Main pages

Surah Mount Sinai [At-tur] in Turkish

Surah Mount Sinai [At-tur] Ayah 49 Location Maccah Number 52

وَٱلطُّورِ ﴿١﴾

Andolsun Tur'a.

Alİ Bulaç

Tur'a andolsun.

Çeviriyazı

veṭṭûr.

Diyanet İşleri

Tura, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitap'a, mamur bir ev olan Kabe'ye, yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize and olsun ki, Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir. Onu savacak yoktur.

Diyanet Vakfı

Tur'a, andolsun ki,

Edip Yüksel

Andolsun Tur'a,

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun Tûr'a,

Öztürk

Yemin olsun Tûra,

Suat Yıldırım

Tur'a (o dağa)

Süleyman Ateş

Andolsun Tur'a (Musa'nın vahiy aldığı Sina Dağı'na).

وَكِتَٰبٍۢ مَّسْطُورٍۢ ﴿٢﴾

Ve yazılmış kitaba.

Alİ Bulaç

Satır (satır) dizili kitaba,

Çeviriyazı

vekitâbim mesṭûr.

Diyanet İşleri

Tura, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitap'a, mamur bir ev olan Kabe'ye, yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize and olsun ki, Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir. Onu savacak yoktur.

Diyanet Vakfı

Satır satır yazılmış Kitab'a,

Edip Yüksel

Kaydedilmiş kitaba,

Elmalılı Hamdi Yazır

Yayılmış ince deri üzerine, satır satır yazılmış kitaba,

Öztürk

Satır satır yazılmış Kitap'a,

Suat Yıldırım

İnce deri üzerine yazılmış o kitaba.

Süleyman Ateş

Satır satır yazılmış Kitaba;

فِى رَقٍّۢ مَّنشُورٍۢ ﴿٣﴾

Yayılmış kağıtta.

Alİ Bulaç

Yayılmış ince deri üzerine;

Çeviriyazı

fî raḳḳim menşûr.

Diyanet İşleri

Tura, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitap'a, mamur bir ev olan Kabe'ye, yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize and olsun ki, Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir. Onu savacak yoktur.

Diyanet Vakfı

Yayılmış ince deri üzerine,

Edip Yüksel

Ki parşömen üzerinde yayımlanmış.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yayılmış ince deri üzerine, satır satır yazılmış kitaba,

Öztürk

Ki açılıp yayılmış ince deri üzerine yazılmıştır.

Suat Yıldırım

İnce deri üzerine yazılmış o kitaba.

Süleyman Ateş

Yayılmış ince deri üzerine,

وَٱلْبَيْتِ ٱلْمَعْمُورِ ﴿٤﴾

Ve mamur eve.

Alİ Bulaç

Ma'mur eve,

Çeviriyazı

velbeyti-lma`mûr.

Diyanet İşleri

Tura, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitap'a, mamur bir ev olan Kabe'ye, yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize and olsun ki, Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir. Onu savacak yoktur.

Diyanet Vakfı

Beyt-i Ma'mur'a,

Edip Yüksel

Sık sık ziyaret edilen Eve (Kabe'ye),

Öztürk

Yemin olsun düzenli bir biçimde bakılan o eve,

Suat Yıldırım

Beyt-i Ma'mûr’a

Süleyman Ateş

Ma'mur (bakımlı, şen) Ev (Ka'be'y)e,

وَٱلسَّقْفِ ٱلْمَرْفُوعِ ﴿٥﴾

Ve yüceltilmiş tavana.

Alİ Bulaç

Yükseltilmiş tavana,

Çeviriyazı

vessaḳfi-lmerfû`.

Diyanet İşleri

Tura, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitap'a, mamur bir ev olan Kabe'ye, yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize and olsun ki, Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir. Onu savacak yoktur.

Diyanet Vakfı

Yükseltilmiş tavana(göğe),

Edip Yüksel

Yükseltilmiş tavana,

Elmalılı Hamdi Yazır

Yükseltilmiş tavana,

Öztürk

Yemin olsun yükseltilmiş tavana,

Suat Yıldırım

O pek yüksek tavan, gök kubbeye.

Süleyman Ateş

Yükseltilmiş tavana (göğe),

وَٱلْبَحْرِ ٱلْمَسْجُورِ ﴿٦﴾

Ve taşkın, coşkun, dalgalanıp duran denize.

Alİ Bulaç

Kabarıp, tutuşan denize,

Çeviriyazı

velbaḥri-lmescûr.

Diyanet İşleri

Tura, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitap'a, mamur bir ev olan Kabe'ye, yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize and olsun ki, Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir. Onu savacak yoktur.

Diyanet Vakfı

Kaynatılmış denize (bunlara andolsun ki),

Edip Yüksel

Ve kaynatılmış denize...

Elmalılı Hamdi Yazır

Kaynatılmış denize, (andolsun ki)

Öztürk

Yemin olsun o alevlerle kaynatılıp köpürtülmüş denize,

Suat Yıldırım

Ağzına kadar dolu okyanusa yemin olsun ki:

Süleyman Ateş

Kaynatılmış denize (bunlara andolsun ki),

إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَٰقِعٌۭ ﴿٧﴾

Şüphe yok ki Rabbinin azabı, yerine gelip olacak.

Alİ Bulaç

Şüphesiz senin Rabbinin azabı kesin olarak gerçekleşecektir.

Çeviriyazı

inne `aẕâbe rabbike levâḳi`.

Diyanet İşleri

Tura, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitap'a, mamur bir ev olan Kabe'ye, yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize and olsun ki, Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir. Onu savacak yoktur.

Diyanet Vakfı

Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır.

Edip Yüksel

Rabbinin cezalandırması kesinlikle gerçekleşecektir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır.

Öztürk

Ki hiç kuşkusuz, senin Rabbinin azabı meydana gelecektir.

Suat Yıldırım

Rabbinin cezası mutlaka vuku bulacaktır.

Süleyman Ateş

Rabbinin azabı mutlaka vukubulacaktır;

مَّا لَهُۥ مِن دَافِعٍۢ ﴿٨﴾

Onu bir defedip gideren bulunmayacak.

Alİ Bulaç

Onu uzaklaştırıp-engel olacak yoktur.

Çeviriyazı

mâ lehû min dâfi`.

Diyanet İşleri

Tura, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitap'a, mamur bir ev olan Kabe'ye, yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize and olsun ki, Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir. Onu savacak yoktur.

Diyanet Vakfı

Ona engel olacak hiçbir şey yoktur.

Edip Yüksel

Onu engelleyecek hiç bir güç yoktur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ona engel olacak (hiçbir şey de) yoktur.

Öztürk

Ona engel olacak hiçbir şey yoktur.

Suat Yıldırım

Onu önleyecek hiç bir kuvvet yoktur.

Süleyman Ateş

Ona engel olacak bir şey yoktur.

يَوْمَ تَمُورُ ٱلسَّمَآءُ مَوْرًۭا ﴿٩﴾

O gün gök, bir çalkantıya düşüp döner.

Alİ Bulaç

O gün gök, sarsılıp çalkalanır.

Çeviriyazı

yevme temûru-ssemâü mevrâ.

Diyanet İşleri

Göğün sarsıldıkça sarsılacağı, dağların yürüdükçe yürüyeceği gün; işte o gün, daldıkları yerde eğlenip oyalanarak kıyameti yalanlayanlara yazık olacak!

Diyanet Vakfı

O gün gök sallanıp çalkalanır.

Edip Yüksel

O gün gök sallanıp sarsılacak,

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün gök, bir çalkanış çalkalanır

Öztürk

O gün gök bir çalkanışla çalkanır.

Suat Yıldırım

Gün gelecek, gök şiddetle çalkalanacak.

Süleyman Ateş

O gün gök, bir çalkalanış çalkanır,

وَتَسِيرُ ٱلْجِبَالُ سَيْرًۭا ﴿١٠﴾

Ve dağlar, yerlerinden oynayıp yürür.

Alİ Bulaç

Ve dağlar (yerlerinden oynatan) bir yürüyüşle yürür.

Çeviriyazı

vetesîru-lcibâlü seyrâ.

Diyanet İşleri

Göğün sarsıldıkça sarsılacağı, dağların yürüdükçe yürüyeceği gün; işte o gün, daldıkları yerde eğlenip oyalanarak kıyameti yalanlayanlara yazık olacak!

Diyanet Vakfı

Dağlar yürüdükçe yürür.

Edip Yüksel

Dağlar yürütülüp silinecek,

Elmalılı Hamdi Yazır

Dağlar da bir yürüyüş yürür.

Öztürk

Ve dağlar bir yürüyüşle yürür.

Suat Yıldırım

Dağlar sür'atle yürüyecektir.

Süleyman Ateş

Dağlar bir yürüyüş yürür ki!..

فَوَيْلٌۭ يَوْمَئِذٍۢ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿١١﴾

Artık yazıklar olsun o gün yalanlayanlara.

Alİ Bulaç

İşte o gün, yalanlayanların vay haline,

Çeviriyazı

feveylüy yevmeiẕil lilmükeẕẕibîn.

Diyanet İşleri

Göğün sarsıldıkça sarsılacağı, dağların yürüdükçe yürüyeceği gün; işte o gün, daldıkları yerde eğlenip oyalanarak kıyameti yalanlayanlara yazık olacak!

Diyanet Vakfı

Yalanlayanların vay haline o gün!

Edip Yüksel

Yalanlayanların vay haline o gün!

Elmalılı Hamdi Yazır

Vay haline o gün yalanlayanların!

Öztürk

Vay hallerine o gün, yalanlayanların,

Suat Yıldırım

O gün, hakkı yalan sayıp Peygambere yalancı diyenlerin vay hallerine!

Süleyman Ateş

Yalanlayanların vay haline o gün!

ٱلَّذِينَ هُمْ فِى خَوْضٍۢ يَلْعَبُونَ ﴿١٢﴾

Öyle kişilerdir onlar ki daldıkları batakta oynayıp dururlar.

Alİ Bulaç

Ki onlar, 'daldıkları saçma bir uğraşı' içinde oynayan-oyalananlardır.

Çeviriyazı

elleẕîne hüm fî ḫavḍiy yel`abûn.

Diyanet İşleri

Göğün sarsıldıkça sarsılacağı, dağların yürüdükçe yürüyeceği gün; işte o gün, daldıkları yerde eğlenip oyalanarak kıyameti yalanlayanlara yazık olacak!

Diyanet Vakfı

Ki onlar daldıkları batıl içinde oyalanıp duranlardır.

Edip Yüksel

Onlar ki bir bataklıkta oynamaktadırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar, daldıkları bir batak (bâtıl)da oynayıp duruyorlar.

Öztürk

Ki onlar bir batağa dalmış oynamaktadırlar.

Suat Yıldırım

Onlar ki daldıkları batıl içinde oynayıp dururlar.

Süleyman Ateş

O daldıkları batıl içinde oynayıp duranlar,

يَوْمَ يُدَعُّونَ إِلَىٰ نَارِ جَهَنَّمَ دَعًّا ﴿١٣﴾

O gün itilip kakılarak cehenneme atılırlar.

Alİ Bulaç

Cehennem ateşine, 'küçültücü bir sürüklenme ile ' sürüklenecekleri gün;

Çeviriyazı

yevme yüde``ûne ilâ nâri cehenneme da``â.

Diyanet İşleri

Cehennem ateşine itildikçe itildikleri gün, onlara: \"İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur;

Diyanet Vakfı

O gün cehennem ateşine itilip atılırlar:

Edip Yüksel

Cehennem ateşine itildikleri gün:

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün onlar cehennem ateşine itilip kakılacaklar.

Öztürk

O gün cehenneme bir kakılışla kakılırlar.

Suat Yıldırım

O gün onlar cehenneme şiddetle itilirler.

Süleyman Ateş

O gün (şöyle denilerek) cehennem ateşine kakılırlar:

هَٰذِهِ ٱلنَّارُ ٱلَّتِى كُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ ﴿١٤﴾

İşte budur yalanladığınız ateş.

Alİ Bulaç

(Onlara şöyle denir:) \"İşte sizin yalanladığınız ateş budur.\"

Çeviriyazı

hâẕihi-nnâru-lletî küntüm bihâ tükeẕẕibûn.

Diyanet İşleri

Cehennem ateşine itildikçe itildikleri gün, onlara: \"İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur;

Diyanet Vakfı

\"İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur!\" denilir.

Edip Yüksel

İşte, yalanlamakta olduğunuz Ateş budur.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Onlara): \"İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur\" (denilecek).

Öztürk

\"İşte budur yalanlayıp durduğunuz ateş!\"

Suat Yıldırım

İşte, denilir, alın size yalan saydığınız ateş!

Süleyman Ateş

İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur!

أَفَسِحْرٌ هَٰذَآ أَمْ أَنتُمْ لَا تُبْصِرُونَ ﴿١٥﴾

Bir büyü mü bu, yoksa görmüyor musunuz?

Alİ Bulaç

\"Bu da bir büyü mü, yoksa siz mi görmüyorsunuz.\"

Çeviriyazı

efesiḥrun hâẕâ em entüm lâ tübṣirûn.

Diyanet İşleri

Bu bir büyü müdür, yoksa hala görmez misiniz? Girin oraya, sabretseniz de sabretmeseniz de artık birdir; ancak işlediklerinizin karşılığını görüyorsunuz\" denir.

Diyanet Vakfı

Bir büyü müdür bu, yoksa görmüyor musunuz?

Edip Yüksel

Bu bir büyü müdür, yoksa siz mi görmüyorsunuz?

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Bu da mı bir sihir? Yoksa siz görmüyor musunuz?

Öztürk

\"Bu da mı büyü?! Yoksa siz mi görmüyordunuz?\"

Suat Yıldırım

Haydi söyleyin bakalım, bu da mı sihir, yoksa siz mi görmüyormuşsunuz?

Süleyman Ateş

(Nasıl) Şimdi bu, büyümüymüş, yoksa siz mi görmüyor muşsunuz?

ٱصْلَوْهَا فَٱصْبِرُوٓا۟ أَوْ لَا تَصْبِرُوا۟ سَوَآءٌ عَلَيْكُمْ ۖ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿١٦﴾

Girin ona da artık sabredin, yahut etmeyin, birdir size; ancak yaptığınızın karşılığı olarak cezalanacaksınız.

Alİ Bulaç

\"Girin ona; artık ister sabredin, ister sabretmeyin. Sizin için birdir. Siz ancak, yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz.\"

Çeviriyazı

iṣlevhâ faṣbirû ev lâ taṣbirû. sevâün `aleyküm. innemâ tüczevne mâ küntüm ta`melûn.

Diyanet İşleri

Bu bir büyü müdür, yoksa hala görmez misiniz? Girin oraya, sabretseniz de sabretmeseniz de artık birdir; ancak işlediklerinizin karşılığını görüyorsunuz\" denir.

Diyanet Vakfı

Girin oraya, sabretseniz de sabretmeseniz de artık sizin için birdir. Siz ancak yaptıklarınızın karşılığına çarptırılacaksınız.

Edip Yüksel

Orda yanın. İster sabredin, ister sabretmeyin sizin için değişmeyecektir. Yaptığınızın karşılığını görmektesiniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Girin oraya, ister sabredin ister etmeyin artık sizin için birdir. Siz hep yaptıklarınıza göre cezalandırılacaksınız\" (denilecek).

Öztürk

\"Dalın ona! Artık ister sabredin ister sabretmeyin. Sizin için hepsi birdir. Siz ancak yapıp ettiğiniz şeylerin karşılığıyla yüzyüze geleceksiniz.\"

Suat Yıldırım

Girin oraya! İster dayanın, ister dayanamayın, artık hepsi bir!Siz sadece ne yaptıysanız onun karşılığını bulacaksınız.

Süleyman Ateş

Girin ona, ister dayanın, ister dayanmayın, sizin için birdir. Ancak yaptıklarınıza göre cezalandırılacaksınız.

إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى جَنَّٰتٍۢ وَنَعِيمٍۢ ﴿١٧﴾

Şüphe yok ki çekinenler, cennetlerdedir ve nimetler içinde.

Alİ Bulaç

Hiç şüphesiz muttakiler, cennetlerde ve nimet içindedirler;

Çeviriyazı

inne-lmütteḳîne fî cennâtiv vene`îm.

Diyanet İşleri

Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, şüphesiz, cennetlerde ve Rablerinin kendilerine verdikleriyle zevk duyarak nimetler içindedirler. Rableri onları cehennem azabından korumuştur.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz (kötülüklerden) korunanlar cennetlerde ve nimet içindedirler.

Edip Yüksel

Erdemliler bahçeler ve nimetler içindedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz (günahlardan) korunanlar da cennetlerde, nimetler içindedirler.

Öztürk

Korunup sakınanlar; cennetler, nimetler içindedir.

Suat Yıldırım

Müttakiler ise cennetlerde nimet içindedirler.

Süleyman Ateş

Korunanlar da cennetlerde, ni'met içindedirler.

فَٰكِهِينَ بِمَآ ءَاتَىٰهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَىٰهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ ٱلْجَحِيمِ ﴿١٨﴾

Nimetlenirler orada Rablerinin verdiği nimetlerle ve Rableri korur onları koca cehennemin azabından.

Alİ Bulaç

Rablerinin verdikleriyle 'sevinçli ve mutludurlar'. Rableri, kendilerini 'çılgınca yanan cehennemin' azabından korumuştur.

Çeviriyazı

fâkihîne bimâ âtâhüm rabbühüm. veveḳâhüm rabbühüm `aẕâbe-lceḥîm.

Diyanet İşleri

Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, şüphesiz, cennetlerde ve Rablerinin kendilerine verdikleriyle zevk duyarak nimetler içindedirler. Rableri onları cehennem azabından korumuştur.

Diyanet Vakfı

Rablerinin kendilerine verdikleriyle sefa sürerler, (Zira) Rableri onları, cehennem azabından korumuştur.

Edip Yüksel

Rab'lerinin kendilerine vermiş olduğu şeylerden zevk duyarlar. Rab'leri onları cehennem azabından korumuştur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Rablerinin kendilerine verdiği ile zevk ü sefâ sürerler. Rableri onları, cehennem azabından korumuştur.

Öztürk

Rablerinin kendilerine verdikleriyle keyif çatarlar. Rableri onları cehennem azabından korumuştur.

Suat Yıldırım

Rab'lerinin kendilerine verdikleriyle sefa sürerler. Rab’leri onları yakıcı ateşin azabından korumuştur.

Süleyman Ateş

Rablerinin kendilerine verdikleriyle sefa sürerler. Rableri onları, cehennem azabından korumuştur.

كُلُوا۟ وَٱشْرَبُوا۟ هَنِيٓـًٔۢا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿١٩﴾

Yiyin ve için, afiyetler olsun, yaptığınız şeylere karşılık.

Alİ Bulaç

\"Yaptıklarınızdan dolayı afiyetle yiyin ve için.\"

Çeviriyazı

külû veşrabû henîem bimâ küntüm ta`melûn.

Diyanet İşleri

Onlara şöyle denir: \"İşlediklerinizden ötürü, dizi dizi tahtlara yaslanarak afiyetle yiyin için.\" Onlara, ceylan gözlü eşler veririz.

Diyanet Vakfı

Onlara: Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için (denilir).

Edip Yüksel

Yapmış olduklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Onlara): \"Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için\" (denilir.)

Öztürk

\"Yapıp ettiklerinizin karşılığı olarak afiyetle yiyin, için;

Suat Yıldırım

Ve onlara denilir ki: “Dünyada yaptığınız güzel davranışlardan ötürü: “Yiyin, için, afiyetler olsun!” Onlar sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanırlar. Kendilerine temiz ve güzel hurileri de eş yaparız. [37,44]

Süleyman Ateş

Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için;

مُتَّكِـِٔينَ عَلَىٰ سُرُرٍۢ مَّصْفُوفَةٍۢ ۖ وَزَوَّجْنَٰهُم بِحُورٍ عِينٍۢ ﴿٢٠﴾

Safsaf dizilmiş tahtlara dayanarak ve onları, iri gözlü hurilerle evlendiririz.

Alİ Bulaç

Özenle dizilmiş tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. Ve Biz onları iri-ceylan gözlü hurilerle evlendirmişiz.

Çeviriyazı

müttekiîne `alâ sürurim maṣfûfeh. vezevvecnâhüm biḥûrin `în.

Diyanet İşleri

Onlara şöyle denir: \"İşlediklerinizden ötürü, dizi dizi tahtlara yaslanarak afiyetle yiyin için.\" Onlara, ceylan gözlü eşler veririz.

Diyanet Vakfı

\" Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak\"Onları, ceylan gözlü hurilerle evlendirmişizdir:

Edip Yüksel

Dizilmiş koltuklara yaslanmışlardır ve onları güzel eşlerle eşlendirmişizdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanırlar. Ayrıca biz onları ceylan gözlü hûrilerle evlendirdik.

Öztürk

Art arda dizilmiş koltuklar üzerinde yaslanmış olarak.\" Ve biz onları parlak, iri gözlü hurilerle eşleştirmişizdir.

Suat Yıldırım

Ve onlara denilir ki: “Dünyada yaptığınız güzel davranışlardan ötürü: “Yiyin, için, afiyetler olsun!” Onlar sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanırlar. Kendilerine temiz ve güzel hurileri de eş yaparız. [37,44]

Süleyman Ateş

Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak. Onları, iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir.

وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَٱتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُم بِإِيمَٰنٍ أَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَآ أَلَتْنَٰهُم مِّنْ عَمَلِهِم مِّن شَىْءٍۢ ۚ كُلُّ ٱمْرِئٍۭ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌۭ ﴿٢١﴾

Ve inananlarla soylarından, inanarak onlara uyanları, soylarından gelenlerle birleştirir, buluştururuz ve yaptıklarının mükafatından hiçbir şeyi eksiltmeyiz; herkes, kazancına bağlıdır.

Alİ Bulaç

İman edenler ve soyları kendilerini imanda izleyenler; Biz onların soylarını da kendilerine katıp-ekledik. Onların amellerinden hiçbir şeyi eksiltmedik. Her kişi kendi kazandığına karşılık bir rehindir.

Çeviriyazı

velleẕîne âmenû vettebe`athüm ẕürriyyetühüm biîmânin elḥaḳnâ bihim ẕürriyyetehüm vemâ eletnâhüm min `amelihim min şey'. küllü-mriim bimâ kesebe rahîn.

Diyanet İşleri

İnanan, soyları da inançta kendilerine uyan kimselere soylarını da katarız. Onların işlediklerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazancına bağlıdır.

Diyanet Vakfı

İman eden ve soylarından gelenlerde, imanda kendilerine tabi olanlar (var ya)! İşte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık. Onların amellerinden de bir şey eksiltmedik. Herkes kazandıklarına karşı bir rehindir.

Edip Yüksel

Soyları tarafından izlenen inananlara soylarını da katarız ve onların yaptıklarından hiç bir şeyi eksiltmeyiz. Herkes kazanmış olduğu şeylerin bir ipoteğidir.

Elmalılı Hamdi Yazır

İman edip zürriyetleri de iman ile kendilerine tâbi olanlar (yok mu?); işte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık. Kendilerinin amellerinden birşey de eksiltmedik. Herkes kendi kazandığına bağlıdır.

Öztürk

İman edip zürriyetleri de imanda kendilerine uyanların, soy-soplarını da kendilerine katmışızdır. Ve kendi amellerinden kendilerinin hiçbir şeyini eksiltmemişizdir. Her kişi, kazandığı karşılığında bir rehindir.

Suat Yıldırım

Kendileri iman edip zürriyetleri de iman ile kendilerinin izinden gidenlerin nesillerini de kendilerine kavuştururuz.Onların emeklerinden hiçbir şeyin mükâfatını eksiltmeyiz. Onlardan her biri kazandığı güzel neticeleri ile daimdir. [74,38-40; 13,23]

Süleyman Ateş

Kendileri inanmış, zürriyetleri de imanda kendilerine uymuş olan kimselerin zürriyetlerini de kendilerine katmışızdır; kendi ameller(inin sevab)ından da hiçbir şey eksiltmemişizdir. Herkes kendi kazandığına bağlıdır.

وَأَمْدَدْنَٰهُم بِفَٰكِهَةٍۢ وَلَحْمٍۢ مِّمَّا يَشْتَهُونَ ﴿٢٢﴾

Ve onlara meyve ve gönüllerinin tam istediği et vereceğiz.

Alİ Bulaç

Onlara, istek duyup-arzuladıkları meyvelerden ve etten bol bol verdik.

Çeviriyazı

veemdednâhüm bifâkihetiv velaḥmim mimmâ yeştehûn.

Diyanet İşleri

Cennette olanlara diledikleri meyve ve etten bol bol veririz.

Diyanet Vakfı

Onlara canlarının istediği meyve ve etten bol bol verdik.

Edip Yüksel

Onlara canlarının istediği meyveden ve etten bol bol veririz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara canlarının istediği meyvalar ve etlerden bol bol verdik.

Öztürk

Biz onlara canlarının çektiği meyveden ve etten ikram ettik.

Suat Yıldırım

Onlara canlarının istediği meyve ve et çeşitlerinden bol bol veririz. [56,20-21] {KM, Matta 8,11; Luka 13,29; Vahiy 19,9}

Süleyman Ateş

Ve onlara canlarının istediği meyvadan ve etten bol bol vermişizdir.

يَتَنَٰزَعُونَ فِيهَا كَأْسًۭا لَّا لَغْوٌۭ فِيهَا وَلَا تَأْثِيمٌۭ ﴿٢٣﴾

Ve birbirlerine öyle bir kadeh sunarlar ki içtikleri şaRabın sonucunda ne boş şeylerden bahsediş var, ne günaha giriş.

Alİ Bulaç

Orada bir kadeh kapışır-çekişirler ki, onda ne 'boş ve saçma bir söz', ne günaha sokma yoktur.

Çeviriyazı

yetenâza`ûne fîhâ ke'sel lâ lagvun fîhâ velâ te'ŝîm.

Diyanet İşleri

Orada kadeh tokuştururlar; fakat bunda ne bir saçmalama, ne de bir günaha girme vardır.

Diyanet Vakfı

Orada karşılıklı kadeh tokuştururlar, ama burada (içki yüzünden) ne saçmalama vardır ne de günaha girme.

Edip Yüksel

Orada birbirlerinden kadeh kapışırlar, onda ne bir saçmalama, ne de bir günaha girme vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Orada bir kadeh kapışırlar ki, onda ne bir saçmalama vardır, ne de günaha sokma.

Öztürk

Orada bir kadeh tokuştururlar ki, içinde ne bir boş laf var ne de günaha sokuş.

Suat Yıldırım

Onlar orada içecek kadehleri kapşırlar ki bunları içmede ne saçma sapan konuşma olur, ne de günaha girilir.

Süleyman Ateş

Orada bir kadeh kapışırlar ki içinde ne saçmalama var, ne de günaha sokma.

۞ وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌۭ لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌۭ مَّكْنُونٌۭ ﴿٢٤﴾

Ve öylesine genç hizmetçiler, etraflarında dönerdurur ki sanki onlar, haznelerde saklanmış inciler.

Alİ Bulaç

Kendileri için (hizmet eden) civanlar, etrafında dönüp dolaşırlar; sanki (her biri) 'sedefte saklı inci gibi tertemiz, pırıl pırıl.'

Çeviriyazı

veyeṭûfü `aleyhim gilmânül lehüm keennehüm lü'lüüm meknûn.

Diyanet İşleri

Sedefteki inciler gibi olan gençler yanlarında dolaşırlar.

Diyanet Vakfı

Hizmetlerine verilmiş, (kabuğunda) saklı inci gibi gençler etraflarında dönüp dolaşırlar.

Edip Yüksel

Çevrelerinde, inciler gibi korunmuş kendilerine ait hizmetkarlar (servis için) dolaşıp durur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kendilerine ait bir takım hizmetçiler de onların etrafında dönerler. Bu gençler sanki sedefleri içine gizlenmiş inci gibidirler.

Öztürk

Çevrelerinde, kendilerine özgülenmiş genç uşaklar dolaşır; sanki sedeflerinde saklı inciler.

Suat Yıldırım

Etraflarında kendi hizmetlerine tahsis edilmiş, sedef içinde saklı inci gibi pırıl pırıl civanlar dolaşır.

Süleyman Ateş

Çevrelerinde de kendilerine mahsus, sedef içinde saklı inci gibi civanlar dolaşır (hizmet eder).

وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍۢ يَتَسَآءَلُونَ ﴿٢٥﴾

Ve birbirlerine dönüp sorarlar, konuşurlar.

Alİ Bulaç

Kimi kimine dönüp sorarlar;

Çeviriyazı

veaḳbele ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍiy yetesâelûn.

Diyanet İşleri

Birbirlerine dönüp soruşurlar:

Diyanet Vakfı

Cennettekiler birbirlerine dönüp sorarlar:

Edip Yüksel

Birbirlerine dönüp geçmişi anarlar:

Elmalılı Hamdi Yazır

Birbirlerine yönelip soruyorlar.

Öztürk

Birbirlerine dönüp soruşurlar. Ve derler:

Suat Yıldırım

Birbirlerinin yanına gelip şöyle sorup sohbet etmeye başlarlar.

Süleyman Ateş

Birbirlerine dönmüş soruyorlar:

قَالُوٓا۟ إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِىٓ أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ ﴿٢٦﴾

Derler ki: Gerçekten de daha önce ehlimizin içinde, ilimizde, yurdumuzda, korku içindeydik biz.

Alİ Bulaç

Dediler ki: \"Biz doğrusu daha önce, ailemiz (yakın akrabalarımız) içinde endişe edip-korkardık.\"

Çeviriyazı

ḳâlû innâ künnâ ḳablü fî ehlinâ müşfiḳîn.

Diyanet İşleri

\"Doğrusu bundan önce ailemizin yanında bile korku içindeydik; Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu; doğrusu bundan önce de O'na yalvarıyorduk; şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır\" derler.

Diyanet Vakfı

Derler ki: \"Daha önce biz, aile çevremiz içinde bile (ilahi azaptan) korkardık.\"

Edip Yüksel

\"Daha önce halkımızın arasında çekinirdik,\" derler,

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve diyorlar ki: \"Gerçekte biz daha önce (dünya hayatında) âilemiz içinde (âkibetimizden) korkardık\".

Öztürk

\"Daha önce biz, ailemiz içinde endişe ile ürperiyorduk.\"

Suat Yıldırım

Biz dünyada, ailemiz içinde iken sonumuzdan endişe ederdik. Ama şükürler olsun ki Allah bize lütfetti ve bizi, o kavuran ateşten korudu.

Süleyman Ateş

Daha önce biz ailemiz içinde (iken sonumuzdan) korkardık. dediler.

فَمَنَّ ٱللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَىٰنَا عَذَابَ ٱلسَّمُومِ ﴿٢٧﴾

Derken Allah lutfetti bize ve korudu bizi ta iliklere işleyen sam yelinin azabından.

Alİ Bulaç

\"Şimdi Allah, bize lütufta bulundu ve 'hücrelere kadar işleyen kavurucu' azaptan korudu.\"

Çeviriyazı

femenne-llâhü `aleynâ veveḳânâ `aẕâbe-ssemûm.

Diyanet İşleri

\"Doğrusu bundan önce ailemizin yanında bile korku içindeydik; Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu; doğrusu bundan önce de O'na yalvarıyorduk; şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır\" derler.

Diyanet Vakfı

\"Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen azaptan korudu.\"

Edip Yüksel

\"ALLAH bize iyilik etti de bizi içe işleyen azaptan korudu.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Allah bize lutfetti de bizi (vücûdun) içine işleyen (kavurucu) azabdan korudu.\"

Öztürk

\"Allah bize lütufta bulundu ve bizi o iliklere işleyen azaptan korudu.\"

Suat Yıldırım

Biz dünyada, ailemiz içinde iken sonumuzdan endişe ederdik. Ama şükürler olsun ki Allah bize lütfetti ve bizi, o kavuran ateşten korudu.

Süleyman Ateş

Allah bize lutfetti de bizi o delikçiklere işleyen azabdan korudu.

إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلُ نَدْعُوهُ ۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْبَرُّ ٱلرَّحِيمُ ﴿٢٨﴾

Gerçekten de önceden onu çağırırdık; şüphe yok ki o, şanı yüce bir lütuf sahibidir, rahimdir.

Alİ Bulaç

\"Şüphesiz, biz bundan önce O'na dua (kulluk) ederdik. Gerçekten O, iyiliği bol, esirgemesi çok olanın ta Kendisi'dir.\"

Çeviriyazı

innâ künnâ min ḳablü ned`ûh. innehû hüve-lberru-rraḥîm.

Diyanet İşleri

\"Doğrusu bundan önce ailemizin yanında bile korku içindeydik; Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu; doğrusu bundan önce de O'na yalvarıyorduk; şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır\" derler.

Diyanet Vakfı

\"Gerçekten biz bundan önce O'na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O'dur.\"

Edip Yüksel

\"Biz daha önce O'na yalvarırdık; O, İyilik edendir, Rahimdir.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Gerçekten biz bundan önce O'na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O'dur.\"

Öztürk

\"Biz önceden O'na yakarıyorduk. Çünkü O'dur Berr, cömertçe iyilik eden; O'dur rahmeti sınırsız olan.\"

Suat Yıldırım

Çünkü biz daha önce Allah'a dua ve ibadet eder, bizi ateşten korumasını niyaz ederdik. Gerçekten O, berr’dir, rahîmdir (hayırların kaynağıdır, merhamet ve ihsanı boldur).

Süleyman Ateş

Biz bundan önce yalnız O'na yalvarır(bizi korumasını O'ndan niyaz eder)dik. Çünkü iyilik eden, esirgeyen O'dur, O.

فَذَكِّرْ فَمَآ أَنتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍۢ وَلَا مَجْنُونٍ ﴿٢٩﴾

Artık öğüt ver, gerçekten de Rabbinin nimeti sayesinde sen, ne kahinsin, ne deli.

Alİ Bulaç

Şu halde sen, öğüt verip-hatırlat; çünkü sen, Rabbinin nimetiyle ne kahinsin, ne mecnun.

Çeviriyazı

feẕekkir femâ ente bini`meti rabbike bikâhiniv velâ mecnûn.

Diyanet İşleri

Öğüt ver; Rabbinin nimetiyle sen, ne kahinsin ne de delisin.

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Sen öğüt ver. Rabbinin lütfuyla sen ne bir kahinsin, ne de bir deli.

Edip Yüksel

Sen öğüt ver. Rabbinin sana olan iyiliği sayesinde sen ne bir kahinsin, ne de deli.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ey Muhammed!) sen hatırlat, öğüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde sen ne kâhinsin, ne de mecnûn.

Öztürk

Artık hatırlat, öğüt ver! Rabbinin nimetine yemin olsun ki, sen ne kâhinsin ne de cin çarpmış.

Suat Yıldırım

Ey Resulüm, sen irşad ve nasihatina devam et! Sen Rabbinin ihsanı sayesinde kâfirlerin iddia ettikleri gibi kâhin de değilsin, deli de değilsin.

Süleyman Ateş

(Ey Muhammed), Sen hatırlat, öğüt ver. Rabbinin ni'meti sayesinde sen ne kahinsin, ne de mecnun.

أَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌۭ نَّتَرَبَّصُ بِهِۦ رَيْبَ ٱلْمَنُونِ ﴿٣٠﴾

Yoksa onlar, bir şair ki ölmesini, zamanın kötülüklerine uğramasını gözetiyoruz mu diyorlar?

Alİ Bulaç

Yoksa onlar: \"Bir şairdir, biz ona zamanın (getireceği) felaketleri gözlüyoruz\" mu diyorlar?

Çeviriyazı

em yeḳûlûne şâ`irun neterabbeṣu bihî raybe-lmenûn.

Diyanet İşleri

Yoksa senin için şöyle mi derler: \"Şairdir, zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz.\"

Diyanet Vakfı

Yoksa onlar: (O,) bir şairdir; onun, zamanın felaketlerine uğramasını bekliyoruz mu diyorlar?

Edip Yüksel

Yoksa, \"O bir şairdir, onun ölmesini bekliyoruz.\" mu diyorlar?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa onlar (senin için): \"Bir şâirdir, zamanın felaketlerine çarpılmasını gözetliyoruz.\" mu diyorlar?

Öztürk

Yoksa şöyle mi diyorlar: \"O bir şairdir. Zamanın ölüm getiren felaketine çarpılmasını bekliyoruz.\"

Suat Yıldırım

Ne o, yoksa onlar senin hakkında: “Ne olacak? Şairin biri! Feleğin onun başına neler getireceğini göreceğiz” mi diyorlar?

Süleyman Ateş

Yoksa onlar (senin hakkında): \"Bir şa'irdir, zamanın felaketlerine çarpılmasını gözetliyoruz\" mu diyorlar?

قُلْ تَرَبَّصُوا۟ فَإِنِّى مَعَكُم مِّنَ ٱلْمُتَرَبِّصِينَ ﴿٣١﴾

De ki: Gözetin bakalım, gerçekten ben de sizinle beraber gözetmedeyim.

Alİ Bulaç

De ki: \"Siz gözetleyedurun; çünkü ben de sizinle birlikte gözetleyenlerdenim.\"

Çeviriyazı

ḳul terabbeṣû feinnî me`aküm mine-lmüterabbiṣîn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Gözleyin, doğrusu ben de sizinle beraber gözlemekteyim.\"

Diyanet Vakfı

De ki: Bekleyin. Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.

Edip Yüksel

De ki, \"Bekleyedurun; ben de sizinle birlikte beklemekteyim.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Bekleyin, çünkü ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.

Öztürk

De ki: \"Bekleyin! Doğrusu sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim.\"

Suat Yıldırım

De ki: “Bekleyin bakalım! Ben de sizin fecî âkıbetinizi bekliyorum.”

Süleyman Ateş

De ki: \"Gözetleyin, ben de sizinle beraber gözetleyenlerdenim. (Bakalım hangimiz felaketlere çarpılacağız?)\"

أَمْ تَأْمُرُهُمْ أَحْلَٰمُهُم بِهَٰذَآ ۚ أَمْ هُمْ قَوْمٌۭ طَاغُونَ ﴿٣٢﴾

Yoksa bu sözleri akılları mı emrediyor onlara, yoksa azgın bir topluluk mu onlar?

Alİ Bulaç

Yoksa bunu kendilerine saçma-akılları mı emrediyor? Yoksa onlar azgın bir kavim midir?

Çeviriyazı

em te'müruhüm aḥlâmühüm bihâẕâ em hüm ḳavmün ṭâgûn.

Diyanet İşleri

Bunu onlara akılları mı buyuruyor? Yoksa onlar azgın bir millet midirler?

Diyanet Vakfı

Onlara akılları mı bunu emreder, yoksa onlar, azgın bir topluluk mudur?

Edip Yüksel

Bunları rüyalarının etkisiyle mi söylüyorlar, yoksa onlar haddi aşan bir topluluk mudur?

Elmalılı Hamdi Yazır

Onların akılları mı bunu emreder yoksa onlar azgın bir topluluk mudur?

Öztürk

Acaba bunu onlara hayalleri mi emrediyor yoksa bunlar azmış bir topluluk mu?

Suat Yıldırım

Akılları mı kendilerinden bunu istiyor, yoksa onlar azgın bir toplum olduklarından mı böyle yapıyorlar?

Süleyman Ateş

Akılları mı bunu kendilerine emrediyor, yoksa onlar azgın bir topluluk mudur?

أَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُۥ ۚ بَل لَّا يُؤْمِنُونَ ﴿٣٣﴾

Yoksa onu kendisi uyduruyor mu diyorlar? Hayır, inanmamışlardır onlar.

Alİ Bulaç

Yoksa: \"Onu kendisi uydurup-söyledi\" mi diyorlar? Hayır; onlar iman etmiyorlar.

Çeviriyazı

em yeḳûlûne teḳavveleh. bel lâ yü'minûn.

Diyanet İşleri

Yahut: \"Onu kendi uydurdu\" diyorlar öyle mi? Hayır, inanmıyorlar.

Diyanet Vakfı

Yahut \"Onu kendisi uydurdu!\" mu diyorlar? Hayır, onlar iman etmezler.

Edip Yüksel

Yoksa, \"Onu kendi uydurdu\" mu diyorlar? Hayır, onlar inanmazlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa \"Onu uydurdu\" mu diyorlar? Hayır onlar inanmıyorlar.

Öztürk

Yoksa, \"Onu uydurdu\" mu diyorlar! Hayır, iman etmiyorlar.

Suat Yıldırım

Yahut Kur'ân’ı “kendi uydurdu” mu diyorlar? Hayır! Onlar bu iddialarında samimî değiller. Onların inanmaya niyetleri yok da onun için bu kabîl sözler sarf ediyorlar.

Süleyman Ateş

Yoksa \"Onu uydurdu\" mu diyorlar? Hayır, onlar inanmıyorlar.

فَلْيَأْتُوا۟ بِحَدِيثٍۢ مِّثْلِهِۦٓ إِن كَانُوا۟ صَٰدِقِينَ ﴿٣٤﴾

Artık buna benzer bir söz getirin meydana sözünüz doğruysa.

Alİ Bulaç

Şu halde, eğer doğru sözlüler iseler, benzeri bir söz getirsinler.

Çeviriyazı

felye'tû biḥadîŝim miŝlihî in kânû ṣâdiḳîn.

Diyanet İşleri

Eğer iddialarında samimi iseler Kuran'ın benzeri bir söz meydana getirsinler.

Diyanet Vakfı

Eğer doğru iseler onun benzeri bir söz getirsinler.

Edip Yüksel

Doğru sözlüler iseler bunun benzeri bir hadis getirsinler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer doğru iseler onun benzeri bir söz meydana getirsinler.

Öztürk

Eğer doğru sözlü iseler, onun benzeri bir hadis/söz getirsinler.

Suat Yıldırım

O halde bu iddialarında tutarlı iseler Kur'ân gibi bir söz getirsinler bakalım!

Süleyman Ateş

Doğru iseler haydi onun gibi bir söz getirsinler.

أَمْ خُلِقُوا۟ مِنْ غَيْرِ شَىْءٍ أَمْ هُمُ ٱلْخَٰلِقُونَ ﴿٣٥﴾

Yoksa boşuboşuna mı yaratıldı onlar, yoksa onlar mı yaratıcılar?

Alİ Bulaç

Yoksa onlar, hiçbir şey olmaksızın mı yaratıldılar? Yoksa yaratıcılar kendileri mi?

Çeviriyazı

em ḫuliḳû min gayri şey'in em hümü-lḫâliḳûn.

Diyanet İşleri

Onlar, yaratan olmaksızın mı yaratıldılar yoksa yaratanlar kendileri midir?

Diyanet Vakfı

Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar?

Edip Yüksel

Onlar yokluktan mı yaratıldılar? Yoksa yaratanlar kendileri mi?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa onlar, hiçbir şey olmadan (yani yaratıcısız) mı yaratıldılar? Yoksa kendileri yaratıcı mıdırlar?

Öztürk

Yoksa onlar hiçbir şeysiz mi yaratıldılar? Yoksa bizzat kendileri mi yaratıcıdır?

Suat Yıldırım

Onlar bir Yaratan olmaksızın mı yaratıldılar? Yoksa kendi kendilerini mi yarattılar?

Süleyman Ateş

Yoksa kendileri, hiçbir şey olmadan (raslantı sonucu olarak) mı yaratıldılar? Yoksa yaratanlar kendileri midir?

أَمْ خَلَقُوا۟ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ ۚ بَل لَّا يُوقِنُونَ ﴿٣٦﴾

Yoksa gökleri ve yeryüzünü mü yarattı onlar? Hayır, iyideniyiye inanmamışlardır onlar.

Alİ Bulaç

Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır; onlar, kesin bir bilgiyle inanmıyorlar.

Çeviriyazı

em ḫaleḳu-ssemâvâti vel'arḍ. bel lâ yûḳinûn.

Diyanet İşleri

Yoksa gökleri ve yeri kendileri mi yarattılar? Hayır, Allah'a kesin olarak inanmıyorlar.

Diyanet Vakfı

Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır! Onlar bir türlü anlayıp inanmazlar.

Edip Yüksel

Gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Doğrusu, onlar kesin bir inanca sahip olmazlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar düşünüp hakikati anlamazlar.

Öztürk

Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattı? Hayır, onlar gerekli bilgiye ulaşamıyorlar!

Suat Yıldırım

Yoksa, gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar kesin bilgiye ulaşmaya gitmezler.

Süleyman Ateş

Yoksa gökleri ve yeri mi yarattılar? Hayır, onlar düşünüp de inanmazlar.

أَمْ عِندَهُمْ خَزَآئِنُ رَبِّكَ أَمْ هُمُ ٱلْمُصَۣيْطِرُونَ ﴿٣٧﴾

Yoksa onların yanında mı Rabbinin hazneleri, yoksa onlar sorumsuz bir saltanata mı sahip?

Alİ Bulaç

Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yoksa üstün güç (herşeyin denetim ve yönetim) sahipleri kendileri midir?

Çeviriyazı

em `indehüm ḫazâinü rabbike em hümü-lmüṣayṭirûn.

Diyanet İşleri

Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yoksa onlar mı işe hakimdirler?

Diyanet Vakfı

Yahut Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Ya da her şeye hakim olan kendileri midir?

Edip Yüksel

Yoksa Rabbinin hazineleri onların mı yanındadır? Onlar mı kontrol etmektedirler?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yahut hâkim (her şeyin yöneticisi) kendileri midir?

Öztürk

Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mı? Yoksa güç ve egemenlik sahibi onlar mı?

Suat Yıldırım

Yoksa Rabbinin hazineleri onların mı yanında? Yoksa kâinatı onlar mı yönetiyorlar?

Süleyman Ateş

Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yahut hakim olan (her şeyi istedikleri gibi yöneten) kendileri midir?

أَمْ لَهُمْ سُلَّمٌۭ يَسْتَمِعُونَ فِيهِ ۖ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُم بِسُلْطَٰنٍۢ مُّبِينٍ ﴿٣٨﴾

Yoksa merdivenleri var da gökten mi duyuyorlar? Öyleyse duyanları, apaçık bir delil göstersin.

Alİ Bulaç

Yoksa onların bir merdivenleri mi var (ki) onunla (yükselip en yüce makamda konuşulanları) dinliyorlar? Öyleyse, dinleyenleri açık bir delil getirsin.

Çeviriyazı

em lehüm süllemüy yestemi`ûne fîh. felye'ti müstemi`uhüm bisülṭânim mübîn.

Diyanet İşleri

Yoksa, üzerine çıkıp vahiy dinledikleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse, dinleyenleri açık bir delil getirsin.

Diyanet Vakfı

Yoksa onların, üzerine çıkıp gizli sırları dinledikleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, açık bir delil getirsinler.

Edip Yüksel

Yoksa üzerine çıkıp (vahyi) dinledikleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyicileri açık bir delil getirsin.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa kendilerine mahsus (üzerine çıkıp sırları) dinleyecekleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, açık bir delil getirsin.

Öztürk

Yoksa onlara özgü bir merdiven var da onun üzerinde mi dinliyorlar? Eğer böyleyse, dinleyenleri açık bir kanıt getirsin.

Suat Yıldırım

Yoksa onların yükselmelerini sağlayan bir merdivenleri, kuleleri var da o sayede mi göklerin haberlerini dinliyorlar? Öyleyse o haber dinleyenleri kim ise, meleklerin sözlerini dinlediğine dair kesin bir delil getirsin!

Süleyman Ateş

Yoksa onların, (göğe çıkıp meleklerin sözlerini ve onlara vahyedileni) dinleyecekleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, (meleklerin sözlerini dinlediklerine) açık bir delil getirsin.

أَمْ لَهُ ٱلْبَنَٰتُ وَلَكُمُ ٱلْبَنُونَ ﴿٣٩﴾

Yoksa kızlar onların da erkek evlatları sizin mi?

Alİ Bulaç

Yoksa kızlar O'nun da, erkek-çocuklar sizin mi?

Çeviriyazı

em lehü-lbenâtü velekümü-lbenûn.

Diyanet İşleri

Demek kızlar Allah'ın, oğullar sizin öyle mi?

Diyanet Vakfı

Yoksa kızlar O'nun, oğullar da sizin mi?

Edip Yüksel

Yoksa kızlar O'na, oğullar size mi?

Elmalılı Hamdi Yazır

Demek kızlar O'na, oğullar size öyle mi?

Öztürk

Yoksa kızlar O'na, oğullar size mi?

Suat Yıldırım

Yoksa kız çocukları O'nun da, erkekler sizin mi?

Süleyman Ateş

Yoksa kızlar O'na, oğullar size mi?

أَمْ تَسْـَٔلُهُمْ أَجْرًۭا فَهُم مِّن مَّغْرَمٍۢ مُّثْقَلُونَ ﴿٤٠﴾

Yoksa onlardan ücret istiyorsun da bu yüzden ağır bir borca mı giriyorlar?

Alİ Bulaç

Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altındalar?

Çeviriyazı

em tes'elühüm ecran fehüm mim magramim müŝḳalûn.

Diyanet İşleri

Yahut sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

Diyanet Vakfı

Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden onlar ağır bir borç altında eziliyorlar mı?

Edip Yüksel

Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu onlara ağır bir borç mu yüklüyor?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

Öztürk

Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bir borç yüzünden onlar, yük altına mı giriyorlar?

Suat Yıldırım

Yoksa onlardan vahyi tebliğ, risalet ve irşad hizmetlerinden ötürü bir ücret istiyorsun da, onlar ağır bir borç yükü altında eziliyorlar mı?

Süleyman Ateş

Yoksa sen onlardan (vahiyleri duyurmana karşı) bir ücret istiyorsun da onlar, ağır bir borç yükü altında mı kalmışlardır?

أَمْ عِندَهُمُ ٱلْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ ﴿٤١﴾

Yoksa gizli şey, yanlarında da yazıyorlar mı?

Alİ Bulaç

Yoksa gayb (bilgisi) onların katında mıdır, böylece yazıp-duruyorlar?

Çeviriyazı

em `indehümü-lgaybü fehüm yektübûn.

Diyanet İşleri

Veya, görülmeyeni bilmek kendilerine aittir de, onlar mı yazıyorlar?

Diyanet Vakfı

Yoksa gayba ait bilgiler kendi yanlarında da, onlar mı yazıyorlar?

Edip Yüksel

Yoksa gizemlerin bilgisine mi sahipler ve onu kendileri mi yazıyorlar?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa gayb kendilerinin yanında da onlar mı yazıyorlar?

Öztürk

Yoksa gayb yanlarında da yazıp duruyorlar mı?

Suat Yıldırım

Yoksa gayba dair bilgiler kendilerinin elinin altındadır da, onlar oradan istedikleri tarzda yazıp kopyalıyorlar mı?

Süleyman Ateş

Yoksa gayb (görülmeyen bilgi) kendilerinin yanındadır da kendileri mi (oradan istediklerini) yazıyorlar?

أَمْ يُرِيدُونَ كَيْدًۭا ۖ فَٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ هُمُ ٱلْمَكِيدُونَ ﴿٤٢﴾

Yoksa bir düzen mi kurmak istiyorlar? Asıl düzene uğrayıp cezalanacaklar, kafir olanlar.

Alİ Bulaç

Yoksa hileli-bir düzen mi kurmak istiyorlar? Fakat (asıl) ‘o inkar edenler hileli-düzene düşecek olanlardır.

Çeviriyazı

em yürîdûne keydâ. felleẕîne keferû hümü-lmekîdûn.

Diyanet İşleri

Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Ama o tuzağa yakalanacak olanlar inkar edenlerdir.

Diyanet Vakfı

Yahut bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl tuzağa düşecek olanlar, inkar edenlerdir.

Edip Yüksel

Yoksa bir planı mı uygulamak istiyorlar? Halbuki kafirlerin kendileri bir plana mahkum edilmiştir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Fakat o küfredenlerin kendileri tuzağa düşeceklerdir.

Öztürk

Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Doğrusu şu ki, o inkâr edenlerin kendileri tuzağa yakalanmışlardır.

Suat Yıldırım

Yoksa onlar bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Şunu bilsinler ki: Asıl kapana kısılacak olanlar, o kâfirler olacaklar.

Süleyman Ateş

Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl tuzağa düşecek olanlar, o inkar edenlerin kendileridir.

أَمْ لَهُمْ إِلَٰهٌ غَيْرُ ٱللَّهِ ۚ سُبْحَٰنَ ٱللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿٤٣﴾

Yoksa Allah'tan başka bir mabutları mı var? Şanı yücedir, münezzehtir Allah, şirk koşanların şirk koştukları şeylerden.

Alİ Bulaç

Yoksa onların, Allah'ın dışında başka bir ilahları mı var? Allah, onların şirk koştuklarından Yücedir.

Çeviriyazı

em lehüm ilâhün gayru-llâh. sübḥâne-llâhi `ammâ yüşrikûn.

Diyanet İşleri

Yoksa Allah'tan başka bir tanrıları mı vardır? Allah, onların ortak koşmalarından münezzehtir.

Diyanet Vakfı

Veya onların Allah'tan başka bir tanrısı mı var? Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.

Edip Yüksel

Yoksa ALLAH'tan başka tanrıları mı vardır? ALLAH onların ortak koştuklarından yücedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa onların Allah'tan başka bir ilâhı mı var? Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.

Öztürk

Yoksa Allah'tan başka bir ilahları mı var? Uzaktır Allah, onların ortak koştuklarından.

Suat Yıldırım

Yoksa onların Allah'tan başka bir tanrıları mı var? Allah onların iddia ettikleri ortaklardan münezzeh ve yücedir.

Süleyman Ateş

Yoksa onların Allah'tan başka bir tanrısı mı var? Allah'ın şanı onların ortak koştuklarından yücedir.

وَإِن يَرَوْا۟ كِسْفًۭا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ سَاقِطًۭا يَقُولُوا۟ سَحَابٌۭ مَّرْكُومٌۭ ﴿٤٤﴾

Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, birbiri üstüne yığılmış bulut derler.

Alİ Bulaç

Eğer gökten bir parçanın düşmekte olduğunu görseler bile: \"Üst üste yığılmış bir buluttur.\" derler.

Çeviriyazı

veiy yerav kisfem mine-ssemâi sâḳiṭay yeḳûlû seḥâbüm merkûm.

Diyanet İşleri

Gökten azap olarak düşen bir parça görseler: \"Bulut kümesidir\" derler.

Diyanet Vakfı

Gökten düşen bir kütle görseler \"Üst üste yığılmış bulutlardır\" derler.

Edip Yüksel

Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, \"Bulut kümesidir!\" derler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, \"Üst üste yığılmış bulutlardır.\" derler.

Öztürk

Gökten bir parçanın düştüğünü görseler şöyle derler: \"Üstüste yığılmış bulutlar!\"

Suat Yıldırım

Şayet kendilerinin kötü bir maksatla istedikleri gibi gökten bir parçanın düştüğünü görseler, inatlarından ötürü “Bunlar üst üste yığılmış bulutlardır.” derler. Kendilerine ceza olarak gönderildiğini inkâr ederler.

Süleyman Ateş

Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, (yine inatlarından): \"Üst üste yığılmış bulutlardır\" derler.

فَذَرْهُمْ حَتَّىٰ يُلَٰقُوا۟ يَوْمَهُمُ ٱلَّذِى فِيهِ يُصْعَقُونَ ﴿٤٥﴾

Artık bırak onları helak olacakları güne dek.

Alİ Bulaç

Öyleyse sen onları (en dayanılmaz azapla) çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak.

Çeviriyazı

feẕerhüm ḥattâ yülâḳû yevmehümü-lleẕî fîhi yuṣ`aḳûn.

Diyanet İşleri

Çarpılacakları güne erişmelerine kadar onları bırak.

Diyanet Vakfı

Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları kendi hallerine bırak.

Edip Yüksel

Çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak.

Elmalılı Hamdi Yazır

Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları (kendi hallerine) bırak.

Öztürk

Bayılıp yere serilecekleri günlerine kavuşuncaya kadar bırak onları!

Suat Yıldırım

O halde sen onları, darbe yiyip çarpılacakları güne kadar kendi hallerine bırak!

Süleyman Ateş

Korkudan bayılacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak onları.

يَوْمَ لَا يُغْنِى عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـًۭٔا وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ ﴿٤٦﴾

Bir gündür o gün ki düzenleri, onlardan hiçbir şeyi gideremez ve onlara yardım da edilmez.

Alİ Bulaç

O gün, ne hileli-düzenleri kendilerine herhangi bir şeyle yarar sağlayacak, ne yardım görecekler.

Çeviriyazı

yevme lâ yugnî `anhüm keydühüm şey'ev velâ hüm yünṣarûn.

Diyanet İşleri

O gün, düzenleri kendilerine bir fayda vermez; yardım da görmezler.

Diyanet Vakfı

O gün planları kendilerine hiçbir fayda vermez ve yardım da görmezler.

Edip Yüksel

O gün, planları kendilerini hiç bir şeyden korumayacak ve yardım da görmeyeceklerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün hiçbir tedbirlerinin kendilerine zerre kadar faydası olmayacak ve hiçbir şekilde yardım da görmeyeceklerdir.

Öztürk

O gün, tuzakları kendilerine bir yarar sağlamayacak; onlara yardım da edilmeyecek!

Suat Yıldırım

O gün hile ve tuzakları kendilerine asla fayda sağlamaz ve yardım da görmezler.

Süleyman Ateş

O gün, tuzakları kendilerine hiçbir yarar sağlamaz ve onlara yardım da edilmez.

وَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ عَذَابًۭا دُونَ ذَٰلِكَ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٤٧﴾

Ve şüphe yok ki zulmedenlere, bundan başka azap da var ve fakat çoğu bilmez.

Alİ Bulaç

Şüphesiz zulmedenlere bundan önce de bir azap vardır; ancak onların çoğu bilmiyorlar.

Çeviriyazı

veinne lilleẕîne żalemû `aẕâben dûne ẕâlike velâkinne ekŝerahüm lâ ya`lemûn.

Diyanet İşleri

Zulmedenlere, şüphesiz, bundan başka da azap vardır; fakat onların çoğu bilmezler.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz zulmedenlere, ondan başka da azap vardır. Fakat çokları bilmezler.

Edip Yüksel

Zulmedenlere bunun dışında bir ceza daha vardır, fakat çokları bilmezler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz o zulmedenlere ondan başka da azab vardır. Fakat çokları bilmezler.

Öztürk

Zulmedenler için bundan başka bir azap da vardır. Fakat onların çokları bilmiyorlar.

Suat Yıldırım

Muhakkak ki o zalimlere bundan başka azap da vardır; fakat onların çoğu bunu bilmezler. [32,21]

Süleyman Ateş

Zulmedenlere, bundan başka bir azab da vardır. Fakat çokları bilmezler.

وَٱصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا ۖ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ ﴿٤٨﴾

Ve sabret Rabbinin hükmüne, gerçekten de gözümüzün altındasın sen ve Rabbine hamdederek tenzih et onu kalkınca.

Alİ Bulaç

Artık, Rabbinin hükmüne sabret; çünkü gerçekten sen, Bizim gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında Rabbini hamd ile tesbih et.

Çeviriyazı

vaṣbir liḥukmi rabbike feinneke bia`yüninâ vesebbiḥ biḥamdi rabbike ḥîne teḳûm.

Diyanet İşleri

Rabbinin hükmü yerine gelinceye kadar sabret; doğrusu sen, Bizim nezaretimiz altındasın; kalkarken Rabbini överek tesbih et;

Diyanet Vakfı

Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman da Rabbini hamd ile tesbih et.

Edip Yüksel

Rabbinin hükmü gerçekleşinceye kadar sabret sen gözlerimiz önündesin ve kalktığın zaman Rabbini överek yücelt.

Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman Rabbini hamd ile tesbih et.

Öztürk

Rabbinin hükmüne sabret! Kuşkusuz, sen bizim gözlerimizin önündesin. Kalktığında, Rabbinin hamdiyle tespih et!

Suat Yıldırım

Rabbinin hükmü yerine gelinceye kadar sabret. Çünkü sen Bizim himayemiz altındasın. Namaza kalktığında Rabbini hamd ile tenzih et. Geceleyin de, gecenin sonunda yıldızların batışının ardından da O'na ibadet edip tenzih et.

Süleyman Ateş

Rabbinin hükmüne sabret, çünkü sen, gözlerimizin önündesin (korumamız altındasın), Kalktığın zaman Rabbini övgü ile an.

وَمِنَ ٱلَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَٰرَ ٱلنُّجُومِ ﴿٤٩﴾

Ve geceleyin de onu tenzih et ve yıldızların batacağı sırada da.

Alİ Bulaç

Gecenin bir bölümünde ve yıldızların batışının ardında da O'nu tesbih et.

Çeviriyazı

vemine-lleyli fesebbiḥhü veidbâra-nnücûm.

Diyanet İşleri

Geceleyin ve yıldızlar kaybolurken de O'nu tesbih et.

Diyanet Vakfı

Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra da O'nu tesbih et.

Edip Yüksel

Geceleyin ve yıldızlar kaybolurken O'nu yücelt.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışında da O'nu tesbih et

Öztürk

Gecenin bir bölümünde ve yıldızların ardından da O'nu tespih et!

Suat Yıldırım

Rabbinin hükmü yerine gelinceye kadar sabret. Çünkü sen Bizim himayemiz altındasın. Namaza kalktığında Rabbini hamd ile tenzih et. Geceleyin de, gecenin sonunda yıldızların batışının ardından da O'na ibadet edip tenzih et.

Süleyman Ateş

Gecenin bir kısmında ve yıldızların ardından da O'nu tesbih et.