Main pages

Surah The Star [An-Najm] in Turkish

Surah The Star [An-Najm] Ayah 62 Location Maccah Number 53

وَٱلنَّجْمِ إِذَا هَوَىٰ ﴿١﴾

Andolsun yıldıza, inerken.

Alİ Bulaç

Battığı zaman yıldıza andolsun;

Çeviriyazı

vennecmi iẕâ hevâ.

Diyanet İşleri

Batmakta olan yıldıza and olsun ki,

Diyanet Vakfı

Battığı zaman yıldıza andolsun ki;

Edip Yüksel

Düşerken yıldızlara andolsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

İnmekte olan yıldıza andolsun ki,

Öztürk

Yemin olsun inip çıktığı zaman yıldıza/fışkırıp çıktığı zaman çimene/süzülüp aktığı zaman Ülker Yıldızı'na/aşağı indiği zaman o parçalar halinde ağır ağır gelene,

Suat Yıldırım

Kayan yıldıza yemin olsun ki.

Süleyman Ateş

Aşağı kayan yıldıza andolsun ki:

مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَىٰ ﴿٢﴾

Arkadaşınız, gerçekten ne saptı, ne ayrıldı.

Alİ Bulaç

Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.

Çeviriyazı

mâ ḍalle ṣâḥibüküm vemâ gavâ.

Diyanet İşleri

Arkadaşınız (Muhammed) sapmamış ve azmamıştır.

Diyanet Vakfı

Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve batıla inanmadı.

Edip Yüksel

Arkadaşınız (Muhammed) ne sapmıştır, ne de azmıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı, azmadı.

Öztürk

Ki arkadaşınız ne saptı ne de azdı.

Suat Yıldırım

Arkadaşınız (Muhammed) yanılmadı, sapmadı, aldanmadı.

Süleyman Ateş

Arkadaşınız sapmadı, azmadı.

وَمَا يَنطِقُ عَنِ ٱلْهَوَىٰٓ ﴿٣﴾

Ve kendi dileğiyle söz de söylemedi.

Alİ Bulaç

O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.

Çeviriyazı

vemâ yenṭiḳu `ani-lhevâ.

Diyanet İşleri

O, kendiliğinden konuşmamaktadır.

Diyanet Vakfı

O, arzusuna göre de konuşmaz.

Edip Yüksel

Ne de kendi kişisel arzusundan konuşmaktadır.

Elmalılı Hamdi Yazır

O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz.

Öztürk

O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor.

Suat Yıldırım

O kendi heva ve hevesiyle konuşmuyor.

Süleyman Ateş

O heva'dan konuşmaz.

إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْىٌۭ يُوحَىٰ ﴿٤﴾

Sözü, ancak vahyedilen şeyden ibaret.

Alİ Bulaç

O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.

Çeviriyazı

in hüve illâ vaḥyüy yûḥâ.

Diyanet İşleri

Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahy iledir.

Diyanet Vakfı

O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir.

Edip Yüksel

O (Kuran) ancak ve ancak bildilen bir vahiydir.

Elmalılı Hamdi Yazır

O(nun konuşması kendisine ) vahyedilenden başkası değildir.

Öztürk

İndirilmiş bir vahiyden başkası değildir o.

Suat Yıldırım

O, kendisine vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir.

Süleyman Ateş

O(nun okuduğu Kur'an) kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir.

عَلَّمَهُۥ شَدِيدُ ٱلْقُوَىٰ ﴿٥﴾

Ona öğretti kuvvetleri çok çetin.

Alİ Bulaç

Ona (bu Kur'an'ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.

Çeviriyazı

`allemehû şedîdü-lḳuvâ.

Diyanet İşleri

Ona, çetin kuvvetlere sahip ve güçlü olan Cebrail öğretmiştir; en yüksek ufukta iken doğruluvermiş.

Diyanet Vakfı

Çünkü onu güçlü kuvvetli biri (Cebrail) öğretti.

Edip Yüksel

Onu, büyük güce sahip olan öğretmiştir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onu, müthiş kuvvetleri olan biri öğretti

Öztürk

Kuvvetleri çok müthiş olan belletip öğretti onu ona.

Suat Yıldırım

Onu kendisine pek güçlü ve kuvvetli, o üstün akıl ve kemal sahibi olan (melek Cebrail) öğretti. [81,19-21]Melek kendi aslî sûretine girip doğruldu. İşte o zaman kendisi en yüce ufukta idi.

Süleyman Ateş

Onu, mühtiş kuvvetleri olan biri öğretti;

ذُو مِرَّةٍۢ فَٱسْتَوَىٰ ﴿٦﴾

Kuvvetli biri; sonra doğruldu.

Alİ Bulaç

(Ki O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu.

Çeviriyazı

ẕû mirrah. festevâ.

Diyanet İşleri

Ona, çetin kuvvetlere sahip ve güçlü olan Cebrail öğretmiştir; en yüksek ufukta iken doğruluvermiş.

Diyanet Vakfı

Ve üstün yaratılışlı(melek), doğruldu:

Edip Yüksel

Üstün otoritenin sahibi göründü,

Elmalılı Hamdi Yazır

(Ki o) akıl ve görüşünde kuvvetli (bir melek)dir. Hemen (gerçek meleklik şekliyle) doğruldu.

Öztürk

Akıl, güzellik ve güç sahibidir. Doğrulup dikildi.

Suat Yıldırım

Onu kendisine pek güçlü ve kuvvetli, o üstün akıl ve kemal sahibi olan (melek Cebrail) öğretti. [81,19-21]Melek kendi aslî sûretine girip doğruldu. İşte o zaman kendisi en yüce ufukta idi.

Süleyman Ateş

Üstün akıl sahibi (melek). Doğruldu;

وَهُوَ بِٱلْأُفُقِ ٱلْأَعْلَىٰ ﴿٧﴾

Ve o, en yüce tanyerindeydi.

Alİ Bulaç

O, en yüksek bir ufuktaydı.

Çeviriyazı

vehüve bil'üfüḳi-l'a`lâ.

Diyanet İşleri

Ona, çetin kuvvetlere sahip ve güçlü olan Cebrail öğretmiştir; en yüksek ufukta iken doğruluvermiş.

Diyanet Vakfı

Kendisi en yüksek ufukta iken.

Edip Yüksel

En yüksek ufukta.

Elmalılı Hamdi Yazır

O, en yüksek ufukta idi.

Öztürk

En yüksek ufuktadır o.

Suat Yıldırım

Onu kendisine pek güçlü ve kuvvetli, o üstün akıl ve kemal sahibi olan (melek Cebrail) öğretti. [81,19-21]Melek kendi aslî sûretine girip doğruldu. İşte o zaman kendisi en yüce ufukta idi.

Süleyman Ateş

Kendisi yüksek ufukta iken.

ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّىٰ ﴿٨﴾

Sonra yaklaştı, yakınlaştı.

Alİ Bulaç

Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.

Çeviriyazı

ŝümme denâ fetedellâ.

Diyanet İşleri

Sonra yaklaşmış ve inmiştir.

Diyanet Vakfı

Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, (yere doğru)sarktı.

Edip Yüksel

Sonra inip yaklaştı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra (Cebrail ona) yaklaştı ve (aşağıya doğru) sarktı.

Öztürk

Sonra iyice yaklaştı ve sarktı,

Suat Yıldırım

Sonra yaklaştı ve iyice sarktı. Öyle ki araları yayın iki ucu arası kadar veya daha az kaldı.

Süleyman Ateş

Sonra yaklaştı, (yere doğru) sarktı.

فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَىٰ ﴿٩﴾

İki yay kadar kaldı araları, yahut daha da yakın.

Alİ Bulaç

Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı.

Çeviriyazı

fekâne ḳâbe ḳavseyni ev ednâ.

Diyanet İşleri

Araları iki yay aralığı kadar veya daha da yakın oldu.

Diyanet Vakfı

O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.

Edip Yüksel

Mesafe iki yay kadar veya daha yakın oldu.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onunla arasındaki mesafe, iki yay kadar, yahut daha az kaldı.

Öztürk

İki yayın beraberliği gibi, belki ondan da yakındı.

Suat Yıldırım

Sonra yaklaştı ve iyice sarktı. Öyle ki araları yayın iki ucu arası kadar veya daha az kaldı.

Süleyman Ateş

(Muhammed ile arasındaki mesafe) İki yay uzunluğu kadar, yahut daha az kaldı.

فَأَوْحَىٰٓ إِلَىٰ عَبْدِهِۦ مَآ أَوْحَىٰ ﴿١٠﴾

Derken kuluna vahyetti, ne vahyettiyse.

Alİ Bulaç

Böylece O'nun kuluna vahyettiğini vahyetti.

Çeviriyazı

feevḥâ ilâ `abdihî mâ evḥâ.

Diyanet İşleri

Allah o anda kuluna vahyedeceğini etti.

Diyanet Vakfı

Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi.

Edip Yüksel

Ve sonra kuluna ne bildirilecekse onu vahyetti.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Allah), kuluna verdiği vahyi verdi.

Öztürk

Böylece vahyetti kuluna vahyettiğini.

Suat Yıldırım

O da kuluna vahyetmek istediği her şeyi vahyetti.

Süleyman Ateş

Kuluna, vahyettiğini vahyetti.

مَا كَذَبَ ٱلْفُؤَادُ مَا رَأَىٰٓ ﴿١١﴾

Gönlü, gördüğünü yalanlamadı.

Alİ Bulaç

Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.

Çeviriyazı

mâ keẕebe-lfüâdü mâ raâ.

Diyanet İşleri

Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı.

Diyanet Vakfı

(Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.

Edip Yüksel

Gördüğünü gönlü yalanlamadı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onun gördüğünü kalb(i) yalanlamadı.

Öztürk

Kalp yalanlamadı gördüğünü.

Suat Yıldırım

Gözlerinin gördüğünü kalbi yalan saymadı.

Süleyman Ateş

Gönül gördüğünde yanılmadı (yalan söylemedi, gerçeği gördü).

أَفَتُمَٰرُونَهُۥ عَلَىٰ مَا يَرَىٰ ﴿١٢﴾

Hala münakaşa mı edersiniz gördüğü şeyleri?

Alİ Bulaç

Yine de siz gördüğü (şey) üzerinde onunla tartışacak mısınız?

Çeviriyazı

efetümârûnehû `alâ mâ yerâ.

Diyanet İşleri

Ey inkarcılar! Onun gördüğü şey hakkında kendisi ile tartışır mısınız?

Diyanet Vakfı

Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?

Edip Yüksel

Onun gördüğü hakkında kendisiyle tartışıyor musunuz?

Elmalılı Hamdi Yazır

Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız.

Öztürk

Onun gördüğü şey hakkında kuşkuya düşüp onunla çekişiyor musunuz?

Suat Yıldırım

Şimdi siz kalkmış da onun gördükleri hakkında şüphe edip kendisiyle münakaşa mı ediyorsunuz?

Süleyman Ateş

Onun gördüğünden kuşku mu duyuyorsunuz?

وَلَقَدْ رَءَاهُ نَزْلَةً أُخْرَىٰ ﴿١٣﴾

Ve andolsun ki onu, inerken bir kere daha gördü.

Alİ Bulaç

Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü.

Çeviriyazı

veleḳad raâhü nezleten uḫrâ.

Diyanet İşleri

And olsun ki o, Cebrail'i sınırın sonunda başka bir inişinde de görmüştür.

Diyanet Vakfı

Andolsun onu, önceden bir defa daha görmüştü,

Edip Yüksel

Onu bir kez daha görmüştü.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun onu bir kez daha görmüştü.

Öztürk

Yemin olsun ki onu bir başka inişte de görmüştü.

Suat Yıldırım

Onun bir başka inişini Sidretu'l-Müntehanın yanında görmüştü.

Süleyman Ateş

Andolsun, onu bir inişinde daha görmüştü;

عِندَ سِدْرَةِ ٱلْمُنتَهَىٰ ﴿١٤﴾

En son sidrenin yanında.

Alİ Bulaç

Sidretü'l-Münteha'nın yanında.

Çeviriyazı

`inde sidrati-lmüntehâ.

Diyanet İşleri

And olsun ki o, Cebrail'i sınırın sonunda başka bir inişinde de görmüştür.

Diyanet Vakfı

Sidretü'l-Münteha'nın yanında.

Edip Yüksel

En son noktada.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sidretü'lMüntehâ'nın yanında.

Öztürk

Son sınır ağacı, Sidretül Münteha yanında.

Suat Yıldırım

Onun bir başka inişini Sidretu'l-Müntehanın yanında görmüştü.

Süleyman Ateş

Sidretü'l-Münteha(uzak ağaç)ın yanında,

عِندَهَا جَنَّةُ ٱلْمَأْوَىٰٓ ﴿١٥﴾

Mev'a cenneti de yanındaydı.

Alİ Bulaç

Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır.

Çeviriyazı

`indehâ cennetü-lme'vâ.

Diyanet İşleri

Orada Me'va cenneti vardır.

Diyanet Vakfı

Cennetü'l-Me'va da onun yanındadır.

Edip Yüksel

Ki yanında barınılacak cennet vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ki Cennetü'lMe'vâ onun yanındadır.

Öztürk

O ağacın yanındadır sığınılacak bahçe.

Suat Yıldırım

Me'va cenneti de onun yanındadır.

Süleyman Ateş

Ki onun yanında oturulacak bahçe vardır.

إِذْ يَغْشَى ٱلسِّدْرَةَ مَا يَغْشَىٰ ﴿١٦﴾

Sidreyi, o sırada neler bürümüş, kaplamıştı, neler.

Alİ Bulaç

Sidreyi örten örtmekte iken,

Çeviriyazı

iẕ yagşe-ssidrate mâ yagşâ.

Diyanet İşleri

Sidre'yi bürüyen bürüyordu.

Diyanet Vakfı

Sidre'yi kaplayan kaplamıştı.

Edip Yüksel

Tüm bölge olağanüstü biçimde kuşatılmıştı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sidre'yi kaplayan kaplıyordu.

Öztürk

O vakit kuşatıp sarıyordu Sidre'yi kuşatıp saran,

Suat Yıldırım

O dem ki Sidre'yi bir feyiz sarıyor, sardıkça sarıyordu...

Süleyman Ateş

Sidre'yi kaplayan kaplıyordu.

مَا زَاغَ ٱلْبَصَرُ وَمَا طَغَىٰ ﴿١٧﴾

Gözü, ne kaydı, ne haddini aştı.

Alİ Bulaç

Göz kayıp-şaşmadı ve (sınırı) aşmadı.

Çeviriyazı

mâ zâga-lbeṣaru vemâ ṭagâ.

Diyanet İşleri

Gözü oradan ne kaydı ve ne de onu aştı.

Diyanet Vakfı

Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı.

Edip Yüksel

Göz şaşmadı, sınırı da aşmadı.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Peygamberin) gözü şaşmadı ve sınırı aşmadı.

Öztürk

Göz ne kayıp şaştı ne azıp haddi aştı.

Suat Yıldırım

Peygamberin gözü kaymadı, şaşmadı, aşmadı da.

Süleyman Ateş

(Muhammed'in) Göz(ü) şaşmadı ve azmadı.

لَقَدْ رَأَىٰ مِنْ ءَايَٰتِ رَبِّهِ ٱلْكُبْرَىٰٓ ﴿١٨﴾

Andolsun ki Rabbinin pek büyük delillerinden bir kısmını gördü.

Alİ Bulaç

Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü.

Çeviriyazı

leḳad raâ min âyâti rabbihi-lkübrâ.

Diyanet İşleri

And olsun ki Rabbinin varlığının büyük delillerini gördü.

Diyanet Vakfı

Andolsun o, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.

Edip Yüksel

Rabbinin büyük ayetlerini gördü.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü.

Öztürk

Yemin olsun ki Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.

Suat Yıldırım

Vallahi gördü, hem de Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü! [20,23]

Süleyman Ateş

Andolsun, Rabbinin büyük ayetlerinden bazılarını gördü.

أَفَرَءَيْتُمُ ٱللَّٰتَ وَٱلْعُزَّىٰ ﴿١٩﴾

Siz de gördünüz mü, Lat'ı ve Uzza'yı?

Alİ Bulaç

Gördünüz mü-haber verin; Lat ve Uzza'yı.

Çeviriyazı

eferaeytümü-llâte vel`uzzâ.

Diyanet İşleri

Ey inkarcılar! Şimdi Lat, Uzza ve bundan başka üçüncüleri olan Menat'ın ne olduğunu söyler misiniz?

Diyanet Vakfı

Gördünüz mü o Lat ve Uzza'yı?

Edip Yüksel

Gördünüz mü (dişi putlarınız olan) Lat ve Uzza'yı?

Elmalılı Hamdi Yazır

Siz de gördünüz değil mi o Lât ve Uzza'yı?

Öztürk

Gördünüz mü Uzza'yı, Lât'ı.

Suat Yıldırım

Şimdi baksanıza şu Lât'a, Uzza’ya! Ve bir de şu geride olan üçüncüleri Menat’a!

Süleyman Ateş

Gördünüz mü o Lat ve 'Uzza'yı?

وَمَنَوٰةَ ٱلثَّالِثَةَ ٱلْأُخْرَىٰٓ ﴿٢٠﴾

Ve üçüncü öbür putu, Menat'ı?

Alİ Bulaç

Ve üçüncü (put) olan Menat'ı(n herhangi bir güçleri var mı)?

Çeviriyazı

vemenâte-ŝŝâliŝete-l'uḫrâ.

Diyanet İşleri

Ey inkarcılar! Şimdi Lat, Uzza ve bundan başka üçüncüleri olan Menat'ın ne olduğunu söyler misiniz?

Diyanet Vakfı

Ve üçüncüleri olan ötekini, Menat'ı.

Edip Yüksel

Ve üçüncüleri olan Menat'ı?

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve üçüncü olarak da öteki (put) Menat'ı?

Öztürk

Ve ötekini, üçüncüsü olan Menât'ı.

Suat Yıldırım

Şimdi baksanıza şu Lât'a, Uzza’ya! Ve bir de şu geride olan üçüncüleri Menat’a!

Süleyman Ateş

Ve üçüncü(leri olan) öteki (put) Menat'ı?

أَلَكُمُ ٱلذَّكَرُ وَلَهُ ٱلْأُنثَىٰ ﴿٢١﴾

Erkek evlatlar sizin de kızlar onun mu?

Alİ Bulaç

Erkek (evlat) sizin, dişi O'nun mu?

Çeviriyazı

elekümü-ẕẕekeru velehü-l'ünŝâ.

Diyanet İşleri

Demek erkekler sizin, dişiler Allah'ın mı?

Diyanet Vakfı

Demek erkek size, dişi O'na öyle mi?

Edip Yüksel

Erkekler sizin de dişiler O'nun mu?

Elmalılı Hamdi Yazır

Size erkek O'na dişi öyle mi?

Öztürk

Erkek size, dişi Allah'a mı?

Suat Yıldırım

Erkek evlatlar size, kızlar O'na olsun, öyle mi?

Süleyman Ateş

Demek erkek size, kadın Allah'a mı?

تِلْكَ إِذًۭا قِسْمَةٌۭ ضِيزَىٰٓ ﴿٢٢﴾

Bu, pek insafsızca bir pay şimdi.

Alİ Bulaç

Eğer böyleyse, bu, çarpık bir paylaşma.

Çeviriyazı

tilke iẕen ḳismetün ḍîzâ.

Diyanet İşleri

Öyleyse bu haksız bir paylaşma;

Diyanet Vakfı

O zaman bu, insafsızca bir taksim!

Edip Yüksel

Ne de insafsız bir paylaşma!

Elmalılı Hamdi Yazır

Öyle ise bu çok insafsızca bir taksim.

Öztürk

İşte bu, insafsız bir bölüştürme.

Suat Yıldırım

O zaman bu insafsız bir taksim olmaz mı?

Süleyman Ateş

O halde bu insafsızca bir taksim!

إِنْ هِىَ إِلَّآ أَسْمَآءٌۭ سَمَّيْتُمُوهَآ أَنتُمْ وَءَابَآؤُكُم مَّآ أَنزَلَ ٱللَّهُ بِهَا مِن سُلْطَٰنٍ ۚ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا ٱلظَّنَّ وَمَا تَهْوَى ٱلْأَنفُسُ ۖ وَلَقَدْ جَآءَهُم مِّن رَّبِّهِمُ ٱلْهُدَىٰٓ ﴿٢٣﴾

Bunlar, ancak sizin taktığınız, atalarınızın taktığı adlardan başka bir şey değil, Allah, onlara ait kesin bir delil indirmemiştir, ancak zanna ve nefislerinin dileğine kapılmıştır onlar ve andolsun ki Rablerinden doğru yolu gösteren de gelmiştir.

Alİ Bulaç

Bu (putlar ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (keyfi) isimlerden başkası değildir. Allah, onlarla ilgili 'hiçbir delil' indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) heva (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uyuyorlar. Oysa andolsun, onlara Rablerinden yol gösterici gelmiştir.

Çeviriyazı

in hiye illâ esmâün semmeytümûhâ entüm veâbâüküm mâ enzele-llâhü bihâ min sülṭân. iy yettebi`ûne ille-żżanne vemâ tehve-l'enfüs. veleḳad câehüm mir rabbihimü-lhüdâ.

Diyanet İşleri

Bunlar sizin ve babalarınızın taktığı adlardan başka bir şey değildir. Allah onları destekleyen bir delil indirmemiştir. Onlar sadece sanıya ve canlarının istediğine uymaktadırlar. Oysa onlara Rablerinden and olsun ki doğruluk rehberi gelmiştir.

Diyanet Vakfı

Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.

Edip Yüksel

Onlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir ve ALLAH onlar için hiç bir delil indirmemiştir. Kendilerine, Rab'lerinde bir yol gösterici geldiği halde, sadece kuruntuları ve kişisel arzularını izliyorlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar hiçbir şey değil, sırf sizin ve babalarınızın taktığınız (boş) isimlerdir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmedi. Onlar yalnız zanna ve nefislerin sevdasına uyuyorlar. Halbuki onlara Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.

Öztürk

Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında Allah bir kanıt indirmemiştir. Onlar, sadece sanıya, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere uyuyorlar. Yemin olsun, onlara hidayet Rablerinden gelmiştir.

Suat Yıldırım

Aslında bu putlar sizin ve atalarınızın uydurduğu, kuru isimlerden, boş lafızlardan başka bir şey değildir. Allah onların tanrılıklarına delil olabilecek hiçbir şey indirmemiştir. Onlar sadece zanlarına ve nefislerinin heva ve heveslerine uyarlar. Halbuki onlara Rab'leri tarafından uyacakları mükemmel Rehber çoktan gelmiş bulunuyor!

Süleyman Ateş

Onlar, sizin ve babalarınızın, (tanrı) diye isimlendirdiğiniz (boş, kavramsız) isimlerden başka bir şey değildir. Allah, onlara hiçbir güç (tanrı oldukları hakkında hiçbir delil) indirmemiştir. O(putlara tapa)nlar zanna ve nefislerin hevesine uyuyorlar. Oysa kendilerine, Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.

أَمْ لِلْإِنسَٰنِ مَا تَمَنَّىٰ ﴿٢٤﴾

Yoksa insan, her umduğunu elde eder mi?

Alİ Bulaç

Yoksa insana 'her arzu edip dilekte bulunduğu' şey mi var?

Çeviriyazı

em lil'insâni mâ temennâ.

Diyanet İşleri

Yoksa, her umduğu şey insanın mıdır?

Diyanet Vakfı

Yoksa insan, her arzu ettiği şeye sahip mi olacaktır?

Edip Yüksel

İnsan her umduğuna kavuşacak mıdır?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa her arzu ettiği şey, insanın kendisinin mi (olacak) dir?

Öztürk

İnsan için, her özleyip hayal ettiği var mı acaba?

Suat Yıldırım

Ne o, insanoğlu kurduğu her hülyaya, içinden geçen her şeye nail olur mu sanıyor? [4,123]

Süleyman Ateş

Yoksa insan, her arzu ettiğine sahip mi olacaktır?

فَلِلَّهِ ٱلْءَاخِرَةُ وَٱلْأُولَىٰ ﴿٢٥﴾

Gerçekten de ahiret de Allah'ındır, dünya da.

Alİ Bulaç

İşte son da, ilk de (ahiret ve dünya) Allah'ındır.

Çeviriyazı

felillâhi-l'âḫiratü vel'ûlâ.

Diyanet İşleri

Hayatın ilki de sonu da Allah'ındır.

Diyanet Vakfı

Ahiret de dünya da Allah'ındır.

Edip Yüksel

Son da ilk de ALLAH'ındır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Son da ilk de (ahiret de dünya da) Allah'ındır.

Öztürk

Sonrası da öncesi de/âhiret de dünya da Allah'ındır.

Suat Yıldırım

Hayır, öyle değil! Âhiret hayatı da, dünya hayatı da Allah'ın elindedir. Kime ve neyi vereceğini, Kendisi takdir eder.

Süleyman Ateş

Son da ilk de (ahiret de, dünya da) Allah'ındır.

۞ وَكَم مِّن مَّلَكٍۢ فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ لَا تُغْنِى شَفَٰعَتُهُمْ شَيْـًٔا إِلَّا مِنۢ بَعْدِ أَن يَأْذَنَ ٱللَّهُ لِمَن يَشَآءُ وَيَرْضَىٰٓ ﴿٢٦﴾

Ve göklerde nice melekler vardır ki Allah, dilediğine ve razı olduğuna şefaat etmeleri için izin vermedikçe şefaatleri, hiçbir şeye yaramaz.

Alİ Bulaç

Göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri hiçbir şeyle yarar sağlamaz; ancak Allah'ın dileyip razı olduğu kimseye izin verdikten sonra başka.

Çeviriyazı

vekem mim melekin fi-ssemâvâti lâ tugnî şefâ`atühüm şey'en illâ mim ba`di ey ye'ẕene-llâhü limey yeşâü veyerḍâ.

Diyanet İşleri

Allah, dilediğine ve hoşnut olduğuna izin vermedikçe, göklerde bulunan nice meleklerin şefaati bir şeye yaramaz.

Diyanet Vakfı

Göklerde nice melek var ki onların şefaatleri, dilediği ve hoşnut olduğu kimse için Allah'ın izin vermesi dışında, bir işe yaramaz.

Edip Yüksel

Göklerdeki meleklerin bile şefaati bir yarar sağlamaz. Ancak ALLAH'ın dilediği kimse için izin vermesinden ve O'nun rızasına uygun olduktan sonra...

Elmalılı Hamdi Yazır

Göklerde nice melek var ki Allah'ın dileyip razı olduğuna izin vermeden önce onların şefaatları hiç bir işe yaramaz.

Öztürk

Göklerde nice melekler var ki, şefaatleri hiçbir işe yaramaz. Allah'ın, dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesinden sonraki durum müstesna.

Suat Yıldırım

Nitekim göklerde nice melaike var ki, Allah'ın dilediği ve razı olduğu kimseler hakkında geçerli olması için izin çıkmadıkça, onların şefaatleri asla fayda vermez. [2,255; 34,23]

Süleyman Ateş

Göklerde nice melek var ki onların şefa'ati hiçbir işe yaramaz. Meğer Allah'ın dilediği ve razı olduğu kimseye izin verdikten sonra olsun (ancak o zaman şefa'atin faydası olur).

إِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِٱلْءَاخِرَةِ لَيُسَمُّونَ ٱلْمَلَٰٓئِكَةَ تَسْمِيَةَ ٱلْأُنثَىٰ ﴿٢٧﴾

Şüphe yok ki ahirete inanmayanlar, meleklere dişi adları takıp duruyorlar.

Alİ Bulaç

Gerçek şu ki, ahirete iman etmeyenler, melekleri dişi isimlerle isimlendiriyorlar.

Çeviriyazı

inne-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati leyüsemmûne-lmelâikete tesmiyete-l'ünŝâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu ahirete inanmayanlar, meleklere \"dişi\" adını takarlar.

Diyanet Vakfı

Ahirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını takıyorlar.

Edip Yüksel

Ahirete inanmıyanlar melekleri dişi olarak nitelendirmektedirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ahirete iman etmeyenler meleklere dişilerin adlarını takıp duruyorlar

Öztürk

O âhirete inanmayanlar, meleklere mutlaka dişilerin adlarını takarlar.

Suat Yıldırım

Evet, âhirete inanmayanlardır ki melaikeyi Allah'ın kızları iddia ederek onlara kız isimleri takarlar. [43,19]

Süleyman Ateş

Ahirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını takıyorlar.

وَمَا لَهُم بِهِۦ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا ٱلظَّنَّ ۖ وَإِنَّ ٱلظَّنَّ لَا يُغْنِى مِنَ ٱلْحَقِّ شَيْـًۭٔا ﴿٢٨﴾

Onların, bu hususta hiçbir bilgisi yok, ancak zanna kapılıyorlar ve şüphe yok ki zan, gerçeğe karşı hiçbir şeye yaramaz.

Alİ Bulaç

Oysa onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca zanna uymaktadırlar. Oysa gerçekte zan, haktan yana hiçbir yarar sağlamaz.

Çeviriyazı

vemâ lehüm bihî min `ilm. iy yettebi`ûne ille-żżanne. veinne-żżanne lâ yugnî mine-lḥaḳḳi şey'â.

Diyanet İşleri

Oysa onların bu hususta bir bilgileri yoktur, sadece sanıya uyarlar. Sanı ise şüphesiz gerçeği ifade etmez.

Diyanet Vakfı

Halbuki onların bu hususta hiç bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez.

Edip Yüksel

Onların bu konuda bir bilgileri yoktur, sadece sanıları izlemektedirler ve sanılar gerçeğin yerini tutmaz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise, şüphesiz hakikat bakımından birşey ifade etmez.

Öztürk

Onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Yalnızca sanıya uyuyorlar. Sanı ise haktan hiçbir şey kazandırmaz.

Suat Yıldırım

Onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Sadece ve sadece zanna tâbi oluyorlar. Oysa zan, hakikat karşısında ne ifade eder ki!

Süleyman Ateş

Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise haktan hiçbir gerçek kazandırmaz. (Zan ile gerçeğe ulaşılmaz.)

فَأَعْرِضْ عَن مَّن تَوَلَّىٰ عَن ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَا ﴿٢٩﴾

Artık yüz çevir, bizi anmadan yüz çevirenden ve ancak dünya yaşayışını isteyenden.

Alİ Bulaç

Şu halde sen, Bizim zikrimize sırt çeviren ve dünya hayatından başkasını istemeyenden yüz çevir.

Çeviriyazı

fea`riḍ `am men tevellâ `an ẕikrinâ velem yürid ille-lḥayâte-ddünyâ.

Diyanet İşleri

Bizi anmaktan yüz çevirenlere ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlere aldırma.

Diyanet Vakfı

Onun için sen bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselere yüz verme.

Edip Yüksel

Mesajımızdan yüz çeviren ve dünya hayatından başkasını arzulamıyan kimseyi önemseme.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onun için bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüz çevir.

Öztürk

Bizim zikrimizden/Kur'an'ımızdan yüz çeviren ve iğreti dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimseden, sen de yüz çevir.

Suat Yıldırım

O halde Bizi anmaktan, bu Yüce Kitabımızı dinlemekten uzak duran ve dünya zevkinden başka bir şey istemeyen kimseleri sen de bir tarafa bırak!

Süleyman Ateş

Bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimseden yüz çevir.

ذَٰلِكَ مَبْلَغُهُم مِّنَ ٱلْعِلْمِ ۚ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِۦ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ ٱهْتَدَىٰ ﴿٣٠﴾

İşte bilgide ulaşabildikleri şey bu; şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan çıkıp sapanı daha iyi bilir ve odur doğru yola gireni daha iyi bilen.

Alİ Bulaç

İşte onların ilimden yana ulaşabildikleri (son sınır) budur. Şüphesiz, senin Rabbin; Kendi yolundan sapanı en iyi bilen O'dur ve hidayet bulanı da en iyi bilen O'dur.

Çeviriyazı

ẕâlike mebleguhüm mine-l`ilm. inne rabbeke hüve a`lemü bimen ḍalle `an sebîlihî vehüve a`lemü bimeni-htedâ.

Diyanet İşleri

Bu onların ulaştıkları bilginin seviyesini gösterir. Doğrusu Rabbin yolundan sapmış olanı pek iyi bilir, doğru yolda olanı da çok iyi bilir.

Diyanet Vakfı

İşte onların erişebilecekleri bilgi budur. Şüphesiz ki senin Rabbin, evet O, yolundan sapanı daha iyi bilir; O, hidayette olanı da çok iyi bilir.

Edip Yüksel

İşte onların ulaştıkları bilgilerinin düzeyi budur. Elbette, Rabbin yolundan sapanı iyi bilir, doğru yolda olanı da iyi bilir.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte onların ilimden erişebilecekleri (son sınır) budur. Şüphesiz, Rabbin, yolundan sapanı da iyi bilir; O, hidayette olanı da iyi bilir.

Öztürk

Onların, ilimden ulaşacakları şey işte budur. Kuşkusuz, yolundan sapmış olanı Rabbin çok iyi bilir. Hidayet üzere yürüyeni de en iyi O bilir.

Suat Yıldırım

Onların bilgi seviyesi ancak bu kadardır; bildikleri bilecekleri budur. Senin Rabbin, kimin Allah'ın yolundan saptığını, kimin doğru yolda yürüdüğünü pek iyi bilir.

Süleyman Ateş

İşte onların erişebilecekleri bilgi (sınırı) budur. (Bundan ötesine akılları ermez). Şüphesiz Rabbin, yolundan sapanı da iyi bilir ve O, yola geleni de iyi bilir.

وَلِلَّهِ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِى ٱلْأَرْضِ لِيَجْزِىَ ٱلَّذِينَ أَسَٰٓـُٔوا۟ بِمَا عَمِلُوا۟ وَيَجْزِىَ ٱلَّذِينَ أَحْسَنُوا۟ بِٱلْحُسْنَى ﴿٣١﴾

Ve Allah'ındır ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde kötülük edenleri, yaptıklarına karşılık elbette cezalandırır ve iyilik edenlereyse yaptıklarından daha da iyi mükafat verir.

Alİ Bulaç

Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır; öyle ki, kötülükte bulunanları, yaptıkları dolayısıyla cezalandırır, güzel davranışta bulunanları da daha güzeliyle ödüllendirir.

Çeviriyazı

velillâhi mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍi liyecziye-lleẕîne esâü bimâ `amilû veyecziye-lleẕîne aḥsenû bilḥusnâ.

Diyanet İşleri

Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır ki O, kötülük yapanlara işlerinin karşılığını verir; iyi davrananlara, ufak tefek kabahatleri bir yana büyük günahlardan ve hayasızlıklardan kaçınanlara işlediklerinden daha iyisiyle karşılığını verir. Doğrusu Rabbinin bağışı boldur. Sizi yerden var ederken ve siz annelerinizin karınlarında cenin halinde iken sizleri çok iyi bilen O'dur. Kendinizi temize çıkarmayın. O, sakınanı çok iyi bilir.

Diyanet Vakfı

Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır. Bu, Allah'ın, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükafatlandırması içindir.

Edip Yüksel

Göklerde ve yerde ne varsa ALLAH'ındır. Kötülük işleyenleri yaptıklarından dolayı cezalandıracaktır ve güzel davrananları da ödüllendirecektir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır. Akıbet (sonuçta) kötülük yapanları yaptıkları ile cezalandıracak, güzel davrananları da daha güzeliyle mükafatlandıracaktır.

Öztürk

Göklerde ne var yerde ne varsa Allah'ındır. Bu, Allah'ın; yaptıklarıyla kötülük sergileyenleri cezalandırması, güzel davranıp güzel düşünenleri de güzellikle ödüllendirmesi içindir.

Suat Yıldırım

Göklerde ne var, yerde ne varsa hep Allah'ındır. Böyle olduğu için, sapanı ve doğru yolda olanı pek iyi bildiği, yaptıklarını kaydettiği içindir ki, kötülük işleyenleri, yaptıklarının karşılığı ile cezalandırarak, iyi hareket edenlere de en güzel mükâfatı verecektir. [53,32; 4,31]

Süleyman Ateş

Göklerde ve yerde bulunan herşey Allah'ındır. (Bunları yaratmıştır) Ki kötülük edenleri, yaptıklarıyle cezalandırsın, güzel davrananları da güzellikle mükafatlandırsın.

ٱلَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَٰٓئِرَ ٱلْإِثْمِ وَٱلْفَوَٰحِشَ إِلَّا ٱللَّمَمَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ وَٰسِعُ ٱلْمَغْفِرَةِ ۚ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنشَأَكُم مِّنَ ٱلْأَرْضِ وَإِذْ أَنتُمْ أَجِنَّةٌۭ فِى بُطُونِ أُمَّهَٰتِكُمْ ۖ فَلَا تُزَكُّوٓا۟ أَنفُسَكُمْ ۖ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ ٱتَّقَىٰٓ ﴿٣٢﴾

Israr etmemek şartıyle küçük günahlardan başka suçların büyüklerinden ve çirkin şeylerden sakınanlara gelince: Şüphe yok ki Rabbinin yarlıgaması pek geniştir. O, sizi yeryüzünden yaratıp meydana getirdiği zaman ve siz, analarınızın karnında birer dölken de bilir; artık siz, kendinizi temize çıkarmaya kalkışmayın, o, kim çekinmededir, daha iyi bilir.

Alİ Bulaç

Ki onlar, ufak tefek günahlar dışında, günahın büyük olanından ve çirkin utanmazlıklardan kaçınırlar. Şüphesiz senin Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir; hem sizi topraktan inşa ettiği (yarattığı) ve siz daha annelerinizin karnında cenin halinde bulunduğunuz zaman da. Öyleyse kendinizi temize çıkarıp-durmayın. O, sakınanı daha iyi bilendir.

Çeviriyazı

elleẕîne yectenibûne kebâira-l'iŝmi velfevâḥişe ille-llemem. inne rabbeke vâsi`u-lmagfirah. hüve a`lemü biküm iẕ enşeeküm mine-l'arḍi veiẕ entüm ecinnetün fî büṭûni ümmehâtiküm. felâ tüzekkû enfüseküm. hüve a`lemü bimeni-tteḳâ.

Diyanet İşleri

Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır ki O, kötülük yapanlara işlerinin karşılığını verir; iyi davrananlara, ufak tefek kabahatleri bir yana büyük günahlardan ve hayasızlıklardan kaçınanlara işlediklerinden daha iyisiyle karşılığını verir. Doğrusu Rabbinin bağışı boldur. Sizi yerden var ederken ve siz annelerinizin karınlarında cenin halinde iken sizleri çok iyi bilen O'dur. Kendinizi temize çıkarmayın. O, sakınanı çok iyi bilir.

Diyanet Vakfı

Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada (bile), sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.

Edip Yüksel

Onlar, büyük günahlardan ve kötülüklerden kaçınırlar, yalnız küçük suçlar işlerler. Rabbinin bağışlaması engindir. Sizi topraktan yaratırken ve annelerinizin karınlarında cenin (fetus) durumundayken sizi iyi bilmektedir. Öyleyse kendinizi (övüp) temize çıkarmayın. O, erdemlileri iyi bilir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ki günahın büyüklerinden ve çirkin işlerden kaçınırlar, yalnız bazı küçük kusurlar hariç. Şüphesiz Rabbinin affı geniştir. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada, sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.

Öztürk

Öyle kişilerdir ki onlar, günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır. Sizi en iyi bilen O'dur: Hem sizi topraktan oluşturduğu zaman hem de annelerinizin karınlarında ceninler halinde bulunduğunuz zaman. O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur.

Suat Yıldırım

O iyiler, ufak kusur ve günahlardan olmasa da, büyük günahlardan, aşikâr hayasızlıklardan kaçınırlar. Senin Rabbinin mağfireti boldur. O sizi topraktan yaratırken ve siz annelerinizin karınlarında döl halinde iken mayanızın ne olduğunu gayet iyi bilir. Öyleyse kendinizi temize çıkarmayın, övünüp durmayın. Çünkü kimin Allah'ı daha çok sayıp O’na karşı gelmekten sakındığını O pek iyi bilmektedir. [39,53; 4,39]

Süleyman Ateş

Onlar, günahın büyüklerinden ve çirkin işlerden kaçınırlar, yalnız bazı küçük hatalar işleyebilirler. Şüphesiz Rabbinin affı geniştir (O kendisine yönelen kulunu affeder). O sizi daha iyi bilir: Gerek sizi topraktan inşa ettiği, gerek annelerinizin karınlarında bulunduğunuz zaman biçim verdiği sırada (sizin her halinizi bilmiştir), artık kendinizi övüp yüceltmeyin, çünkü O, korunanı daha iyi bilir.

أَفَرَءَيْتَ ٱلَّذِى تَوَلَّىٰ ﴿٣٣﴾

Gördün mü artık yüz çevireni.

Alİ Bulaç

Şimdi, o yüz çevireni gördün mü?

Çeviriyazı

eferaeyte-lleẕî tevellâ.

Diyanet İşleri

Yüz çevireni ve malından biraz verip sonra vermemekte direneni gördün mü?\"

Diyanet Vakfı

Gördün mü arkasını döneni?

Edip Yüksel

Gördün mü o yüz çevireni?

Elmalılı Hamdi Yazır

Şimdi gördün mü O yüz çevireni?

Öztürk

O yüz geri döneni gördün mü?

Suat Yıldırım

Şimdi iyice dikkat edin şu sırtını çevirip uzaklaşana! [75,31-32]

Süleyman Ateş

Gördün mü şu adamı ki arkasını döndü?

وَأَعْطَىٰ قَلِيلًۭا وَأَكْدَىٰٓ ﴿٣٤﴾

Ve az bir şey verip sonra kısanı, nekeslik edeni?

Alİ Bulaç

Azıcık verdi ve gerisini kaya gibi sımsıkı elinde tuttu.

Çeviriyazı

vea`ṭâ ḳalîlev veekdâ.

Diyanet İşleri

Yüz çevireni ve malından biraz verip sonra vermemekte direneni gördün mü?\"

Diyanet Vakfı

Azıcık verip sonra vermemekte direneni?

Edip Yüksel

Ender olarak ve pek az verdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Azıcık verip (sonra vermemekte) direneni?

Öztürk

Azıcık verdi, sona inatla sıkıca tuttu.

Suat Yıldırım

Azıcık verip de sonra cimrilik ederek vermeyene!

Süleyman Ateş

Azıcık verdi, gerisini elinde sıkı sıkı tuttu?

أَعِندَهُۥ عِلْمُ ٱلْغَيْبِ فَهُوَ يَرَىٰٓ ﴿٣٥﴾

Gizli şeylere ait bilgi, onun katında mı da görmede.

Alİ Bulaç

Gaybın ilmi onun yanında da o mu görüyor?

Çeviriyazı

e`indehû `ilmü-lgaybi fehüve yerâ.

Diyanet İşleri

Görülmeyenin ilmi yanında da o mu görüyor?

Diyanet Vakfı

Acaba gaybın bilgisi kendi yanındadır da o görüyor mu?

Edip Yüksel

Gizemlerin bilgisine mi sahiptir ki (geleceği) görüyor?

Elmalılı Hamdi Yazır

Gaybın bilgisi kendi yanındadır da, o mu görüyor?

Öztürk

Gaybın bilgisi onun yanında da o mu görüyor?

Suat Yıldırım

Gaypların bilgisi onun yanındadır da onları kendisi mi görüyor?

Süleyman Ateş

Gayb'ın bilgisi kendi yanında da o mu (alemin esrarını) görüyor?

أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِى صُحُفِ مُوسَىٰ ﴿٣٦﴾

Yoksa Musa'nın sahifelerindeki şey bildirilmedi mi ona.

Alİ Bulaç

Yoksa Musa'nın sahifelerinde olan kendisine haber verilmedi mi?

Çeviriyazı

em lem yünebbe' bimâ fî ṣuḥufi mûsâ.

Diyanet İşleri

Yoksa Musa'nın ve sözünü yerine getiren İbrahim'in kitablarında olanlar kendisine bildirilmedi mi ki?

Diyanet Vakfı

Yoksa kendisine haber verilmedi mi? Musa'nın sahifelerinde bulunan,

Edip Yüksel

Ona Musa'nın öğretisi hakkında bilgi verilmedi mi?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa haber verilmedi mi Musa'nın sahifelerinde yazılı olanlar?

Öztürk

Yoksa haber verilmedi mi ona, Mûsa'nın sayfalarındakiler?

Suat Yıldırım

Yoksa o Mûsâ'nın ve o çok vefalı İbrâhim’in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O’dur güldüren ve ağlatan; O’dur öldüren ve yaşatan. [2,124; 16, 123; 35,18; 36,12; 9,105]

Süleyman Ateş

Yoksa kendisine haber mi verilmedi: Musa'nın sahifelerinde bulunan,

وَإِبْرَٰهِيمَ ٱلَّذِى وَفَّىٰٓ ﴿٣٧﴾

Ve İbrahim'in sahifelerindeki, o İbrahim ki ahdine iyiden iyiye vefa etmişti.

Alİ Bulaç

Ve vefa eden İbrahim'in (sahifelerinde) olan...

Çeviriyazı

veibrâhime-lleẕî veffâ.

Diyanet İşleri

Yoksa Musa'nın ve sözünü yerine getiren İbrahim'in kitablarında olanlar kendisine bildirilmedi mi ki?

Diyanet Vakfı

Ve ahdine vefa gösteren İbrahim'in( sahifelerinde bulunan şu gerçekler):

Edip Yüksel

Ve sözünü gerçekleştiren İbrahim'in?:

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve çok vefakâr olan İbrahim'in sahifelerindekiler?

Öztürk

Ve o çok vefalı İbrahim'in sayfalarındakiler...

Suat Yıldırım

Yoksa o Mûsâ'nın ve o çok vefalı İbrâhim’in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O’dur güldüren ve ağlatan; O’dur öldüren ve yaşatan. [2,124; 16, 123; 35,18; 36,12; 9,105]

Süleyman Ateş

Ve çok vefalı İbrahim'in (sahifelerinde bulunan şu gerçekler):

أَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌۭ وِزْرَ أُخْرَىٰ ﴿٣٨﴾

Hiçbir suçlu, bir başkasının suçunu yüklenemez.

Alİ Bulaç

Doğrusu, hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez.

Çeviriyazı

ellâ teziru vâziratüv vizra uḫrâ.

Diyanet İşleri

Hiç bir günahkar başkasının günah yükünü yüklenmez;

Diyanet Vakfı

Gerçekten hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenemez.

Edip Yüksel

Ki hiçbir kimse bir başkasının günah yükünü taşımaz,

Elmalılı Hamdi Yazır

Ki hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenmez.

Öztürk

Gerçek şu ki, hiçbir günahkâr bir başka günahkârın yükünü sırtlamaz.

Suat Yıldırım

Yoksa o Mûsâ'nın ve o çok vefalı İbrâhim’in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O’dur güldüren ve ağlatan; O’dur öldüren ve yaşatan. [2,124; 16, 123; 35,18; 36,12; 9,105]

Süleyman Ateş

Ki hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenmez.

وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَٰنِ إِلَّا مَا سَعَىٰ ﴿٣٩﴾

Ve gerçekten de insan, ancak çalıştığını elde eder.

Alİ Bulaç

Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur.

Çeviriyazı

veel leyse lil'insâni illâ mâ se`â.

Diyanet İşleri

İnsan ancak çalıştığına erişir.

Diyanet Vakfı

Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.

Edip Yüksel

İnsan için ancak kendi çalışması vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu insana çalışmasından başka bir şey yoktur.

Öztürk

Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur.

Suat Yıldırım

Yoksa o Mûsâ'nın ve o çok vefalı İbrâhim’in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O’dur güldüren ve ağlatan; O’dur öldüren ve yaşatan. [2,124; 16, 123; 35,18; 36,12; 9,105]

Süleyman Ateş

İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur.

وَأَنَّ سَعْيَهُۥ سَوْفَ يُرَىٰ ﴿٤٠﴾

Ve şüphe yok ki çalıştığının karşılığı da gösterilir ona.

Alİ Bulaç

Şüphesiz kendi emeği (veya çabası) görülecektir.

Çeviriyazı

veenne sa`yehû sevfe yürâ.

Diyanet İşleri

Onun çalışması şüphesiz görülecektir.

Diyanet Vakfı

Ve çalışması da ileride görülecektir.

Edip Yüksel

Ve onun çalışması da yakında görülecektir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve çalışması da yakında görülecektir.

Öztürk

Ve onun çalışıp didinmesi yakında görülecektir.

Suat Yıldırım

Yoksa o Mûsâ'nın ve o çok vefalı İbrâhim’in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O’dur güldüren ve ağlatan; O’dur öldüren ve yaşatan. [2,124; 16, 123; 35,18; 36,12; 9,105]

Süleyman Ateş

Ve çalışması da yakında görülecektir.

ثُمَّ يُجْزَىٰهُ ٱلْجَزَآءَ ٱلْأَوْفَىٰ ﴿٤١﴾

Sonra da ona, en değerli mükafat verilir.

Alİ Bulaç

Sonra ona en eksiksiz karşılık verilecektir.

Çeviriyazı

ŝümme yüczâhü-lcezâe-l'evfâ.

Diyanet İşleri

Sonra ona karşılığı eksiksiz verilecektir.

Diyanet Vakfı

Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.

Edip Yüksel

Sonra kendisine ödülü tam olarak verilecektir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.

Öztürk

Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir.

Suat Yıldırım

Yoksa o Mûsâ'nın ve o çok vefalı İbrâhim’in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O’dur güldüren ve ağlatan; O’dur öldüren ve yaşatan. [2,124; 16, 123; 35,18; 36,12; 9,105]

Süleyman Ateş

Sonra ona tastamam karşılığı verilecektir.

وَأَنَّ إِلَىٰ رَبِّكَ ٱلْمُنتَهَىٰ ﴿٤٢﴾

Ve şüphe yok ki son varılacak tapı, Rabbinin tapısıdır.

Alİ Bulaç

Elbette son varış Rabbine olacaktır.

Çeviriyazı

veenne ilâ rabbike-lmüntehâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu son varış Rabbinedir.

Diyanet Vakfı

Ve şüphesiz en son varış Rabbinedir.

Edip Yüksel

Son varış Rabbinedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve şüphesiz en son varış, Rabbinedir.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, son varış Rabbinedir.

Suat Yıldırım

Yoksa o Mûsâ'nın ve o çok vefalı İbrâhim’in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O’dur güldüren ve ağlatan; O’dur öldüren ve yaşatan. [2,124; 16, 123; 35,18; 36,12; 9,105]

Süleyman Ateş

Ve sonunda senin Rabbine varılacaktır.

وَأَنَّهُۥ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَىٰ ﴿٤٣﴾

Ve şüphe yok ki odur adamakıllı güldüren ve ağlatan.

Alİ Bulaç

Doğrusu, güldüren ve ağlatan O'dur.

Çeviriyazı

veennehû hüve aḍḥake veebkâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu, güldüren de ağlatan da O'dur.

Diyanet Vakfı

Doğrusu güldüren de ağlatan da O'dur.

Edip Yüksel

O'dur seni güldüren ve ağlatan.

Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu güldüren de ağlatan da O'dur.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, güldüren de O'dur, ağlatan da...

Suat Yıldırım

Yoksa o Mûsâ'nın ve o çok vefalı İbrâhim’in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O’dur güldüren ve ağlatan; O’dur öldüren ve yaşatan. [2,124; 16, 123; 35,18; 36,12; 9,105]

Süleyman Ateş

Güldüren de O'dur, ağlatan da O'dur.

وَأَنَّهُۥ هُوَ أَمَاتَ وَأَحْيَا ﴿٤٤﴾

Ve şüphe yok ki odur öldüren ve dirilten.

Alİ Bulaç

Doğrusu, öldüren ve dirilten O'dur.

Çeviriyazı

veennehû hüve emâte veaḥyâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu dirilten de öldüren de O'dur.

Diyanet Vakfı

Öldüren de dirilten de O'dur.

Edip Yüksel

O'dur öldüren ve dirilten.

Elmalılı Hamdi Yazır

Öldüren de dirilten de O'dur.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, öldüren de O'dur, dirilten de...

Suat Yıldırım

Yoksa o Mûsâ'nın ve o çok vefalı İbrâhim’in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O’dur güldüren ve ağlatan; O’dur öldüren ve yaşatan. [2,124; 16, 123; 35,18; 36,12; 9,105]

Süleyman Ateş

Öldüren de O'dur, yaşatan da O'dur.

وَأَنَّهُۥ خَلَقَ ٱلزَّوْجَيْنِ ٱلذَّكَرَ وَٱلْأُنثَىٰ ﴿٤٥﴾

Ve şüphe yok ki o halk etmiştir erkeği ve dişiyi.

Alİ Bulaç

Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O'dur.

Çeviriyazı

veennehû ḫaleḳa-zzevceyni-ẕẕekera vel'ünŝâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu, atıldığında meniden erkek ve dişiyi, iki çifti yaratan O'dur.

Diyanet Vakfı

Şurası muhakkak ki erkek ve dişiden ibaret olan iki çifti O yarattı.

Edip Yüksel

O'dur iki çifti yaratan; erkeği ve dişiyi...

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz erkeği, dişiyi iki eş yaratan O'dur,

Öztürk

Hiç kuşkusuz, iki çifti, erkeği ve dişiyi yaratan O'dur;

Suat Yıldırım

Rahime atılan nutfeden (spermden) erkek ve dişi çiftini yaratma, öldükten sonra diriltme, tekrar yaratma O'na aittir. İnsanı zengin, kanaat sahibi ve halinden memnun etmek de O’na aittir. Müşriklerin taptığı Şi’râ yıldızının Rabbi de O’dur. Önceki Âd milletini yok eden de O’dur. Semud milletini yok edip geriye hiçbir şey bırakmayan da O’dur. Daha önce Nuh milletini yok eden de O. Çünkü bunlar çok zalim, çok azgındılar. Altı üstüne getirilen Lût milletinin şehirlerini yerle bir etti. Onları ne azaplar, ne musîbetler, neler kapladı neler! [86,6-7; 69,6-7; 26,73]

Süleyman Ateş

O yarattı iki çifti: erkeği ve dişiyi,

مِن نُّطْفَةٍ إِذَا تُمْنَىٰ ﴿٤٦﴾

Bir katre sudan, o suyu çıkardığı zaman.

Alİ Bulaç

Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman.

Çeviriyazı

min nuṭfetin iẕâ tümnâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu, atıldığında meniden erkek ve dişiyi, iki çifti yaratan O'dur.

Diyanet Vakfı

(Rahime) atıldığı zaman nutfeden.

Edip Yüksel

Atıldığı zaman bir damlacık meniden.

Elmalılı Hamdi Yazır

Atıldığı zaman bir nutfeden.

Öztürk

Meni halinde atıldığı zaman bir spermden...

Suat Yıldırım

Rahime atılan nutfeden (spermden) erkek ve dişi çiftini yaratma, öldükten sonra diriltme, tekrar yaratma O'na aittir. İnsanı zengin, kanaat sahibi ve halinden memnun etmek de O’na aittir. Müşriklerin taptığı Şi’râ yıldızının Rabbi de O’dur. Önceki Âd milletini yok eden de O’dur. Semud milletini yok edip geriye hiçbir şey bırakmayan da O’dur. Daha önce Nuh milletini yok eden de O. Çünkü bunlar çok zalim, çok azgındılar. Altı üstüne getirilen Lût milletinin şehirlerini yerle bir etti. Onları ne azaplar, ne musîbetler, neler kapladı neler! [86,6-7; 69,6-7; 26,73]

Süleyman Ateş

Atıldığı zaman nutfe(sperm)den.

وَأَنَّ عَلَيْهِ ٱلنَّشْأَةَ ٱلْأُخْرَىٰ ﴿٤٧﴾

Ve şüphe yok ki ikinci defa yaratış da ona aittir.

Alİ Bulaç

Gerçek şu ki, diğer diriltme (yeniden neş'et) de O'na aittir.

Çeviriyazı

veenne `aleyhi-nneş'ete-l'uḫrâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu ölümden sonra tekrar dirilten de O'dur.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz tekrar diriltmek de O'na aittir.

Edip Yüksel

O'na aittir tekrar yaratmak.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz tekrar diriltmek de O'na aittir.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, o ikinci oluşum da O'nun işidir.

Suat Yıldırım

Rahime atılan nutfeden (spermden) erkek ve dişi çiftini yaratma, öldükten sonra diriltme, tekrar yaratma O'na aittir. İnsanı zengin, kanaat sahibi ve halinden memnun etmek de O’na aittir. Müşriklerin taptığı Şi’râ yıldızının Rabbi de O’dur. Önceki Âd milletini yok eden de O’dur. Semud milletini yok edip geriye hiçbir şey bırakmayan da O’dur. Daha önce Nuh milletini yok eden de O. Çünkü bunlar çok zalim, çok azgındılar. Altı üstüne getirilen Lût milletinin şehirlerini yerle bir etti. Onları ne azaplar, ne musîbetler, neler kapladı neler! [86,6-7; 69,6-7; 26,73]

Süleyman Ateş

Şüphesiz tekrar yaratmak da O'nun işidir.

وَأَنَّهُۥ هُوَ أَغْنَىٰ وَأَقْنَىٰ ﴿٤٨﴾

Ve şüphe yok ki odur zengin eden ve sermaye veren.

Alİ Bulaç

Doğrusu, muhtaç olmaktan O kurtardı ve sermaye verip-hoşnut kıldı.

Çeviriyazı

veennehû hüve agnâ veaḳnâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu zengin eden de varlıklı kılan da O'dur.

Diyanet Vakfı

Zengin eden de yoksul kılan da O'dur.

Edip Yüksel

O'dur Zengin eden, yoksul yapan.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz zengin eden de sermaye veren de O'dur.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, zenginlik veren de O'dur, nimete boğan da...

Suat Yıldırım

Rahime atılan nutfeden (spermden) erkek ve dişi çiftini yaratma, öldükten sonra diriltme, tekrar yaratma O'na aittir. İnsanı zengin, kanaat sahibi ve halinden memnun etmek de O’na aittir. Müşriklerin taptığı Şi’râ yıldızının Rabbi de O’dur. Önceki Âd milletini yok eden de O’dur. Semud milletini yok edip geriye hiçbir şey bırakmayan da O’dur. Daha önce Nuh milletini yok eden de O. Çünkü bunlar çok zalim, çok azgındılar. Altı üstüne getirilen Lût milletinin şehirlerini yerle bir etti. Onları ne azaplar, ne musîbetler, neler kapladı neler! [86,6-7; 69,6-7; 26,73]

Süleyman Ateş

Zengin eden O'dur, bol verip memnun eden O.

وَأَنَّهُۥ هُوَ رَبُّ ٱلشِّعْرَىٰ ﴿٤٩﴾

Ve şüphe yok ki odur Şi'ra yıldızının Rabbi.

Alİ Bulaç

Doğrusu, 'Şi'ra (yıldızı)nın' Rabbi O'dur.

Çeviriyazı

veennehû hüve rabbü-şşi`râ.

Diyanet İşleri

Doğrusu Şira yıldızının Rabbi O'dur.

Diyanet Vakfı

Doğrusu Şi'ra yıldızının Rabbi de O'dur.

Edip Yüksel

O'dur Şira galaksisinin Rabbi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu Şi'râ yıldızının Rabbi O'dur.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, Şi'ra yıldızının/şuurlanmanın Rabbi de O'dur.

Suat Yıldırım

Rahime atılan nutfeden (spermden) erkek ve dişi çiftini yaratma, öldükten sonra diriltme, tekrar yaratma O'na aittir. İnsanı zengin, kanaat sahibi ve halinden memnun etmek de O’na aittir. Müşriklerin taptığı Şi’râ yıldızının Rabbi de O’dur. Önceki Âd milletini yok eden de O’dur. Semud milletini yok edip geriye hiçbir şey bırakmayan da O’dur. Daha önce Nuh milletini yok eden de O. Çünkü bunlar çok zalim, çok azgındılar. Altı üstüne getirilen Lût milletinin şehirlerini yerle bir etti. Onları ne azaplar, ne musîbetler, neler kapladı neler! [86,6-7; 69,6-7; 26,73]

Süleyman Ateş

(Taptıkları) Şi'ra(yıldızı)nın Rabbi O'dur.

وَأَنَّهُۥٓ أَهْلَكَ عَادًا ٱلْأُولَىٰ ﴿٥٠﴾

Ve şüphe yok ki odur önceden gelip geçen Âd'ı helak eden.

Alİ Bulaç

Doğrusu, önce gelen Ad (halkın)ı O yıkıma uğrattı.

Çeviriyazı

veennehû ehleke `âden-l'ûlâ.

Diyanet İşleri

İlk Ad milletini, Semud milletini yok edip geri bırakmayan O'dur.

Diyanet Vakfı

Ve şüphesiz ki önceki Âd kavmini O helak etti.

Edip Yüksel

O'dur helak eden eski Ad halkını,

Elmalılı Hamdi Yazır

O, helak etti önce gelen Âd'ı.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, daha önceden gelmiş olan Âd'ı helâk etti.

Suat Yıldırım

Rahime atılan nutfeden (spermden) erkek ve dişi çiftini yaratma, öldükten sonra diriltme, tekrar yaratma O'na aittir. İnsanı zengin, kanaat sahibi ve halinden memnun etmek de O’na aittir. Müşriklerin taptığı Şi’râ yıldızının Rabbi de O’dur. Önceki Âd milletini yok eden de O’dur. Semud milletini yok edip geriye hiçbir şey bırakmayan da O’dur. Daha önce Nuh milletini yok eden de O. Çünkü bunlar çok zalim, çok azgındılar. Altı üstüne getirilen Lût milletinin şehirlerini yerle bir etti. Onları ne azaplar, ne musîbetler, neler kapladı neler! [86,6-7; 69,6-7; 26,73]

Süleyman Ateş

O helak etti, önce gelen 'Ad'ı,

وَثَمُودَا۟ فَمَآ أَبْقَىٰ ﴿٥١﴾

Ve Semud'u da bırakmayan.

Alİ Bulaç

Semud'u da. Böylelikle (o halklardan kimseyi) bırakmadı.

Çeviriyazı

veŝemûde femâ ebḳâ.

Diyanet İşleri

İlk Ad milletini, Semud milletini yok edip geri bırakmayan O'dur.

Diyanet Vakfı

Semud'u da (O helak etti) ve geriye hiçbir şey bırakmadı.

Edip Yüksel

Semudu da bırakmadı,

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve Semûd'u da bırakmadı.

Öztürk

Semûd'u da. Böylece geriye bir şey bırakmadı.

Suat Yıldırım

Rahime atılan nutfeden (spermden) erkek ve dişi çiftini yaratma, öldükten sonra diriltme, tekrar yaratma O'na aittir. İnsanı zengin, kanaat sahibi ve halinden memnun etmek de O’na aittir. Müşriklerin taptığı Şi’râ yıldızının Rabbi de O’dur. Önceki Âd milletini yok eden de O’dur. Semud milletini yok edip geriye hiçbir şey bırakmayan da O’dur. Daha önce Nuh milletini yok eden de O. Çünkü bunlar çok zalim, çok azgındılar. Altı üstüne getirilen Lût milletinin şehirlerini yerle bir etti. Onları ne azaplar, ne musîbetler, neler kapladı neler! [86,6-7; 69,6-7; 26,73]

Süleyman Ateş

Semud'u, komadı (onları).

وَقَوْمَ نُوحٍۢ مِّن قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا۟ هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَىٰ ﴿٥٢﴾

Ve onlardan önceki Nuh kavmini de; şüphe yok ki onlar, daha da zalimdi ve daha da azgın.

Alİ Bulaç

Daha önce Nuh kavmini de. Çünkü onlar, daha zalim ve daha azgındılar.

Çeviriyazı

veḳavme nûḥim min ḳabl. innehüm kânû hüm ażleme veaṭgâ.

Diyanet İşleri

Daha önce de Nuh milletini yok eden O'dur; çünkü onlar çok zalim ve pek taşkın kimselerdi.

Diyanet Vakfı

Daha önce de çok zalim ve pek azgın, olan Nuh kavmini (helak etmişti).

Edip Yüksel

Ve ondan önce Nuh'un halkını da; onlar çok zalim ve çok azgın kimselerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Önceden de Nuh kavmini (helak etmişti), çünkü onlar zulmetmiş ve azmıştı.

Öztürk

Daha önce de Nûh kavmini. Çünkü onlar, evet onlar zulmettiler, azdılar.

Suat Yıldırım

Rahime atılan nutfeden (spermden) erkek ve dişi çiftini yaratma, öldükten sonra diriltme, tekrar yaratma O'na aittir. İnsanı zengin, kanaat sahibi ve halinden memnun etmek de O’na aittir. Müşriklerin taptığı Şi’râ yıldızının Rabbi de O’dur. Önceki Âd milletini yok eden de O’dur. Semud milletini yok edip geriye hiçbir şey bırakmayan da O’dur. Daha önce Nuh milletini yok eden de O. Çünkü bunlar çok zalim, çok azgındılar. Altı üstüne getirilen Lût milletinin şehirlerini yerle bir etti. Onları ne azaplar, ne musîbetler, neler kapladı neler! [86,6-7; 69,6-7; 26,73]

Süleyman Ateş

Önceden de Nuh kavmini (helak etmişti). Çünkü onlar daha zalim ve azgın idiler.

وَٱلْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَىٰ ﴿٥٣﴾

Lut kavminin şehirlerini de altüst edip yerle yeksan etti.

Alİ Bulaç

Altı üstüne gelen (Lut kavminin) şehirlerini de O yerin dibine geçirdi.

Çeviriyazı

velmü'tefikete ehvâ.

Diyanet İşleri

Lut milletinin kasabalarını yere batıran, onları gömdükçe gömen O'dur.

Diyanet Vakfı

Altüst olan şehirleri de o böyle yaptı.

Edip Yüksel

Yıkılıp batırılmış olanlar (Sodom ve Gomora), en bayağılardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Altı üstüne getirilmiş şehirleri devirip yıktı.

Öztürk

Altı üstüne gelmiş kentleri de yere geçirdi O.

Suat Yıldırım

Rahime atılan nutfeden (spermden) erkek ve dişi çiftini yaratma, öldükten sonra diriltme, tekrar yaratma O'na aittir. İnsanı zengin, kanaat sahibi ve halinden memnun etmek de O’na aittir. Müşriklerin taptığı Şi’râ yıldızının Rabbi de O’dur. Önceki Âd milletini yok eden de O’dur. Semud milletini yok edip geriye hiçbir şey bırakmayan da O’dur. Daha önce Nuh milletini yok eden de O. Çünkü bunlar çok zalim, çok azgındılar. Altı üstüne getirilen Lût milletinin şehirlerini yerle bir etti. Onları ne azaplar, ne musîbetler, neler kapladı neler! [86,6-7; 69,6-7; 26,73]

Süleyman Ateş

Altı üstüne getirilen kentleri (Lut kavminin oturduğu bölgeleri) devirip yıktı.

فَغَشَّىٰهَا مَا غَشَّىٰ ﴿٥٤﴾

Derken o şehirleri, örten örttü gitti.

Alİ Bulaç

Böylece ona (o toplumun başına) sardırdığını sardırdı.

Çeviriyazı

fegaşşâhâ mâ gaşşâ.

Diyanet İşleri

Lut milletinin kasabalarını yere batıran, onları gömdükçe gömen O'dur.

Diyanet Vakfı

Onların başına getireceğini getirdi!

Edip Yüksel

Onları örten örttü.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onları neler kapladı neler!

Öztürk

Sarıp doladı onlara, sarıp doladığını.

Suat Yıldırım

Rahime atılan nutfeden (spermden) erkek ve dişi çiftini yaratma, öldükten sonra diriltme, tekrar yaratma O'na aittir. İnsanı zengin, kanaat sahibi ve halinden memnun etmek de O’na aittir. Müşriklerin taptığı Şi’râ yıldızının Rabbi de O’dur. Önceki Âd milletini yok eden de O’dur. Semud milletini yok edip geriye hiçbir şey bırakmayan da O’dur. Daha önce Nuh milletini yok eden de O. Çünkü bunlar çok zalim, çok azgındılar. Altı üstüne getirilen Lût milletinin şehirlerini yerle bir etti. Onları ne azaplar, ne musîbetler, neler kapladı neler! [86,6-7; 69,6-7; 26,73]

Süleyman Ateş

Onların üstüne neler çöktü, neler!

فَبِأَىِّ ءَالَآءِ رَبِّكَ تَتَمَارَىٰ ﴿٥٥﴾

Artık Rabbinin hangi nimetinden şüphe etmedesin?

Alİ Bulaç

Öyleyse, Rabbinin hangi nimetlerinden şüphe ediyorsun?

Çeviriyazı

febieyyi âlâi rabbike tetemârâ.

Diyanet İşleri

Ey kişi! Rabbinin hangi nimetinden şüpheye düşersin?

Diyanet Vakfı

Şimdi Rabbinin nimetlerinin hangisinde şüpheye düşersin.

Edip Yüksel

O halde Rabbinin hangi nimetlerinden kuşkulanırsın?

Elmalılı Hamdi Yazır

O halde Rabbinin hangi nimetinden kuşku duyuyorsun.

Öztürk

Peki, Rabbinin nimetlerinden hangisinde kuşkuya düşüyorsun?

Suat Yıldırım

Artık, ey insan, şimdi Rabbinin hangi nimetinde şüphe edersin?

Süleyman Ateş

O halde Rabbinin hangi ni'metinden kuşku duyuyorsun?

هَٰذَا نَذِيرٌۭ مِّنَ ٱلنُّذُرِ ٱلْأُولَىٰٓ ﴿٥٦﴾

Bu Peygamber, gelip geçen korkutuculardan bir korkutucu.

Alİ Bulaç

Bu önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır.

Çeviriyazı

hâẕâ neẕîrum mine-nnüẕüri-l'ûlâ.

Diyanet İşleri

İşte ilk uyaranlar gibi bu da bir uyarandır.

Diyanet Vakfı

İşte bu ilk uyarıcılardan bir uyarıcıdır.

Edip Yüksel

Bu, eski uyarıcılardan bir uyarıcıdır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bu da ilk uyarıcılardan bir uyarıcıdır.

Öztürk

Bu da ilk uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır.

Suat Yıldırım

İşte bu Peygamber de, önceki rehberlerden ve uyaranlardan biridir. O yaklaşan (kıyamet) yaklaştı. O gelmeden, ne zaman olacağını bildirecek, geldiğinde de onu giderecek Allah'tan başka kimse yoktur. [46,9]

Süleyman Ateş

Bu (Kur'an veya peygamber) de ilk uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır.

أَزِفَتِ ٱلْءَازِفَةُ ﴿٥٧﴾

Yaklaşacak, yaklaştı.

Alİ Bulaç

O yaklaşmakta olan yaklaştı.

Çeviriyazı

ezifeti-l'âzifeh.

Diyanet İşleri

Kıyamet yaklaştıkça yaklaşmıştır.

Diyanet Vakfı

Yaklaşan yaklaştı.

Edip Yüksel

Kaçınılmaz olan yaklaşmıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yaklaşan yaklaştı.

Öztürk

Yaklaşmakta/yaklaşacak olan yaklaştı.

Suat Yıldırım

İşte bu Peygamber de, önceki rehberlerden ve uyaranlardan biridir. O yaklaşan (kıyamet) yaklaştı. O gelmeden, ne zaman olacağını bildirecek, geldiğinde de onu giderecek Allah'tan başka kimse yoktur. [46,9]

Süleyman Ateş

O yaklaşıcı, yaklaştı.

لَيْسَ لَهَا مِن دُونِ ٱللَّهِ كَاشِفَةٌ ﴿٥٨﴾

Allah'tan başkası, çeviremez onu geri.

Alİ Bulaç

Onu Allah'ın dışında ortaya çıkaracak başka (hiçbir güç yoktur).

Çeviriyazı

leyse lehâ min dûni-llâhi kâşifeh.

Diyanet İşleri

Onu Allah'tan başka ortaya koyacak yoktur.

Diyanet Vakfı

Onu (vaktini) Allah'tan başka açığa çıkaracak yoktur.

Edip Yüksel

ALLAH'tan başkası onu kaldıramaz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onu Allah'tan başka açığa çıkaracak yoktur.

Öztürk

Onu Allah'tan başka kaldıracak/uzaklaştıracak yok.

Suat Yıldırım

İşte bu Peygamber de, önceki rehberlerden ve uyaranlardan biridir. O yaklaşan (kıyamet) yaklaştı. O gelmeden, ne zaman olacağını bildirecek, geldiğinde de onu giderecek Allah'tan başka kimse yoktur. [46,9]

Süleyman Ateş

Onu Allah'tan başka açacak (geldiği zaman kaldıracak, vaktini erteleyecek veya onun ne zaman geleceğini belirleyecek) kimse yoktur.

أَفَمِنْ هَٰذَا ٱلْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ ﴿٥٩﴾

Bu söze mi şaştınız siz?

Alİ Bulaç

Şimdi siz, bu sözden mi şaşkınlığa düşüyorsunuz?

Çeviriyazı

efemin hâẕe-lḥadîŝi ta`cebûn.

Diyanet İşleri

Bu söze mi şaşıyorsunuz?

Diyanet Vakfı

Şimdi siz bu söze (Kur'an'a) mı şaşıyorsunuz?

Edip Yüksel

Bu sözü mü tuhaf karşılıyorsunuz?

Elmalılı Hamdi Yazır

Şimdi siz bu sözden mi hayret ediyorsunuz?

Öztürk

Şimdi siz bu sözden mi hayrete düşüyorsunuz?

Suat Yıldırım

Şimdi siz bu söze mi şaşırıyorsunuz? Hep gülüyorsunuz, ama ağlamıyorsunuz. Üstelik kafa tutuyor, oyalanıyorsunuz. Haydi artık (bırakın bu gafleti de) Allah'a secde ve ibadet edin!

Süleyman Ateş

Şimdi siz bu söze mi hayret ediyorsunuz?

وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَ ﴿٦٠﴾

Ve gülüyorsunuz ve ağlamıyorsunuz.

Alİ Bulaç

(Alayla) Gülüyorsunuz ve ağlamıyorsunuz.

Çeviriyazı

vetaḍḥakûne velâ tebkûn.

Diyanet İşleri

Gülüyorsunuz... Ağlamıyorsunuz.

Diyanet Vakfı

Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz!

Edip Yüksel

Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?

Elmalılı Hamdi Yazır

Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?

Öztürk

Gülüyorsunuz, ağlamıyorsunuz.

Suat Yıldırım

Şimdi siz bu söze mi şaşırıyorsunuz? Hep gülüyorsunuz, ama ağlamıyorsunuz. Üstelik kafa tutuyor, oyalanıyorsunuz. Haydi artık (bırakın bu gafleti de) Allah'a secde ve ibadet edin!

Süleyman Ateş

Ve gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?

وَأَنتُمْ سَٰمِدُونَ ﴿٦١﴾

Ve siz oyalanıyorsunuz, gaflet ediyorsunuz.

Alİ Bulaç

Ve şuursuzca baş kaldırıyorsunuz.

Çeviriyazı

veentüm sâmidûn.

Diyanet İşleri

Habersiz oyalanmaktasınız.

Diyanet Vakfı

Ve siz gaflet içinde oyalanmaktasınız!

Edip Yüksel

Ve aylak aylak oyalanıyorsunuz?

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve siz mi kafa tutuyorsunuz ey gafiller?

Öztürk

Ve siz, kibirlenip kafa tutarak sersemce somurtuyorsunuz.

Suat Yıldırım

Şimdi siz bu söze mi şaşırıyorsunuz? Hep gülüyorsunuz, ama ağlamıyorsunuz. Üstelik kafa tutuyor, oyalanıyorsunuz. Haydi artık (bırakın bu gafleti de) Allah'a secde ve ibadet edin!

Süleyman Ateş

Ve siz baş kaldırıyorsunuz?

فَٱسْجُدُوا۟ لِلَّهِ وَٱعْبُدُوا۟ ۩ ﴿٦٢﴾

Artık secde edin Allah'a ve kullukta bulunun.

Alİ Bulaç

Hemen, Allah'a secde edin ve (yalnızca O'na) kulluk edin.

Çeviriyazı

fescüdû lillâhi va`büdû.

Diyanet İşleri

Artık secdeye varın, Allah'a kulluk edin.

Diyanet Vakfı

Haydi Allah'a secde edip O'na kulluk edin!

Edip Yüksel

Haydi ALLAH'a secde edin, kulluk edin.

Elmalılı Hamdi Yazır

Haydi Allah için secdeye kapanın ve O'na kulluk edin.

Öztürk

Artık Allah için secdeye kapanın, ibadet edin/iş yapıp değer üretin!

Suat Yıldırım

Şimdi siz bu söze mi şaşırıyorsunuz? Hep gülüyorsunuz, ama ağlamıyorsunuz. Üstelik kafa tutuyor, oyalanıyorsunuz. Haydi artık (bırakın bu gafleti de) Allah'a secde ve ibadet edin!

Süleyman Ateş

Haydi Allah'a secde edin ve kulluk edin!