Main pages

Surah Qaf [Qaf] in Turkish

Surah Qaf [Qaf] Ayah 45 Location Maccah Number 50

قٓ ۚ وَٱلْقُرْءَانِ ٱلْمَجِيدِ ﴿١﴾

Kaaf, andolsun büyük ve şerefli Kur'an'a.

Alİ Bulaç

Kaf. 'Şerefli üstün' Kur'an'a andolsun.

Çeviriyazı

ḳâf. velḳur'âni-lmecîd.

Diyanet İşleri

Kaf. Şanlı Kuran'a and olsun.

Diyanet Vakfı

Kaf. Şerefli Kur'an'a andolsun.

Edip Yüksel

Q, şanlı Kuran'a andolsun

Elmalılı Hamdi Yazır

Kâf. Şanlı ve şerefli Kur'an'a andolsun ki,

Öztürk

Kaf. Şanı yüce, ilahî cömertlikle dolu Kur'an'a yemin olsun ki,

Suat Yıldırım

Kâf. Şanlı şerefli Kur'ân hakkı için.

Süleyman Ateş

Kaf. Zikir'li (uyarıcı, şerefli) Kur'an'a andolsun,

بَلْ عَجِبُوٓا۟ أَن جَآءَهُم مُّنذِرٌۭ مِّنْهُمْ فَقَالَ ٱلْكَٰفِرُونَ هَٰذَا شَىْءٌ عَجِيبٌ ﴿٢﴾

Hayır, onlar, içlerinden bir korkutucunun gelmesine şaşıp kaldılar da kafirler, gerçekten de dediler, bu şaşılacak bir şey.

Alİ Bulaç

Hayır, onlara kendilerinden bir uyarıcı gelmesine şaştılar da, o kafirler: \"Bu şaşılacak bir şey\" dediler.

Çeviriyazı

bel `acibû en câehüm münẕirum minhüm feḳâle-lkâfirûne hâẕâ şey'ün `acîb.

Diyanet İşleri

Kafirler, Aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar da: \"Bu şaşılacak bir şey; öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman dirilecek miyiz? Bu, ihtimali olmayan bir dönüştür\" dediler.

Diyanet Vakfı

Aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar da, kafirler şöyle dediler: \"Bu şaşılacak bir şeydir.\"

Edip Yüksel

İçlerinden bir uyarıcının kendilerine gelmesini tuhaf karşıladılar! Kafirler, \"Bu tuhaf bir şey\" dediler,

Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu kâfirler kendi içlerinden uyarıcı bir peygamber geldiğine şaşırdılar da dediler ki: \"Bu şaşılacak bir şeydir!

Öztürk

İş sanıldığı gibi değil! Kendilerine içlerinden bir uyarıcı geldi diye şaştılar da şöyle dediler o küfre batanlar: \"Acayip şey bu!\"

Suat Yıldırım

Doğrusu, onlar, kendilerinden birinin, uyarıp irşad etmek için gelmesine şaşırdılar da kâfirler: “Bu, ne tuhaf şey!” dediler, “Biz ölüp de toprak olduktan sonra mı dirileceğiz? Bu, aklın alamayacağı kadar uzak bir ihtimal!” [10,2]

Süleyman Ateş

İçlerinden bir uyarıcı gelmesine şaştılar da, o kafirler: \"Bu tuhaf bir şeydir\" dediler.

أَءِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًۭا ۖ ذَٰلِكَ رَجْعٌۢ بَعِيدٌۭ ﴿٣﴾

Ölüp bir yığın toprak olduktan sonra mı? Bu, pek uzak, pek olmayacak bir dönüş.

Alİ Bulaç

\"Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (yeniden diriltilecek mişiz)? Bu uzak bir dönüş (iddiasıdır).\"

Çeviriyazı

eiẕâ mitnâ vekünnâ türâbâ. ẕâlike rac`um be`îd.

Diyanet İşleri

Kafirler, Aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar da: \"Bu şaşılacak bir şey; öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman dirilecek miyiz? Bu, ihtimali olmayan bir dönüştür\" dediler.

Diyanet Vakfı

\"Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirileceğiz)? Bu, akla uzak bir dönüştür.\"

Edip Yüksel

\"Ölüp toprak olduktan sonra mı? Bu imkansız bir dönüştür.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi (tekrar) dirileceğiz? bu dönüş çok uzaktır.\"

Öztürk

Ölünce mi, biz toprak olunca mı? Çok uzak bir dönüştür bu.\"

Suat Yıldırım

Doğrusu, onlar, kendilerinden birinin, uyarıp irşad etmek için gelmesine şaşırdılar da kâfirler: “Bu, ne tuhaf şey!” dediler, “Biz ölüp de toprak olduktan sonra mı dirileceğiz? Bu, aklın alamayacağı kadar uzak bir ihtimal!” [10,2]

Süleyman Ateş

Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (tekrar bedene döneceğiz)? Bu, uzak bir dönüştür.

قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنقُصُ ٱلْأَرْضُ مِنْهُمْ ۖ وَعِندَنَا كِتَٰبٌ حَفِيظٌۢ ﴿٤﴾

Gerçekten de yeryüzü, onlardan neyi eksiltir, biliriz biz ve katımızdadır her şeyi koruyan ve zapteden kitap.

Alİ Bulaç

Doğrusu Biz, yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımız'da (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır.

Çeviriyazı

ḳad `alimnâ mâ tenḳuṣu-l'arḍu minhüm. ve`indenâ kitâbün ḥafîż.

Diyanet İşleri

Onlardan kimlerin ölüp toprağa karıştığını biliyoruz. Katımızda her şeyi unutulmaktan koruyan bir kitap vardır.

Diyanet Vakfı

Biz, toprağın onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz. Yanımızda o bilgileri koruyan bir kitap vardır.

Edip Yüksel

Yeryüzünün onlardan kimi alıp götürdüğünü bilmişizdir. Yanımızda koruyan bir kayıt vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat biz toprağın onlardan neyi eksilttiğini elbette biliyoruz. Yanımızda herşeyi kaydedip muhafaza eden bir kitap vardır.

Öztürk

Toprağın onlardan neyi eksilttiğini pek iyi bilmişizdir biz. Her şeyi saklayıp koruyan bir Kitap var katımızda.

Suat Yıldırım

Biz toprağın, onların bedenlerini (hücre hücre) nasıl çürüttüğünü tafsilatıyla biliriz. Zaten yanımızda her şeyin kayıtlı olduğu şaşmaz bir sicil vardır.

Süleyman Ateş

Biz yerin, onlar(ın cesetlerin)den ne eksilttiğini bilmişizdir. Yanımızda (her şeyi) zapteden bir Kitap vardır.

بَلْ كَذَّبُوا۟ بِٱلْحَقِّ لَمَّا جَآءَهُمْ فَهُمْ فِىٓ أَمْرٍۢ مَّرِيجٍ ﴿٥﴾

Hayır, gerçek olan Kur'an, onlara gelince yalanladılar da şimdi darmadağın bir işe daldılar.

Alİ Bulaç

Hayır, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar, derin bir sarsıntı içinde bulunuyorlar.

Çeviriyazı

bel keẕẕebû bilḥaḳḳi lemmâ câehüm fehüm fî emrim merîc.

Diyanet İşleri

Hayır; onlar, gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar; kararsızlık içindedirler.

Diyanet Vakfı

Bilakis onlar, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.

Edip Yüksel

Oysa onlar gerçek kendilerine geldiği zaman onu yalanladılar; kararsızlık içindedirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu hak kendilerine geldiği zaman yalanladılar da şimdi karmakarışık bir ıztırap içindeler.

Öztürk

Hayır, hayır! Onlar, hak kendilerine geldiğinde, onu yalanladılar. Şimdi perişan mı perişan bir durum içindedirler.

Suat Yıldırım

Bilakis onlar, kendi önlerine kadar gelen gerçeği yalan saydılar.Artık onlar kararsızlık ve perişanlık içindedirler.

Süleyman Ateş

Doğrusu onlar, hak kendilerine gelince onu yalanladılar. Şimdi onlar çalkantılı bir durumun içindedirler.

أَفَلَمْ يَنظُرُوٓا۟ إِلَى ٱلسَّمَآءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَٰهَا وَزَيَّنَّٰهَا وَمَا لَهَا مِن فُرُوجٍۢ ﴿٦﴾

Bakmazlar mı üstlerindeki göğe? Nasıl kurduk onu ve bezedik ve bir yarığı, yırtığı da yok.

Alİ Bulaç

Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik ve onu nasıl süsledik? Onun hiçbir çatlağı yok.

Çeviriyazı

efelem yenżurû ile-ssemâi fevḳahüm keyfe beneynâhâ vezeyyennâhâ vemâ lehâ min fürûc.

Diyanet İşleri

Onlar, üstlerindeki göğü nasıl yapmışız, süslemişizdir bir bakmazlar mı? Onda hiçbir çatlak da yoktur.

Diyanet Vakfı

Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız! Onda hiçbir çatlak da yok.

Edip Yüksel

Üstlerindeki göğe bakmadılar mı, onu hiçbir çatlağı olmadan nasıl yaptık ve onu nasıl süsledik?

Elmalılı Hamdi Yazır

Artık üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve süslemişiz, onun hiç bir çatlağı yoktur.

Öztürk

Bakmadılar mı üstlerindeki göğe ki nasıl kurduk onu, nasıl süsleyip nakışladık?! Yırtığı, çatlağı da yoktur onun.

Suat Yıldırım

Hiç üzerlerindeki göğe bakmazlar mı? Bakıp da Bizim onu nasıl sağlamca bina ettiğimizi, onda en ufak bir çatlaklık, dengesizlik olmadığını düşünmezler mi? [67,3-4]

Süleyman Ateş

Üstlerindeki göğe bakmadılar mı, onu nasıl yaptık, süsledik, hiçbir çatlağı yoktur?

وَٱلْأَرْضَ مَدَدْنَٰهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَٰسِىَ وَأَنۢبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍۭ بَهِيجٍۢ ﴿٧﴾

Ve yeryüzünü nasıl yaydık ve oraya metin dağlar koyduk ve orada, gözler, gönüller açan güzelim nebatları çifterçiftter bitirdik.

Alİ Bulaç

Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler) bitirdik.

Çeviriyazı

vel'arḍa medednâhâ veelḳaynâ fîhâ ravâsiye veembetnâ fîhâ min külli zevcim behîc.

Diyanet İşleri

Allah'a yönelen her kula öğüt ve bir belge olarak yeryüzünü yaydık, oraya sabit dağlar yerleştirdik, orada her güzel türden yetiştirdik.

Diyanet Vakfı

Yeryüzünü de döşedik ve ona sabit dağlar koyduk. Orada gönül açan her türden (bitkiler) yetiştirdik.

Edip Yüksel

Yeri ise yaydık, içine dağlar yerleştirdik ve içinde her çeşit güzel bitkiler yetiştirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yeri de nasıl uzatmış, üzerine sabit dağlar oturtmuşuz. Orada görünüşü güzel her çeşit bitkiden çiftler yetiştirdik.

Öztürk

Yeryüzünü de biz uzatıp yaydık; denge noktaları yerleştirdik ona ve bitirdik onda, bakanları hayran bırakan her türlü çifti.

Suat Yıldırım

Yeri de döşedik, oraya dengeyi sağlayacak sağlam ulu dağlar yerleştirdik. Orada, gönüller, gözler açan her çeşit bitkiden çiftler bitirdik. [51,49; 36,36]

Süleyman Ateş

Arzı nasıl yaydık, ona sağlam dağlar attık, onda her güzel çifti bitirdik!

تَبْصِرَةًۭ وَذِكْرَىٰ لِكُلِّ عَبْدٍۢ مُّنِيبٍۢ ﴿٨﴾

Mabuduna dönen her kulun, can gözünü açmak ve ona, ibret ve öğüt vermek için.

Alİ Bulaç

(Bunlar,) 'İçten Allah'a yönelen' her kul için 'hikmetle bakan bir iç göz' ve bir zikirdir.

Çeviriyazı

tebṣiratev veẕikrâ likülli `abdim münîb.

Diyanet İşleri

Allah'a yönelen her kula öğüt ve bir belge olarak yeryüzünü yaydık, oraya sabit dağlar yerleştirdik, orada her güzel türden yetiştirdik.

Diyanet Vakfı

Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ibret vermek için (bütün bunları yaptık).

Edip Yüksel

Her yönelen kul için bu bir aydınlatma ve mesajdır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bunlar, Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ona ibret vermek içindir.

Öztürk

İbretle bakılası, gönüller açıcı şeyler olarak; hakka yönelen her kula öğüt olarak.

Suat Yıldırım

Bütün bunları, Allah'a yönelecek her kula Yaradan’ın kudretini hatırlatması, dersler veren birer basiret nişanesi ve ibret numunesi olması için yaptık.

Süleyman Ateş

(Bütün bunları) Allah'a yönelen her kulun, gönül gözünü açmak için ve (ona) ibret vermek için (yaptık).

وَنَزَّلْنَا مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءًۭ مُّبَٰرَكًۭا فَأَنۢبَتْنَا بِهِۦ جَنَّٰتٍۢ وَحَبَّ ٱلْحَصِيدِ ﴿٩﴾

Ve gökten de kutlu bir yağmur yağdırmadayız da o sayede bağlar, bahçeler ve biçilecek taneler, yeşertip bitirmedeyiz.

Alİ Bulaç

Ve gökten mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik.

Çeviriyazı

venezzelnâ mine-ssemâi mâem mübâraken feembetnâ bihî cennâtiv veḥabbe-lḥaṣîd.

Diyanet İşleri

Gökten bereketli bir su indirdik, kullara rızık olmak üzere onunla bahçeler, biçilecek taneli ekinler, küme küme tomurcukları olan boylu hurma ağaçları yetiştirdik. O su ile ölü yeri dirilttik. İşte insanların diriltilmesi de böyledir.

Diyanet Vakfı

Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek daneler bitirdik.

Edip Yüksel

Ve gökten kutlu bir su indirerek onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir de gökten bereketli bir su indirip de onunla bağlar, bahçeler ve biçilecek taneler bitirmekteyiz.

Öztürk

Gökten, kutlu ve bereketli bir su indirdik de onunla bahçeler yeşerttik, hasatlanacak daneler yetiştirdik.

Suat Yıldırım

Gökten bereketli bir su indirdik. Onunla bahçeler ve biçilen ekinler, salkım salkım meyveleriyle ulu hurma ağaçları yetiştirdik.

Süleyman Ateş

Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek dane(li ekin)ler bitirdik.

وَٱلنَّخْلَ بَاسِقَٰتٍۢ لَّهَا طَلْعٌۭ نَّضِيدٌۭ ﴿١٠﴾

Ve hurma ağaçları ki boy atıp uzar ve meyveleri, birbirine bitişmiş, adeta istiflenmiştir.

Alİ Bulaç

Ve birbiri üstüne dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da.

Çeviriyazı

vennaḫle bâsiḳâtil lehâ ṭal`un neḍîd.

Diyanet İşleri

Gökten bereketli bir su indirdik, kullara rızık olmak üzere onunla bahçeler, biçilecek taneli ekinler, küme küme tomurcukları olan boylu hurma ağaçları yetiştirdik. O su ile ölü yeri dirilttik. İşte insanların diriltilmesi de böyledir.

Diyanet Vakfı

Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir.

Edip Yüksel

Küme küme tomurcuklara sahip yüksek hurma ağaçları yetiştirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik.

Öztürk

Yüksek yüksek hurma ağaçları büyüttük. Birbirine girmiş kümeler halinde tomurcukları vardır onların.

Suat Yıldırım

Gökten bereketli bir su indirdik. Onunla bahçeler ve biçilen ekinler, salkım salkım meyveleriyle ulu hurma ağaçları yetiştirdik.

Süleyman Ateş

Birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları yetiştirdik;

رِّزْقًۭا لِّلْعِبَادِ ۖ وَأَحْيَيْنَا بِهِۦ بَلْدَةًۭ مَّيْتًۭا ۚ كَذَٰلِكَ ٱلْخُرُوجُ ﴿١١﴾

Kullara rızık olarak ve o yağmurla ölü şehri diriltiriz, işte kabirden çıkış da böyledir.

Alİ Bulaç

Kullara rızık olmak üzere. Ve onunla (o suyla) ölü bir şehri dirilttik. İşte (ölümden sonra) diriliş de böyledir.

Çeviriyazı

rizḳal lil`ibâdi veaḥyeynâ bihî beldetem meytâ. keẕâlike-lḫurûc.

Diyanet İşleri

Gökten bereketli bir su indirdik, kullara rızık olmak üzere onunla bahçeler, biçilecek taneli ekinler, küme küme tomurcukları olan boylu hurma ağaçları yetiştirdik. O su ile ölü yeri dirilttik. İşte insanların diriltilmesi de böyledir.

Diyanet Vakfı

Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir.

Edip Yüksel

Kullara bir besin olarak. Onunla bölgeyi dirilttik. Çıkış (diriliş) de böyledir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bunları kullara rızık olması için (yetiştirmekteyiz). O su ile ölü bir toprağa can verdik, işte hayata çıkış da böyledir.

Öztürk

Kullara rızık olsun diye. Ve o suyla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte böyledir topraktan fışkırış.

Suat Yıldırım

Bütün bunlar kullarımıza rızık vermek içindir. Hem o su ile ölü toprağa hayat verdik.İşte ölmüş insanların mezarlarından çıkışı da böyle olacaktır. [40,57; 46,33; 41,39]

Süleyman Ateş

Kullara rızık olması için. Ve o su ile, ölü bir ülkeye can verdik. İşte çıkış da öyledir.

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍۢ وَأَصْحَٰبُ ٱلرَّسِّ وَثَمُودُ ﴿١٢﴾

Onlardan önce Nuh kavmi ve Ashabı Ress ve Semud kavmi de yalanlamışlardı.

Alİ Bulaç

Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud (kavmi) de yalanladı.

Çeviriyazı

keẕẕebet ḳablehüm ḳavmü nûḥiv veaṣḥâbü-rrassi veŝemûd.

Diyanet İşleri

Onlardan önce Nuh milleti, Ressliler, Semud, Ad, Firavun milletleri, Lut'un kardeşleri, Eykeliler, Tubba milleti de yalanlamışlardı; evet bunların hepsi peygamberleri yalanlamışlardı da tehdidim gerçekleşmişti.

Diyanet Vakfı

Onlardan önce Nuh kavmi, Res halkı ve Semud da yalanlamıştı.

Edip Yüksel

Onlardan önce Nuh'un halkı, Res'liler ve Semud da yalanlamıştı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlardan önce Nuh'un kavmi, Ress halkı ve Semûd da yalanlamıştı.

Öztürk

Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı, Semûd kavmi yalanlamıştı.

Suat Yıldırım

Onlardan önce Nûh halkı, Ashab-ı Ress, Semûd, Âd, Firavun halkları. Lût'un hemşehrileri, Ashab-ı Eyke ve Tübba’ halkı da hakkı yalanladılar.Evet onların hepsi peygamberleri yalancı saydılar da tehdidime müstehak oldular, azaba çarptırıldılar.

Süleyman Ateş

Onlardan önce Nuh kavmi, Resliler ve Semud (kavmi) de yalanlamıştı.

وَعَادٌۭ وَفِرْعَوْنُ وَإِخْوَٰنُ لُوطٍۢ ﴿١٣﴾

Ve Âd ve Firavun kavimleri ve Lut'un kardeşleri.

Alİ Bulaç

Ad, Firavun ve Lut'un kardeşleri,

Çeviriyazı

ve`âdüv vefir`avnü veiḫvânü lûṭ.

Diyanet İşleri

Onlardan önce Nuh milleti, Ressliler, Semud, Ad, Firavun milletleri, Lut'un kardeşleri, Eykeliler, Tubba milleti de yalanlamışlardı; evet bunların hepsi peygamberleri yalanlamışlardı da tehdidim gerçekleşmişti.

Diyanet Vakfı

Ad ve Firavun ile Lut'un kardeşleri de (yalanladılar).

Edip Yüksel

Ad, Firavun ve Lut'un kardeşleri...

Elmalılı Hamdi Yazır

Âd, Firavun, Lût'un kardeşleri de (yalanladılar).

Öztürk

Âd, Firavun ve Lût'un halkı da...

Suat Yıldırım

Onlardan önce Nûh halkı, Ashab-ı Ress, Semûd, Âd, Firavun halkları. Lût'un hemşehrileri, Ashab-ı Eyke ve Tübba’ halkı da hakkı yalanladılar.Evet onların hepsi peygamberleri yalancı saydılar da tehdidime müstehak oldular, azaba çarptırıldılar.

Süleyman Ateş

Ad, Fir'avn ve Lut'un kardeşleri (durumundaki kavmi),

وَأَصْحَٰبُ ٱلْأَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍۢ ۚ كُلٌّۭ كَذَّبَ ٱلرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ ﴿١٤﴾

Ve Ashabı Eyke ve Tubba' kavmi; hepsi de peygamberleri yalanlamışlardı da helak olmayı hak ettiler.

Alİ Bulaç

Eyke halkı ve Tubba' kavmi de. Hepsi elçileri yalanladı; böylece Benim tehdidim (onların üzerine) hak oldu.

Çeviriyazı

veaṣḥâbü-l'eyketi veḳavmü tübba`. küllün keẕẕebe-rrusüle feḥaḳḳa ve`îd.

Diyanet İşleri

Onlardan önce Nuh milleti, Ressliler, Semud, Ad, Firavun milletleri, Lut'un kardeşleri, Eykeliler, Tubba milleti de yalanlamışlardı; evet bunların hepsi peygamberleri yalanlamışlardı da tehdidim gerçekleşmişti.

Diyanet Vakfı

Eyke halkı ve Tübba' kavmi de. Bütün bunlar peygamberleri yalanladılar da tehdidim gerçekleşti!

Edip Yüksel

Eyke'liler ve Tubba' halkı da... Hepsi elçileri yalanladılar. Bunun üzerine tehdidim gerçekleşti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Eyke halkı ve Tübbâ kavmi de, bunların hepsi peygamberleri yalanladılar da (onlara) azabım hak oldu.

Öztürk

Eykeliler, Tübba' kavmi de. Hepsi resulleri yalanladı da duyurulan azap hak oldu.

Suat Yıldırım

Onlardan önce Nûh halkı, Ashab-ı Ress, Semûd, Âd, Firavun halkları. Lût'un hemşehrileri, Ashab-ı Eyke ve Tübba’ halkı da hakkı yalanladılar.Evet onların hepsi peygamberleri yalancı saydılar da tehdidime müstehak oldular, azaba çarptırıldılar.

Süleyman Ateş

Eyke halkı ve Tubba' kavmi. Bunların hepsi elçileri yalanlayıp, uyardığım(azab)ı hak ettiler.

أَفَعَيِينَا بِٱلْخَلْقِ ٱلْأَوَّلِ ۚ بَلْ هُمْ فِى لَبْسٍۢ مِّنْ خَلْقٍۢ جَدِيدٍۢ ﴿١٥﴾

İlk yaratışta aciz mi kaldık ki? Hayır; ama onlar, yeni bir yaratışta şüphe içindeler.

Alİ Bulaç

Ya, Biz ilk yaratılışta güçsüz mü düştük? Hayır, onlar 'karmaşık bir kuşku' içindedirler.

Çeviriyazı

efe`ayînâ bilḫalḳi-l'evvel. bel hüm fî lebsim min ḫalḳin cedîd.

Diyanet İşleri

Biz ilk yaratışta yorulduk mu? Hayır; onlar yeniden yaratılmaktan şüphe etmektedirler.

Diyanet Vakfı

İlk yaratmada acizlik mi gösterdik? Hayır, onlar yeni bir yaratma hususunda şüphe içindedirler.

Edip Yüksel

İlk yaratılıştan yorulduk mu ki? Doğrusu onlar yeni bir yaratılıştan kuşku içindedirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz ilk yaratmada acizlik mi gösterdik? Doğrusu, onlar yeni bir yaratılıştan şüphe içindedirler.

Öztürk

İlk yaratıştan âciz kalıp yorulmuş muyduk? Hayır, yeni bir yaratıştan kuşku içinde olan onlardır.

Suat Yıldırım

Biz ilkin yoktan yaratmada bir âcizlik, becerisizlik mi gösterdik ki bu tekrar yaratmada acze düşelim?Hayır! Öyle değil, onlar da böyle olmadığını bilirler. Ama yine de onlar bu yeniden yaratılıştan (dirilmeden) şüphe içindedirler. [30,27]

Süleyman Ateş

İlk yaratmadan aciz mi kaldık ki (yeniden yaratamayalım)? Doğrusu onlar yeni bir yaratmadan kuşku içindedirler:

وَلَقَدْ خَلَقْنَا ٱلْإِنسَٰنَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِۦ نَفْسُهُۥ ۖ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ ٱلْوَرِيدِ ﴿١٦﴾

Ve andolsun ki biz insanı yarattık ve nefsi, onu ne gibi vesveselere düşürür, biliriz ve biz, ona, şah damarından daha yakınız.

Alİ Bulaç

Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.

Çeviriyazı

veleḳad ḫalaḳne-l'insâne vena`lemü mâ tüvesvisü bihî nefsüh. venaḥnü aḳrabü ileyhi min ḥabli-lverîd.

Diyanet İşleri

And olsun ki insanı Biz yarattık; nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz; Biz ona şah damarından daha yakınız.

Diyanet Vakfı

Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.

Edip Yüksel

İnsanı biz yarattık ve onun kendi kendine neyi fısıldadığını iyi biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız.

Öztürk

Yemin olsun ki, insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biiriz. Biz ona, şah damarından daha yakınız.

Suat Yıldırım

İnsanı Biz yarattık. Onun için, nefsinin kendisine neler fısıldadığını, neler telkin ettiğini de Biz pek iyi biliriz.Çünkü Biz ona şahdamarından daha yakınız.

Süleyman Ateş

Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz, çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.

إِذْ يَتَلَقَّى ٱلْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ ٱلْيَمِينِ وَعَنِ ٱلشِّمَالِ قَعِيدٌۭ ﴿١٧﴾

Ne söyler, ne yaparsa yazan iki melek var, biri sağda oturmuş, biri solda.

Alİ Bulaç

Onun sağında ve solunda oturan iki yazıcı kaydederlerken

Çeviriyazı

iẕ yeteleḳḳe-lmüteleḳḳiyâni `ani-lyemîni ve`ani-şşimâli ḳa`îd.

Diyanet İşleri

Sağında ve solunda, onunla beraber oturan iki alıcı melek, yanında hazır birer gözcü olarak söylediği her sözü zaptederler.

Diyanet Vakfı

İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar.

Edip Yüksel

Sağında ve solunda iki alıcı melek oturmuş kaydetmektedirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek zabıt tutarken,

Öztürk

Sağında ve solunda oturmuş iki görevli, kayıt yapmaktadır.

Suat Yıldırım

Zaten onun sağında ve solunda yerleşmiş iki kayıtçı vardır.Ağzından çıkan bir tek söz olmaz ki yanında, bu iş için hazırlanmış gözcü olmasın, onun söylediğini ve yaptığını kaydetmiş olmasın. [82,10-12]

Süleyman Ateş

Onun sağında ve solunda oturan iki alıcı (melek, onun sözlerini ve işlerini) kaydetmektedir.

مَّا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌۭ ﴿١٨﴾

Hiçbir söz söylemez ki yanında, onu zapteden, gözetip kollayan biri bulunmasın.

Alİ Bulaç

O, söz olarak (herhangi bir şey) söylemeyiversin, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici vardır.

Çeviriyazı

mâ yelfiżu min ḳavlin illâ ledeyhi raḳîbün `atîd.

Diyanet İşleri

Sağında ve solunda, onunla beraber oturan iki alıcı melek, yanında hazır birer gözcü olarak söylediği her sözü zaptederler.

Diyanet Vakfı

İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.

Edip Yüksel

Yanında gözetleyen tanıklar olmaksızın ağzından bir söz çıkmaz.

Elmalılı Hamdi Yazır

İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın.

Öztürk

Bir söz sarfetmeye dursun, yanındaki gözcü hemen zaptediverir.

Suat Yıldırım

Zaten onun sağında ve solunda yerleşmiş iki kayıtçı vardır.Ağzından çıkan bir tek söz olmaz ki yanında, bu iş için hazırlanmış gözcü olmasın, onun söylediğini ve yaptığını kaydetmiş olmasın. [82,10-12]

Süleyman Ateş

(İnsan,) Hiçbir söz söylemez ki yanında kendisini gözetleyen, dediklerini zapteden (bir melek) hazır bulunmasın.

وَجَآءَتْ سَكْرَةُ ٱلْمَوْتِ بِٱلْحَقِّ ۖ ذَٰلِكَ مَا كُنتَ مِنْهُ تَحِيدُ ﴿١٩﴾

Ölüm baygınlığı, gerçek olarak gelip çattı mı buydu işte denir, senin kaçıp durduğun.

Alİ Bulaç

O, ölüm sarhoşluğu, bir gerçek olarak gelip de, (insana) \"İşte bu, senin yan çizip-kaçmakta olduğun şeydir\" (denildiği zaman da).

Çeviriyazı

vecâet sekratü-lmevt bilḥaḳḳ. ẕâlike mâ künte minhü teḥîd.

Diyanet İşleri

Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir, ey insan, işte bu senin öteden beri korkup kaçtığın şeydir.

Diyanet Vakfı

Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir, denir.

Edip Yüksel

Sonunda ölüm sarhoşluğu gerçekten gelmiştir; işte senin kendisinden kaçıp durduğun şey budur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ölüm sarhoşluğu gerçekten geldiğinde, \"Ey insan! İşte bu senin öteden beri kaçtığın şeydir.\" denir.

Öztürk

Ölüm sarhoşluğu hak olarak geldi. İşte bu, senin kaçıp durduğun şeydir.

Suat Yıldırım

Vakti geldiğinde ölüm sekeratı başlayınca, can çekiştiği sırada insana “İşte” denir, “senin en çok nefret edip kaçtığın şey!”

Süleyman Ateş

Ölüm sarhoşluğu gerçekten geldi. İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir.

وَنُفِخَ فِى ٱلصُّورِ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمُ ٱلْوَعِيدِ ﴿٢٠﴾

Ve üfürülür su'ra, işte bu gündür azap günü.

Alİ Bulaç

Sur'a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.

Çeviriyazı

venüfiḫa fi-ṣṣûr. ẕâlike yevmü-lve`îd.

Diyanet İşleri

Sura üfürülür. İşte bu geleceği söz verilen gündür.

Diyanet Vakfı

Sur'a üfürülür; işte bu, geleceği vadedilen gündür.

Edip Yüksel

Boruya üflenmiştir. Bu, söz verilen gündür.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sur'a üfürülür, işte bu, tehdid(in gerçekleşme) günüdür.

Öztürk

Ve sûra üflendi. İşte bu, geleceği vaat edilen gündür.

Suat Yıldırım

Sûra üfürülür kalk borusu çalar. İşte bu da tehdit edilen azabın günüdür.

Süleyman Ateş

Sur'a üflendi. İşte bu, kendisine karşı uyarılan gündür.

وَجَآءَتْ كُلُّ نَفْسٍۢ مَّعَهَا سَآئِقٌۭ وَشَهِيدٌۭ ﴿٢١﴾

Ve herkes, yanında bir sürüp götüren ve bir tanık olarak gelir.

Alİ Bulaç

(Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir.

Çeviriyazı

vecâet küllü nefsim me`ahâ sâiḳuv veşehîd.

Diyanet İşleri

Her can, kendisiyle beraber bir sürücü ve şahit bulunduğu halde gelir.

Diyanet Vakfı

Herkes, yanında bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelir.

Edip Yüksel

Her can yanında bir sürücü ve bir tanık ile gelir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Her can, kendisiyle beraber bir sevk memuru ve bir şahid bulunduğu halde gelir.

Öztürk

Her benlik, yanında bir güdücü, bir de tanık olduğu halde gelir.

Suat Yıldırım

O gün herkes beraberinde bir muhafız, bir de şahit olarak Yüce Divana gelir.

Süleyman Ateş

Her can, yanında bir sürücü ve şahidle geldi.

لَّقَدْ كُنتَ فِى غَفْلَةٍۢ مِّنْ هَٰذَا فَكَشَفْنَا عَنكَ غِطَآءَكَ فَبَصَرُكَ ٱلْيَوْمَ حَدِيدٌۭ ﴿٢٢﴾

Andolsun ki gafletteydin bundan, derken perdeyi kaldırdık gözünden, artık gözün keskin bugün.

Alİ Bulaç

\"Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir.\"

Çeviriyazı

leḳad künte fî gafletim min hâẕâ fekeşefnâ `anke giṭâeke febeṣaruke-lyevme ḥadîd.

Diyanet İşleri

Ona: \"And olsun ki, sen, bundan gafildin; işte senden gaflet perdesini kaldırdık, bugün artık görüşün keskindir\" denir.

Diyanet Vakfı

Andolsun sen bundan gaflette idin; derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir (denir).

Edip Yüksel

Sen tümüyle bundan gafildin. Şimdi biz örtünü kaldırdık; bugün gözün çelik gibi keskindir.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Allah ona) \"Andolsun sen bundan gaflet içinde idin. Şimdi senden gaflet perdesini kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir.\" der.

Öztürk

Yemin olsun, sen bundan gaflet içindeydin. Ama perdeni üstünden kaldırıverdik. Bugün gözün keskin mi keskin.

Suat Yıldırım

Allah ona buyurur: “Sen bundan gaflet içindeydin. İşte gözünün önünden perdeyi kaldırdık, şimdi artık gözün pek keskindir!” [19,38; 32,12]

Süleyman Ateş

(Allah ona): \"Andolsun, sen bundan gaflet içinde idin. Biz sen(in gözün)den perdeni açtık; bugün artık gözün keskindir\" (dedi).

وَقَالَ قَرِينُهُۥ هَٰذَا مَا لَدَىَّ عَتِيدٌ ﴿٢٣﴾

Arkadaşı olan melek, der ki: İşte, ne yaptıysa hepsi bende, hepsi hazır.

Alİ Bulaç

Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: \"İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey.\"

Çeviriyazı

veḳâle ḳarînühû hâẕâ mâ ledeyye `atîd.

Diyanet İşleri

Yanındaki melek: \"İşte bu yanımdaki hazırdır\" der.

Diyanet Vakfı

Yanındaki arkadaşı: \"İşte yanımdaki hazır\" dedi.

Edip Yüksel

Yanındaki arkadaşı, \"İşte yanımdaki hazır\" der.

Elmalılı Hamdi Yazır

Beraberindeki melek \"işte yanımdaki hazır\" der.

Öztürk

Yoldaşı şöyle der: \"İşte yanımdaki, hazır!\"

Suat Yıldırım

Yanındaki arkadaşı “İşte!” der, “onun defteri! Her ne yapmışsa, burada yazılı!”

Süleyman Ateş

Yanındaki arkadaşı: \"İşte yanımdaki hazır\" dedi.

أَلْقِيَا فِى جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنِيدٍۢ ﴿٢٤﴾

Artık atın cehenneme adamakıllı kafir olan ve gerçeğe karşı inat eden herkesi.

Alİ Bulaç

Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine,

Çeviriyazı

elḳiyâ fî cehenneme külle keffârin `anîd.

Diyanet İşleri

Allah: \"Ey sürücü ve şahit! Her inatçı inkarcıyı, iyiliklere boyuna engel olan, mütecaviz, şüpheye düşüren, Allah'ın yanında başka tanrı benimseyen kişiyi cehenneme atın, onu çetin bir azaba sokun\" buyurur.

Diyanet Vakfı

(İki meleğe şu emir verilir:) \"Haydi ikiniz her inatçı kafiri, cehenneme atın!\"

Edip Yüksel

Haydi ikiniz atın cehenneme her inatçı kafiri,

Elmalılı Hamdi Yazır

(Allah iki meleğe buyurur ki:) \"Haydi ikiniz, atın cehenneme her inatçı nankörü!

Öztürk

Siz, ikiniz! Tüm nankörleri, inatçıları cehenneme atın!

Suat Yıldırım

Allah muhafızla şahide veya cehennem görevlisi iki meleğe: “Atın! buyuracak, atın cehenneme, her nankör, inatçı kâfiri: Hayra mani olan, haddi aşıp azan, şüpheye dalanı!Allah'ın yanı sıra başka bir tanrı benimseyeni! Atın onu o çetin azaba!”

Süleyman Ateş

(Allah sürücü ve şahide buyurdu ki): \"Haydi ikiniz, atın cehenneme her inatçı nankörü!\"

مَّنَّاعٍۢ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍۢ مُّرِيبٍ ﴿٢٥﴾

Hayrı tamamıyla meneden zalim şüpheciyi.

Alİ Bulaç

Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi,

Çeviriyazı

mennâ`il lilḫayri mü`tedim mürîbün.

Diyanet İşleri

Allah: \"Ey sürücü ve şahit! Her inatçı inkarcıyı, iyiliklere boyuna engel olan, mütecaviz, şüpheye düşüren, Allah'ın yanında başka tanrı benimseyen kişiyi cehenneme atın, onu çetin bir azaba sokun\" buyurur.

Diyanet Vakfı

\"Hayra bütün gücüyle engel olanı, azgın şüpheciyi\"

Edip Yüksel

İyiliği engelleyen, azgın, kuşkucuyu...

Elmalılı Hamdi Yazır

İyiliklere (sürekli) engel olan, saldırgan, şüpheciyi.

Öztürk

Durmadan hayrı engelleyeni, azgını, işkilciyi...

Suat Yıldırım

Allah muhafızla şahide veya cehennem görevlisi iki meleğe: “Atın! buyuracak, atın cehenneme, her nankör, inatçı kâfiri: Hayra mani olan, haddi aşıp azan, şüpheye dalanı!Allah'ın yanı sıra başka bir tanrı benimseyeni! Atın onu o çetin azaba!”

Süleyman Ateş

Hayra engel olan, saldırgan, şüpheciyi.

ٱلَّذِى جَعَلَ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَ فَأَلْقِيَاهُ فِى ٱلْعَذَابِ ٱلشَّدِيدِ ﴿٢٦﴾

Ki Allah'la beraber bir başka mabut da kabul etmiştir, atın artık onu çetin azaba.

Alİ Bulaç

Ki o, Allah'la beraber başka bir İlah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın.

Çeviriyazı

elleẕî ce`ale me`a-llâhi ilâhen âḫara feelḳiyâhü fi-l`aẕâbi-şşedîd.

Diyanet İşleri

Allah: \"Ey sürücü ve şahit! Her inatçı inkarcıyı, iyiliklere boyuna engel olan, mütecaviz, şüpheye düşüren, Allah'ın yanında başka tanrı benimseyen kişiyi cehenneme atın, onu çetin bir azaba sokun\" buyurur.

Diyanet Vakfı

\"O ki Allah ile beraber başka ilah edindi, bundan dolayı onu şiddetli azaba birlikte atın!\"

Edip Yüksel

O ki ALLAH ile birlikte başka tanrı edindi. Onu o çetin cezanın içine atın.

Elmalılı Hamdi Yazır

O ki Allah'ın yanında başka ilâh edinmiştir. Haydi ikiniz birlikte onu şiddetli azaba atın.\"

Öztürk

O ki, Allah'ın yanına başka bir ilah koydu. Artık atın onu, o şiddetli azabın içine!

Suat Yıldırım

Allah muhafızla şahide veya cehennem görevlisi iki meleğe: “Atın! buyuracak, atın cehenneme, her nankör, inatçı kâfiri: Hayra mani olan, haddi aşıp azan, şüpheye dalanı!Allah'ın yanı sıra başka bir tanrı benimseyeni! Atın onu o çetin azaba!”

Süleyman Ateş

O ki Allah ile beraber başka tanrılar edindi, bundan dolayı onu çetin bir azaba atın.

۞ قَالَ قَرِينُهُۥ رَبَّنَا مَآ أَطْغَيْتُهُۥ وَلَٰكِن كَانَ فِى ضَلَٰلٍۭ بَعِيدٍۢ ﴿٢٧﴾

Arkadaşı, Rabbimiz der, onu, taşkınlığa ben sevketmedim ve fakat o, pek uzak bir sapıklık içindeydi.

Alİ Bulaç

Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki: \"Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık içindeydi.\"

Çeviriyazı

ḳâle ḳarînühû rabbenâ mâ aṭgaytühû velâkin kâne fî ḍalâlim be`îd.

Diyanet İşleri

Yanındaki şeytan: \"Rabbimiz! Ben onu azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklıktaydı\" der.

Diyanet Vakfı

Müşrikin arkadaşı (şeytan) der ki: Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi derin bir sapıklık içindeydi.

Edip Yüksel

Arkadaşı, \"Rabbim, ben onu azdırmadım; fakat o kendisi derin bir sapıklık içindeydi,\" der.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yanındaki arkadaşı (şeytan) der ki: \"Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi derin bir sapıklık içindeydi\".

Öztürk

Yoldaşı dedi ki: \"Rabbimiz, onu ben azdırmadım. Onun kendisi, dönüşü olmayan bir sapıklık içindeydi.\"

Suat Yıldırım

Yanındaki arkadaş: “Ya Rabbî,” der, “onu ben saptırmadım, kendisi zaten haktan iyice uzak bir sapıklık içinde idi.” [14,22]

Süleyman Ateş

Yanındaki arkadaşı dedi ki: \"Rabbimiz, ben onu azdırmadım, zaten o kendisi derin bir sapıklık içinde idi.\"

قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا۟ لَدَىَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ إِلَيْكُم بِٱلْوَعِيدِ ﴿٢٨﴾

Der ki: Huzurumda çekişmeyin ve ben, önceden azap edeceğimi bildirmiştim size.

Alİ Bulaç

(Allah buyurur:) \"Benim Huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim.\"

Çeviriyazı

ḳâle lâ taḫteṣimû ledeyye veḳad ḳaddemtü ileyküm bilve`îd.

Diyanet İşleri

Allah: \"Benim katımda çekişmeyin; size bunu önceden bildirmiştim. Benim katımda söz değişmez; Ben kullara asla zulmetmem\" der.

Diyanet Vakfı

O esnada (Allah) buyurur: Huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce uyarı göndermiştim!

Edip Yüksel

O da der ki, \"Huzurumda cekişmeyin. Size daha önceden uyarı göndermiştim.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah buyurur ki: \"Huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce uyarıcı göndermiştim.\"

Öztürk

Allah buyurdu: \"Huzurumda çekişmeyin! Ben size uyarıyı çok önceden göndermiştim.\"

Suat Yıldırım

“Çekişmeyin huzurumda!” buyurur Allah, “Çünkü Ben daha önce gelecek tehlikeyi size bildirmiştim. Benim verdiğim kararlar değiştirilmez. Ben, kullarıma asla zulmetmem!”

Süleyman Ateş

(Allah) Buyurdu ki: \"Huzurumda çekişmeyin. Ben size daha önce uyarı göndermiştim.\"

مَا يُبَدَّلُ ٱلْقَوْلُ لَدَىَّ وَمَآ أَنَا۠ بِظَلَّٰمٍۢ لِّلْعَبِيدِ ﴿٢٩﴾

Katımda söz değiştirilemez ve ben, kullara zulmetmem.

Alİ Bulaç

\"Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim.\"

Çeviriyazı

mâ yübeddelü-lḳavlü ledeyye vemâ ene biżallâmil lil`abîd.

Diyanet İşleri

Allah: \"Benim katımda çekişmeyin; size bunu önceden bildirmiştim. Benim katımda söz değişmez; Ben kullara asla zulmetmem\" der.

Diyanet Vakfı

Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmedici değilim.

Edip Yüksel

\"Benim katımda söz değiştirilmez ve ben kullara asla haksızlık etmem.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Benim huzurumda söz değiştirilmez. Ve ben kullara asla zulmedici değilim.

Öztürk

\"Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmetmem.\"

Suat Yıldırım

“Çekişmeyin huzurumda!” buyurur Allah, “Çünkü Ben daha önce gelecek tehlikeyi size bildirmiştim. Benim verdiğim kararlar değiştirilmez. Ben, kullarıma asla zulmetmem!”

Süleyman Ateş

Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara zulmedici değilim.

يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ ٱمْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِن مَّزِيدٍۢ ﴿٣٠﴾

O gün deriz cehenneme: Doldun mu? Ve der ki: Daha yok mu?

Alİ Bulaç

O gün cehenneme diyeceğiz: \"Doldun mu?\" O da: \"Daha fazlası var mı?\" diyecek.

Çeviriyazı

yevme neḳûlü licehenneme heli-mtele'ti veteḳûlü hel mim mezîd.

Diyanet İşleri

O gün cehenneme: \"Doldun mu?\" deriz, o: \"Daha var mı?\" der.

Diyanet Vakfı

O gün cehenneme \"Doldun mu?\" deriz. O da \"Daha var mı?\" der.

Edip Yüksel

O gün cehenneme, \"Doldun mu?\" deriz. O, \"Daha yok mu?\" der.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz O gün cehenneme: \"Doldun mu?\" diyeceğiz. O da: \"Daha fazla var mı?\" diyecektir.

Öztürk

O gün cehenneme: \"Doldun mu?\" deriz. O ise: \"Daha yok mu?\" der.

Suat Yıldırım

O gün cehenneme Biz: “Doldun mu, dedikçe O: “Daha yok mu?” diye iştahını dile getirir. {KM, Süleymanın Meseleleri 30,15-16}

Süleyman Ateş

O gün cehenneme: \"Doldun mu?\" deriz. \"Daha yok mu\" der.

وَأُزْلِفَتِ ٱلْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ غَيْرَ بَعِيدٍ ﴿٣١﴾

Ve yaklaştırılır cennet, çekinenlere ve onlardan uzak değildir.

Alİ Bulaç

Cennet de, muttakiler için, uzakta değildir, (o gün) yakınlaştırılmıştır.

Çeviriyazı

veüzlifeti-lcennetü lilmütteḳîne gayra be`îd.

Diyanet İşleri

Cennet, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılır, zaten uzakta değildir.

Diyanet Vakfı

Cennet de takva sahiplerine yaklaştırılır; (onlardan) uzakta olmayacaktır.

Edip Yüksel

Erdemlilere ise cennet yaklaştırılır, uzak değildir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Cennet de kötülükten sakınanlara yaklaştırılır. Zaten uzak değildir.

Öztürk

Ve cennet, takva sahiplerine yaklaştırılmıştır; hiç uzak değildir.

Suat Yıldırım

Cennet de takvâ sahiplerine yaklaştırılır.

Süleyman Ateş

Cennet de korunanlara yaklaştırılmıştır, uzak değildir.

هَٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍۢ ﴿٣٢﴾

İşte denecek, size, mabuduna tövbe eden, emri, iyideniyiye koruyan herkese vaadedilen bu.

Alİ Bulaç

Bu, size vadolunandır; (gönülden Allah'a) yönelip-dönen (İslam'ın hükümlerini) koruyan,

Çeviriyazı

hâẕâ mâ tû`adûne likülli evvâbin ḥafîż.

Diyanet İşleri

Onlara: \"İşte bu cennet, Allah'a yönelen, O'nun buyruklarına riayet eden; görmediği Rahman'dan korkan, Allah'a yönelmiş bir kalble gelen sizlere, hepinize söz verilen yerdir. Oraya esenlikle girin; işte sonsuzluk günü budur\" denir.

Diyanet Vakfı

İşte size vadedilen cennet! Ki o, daima Allah'a yönelen, (O'nun buyruklarını)koruyan,

Edip Yüksel

Bu, size söz verilendir. Her yönelen ve her koruyana,

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara denir ki: \"İşte size vaad edilen bu cennet, Allah'a yönelen, O'nun emirlerine riayet eden, görmediği halde Rahman olan Allah'tan korkan ve O'na yönelen bir kalple gelenlere mahsustur.

Öztürk

İşte size vaat edilen budur. Allah'a sürekli yönelen, korunması gerekeni koruyan herkese...

Suat Yıldırım

Onlara: “İşte, denir, buydu size vâd edilen mükâfat. Hakka yönelen, koruması gereken her şeyi koruyan, insanların görmediği yerlerde bile Rahman'a hep saygılı olan ve daima Rabbine dönen bir gönül ile gelen herkese bu mükâfat vardır.

Süleyman Ateş

İşte size va'dedilen budur. Daima Allah'a yüz tutan (O'nun buyruklarını) koruyan, (And it is said): That is that which ye were promised. (It is) for every penitent and heedful one,

مَّنْ خَشِىَ ٱلرَّحْمَٰنَ بِٱلْغَيْبِ وَجَآءَ بِقَلْبٍۢ مُّنِيبٍ ﴿٣٣﴾

Görmediği halde rahmandan korkan ve ona yönelmiş bir yürekle gelen kişiye vaadedilen bu.

Alİ Bulaç

Görmediği halde Rahman'a karşı 'içi titreyerek korku duyan' ve 'içten Allah'a yönelmiş' bir kalp ile gelen içindir.

Çeviriyazı

men ḫaşiye-rraḥmâne bilgaybi vecâe biḳalbim münîb.

Diyanet İşleri

Onlara: \"İşte bu cennet, Allah'a yönelen, O'nun buyruklarına riayet eden; görmediği Rahman'dan korkan, Allah'a yönelmiş bir kalble gelen sizlere, hepinize söz verilen yerdir. Oraya esenlikle girin; işte sonsuzluk günü budur\" denir.

Diyanet Vakfı

Görmeden Rahman'a saygı gösteren ve(Allah'a) dönük bir kalp getiren herkesin (mükafatı budur).

Edip Yüksel

Onlar yalnız başınayken bile Rahman'ı sayarlar ve içtenlikle gelirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara denir ki: \"İşte size vaad edilen bu cennet, Allah'a yönelen, O'nun emirlerine riayet eden, görmediği halde Rahman olan Allah'tan korkan ve O'na yönelen bir kalple gelenlere mahsustur.

Öztürk

Görmediği halde Rahman'dan ürperen ve Allah'a yönelik bir kalp getiren herkese...

Suat Yıldırım

Onlara: “İşte, denir, buydu size vâd edilen mükâfat. Hakka yönelen, koruması gereken her şeyi koruyan, insanların görmediği yerlerde bile Rahman'a hep saygılı olan ve daima Rabbine dönen bir gönül ile gelen herkese bu mükâfat vardır.

Süleyman Ateş

Görmeden Rahman'a saygı gösteren ve (Hakka) dönük bir yürek getiren herkesin (mükafatı budur)!\"

ٱدْخُلُوهَا بِسَلَٰمٍۢ ۖ ذَٰلِكَ يَوْمُ ٱلْخُلُودِ ﴿٣٤﴾

Esenlikle girin oraya; bugün, ebedilik günü.

Alİ Bulaç

\"Ona 'esenlik ve barış (selam)la' girin. Bu, ebedilik günüdür.\"

Çeviriyazı

üdḫulûhâ biselâm. ẕâlike yevmü-lḫulûd.

Diyanet İşleri

Onlara: \"İşte bu cennet, Allah'a yönelen, O'nun buyruklarına riayet eden; görmediği Rahman'dan korkan, Allah'a yönelmiş bir kalble gelen sizlere, hepinize söz verilen yerdir. Oraya esenlikle girin; işte sonsuzluk günü budur\" denir.

Diyanet Vakfı

Oraya selametle girin. İşte bu, ebedi yaşamanın başladığı gündür

Edip Yüksel

Oraya esenlikle girin; bu, sonsuz yaşama günüdür.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Şimdi selam ve selametle oraya girin. İşte sonsuzluk günü budur.\"

Öztürk

Esenlikle girin oraya! Sonsuzlaşma günüdür bu.

Suat Yıldırım

“Haydi selâmetle girin oraya, bugün artık ebediyet günüdür.”

Süleyman Ateş

Ona selam (esenlik) ile girin. Bu, süreklilik günüdür!

لَهُم مَّا يَشَآءُونَ فِيهَا وَلَدَيْنَا مَزِيدٌۭ ﴿٣٥﴾

Onlaradır ne dilerlerse orada ve katımızda daha da fazlası var.

Alİ Bulaç

Orda diledikleri herşey onlarındır; Katımız'da daha fazlası da var.

Çeviriyazı

lehüm mâ yeşâûne fîhâ veledeynâ mezîd.

Diyanet İşleri

Orada dilediklerini bulurlar. Katımızda fazlası da vardır.

Diyanet Vakfı

Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda dahası da vardır.

Edip Yüksel

Diledikleri her şeyi elde ederler ve hatta katımızda fazlası da vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Orada onlara ne isterlerse vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.

Öztürk

Orada onlar için istedikleri her şey var. Katımızda ise dahası da var.

Suat Yıldırım

Orada onlara istedikleri her şey verilir. Nezdimizde bundan da fazlası vardır. [10,26]

Süleyman Ateş

Orada onlara istedikleri herşey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.

وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْهُم بَطْشًۭا فَنَقَّبُوا۟ فِى ٱلْبِلَٰدِ هَلْ مِن مَّحِيصٍ ﴿٣٦﴾

Ve nice nesiller helak ettik onlardan önce; onlar, bunlardan daha çokluktu, daha güçlü kuvvetliydi, derken şehirleri delikdeşik etmişlerdi, her tarafı ellerine geçirmişlerdi, fakat bir kaçacak yer mi var?

Alİ Bulaç

Biz bunlardan önce nice nesiller yıkıma uğrattık ki onlar, zorbaca yakalamak (yakıp-yıkmak, baskı ve şiddetle yönetmek, sindirmek) bakımından kendilerinden daha üstündüler; şehirlerde (yerin üstünü altına getirip, sayısız kazı, inşaat ve araştırmalarla her yanı) delik-deşik etmişlerdi. (Ama) kaçacak bir yer var mı?

Çeviriyazı

vekem ehleknâ ḳablehüm min ḳarnin hüm eşeddü minhüm baṭşen feneḳḳabû fi-lbilâd. hel mim meḥîṣ.

Diyanet İşleri

Bu inkarcılardan önce, kendilerinden daha kuvvetli olan, diyar diyar dolaşan nice nesilleri yok etmişizdir. Kurtuluşu var mı?

Diyanet Vakfı

Biz, onlardan önce kendilerinden daha güçlü olan, diyar diyar dolaşan nice nesilleri helak etmişizdir. Kurtuluş var mı!

Edip Yüksel

Onlardan önce, onlardan daha güçlü nice nesilleri yok etmiştik. Ülke ülke dolaşmışlardı; kurtuluşu var mı?

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Muhammed! Biz onlardan önce kendilerinden daha kuvvetli olan ve beldeleri delik deşik eden nice nesilleri helak ettik, hiç kurtuluş var mı?

Öztürk

Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik ki, vuruş ve tutuşları bunlardan daha zorluydu. Ülkelerde delikler açmışlardı/beldelerde kaçacak delik aradılar/beldeleri boydan boya dolaştılar. Var mı bir kaçacak yer?

Suat Yıldırım

Kendilerinden önce Biz öyle nesiller helâk ettik ki onlar, bunlardan daha güçlü kuvvetli idiler. Hakimiyetlerini yaymış, şehir şehir dolaşmış, “ölümden kaçıp kurtulacak bir yer yok mu?” diye her tarafı delik deşik etmişlerdi, ama hep eli boş dönmüşlerdi.

Süleyman Ateş

Bunlardan önce nice kuşakları helak etmiştik ki onların tutuşu, bunlardan daha kuvvetli idi, yakalaması daha güçlü idi. Ülkelerde gezip dolaşmışlardı, ama bir kurtuluş buldular mı?

إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَذِكْرَىٰ لِمَن كَانَ لَهُۥ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى ٱلسَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌۭ ﴿٣٧﴾

Şüphe yok ki bunda, gönlü olana, yahut görerek kulak verene ibret ve öğüt var elbet.

Alİ Bulaç

Hiç şüphesiz, bunda, kalbi olan ya da bir şahid olarak kulak veren kimse için elbette bir öğüt (zikir) vardır.

Çeviriyazı

inne fî ẕâlike leẕikrâ limen kâne lehû ḳalbün ev elḳa-ssem`a vehüve şehîd.

Diyanet İşleri

Doğrusu bunda, kalbi olana veya hazır bulunup kulak verene ders vardır.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz ki bunda aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.

Edip Yüksel

Bunda, zeka sahibi olan yahut tanık olarak kulak veren herkes için bir mesaj vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki bunda kalbi olan ve hazır bulunup kulak veren kimse için elbette bir öğüt vardır.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, bunda, kalbi olan yahut tam bir tanık olarak kulak veren için mutlak bir öğüt vardır.

Suat Yıldırım

Elbette bunda, içinde bir kalb taşıyan veya zihnini derleyip toplayarak can kulağıyla dinleyen kimseler için alacak bir ders vardır.

Süleyman Ateş

Muhakkak ki bunda, kalbi olan, yahut şahid olarak (zihnini toplayarak dikkatle) kulak veren kimse için bir öğüt vardır.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِى سِتَّةِ أَيَّامٍۢ وَمَا مَسَّنَا مِن لُّغُوبٍۢ ﴿٣٨﴾

Ve andolsun ki biz, gökleri ve yeryüzünü altı günde yarattık ve bir yorgunluk gelmedi bize.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık; Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.

Çeviriyazı

veleḳad ḫalaḳne-ssemâvâti vel'arḍa vemâ beynehümâ fî sitteti eyyâm. vemâ messenâ mil lügûb.

Diyanet İşleri

And olsun ki, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattık ve Biz bir yorgunluk da duymadık.

Diyanet Vakfı

Andolsun biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk çökmedi.

Edip Yüksel

Gökleri, yeri ve aralarındakileri altı günde yarattık. Hiç bir yorgunluk da duymadık

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattık, Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı.

Öztürk

Yemin olsun, biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yarattık. Ve bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.

Suat Yıldırım

Biz gökleri, yeri, ikisinin arasındaki bütün varlıkları altı günde yarattık da Bize en ufak bir yorgunluk dokunmadı. [46,33; 40,57]

Süleyman Ateş

Andolsun, biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık, bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.

فَٱصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ ٱلشَّمْسِ وَقَبْلَ ٱلْغُرُوبِ ﴿٣٩﴾

Artık sabret ne derlerse ve Rabbine ham ederek onu tenzih et güneş doğmadan önce ve batmadan önce.

Alİ Bulaç

Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et.

Çeviriyazı

faṣbir `alâ mâ yeḳûlûne vesebbiḥ biḥamdi rabbike ḳable ṭulû`i-şşemsi veḳable-lgurûb.

Diyanet İşleri

Söylediklerine sabret; Rabbini, güneşin doğmasından önce ve batışından önce överek tesbih et.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Onların dediklerine sabret. Güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ile tesbih et.

Edip Yüksel

Onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini överek yücelt.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güneşin doğuşundan önce (sabah namazını) ve batışından önce de (öğle ve ikindi namazalarını kılarak) Rabbini Hamd ile tesbih et.

Öztürk

Artık onların söylediklerine sabret ve Güneş'in doğuşundan önce de batışından önce de Rabbinin hamdiyle tespih et!

Suat Yıldırım

O halde sen onların söylediklerine karşı sabret. Gerek güneşin doğuşundan, gerek batışından önce Rabbine hamd ederek ibadet et.

Süleyman Ateş

Onların dediklerine sabret ve Rabbini övgü ile an: güneş doğmadan önce, batmadan önce,

وَمِنَ ٱلَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَٰرَ ٱلسُّجُودِ ﴿٤٠﴾

Ve geceleyin ve secdelerden sonra.

Alİ Bulaç

Gecenin bir bölümünde ve secdelerin arkasından da O'nu tesbih et.

Çeviriyazı

vemine-lleyli fesebbiḥhü veedbâra-ssücûd.

Diyanet İşleri

Geceleyin ve secdelerin ardından O'nu tesbih et.

Diyanet Vakfı

Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından da O'nu tesbih et.

Edip Yüksel

Geceleyin O'nu yücelt ve secdelerin ardından da...

Elmalılı Hamdi Yazır

Geceleyin (akşam ve yatsı namazlarını kılarak), namazlardan sonra da (vitir ve nafile kılarak) O'nu tesbih et.

Öztürk

Gecenin bir kısmında ve secdelerin arkalarından O'nu tespih et!

Suat Yıldırım

Geceleyin de, secdelerin peşinden de Ona ibadet et. [17,79]

Süleyman Ateş

Gecenin bir kısmında ve secde arkalarında O'nu tesbih et.

وَٱسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ ٱلْمُنَادِ مِن مَّكَانٍۢ قَرِيبٍۢ ﴿٤١﴾

Ve dinle o nida edenin, yakın bir yerden bağıracağı gün, sesini.

Alİ Bulaç

Çağırıcının, yakın bir yerden çağrıda bulunacağı güne kulak ver;

Çeviriyazı

vestemi` yevme yünâdi-lmünâdi mim mekânin ḳarîb.

Diyanet İşleri

Bir çağırıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver.

Diyanet Vakfı

Seslenenin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver.

Edip Yüksel

Çağırıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir münadinin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver.

Öztürk

Haykıranın çok yakın bir yerden sesleneceği günü dinle!

Suat Yıldırım

Münâdînin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver.

Süleyman Ateş

Dinle, o gün o ünleyici, yakın bir yerden çağırır.

يَوْمَ يَسْمَعُونَ ٱلصَّيْحَةَ بِٱلْحَقِّ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمُ ٱلْخُرُوجِ ﴿٤٢﴾

O gün, o bağrışı, gerçek olarak işitecekler; işte o gündür kabirlerden çıkış günü.

Alİ Bulaç

O gün, o çığlığı bir gerçek (hak) olarak işitirler. İşte bu, (dirilip kabirlerden) çıkış günüdür.

Çeviriyazı

yevme yesme`ûne-ṣṣayḥate bilḥaḳḳ. ẕâlike yevmü-lḫurûc.

Diyanet İşleri

O gün çığlığı gerçekten duyarlar; işte o, kabirden çıkış günüdür.

Diyanet Vakfı

O gün insanlar bu sesi gerçekten işiteceklerdir. İşte bu, çıkış günüdür.

Edip Yüksel

O gün o çığlığı kesinlikle duyarlar; bu, çıkış günüdür.

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün insanlar, o çağrıyı gerçek olarak duyarlar. İşte bugün, kabirlerden çıkış günüdür.

Öztürk

O gün o müthiş sesi hak olarak dinleyecekler. Ortaya çıkış/diriliş günüdür bu.

Suat Yıldırım

Bütün insanların o sayhayı kesin ve gerçek olarak işitecekleri güne kulak ver. İşte o gün mezarlarından kalkış günüdür.

Süleyman Ateş

O gün o çağrıyı gerçek olarak duyarlar. İşte bu, (dirilip) çıkış günüdür.

إِنَّا نَحْنُ نُحْىِۦ وَنُمِيتُ وَإِلَيْنَا ٱلْمَصِيرُ ﴿٤٣﴾

Şüphe yok ki biz diriltiriz ve biz öldürürüz ve dönülüp gelinecek tapı, bizim tapımızdır.

Alİ Bulaç

Gerçek şu ki, dirilten ve öldüren Biziz, Biz. Ve dönüş de Bizedir.

Çeviriyazı

innâ naḥnü nuḥyî venümîtü veileyne-lmeṣîr.

Diyanet İşleri

Doğrusu Biz diriltiriz, Biz öldürürüz, dönüş Bize'dir.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir.

Edip Yüksel

Biz diriltiriz, öldürürüz ve dönüş de bizedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten biz hem yaşatırız, hem öldürürüz. Sonunda dönüş yalnız bizedir.

Öztürk

Biz, evet biz hayat veriyoruz, biz öldürüyoruz. Ve dönüş yalnız bizedir.

Suat Yıldırım

Muhakkak ki hayatı veren de, hayatı alıp öldüren de Biziz.Evet, herkes Bizim huzurumuza dönecektir.

Süleyman Ateş

Yaşatan ve öldüren ancak biziz, biz. Dönüş de bizedir.

يَوْمَ تَشَقَّقُ ٱلْأَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعًۭا ۚ ذَٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌۭ ﴿٤٤﴾

O gün yarılır yeryüzü de çıkarlar oradan ve hızlıhızlı koşarlar; bu toplayış, bize pek kolaydır.

Alİ Bulaç

O gün yer, onlardan çatlayıp-ayrılır da (onlar,) hızla koşarlar. İşte bu, Bize göre oldukça-kolay olan bir haşir (sizi birarada toplama)dır.

Çeviriyazı

yevme teşeḳḳaḳu-l'arḍu `anhüm sirâ`â. ẕâlike ḥaşrun `aleynâ yesîr.

Diyanet İşleri

O gün, yer yarılır, onlar çabucak ayrılır; bu, Bize göre kolay bir toplamadır.

Diyanet Vakfı

O gün yer yarılır, onların üzerinden süratle yarılıp açılır. Bu, bize göre kolay olan bir haşirdir.

Edip Yüksel

O gün yer onlardan dolayı yarılıverir. Bu, bizim için kolay bir toparlamadır

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün yer yarılır, insanlar kabirlerinden çabucak çıkarlar. İşte bu, sadece bize göre kolay bir toplanmadır.

Öztürk

O gün, yer çatır çatır yarılıp onlardan çabucak uzaklaşır. Bu yalnız bizim için kolay olan bir haşretmedir.

Suat Yıldırım

Yerin yarılıp kendilerinin büyük bir hızla mahşer meydanına koşacakları gün, mutlaka gelecektir. Bu diriltip mahşerde toplama Bize göre çok kolaydır. [54,50; 31,28]

Süleyman Ateş

O gün yer onlar(ın üstün)den yarıl(ıp açıl)ır, (çağırana doğru) sür'atle koşarlar. İşte bu, toplamadır; bize göre kolaydır.

نَّحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ ۖ وَمَآ أَنتَ عَلَيْهِم بِجَبَّارٍۢ ۖ فَذَكِّرْ بِٱلْقُرْءَانِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ ﴿٤٥﴾

Biz daha iyi biliriz ne dediklerini ve senin, onlara, dilediğini yapacak bir kudretin yok, artık, azaptan korkana Kur'an'la öğüt ver.

Alİ Bulaç

Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver.

Çeviriyazı

naḥnü a`lemü bimâ yeḳûlûne vemâ ente `aleyhim bicebbârin feẕekkir bilḳur'âni mey yeḫâfü ve`îd.

Diyanet İşleri

Onların dediklerini Biz biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; söz verdiğim günden korkanlara Kuran'la öğüt ver.

Diyanet Vakfı

Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin. Tehdidimden korkanlara Kur'an'la öğüt ver.

Edip Yüksel

Biz onların ne konuştuğunu iyi biliyoruz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin. Uyarılarımdan korkanlara sen bu Kuran ile öğüt ver.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz onların söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onlara karşı zor kullanacak değilsin. O halde sen, benim tehdidimden korkanlara bu Kur'ân ile öğüt ver.

Öztürk

Biz onların neler söylediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onların üstüne bir zorba değilsin. O halde, benim tehdidimden korkanlara sadece Kur'an'la öğüt ver.

Suat Yıldırım

Biz onların aykırı iddialarını pek iyi biliyoruz, ama sen onları kuvvet kullanarak imana getirecek bir zorba değilsin. Sen sadece uyaran bir elçisin.Senin yapacağın iş, sadece tehdidimden endişe edecek kemseleri Kur'ân ile irşad etmektir. [13,40; 88,21-22; 2,272]

Süleyman Ateş

Biz onların ne dediklerini biliyoruz. Sen onların üstünde bir zorlayıcı değilsin, sadece tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver.