç

Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar metalandırdım-yaşattım.

Çeviriyazı

bel metta`tü hâülâi veâbâehüm ḥattâ câehümü-lḥaḳḳu verasûlüm mübîn.

Diyanet İşleri

Hayır; Ben bunları ve babalarını gerçek ve onu açıklayan bir peygamber gelene kadar geçindirdim.

Diyanet Vakfı

Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.

Edip Yüksel

Doğrusu, kendilerine gerçek ve apaçık bir elçi varıncaya kadar şunlara ve atalarına imkan tanıdım.

Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu ben bunları da babalarını da kendilerine hak olan kitap ve gerçeği açıklayan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp geçindirdim.

Öztürk

Ben, şunlar ve atalarını, kendilerine hak ve açık kanıtlı resul gelinceye kadar nimetlendirdim.

Suat Yıldırım

Doğrusu, Ben bunları da, babalarını da kendilerine hakikat ve onu açıklayan peygamber gelinceye kadar yaşattım.

Süleyman Ateş

Doğrusu bunları da, babalarını da kendilerine gerçek söz ve (onu) açıklayan elçi gelinceye dek yaşattım.

وَلَمَّا جَآءَهُمُ ٱلْحَقُّ قَالُوا۟ هَٰذَا سِحْرٌۭ وَإِنَّا بِهِۦ كَٰفِرُونَ ﴿٣٠﴾

Ve onlara gerçek gelince de bu dediler, büyü ve biz şüphe yok ki inkar etmedeyiz onu.

Alİ Bulaç

Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: \"Bu bir büyüdür, doğrusu biz ona (karşı) kafir olanlarız.\"

Çeviriyazı

velemmâ câehümü-lḥaḳḳu ḳâlû hâẕâ siḥruv veinnâ bihî kâfirûn.

Diyanet İşleri

Gerçek kendilerine geldiği zaman: \"Bu bir büyüdür. Doğrusu biz onu inkar ediyoruz\" dediler.

Diyanet Vakfı

Fakat kendilerine hak gelince: Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz, dediler.

Edip Yüksel

Kendilerine gerçek geldiği zaman, \"Bu bir büyüdür ve biz onu inkar ediyoruz,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kendilerine hak geldiği zaman onlar: \"Bu bir büyüdür doğrusu biz onu tanımıyoruz.\" dediler.

Öztürk

Ne var ki, hak kendilerine geldiğinde şöyle dediler: \"Bu bir büyü, biz bunu inkâr ediyoruz!\"

Suat Yıldırım

Ama bu gerçek kendilerine gelince: “Bu sihirdir, biz bunu kabul etmeyiz” dediler ve eklediler: “Bu Kur'ân, bu iki şehirden büyük bir adama indirilseydi ya!”

Süleyman Ateş

Fakat kendilerine gerçek gelince: \"Bu, büyüdür, biz onu tanımayız\" dediler.

وَقَالُوا۟ لَوْلَا نُزِّلَ هَٰذَا ٱلْقُرْءَانُ عَلَىٰ رَجُلٍۢ مِّنَ ٱلْقَرْيَتَيْنِ عَظِيمٍ ﴿٣١﴾

Ve bu Kur'an dediler, iki şehirden birinin en büyük, en ileri gelen adamına inseydi ne olurdu?

Alİ Bulaç

Ve dediler ki: \"Bu Kur'an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?\"

Çeviriyazı

veḳâlû levlâ nüzzile hâẕe-lḳur'ânü `alâ racülim mine-lḳaryeteyni `ażîm.

Diyanet İşleri

\"Bu Kuran, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?\" dediler.

Diyanet Vakfı

Ve dediler ki: Bu Kur'an iki şehirden bir büyük adama indirilse olmaz mıydı?

Edip Yüksel

\"Bu Kuran, şu iki kentten ünlü ve büyük bir adama indirilmeli değil miydi?\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yine Onlar: \"Bu Kur'an, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?\" dediler.

Öztürk

Ve dediler: \"Şu Kur'an, iki kent içinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?\"

Suat Yıldırım

Ama bu gerçek kendilerine gelince: “Bu sihirdir, biz bunu kabul etmeyiz” dediler ve eklediler: “Bu Kur'ân, bu iki şehirden büyük bir adama indirilseydi ya!”

Süleyman Ateş

Ve dediler ki: \"Bu Kur'an iki kentten, büyük bir adama indirilmeli değil miydi?\"

أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَ ۚ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُم مَّعِيشَتَهُمْ فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا ۚ وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍۢ دَرَجَٰتٍۢ لِّيَتَّخِذَ بَعْضُهُم بَعْضًۭا سُخْرِيًّۭا ۗ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌۭ مِّمَّا يَجْمَعُونَ ﴿٣٢﴾

Onlar mı Rabbinin rahmetini pay edecekler? Biziz geçimlerini, aralarında paylaştıran dünya yaşayışında ve bir kısmı, bir kısmına hizmet etsin diye bazılarını derece bakımından bazılarından üstün halkettik ve Rabbinin rahmeti, onların toplayıp biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.

Alİ Bulaç

Senin Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında maişetlerini aralarında Biz paylaştırdık ve onlardan bir bölümü (diğer) bir bölümünü 'teshir etmesi için, bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle yükselttik. Rabbinin rahmeti; toplayıp-yığdıklarından daha hayırlıdır.

Çeviriyazı

ehüm yaḳsimûne raḥmete rabbik. naḥnü ḳasemnâ beynehüm me`îşetehüm fi-lḥayâti-ddünyâ verafa`nâ ba`ḍahüm fevḳa ba`ḍin deracâtil liyetteḫiẕe ba`ḍuhüm ba`ḍan suḫriyyâ. veraḥmetü rabbike ḫayrum mimmâ yecme`ûn.

Diyanet İşleri

Rabbinin rahmetini onlar mı taksim edip paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında Biz taksim ettik; birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık; Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri şeylerden daha iyidir.

Diyanet Vakfı

Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.

Edip Yüksel

Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık; birbirlerine iş gördürebilmeleri için onları birbirlerine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdiklerinden daha iyidir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Muhammed! Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye biz onların bir kısmını diğerlerinden derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.

Öztürk

Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Ve onların kimini kimine derecelerle üstün kıldık ki, bazısı bazısını tutup çalıştırsın. Rabbinin rahmeti, onların derleyip topladıklarından daha hayırlıdır.

Suat Yıldırım

Senin Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Halbuki bu dünya hayatında onların maişetlerini aralarında taksim eden, bir kısmının diğer kısmını çalıştırması için, kimini kimine üstün kılan Biziz. Senin Rabbinin rahmeti ise, onların topladıkları bütün şeylerden daha hayırlıdır.

Süleyman Ateş

Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik ve onlardan kimini ötekine derecelerle üstün kıldık ki biri, diğerine iş gördürebilsin. Rabbinin rahmeti, onların toplayıp yığdıklarındandaha hayırlıdır.

وَلَوْلَآ أَن يَكُونَ ٱلنَّاسُ أُمَّةًۭ وَٰحِدَةًۭ لَّجَعَلْنَا لِمَن يَكْفُرُ بِٱلرَّحْمَٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًۭا مِّن فِضَّةٍۢ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَ ﴿٣٣﴾

Bütün insanların, kafir olmaları gibi bir mahzur bulunmasaydı rahmanı inkar edenlerin evlerindeki tavanları ve üstüne basıp çıktıkları merdivenleri bile gümüşten halk ederdik.

Alİ Bulaç

Eğer insanlar (Allah'a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman’ı (Allah'ı) inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.

Çeviriyazı

velevlâ ey yekûne-nnâsü ümmetev vâḥidetel lece`alnâ limey yekfüru birraḥmâni libüyûtihim süḳufem min fiḍḍativ veme`ârice `aleyhâ yażherûn.

Diyanet İşleri

Eğer bütün insanlar tek ümmet olma durumuna gelmeyecek olsaydı, Rahman olan Allah'ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını, üzerinde yükseldikleri merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine yaslanacakları kerevetleri gümüşten yapar ve altın bezeklerle işlerdik. Bunların hepsi ancak dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret, Rabbinin katında O'na karşı gelmekten sakınanlaradır.

Diyanet Vakfı

Şayet insanların küfürde birleşmiş bir tek ümmet olması (tehlikesi) bulunmasaydı, Rahman'ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık.

Edip Yüksel

Tüm insanlar (inkarcılıkta) bir tek toplum olacak olmasaydı, Rahman'ı inkar edenlerin evini gümüş tavanlar ve binip çıkacakları merdivenlerle donatırdık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer insanlar küfre sapan bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahman olan Allah'ı inkâr eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.

Öztürk

İnsanlar bir tek ümmet haline gelmeyecek olsalardı, o Rahman'a nankörlük edenlerin evlerine gümüşten tavanlar çatar, sırtlarına binip yükselecekleri merdivenler/asansörler yapardık.

Suat Yıldırım

Eğer, bütün insanların dinsizliğe imrenecek bir tek ümmet haline gelme mahzuru olmasaydı, Rahman'ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine kurulacakları koltukları hep gümüşten yapardık. Onları altına, mücevhere boğardık. Fakat bütün bunlar dünya hayatının geçici metâından ibarettir. Âhiret ise Rabbinin nezdinde Allah’a karşı gelmekten sakınanlara mahsustur.

Süleyman Ateş

İnsanlar (küfürde birleşen) bir tek ümmet olacak olmasaydı. Rahman'ı inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine binip çıkacakları merdivenler yapardık.

وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَٰبًۭا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِـُٔونَ ﴿٣٤﴾

Ve evlerinin kapılarını ve üstüne oturup yaslandıkları tahtları gümüşten yapardık.

Alİ Bulaç

Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları koltuklar,

Çeviriyazı

velibüyûtihim ebvâbev vesüruran `aleyhâ yettekiûn.

Diyanet İşleri

Eğer bütün insanlar tek ümmet olma durumuna gelmeyecek olsaydı, Rahman olan Allah'ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını, üzerinde yükseldikleri merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine yaslanacakları kerevetleri gümüşten yapar ve altın bezeklerle işlerdik. Bunların hepsi ancak dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret, Rabbinin katında O'na karşı gelmekten sakınanlaradır.

Diyanet Vakfı

Evlerinin kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da (hep gümüşten yapardık).

Edip Yüksel

Evlerine kapılar ve konforlu mobilyalar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onların evleri için gümüşten kapılar, üzerine yaslanacakları koltuklar yapardık.

Öztürk

Evlerine kapılar, üzerlerinde yan yatacakları koltuklar yapardık;

Suat Yıldırım

Eğer, bütün insanların dinsizliğe imrenecek bir tek ümmet haline gelme mahzuru olmasaydı, Rahman'ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine kurulacakları koltukları hep gümüşten yapardık. Onları altına, mücevhere boğardık. Fakat bütün bunlar dünya hayatının geçici metâından ibarettir. Âhiret ise Rabbinin nezdinde Allah’a karşı gelmekten sakınanlara mahsustur.

Süleyman Ateş

Ve evlerine kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar, divanlar.

وَزُخْرُفًۭا ۚ وَإِن كُلُّ ذَٰلِكَ لَمَّا مَتَٰعُ ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا ۚ وَٱلْءَاخِرَةُ عِندَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقِينَ ﴿٣٥﴾

Ve onları altınlara, mücevherlere boğardık ve bütün bunlar, dünya yaşayışına ait metalardan ibaret ve ahiretse, Rabbinin katında, çekinenlerin.

Alİ Bulaç

Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, Rabbinin Katında muttakiler içindir.

Çeviriyazı

vezuḫrufâ. vein küllü ẕâlike lemmâ metâ`u-lḥayâti-ddünyâ. vel'âḫiratü `inde rabbike lilmütteḳîn.

Diyanet İşleri

Eğer bütün insanlar tek ümmet olma durumuna gelmeyecek olsaydı, Rahman olan Allah'ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını, üzerinde yükseldikleri merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine yaslanacakları kerevetleri gümüşten yapar ve altın bezeklerle işlerdik. Bunların hepsi ancak dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret, Rabbinin katında O'na karşı gelmekten sakınanlaradır.

Diyanet Vakfı

Ve onları zinetlere boğardık. Bütün bunlar sadece dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret ise, Rabbinin katında, Allah'ın azabından sakınıp rahmetine sığınanlara mahsustur.

Edip Yüksel

Ve nice gösterişli maddeler. Tüm bunlar bu dünya hayatının geçici materyalidir. Ahiret ise Rabbinin katında erdemlilerindir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Daha nice altın ziynetler verirdik. Çünkü bunların bizce hiçbir kıymeti yoktur. Bütün bunlar dünya hayatının geçici menfaatinden başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri içindir.

Öztürk

Her yanda süsler oluştururduk. İşte bütün bunlar, şu iğreti dünya hayatının nimetidir. Rabbinin katındaki âhiret ise takva sahipleri içindir.

Suat Yıldırım

Eğer, bütün insanların dinsizliğe imrenecek bir tek ümmet haline gelme mahzuru olmasaydı, Rahman'ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine kurulacakları koltukları hep gümüşten yapardık. Onları altına, mücevhere boğardık. Fakat bütün bunlar dünya hayatının geçici metâından ibarettir. Âhiret ise Rabbinin nezdinde Allah’a karşı gelmekten sakınanlara mahsustur.

Süleyman Ateş

Ve (nice) süs(ler verirdik). Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçiminden ibarettir. Rabbinin katında ahiret ise, (günahlardan) korunanlar içindir.

وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ ٱلرَّحْمَٰنِ نُقَيِّضْ لَهُۥ شَيْطَٰنًۭا فَهُوَ لَهُۥ قَرِينٌۭ ﴿٣٦﴾

Ve kim, rahmanı anmadan yüz çevirirse ona bir Şeytan musallat ederiz, artık o, arkadaş olur ona.

Alİ Bulaç

Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur.

Çeviriyazı

vemey ya`şü `an ẕikri-rraḥmâni nüḳayyiḍ lehû şeyṭânen fehüve lehû ḳarîn.

Diyanet İşleri

Rahman olan Allah'ı anmayı görmezlikten gelene, yanından ayrılmayacak bir şeytanı arkadaş veririz.

Diyanet Vakfı

Kim Rahman'ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz.

Edip Yüksel

Kim Rahman'ın mesajına aldırış etmezse, ona bir şeytanı sardırırız da onun arkadaşı olur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Her kim Rahman olan Allah'ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur.

Öztürk

Kim Rahman'ın Zikri'ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur.

Suat Yıldırım

Kim Rahman'ın hikmetlerle dolu ders olarak gönderdiği Kur’ân’ı göz ardı ederse, Biz de ona bir şeytan sardırırız; artık o, ona arkadaş olur. [4,115; 61,5; 41,25]

Süleyman Ateş

Kim Rahman'ın zikrine karşı kör olursa ona bir şeytanı sardırırız; artık o, onun (yanından ayrılmaz, ona sürekli olarak kötülükleri telkin eden) arkadaşı olur.

وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ ٱلسَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ ﴿٣٧﴾

Ve şüphe yok ki Şeytanlar, onları yoldan çıkarır ve şüphe yok ki doğru yolu bulduklarını sanırlar.

Alİ Bulaç

Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.

Çeviriyazı

veinnehüm leyeṣuddûnehüm `ani-ssebîli veyaḥsebûne ennehüm mühtedûn.

Diyanet İşleri

Şüphesiz onlar bunları yoldan alıkorlar, bunlar da doğru yola eriştiklerini sanırlar.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.

Edip Yüksel

Nitekim onları yoldan çıkarırlar. Buna rağmen onlar doğru yolda olduklarını sanırlar

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.

Öztürk

Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hâlâ hidayet üzere olduklarını sanırlar.

Suat Yıldırım

Bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar, ama onlar kendilerinin hâlâ doğru yolda olduklarını sanırlar.

Süleyman Ateş

O(şeyta)nlar onları yoldan çıkardıkları halde bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar.

حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَنَا قَالَ يَٰلَيْتَ بَيْنِى وَبَيْنَكَ بُعْدَ ٱلْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ ٱلْقَرِينُ ﴿٣٨﴾

Sonunda bizim tapımıza geldi mi keşke der, seninle benim aramda doğuyla batı kadar bir uzaklık olsaydı, gerçekten de ne kötü arkadaşmış.

Alİ Bulaç

Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: \"Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen).\"

Çeviriyazı

ḥattâ iẕâ câenâ ḳâle yâ leyte beynî vebeyneke bü`de-lmeşriḳayni febi'se-lḳarîn.

Diyanet İşleri

Sonunda Bize gelince arkadaşına: \"Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arasındaki kadar uzaklık olsaydı, sen ne kötü arkadaş imişsin!\" der. Nedametin bugün size hiç faydası dokunmaz; zira haksızlık etmiştiniz, şimdi azabda ortaksınız.

Diyanet Vakfı

O şeytan dostu kimse, en sonunda bize gelince arkadaşına: Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın! der.

Edip Yüksel

Nihayet bize geldiğinde, \"Keşke benimle senin aranda iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı; sen ne kötü bir arkadaş mışsın sen!\" der.

Elmalılı Hamdi Yazır

Nihayet kıyamet günü bize gelince, arkadaşına: \"Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın!\" der.

Öztürk

Sonunda bize geldiğinde, şeytan, yoldaşına şöyle der: \"Keşke aramızda iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı. Ne kötü yoldaşmışsın sen!\"

Suat Yıldırım

Ta ki huzurumuza gelinceye kadar böyle devam eder.Huzurumuza çıktığında arkadaşına:“Keşke seninle aramız doğu ile batı arası kadar uzak olsaydı!Meğer sen ne kötü arkadaşmışsın!” der.

Süleyman Ateş

Nihayet (Zikr'imize karşı körlük edip yoldan çıkan o adam) bize geldiği zaman (kötü arkadaşına) der ki: \"Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) arası kadar uzaklık olsaydı (seni hiç görmeseydim); meğer ne kötü arkadaş(mışsın sen)!\"

وَلَن يَنفَعَكُمُ ٱلْيَوْمَ إِذ ظَّلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِى ٱلْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ ﴿٣٩﴾

Ve o zaman zulmetmiştiniz, bugün pişmanlık kesin olarak fayda vermez size, şüphe yok ki azapta da müştereksiniz.

Alİ Bulaç

(Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz azapta da ortaksınız.

Çeviriyazı

veley yenfe`akümü-lyevme iż żalemtüm enneküm fi-l`aẕâbi müşterikûn.

Diyanet İşleri

Sonunda Bize gelince arkadaşına: \"Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arasındaki kadar uzaklık olsaydı, sen ne kötü arkadaş imişsin!\" der. Nedametin bugün size hiç faydası dokunmaz; zira haksızlık etmiştiniz, şimdi azabda ortaksınız.

Diyanet Vakfı

Zulmettiğiniz için bugün (nedamet) size hiçbir fayda vermeyecektir. Çünkü siz, azapta ortaksınız.

Edip Yüksel

Haksızlık etmiş olduğunuz için, o gün (pişmanlığınız) size bir yarar sağlamaz; siz cezayı paylaşacaksınız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara: \"Bugün pişmanlık duymanız size hiçbir fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz zulmettiniz. Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız.\" denir.

Öztürk

Bugün hiçbir şey işinize yaramayacaktır. Çünkü zulme sapmışsınız. Azapta ortaklık kuracaksınız.

Suat Yıldırım

Allah buyurur: “Bu temenniniz bugün size hiçbir fayda vermez.Çünkü hayat boyunca, birlikte zulmettiniz. Burada da azabı birlikte çekeceksiniz.”

Süleyman Ateş

(Böyle söylemeniz) Bugün size bir yarar sağlamaz; çünkü zulmettiniz. Siz, azab (çekme)de ortaksınız.

أَفَأَنتَ تُسْمِعُ ٱلصُّمَّ أَوْ تَهْدِى ٱلْعُمْىَ وَمَن كَانَ فِى ضَلَٰلٍۢ مُّبِينٍۢ ﴿٤٠﴾

Sen mi sağıra duyuracaksın, yahut köre ve apaçık bir sapıklık içinde bulunana yol göstereceksin?

Alİ Bulaç

Öyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin?

Çeviriyazı

efeente tüsmi`u-ṣṣumme ev tehdi-l`umye vemen kâne fî ḍalâlim mübîn.

Diyanet İşleri

Sağırlara sen mi duyuracaksın? Yoksa körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi eriştireceksin?

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Sağırlara sen mi işittireceksin; yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin?

Edip Yüksel

Sen mi sağıra işittireceksin, yahut körü ve apaçık bir sapıklıkta olanı yola getireceksin?

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Muhammed! O halde sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körlere ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi doğru yolu göstereceksin?

Öztürk

Sen şimdi sağırlara söz mü duyuracaksın; yoksa körlere, apaçık sapıklığa dalmışlara kılavuzluk mu edeceksin?!

Suat Yıldırım

Sen sağırlara söz işittirebilir, körleri doğru yolda yürütebilir, besbelli sapıklıkta olanları hidâyete erdirebilir misin?

Süleyman Ateş

(Ey Muhammed), sen mi sağıra işittireceksin, yahut körü ve apaçık sapıklıkta olanı yola ileteceksin?

فَإِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنْهُم مُّنتَقِمُونَ ﴿٤١﴾

Seni, katımıza alsak bile hiç şüphe yok ki mutlaka onlardan öç alırız biz.

Alİ Bulaç

Şu halde Biz seni alıp-götürürsek, elbette onlardan intikam alacağız.

Çeviriyazı

feimmâ neẕhebenne bike feinnâ minhüm münteḳimûn.

Diyanet İşleri

Seni onlardan uzaklaştırsak bile doğrusu Biz kendilerinden öç alırız; yahut onlara vadettiğimizi sana gösteririz. Çünkü onlara karşı gücü yetenleriz.

Diyanet Vakfı

Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam alırız.

Edip Yüksel

Seni alıp götürsek de biz onları cezalandıracağız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer biz seni onlara azap gelmeden önce alıp götürsek bile onlardan intikam alırız.

Öztürk

Ya biz, seni alıp götürdükten sonra onlardan öc alırız;

Suat Yıldırım

Ey Resulüm! Biz seni vefat ettirip yanımıza alsak da,yine onlardan müminlerin intikamını alırız.Yahut onlara vâd ettiğimiz azabı, sana sağlığında gösteririz. Çünkü onlara karşı Biz her zaman güçlüyüz.

Süleyman Ateş

Ya biz seni alıp götürdükten sonra onlardan öc alırız.

أَوْ نُرِيَنَّكَ ٱلَّذِى وَعَدْنَٰهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِم مُّقْتَدِرُونَ ﴿٤٢﴾

Yahut da onlara vaadettiğimiz azabı mutlaka sana gösteririz, gerçekten de onlara gücümüz yeter bizim.

Alİ Bulaç

Ya da kendilerine va'dettiğimiz şeyi onlara gösteririz ki, Biz gerçekten onların üstünde güç yetirenleriz.

Çeviriyazı

ev nüriyenneke-lleẕî ve`adnâhüm feinnâ `aleyhim muḳtedirûn.

Diyanet İşleri

Seni onlardan uzaklaştırsak bile doğrusu Biz kendilerinden öç alırız; yahut onlara vadettiğimizi sana gösteririz. Çünkü onlara karşı gücü yetenleriz.

Diyanet Vakfı

Yahut onlara vadettiğimiz azabı, sana gösteririz. Çünkü bizim onlara gücümüz yeter.

Edip Yüksel

Yahut, onlara söz verdiğimizi sana gösteririz; bizim onlara gücümüz yeter.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yahut da onlara vaad ettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü bizim onlara azap etmeye gücümüz yeter.

Öztürk

Yahut da onlara yönelttiğimiz tehdidi sana gösteririz. Biz onlarla başa çıkacak güçteyiz.

Suat Yıldırım

Ey Resulüm! Biz seni vefat ettirip yanımıza alsak da,yine onlardan müminlerin intikamını alırız.Yahut onlara vâd ettiğimiz azabı, sana sağlığında gösteririz. Çünkü onlara karşı Biz her zaman güçlüyüz.

Süleyman Ateş

Yahut onları uyardığımız şeyi sana gösteririz (senin gözlerinin önünde onları azaba uğratırız); bizim onlara gücümüz yeter.

فَٱسْتَمْسِكْ بِٱلَّذِىٓ أُوحِىَ إِلَيْكَ ۖ إِنَّكَ عَلَىٰ صِرَٰطٍۢ مُّسْتَقِيمٍۢ ﴿٤٣﴾

Sen yapış sana vahyedilene, şüphe yok ki doğru yoldasın sen.

Alİ Bulaç

Şu halde, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru bir yol üzerindesin.

Çeviriyazı

festemsik billeẕî ûḥiye ileyk. inneke `alâ ṣirâṭim müsteḳîm.

Diyanet İşleri

Sana vahyolunana sarıl, sen, şüphesiz doğru yol üzerindesin.

Diyanet Vakfı

Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru yoldasın.

Edip Yüksel

Sana vahyedilene sarıl; çünkü sen doğru yoldasın.

Elmalılı Hamdi Yazır

Öyleyse sen, sana vahyedilen Kur'an'a sarıl. Şüphesiz ki sen doğru bir yol üzerindesin.

Öztürk

Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.

Suat Yıldırım

O halde sen sana vahyedilen buyruklara sımsıkı sarıl, muhakkak ki sen dosdoğru yoldasın.

Süleyman Ateş

Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl, çünkü sen doğru yoldasın.

وَإِنَّهُۥ لَذِكْرٌۭ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ ۖ وَسَوْفَ تُسْـَٔلُونَ ﴿٤٤﴾

Ve şüphe yok ki o, sana da elbet öğüttür, kavmine de ve soruya çekileceksiniz yakında.

Alİ Bulaç

Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.

Çeviriyazı

veinnehû leẕikrul leke veliḳavmik. vesevfe tüs'elûn.

Diyanet İşleri

Doğrusu bu Kuran sana ve ümmetine bir öğüttür, ondan sorumlu tutulacaksınız.

Diyanet Vakfı

Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.

Edip Yüksel

Bu, sana ve halkına bir mesajdır; ondan sorulacaksınız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.

Öztürk

Gerçek şu: Bu Kur'an sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.

Suat Yıldırım

Bu Kur'ân hem sana, hem milletine güzel bir namdır, şereftir.İleride ondan dolayı sorguya çekileceksiniz.

Süleyman Ateş

O (Kur'an) sana ve kavmine bir Zikir(uyarı, şan ve şeref)dir ve yakında (ona uyup uymadığınızdan) sorulacaksınız.

وَسْـَٔلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رُّسُلِنَآ أَجَعَلْنَا مِن دُونِ ٱلرَّحْمَٰنِ ءَالِهَةًۭ يُعْبَدُونَ ﴿٤٥﴾

Ve sor senden önce peygamberlerimizden gönderdiklerimize: Rahmandan başka kulluk edilen mabutlar yarattık mı?

Alİ Bulaç

Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz, Rahman (olan Allah)ın dışında tapılacak birtakım ilahlar kıldık mı (hiç)?

Çeviriyazı

ves'el men erselnâ min ḳablike mir rusülinâ. ece`alnâ min dûni-rraḥmâni âlihetey yü`bedûn.

Diyanet İşleri

Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor; Biz, Rahman olan Allah'tan başka, kulluk edilecek tanrılar meşru kılmış mıyız?

Diyanet Vakfı

Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize (ümmetlerine) sor! Rahman'dan başka tapılacak tanrılar (edinin diye) emretmiş miyiz?

Edip Yüksel

Senden önce gönderdiğimiz elçileri araştır: \"Rahman'ın dışında tapılacak tanrılar kabul etmiş miyiz?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor, biz Rahman olan Allah'tan başka kendisine ibadet edilecek ilâhlar yapmış mıyız?

Öztürk

Senden önce gönderdiğimiz resullerimize sor: Rahman'dan başka ibadet edilecek tanrılar yapmış mıyız?

Suat Yıldırım

Senden önce gönderdiğimiz resullere sor bakalım:Biz, hiç Rahman'dan başka tapılacak tanrılar kabul etmiş miyiz?

Süleyman Ateş

Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Rahman'dan başka tapılacak tanrılar yapmış mıyız?

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِـَٔايَٰتِنَآ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَإِي۟هِۦ فَقَالَ إِنِّى رَسُولُ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿٤٦﴾

Ve andolsun ki Musa'yı, delillerimizle Firavun'a ve kavminin ileri gelenlerine gönderdik de ben dedi, şüphe yok ki alemlerin Rabbinin peygamberiyim.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz Musa'yı, Firavun'a ve onun 'önde gelen çevresine' ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: \"Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim.\"

Çeviriyazı

veleḳad erselnâ mûsâ biâyâtinâ ilâ fir`avne vemeleihî feḳâle innî rasûlü rabbi-l`âlemîn.

Diyanet İşleri

And olsun ki Biz Musa'yı mucizelerimizle Firavun'a ve erkanına göndermiştik, \"Şüphesiz ben, Alemlerin Rabbinin elçisiyim\" demişti.

Diyanet Vakfı

Andolsun biz Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve onun ileri gelen adamlarına göndermiştik de Musa: Ben alemlerin Rabbinin elçisiyim, demişti.

Edip Yüksel

Örneğin; Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve erkanına gönderdik ve \"Ben evrenlerin Rabbinin elçisiyim,\" demişti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki, biz Musa'yı mucizelerimizle Firavun'a ve ileri gelen adamlarına gönderdik. Musa: \"Ben gerçekten âlemlerin Rabbi olan Allah'ın peygamberiyim.\" dedi.

Öztürk

Yemin olsun, Mûsa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve onun üst düzey adamlarına gönderdik de onlara dedi ki: \"Ben âlemlerin Rabbi'nin resulüyüm.\"

Suat Yıldırım

Nitekim onlardan Mûsâ'yı, delillerimiz ve mûcizelerimizle Firavun’a ve ileri gelen yetkililerine gönderdik.O da onlara: “Ben Rabbülâlemin’in size elçisiyim” dedi.

Süleyman Ateş

Andolsun biz Musa'yı da ayetlerimizle Fir'avn'a ve ileri gelen adamlarına gönderdik: \"Ben alemlerin Rabbinin elçisiyim\" dedi.

فَلَمَّا جَآءَهُم بِـَٔايَٰتِنَآ إِذَا هُم مِّنْهَا يَضْحَكُونَ ﴿٤٧﴾

Onlara delillerimizle gelince o delillere gülmeye başladılar.

Alİ Bulaç

Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar.

Çeviriyazı

felemmâ câehüm biâyâtinâ iẕâ hüm minhâ yaḍḥakûn.

Diyanet İşleri

Onlara mucizelerimizi getirdiği zaman, bunlara gülüvermişlerdi.

Diyanet Vakfı

Onlara ayetlerimizi getirince, bunlara gülüvermişlerdi.

Edip Yüksel

Mucizelerimizi kendilerine götürdüğü zaman, o mucizelere gülmüşlerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Musa onlara mucizelerimizi getirince onlar hemen bu mucizelere gülüverdiler.

Öztürk

Mûsa onlara ayetlerimizi getirdiğinde onlar bu ayetlere gülüyorlardı.

Suat Yıldırım

O, delillerimizle onlara gidince onlar alay edip gülmeye koyuldular.

Süleyman Ateş

Onlara ayetlerimizi getirince onlar o ayetlerle alay edip gülmeğe başladılar.

وَمَا نُرِيهِم مِّنْ ءَايَةٍ إِلَّا هِىَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا ۖ وَأَخَذْنَٰهُم بِٱلْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿٤٨﴾

Onlara hiçbir delil göstermedik ki biri, öbüründen büyük olmasın ve tuttukları yoldan dönsünler diye de azaplandırdık onları.

Alİ Bulaç

Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azapla yakalayıverdik.

Çeviriyazı

vemâ nürîhim min âyetin illâ hiye ekberu min uḫtihâ. veeḫaẕnâhüm bil`aẕâbi le`allehüm yerci`ûn.

Diyanet İşleri

Onlara gösterdiğimiz her mucize diğerinden daha büyüktü; doğru yola dönmeleri için onları azaba uğrattık.

Diyanet Vakfı

Onlara gösterdiğimiz her bir ayet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları azaba uğrattık.

Edip Yüksel

Onlara bir birinden büyük mucizeler gösterdik ve belki dönerler diye başlarına çeşitli felaketler getirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bizim onlara gösterdiğimiz her bir mucize diğerinden daha büyüktü. Belki doğru yola dönerler diye biz onları azapla yakaladık.

Öztürk

Onlara gösterir olduğumuz her ayet-alâmet, kızkardeşi ayet-alâmetten mutlaka daha büyüktür. Belki dönerler diye onları azapla da yakalamışızdır.

Suat Yıldırım

Onlara hep birbirinden büyük mûcizeler gösterdik. Belki dönüş yaparlar diye azaplarla sarstık.

Süleyman Ateş

Onlara gösterdiğimiz her mu'cize, mutlaka kızkardeşinden (ötekinden) büyüktü. Belki dönerler diye onları (kıtlık, tufan, çekirge gibi türlü) azab(lar) ile cezalandırdık.

وَقَالُوا۟ يَٰٓأَيُّهَ ٱلسَّاحِرُ ٱدْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ ﴿٤٩﴾

Ve ey büyücü demişlerdi, sana söz verdiğini sandığın Rabbine yalvar bizim için, şüphe yok ki biz de elbette doğru yola geliriz.

Alİ Bulaç

Ve onlar dediler ki: \"Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız.\"

Çeviriyazı

veḳâlû yâ eyyühe-ssâḥiru-d`u lenâ rabbeke bimâ `ahide `indeke innenâ lemühtedûn.

Diyanet İşleri

\"Ey Sihirbaz! Sana verdiği ahde göre Rabbine bizim için yalvar da doğru yola erişelim\" dediler.

Diyanet Vakfı

Bunun üzerine dediler ki: Ey büyücü! Sana verdiği ahde göre bizim için Rabbine dua et; çünkü biz artık doğru yola gireceğiz.

Edip Yüksel

\"Ey büyücü, bizim için Rabbine dua et. Çünkü sen ona daha yakınsın; biz bundan sonra yola geleceğiz,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar azâbı görünce: \"Ey sihirbaz! Sende olan ahdi hürmetine bizim için Rabbine dua et. Biz gerçekten doğru yola gireceğiz.\" dediler.

Öztürk

Dediler ki: \"Ey büyücü! Sana verdiği söz aşkına, Rabbine bizim için bir yakarıver; biz artık doğru yola gireceğiz.\"

Suat Yıldırım

Azabı tadınca Mûsâ'ya: “Haydi büyücü! Sana verdiği sözünün gereği olarak bizim için Rabbine dua et, bizi bağışlasın, zira artık yola geleceğiz” dediler.

Süleyman Ateş

Bunun üzerine dediler ki: \"Ey büyücü, bizim için Rabbine du'a et, sana verdiği söz hakkı için (bizi bağışlasın) artık biz yola geleceğiz!\"

فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ ٱلْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ ﴿٥٠﴾

Derken onlardan azabı kaldırdık mı sözlerinden döndüler.

Alİ Bulaç

Fakat onlardan azabı çekip-giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar.

Çeviriyazı

felemmâ keşefnâ `anhümü-l`aẕâbe iẕâ hüm yenküŝûn.

Diyanet İşleri

Ama, azabı üzerlerinden kaldırdığımızda hemen sözlerinden döndüler.

Diyanet Vakfı

Fakat biz onlardan azabı kaldırınca, sözlerinden dönüverdiler.

Edip Yüksel

Fakat, onlardan felaketi kaldırdığımızda, sözlerinden hemen dönüverdiler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat azabı kendilerinden kaldırdığımız zaman hemen sözlerinden dönüverdiler.

Öztürk

Fakat kendilerinden azabı kaldırdığımızda hemen yan çizmeye başladılar.

Suat Yıldırım

Fakat Biz, onlardan azabı giderince, hemen sözlerinden caydılar. [7,133-135]

Süleyman Ateş

Fakat biz onlardan azabı kaldırınca sözlerinden dönmeğe başladılar.

وَنَادَىٰ فِرْعَوْنُ فِى قَوْمِهِۦ قَالَ يَٰقَوْمِ أَلَيْسَ لِى مُلْكُ مِصْرَ وَهَٰذِهِ ٱلْأَنْهَٰرُ تَجْرِى مِن تَحْتِىٓ ۖ أَفَلَا تُبْصِرُونَ ﴿٥١﴾

Ve Firavun, kavminin arasında bağırıp dedi ki: Ey kavmim, Mısır saltanatı ve ayağımın altından akıp duran şu ırmaklar, benim değil mi, görmüyor musunuz?

Alİ Bulaç

Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: \"Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?\"

Çeviriyazı

venâdâ fir`avnü fî ḳavmihî ḳâle yâ ḳavmi eleyse lî mülkü miṣra vehâẕihi-l'enhâru tecrî min taḥtî. efelâ tübṣirûn.

Diyanet İşleri

Firavun, milletine şöyle seslendi: \"Ey milletim! Mısır hükümdarlığı ve memleketimde akan bu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?\"

Diyanet Vakfı

Firavun kavmine seslendi ve şöyle dedi: \"Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hala görmüyor musunuz?\"

Edip Yüksel

Firavun halkına şöyle seslendi: \"Ey halkım, Mısır'ın yönetimi ve şu altımda akıp giden ırmaklar bana ait değil mi? Görmüyor musunuz?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Firavun kavmine seslenerek dedi ki: \"Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?

Öztürk

Firavun, toplumu içinde haykırıp şöyle dedi: \"Ey toplumum! Mısır'ın mülk ve yönetimi benim değil mi? İşte şu nehirler benim altımdan akıyor. Görmüyor musunuz?\"

Suat Yıldırım

Firavun halkına duyuru yapıp dedi ki: “Ey benim halkım! Mısır'ın yönetimi benim elimde değil mi? Ayaklarımın altından akan şu nehirler, kanallar benim değil mi? Görmüyor musunuz? Yoksa ben, şu aşağılık, meramını bile neredeyse anlatamayan adamdan daha üstün değil miyim?Eğer o dediği gibi ise, üstüne gökten altın bilezikler atılmalı, yahut beraberinde melaikeler gelmeli değil miydi?” [26,29; 28,38] {KM, Hezekiel 29,3}

Süleyman Ateş

Fir'avn kavminin içinde bağırıp dedi: \"Ey kavmim, Mısır mülkü ve şu altımdan akıp giden ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?\"

أَمْ أَنَا۠ خَيْرٌۭ مِّنْ هَٰذَا ٱلَّذِى هُوَ مَهِينٌۭ وَلَا يَكَادُ يُبِينُ ﴿٥٢﴾

Ben, şu aşağılık ve doğrudüzen söz bile söyliyemeyen adamdan daha hayırlı değil miyim?

Alİ Bulaç

\"Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir.\"

Çeviriyazı

em ene ḫayrum min hâẕe-lleẕî hüve mehînüv velâ yekâdü yübîn.

Diyanet İşleri

\"Yahut, ben zavallı ve nerdeyse konuşamayan bu kimseden daha üstün değil miyim?\"

Diyanet Vakfı

\"Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?\"

Edip Yüksel

\"Yahut ben, şu aşağılık ve konuşmaktan aciz olan adamdan daha üstün değil miyim?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayan şu zavallıdan daha hayırlı değil miyim?

Öztürk

\"Yoksa ben şu zavallı, şu meramını anlatamayacak adamdan hayırlı değil miyim?\"

Suat Yıldırım

Firavun halkına duyuru yapıp dedi ki: “Ey benim halkım! Mısır'ın yönetimi benim elimde değil mi? Ayaklarımın altından akan şu nehirler, kanallar benim değil mi? Görmüyor musunuz? Yoksa ben, şu aşağılık, meramını bile neredeyse anlatamayan adamdan daha üstün değil miyim?Eğer o dediği gibi ise, üstüne gökten altın bilezikler atılmalı, yahut beraberinde melaikeler gelmeli değil miydi?” [26,29; 28,38] {KM, Hezekiel 29,3}

Süleyman Ateş

Yahut ben, şu aşağılık, nerdeyse söz anlatamayacak durumda olan adamdan daha iyi değil miyim?

فَلَوْلَآ أُلْقِىَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌۭ مِّن ذَهَبٍ أَوْ جَآءَ مَعَهُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ مُقْتَرِنِينَ ﴿٥٣﴾

Ne olurdu, bari ona altın bilezikler takılmış olsaydı, yahut da onunla, ona uyan, yardım eden melekler gelseydi.

Alİ Bulaç

\"Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?\"

Çeviriyazı

felevlâ ülḳiye `aleyhi esviratüm min ẕehebin ev câe me`ahü-lmelâiketü muḳterinîn.

Diyanet İşleri

\"Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona yardım edecek melekler gelmeli değil mi?\"

Diyanet Vakfı

\"Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona yardımcı melekler gelmeli değil miydi?\"

Edip Yüksel

\"Neden ona altınlardan oluşan bir hazine verilmiyor, yahut neden yanında çalışacak melekler gelmiyor?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer O'nun dediği doğru ise üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber onu tasdik eden melekler gelmeli değil miydi?\"

Öztürk

\"Ona altın bilezikler atılmalı, yanında-hizmetinde melekler bulunmalı değil miydi?\"

Suat Yıldırım

Firavun halkına duyuru yapıp dedi ki: “Ey benim halkım! Mısır'ın yönetimi benim elimde değil mi? Ayaklarımın altından akan şu nehirler, kanallar benim değil mi? Görmüyor musunuz? Yoksa ben, şu aşağılık, meramını bile neredeyse anlatamayan adamdan daha üstün değil miyim?Eğer o dediği gibi ise, üstüne gökten altın bilezikler atılmalı, yahut beraberinde melaikeler gelmeli değil miydi?” [26,29; 28,38] {KM, Hezekiel 29,3}

Süleyman Ateş

(Eğer o, doğru söylüyorsa) Üzerine altın bilezikler atılmalı, yahut yanında (kendisine yardım eden, onu doğrulayan) melekler de gelmeli değil miydi?\"

فَٱسْتَخَفَّ قَوْمَهُۥ فَأَطَاعُوهُ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا۟ قَوْمًۭا فَٰسِقِينَ ﴿٥٤﴾

Derken kavminin aklını çeldi de ona itaat ettiler, şüphe yok ki onlar, yoldan çıkmış bir topluluktu.

Alİ Bulaç

Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi.

Çeviriyazı

festeḫaffe ḳavmehû feeṭâ`ûh. innehüm kânû ḳavmen fâsiḳîn.

Diyanet İşleri

Firavun, milletini küçümsedi ama, onlar kendisine yine de itaat ettiler. Doğrusu onlar yoldan çıkmış bir milletti.

Diyanet Vakfı

Firavun kavmini aldattı; onlar da kendisine boyun eğdiler. Onlar yoldan çıkmış bir kavimdir.

Edip Yüksel

Böylece halkını yanılttı ve onlar da ona uydular. Onlar bayağı insanlardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Firavun kavmini küçümsedi. Onlar da O'na itaat ettiler. Çünkü onlar fâsık bir kavimdi.

Öztürk

İşte toplumunu böyle küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan sapmış bir toplum idiler.

Suat Yıldırım

O halkını küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Doğrusu onlar yoldan iyice çıkmış bir toplum idi.

Süleyman Ateş

Kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim idiler.

فَلَمَّآ ءَاسَفُونَا ٱنتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَٰهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٥٥﴾

Bizi gazaba getirdiler mi öç aldık onlardan, derken hepsini de sulara boğduk.

Alİ Bulaç

Sonunda Bizi öfkelendirince, Biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk.

Çeviriyazı

felemmâ âsefûne-nteḳamnâ minhüm feagraḳnâhüm ecme`în.

Diyanet İşleri

Böylece Bizi öfkelendirince onlardan öç aldık, hepsini suda boğduk.

Diyanet Vakfı

Böylece bizi öfkelendirince onlardan intikam aldık, hepsini suda boğduk.

Edip Yüksel

Bizimle savaşmakta israr edince onlardan öc aldık, hepsini boğduk.

Elmalılı Hamdi Yazır

Nihayet bizi gazaplandırdıkları zaman onlardan intikam aldık. Hepsini suda boğduk.

Öztürk

Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince, biz de onlardan öc aldık; hepsini suya gömüverdik.

Suat Yıldırım

Onlar bizi gazaba dâvet edince, Biz de onların hepsini suda boğarak, onlardan müminlerin intikamını aldık.

Süleyman Ateş

Onlar bizi kızdırınca biz de onlardan öc aldık, hepsini boğduk.

فَجَعَلْنَٰهُمْ سَلَفًۭا وَمَثَلًۭا لِّلْءَاخِرِينَ ﴿٥٦﴾

Gerçekten de kafirlerin önde gidenleri kıldık onları ve sonradan gelenlere ibret ettik.

Alİ Bulaç

Bu suretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık.

Çeviriyazı

fece`alnâhüm selefev vemeŝelel lil'âḫirîn.

Diyanet İşleri

Onları, sonradan gelecek inkarcılara ibret alınacak bir geçmiş kıldık.

Diyanet Vakfı

Onları, sonradan gelenlerin geçmişi ve bir ibret örneği kıldık.

Edip Yüksel

Onları, sonradan gelecekler için bir ibret ve örnek yaptık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onları sonradan gelecekler için ibret ve örnek kıldık.

Öztürk

Onları, sonra gelecekler için eski bir örnek yaptık.

Suat Yıldırım

Onları sonraki nesillere, geçmiş bir ibret ve misal yaptık.

Süleyman Ateş

Onları sonradan gelen(inkarcı)ların geçmiş ataları ve örneği yaptık(bunlar da onların izinden gittiler).

۞ وَلَمَّا ضُرِبَ ٱبْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ ﴿٥٧﴾

Meryemoğlu örnek getirilince kavmin hemen bağrışmaya başladı.

Alİ Bulaç

Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.

Çeviriyazı

velemmâ ḍuribe-bnü meryeme meŝelen iẕâ ḳavmüke minhü yeṣiddûn.

Diyanet İşleri

Meryem oğlu misal verilince, senin milletin buna gülüp geçiverdi.

Diyanet Vakfı

Meryem oğlu İsa, bir misal olarak anlatılınca senin kavmin hemen bağrışmaya başladılar.

Edip Yüksel

Meryemoğlu bir örnek olarak gösterilince senin halkın hemen reddettiler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Meryem oğlu İsâ bir misal olarak anlatılınca, senin kavmin hemen ondan bir delil bulduklarını sanarak bağrışmaya başladılar.

Öztürk

Meryem'in oğlu, bir örnek olarak ortaya konunca, senin toplumun buna karşı hemen bağırıp çağırmaya başladı.

Suat Yıldırım

Vakta ki Meryem'in oğlu Îsâ misal verildi, derhal halkın keyiflenerek haykıra haykıra gülmeye koyuldu ve “Bizim tanrılarımız mı üstün, dediler, yoksa o mu?” Bunu, sırf bir münâkaşa olsun diye sana misal verdiler. Zaten onlar kavgacı bir toplumdur.

Süleyman Ateş

Meryem oğlu, bir misal olarak anlatılınca hemen kavmin, ondan ötürü yaygarayı bastılar:

وَقَالُوٓا۟ ءَأَٰلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ ۚ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًۢا ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ ﴿٥٨﴾

Ve bizim mabutlarımız mı hayırlı, yoksa o mu dediler, onlar, bu örneği ancak çekişmek için getirdiler; zaten de onlar düşmanlık ededuran bir topluluktur.

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?\" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir.

Çeviriyazı

veḳâlû eâlihetünâ ḫayrun em hû. mâ ḍarabûhü leke illâ cedelâ. bel hüm ḳavmün ḫasimûn.

Diyanet İşleri

\"Bizim tanrımız mı yoksa o mu daha iyidir?\" dediler. Sana böyle söylemeleri, sadece, tartışmaya girişmek içindir. Onlar şüphesiz kavgacı bir millettir.

Diyanet Vakfı

Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu? dediler. Bunu sana ancak tartışmak için söylediler. Doğrusu onlar kavgacı bir toplumdur.

Edip Yüksel

\"Bizim tanrılarımız mı daha iyidir yoksa o mu?\" dediler. Sadece seninle tartışmak için bunu söylediler. Onlar gerçekte, kavgacı bir toplumdur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar dediler ki: \"Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlıdır, yoksa İsâ mı?\" Bu misâli sırf seninle tartışmak için ortaya attılar. Doğrusu onlar çok kavgacı bir topluluktur.

Öztürk

Dediler ki: \"Bizim tanrılarımız mı hayırlı, o mu?\" Bunu sana sadece çekişme olsun diye örnek verdiler. Çekişmeyi seven bir toplumdur onlar.

Suat Yıldırım

Vakta ki Meryem'in oğlu Îsâ misal verildi, derhal halkın keyiflenerek haykıra haykıra gülmeye koyuldu ve “Bizim tanrılarımız mı üstün, dediler, yoksa o mu?” Bunu, sırf bir münâkaşa olsun diye sana misal verdiler. Zaten onlar kavgacı bir toplumdur.

Süleyman Ateş

Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu? dediler. Bunu sadece tartışma için sana misal verdiler. Doğrusu onlar, kavgacı bir toplumdur.

إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَٰهُ مَثَلًۭا لِّبَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ ﴿٥٩﴾

Oysaki o, kendisine nimetler verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek gösterdiğimiz bir kuldu ancak.

Alİ Bulaç

O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğulları'na bir örnek kıldık.

Çeviriyazı

in hüve illâ `abdün en`amnâ `aleyhi vece`alnâhü meŝelel libenî isrâîl.

Diyanet İşleri

Meryemoğlu, ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

Diyanet Vakfı

O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

Edip Yüksel

O, kendisine iyilikte bulunduğumuz bir kuldan başka bir şey değildi. Onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık.

Elmalılı Hamdi Yazır

İsâ, ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

Öztürk

Meryem'in oğlu, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek yaptığımız bir kuldu.

Suat Yıldırım

Hayır, o bir tanrı değil, nimetimize mazhar ettiğimiz ve İsrailoğulları için bir örnek yaptığımız bir has kulumuzdu. Şayet yapmak isteseydik, sizin yerinize geçmek üzere melekler yaratırdık. Ama bu, Allah'ın hikmetine aykırıdır.

Süleyman Ateş

O, sadece kendisine ni'met verdiğimiz ve İsrail oğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

وَلَوْ نَشَآءُ لَجَعَلْنَا مِنكُم مَّلَٰٓئِكَةًۭ فِى ٱلْأَرْضِ يَخْلُفُونَ ﴿٦٠﴾

Ve dileseydik yeryüzüne melekler getirirdik, sizin yerinize onları geçirirdik.

Alİ Bulaç

Eğer Biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı.

Çeviriyazı

velev neşâü lece`alnâ minküm melâiketen fi-l'arḍi yaḫlüfûn.

Diyanet İşleri

Eğer dileseydik, size bedel yeryüzünde sizin yerinizi tutacak melekler var ederdik.

Diyanet Vakfı

Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.

Edip Yüksel

Dileseydik sizi, yeryüzünü koloni haline getiren meleklere çevirirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer biz dileseydik, sizden yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.

Öztürk

Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde size halef olacak melekler vücuda getirirdik.

Suat Yıldırım

Hayır, o bir tanrı değil, nimetimize mazhar ettiğimiz ve İsrailoğulları için bir örnek yaptığımız bir has kulumuzdu. Şayet yapmak isteseydik, sizin yerinize geçmek üzere melekler yaratırdık. Ama bu, Allah'ın hikmetine aykırıdır.

Süleyman Ateş

Eğer dileseydik, sizden şu dünyada yerinize geçen melekler yapardık.

وَإِنَّهُۥ لَعِلْمٌۭ لِّلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَٱتَّبِعُونِ ۚ هَٰذَا صِرَٰطٌۭ مُّسْتَقِيمٌۭ ﴿٦١﴾

Onun gökten inmesi, kıyametin yaklaştığını bildirir, sakın kıyamet hakkında şüpheye düşmeyin ve uyun bana; budur doğru yol.

Alİ Bulaç

Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyametten) yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur.

Çeviriyazı

veinnehû le`ilmül lissâ`ati felâ temterunne bihâ vettebi`ûn. hâẕâ ṣirâṭum müsteḳîm.

Diyanet İşleri

O kıyametin kopacağını bildirir; o saatin geleceğinden şüphe etmeyin, Bana uyun, bu doğru yoldur.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz ki o (İsa), kıyametin (ne zaman kopacağının) bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur.

Edip Yüksel

O (İsa), Saat hakkında bir bilgi kaynağı ve işarettir. Öyleyse onun (zamanı) hakkında kuşku beslemeyin ve beni izleyin. Doğru yol budur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten o, (İsâ'nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur.

Öztürk

Hiç kuşkusuz o, kıyamet saati için bir bilgidir. O halde sakın o saat hakkında şüpheye düşmeyin; bana uyun. Dosdoğru yol budur.

Suat Yıldırım

Gerçekten o, kıyamet için bir beyandır.Artık siz, o saatin geleceğinden hiç şüphe etmeyin de Bana tâbi olun.Doğru yol budur.

Süleyman Ateş

O, kıyametin kopacağını gösterir bir ilimdir. O sa'atin geleceğinden hiç şüphe etmeyin, bana uyun, doğru yol budur.

وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ ٱلشَّيْطَٰنُ ۖ إِنَّهُۥ لَكُمْ عَدُوٌّۭ مُّبِينٌۭ ﴿٦٢﴾

Ve Şeytan, sizi yoldan çıkarmasın; şüphe yok ki o, size apaçık bir düşmandır.

Alİ Bulaç

Şeytan sakın sizi (Allah'ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır.

Çeviriyazı

velâ yeṣuddennekümü-şşeyṭân. innehû leküm `adüvvüm mübîn.

Diyanet İşleri

Sakın şeytan sizi bu yoldan alıkoymasın; şüphesiz o size apaçık bir düşmandır.

Diyanet Vakfı

Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.

Edip Yüksel

Şeytan sizi yoldan çıkarmasın. O size açık bir düşmandır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sakın şeytan sizi doğru yoldan alıkoymasın. Gerçekten o sizin için apaçık bir düşmandır.

Öztürk

Sakın şeytan sizi geri çevirmesin. O, sizin için açık bir düşmandır.

Suat Yıldırım

Sakın Şeytan sizi yoldan çevirmesin.Çünkü o sizin besbelli düşmanınızdır.

Süleyman Ateş

Şeytan sizi (bundan) alıkoymasın. Çünkü o, sizin için açık bir düşmandır.

وَلَمَّا جَآءَ عِيسَىٰ بِٱلْبَيِّنَٰتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُم بِٱلْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُم بَعْضَ ٱلَّذِى تَخْتَلِفُونَ فِيهِ ۖ فَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ ﴿٦٣﴾

Ve İsa, apaçık delillerle gelince ben demişti, andolsun ki size peygamber olarak geldim ve ayrılığa düştüğünüz bazı şeyleri elbette açıklayıp bildireceğim size; artık çekinin Allah'tan ve itaat edin bana.

Alİ Bulaç

İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: \"Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin.\"

Çeviriyazı

velemmâ câe `îsâ bilbeyyinâti ḳâle ḳad ci'tüküm bilḥikmeti veliübeyyine leküm ba`ḍa-lleẕî taḫtelifûne fîh. fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.

Diyanet İşleri

İsa, belgeleri getirdiği zaman demişti ki: \"Size hikmetle ve ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını açıklamak üzere geldim. Allah'a karşı gelmekten sakının, bana itaat edin.\"

Diyanet Vakfı

İsa, açık delillerle geldiği zaman demişti ki: Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Öyleyse Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

Edip Yüksel

İsa apaçık mucizelerle gelince demişti ki, \"Size bilgelik, ve ayrılığa düştüğünüz konulara açıklama getirdim. ALLAH'ı dinleyiniz ve bana uyunuz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

İsâ mucizelerle indiği zaman dedi ki: \"Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. O halde Allah'tan korkun, ve bana itaat edin.

Öztürk

İsa, açık-seçik kanıtlarla geldiğinde şöyle demişti: \"Ben size hikmet getirdim ve tartışıp durduğunuz şeylerin bir kısmını size açıklayayım diye geldim. O halde, Allah'tan sakının ve bana itaat edin!\"

Suat Yıldırım

Îsâ, açık açık delillerle onlara gelince: “Ben, size hikmet getirdim,bir de hakkında ayrılığa düştüğünüz bazı şeyleri size açıklamak için geldim.O halde Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir, yalnız O’na ibadet edin. Doğru yol budur.” dedi.

Süleyman Ateş

Îsa açık kanıtlar getirince dedi ki: \"Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştünüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için (geldim), Allah'tan korkun ve bana ita'at edin.\"

إِنَّ ٱللَّهَ هُوَ رَبِّى وَرَبُّكُمْ فَٱعْبُدُوهُ ۚ هَٰذَا صِرَٰطٌۭ مُّسْتَقِيمٌۭ ﴿٦٤﴾

Şüphe yok ki Allah, Rabbimdir ve Rabbinizdir o, kulluk edin ona. Budur doğru yol.

Alİ Bulaç

\"Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur.\"

Çeviriyazı

inne-llâhe hüve rabbî verabbüküm fa`büdûh. hâẕâ ṣirâṭum müsteḳîm.

Diyanet İşleri

\"Doğrusu Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir, artık O'na kulluk edin, bu, doğru yoldur.\"

Diyanet Vakfı

Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O'na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.

Edip Yüksel

\"ALLAH benim Rabbim ve sizin de Rabbinizdir, sadece O'na kulluk etmelisiniz. Dosdoğru yol budur.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten benim de Rabbim sizin de Rabbiniz Allah'tır. Öyle ise O'na kulluk edin. Bu doğru bir yoldur.

Öztürk

\"Kuşkusuz, Allah hem benim Rabbimdir hem sizin Rabbinizdir. O halde O'na ibadet edin! İşte bu, dosdoğru bir yoldur.\"

Suat Yıldırım

Îsâ, açık açık delillerle onlara gelince: “Ben, size hikmet getirdim,bir de hakkında ayrılığa düştüğünüz bazı şeyleri size açıklamak için geldim.O halde Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir, yalnız O’na ibadet edin. Doğru yol budur.” dedi.

Süleyman Ateş

Allah, işte benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz O'dur. O'na tapın, doğru yol budur. Lo! Allah, He is my Lord and your Lord. So worship Him. This is a right path.

فَٱخْتَلَفَ ٱلْأَحْزَابُ مِنۢ بَيْنِهِمْ ۖ فَوَيْلٌۭ لِّلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ ﴿٦٥﴾

Aralarından bölükler, ayrılığa düştü; yazıklar olsun zulmedenlere elemli günün azabından.

Alİ Bulaç

Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara.

Çeviriyazı

faḫtelefe-l'aḥzâbü mim beynihim. feveylül lilleẕîne żalemû min `aẕâbi yevmin elîm.

Diyanet İşleri

Ama, aralarında guruplaştılar, ayrılığa düştüler. Kıyamet gününün can yakıcı azabına uğrayacak zalimlerin vay haline!

Diyanet Vakfı

Ama aralarından çıkan guruplar, bir ihtilafa düştüler. Acı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin haline!

Edip Yüksel

Partiler ve mezhepler aralarında tartıştılar. Acı azaptan dolayı vay zalimlerin haline.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat aralarından çıkan gruplar, İsâ hakkında ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azâbından dolayı vay zulmedenlerin hâline!

Öztürk

Böyle iken, aralarından çıkan hizipler ihtilafa düştüler. Korkunç bir günün azabından vay haline o zulmedenlerin!

Suat Yıldırım

Ondan sonra kendisine mensup birtakım fırkalar aralarında ayrılığa düştüler.Gayet acı bir günün azabından zalimlerin vay haline!

Süleyman Ateş

Aralarından çıkan partiler, birbirleriyle ihtilafa düşmüşlerdir. Acı bir günün azabından vay o zulmedenlerin haline!

هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا ٱلسَّاعَةَ أَن تَأْتِيَهُم بَغْتَةًۭ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٦٦﴾

Onlar, kıyametin kopmasından başka bir şey mi bekliyorlar ki ansızın kopuverir başlarına ve onlar, anlamazlar bile.

Alİ Bulaç

Onlar, hiç şuurunda değilken kendilerine apansız geliverecek olan kıyamet-saatinden başkasını mı gözlüyorlar?

Çeviriyazı

hel yenżurûne ille-ssâ`ate en te'tiyehüm bagtetev vehüm lâ yeş`urûn.

Diyanet İşleri

Onlar farkında değillerken kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesini mi bekliyorlar?

Diyanet Vakfı

Onlar farkında değillerken kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?

Edip Yüksel

Onlar, farkında değilken, Saatin kendilerine ansızın gelmesini mi bekliyorlar?

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar kendileri farkına varmadan ansızın kıyâmetin başlarına gelmesini mi bekliyorlar?

Öztürk

Hiç farkında olmadıkları bir sırada o saatin birdenbire kendilerine gelmesinden başka neyi bekliyorlar?

Suat Yıldırım

İnsanlar, hiç farkında değillerken o kıyamet ansızın başlarına gelivermesini mi bekliyorlar?

Süleyman Ateş

Onlar ille o sa'atin, kendilerinin hiç farkında olmadıkları bir sırada, ansızın başlarına gelmesini mi bekliyorlar?

ٱلْأَخِلَّآءُ يَوْمَئِذٍۭ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا ٱلْمُتَّقِينَ ﴿٦٧﴾

Dostların bir kısmı, bir kısmına düşman olur o gün, ancak çekinenler müstesna.

Alİ Bulaç

Muttakiler hariç olmak üzere, o gün, dostların kimi kimine düşmandır.

Çeviriyazı

el'eḫillâü yevmeiẕim ba`ḍuhüm liba`ḍin `adüvvün ille-lmütteḳîn.

Diyanet İşleri

O gün Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar birbirine düşman olurlar.

Diyanet Vakfı

O gün, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar (bile) birbirlerine düşman kesilirler.

Edip Yüksel

Erdemlilerin dışında, o gün yakın dostlar birbirlerine düşman kesilecek.

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün Allah'tan korkanlar hariç dost olanlar birbirlerine düşmandırlar.

Öztürk

Dostlar o gün birbirine düşman kesilirler. Ancak takvaya sarılanlar böyle değildir.

Suat Yıldırım

Müttakiler dışında dünyadaki bütün dostlar, o gün birbirine düşmandır. [29,25]

Süleyman Ateş

O gün, korunanlar dışında, dostlar birbirine düşmandır. (Onlara alemlerin Rabbi şöyle hitabeder):

يَٰعِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ ٱلْيَوْمَ وَلَآ أَنتُمْ تَحْزَنُونَ ﴿٦٨﴾

Ey kullarım, korku yok size bugün, kederlenmezsiniz de.

Alİ Bulaç

\"Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız.\"

Çeviriyazı

yâ `ibâdi lâ ḫavfün `aleykümü-lyevme velâ entüm taḥzenûn.

Diyanet İşleri

Allah: \"Ey kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz\" der.

Diyanet Vakfı

Ey kullarım! Bugün size korku yoktur. Sizler üzülmeyeceksiniz de.

Edip Yüksel

Kullarım, bugün size korku yoktur ve üzülmeyeceksiniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, takva sahiplerine şöyle nida eder: \"Ey âyetlerimize imân edip müslüman olan kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.

Öztürk

Ey kullarım! Bugün size korku yok; sizler tasalanmayacaksınız da!

Suat Yıldırım

Allah müttakilere şöyle buyurur: “Ey Benim kullarım!Bugün size herhangi bir endişe yoktur.Sizi üzen bir durum da olmayacaktır.”

Süleyman Ateş

Ey kullarım, bugün size korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.

ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ بِـَٔايَٰتِنَا وَكَانُوا۟ مُسْلِمِينَ ﴿٦٩﴾

O kullarım, inananlardır delillerimize ve onlar, teslim olanlardır.

Alİ Bulaç

\"Ki onlar, Benim ayetlerime iman edenler ve Müslüman olanlardır.\"

Çeviriyazı

elleẕîne âmenû biâyâtinâ vekânû müslimîn.

Diyanet İşleri

Bunlar, ayetlerimize inanmış ve kendilerini Bize vermişlerdir.

Diyanet Vakfı

Onlar ayetlerimize inanan ve müslüman olan (kullarım)idiler.

Edip Yüksel

Ayetlerime inananlar ve teslim olanlar,

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, takva sahiplerine şöyle nida eder: \"Ey âyetlerimize imân edip müslüman olan kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.

Öztürk

Onlar, ayetlerimize iman edip Allah'a teslim olanlar haline gelmişlerdi.

Suat Yıldırım

Ne mutlu onlara ki onlar, âyetlerimize inanmış ve Allah'a itaat etmişlerdir.

Süleyman Ateş

Onlar, ayetlerimize inanmış ve müslüman olmuş (kullarım) idiler.

ٱدْخُلُوا۟ ٱلْجَنَّةَ أَنتُمْ وَأَزْوَٰجُكُمْ تُحْبَرُونَ ﴿٧٠﴾

Girin cennete siz ve eşleriniz kutlulukla, sevinerek.

Alİ Bulaç

\"Siz ve eşleriniz cennete girin; 'sevinç içinde ağırlanacaksınız.\"

Çeviriyazı

üdḫulü-lcennete entüm veezvâcüküm tuḥberûn.

Diyanet İşleri

Şöyle denir: \"Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz.\"

Diyanet Vakfı

Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz!

Edip Yüksel

Siz ve eşleriniz cennete girin; sevinç içinde ağırlanacaksınız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Siz ve eşleriniz cennete girin. Orada ağırlanıp sevindirileceksiniz.\"

Öztürk

Cennete girin! Siz ve eşleriniz ikramlarla ağırlanacaksınız.

Suat Yıldırım

Haydi siz de, eşleriniz de neş'e dolu olarak buyurun cennete!

Süleyman Ateş

Haydi, siz cennete girin. Siz ve eşleriniz ağırlanıp sevindirileceksiniz!

يُطَافُ عَلَيْهِم بِصِحَافٍۢ مِّن ذَهَبٍۢ وَأَكْوَابٍۢ ۖ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ ٱلْأَنفُسُ وَتَلَذُّ ٱلْأَعْيُنُ ۖ وَأَنتُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ ﴿٧١﴾

Onlara altından yapılmış tabaklar ve testiler sunulacak ve orada nefsin istediği ve gözün hoşlandığı her şey var ve siz, orada ebedi olarak kalırsınız.

Alİ Bulaç

\"Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız.\"

Çeviriyazı

yüṭâfü `aleyhim biṣiḥâfim min ẕehebiv veekvâb. vefîhâ mâ teştehîhi-l'enfüsü veteleẕẕü-l'a`yün. veentüm fîhâ ḫâlidûn.

Diyanet İşleri

Onlar için altın kadeh ve tepsiler dolaştırılır, canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır. Siz orada ebedi kalacaksınız.

Diyanet Vakfı

Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve siz, orada ebedi kalacaksınız.

Edip Yüksel

Onlara altın tepsiler ve kadehlerle sunulur. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı herşey vardır. Siz orada ebedi kalacaksınız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onların etrafında yiyecek ve içecekler altın tepsiler ve kadehlerle dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı herşey vardır. Siz orada ebedi olarak kalacaksınız.

Öztürk

Çevrelerinde altın tepsiler, kadehler dolaştırılır. Orada, nefislerin arzu duyacağı, gözlerin zevkleneceği her şey vardır. Ve siz orada sürekli kalacaksınız.

Suat Yıldırım

Altın tepsi ve kâselerle kendilerine ikram eden hizmetçiler, etraflarında fır döner.Hülasa orada canınız ne isterse, gözleriniz hangi manzaralardan hoşlanırsa hepsi var!Hem siz burada devamlı kalacaksınız.

Süleyman Ateş

Onların önünde altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canların çektiği, gözlerin hoşlandığı her şey var! Ve siz orada ebedi kalacaksınız.

وَتِلْكَ ٱلْجَنَّةُ ٱلَّتِىٓ أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٧٢﴾

Ve şu cennete mirasçı oldunuz işlediğiniz şeyler yüzünden.

Alİ Bulaç

\"İşte, yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur.\"

Çeviriyazı

vetilke-lcennetü-lletî ûriŝtümûhâ bimâ küntüm ta`melûn.

Diyanet İşleri

İşlediklerinize karşılık, size miras verilen işte bu cennettir.

Diyanet Vakfı

\"İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.\"

Edip Yüksel

Yaptıklarınızın bir karşılığı olarak size miras olarak verilen cennet budur.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.

Öztürk

İşte size, yapıp ettiklerinize karşılık mirasçı kılındığınız cennet!

Suat Yıldırım

İşte dünyada yaptığınız makbul işlerden dolayı vârisi yapıldığınız cennet!

Süleyman Ateş

İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.

لَكُمْ فِيهَا فَٰكِهَةٌۭ كَثِيرَةٌۭ مِّنْهَا تَأْكُلُونَ ﴿٧٣﴾

Size orada birçok meyveler de var, onlardan yersiniz.

Alİ Bulaç

\"Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz.\"

Çeviriyazı

leküm fîhâ fâkihetün keŝîratüm minhâ te'külûn.

Diyanet İşleri

Orada sizin için bol yemiş vardır, onlardan yersiniz.

Diyanet Vakfı

\" Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz\" denilir.

Edip Yüksel

Orada sizin yemeniz için bol meyveler vardır

Elmalılı Hamdi Yazır

Orada sizin için bol bol meyveler vardır. Onlardan yersiniz.

Öztürk

Orada sizin için pek çok meyve var. Onlardan yiyeceksiniz.

Suat Yıldırım

Size orada, istediğiniz şekilde yiyeceğiniz her türlü meyve vardır.

Süleyman Ateş

Orada sizin için çok meyva var. Onlardan yersiniz.

إِنَّ ٱلْمُجْرِمِينَ فِى عَذَابِ جَهَنَّمَ خَٰلِدُونَ ﴿٧٤﴾

Şüphe yok ki mücrimler, cehennem azabında ebedi olarak kalırlar.

Alİ Bulaç

Şüphesiz suçlu-günahkarlar, cehennem azabı içinde süresiz kalacaklardır.

Çeviriyazı

inne-lmücrimîne fî `aẕâbi cehenneme ḫâlidûn.

Diyanet İşleri

Doğrusu suçlular, temelli kalacakları cehennemin azabı içindedirler.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklar.

Edip Yüksel

Suçlular, cehennem azabında ebedi kalıcıdırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki suçlular, cehennem azâbında ebedi olarak kalacaklardır.

Öztürk

Suçlular ise cehennem azabının içinde uzun süre sürekli kalacaklardır.

Suat Yıldırım

Suçlular ise cehennem azabında ebedî kalacaklar,

Süleyman Ateş

Suçlular, cehennem azabında sürekli kalacaklardır.

لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ ﴿٧٥﴾

Azapları hafifletilmiyecek ve orada ümitsiz bir halde kalacaklar.

Alİ Bulaç

Onlardan (azap) hafifletilmeyecek ve orda onlar umutlarını kaybetmiş kimselerdir.

Çeviriyazı

lâ yüfetteru `anhüm vehüm fîhi müblisûn.

Diyanet İşleri

Azaba hiç ara verilmez, onlar orada tamamen umutsuzdurlar.

Diyanet Vakfı

Azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde kurtuluştan ümit kesmişlerdir.

Edip Yüksel

Onlardan hafifletilmez ve onlar orada ümitsizdirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onların azâbı hafifletilmez ve onlar azab içersinde ümitsizdirler.

Öztürk

Azapları hafifletilmeyecektir; onun içinde ümitsiz kalacaklardır.

Suat Yıldırım

Azapları hiç gevşetilmeyecek,orada bütün ümitlerini yitirmiş olarak kalacaklardır.

Süleyman Ateş

(Azab) Kendilerinden hiç hafifletilmeyecektir. Onlar azab içinde umutsuzdurlar!

وَمَا ظَلَمْنَٰهُمْ وَلَٰكِن كَانُوا۟ هُمُ ٱلظَّٰلِمِينَ ﴿٧٦﴾

Ve biz zulmetmedik onlara ve fakat onlar zulmettiler kendi kendilerine.

Alİ Bulaç

Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri zalimlerdir.

Çeviriyazı

vemâ żalemnâhüm velâkin kânû hümu-żżâlimîn.

Diyanet İşleri

Biz onlara zulmetmedik, ama onlar zalim kimselerdi.

Diyanet Vakfı

Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalim kimselerdir.

Edip Yüksel

Biz onlara haksızlık etmedik, onlar kendi kendilerine haksızlık ettiler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlimler oldular.

Öztürk

Biz onlara zulmetmedik; onlar zalimlerin ta kendileriydi.

Suat Yıldırım

Böyle yapmakla Biz onlara haksızlık etmedik, ama asıl kendileri öz canlarına zulmettiler.

Süleyman Ateş

Biz onlara zulmetmedik; fakat onlar kendileri zalim idiler.

وَنَادَوْا۟ يَٰمَٰلِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ ۖ قَالَ إِنَّكُم مَّٰكِثُونَ ﴿٧٧﴾

Ve ey Malik diye bağıracaklar, yalvar Rabbine de öldürsün bizi; Malik, şüphe yok ki siz diyecek, ebedi olarak azaptasınız.

Alİ Bulaç

(Cehennem bekçisine:) \"Ey Malik (bekçi), Rabbin bizim işimizi bitirsin\" diye haykırdılar. O: \"Gerçek şu ki siz, (burda) kalacak kimselersiniz\" dedi.

Çeviriyazı

venâdev yâ mâlikü liyaḳḍi `aleynâ rabbük. ḳâle inneküm mâkiŝûn.

Diyanet İşleri

Cehennemde şöyle seslenilir: \"Ey Nöbetçi! Rabbin hiç değilse canımızı alsın.\" Nöbetçi: \"Siz böyle kalacaksınız\" der.

Diyanet Vakfı

Ey Malik! Rabbin bizim işimizi bitirsin! diye seslenirler. Malik de: Siz böyle kalacaksınız! der.

Edip Yüksel

\"Ey Malik, artık Rabbin bizim işimizi bitirsin,\" diye seslenirler. O da, \"Siz böyle kalacaksınız,\" der.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar cehennem bekçisine: \"Ey Mâlik! Rabbin artık bizi öldürsün.\" diye seslenirler. Mâlik de: \"Siz böylece kalacaksınız.\" der.

Öztürk

Şöyle seslenecekler: \"Ey Mâlik! Rabbin işimizi bitirversin.\" O şöyle diyecek: \"Bekleyeceksiniz!\"

Suat Yıldırım

Cehennem bekçisine şöyle feryad ederler: “Malik! Ne olur, tükendik artık!Rabbin canımızı alsın, bitirsin işimizi!”O da: “Ölüp kurtulmak yok, ebedî kalacaksınız burada!” der. [87,11-13]

Süleyman Ateş

(Cehennemin muhafızına): \"Ey Malik, Rabbin bizim işimizi bitirsin, (bizi yok etsin, böyle yaşamaktansa ölmek daha iyidir)!\" diye seslendiler. (Malik) \"Siz kalacaksınız (hiçbir suretle buradan kurtuluş yok).\" dedi.

لَقَدْ جِئْنَٰكُم بِٱلْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَٰرِهُونَ ﴿٧٨﴾

Andolsun ki size gerçeği gönderdik ve fakat çoğunuz gerçeği hoş görmüyor, istemiyordunuz.

Alİ Bulaç

\"Andolsun, size hakkı getirdik, fakat sizin bir çoğunuz hakkı çirkin görüp-tiksinenlerdiniz.\"

Çeviriyazı

leḳad ci'nâküm bilḥaḳḳi velâkinne ekŝeraküm lilḥaḳḳi kârihûn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, size gerçeği getirdik; fakat çoğunuz gerçeği sevmiyorsunuz.

Diyanet Vakfı

Andolsun biz size hakkı getirdik, fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.

Edip Yüksel

Size gerçeği getirdik; ancak çoğunuz gerçekten hoşlanmıyorsunuz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.

Öztürk

Yemin olsun, size hakkı getirdik ama çoğunuz haktan tiksiniyorsunuz.

Suat Yıldırım

Allah da şöyle buyurur: “Biz size gerçeği getirmiştik.Fakat çoğunuz hakikatten hoşlanmamıştınız.”

Süleyman Ateş

Andolsun biz size hakkı getirdik; fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.

أَمْ أَبْرَمُوٓا۟ أَمْرًۭا فَإِنَّا مُبْرِمُونَ ﴿٧٩﴾

Onlar, kafirlikte ısrar ettiler, biz de onları cezalandırmada ısrar edeceğiz.

Alİ Bulaç

Yoksa onlar, işi sıkı mı tuttular? İşte şüphesiz Biz de işi sıkı tutanlarız.

Çeviriyazı

em ebramû emran feinnâ mübrimûn.

Diyanet İşleri

Yoksa bir işe mi karar verdiler? Doğrusu Biz de kararlıyız.

Diyanet Vakfı

Yoksa (müşrikler) bir işe kesin karar mı verdiler? Doğrusu biz de kararlıyız!

Edip Yüksel

Yoksa onlar bir plan mı kurdular? Biz de plan kurarız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa onlar hakka karşı gelmek için bir iş mi kararlaştırdılar? Biz de onları cezalandırmak için kararlıyız.

Öztürk

Yoksa bir iş ve oluşta kesin karara mı vardılar? Kuşkusuz, biz de kesin kararlıyız.

Suat Yıldırım

Ey Resulüm! Onlar size hile kurmakta işi sağlama aldıklarını mı düşünüyorlar?İşte Biz de işi sağlam tutuyoruz.

Süleyman Ateş

Yoksa (hakka engel olma hususunda) bir iş mi kararlaştırdılar? Biz de (onları cezalandırmağa ve hakkı yerleştirmeğe) kararlıyız.

أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَىٰهُم ۚ بَلَىٰ وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ ﴿٨٠﴾

Yoksa onların gizlediklerini ve gizligizli konuştuklarını işitmedik mi sanırlar? Hayır ve elçilerimiz, ne dediklerini, ne yaptıklarını yazıp durmada.

Alİ Bulaç

Yoksa onlar; gerçekten Bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (herşeyi) yazıyorlar.

Çeviriyazı

em yaḥsebûne ennâ lâ nesme`u sirrahüm venecvâhüm. belâ verusülünâ ledeyhim yektübûn.

Diyanet İşleri

Yoksa, kendilerinin gizli veya açık konuşmalarını duymayız mı sanırlar? Hayır; öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz yazmaktadır.

Diyanet Vakfı

Yoksa onlar, bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz (hafaza melekleri de) yazmaktadırlar.

Edip Yüksel

Yoksa, sırlarını ve komplolarını işitmediğimizi mi sanıyorlar. Doğrusu, yanlarındaki elçilerimiz kaydetmektedirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa onlar bizim sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçi meleklerimiz de her yaptıklarını yazıyorlar.

Öztürk

Yoksa onların sırlarını, fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır, öyle değil; elçilerimiz yanlarında yazıp duruyorlar.

Suat Yıldırım

Yoksa onlar Bizim, kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır işitiriz ve yanlarındaki elçilerimiz de yaptıkları her şeyi yazarlar.

Süleyman Ateş

Yoksa biz, onların sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmez miyiz sanıyorlor? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçilerimiz de (her yaptıklarını) yazarlar.

قُلْ إِن كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدٌۭ فَأَنَا۠ أَوَّلُ ٱلْعَٰبِدِينَ ﴿٨١﴾

De ki: Rahmanın çocuğu olsaydı gerçekten de ben, mabuduma kulluk edenlerin ilki olurdum.

Alİ Bulaç

De ki: \"Eğer Rahman (olan Allah)'ın çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum.\"

Çeviriyazı

ḳul in kâne lirraḥmâni veled. feenâ evvelü-l`âbidîn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Eğer Rahman olan Allah'ın çocuğu olsa, kulluk edenlerin ilki ben olurdum.\"

Diyanet Vakfı

De ki: Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, elbette ben (ona) kulluk edenlerin ilki olurdum!

Edip Yüksel

De ki; \"Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Muhammed! de ki: \"Eğer Rahman olan Allah'ın bir çocuğu olsaydı, ona ibâdet edenlerin birincisi ben olurdum.\"

Öztürk

De ki: \"Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum.\"

Suat Yıldırım

De ki: Faraza, Rahman'ın çocuğu olsaydı ona ilk ibadet eden ben olurdum! [39,4; 19,90-91]

Süleyman Ateş

De ki: \"Eğer Rahman'ın çocuğu olsaydı (O'na) tapanların ilki ben olurdum.

سُبْحَٰنَ رَبِّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ رَبِّ ٱلْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿٨٢﴾

Yücedir, münezzehtir göklerin ve yeryüzünün Rabbi, arşın Rabbi, onların dediklerinden.

Alİ Bulaç

Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi (olan Allah), onların nitelendirdiklerinden Yücedir.

Çeviriyazı

sübḥâne rabbi-ssemâvâti vel'arḍi rabbi-l`arşi `ammâ yeṣifûn.

Diyanet İşleri

Göklerin ve yerin Rabbi, Arşın Rabbi onların vasıflandırmalarından münezzehtir.

Diyanet Vakfı

Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın da Rabbi olan Allah onların vasıflandırmalarından yücedir, münezzehtir.

Edip Yüksel

Göklerin ve yerin Rabbi, Yönetimin Rabbi, onların nitelemelerinden çok yücedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirdikleri şeyden münezzehtir, yücedir.

Öztürk

Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirmelerinden arınmıştır, yücedir.

Suat Yıldırım

Göklerin ve yerin Rabbi, o Arşın, o muazzam saltanatın Rabbi,Kendisine eş, ortak uyduranların iddialarından münezzehtir, yüceler yücesidir.

Süleyman Ateş

Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi onların nitelendirmelerinden yücedir, münezzehtir.

فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا۟ وَيَلْعَبُوا۟ حَتَّىٰ يُلَٰقُوا۟ يَوْمَهُمُ ٱلَّذِى يُوعَدُونَ ﴿٨٣﴾

Bırak onları, vaadedilen güne ulaşıncaya dek didinip oynasınlar.

Alİ Bulaç

Artık onları bırak; onlara vadedilen günlerine kadar, dalsınlar ve oynaya dursunlar.

Çeviriyazı

feẕerhüm yeḫûḍû veyel`abû ḥattâ yülâḳû yevmehümü-lleẕî yû`adûn.

Diyanet İşleri

Bırak onları, kendilerine söz verilen güne kavuşana kadar, dalsınlar, oynasınlar.

Diyanet Vakfı

Sen bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar, oynaya dursunlar.

Edip Yüksel

Bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar dalsınlar, oynasınlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şimdi sen bırak onları, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar oynasınlar.

Öztürk

Bırak onları, kendilerine vaat edilen günlerine kavuşuncaya değin dalıp gitsinler; oynayıp oyalansınlar!

Suat Yıldırım

Kendilerine bildirilen o hesap gününe kavuşuncaya kadar, onları kendi hallerine bırak, batıllarına dalsınlar, varsın oyalansınlar.

Süleyman Ateş

Bırak onları, kendilerine söylenen günlerine kavuşuncaya kadar dalsın, oynasınlar.

وَهُوَ ٱلَّذِى فِى ٱلسَّمَآءِ إِلَٰهٌۭ وَفِى ٱلْأَرْضِ إِلَٰهٌۭ ۚ وَهُوَ ٱلْحَكِيمُ ٱلْعَلِيمُ ﴿٨٤﴾

Ve o öyledir ki gökte de mabuttur o, yerde de mabut ve odur hüküm ve hikmet sahibi olan ve her şeyi bilen.

Alİ Bulaç

Göklerde İlah ve yerde İlah O'dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.

Çeviriyazı

vehüve-lleẕî fi-ssemâi ilâhüv vefi-l'arḍi ilâhün. vehüve-lḥakîmü-l`alîm.

Diyanet İşleri

Gökte de Tanrı, yerde de Tanrı O'dur. Hakim olan, her şeyi bilen O'dur.

Diyanet Vakfı

Gökteki İlah da, yerdeki İlah da O'dur. O, hakimdir, her şeyi bilendir.

Edip Yüksel

Gökte de tanrı, yerde de tanrı O'dur. O Bilgedir, Bilendir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gökteki ilâh da yerdeki ilâh da O'dur. O hüküm ve hikmet sahibidir herşeyi bilir.

Öztürk

Göklerde ilah olan da O, yerde ilah olan da O. O'dur Hakîm, O'dur Alîm.

Suat Yıldırım

O, Allah'tır, gökte de yerde de tek ve gerçek İlahtır.O tam hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi hakkıyla bilir. [6,3]

Süleyman Ateş

O'dur ki gökte de Tanrı'dır, yerde de Tanrı'dır. O, hakimdir, bilendir.

وَتَبَارَكَ ٱلَّذِى لَهُۥ مُلْكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِندَهُۥ عِلْمُ ٱلسَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٨٥﴾

Ve yücedir o ki onundur saltanatı ve tedbiri göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin ve onun katındadır kıyametin ne vakit kopacağına ait bilgi ve hep dönüp onun tapısına varacaksınız.

Alİ Bulaç

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü Kendisi'nin olan (Allah) ne Yücedir. Kıyamet-saatinin ilmi O'nun Katındadır ve O'na döndürüleceksiniz.

Çeviriyazı

vetebârake-lleẕî lehû mülkü-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehümâ. ve`indehû `ilmü-ssâ`ah. veileyhi türce`ûn.

Diyanet İşleri

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı kendisinin olan Allah ne yücedir! Kıyamet saatini bilmek O'na aittir. O'na döneceksiniz.

Diyanet Vakfı

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine ait olan Allah ne yücedir! Kıyamet saatini bilmek de O'na mahsustur. Siz O'na döndürüleceksiniz.

Edip Yüksel

Göklerin, yerin ve aralarındakilerin yönetimine sahip olan çok yücedir. Saat'in (dünyanın sonunun) bilgisi O'nun yanındadır ve siz O'na döndürüleceksiniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah'ın şanı yücedir. Kıyâmet saatinin bilgisi de yalnız onun yanındadır. Siz sadece O'na döndürüleceksiniz.

Öztürk

Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin mülkü/yönetimi kendine ait olan o Allah'ın şanı yücedir. Kıyamet saatine ilişkin bilgi O'nun katındadır. Siz de O'na döndürüleceksiniz.

Suat Yıldırım

Göklerin, yerin ve ikisinin arasında olan bütün varlıkların mülk ve hâkimiyetine sahip olan Allah'ın şanı çok yücedir, hayır ve bereketi sınırsızdır.Kıyamet saatini bilmek O’na aittir.Hepiniz sonunda O’nun huzuruna götürüleceksiniz.

Süleyman Ateş

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine aidolan (Allah) ne yücedir! (Kıyametin kopacağı) Sa'ati bilmek de O'nun yanındadır ve siz O'na döndürülüp götürüleceksiniz.

وَلَا يَمْلِكُ ٱلَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ ٱلشَّفَٰعَةَ إِلَّا مَن شَهِدَ بِٱلْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿٨٦﴾

Ve ondan başkalarına tapanlar, şefaate nail olmazlar, ancak gerçeğe tanık olanlar müstesna ve onlar, gerçeği bilirler de.

Alİ Bulaç

O'nun dışında taptıkları şefaatte bulunmaya malik değildirler; ancak kendileri bilerek hakka şahidlik edenler başka.

Çeviriyazı

velâ yemlikü-lleẕîne yed`ûne min dûnihi-şşefâ`ate illâ men şehide bilḥaḳḳi vehüm ya`lemûn.

Diyanet İşleri

Allah'ı bırakıp yalvardıkları şeyler, şefaat edemezler. Ancak hakkı bilip ona şahidlik edenler bunun dışındadır.

Diyanet Vakfı

Allah'ı bırakıp da taptıkları putlar, şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bunun dışındadır.

Edip Yüksel

Onların O'nun dışında çağırdıkları şefaat edemezler. Ancak bilerek gerçeğe tanıklık edenler hariç

Elmalılı Hamdi Yazır

Onların Allah'ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefâat edebilir.

Öztürk

O'nun berisinden yakardıkları, şefaate sahip olamaz! Hakka tanık olanlar müstesna. Onlar, ilimden nasiplenmekteler.

Suat Yıldırım

Müşriklerin O'ndan başka yalvardıkları sahte tanrıların şefaat yetkileri yoktur.Ancak bilerek hak ve gerçeğe şahitlik edenler bunu yapabileceklerdir.

Süleyman Ateş

O'ndan başka (tanrı diye) yalvardıkları şeyler şefa'at (yetkisin)e sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahidlik edenler (bildiklerini doğru anlatanlar) bunun dışındadır.

وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ ٱللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ ﴿٨٧﴾

Ve andolsun ki onları kim yarattı diye sorsan elbette Allah derler; artık ne diye boş şeylere kapılırlar?

Alİ Bulaç

Andolsun, onlara: \"Kendilerini kim yarattı?\" diye soracak olsan, elbette: \"Allah\" diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?

Çeviriyazı

velein seeltehüm men ḫaleḳahüm leyeḳûlünne-llâhü feennâ yü'fekûn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan: \"Allah\" derler. Öyleyken nasıl da aldatılıp döndürülüyorlar?

Diyanet Vakfı

Andolsun onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette \"Allah\" derler. O halde nasıl (Allah'a kulluktan) çeviriliyorlar?

Edip Yüksel

Onlara, kendilerini kimin yarattığını sorsan, \"ALLAH\" diyeceklerdir. Öyleyse neden çevriliyorlar?

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer sen onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: \"Allah\" derler. O halde nasıl haktan çevriliyorlar?

Öztürk

Kendilerini kim yarattı diye onlara sorsan, yemin olsun, \"Allah!\" diyeceklerdir. Peki, nasıl döndürülüyorlar!\"

Suat Yıldırım

Eğer kendilerine: “Sizi kim yarattı?” diye sorarsan “Allah yarattı” derler.O halde, nasıl oluyor da O'nu tek İlah kabul etmekten vazgeçiriliyorlar?

Süleyman Ateş

Andolsun onlara, \"Kendilerini kim yarattı?\" diye sorsan, elbette: \"Allah,\" derler. O halde nasıl (haktan) çevriliyorlar?

وَقِيلِهِۦ يَٰرَبِّ إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ قَوْمٌۭ لَّا يُؤْمِنُونَ ﴿٨٨﴾

Ve der ki Ya Rabbi: Şüphe yok ki bunlar, inanmayan bir topluluk.

Alİ Bulaç

Onun: \"Ya Rab\" demesi hakkı için şüphesiz onlar imana gelmez bir kavimdirler.

Çeviriyazı

veḳîlihî yâ rabbi inne hâülâi ḳavmül lâ yü'minûn.

Diyanet İşleri

Onlar hakkında: \"Ey Rabbim! Bunlar inanmayan bir millettir\" demesi üzerine Allah: \"Onlardan geç, esenlik dile; yakında bileceklerdir\" buyurdu.

Diyanet Vakfı

(Resulullah'ın:) \"Ya Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir\" demesini de( Allah biliyor)

Edip Yüksel

\"Rabbim bunlar inanmıyan bir topluluktur,\" denmişti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Peygamberin sözü şu olmuştur: \"Ey Rabbim! Bunlar gerçekten imân etmeyen bir kavimdir.\"

Öztürk

Onun \"Ey Rabbim\" deyişine yemin olsun ki, bunlar iman etmez bir topluluktur.

Suat Yıldırım

Allah, elbette Resulünün: “Ya Rabbî! Ne yapayım, onlar, bir türlü imana gelmeyen bir topluluktur” demesini de biliyor. [25,30]

Süleyman Ateş

Ve Elçinin: \"Ya Rab, bunlar inanmayan bir kavimdir,\" demesini de (Allah biliyor).

فَٱصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَٰمٌۭ ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿٨٩﴾

Artık yüzçevir onlardan ve de ki: Esenlik size, yakında bilip anlarlar.

Alİ Bulaç

Şimdi sen, 'aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir' ve: \"Selam\" de. Artık onlar bileceklerdir.

Çeviriyazı

faṣfaḥ `anhüm veḳul selâm. fesevfe ya`lemûn.

Diyanet İşleri

Onlar hakkında: \"Ey Rabbim! Bunlar inanmayan bir millettir\" demesi üzerine Allah: \"Onlardan geç, esenlik dile; yakında bileceklerdir\" buyurdu.

Diyanet Vakfı

Şimdilik sen onlardan yüz çevir ve size selam olsun de. Yakında bilecekler! buyurdu.

Edip Yüksel

Onlara aldırma ve \"Selam\" (barış ve esenlik), de; yakında bilecekler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Muhammed! Şimdilik sen onlara aldırma ve: \"Size selâm olsun.\" de. Onlar yakında bilecekler!

Öztürk

Artık sen onlara aldırma, \"Selam!\" deyiver. Yakında bilecekler.

Suat Yıldırım

Şimdi sen onlardan yüz çevir ve: “Selâm size!” de.Artık yakında mâruz kalacakları âkıbeti öğrenirler.

Süleyman Ateş

Şimdi sen onlardan geç ve: \"Size esenlik (dilerim)\" de. Yakında bileceklerdir.