Main pages

Surah The Smoke [Ad-Dukhan] in Turkish

Surah The Smoke [Ad-Dukhan] Ayah 59 Location Maccah Number 44

حمٓ ﴿١﴾

Ha mim.

Alİ Bulaç

Ha, Mim.

Çeviriyazı

ḥâ-mîm.

Diyanet İşleri

Ha, Mim.

Diyanet Vakfı

Ha. Mim.

Edip Yüksel

HH. M.

Öztürk

Hâ, Mîm.

Suat Yıldırım

Hâ, Mîm.

وَٱلْكِتَٰبِ ٱلْمُبِينِ ﴿٢﴾

Andolsun her şeyi açıklayan Kur'an'a.

Alİ Bulaç

Apaçık Kitab'a andolsun;

Çeviriyazı

velkitâbi-lmübîn.

Diyanet İşleri

Apaçık olan Kitap'a and olsun ki, Biz onu, kutlu bir gecede indirdik. Doğrusu Biz, insanları uyarmaktayız.

Diyanet Vakfı

Apaçık olan Kitab'a andolsun ki,

Edip Yüksel

Apaçık olan bu kitaba andolsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

O apaçık Kitab'a andolsun ki biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız.

Öztürk

O ayan-beyan gösteren Kitap'a yemin olsun ki,

Suat Yıldırım

Açık olan ve gerçeği açıklayan bu kitaba yemin ederim ki;

Süleyman Ateş

Apaçık Kitaba andolsun ki,

إِنَّآ أَنزَلْنَٰهُ فِى لَيْلَةٍۢ مُّبَٰرَكَةٍ ۚ إِنَّا كُنَّا مُنذِرِينَ ﴿٣﴾

Şüphe yok ki biz onu, kutlu bir gecede indirdik, şüphe yok ki biz, insanları korkuturuz.

Alİ Bulaç

Gerçekten Biz onu mübarek bir gecede indirdik, gerçekten Biz uyaranlarız.

Çeviriyazı

innâ enzelnâhü fî leyletim mübâraketin innâ künnâ münẕirîn.

Diyanet İşleri

Apaçık olan Kitap'a and olsun ki, Biz onu, kutlu bir gecede indirdik. Doğrusu Biz, insanları uyarmaktayız.

Diyanet Vakfı

Biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır.

Edip Yüksel

Biz uyarmak için onu kutlu bir gecede indirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

O apaçık Kitab'a andolsun ki biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız.

Öztürk

Biz onu kutlu/bereketli bir gecede indirdik. Hiç kuşkusuz, biz uyarıcılarız.

Suat Yıldırım

Biz onu kutlu bir gecede indirdik. Çünkü Biz haktan yüz çevirenleri uyarırız. [97,1; 2,185]

Süleyman Ateş

Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz, uyarıcıyız.

فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ ﴿٤﴾

O gecede ayrılır, takdir edilir her hükmolunan iş.

Alİ Bulaç

Ki onda (o gecede) her hikmetli iş ayrılır.

Çeviriyazı

fîhâ yüfraḳu küllü emrin ḥakîm.

Diyanet İşleri

Katımızdan bir buyrukla, her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Doğrusu Biz öteden beri peygamberler göndermekteyiz. Eğer kesin olarak inanırsanız bilin ki, bu senin Rabbinden, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbinden bir rahmettir. O, işitendir, bilendir.

Diyanet Vakfı

Her hikmetli işe o gecede hükmedilir.

Edip Yüksel

Onda tüm bilgelik işleri belirlenir.

Elmalılı Hamdi Yazır

O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir.

Öztürk

Hikmetlerle dolu her iş ve oluş o gecede ayırt edilir,

Suat Yıldırım

O, öyle bir gecedir ki her hikmetli iş, tarafımızdan bir emir ile, o zaman yazılıp belirlenir.Rabbinden bir rahmet olarak hep resuller göndermekteyiz. Muhakkak ki O, her şeyi hakkıyla işitir ve bilir.

Süleyman Ateş

Her hikmetli emir, o gecede ayırdedilir;

أَمْرًۭا مِّنْ عِندِنَآ ۚ إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ ﴿٥﴾

Bir iş ki katımızdan hükmolunur, şüphe yok ki biz göndermişizdir.

Alİ Bulaç

Katımız'dan bir emir ile; doğrusu Biz, (insanlara elçi) gönderenleriz.

Çeviriyazı

emram min `indinâ. innâ künnâ mürsilîn.

Diyanet İşleri

Katımızdan bir buyrukla, her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Doğrusu Biz öteden beri peygamberler göndermekteyiz. Eğer kesin olarak inanırsanız bilin ki, bu senin Rabbinden, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbinden bir rahmettir. O, işitendir, bilendir.

Diyanet Vakfı

(Yani)katımızdan (verilen her) emir. Çünkü biz, peygamberler göndermekteyiz.

Edip Yüksel

Katımızdan bir buyruktur; biz elçiler göndeririz.

Elmalılı Hamdi Yazır

O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir.

Öztürk

Katımızdan bir emir olarak. Hiç kuşkusuz biz, resuller göndeririz,

Suat Yıldırım

O, öyle bir gecedir ki her hikmetli iş, tarafımızdan bir emir ile, o zaman yazılıp belirlenir.Rabbinden bir rahmet olarak hep resuller göndermekteyiz. Muhakkak ki O, her şeyi hakkıyla işitir ve bilir.

Süleyman Ateş

Katımızdan (verilen her) emir. Çünkü biz elçi göndericiyiz.

رَحْمَةًۭ مِّن رَّبِّكَ ۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلْعَلِيمُ ﴿٦﴾

Rahmet olarak Rabbinden; şüphe yok ki o, duyar, bilir.

Alİ Bulaç

Rabbinden bir rahmet olarak. Şüphesiz O, işitendir, bilendir.

Çeviriyazı

raḥmetem mir rabbik. innehû hüve-ssemî`u-l`alîm.

Diyanet İşleri

Katımızdan bir buyrukla, her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Doğrusu Biz öteden beri peygamberler göndermekteyiz. Eğer kesin olarak inanırsanız bilin ki, bu senin Rabbinden, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbinden bir rahmettir. O, işitendir, bilendir.

Diyanet Vakfı

Senin Rabb'inin acıması gereği olarak (gönderdiyimiz elçilere o gece emirlerimizi bir bir açıklar, vahiylerimizi bildiririz). Doğrusu o işitendir, bilendir.

Edip Yüksel

Rabbinden bir rahmet olarak. O İşitendir, Bilendir.

Elmalılı Hamdi Yazır

O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir.

Öztürk

Senin Rabbinden bir rahmet olarak. Hiç kuşkusuz O, gereğince duyan, gereğince bilendir.

Suat Yıldırım

O, öyle bir gecedir ki her hikmetli iş, tarafımızdan bir emir ile, o zaman yazılıp belirlenir.Rabbinden bir rahmet olarak hep resuller göndermekteyiz. Muhakkak ki O, her şeyi hakkıyla işitir ve bilir.

Süleyman Ateş

Senin Rabbinin acıması gereği olarak (gönderdiğimiz elçilere o gece emirlerimizi açıklar, vahiylerimizi bildiririz). Doğrusu O, işitendir, bilendir.

رَبِّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَآ ۖ إِن كُنتُم مُّوقِنِينَ ﴿٧﴾

Rabbidir göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin. Adamakıllı inanır, iyice bilirseniz.

Alİ Bulaç

Eğer kesin bir bilgiyle inanıyorsanız (Allah), göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların Rabbidir.

Çeviriyazı

rabbi-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehümâ. in küntüm mûḳinîn.

Diyanet İşleri

Katımızdan bir buyrukla, her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Doğrusu Biz öteden beri peygamberler göndermekteyiz. Eğer kesin olarak inanırsanız bilin ki, bu senin Rabbinden, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbinden bir rahmettir. O, işitendir, bilendir.

Diyanet Vakfı

Eğer kesin olarak inanıyorsanız (bilin ki Allah), göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.

Edip Yüksel

Göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. Kesin bir inanca sahipseniz...

Elmalılı Hamdi Yazır

Siz eğer kesin olarak inanıyorsanız, iyi bilin ki Allah göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir.

Öztürk

Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabbidir O, eğer görürcesine biliyor iseniz.

Suat Yıldırım

Yakin, kesin bilgi ve itmi'nan peşinde iseniz, bilin ki O, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki varlıkların Rabbidir.O’ndan başka tanrı yoktur. Hayatı veren ve hayatı alıp öldüren de O’dur. Sizin ve daha önce gelmiş geçmiş atalarınızın da Rabbidir.

Süleyman Ateş

Eğer kesin olarak inanıyorsanız (bilin ki Allah), göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.

لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ يُحْىِۦ وَيُمِيتُ ۖ رَبُّكُمْ وَرَبُّ ءَابَآئِكُمُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿٨﴾

Yoktur ondan başka tapacak, diriltir ve öldürür; Rabbinizdir ve Rabbidir gelip geçen atalarınızın.

Alİ Bulaç

O'ndan başka İlah yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da Rabbidir.

Çeviriyazı

lâ ilâhe illâ hüve yuḥyî veyümît. rabbüküm verabbü âbâikümü-l'evvelîn.

Diyanet İşleri

O'ndan başka tanrı yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz önceki atalarınızın da Rabbidir.

Diyanet Vakfı

O'ndan başka ilah yoktur. (Her şeyi O) diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.

Edip Yüksel

O'ndan başka tanrı yoktur. Yaşatır ve öldürür. Sizin de, önceki atalarınızın da Rabbidir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O hem yaşatır, hem öldürür. O sizin de Rabbiniz, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir.

Öztürk

Tanrı yoktur O'ndan başka! Diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir O, önceki atalarınızın da Rabbidir,

Suat Yıldırım

-Yakin, kesin bilgi ve itmi'nan peşinde iseniz, bilin ki O, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki varlıkların Rabbidir.O’ndan başka tanrı yoktur. Hayatı veren ve hayatı alıp öldüren de O’dur. Sizin ve daha önce gelmiş geçmiş atalarınızın da Rabbidir.

Süleyman Ateş

O'ndan başka tanrı yoktur, yaşatır, öldürür. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.

بَلْ هُمْ فِى شَكٍّۢ يَلْعَبُونَ ﴿٩﴾

Hayır, onlar şüphe içindedir, alay edip dururlar.

Alİ Bulaç

Hayır, onlar şüphe içindedirler; oynayıp-oyalanıyorlar.

Çeviriyazı

bel hüm fî şekkiy yel`abûn.

Diyanet İşleri

Ama inkarcılar, dirilmekten şüphededirler, bunu eğlenceye alırlar.

Diyanet Vakfı

Fakat onlar, şüphe içinde eğlenip duruyorlar.

Edip Yüksel

Doğrusu, onlar bir kuşku içinde oynamaktadırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat kâfirler bir şüphe içinde oynayıp eğleniyorlar.

Öztürk

İş, onların sandığı gibi değil! Bir kuşku içinde oynayıp oyalanmaktadırlar.

Suat Yıldırım

Fakat onlar şüphe içindedirler. Din gerçekleriyle alay edip eğlenirler.

Süleyman Ateş

Ama onlar, şüphe içinde oynuyorlar.

فَٱرْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِى ٱلسَّمَآءُ بِدُخَانٍۢ مُّبِينٍۢ ﴿١٠﴾

Artık gözetle gökyüzünden apaçık, gözle görünür bir dumanın geleceği günü.

Alİ Bulaç

Öyleyse sen, göğün açıkça bir duman getireceği günü gözle;

Çeviriyazı

ferteḳib yevme te'ti-ssemâü bidüḫânim mübîn.

Diyanet İşleri

Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü bekle; bu, can yakan bir azabdır.

Diyanet Vakfı

Şimdi sen, göğün, açık bir duman çıkaracağı günü gözetle.

Edip Yüksel

Göğün apaçık bir dumanı getireceği günü gözetle.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azabdır.

Öztürk

Artık sen göğün açıkça izlenen bir duman getireceği günü gözle.

Suat Yıldırım

O halde sen göğün, bütün insanları saracak olan aşikâr bir duman çıkaracağı günü gözle. Bu, gayet acı bir azaptır.

Süleyman Ateş

Göğün, açık bir duman getireceği günü gözetle.

يَغْشَى ٱلنَّاسَ ۖ هَٰذَا عَذَابٌ أَلِيمٌۭ ﴿١١﴾

Bütün insanlara yayılır, budur elemli azap.

Alİ Bulaç

(Bu duman) insanları sarıp-kuşatıverir. İşte bu, acı bir azaptır.

Çeviriyazı

yagşe-nnâs. hâẕâ `aẕâbün elîm.

Diyanet İşleri

Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü bekle; bu, can yakan bir azabdır.

Diyanet Vakfı

Duman insanları bürüyecektir. Bu, elem verici bir azaptır.

Edip Yüksel

İnsanları çepeçevre saracaktır; bu acı bir azaptır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azabdır.

Öztürk

İnsanları kuşatıp sarar. İnletici bir azaptır bu.

Suat Yıldırım

O halde sen göğün, bütün insanları saracak olan aşikâr bir duman çıkaracağı günü gözle. Bu, gayet acı bir azaptır.

Süleyman Ateş

(Duman) İnsanları sarar. Bu, acı bir azabdır.

رَّبَّنَا ٱكْشِفْ عَنَّا ٱلْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ ﴿١٢﴾

Rabbimiz, bizden azabı, gider, şüphe yok ki inandık biz.

Alİ Bulaç

\"Rabbimiz, azabı üstümüzden açıp-gider; çünkü biz (artık) iman edicileriz.\"

Çeviriyazı

rabbene-kşif `anne-l`aẕâbe innâ mü'minûn.

Diyanet İşleri

İnsanlar: \"Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır; doğrusu artık biz inananlarız\" derler.

Diyanet Vakfı

(İşte o zaman insanlar:) Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Doğrusu biz artık inanıyoruz (derler).

Edip Yüksel

\"Rabbimiz, bizden bu azabı kaldır; biz inanıyoruz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün insanlar: \"Ey Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Artık biz inanıyoruz\" derler.

Öztürk

\"Ey Rabbimiz, kaldır bizden bu azabı. Biz gerçekten müminleriz.\"

Suat Yıldırım

İşte o zaman insanlar: “Ey ulu Rabbimiz, bizden bu azabı kaldır, çünkü artık iman ediyoruz!” derler. [6,27; 14,44]

Süleyman Ateş

Rabbimiz, bizden azabı kaldır, çünkü biz artık inanıyoruz derler.

أَنَّىٰ لَهُمُ ٱلذِّكْرَىٰ وَقَدْ جَآءَهُمْ رَسُولٌۭ مُّبِينٌۭ ﴿١٣﴾

Siz neredesiniz, öğüt alma nerede ve andolsun ki onlara, her şeyi açıklayan bir Peygamber geldi de.

Alİ Bulaç

Onlar için öğüt alıp-düşünmek nerede? Onlara, açıklayan bir elçi gelmişti.

Çeviriyazı

ennâ lehümü-ẕẕikrâ veḳad câehüm rasûlüm mübîn.

Diyanet İşleri

Nerde onlarda öğüt almak? Kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti ve ondan yüz çevirmişler, \"Belletilmiş bir deli\" demişlerdi.

Diyanet Vakfı

Nerede onlarda öğüt almak? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti.

Edip Yüksel

Mesaja aldırış etmediler. Halbuki kendilerine apaçık bir elçi gelmişti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar için bunu düşünüp öğüt almak nerede? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir de peygamber gelmişti.

Öztürk

Nerede onlarda öğüt almak? Yemin olsun, delillerle açıklayan bir resul gelmişti onlara.

Suat Yıldırım

Onlar nerede, iman nerede! Onlar ibret alan, hisse kapan insanlar değil.Böyle olmadıkları için, gerçekleri apaçık anlatan Peygamber geldiği halde ona sırtlarını döndüler de: “Bu, başkaları tarafından bir şeyler belletilmiş delinin teki!” dediler.

Süleyman Ateş

Artık onlar nasıl düşünüp öğüt alacaklar (öğüt alma zamanı geçti)? Oysa kendilerine apaçık bir elçi gelmişti.

ثُمَّ تَوَلَّوْا۟ عَنْهُ وَقَالُوا۟ مُعَلَّمٌۭ مَّجْنُونٌ ﴿١٤﴾

Sonra yüz çevirdiler ondan ve kendisine birşeyler öğretilmiş delinin biri dediler.

Alİ Bulaç

Sonra, ondan yüz çevirdiler ve dediler ki: \"(Bu,) Öğretilmiştir, bir delidir.\"

Çeviriyazı

ŝümme tevellev `anhü veḳâlû mü`allemüm mecnûn.

Diyanet İşleri

Nerde onlarda öğüt almak? Kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti ve ondan yüz çevirmişler, \"Belletilmiş bir deli\" demişlerdi.

Diyanet Vakfı

Sonra ondan yüz çevirdiler ve: Bu, öğretilmiş bir deli! dediler.

Edip Yüksel

Sonra ondan yüz çevirdiler ve, \"Öğrenim görmüş bir deli!\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra onlar, o peygamberden yüz çevirdiler ve: \"Bu öğretilmiş bir delidir.\" dediler.

Öztürk

Ama ondan yüz çevirdiler ve şöyle dediler: \"Eğitilmiş bir mecnun!\"

Suat Yıldırım

Onlar nerede, iman nerede! Onlar ibret alan, hisse kapan insanlar değil.Böyle olmadıkları için, gerçekleri apaçık anlatan Peygamber geldiği halde ona sırtlarını döndüler de: “Bu, başkaları tarafından bir şeyler belletilmiş delinin teki!” dediler.

Süleyman Ateş

Ondan yüz çevirdiler: \"Bu, öğretilmiştir, cinlenmiştir\" dediler.

إِنَّا كَاشِفُوا۟ ٱلْعَذَابِ قَلِيلًا ۚ إِنَّكُمْ عَآئِدُونَ ﴿١٥﴾

Şüphe yok ki birazcık gidereceğiz azabı, fakat gene şüphe yok ki kafirliğe döneceksiniz.

Alİ Bulaç

Biz sizden bu azabı biraz açıp-gidereceğiz; (ama yine) dönecek olanlarsınız siz.

Çeviriyazı

innâ kâşifü-l`aẕâbi ḳalîlen inneküm `âidûn.

Diyanet İşleri

Biz sizden azabı az bir süre için kaldıracağız, siz yine de eski inkarcılığınıza döneceksiniz.

Diyanet Vakfı

Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine (eski halinize) döneceksiniz.

Edip Yüksel

Biz azabı birazcık kaldıracağız; ama siz yine döneceksiniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz o azabı sizden birazcık kaldırırız. Ama siz mutlaka eski halinize dönersiniz.

Öztürk

Biz azabı biraz kaldırırız; siz eski halinize tekrar dönersiniz.

Suat Yıldırım

Azabı üzerinizden biraz kaldıracağız, fakat siz yine eski halinize döneceksiniz. [6,28; 23,75; 10,98; 7,88-89]

Süleyman Ateş

Biz sizden azabı birazcık kaldırırız ama siz yine (inkarınıza) dönersiniz.

يَوْمَ نَبْطِشُ ٱلْبَطْشَةَ ٱلْكُبْرَىٰٓ إِنَّا مُنتَقِمُونَ ﴿١٦﴾

O gün pek şiddetli bir surette tutar, cezalandırırız, şüphe yok ki öc alırız biz.

Alİ Bulaç

Büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, elbette Biz intikam alacağız.

Çeviriyazı

yevme nebṭişü-lbaṭşete-lkübrâ. innâ münteḳimûn.

Diyanet İşleri

Onları çarptıkça çarpacağımız gün öcümüzü şüphesiz alırız.

Diyanet Vakfı

Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız.

Edip Yüksel

Asıl o büyük yakalama ile yakaladığımızda öc alırız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz o büyük şiddetle çarptığımız gün mutlaka intikamımızı alırız.

Öztürk

Gün gelir, en büyük vuruşla vururuz biz. Şu bir gerçek ki, intikam da alırız biz!

Suat Yıldırım

Ama o müthiş satvetle kendilerini yakalayacağımız gün, onlardan tam intikam alırız. [89, 21-24; 34,51-54]

Süleyman Ateş

O gün büyük vuruşla vururuz; zira biz öc alıcıyız!

۞ وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَآءَهُمْ رَسُولٌۭ كَرِيمٌ ﴿١٧﴾

Ve andolsun ki onlardan önce Firavun'un kavmini de sınamıştık ve onlara güzel huylu bir peygamber gelmişti de.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz kendilerinden önce, Firavun'un kavmini de denedik. Onlara kerim bir elçi gelmişti;

Çeviriyazı

veleḳad fetennâ ḳablehüm ḳavme fir`avne vecâehüm rasûlün kerîm.

Diyanet İşleri

And olsun ki, onlardan önce, Firavun milletini denemiştik. Onlara gelen değerli bir peygamber demişti ki:

Diyanet Vakfı

Andolsun, kendilerinden önce biz, Firavun'un kavmini de imtihan etmiştik. Onlara şerefli bir elçi geldi. (Şöyle diyerek)

Edip Yüksel

Onlardan önce Firavun'un halkını sınamıştık; onlara şerefli bir elçi gitmişti:

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki, biz onlardan önce Firavun kavmini de denemiştik. Onlara çok kıymetli bir peygamber gelmişti.

Öztürk

Kudretimize yemin olsun ki, onlardan önce Firavun'un kavmini de ince bir imtihana çektik de, asil ve onurlu bir resul geldi onlara.

Suat Yıldırım

Biz onlardan önce Firavun'un halkını da imtihan ettik, onlara da pek değerli bir resul gelip demişti ki: “Ey Allah’ın kulları, benim hakkımı verin, yani tebliğimi dinleyin; çünkü ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim.

Süleyman Ateş

Andolsun, onlardan önce Fir'avn toplumunu da (imkanlar vererek) sınadık. Onlara değerli bir elçi geldi, (şöyle diyerek):

أَنْ أَدُّوٓا۟ إِلَىَّ عِبَادَ ٱللَّهِ ۖ إِنِّى لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌۭ ﴿١٨﴾

Allah'ın kullarını demişti, bana teslim edin, şüphe yok ki ben, emin bir peygamberim size.

Alİ Bulaç

\"Allah'ın kullarını bana teslim edin; gerçekten ben, sizin için güvenilir bir elçiyim\" (demişti).

Çeviriyazı

en eddû ileyye `ibâde-llâh. innî leküm rasûlün emîn.

Diyanet İşleri

\"Ey Allah'ın kulları! Bana gelin, doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.\"

Diyanet Vakfı

\"Allah'ın kulları! Bana gelin! Çünkü ben size (gönderilmiş) güvenilir bir resulüm\"

Edip Yüksel

\"Ey ALLAH'ın kulları, bana kulak verin. Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

O peygamber onlara şöyle demişti: \"Esaretiniz altındaki Allah'ın kullarını bana teslim edin. Çünkü ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.

Öztürk

Şöyle sesleniyordu: \"Ey Allah'ın kulları, bana gelin! Çünkü ben sizin için güvenilir bir resulüm.\"

Suat Yıldırım

Biz onlardan önce Firavun'un halkını da imtihan ettik, onlara da pek değerli bir resul gelip demişti ki: “Ey Allah’ın kulları, benim hakkımı verin, yani tebliğimi dinleyin; çünkü ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim.

Süleyman Ateş

Allah'ın kullarını bana teslim edin; çünkü ben sizin için güvenilir bir elçiyim.

وَأَن لَّا تَعْلُوا۟ عَلَى ٱللَّهِ ۖ إِنِّىٓ ءَاتِيكُم بِسُلْطَٰنٍۢ مُّبِينٍۢ ﴿١٩﴾

Ve Allah'a karşı yücelik satmaya kalkışmayın; şüphe yok ki ben size, apaçık bir delil getirdim.

Alİ Bulaç

\"Allah'a karşı büyüklenmeyin; şüphesiz size apaçık, bir delil getiriyorum.\"

Çeviriyazı

veel lâ ta`lû `ale-llâh. innî âtîküm bisülṭânim mübîn.

Diyanet İşleri

\"Allah'a karşı üstün gelmeye kalkışmayın; doğrusu ben size apaçık bir delil getirdim.\"

Diyanet Vakfı

Allah'a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil getiriyorum.

Edip Yüksel

\"ALLAH'a karşı ululanmayın. Ben size apaçık bir delille gelmiş bulunuyorum.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir delil getiriyorum.

Öztürk

\"Allah'a karşı ululuk taslamayın! Ben size apaçık bir kanıt getirmekteyim.\"

Suat Yıldırım

Sakın Allah'a baş kaldırmayın, zira ben size apaçık bir delil getiriyorum.Beni taşlayıp öldürmenizden, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınıyorum.Bana inanmıyorsanız, bari beni kendi halime bırakın (bana kötülük etmeyin).”

Süleyman Ateş

Allah'a karşı ululanmayın. Ben size apaçık bir delil getiriyorum.

وَإِنِّى عُذْتُ بِرَبِّى وَرَبِّكُمْ أَن تَرْجُمُونِ ﴿٢٠﴾

Ve şüphe yok ki ben Rabbime ve Rabbinize sığınırım beni taşlayıp öldürmenizden.

Alİ Bulaç

\"Ve doğrusu ben, sizin taşa tutmanızdan benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan (Allah)a sığındım.\"

Çeviriyazı

veinnî `uẕtü birabbî verabbiküm en tercümûn.

Diyanet İşleri

\"Beni taşlamanızdan ötürü, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım.\"

Diyanet Vakfı

Ben, beni taşlamanızdan, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a sığındım.

Edip Yüksel

\"Sizin beni taşlamanızdan, benim Rabbime ve sizin Rabbinize sığınıyorum.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten ben, beni taşlamanızdan dolayı benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım.

Öztürk

\"Ben, beni taşlamınzdan Rabbim ve Rabbinize sığındım.\"

Suat Yıldırım

Sakın Allah'a baş kaldırmayın, zira ben size apaçık bir delil getiriyorum.Beni taşlayıp öldürmenizden, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınıyorum.Bana inanmıyorsanız, bari beni kendi halime bırakın (bana kötülük etmeyin).”

Süleyman Ateş

Ben, beni taşla(yıp öldür)menizden, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan(Allah)a sığındım.

وَإِن لَّمْ تُؤْمِنُوا۟ لِى فَٱعْتَزِلُونِ ﴿٢١﴾

Bana inanmıyorsanız bırakın tek başıma beni.

Alİ Bulaç

\"Eğer bana inanmıyorsanız, bu durumda benden kopup-ayrılın.\"

Çeviriyazı

veil lem tü'minû lî fa`tezilûn.

Diyanet İşleri

\"Bana inanmazsanız, başımdan çekilin.\"

Diyanet Vakfı

Eğer bana inanmazsanız, hiç değilse yanımdan uzaklaşın.

Edip Yüksel

\"Bana inanmıyorsanız, bari beni yalnız bırakın.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer siz bana iman etmezseniz hemen yanımdan uzaklaşın.\"

Öztürk

\"Bana inanmadınızsa bari benden uzak durun!\"

Suat Yıldırım

Sakın Allah'a baş kaldırmayın, zira ben size apaçık bir delil getiriyorum.Beni taşlayıp öldürmenizden, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınıyorum.Bana inanmıyorsanız, bari beni kendi halime bırakın (bana kötülük etmeyin).”

Süleyman Ateş

Eğer bana inanmadınızsa bari ben(im yolum)dan çekilin.

فَدَعَا رَبَّهُۥٓ أَنَّ هَٰٓؤُلَآءِ قَوْمٌۭ مُّجْرِمُونَ ﴿٢٢﴾

Derken Rabbine dua edip şüphe yok ki bunlar demişti, mücrim bir topluluk.

Alİ Bulaç

Sonunda Rabbine: \"Gerçekten bunlar, suçlu-günahkar bir kavimdirler\" diye dua etti.

Çeviriyazı

fede`â rabbehû enne hâülâi ḳavmüm mücrimûn.

Diyanet İşleri

Bunlar, suçlu bir millet olduğu için, Rabbine yardım etmesi için yalvardı.

Diyanet Vakfı

Bunun üzerine Musa: Bunlar suç işleyen bir toplumdur, diye Rabbine arzetti.

Edip Yüksel

Ve, \"Bunlar suçlu bir topluluk,\"diye Rabbine yalvardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Musa: \"Şüphesiz ki bunlar suçlu bir kavimdir.\" diyerek yardım etmesi için Rabbine yalvardı.

Öztürk

Sonra Rabbine, \"Bunlar suç işleyen bir topluluktur.\" diye yakardı.

Suat Yıldırım

Onlar kabul etmeyince Rabbine şöyle yalvardı: “Ya Rabbî, onlar suçlu bir güruh! (Onları sana havale ettim, Sen onların hakkından gel.)”

Süleyman Ateş

Sonra (Musa): \"Bunlar, suç işleyen bir toplumdur!\" diye Rabbine du'a etti.

فَأَسْرِ بِعِبَادِى لَيْلًا إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ ﴿٢٣﴾

Artık kullarımla geceleyin yola düş, şüphe yok ki ardınızdan geleceklerdir.

Alİ Bulaç

(Allah da:) \"Öyleyse, kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, muhakkak takip edileceksiniz.\" (diye duasını kabul edip cevap verdi).

Çeviriyazı

feesri bi`ibâdî leylen inneküm müttebe`ûn.

Diyanet İşleri

Allah da şöyle buyurdu: \"Kullarımı geceleyin yola çıkar; şüphesiz takip olunacaksınız.\"

Diyanet Vakfı

Allah, O halde kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü takip edileceksiniz, buyurdu.

Edip Yüksel

\"Kullarımla geceleyin yola çık. Siz izleniyorsunuz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah buyurdu ki: \"Kullarımı geceleyin yürüt. Çünkü siz takib edileceksiniz.

Öztürk

Bunun üzerine, Allah buyurdu: \"O halde kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz.\"

Suat Yıldırım

Yüce Allah buyurdu: “Mümin kullarımla geceleyin çıkıp git. Muhakkak ki sizi takip edeceklerdir. Denizi yarıp maiyetini geçirdikten sonra, onu olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.

Süleyman Ateş

(Allah): \"O halde kullarımı geceleyin yürüt. Çünkü takibedileceksiniz\" (dedi).

وَٱتْرُكِ ٱلْبَحْرَ رَهْوًا ۖ إِنَّهُمْ جُندٌۭ مُّغْرَقُونَ ﴿٢٤﴾

Deniz açılmışken öylece bırak, şüphe yok, onlar bir ordudur ki boğulacak.

Alİ Bulaç

\"Denizi durgun ve açık bırak. Çünkü suda boğulacak bir ordudur.\"

Çeviriyazı

vetruki-lbaḥra rahvâ. innehüm cündüm mugraḳûn.

Diyanet İşleri

\"Denizi sakin iken geride bırak, doğrusu onlar suda boğulacak bir ordudur.\"

Diyanet Vakfı

Denizi açık halde bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.

Edip Yüksel

\"Denizi yarılmış olarak terket. Onlar boğulmaya mahkum bir ordudur.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Karşıya geçince denizi olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar suda boğulacak bir ordudur.\"

Öztürk

\"Denizi açık bırak, çünkü onlar, boğulmaya mahkûm edilmiş bir ordudur.\"

Suat Yıldırım

Yüce Allah buyurdu: “Mümin kullarımla geceleyin çıkıp git. Muhakkak ki sizi takip edeceklerdir. Denizi yarıp maiyetini geçirdikten sonra, onu olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.

Süleyman Ateş

Denizi (yarıp toplumunu geçirdikten sonra olduğu gibi) açık bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.

كَمْ تَرَكُوا۟ مِن جَنَّٰتٍۢ وَعُيُونٍۢ ﴿٢٥﴾

Nice bahçeler terkettiler ve nice akarsular.

Alİ Bulaç

Onlar nice bahçeler ve pınarlar terk etmişlerdi;

Çeviriyazı

kem terakû min cennâtiv ve`uyûn.

Diyanet İşleri

Orada nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, eğlenip durdukları nimetler bırakmışlardı.

Diyanet Vakfı

Onlar geride nice şeyler bıraktılar; bahçeler, çeimeler,

Edip Yüksel

Onlar geride neler bırakmışlardı: Bahçeler, pınarlar,

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar!

Öztürk

Geriye nice bahçeler, nice pınarlar bıraktılar.

Suat Yıldırım

Geride neler bırakmadılar neler!... Ne bağlar, bahçeler, ne pınarlar, ne çiftlikler... Ne güzel güzel konaklar, ne makamlar, içinde zevk-u safa sürdükleri ne nimetler!... [26,59; 7,137]

Süleyman Ateş

Onlar geride nice şeyler bıraktılar: Bahçeler, çeşmeler.

وَزُرُوعٍۢ وَمَقَامٍۢ كَرِيمٍۢ ﴿٢٦﴾

Ve tarlalar ve güzelim meclisler.

Alİ Bulaç

(Nice) Ekinler, güzel konaklar,

Çeviriyazı

vezürû`iv vemeḳâmin kerîm.

Diyanet İşleri

Orada nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, eğlenip durdukları nimetler bırakmışlardı.

Diyanet Vakfı

Ekinler, güzel konaklar,

Edip Yüksel

Ekinler ve yüksek makamlar,

Elmalılı Hamdi Yazır

Ne ekinler, ne güzel kaynaklar,

Öztürk

Nice ekinler, nice seçkin makamlar.

Suat Yıldırım

Geride neler bırakmadılar neler!... Ne bağlar, bahçeler, ne pınarlar, ne çiftlikler... Ne güzel güzel konaklar, ne makamlar, içinde zevk-u safa sürdükleri ne nimetler!... [26,59; 7,137]

Süleyman Ateş

Ekinler, güzel makamlar!

وَنَعْمَةٍۢ كَانُوا۟ فِيهَا فَٰكِهِينَ ﴿٢٧﴾

Ve bolbol yeyip geçindikleri nice nimetler.

Alİ Bulaç

Ve içlerinde 'sevinç ve mutluluk içinde' yaşadıkları nimetler,

Çeviriyazı

vena`metin kânû fîhâ fâkihîn.

Diyanet İşleri

Orada nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, eğlenip durdukları nimetler bırakmışlardı.

Diyanet Vakfı

Ve zevkü sefa sürdükleri nice nimetler!

Edip Yüksel

Ve içinde sefa sürdükleri nice nimetler...

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve içinde eğlenip durdukları nice nimetler ve refah!

Öztürk

İçinde zevk sürdükleri nice nimetler.

Suat Yıldırım

Geride neler bırakmadılar neler!... Ne bağlar, bahçeler, ne pınarlar, ne çiftlikler... Ne güzel güzel konaklar, ne makamlar, içinde zevk-u safa sürdükleri ne nimetler!... [26,59; 7,137]

Süleyman Ateş

Ve zevkü sefa sürdükleri nice ni'metler!

كَذَٰلِكَ ۖ وَأَوْرَثْنَٰهَا قَوْمًا ءَاخَرِينَ ﴿٢٨﴾

Böyle işte ve onları miras verdik bir başka topluluğa.

Alİ Bulaç

İşte böyle; Biz bunları başka bir kavme miras olarak verdik.

Çeviriyazı

keẕâlik. veevraŝnâhâ ḳavmen âḫarîn.

Diyanet İşleri

Bu böyledir; onları başka bir millete miras bıraktık.

Diyanet Vakfı

İşte böylece biz de onları başka bir topluma miras bıraktık.

Edip Yüksel

Böylece hepsini başka bir topluluğa miras bıraktık.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte böylece biz onları başka bir kavme miras bıraktık.

Öztürk

İşte böyle! Onlara başka bir toplumu mirasçı kıldık.

Suat Yıldırım

İşte böyle oldu! Sonra bütün bunları, başka bir topluma miras bıraktık. Merhamete lâyık olma haklarını kaybettiklerinden, perişan hallerine gök de ağlamadı, yer de ağlamadı. Artık onlara yeni bir mühlet de verilmedi. [26,59; 7,137]

Süleyman Ateş

İşte böyle oldu ve biz onları başka bir topluma miras verdik.

فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ ٱلسَّمَآءُ وَٱلْأَرْضُ وَمَا كَانُوا۟ مُنظَرِينَ ﴿٢٩﴾

Derken ne gök ağladı onlara, ne yer ve mühlet de verilmedi onlara.

Alİ Bulaç

Onlar için ne gök, ne yer ağlamadı ve onlar (ın azabı) ertelenmedi.

Çeviriyazı

femâ beket `aleyhimü-ssemâü vel'arḍu vemâ kânû münżarîn.

Diyanet İşleri

Gök ve yer, onlar için gözyaşı dökmedi, onlar erteye bırakılmamışlardı.

Diyanet Vakfı

Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.

Edip Yüksel

Ne gök ve ne de yer onlara ağladı; ertelenmediler de.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gök ve yer onların üzerine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.

Öztürk

Gök de ağlamadı onlar için yer de. Yüzlerine bakılmadı bile!

Suat Yıldırım

İşte böyle oldu! Sonra bütün bunları, başka bir topluma miras bıraktık. Merhamete lâyık olma haklarını kaybettiklerinden, perişan hallerine gök de ağlamadı, yer de ağlamadı. Artık onlara yeni bir mühlet de verilmedi. [26,59; 7,137]

Süleyman Ateş

Onlara gök ve yer ağlamadı. Ve kendilerine fırsat da verilmedi.

وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ مِنَ ٱلْعَذَابِ ٱلْمُهِينِ ﴿٣٠﴾

Ve andolsun ki İsrailoğullarını aşağılatıcı bir azaptan kurtardık.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz İsrailoğulları'nı o alçaltıcı azaptan kurtardık.

Çeviriyazı

veleḳad necceynâ benî isrâîle mine-l`aẕâbi-lmühîn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, İsrailoğullarını, azgın bir zorba olan Firavun'un alçaltıcı azabından kurtardık.

Diyanet Vakfı

Andolsun biz, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan kurtardık.

Edip Yüksel

İsrailoğullarını alçaltıcı zulümden kurtarmıştık;

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki biz İsrailoğullarını o aşağılayıcı azabdan kurtardık.

Öztürk

Yemin olsun, İsrailoğullarını, rezil edici bir azaptan kurtardık.

Suat Yıldırım

Böylece, İsrailoğullarını gerçekten zelil eden, aşağılayan o işkenceden, Firavun'un işkencesinden kurtardık. Doğrusu, bu adam, haddini aşan, büyüklük taslayan zorbanın teki idi.

Süleyman Ateş

Andolsun biz, İsrail oğullarını o küçültücü azabdan kurtardık:

مِن فِرْعَوْنَ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ عَالِيًۭا مِّنَ ٱلْمُسْرِفِينَ ﴿٣١﴾

Firavun'dan; şüphe yok ki o haddi aşanlardan yücelik satan, ululanan biriydi.

Alİ Bulaç

Firavun'dan. Çünkü, o, ölçüyü taşıran bir mütekebbirdi.

Çeviriyazı

min fir`avn. innehû kâne `âliyem mine-lmüsrifîn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, İsrailoğullarını, azgın bir zorba olan Firavun'un alçaltıcı azabından kurtardık.

Diyanet Vakfı

Yani Firavun'dan. Çünkü o bir zorba idi, aşırı gidenlerdendi.

Edip Yüksel

Firavun'dan. O, azgın bir diktatör idi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Firavun'dan da kurtardık çünkü o üstünlük taslayıp haddi aşan bir zorbaydı.

Öztürk

Firavun'dan kurtardık. Firavun, haddi aşanların büyüklük taslayanlarından biriydi.

Suat Yıldırım

Böylece, İsrailoğullarını gerçekten zelil eden, aşağılayan o işkenceden, Firavun'un işkencesinden kurtardık. Doğrusu, bu adam, haddini aşan, büyüklük taslayan zorbanın teki idi.

Süleyman Ateş

Fir'avn'dan. Çünkü o, (insanları ezip) ululanan, sınırı aşanlardan biri idi.

وَلَقَدِ ٱخْتَرْنَٰهُمْ عَلَىٰ عِلْمٍ عَلَى ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿٣٢﴾

Ve andolsun ki İsrailoğullarını, bilerek bütün alemlerden üstün olmak üzere seçtik.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz onları bir ilim üzere alemlere üstün kıldık.

Çeviriyazı

veleḳadi-ḫternâhüm `alâ `ilmin `ale-l`âlemîn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, onların durumunu bilerek dünyaların üzerinde seçkin kıldık.

Diyanet Vakfı

Andolsun biz İsrailoğullarına, bilerek, (kendi zamanlarında) alemlerin üstünde bir imtiyaz verdik.

Edip Yüksel

Tüm halkın arasından özellikle onları seçtik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki biz onları bilerek o zamanki alemlere üstün kıldık.

Öztürk

Yemin olsun, biz onları bir ilim sayesinde âlemlere üstün kılmıştık.

Suat Yıldırım

Mûsâ'ya bağlı olanları da, durumlarını bilerek, o devirdeki bütün insanlara üstün kıldık.

Süleyman Ateş

Andolsun biz, onları bir bilgiye göre alemlere üstün kıldık.

وَءَاتَيْنَٰهُم مِّنَ ٱلْءَايَٰتِ مَا فِيهِ بَلَٰٓؤٌۭا۟ مُّبِينٌ ﴿٣٣﴾

Ve onlara, apaçık nimetleri muhtevi deliller verdik.

Alİ Bulaç

Ve onlara, her birinde açık birer imtihan bulunan ayetler verdik.

Çeviriyazı

veâteynâhüm mine-l'âyâti mâ fîhi belâüm mübîn.

Diyanet İşleri

Onlara, her birinde açıkça bir imtihan bulunan, mucizeler verdik.

Diyanet Vakfı

Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan işaretler verdik.

Edip Yüksel

Ve onlara, açık bir sınav olarak mucizeler verdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz onlara içinde apaçık bir imtihan bulunan mucizeler verdik.

Öztürk

Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan ayetler vermiştik.

Suat Yıldırım

Onlara, açık ve zahir nimetleri ortaya koyan nice mûcizevî haller verdik.

Süleyman Ateş

Onlara, içinde açık bir sınav bulunan ayetler verdik.

إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ لَيَقُولُونَ ﴿٣٤﴾

Gerçekten de şunlar elbette derler ki.

Alİ Bulaç

Muhakkak, bunlar da diyorlar ki:

Çeviriyazı

inne hâülâi leyeḳûlûn.

Diyanet İşleri

Doğrusu inkarcılar, \"Ölum bir defadır, tekrar diriltilmeyeceğiz. Eğer doğru sözlü iseniz bize babalarımızı getirsenize\" derler.

Diyanet Vakfı

Onlar (müşrikler) diyorlar ki:

Edip Yüksel

Şunlar da diyorlar ki:

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten şu kâfirler diyorlar ki:

Öztürk

Şimdi, şunlar tutmuş diyorlar ki:

Suat Yıldırım

(Mekke müşrikleri ise), derler ki: “Biz bir kere öldük mü iş biter, artık dirilmemiz mümkün değil. Ama siz dirilme iddianızda tutarlı iseniz, daha önce gelip geçmiş atalarımızı diriltin de görelim!”

Süleyman Ateş

Şunlar (Kureyş kafirleri) de diyorlar ki:

إِنْ هِىَ إِلَّا مَوْتَتُنَا ٱلْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُنشَرِينَ ﴿٣٥﴾

İlk ölümümüzden başka ölüm yok bize ve biz, tekrar dirilmeyiz de.

Alİ Bulaç

\"(Bütün herşey) Bizim yalnızca ilk ölümümüzdür; biz yeniden diriltilip-kaldırılacak değiliz.\"

Çeviriyazı

in hiye illâ mevtetüne-l'ûlâ vemâ naḥnü bimünşerîn.

Diyanet İşleri

Doğrusu inkarcılar, \"Ölum bir defadır, tekrar diriltilmeyeceğiz. Eğer doğru sözlü iseniz bize babalarımızı getirsenize\" derler.

Diyanet Vakfı

\"İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz.\"

Edip Yüksel

\"Sadece bir kez ölürüz; dirilecek değiliz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Bizim ilk ölümümüzden başka bir şey yoktur. Biz tekrar diriltilecek değiliz.

Öztürk

\"İlk ölümümüzden başkası yok! Biz diriltilecek filan değiliz!\"

Suat Yıldırım

(Mekke müşrikleri ise), derler ki: “Biz bir kere öldük mü iş biter, artık dirilmemiz mümkün değil. Ama siz dirilme iddianızda tutarlı iseniz, daha önce gelip geçmiş atalarımızı diriltin de görelim!”

Süleyman Ateş

İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz.

فَأْتُوا۟ بِـَٔابَآئِنَآ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ ﴿٣٦﴾

Doğru söylüyorsanız getirin babalarımızı bize.

Alİ Bulaç

\"Eğer doğru sözlüyseniz, şu halde atalarımızı getirin bakalım.\"

Çeviriyazı

fe'tû biâbâinâ in küntüm ṣâdiḳîn.

Diyanet İşleri

Doğrusu inkarcılar, \"Ölum bir defadır, tekrar diriltilmeyeceğiz. Eğer doğru sözlü iseniz bize babalarımızı getirsenize\" derler.

Diyanet Vakfı

\" Doğru söylüyorsanız, atalarımızı getirin.\"

Edip Yüksel

\"Doğru sözlüler iseniz, atalarımızı geri getirin.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer siz doğru söyleyen kimselerseniz babalarınızı bize getirin.\"

Öztürk

\"Eğer doğru sözlülerseniz, atalarımızı geri getirin!\"

Suat Yıldırım

(Mekke müşrikleri ise), derler ki: “Biz bir kere öldük mü iş biter, artık dirilmemiz mümkün değil. Ama siz dirilme iddianızda tutarlı iseniz, daha önce gelip geçmiş atalarımızı diriltin de görelim!”

Süleyman Ateş

Doğru söylüyorsanız, babalarımızı getirin.

أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍۢ وَٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ أَهْلَكْنَٰهُمْ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا۟ مُجْرِمِينَ ﴿٣٧﴾

Bunlar mı daha hayırlıdır, yoksa Tubba' kavmiyle onlardan öncekiler mi? Helak ettik onları, şüphe yok ki mücrimlerdi onlar.

Alİ Bulaç

Onlar mı hayırlı, yoksa Tübba' kavmi ve onlardan öncekiler mi? Biz onları yıkıma uğrattık. Çünkü onlar, suçlu-günahkardı.

Çeviriyazı

ehüm ḫayrun em ḳavmü tübbe`iv velleẕîne min ḳablihim. ehleknâhüm. innehüm kânû mücrimîn.

Diyanet İşleri

Bunlar mı daha üstün yoksa Tubba milleti ve onlardan öncekiler mi? Onları yok etmişizdir, çünkü onlar suçlu idiler.

Diyanet Vakfı

Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba' kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları yok ettik, çünkü onlar suçlu idiler.

Edip Yüksel

Onlar mı, yoksa Tubba' halkı ve onlardan öncekiler mi daha iyidir? Suçlu oldukları için onları yok etmiştik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar mı daha hayırlıdır, yoksa Tükba kavmi ile onlardan öncekiler mi? Biz onların hepsini de helak ettik. Çünkü onlar suçluydular.

Öztürk

Onlar mı hayırlı yoksa Tübba' halkıyla onlardan önce gelenler mi? Onları helâk ettik; çünkü onlar, suç işlemiş insanlardı.

Suat Yıldırım

Onlar mı daha güçlü kuvvetli, yoksa Tübba' halkı ve onlardan önceki toplumlar mı? Belli ki onlar daha güçlü idiler. Ama ağır suçlar işlediklerinden imha ettik onları!

Süleyman Ateş

Onlar mı hayırlı, yoksa Tubba' kavmi ve onlardan önce gelen(kavim)ler mi? Suç işledikleri için biz onların hepsini helak ettik.

وَمَا خَلَقْنَا ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَٰعِبِينَ ﴿٣٨﴾

Ve biz gökleri ve yeryüzünü ve ikisinin arasındakileri eğlence için, boşuboşuna yaratmadık.

Alİ Bulaç

Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları bir ‘oyun ve oyalanma konusu’ olsun diye yaratmadık.

Çeviriyazı

vemâ ḫalaḳne-ssemâvâti vel'arḍa vemâ beynehümâ lâ`ibîn.

Diyanet İşleri

Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları oyun olsun diye yaratmadık.

Diyanet Vakfı

Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.

Edip Yüksel

Biz, gökler, yer ve aralarındakileri oyun eğlence için yaratmadık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.

Öztürk

Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri eğlenmek için yaratmadık.

Suat Yıldırım

Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki varlıkları eğlenmek için yaratmadık!

Süleyman Ateş

Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları eğlenmek için yaratmadık!

مَا خَلَقْنَٰهُمَآ إِلَّا بِٱلْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٣٩﴾

Biz onları, ancak gerçek olarak yarattık ve fakat çoğu bilmez.

Alİ Bulaç

Biz onları yalnızca hak ile yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler.

Çeviriyazı

mâ ḫalaḳnâhümâ illâ bilḥaḳḳi velâkinne ekŝerahüm lâ ya`lemûn.

Diyanet İşleri

Biz onları, ancak ve ancak gerektiği gibi yarattık, ama insanların çoğu bilmezler.

Diyanet Vakfı

Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.

Edip Yüksel

Biz onları ancak belli bir amaca göre yarattık. Ne var ki onların çoğu bilmezler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz onları hak ve hikmetle yarattık. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.

Öztürk

İkisini de, sadece gerçeği göstermek üzere yarattık. Ama onların çokları bilmiyorlar.

Suat Yıldırım

Evet, onları hak ve hikmetle, ciddî maksat ve gayelerle yarattık, ama onların çoğu bunu anlamazlar.

Süleyman Ateş

Onları sadece gerçek bir sebeple, (hikmetli bir gaye ile) yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.

إِنَّ يَوْمَ ٱلْفَصْلِ مِيقَٰتُهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٤٠﴾

Ayrılma günü, gerçekten de hepsinin muayyen bir günüdür.

Alİ Bulaç

Şüphesiz o (hakkı batıldan, haklıyı haksızdan) ayırma günü, hepsinin (hesaba çekilecekleri) vakitleridir.

Çeviriyazı

inne yevme-lfaṣli mîḳâtühüm ecme`în.

Diyanet İşleri

Doğrusu hüküm günü hepsinin bir arada bulunacağı gündür.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz (hakkı batıldan ayıran) hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı gündür.

Edip Yüksel

Hepsi Karar Günü topluca buluşacaklardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki hakkı batıldan ayırd etme günü onların hepsinin bir araya toplanacağı gündür.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, ayrım günü, hepsinin buluşma zamanıdır/buluşma yeridir.

Suat Yıldırım

Muhakkak ki bütün hesapların görüleceği o karar günü, hepsinin buluşacağı gündür.

Süleyman Ateş

(Hakkın batıldan ayrılacağı) Hüküm günü, hepsinin varacağı gündür.

يَوْمَ لَا يُغْنِى مَوْلًى عَن مَّوْلًۭى شَيْـًۭٔا وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ ﴿٤١﴾

O gün dostun dosta faydası olmaz ve onlar, bir yardım da görmezler.

Alİ Bulaç

O gün, bir dost dosttan herhangi bir şeyle yarar sağlayamaz. Ve onlara yardım edilmez.

Çeviriyazı

yevme lâ yugnî mevlen `am mevlen şey'ev velâ hüm yünṣarûn.

Diyanet İşleri

O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, yardım da görmezler.

Diyanet Vakfı

O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, kendilerine yardım da edilmez.

Edip Yüksel

O gün dost, dostunu hiç bir şeyden koruyamaz ve yardım da görmezler.

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Onlara yardım da edilmez.

Öztürk

Bir gündür ki o, dostun dosta yararı olmaz. Onlara yardım da edilmez.

Suat Yıldırım

O gün dost dosta fayda veremez. Allah'ın merhametine mazhar olanlar dışında, kimseye yardım da edilmez. O, gerçekten azîzdir, rahîmdir (üstün kudret sahibidir, merhamet ve ihsanı boldur). [23,101; 70,10-11]

Süleyman Ateş

O gün dost, dostundan bir şey savamaz. Ve onlara yardım da edilmez.

إِلَّا مَن رَّحِمَ ٱللَّهُ ۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ ﴿٤٢﴾

Ancak Allah kime acırsa o başka; şüphe yok ki odur üstün ve rahim.

Alİ Bulaç

Ancak Allah'ın rahmet ettiği başka. Şüphesiz O, üstün ve güçlü olandır, esirgeyendir.

Çeviriyazı

illâ mer raḥime-llâh. innehû hüve-l`azîzü-rraḥîm.

Diyanet İşleri

Yalnız, Allah'ın merhamet ettiği kimseler bunların dışındadır. O, şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.

Diyanet Vakfı

Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz O, üstündür, merhametlidir.

Edip Yüksel

Yalnız ALLAH'ın merhamet ettikleri hariç. O Üstündür, Rahimdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, çok merhamet edicidir.

Öztürk

Allah'ın rahmet ettiği kimse müstesna. Allah Azîz'dir, Rahîm'dir.

Suat Yıldırım

O gün dost dosta fayda veremez. Allah'ın merhametine mazhar olanlar dışında, kimseye yardım da edilmez. O, gerçekten azîzdir, rahîmdir (üstün kudret sahibidir, merhamet ve ihsanı boldur). [23,101; 70,10-11]

Süleyman Ateş

Ancak Allah'ın acıdığı kimseler (kurtulur). Şüphesiz O, üstündür esirgeyendir.

إِنَّ شَجَرَتَ ٱلزَّقُّومِ ﴿٤٣﴾

Şüphe yok ki zakkum ağacı.

Alİ Bulaç

Doğrusu, o zakkum ağacı;

Çeviriyazı

inne şecerate-zzeḳḳûm.

Diyanet İşleri

Doğrusu günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz zakkum ağacı,

Edip Yüksel

Elbette, zakkum ağacı

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten zakkum ağacı,

Öztürk

Şu bir gerçek ki zakkum ağacı,

Suat Yıldırım

Muhakkak ki zakkum ağacı, günahkârların yiyeceğidir.

Süleyman Ateş

Zakkum ağacı,

طَعَامُ ٱلْأَثِيمِ ﴿٤٤﴾

Suçluların yemeğidir.

Alİ Bulaç

Günahkar olanın yemeğidir.

Çeviriyazı

ṭa`âmü-l'eŝîm.

Diyanet İşleri

Doğrusu günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir.

Diyanet Vakfı

Günahkarların yemeğidir.

Edip Yüksel

Günahkarın yiyeceğidir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Günahkârların yemeğidir.

Öztürk

Suçluların yemeğidir.

Suat Yıldırım

Muhakkak ki zakkum ağacı, günahkârların yiyeceğidir.

Süleyman Ateş

Günahkarların yemeğidir.

كَٱلْمُهْلِ يَغْلِى فِى ٱلْبُطُونِ ﴿٤٥﴾

Erimiş bakıra, kurşuna benzer, karınlarda kaynar.

Alİ Bulaç

Pota gibi; karınlarda kaynar-durur;

Çeviriyazı

kelmühl. yaglî fi-lbüṭûn.

Diyanet İşleri

Doğrusu günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir.

Diyanet Vakfı

O, karınlarda maden eriyiği kaynar.

Edip Yüksel

Derişik asit gibi ve midelerde kaynayacaktır

Elmalılı Hamdi Yazır

O pota gibi karınlarda kaynar.

Öztürk

Erimiş maden misali, karınlarda kaynar.

Suat Yıldırım

Kaynar su nasıl fokurdarsa, o da erimiş maden gibi karınlarında fokurdar.

Süleyman Ateş

Pota gibi karınlarda kaynar.

كَغَلْىِ ٱلْحَمِيمِ ﴿٤٦﴾

Kaynar su gibi.

Alİ Bulaç

Kaynar-suyun kaynaması gibi.

Çeviriyazı

kegalyi-lḥamîm.

Diyanet İşleri

Doğrusu günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir.

Diyanet Vakfı

Sıcak suyun kaynaması gibi.

Edip Yüksel

Sıcak suyun kaynaması gibi.

Elmalılı Hamdi Yazır

O, kızgın bir sıvının kaynaması gibidir.

Öztürk

Sıcak suyun kaynaması gibi...

Suat Yıldırım

Kaynar su nasıl fokurdarsa, o da erimiş maden gibi karınlarında fokurdar.

Süleyman Ateş

Sıcak suyun kaynaması gibi.

خُذُوهُ فَٱعْتِلُوهُ إِلَىٰ سَوَآءِ ٱلْجَحِيمِ ﴿٤٧﴾

Tutun onu da sürüyün koca cehennemin ta ortasına.

Alİ Bulaç

\"Onu tutun da cehennemin orta yerine sürükleyin.\"

Çeviriyazı

ḫuẕûhü fa`tilûhü ilâ sevâi-lceḥîm.

Diyanet İşleri

\"Suçluyu yakalayın, cehennemin ortasına sürükleyin, sonra başına azap olarak kaynar su dökün\" denir, sonra ona: \"Tad bakalım, hani şerefli olan, değerli olan yalnız sendin. İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir\" denir.

Diyanet Vakfı

(Allah zebanilere emreder): Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin!

Edip Yüksel

Onu yakalayın ve cehennemin ortasına sürükleyin.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah meleklere şöyle emreder. \"Şunu tutun da Cehennem'in ortasına sürükleyin.\"

Öztürk

\"Tutun onu, cehennemin tam ortasına götürün!\"

Suat Yıldırım

Allah Zebanîlere: “Tutun onu da, buyurur, cehennemin ta ortasına sürükleyin.Sonra da başının üstünden kaynar su dökün!”ve deyin ki: “Tat bakalım! Hani üstündün, kudretliydin, asildin!”İşte hakkında şüphe ve mücadele ettiğiniz o gerçek budur. [52,13-15]

Süleyman Ateş

(Allah, zebanilere emreder): \"Tutun onu, cehennemin ortasına sürükleyin.\"

ثُمَّ صُبُّوا۟ فَوْقَ رَأْسِهِۦ مِنْ عَذَابِ ٱلْحَمِيمِ ﴿٤٨﴾

Sonra da dökün kaynar suyu azab olarak tepesine.

Alİ Bulaç

\"Sonra kaynar suyun azabından başının üstüne dökün;\"

Çeviriyazı

ŝümme ṣubbû fevḳa ra'sihî min `aẕâbi-lḥamîm.

Diyanet İşleri

\"Suçluyu yakalayın, cehennemin ortasına sürükleyin, sonra başına azap olarak kaynar su dökün\" denir, sonra ona: \"Tad bakalım, hani şerefli olan, değerli olan yalnız sendin. İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir\" denir.

Diyanet Vakfı

Sonra başına azap olarak kaynar su dökün!

Edip Yüksel

Sonra başına kaynar su azabından dökün.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Sonra onun başının üstüne kaynar su azabından dökün.\"

Öztürk

\"Sonra başının üstüne, kaynar su azabından dökün!\"

Suat Yıldırım

Allah Zebanîlere: “Tutun onu da, buyurur, cehennemin ta ortasına sürükleyin.Sonra da başının üstünden kaynar su dökün!”ve deyin ki: “Tat bakalım! Hani üstündün, kudretliydin, asildin!”İşte hakkında şüphe ve mücadele ettiğiniz o gerçek budur. [52,13-15]

Süleyman Ateş

Sonra başının üstüne kaynar su azabından dökün!

ذُقْ إِنَّكَ أَنتَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْكَرِيمُ ﴿٤٩﴾

Tat, şüphe yok ki sen üstündün, kerem sahibiydin.

Alİ Bulaç

\"(Azabı) Tad; çünkü sen, (kendince) üstün, onurluydun.\"

Çeviriyazı

ẕuḳ. inneke ente-l`azîzü-lkerîm.

Diyanet İşleri

\"Suçluyu yakalayın, cehennemin ortasına sürükleyin, sonra başına azap olarak kaynar su dökün\" denir, sonra ona: \"Tad bakalım, hani şerefli olan, değerli olan yalnız sendin. İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir\" denir.

Diyanet Vakfı

(Ve deyin ki:) Tat bakalım. Hani sen kendince üstündün, şerefliydin!

Edip Yüksel

\"Tad bakalım; sen çok üstün ve şerefliydin!\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Ona şöyle denir! \"Tat bakalım azabı! hani sen kendine göre çok güçlü ve çok üstündün.

Öztürk

\"Tat bakalım! Hani sen onurluydun, seçkindin.\"

Suat Yıldırım

Allah Zebanîlere: “Tutun onu da, buyurur, cehennemin ta ortasına sürükleyin.Sonra da başının üstünden kaynar su dökün!”ve deyin ki: “Tat bakalım! Hani üstündün, kudretliydin, asildin!”İşte hakkında şüphe ve mücadele ettiğiniz o gerçek budur. [52,13-15]

Süleyman Ateş

Tad, zira sen kendince üstündün, şerefliydin.

إِنَّ هَٰذَا مَا كُنتُم بِهِۦ تَمْتَرُونَ ﴿٥٠﴾

Gerçekten de buydu şüphe ettiğiniz.

Alİ Bulaç

\"Gerçekten bu, sizin kuşkuya kapıldığınız şeydir.\"

Çeviriyazı

inne hâẕâ mâ küntüm bihî temterûn.

Diyanet İşleri

\"Suçluyu yakalayın, cehennemin ortasına sürükleyin, sonra başına azap olarak kaynar su dökün\" denir, sonra ona: \"Tad bakalım, hani şerefli olan, değerli olan yalnız sendin. İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir\" denir.

Diyanet Vakfı

İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir.

Edip Yüksel

\"Bu, işte kuşkulanıp durduğunuz şeydir.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte sizin inkâr edip durduğunuz şey budur.\"

Öztürk

\"İşte budur o kuşkulanıp durduğunuz şey.\"

Suat Yıldırım

Allah Zebanîlere: “Tutun onu da, buyurur, cehennemin ta ortasına sürükleyin.Sonra da başının üstünden kaynar su dökün!”ve deyin ki: “Tat bakalım! Hani üstündün, kudretliydin, asildin!”İşte hakkında şüphe ve mücadele ettiğiniz o gerçek budur. [52,13-15]

Süleyman Ateş

İşte o kuşkulanıp durduğunuz şey budur!\"

إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى مَقَامٍ أَمِينٍۢ ﴿٥١﴾

Şüphe yok ki çekinenler, emin bir makamdadır.

Alİ Bulaç

Muttakilere gelince; muhakkak onlar, güvenli bir makamdadırlar.

Çeviriyazı

inne-lmütteḳîne fî meḳâmin emîn.

Diyanet İşleri

Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlar ise, güvenli bir yerde, bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.

Diyanet Vakfı

Müttakiler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar.

Edip Yüksel

Erdemli olanlar ise güvenlikli bir makamdadırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki kötülükten sakınanlar güvenli bir makamdadırlar.

Öztürk

Korunup sakınanlar, güvenli bir makamdadır;

Suat Yıldırım

Müttakiler güvenli bir makamdadırlar:Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar.Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz.Onlar canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla isterler.İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar.Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur.İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!

Süleyman Ateş

Korunanlar ise güvenli bir makamdadır.

فِى جَنَّٰتٍۢ وَعُيُونٍۢ ﴿٥٢﴾

Cennetlerde ve akarsuların kıyılarında.

Alİ Bulaç

Cennetlerde ve pınarlarda,

Çeviriyazı

fî cennâtiv ve`uyûn.

Diyanet İşleri

Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlar ise, güvenli bir yerde, bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.

Diyanet Vakfı

Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.

Edip Yüksel

Bahçeler ve pınarlar içerisinde.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.

Öztürk

Bahçelerde, pınar başlarında.

Suat Yıldırım

Müttakiler güvenli bir makamdadırlar:Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar.Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz.Onlar canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla isterler.İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar.Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur.İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!

Süleyman Ateş

Bahçelerde ve çeşme başlarında.

يَلْبَسُونَ مِن سُندُسٍۢ وَإِسْتَبْرَقٍۢ مُّتَقَٰبِلِينَ ﴿٥٣﴾

İnce ve kalın ipekliler giyerler, karşıkarşıya otururlar.

Alİ Bulaç

Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler, karşılıklı (otururlar).

Çeviriyazı

yelbesûne min sündüsiv veistebraḳim müteḳâbilîn.

Diyanet İşleri

İnce ipekten ve parlak atlastan giyinerek karşılıklı otururlar.

Diyanet Vakfı

İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.

Edip Yüksel

İpek ve atlastan giysiler içinde karşılıklı otururlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı olarak otururlar.

Öztürk

İnce ipekten, parlak atlastan giymiş olarak, karşılıklı oturmaktadırlar.

Suat Yıldırım

Müttakiler güvenli bir makamdadırlar:Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar.Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz.Onlar canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla isterler.İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar.Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur.İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!

Süleyman Ateş

İnce ipekten ve parlak atlastan giysiler giyerek karşılıklı otururlar.

كَذَٰلِكَ وَزَوَّجْنَٰهُم بِحُورٍ عِينٍۢ ﴿٥٤﴾

Böyle işte ve onları evlendiririz iri gözlü hurilerle.

Alİ Bulaç

İşte böyle; ve Biz onları iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir.

Çeviriyazı

keẕâlik. vezevvecnâhüm biḥûrin `în.

Diyanet İşleri

Bu böyledir; onları iri siyah gözlü hurilerle eşlendiririz.

Diyanet Vakfı

İşte böyle. Bunun yanısıra biz onları, iri gözlü hurilerle evlendiririz.

Edip Yüksel

Bu böyledir; onlara güzel eşler vermişizdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte böyle, biz onları ayrıca iri siyah gözlü hurilerle evlendiririz.

Öztürk

İşte böyle! Onları iri gözlü hurilerle de eşleştirmişizdir.

Suat Yıldırım

Müttakiler güvenli bir makamdadırlar:Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar.Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz.Onlar canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla isterler.İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar.Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur.İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!

Süleyman Ateş

Ayrıca onları, iri gözlü hurilerle de evlendirmişizdir.

يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَٰكِهَةٍ ءَامِنِينَ ﴿٥٥﴾

Orada emin bir halde her çeşit meyvelar isterler.

Alİ Bulaç

Orda, güvenlik içinde her türlü meyveyi istiyorlar;

Çeviriyazı

yed`ûne fîhâ bikülli fâkihetin âminîn.

Diyanet İşleri

Orada, güven içinde olarak her yemişi isteyebilirler.

Diyanet Vakfı

Orada, güven içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler.

Edip Yüksel

Tam bir güvenlik içinde her meyveyi isterler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar orada güven içinde her çeşit meyveyi isteyebilirler.

Öztürk

Orada, güvenli bir biçimde her türlü meyveyi isterler.

Suat Yıldırım

Müttakiler güvenli bir makamdadırlar:Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar.Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz.Onlar canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla isterler.İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar.Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur.İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!

Süleyman Ateş

Orada, güven içinde, her meyveyi isterler.

لَا يَذُوقُونَ فِيهَا ٱلْمَوْتَ إِلَّا ٱلْمَوْتَةَ ٱلْأُولَىٰ ۖ وَوَقَىٰهُمْ عَذَابَ ٱلْجَحِيمِ ﴿٥٦﴾

İlk ölümden başka ölüm tatmazlar orada ve onları korur koca cehennemin azabından.

Alİ Bulaç

Orda, ilk ölümün dışında başka ölüm tadmazlar. Ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur.

Çeviriyazı

lâ yeẕûḳûne fîhe-lmevte ille-lmevtete-l'ûlâ. veveḳâhüm `aẕâbe-lceḥîm.

Diyanet İşleri

Orada, ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Rabbin lütfuyla onları cehennem azabından korumuştur. İşte büyük kurtuluş budur.

Diyanet Vakfı

İlk tattıkları ölüm dışında, orada artık ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur (sürekli hayata kavuşmuşlardır).

Edip Yüksel

Orada, ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. Onları cehennem azabından korumuştur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.

Öztürk

Orada, ilk ölüm dışında ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.

Suat Yıldırım

Müttakiler güvenli bir makamdadırlar:Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar.Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz.Onlar canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla isterler.İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar.Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur.İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!

Süleyman Ateş

Orada ilk ölümden başka ölüm tadmazlar (sürekli yaşarlar). Ve (Allah) onları cehennem azabından korumuştur.

فَضْلًۭا مِّن رَّبِّكَ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ ٱلْفَوْزُ ٱلْعَظِيمُ ﴿٥٧﴾

Rabbinden bir lütuf ve ihsan olarak; budur o büyük kurtuluşun, murada erişin ta kendisi.

Alİ Bulaç

Senin Rabbinden, bir fazl ve (lütuf) olarak. İşte büyük 'mutluluk ve kurtuluş' budur.

Çeviriyazı

faḍlem mir rabbik. ẕâlike hüve-lfevzü-l`ażîm.

Diyanet İşleri

Orada, ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Rabbin lütfuyla onları cehennem azabından korumuştur. İşte büyük kurtuluş budur.

Diyanet Vakfı

(Bunlar) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir). İşte büyük kurtuluş budur.

Edip Yüksel

Rabbinin bir lütfu olarak. İşte büyük zafer budur.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Bunların hepsi) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir.) İşte büyük kurtuluş budur.

Öztürk

Rabbinden bir lütuf olarak böyledir. İşte budur o büyük başarı.

Suat Yıldırım

Müttakiler güvenli bir makamdadırlar:Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar.Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz.Onlar canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla isterler.İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar.Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur.İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!

Süleyman Ateş

Rabbinden bir lutuf olarak (bu ni'metler kendilerine verilmiştir). İşte, o büyük başarı budur.

فَإِنَّمَا يَسَّرْنَٰهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ ﴿٥٨﴾

Gerçekten de öğüt alsınlar diye Kur'an'ı senin dilinle indirdik, okuyuşunu da kolaylaştırdık.

Alİ Bulaç

Belki onlar öğüt alıp-düşünürler diye, Biz onu (Kur'an'ı), senin dilinle kolaylaştırdık.

Çeviriyazı

feinnemâ yessernâhü bilisânike le`allehüm yeteẕekkerûn.

Diyanet İşleri

Biz, öğüt alırlar diye, Kuran'ı senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık. Sen bekle, onlar da beklemektedirler.

Diyanet Vakfı

Biz onu (Kur'an'ı), öğüt alalar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık.

Edip Yüksel

Öğüt alsınlar diye senin dilinle onu kolaylaştırdık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz Kur'ân'ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki onlar öğüt alırlar.

Öztürk

Biz o Kur'an'ı senin dilinle/senin diline kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alabilsinler.

Suat Yıldırım

Biz Kur'ân’ı, insanlar iyi anlayıp ibret alsınlar diye, senin dilinle indirerek anlaşılmasını kolaylaştırdık.

Süleyman Ateş

Biz o(Kur'a)nı senin diline kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.

فَٱرْتَقِبْ إِنَّهُم مُّرْتَقِبُونَ ﴿٥٩﴾

Artık gözetle, bekle; şüphe yok ki onlar da gözetlemedeler, beklemedeler.

Alİ Bulaç

Öyleyse sen gözleyip-bekle; elbette onlar da gözleyip-bekliyorlar.

Çeviriyazı

ferteḳib innehüm mürteḳibûn.

Diyanet İşleri

Biz, öğüt alırlar diye, Kuran'ı senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık. Sen bekle, onlar da beklemektedirler.

Diyanet Vakfı

(Yine de inanmayanların başlarına gelecekleri) bekle; onlar da beklemektedirler.

Edip Yüksel

Öyleyse bekle; onlar da beklemektedirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Artık sen onların başlarına gelecekleri bekle: Çünkü onlar da bekleyip durmaktadırlar.

Öztürk

Artık, beklemeye geç! Çünkü onlar da beklemekteler.

Suat Yıldırım

O halde neticeyi bekle!Zaten onlar da senin başına bir felaket gelmesini can atarak beklemektedirler. [58,21; 40,51-52]

Süleyman Ateş

Biraz bekle, onlar da beklemektedirler (yakında başlarına neler geleceğini göreceklerdir).