Main pages

Surah The Sovereignty [Al-Mulk] in Turkish

Surah The Sovereignty [Al-Mulk] Ayah 30 Location Maccah Number 67

تَبَٰرَكَ ٱلَّذِى بِيَدِهِ ٱلْمُلْكُ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍۢ قَدِيرٌ ﴿١﴾

Saltanat, tasarruf ve tedbir, elinde olan mabudun şanı yücedir, münezzehtir ve onun her şeye gücü yeter.

Alİ Bulaç

Mülk elinde bulunan (Allah) ne Yücedir. O, herşeye güç yetirendir.

Çeviriyazı

tebârake-lleẕî biyedihi-lmülk. vehüve `alâ külli şey'in ḳadîr.

Diyanet İşleri

Hükümranlık elinde olan Allah yücedir ve O herşeye Kadir'dir.

Diyanet Vakfı

Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter.

Edip Yüksel

Yönetimi elinde bulunduran çok yücedir. O herşeye Kadirdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Mutlak hükümranlık elinde bulunan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter.

Öztürk

Mülk ve yönetim elinde bulunan o Allah ne yücedir! O, her şeye Kadîr'dir.

Suat Yıldırım

Hakimiyet elinde bulunan o yüce Allah mukaddestir, hayrı ve bereketi sınırsızdır ve O her şeye kadirdir.

Süleyman Ateş

Mülk (mutlak hükümranlık ve yönetim), elinde bulunan yüce Allah, kutludur. O'nun herşeye gücü yeter.

ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلْمَوْتَ وَٱلْحَيَوٰةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًۭا ۚ وَهُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْغَفُورُ ﴿٢﴾

Öyle bir mabuttur ki yaratmıştır ölümü ve dirimi, hanginiz daha güzel işte bulunacak, sınamak için sizi ve odur üstün olan ve suçları örten.

Alİ Bulaç

O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

Çeviriyazı

elleẕî ḫaleḳa-lmevte velḥayâte liyeblüveküm eyyüküm aḥsenü `amelâ. vehüve-l`azîzü-lgafûr.

Diyanet İşleri

Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve dirimi (hayatı) yaratan O'dur. O, güçlüdür, bağışlayandır.

Diyanet Vakfı

O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.

Edip Yüksel

Hanginizin daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, Üstündür, Bağışlayandır.

Elmalılı Hamdi Yazır

O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.

Öztürk

Hanginizin daha güzel iş yapacağını belirlemek için sizi imtihana çekmek üzere ölümü ve hayatı yaratan O'dur. Azîz'dir O, Gafûr'dur.

Suat Yıldırım

Hanginizin daha güzel iş ortaya koyacağını denemek için, ölümü ve hayatı yaratan O'dur. O azîzdir, gafurdur (üstün kudret sahibidir, affı ve mağfireti boldur). [2,28; 18,7]

Süleyman Ateş

O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.

ٱلَّذِى خَلَقَ سَبْعَ سَمَٰوَٰتٍۢ طِبَاقًۭا ۖ مَّا تَرَىٰ فِى خَلْقِ ٱلرَّحْمَٰنِ مِن تَفَٰوُتٍۢ ۖ فَٱرْجِعِ ٱلْبَصَرَ هَلْ تَرَىٰ مِن فُطُورٍۢ ﴿٣﴾

Öylesine ki birbiri üstünde olarak yedi kat göğü yaratmıştır; rahmanın yaratışında hiçbir uygunsuzluk, aykırılık göremezsin; artık çevir gözünü de bak, görebilir misin bir yarık, bir çatlak?

Alİ Bulaç

O, biri diğeriyle 'tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

Çeviriyazı

elleẕî ḫaleḳa seb`a semâvâtin ṭibâḳâ. mâ terâ fî ḫalḳi-rraḥmâni min tefâvüt. ferci`i-lbeṣara hel terâ min füṭûr.

Diyanet İşleri

Gökleri yedi kat üzerine yaratan O'dur. Rahman'ın bu yaratmasında bir düzensizlik bulamazsın. Gözünü bir çevir bak, bir çatlak görebilir misin?

Diyanet Vakfı

O ki, birbiri ile ahenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahman olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?

Edip Yüksel

O yedi göğü kat kat yaratmıştır. Rahman'ın yaratışında her hangi bir kusur bulamazsın. Bakışlarını yönelt de bak; herhangi bir çatlak görebiliyor musun?

Elmalılı Hamdi Yazır

O, yedi göğü, birbiri üzerine yarattı. Rahmân'ın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk görmezsin. Gözünü döndür de bak, bir bozukluk görüyor musun?

Öztürk

Birbiriyle uyum ve ahenk içinde yedi gökleri yaratan da O'dur. O Rahman'ın yaratışında/yarattıklarında herhangi bir uyuşmazlık, aykırılık, çelişme göremezsin. Bir kez daha bak! Bir çatlaklık, bir uyuşmazlık görüyor musun?

Suat Yıldırım

Yedi kat göğü birbiriyle tam uyum içinde yaratan O'dur. Rahman’ın yaratmasında hiçbir nizamsızlık göremezsin. Gözünü çevir de bak: Herhangi bir kusur görebilir misin?Sonra tekrar tekrar gözünü çevir de bak, gözün bir kusur bulamadığından, eli boş ve bitkin geri döner.

Süleyman Ateş

O, yedi göğü, birbiri üzerinde tabaka, tabaka yarattı, Rahman'ın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk görmezsin. Gözü(nü) döndür de bak, bir bozukluk görüyor musun?

ثُمَّ ٱرْجِعِ ٱلْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنقَلِبْ إِلَيْكَ ٱلْبَصَرُ خَاسِئًۭا وَهُوَ حَسِيرٌۭ ﴿٤﴾

Gene de gözünü çevir de bir daha, bir daha bak; aradığını bulamaz da gözün, mahrum bir halde sana döner ve yorgundur o, bitkindir.

Alİ Bulaç

Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.

Çeviriyazı

ŝümme-rci`i-lbeṣara kerrateyni yenḳalib ileyke-lbeṣaru ḫâsiev vehüve ḥasîr.

Diyanet İşleri

Bir aksaklık bulmak için gözünü tekrar tekrar çevir bak; ama göz umduğunu bulamayıp bitkin ve yorgun düşer.

Diyanet Vakfı

Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) aciz ve bitkin halde sana dönecektir.

Edip Yüksel

Sonra tekrar tekrar bak; bakışların usanmış ve yenilmiş olarak sana döner.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra gözünü tekrar tekrar döndür (bak). Göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.

Öztürk

Sonra bakışı iki kez daha döndür! Umudunu kesmiş olarak döner sana göz. Utanmış, bitkin düşmüştür o.

Suat Yıldırım

Yedi kat göğü birbiriyle tam uyum içinde yaratan O'dur. Rahman’ın yaratmasında hiçbir nizamsızlık göremezsin. Gözünü çevir de bak: Herhangi bir kusur görebilir misin?Sonra tekrar tekrar gözünü çevir de bak, gözün bir kusur bulamadığından, eli boş ve bitkin geri döner.

Süleyman Ateş

Sonra gözü(nü) iki kez daha döndür (bak). Göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) umudu keserek hor ve bitkin bir halde sana döner.

وَلَقَدْ زَيَّنَّا ٱلسَّمَآءَ ٱلدُّنْيَا بِمَصَٰبِيحَ وَجَعَلْنَٰهَا رُجُومًۭا لِّلشَّيَٰطِينِ ۖ وَأَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ ٱلسَّعِيرِ ﴿٥﴾

Ve andolsun ki biz, en yakın olan dünya göğünü ışıklarla bezedik ve onları, Şeytanlara atılacak şeyler olarak halkettik ve Şeytanlara, yakıp kavuran bir azaptır, hazırladık.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz en yakın olan göğü (dünya göğünü) kandillerle süsleyip-donattık ve bunları, şeytanlar için taşlama-birimleri (rücum) kıldık. Onlar için çılgınca yanan ateşin azabını hazırladık.

Çeviriyazı

veleḳad zeyyenne-ssemâe-ddünyâ bimeṣâbîḥa vece`alnâhâ rucûmel lişşeyâṭîni vea`tednâ lehüm `aẕâbe-sse`îr.

Diyanet İşleri

And olsun ki, yakın göğü kandillerle donattık, onları şeytanlar için taşlamalar yaptık ve şeytanlara çılgın alev azabını hazırladık.

Diyanet Vakfı

Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.

Edip Yüksel

En aşağı göğü lambalarla süsledik ve onları şeytanlar için bir taşlama kıldık. Onlara alevli ateş azabını hazırladık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık ve onları, şeytanlar için taşlamalar yaptık. Ve onlar için alevli ateş azabını hazırladık.

Öztürk

Yemin olsun ki, biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve onları şeytanlara ateş taneleri yaptık. O şeytanlar için çılgın ateş azabını da hazırladık.

Suat Yıldırım

Biz yere en yakın semayı lambalarla donattık. Onları şeytanlara atılan mermiler yaptık. Hem onlara alevli ateş hazırladık. [37,5-6]

Süleyman Ateş

Andolsun biz, en yakın göğü lambalarla donattık ve onları, şeytanlar için taşlamalar yaptık. Ve o(şeyta)nlara da çılgın ateş azabını hazırladık.

وَلِلَّذِينَ كَفَرُوا۟ بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ ۖ وَبِئْسَ ٱلْمَصِيرُ ﴿٦﴾

Ve Rablerine kafir olanlara cehennem azabı var ve cehennem, dönülüp varılacak ne de kötü yer.

Alİ Bulaç

Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü dönüş yeridir o.

Çeviriyazı

velilleẕîne keferû birabbihim `aẕâbü cehennem. vebi'se-lmeṣîr.

Diyanet İşleri

Rablerini inkar eden kimseler için cehennem azabı vardır. Ne kötü bir dönüştür!

Diyanet Vakfı

Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü dönüştür!

Edip Yüksel

Rab'lerini inkar edenler cehennem cezasını hakketmişlerdir. Ne kötü bir duraktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü gidilecek yerdir o!

Öztürk

Ve Rablerine karşı nankörlük edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü bir dönüş yeridir o!

Suat Yıldırım

Rab'lerini inkâr edenlere de cehennem azabı var. Gidilecek ne kötü yerdir orası!

Süleyman Ateş

Rablerine nankörlük edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü gidilecek sonuçtur o!

إِذَآ أُلْقُوا۟ فِيهَا سَمِعُوا۟ لَهَا شَهِيقًۭا وَهِىَ تَفُورُ ﴿٧﴾

Oraya atıldılar mı duyarlar ki cehennem, kesikkesik nefes almada ve coşup kaynıyor o.

Alİ Bulaç

İçine atıldıkları zaman, kaynayıp-feveran ederken onun korkunç homurtusunu işitirler.

Çeviriyazı

iẕâ ülḳû fîhâ semi`û lehâ şehîḳav vehiye tefûr.

Diyanet İşleri

Oraya atıldıkları zaman, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.

Diyanet Vakfı

Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.

Edip Yüksel

Oraya atıldıkları zaman, onun kaynayıp tüterken uğultusunu işittiler

Elmalılı Hamdi Yazır

Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.

Öztürk

Onun içine atıldıklarında, onun derinden gelen sesini işitirler. Feveran etmektedir o.

Suat Yıldırım

Onlar oraya atılınca, cehennemin müthiş homurtusunu, kaynaya kaynaya çıkardığı uğultuyu işitirler.

Süleyman Ateş

Oraya atıldıkları zaman onun öfkeli homurtusunu işitirler, kaynıyor:

تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ ٱلْغَيْظِ ۖ كُلَّمَآ أُلْقِىَ فِيهَا فَوْجٌۭ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَآ أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌۭ ﴿٨﴾

Neredeyse hışmından patlayıp dağılacak; ona, her bölük atıldıkça muhafız memurları onlara sorarlar: Size bir korkutucu gelmedi mi?

Alİ Bulaç

Öfkesinin-şiddetinden neredeyse patlayıp parçalanacak. Her bir grup içine atıldığında, bekçileri onlara sorar: \"Size bir uyarıcı gelmedi mi?\"

Çeviriyazı

tekâdü temeyyezü mine-lgayż. küllemâ ülḳiye fîhâ fevcün seelehüm ḫazenetühâ elem ye'tiküm neẕîr.

Diyanet İşleri

Nerede ise öfkesinden paralanacak! İçine her bir topluluğun atılmasında, bekçileri onlara: \"Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?\" diye sorarlar.

Diyanet Vakfı

Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: Size, (bu azap ile) korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi? diye sorarlar.

Edip Yüksel

Neredeyse öfkeden patlayacak! İçine her ne zaman bir grup atılsa, oranın gardiyanları, \"Size bir uyarıcı gelmedi mi?\" diye sodular.

Elmalılı Hamdi Yazır

Az daha öfkeden çatlayacak. Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: \"Size korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi?\" diye sorarlar.

Öztürk

Öfkesinden çatlayacak hale gelir. İçine bir güruh atıldıkça, onun bekçileri bunlara sorarlar: \"Size hiçbir uyarıcı gelmedi mi?\"

Suat Yıldırım

Cehennem, öfkesinden neredeyse çatlayacak haldedir. Ne zaman oraya yeni bir kafile atılsa, oranın bekçileri: “Sizi uyaran bir peygamber dâveti size ulaşmadı mı?” diye sorarlar. [17,15; 39,71]

Süleyman Ateş

Neredeyse öfkeden çatlayacak. Her topluluk onun içine atıldıkça onun bekçileri, onlara: \"Size bir uyarıcı gelmedi mi?\" diye sordu(lar).

قَالُوا۟ بَلَىٰ قَدْ جَآءَنَا نَذِيرٌۭ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ ٱللَّهُ مِن شَىْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِى ضَلَٰلٍۢ كَبِيرٍۢ ﴿٩﴾

Evet derler, andolsun ki geldi bize korkutucu da yalanladık onu ve Allah dedik, hiçbir şeyi indirmemiştir; siz ancak, pek büyük bir sapıklığa düşmüşsünüz.

Alİ Bulaç

Onlar: \"Evet\" derler. \"Bize gerçekten bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve: “Allah hiçbir şey indirmedi, siz yalnızca büyük bir sapmışlık içindesiniz, dedik.\"

Çeviriyazı

ḳâlû belâ ḳad câenâ neẕîrun fekeẕẕebnâ veḳulnâ mâ nezzele-llâhü min şey'. in entüm illâ fî ḍalâlin kebîr.

Diyanet İşleri

Onlar: \"Evet; doğrusu bize bir uyarıcı geldi, fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içindesiniz demiştik\" derler.

Diyanet Vakfı

Onlar şöyle cevap verirler: Evet, doğrusu bize, (bu azap ile) korkutan bir peygamber gelmişti; fakat biz (onu) yalan saymış ve: Allah'ın bir şey gönderdiği yok; siz olsa olsa büyük bir sapıklık içindesiniz! demiştik.

Edip Yüksel

Onlar da dediler ki, \"Evet, bize bir uyarıcı gelmişti, ama biz yalanladık ve, 'ALLAH hiçbir şey indirmemiştir. Siz tümüyle sapıtmışsınız,' dedik.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Derler: \"Evet, bize uyarıcı geldi ama biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz.\" dedik.

Öztürk

Derler ki: \"Gelmedi olur mu? Bize uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık. Ve: 'Allah bir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içindesiniz, başka değil!' şeklinde konuştuk.\"

Suat Yıldırım

Onlar şöyle cevap verirler: “Evet, bizi uyaran oldu, ama biz onu yalancı saydık ve Rahman hiçbir vahiy indirmedi, siz besbelli bir sapıklık içindesiniz.” dedik.

Süleyman Ateş

Dediler: \"Evet, bize uyarıcı geldi ama biz yalanladık ve: 'Allah hiçbirşey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz' dedik.\"

وَقَالُوا۟ لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ أَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا فِىٓ أَصْحَٰبِ ٱلسَّعِيرِ ﴿١٠﴾

Ve eğer derler, duysaydık, yahut akıl etseydik yakıp kavuran cehennem ehli olmazdık.

Alİ Bulaç

Ve derler ki: \"Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık.\"

Çeviriyazı

veḳâlû lev künnâ nesme`u ev na`ḳilü mâ künnâ fî aṣḥâbi-sse`îr.

Diyanet İşleri

\"Eğer kulak vermiş veya akletmiş olsaydık, çılgın alevli cehennemlikler içinde olmazdık\" derler.

Diyanet Vakfı

Ve: Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkumları arasında olmazdık! diye ilave ederler.

Edip Yüksel

\"Dinleseydik veya aklımızı kullansaydık biz şu ateşin halkı içinde olmazdık,\" dediler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve derler ki: \"Eğer biz dinleseydik, yahut düşünüp anlasaydık şu çılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık!\"

Öztürk

Ve derler ki: \"Eğer söz dinleseydik yahut aklımızı çalıştırsaydık şu çılgın ateşin dostları arasında olmazdık.\"

Suat Yıldırım

Ve ilave edecekler: “Şayet biz gerçeği işiten ve aklını çalıştıran kimseler olsaydık, elbette bu alevli ateşe girenlerden olmazdık!”

Süleyman Ateş

Ve dediler ki: \"Eğer söz dinleseydik, yahut düşünseydik, şu çılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık!\"

فَٱعْتَرَفُوا۟ بِذَنۢبِهِمْ فَسُحْقًۭا لِّأَصْحَٰبِ ٱلسَّعِيرِ ﴿١١﴾

Derken suçlarını söylerler; artık ırak olsun yakıp kavuran cehennemin ehli.

Alİ Bulaç

Böylece kendi günahlarını itiraf ettiler. Çılgınca yanan ateşin halkına (Allah'ın rahmetinden) uzaklık olsun.

Çeviriyazı

fa`terafû biẕembihim. fesuḥḳal liaṣḥâbi-sse`îr.

Diyanet İşleri

Böylece, günahlarını itiraf ederler. Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar!

Diyanet Vakfı

Böylece günahlarını itiraf ederler. Artık (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun, o alevli cehennemin mahkumları!

Edip Yüksel

Böylece günahlarını itiraf ettiler. Ateşin halkı uzak olsunlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Böylece günahlarını itiraf ederler. (Artık) o çılgın ateş halkı (Allah'ın rahmetinden) uzak olsunlar!

Öztürk

Günahlarını işte böyle itiraf ettiler. Çılgın ateşin halkına böyle kahır yaraşır.

Suat Yıldırım

Böylece günahlarını itiraf ederler. Rahmetten uzak olsun o cehennemlikler!

Süleyman Ateş

Günahlarını itiraf ettiler. O çılgın ateş halkına (Allah'ın acımasından) uzak olup ezilmek yaraşır!

إِنَّ ٱلَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِٱلْغَيْبِ لَهُم مَّغْفِرَةٌۭ وَأَجْرٌۭ كَبِيرٌۭ ﴿١٢﴾

Şüphe yok ki görmedikleri halde Rablerinden korkanlaradır yarlıganma ve pek büyük bir mükafat.

Alİ Bulaç

Gerçek şu ki, Rablerinden gayb ile (O'nu görmedikleri halde) içleri titreyerek-korkanlara gelince; onlar için bir mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir vardır.

Çeviriyazı

inne-lleẕîne yaḫşevne rabbehüm bilgaybi lehüm magfiratüv veecrun kebîr.

Diyanet İşleri

Doğrusu, görünmediği halde Rablerinden korkanlara, onlara, bağışlanma ve büyük ecir vardır.

Diyanet Vakfı

Fakat daha görmeden Rablerinden (azabından) korkanlara gelince, onlar için gerçekten hem bağışlanma hem de büyük mükafat vardır.

Edip Yüksel

Kendi başlarına iken Rab'lerine saygı duyanlar için bir bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat daha görmeden Rablerinden korkanlar var ya, işte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.

Öztürk

Görmedikleri halde Rablerinden ürperenlere gelince, onlar için bir bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.

Suat Yıldırım

Fakat Rab'lerini görmedikleri halde, O’na karşı saygılı davrananlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.

Süleyman Ateş

Fakat gizlide Rablerine saygılı olanlara gelince, onlar için bağış(lama) ve büyük mükafat vardır.

وَأَسِرُّوا۟ قَوْلَكُمْ أَوِ ٱجْهَرُوا۟ بِهِۦٓ ۖ إِنَّهُۥ عَلِيمٌۢ بِذَاتِ ٱلصُّدُورِ ﴿١٣﴾

Ve sözünüzü gizli tutun, yahut açığa vurun onu, şüphe yok ki o, gönüllerde olanı bilir.

Alİ Bulaç

Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

Çeviriyazı

veesirrû ḳavleküm evi-cherû bih. innehû `alîmüm biẕâti-ṣṣudûr.

Diyanet İşleri

Sizler, sözlerinizi gizleseniz de açıklasanız da birdir; O, kalblerde olanı bilir.

Diyanet Vakfı

Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki O, kalplerin içindekini bilmektedir.

Edip Yüksel

İsterseniz sözünüzü gizleyin veya onu açıklayın; O gizli düşüncelerinizi çok iyi Bilir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki, O, göğüslerin özünü bilir.

Öztürk

Sözünüzü ister gizleyin ister onu açıklayın; şu bir gerçek ki O, göğüslerin özünü çok iyi bilir.

Suat Yıldırım

Sözünüzü ister içinizde gizleyin, ister açığa vurun, hepsi birdir. Zira Allah gönüllerin künhünü dahi bilir.

Süleyman Ateş

Sözünüzü ister gizleyin, ister onu açığa vurun (farketmez) çünkü O, göğüslerin özünü bilir.

أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ ٱللَّطِيفُ ٱلْخَبِيرُ ﴿١٤﴾

Hiç bilmez mi yaratan ve odur kullarına lutfeden ve her şeyden haberdar olan.

Alİ Bulaç

O, yarattığını bilmez mi? O, Latif'tir; Habir'dir.

Çeviriyazı

elâ ya`lemü men ḫaleḳ. vehüve-lleṭîfü-lḫabîr.

Diyanet İşleri

Yaratan bilmez olur mu? O, Latif'tir, haberdardır.

Diyanet Vakfı

Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.

Edip Yüksel

Hiç Yaratan yarattığını bilmez mi? O, Latiftir, Haberdardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.

Öztürk

Yaratmış olan bilmez mi/Allah, yarattığı kimseyi bilmez mi? Latîf'tir O, Habîr'dir.

Suat Yıldırım

O yarattığı mahlûkunu hiç bilmez olur mu? (İlmi her şeye nüfuz eden, her şeyden haberi olan) latîf ve habîr O'dur.

Süleyman Ateş

Yaratan bilmez mi? O latiftir (bilgisi herşeyin içine geçen, herşeyi) haber alandır.

هُوَ ٱلَّذِى جَعَلَ لَكُمُ ٱلْأَرْضَ ذَلُولًۭا فَٱمْشُوا۟ فِى مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا۟ مِن رِّزْقِهِۦ ۖ وَإِلَيْهِ ٱلنُّشُورُ ﴿١٥﴾

O, öyle bir mabuttur ki yeryüzünü, size karşı aşağı gönüllü, münkat ve sakin bir halde yaratmıştır, köşesinde, bucağında dolaşın artık ve yiyin mabudunuzun rızkından ve dönüp gideceğiniz yer, gene onun tapısıdır.

Alİ Bulaç

Sizin için, yeryüzüne boyun eğdiren O'dur. Şu halde onun omuzlarında yürüyün ve O'nun rızkından yiyin. Sonunda gidiş O'nadır.

Çeviriyazı

hüve-lleẕî ce`ale lekümü-l'arḍa ẕelûlen femşû fî menâkibihâ vekülû mir rizḳih. veileyhi-nnüşûr.

Diyanet İşleri

Yeryüzünü, size boyun eğdiren O'dur; öyleyse yerin sırtlarında dolaşın, Allah'ın verdiği rızıktan yiyin; sonunda dönüş O'nadır.

Diyanet Vakfı

Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Şu halde yerin omuzlarında (üzerinde) dolaşın ve Allah'ın rızkından yeyin. Dönüş ancak O'nadır.

Edip Yüksel

O ki yeri emriniz altına verdi. Yeryüzünü dolaşın ve onun besinlerinden yeyin. Son dönüş O'nadır.

Elmalılı Hamdi Yazır

O size yeri boyun eğer kıldı. Haydi onun omuzlarında (dağlarında, tepelerinde) yürüyün ve Allah'ın rızkından yeyin. Dönüş ancak O'nadır.

Öztürk

O, yeri sizin için boyun eğer yaptı. Haydi, onun omuzlarında yürüyün ve Allah'ın rızıklarından yiyin. Dönüş O'nadır.

Suat Yıldırım

Yeryüzünü size hizmete hazır, uysal bir binek gibi kılan da O'dur.Haydi öyleyse siz de onun omuzları üstünde rahatça dolaşın. O’nun takdir ettiği rızıklardan yiyin, istifade edin. Ama ölümden sonra dirilip O’nun huzuruna çıkacağınızı da bilin.

Süleyman Ateş

O size yeri boyun eğer yaptı. Haydi onun omuzlarında yürüyün ve Allah'ın rızkından yeyin. (Sonunda) Dönüş O'nadır (size verdiği ni'metlere karşı şükredip etmediğinizi sizden soracak, sizi hesaba çekecektir).

ءَأَمِنتُم مَّن فِى ٱلسَّمَآءِ أَن يَخْسِفَ بِكُمُ ٱلْأَرْضَ فَإِذَا هِىَ تَمُورُ ﴿١٦﴾

Kudreti ve emri, gökte bulunan, yüce olan mabudun, sizi yerle beraber batırmayacağından emin misiniz? O vakit görürsün ki o sakin yeryüzü, çalkanıp durmada, titreyip kıvranmada.

Alİ Bulaç

Gökte olanın sizi yere geçirmeyeceğinden emin misiniz? Bir bakmışsınız ki, o (yeryüzü) sallanıp-çalkalanmaktadır.

Çeviriyazı

eemintüm men fi-ssemâi ey yaḫsife bikümü-l'arḍa feiẕâ hiye temûr.

Diyanet İşleri

Gökte olanın sizi yerin dibine geçirmesinden güvende misiniz? O zaman, yer, sarsıldıkça sarsılır.

Diyanet Vakfı

Gökte olanın, sizi yere batırıvermeyeceğinden emin misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır.

Edip Yüksel

Yoksa, aniden sallanmaya başlayacak olan yerin dibine sizi batırmayacağına dair göktekinden güvence mi aldınız?

Elmalılı Hamdi Yazır

Her şeyi kuşatmış olan Allah ın yeri sizinle birlikte göçürüvermesinden emin misiniz? O zaman yer çalkalanıyordur.

Öztürk

O göktekinin, sizi yere batırmayacağından emin misiniz? O zaman yer aniden çalkalanmaya başlar.

Suat Yıldırım

Yüceler yücesi olan Allah'ın sizi yerin dibine geçirmesinden emin mi oldunuz? O zaman bir de bakarsınız yer çalkalanıp duruyor.

Süleyman Ateş

Gökte olanın, sizi yere batırmayacağından emin misiniz? O zaman yer, birden sallanmağa başlar (ve siz yerin dibine geçersiniz).

أَمْ أَمِنتُم مَّن فِى ٱلسَّمَآءِ أَن يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًۭا ۖ فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذِيرِ ﴿١٧﴾

Yoksa kudreti ve emri; gökte bulunan, yüce olan mabudun, size taşlar yağdıran bir rüzgar yollamayacağından emin misiniz? Derken yakında bilirsiniz nasılmış benim korkutmam.

Alİ Bulaç

Yoksa gökte olanın üzerinize 'taş yağdıran (fırtınalı) bir rüzgar' göndermeyeceğinden emin misiniz? Siz o takdirde Benim uyarmam nasılmış bilip-öğreneceksiniz.

Çeviriyazı

em emintüm men fi-ssemâi ey yürsile `aleyküm ḥâṣibâ. feseta`lemûne keyfe neẕîr.

Diyanet İşleri

Gökte olanın başınıza taş yağdırmasından güvende misiniz? Benim uyarmamın nasıl olduğunu yakında bileceksiniz.

Diyanet Vakfı

Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz? İşte (bu) tehdidimin ne demek olduğunu yakında bileceksiniz!

Edip Yüksel

Aynı şekilde, üstünüze gökten taş yağdıran bir fırtına göndermeyeceğine dair göktekinden güvence mi aldınız? Uyarının nasıl olduğunu öğreneceksiniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa siz, gökte olanın üzerinize taş yağdıran bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? Tehdidim nasılmış bileceksiniz.

Öztürk

O göktekinin, çakıl taşları taşıyan bir rüzgârı üzerinize salmayacağından emin misiniz? O zaman bileceksiniz nasılmış uyarım!

Suat Yıldırım

Yahut O'nun size taş yağdıran bir kasırga göndermesinden emin mi oldunuz? Fakat bu tehdidimin ne demek olduğunu yakında öğrenirsiniz!

Süleyman Ateş

Yoksa siz, gökte olanın, üzerine taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz? (O zaman) tehdidimin nasıl olduğunu bileceksiniz.

وَلَقَدْ كَذَّبَ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ ﴿١٨﴾

Ve andolsun ki onlardan öncekiler de yalanlamışlardı, derken nasıl da gelip çattı azabım.

Alİ Bulaç

Andolsun, kendilerinden öncekiler de yalanladı. Fakat Beni inkar (etmelerine karşılık verdiğim azap) nasılmış?

Çeviriyazı

veleḳad keẕẕebe-lleẕîne min ḳablihim fekeyfe kâne nekîr.

Diyanet İşleri

And olsun ki, bunlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Beni inkar etmek nasılmış?

Diyanet Vakfı

Andolsun ki, onlardan öncekiler de (bunu) yalan saymışlardı; ama benim karşılık olarak verdiğim azap nasıl olmuştu!

Edip Yüksel

Onlardan öncekiler de inkar etmişti. Beni tanımamak da nasıl mış?

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun, onlardan öncekiler de yalanladılar. Ama beni inkâr nasıl oldu?

Öztürk

Yemin olsun, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Ama nasıl olmuştu benim azabım?!

Suat Yıldırım

Onlardan öncekiler de (dini, peygamberleri) yalan saydılar. Ama Ben'im red ve inkâr edişim, intikamım nasıl olurmuş, anladılar!

Süleyman Ateş

Andolsun, onlardan öncekiler de yalanladılar. Ama benim (onların yaptıklarını) inkarım nasıl oldu?

أَوَلَمْ يَرَوْا۟ إِلَى ٱلطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَٰٓفَّٰتٍۢ وَيَقْبِضْنَ ۚ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا ٱلرَّحْمَٰنُ ۚ إِنَّهُۥ بِكُلِّ شَىْءٍۭ بَصِيرٌ ﴿١٩﴾

Görmezler mi üstlerinde uçan kuşları? Kanatlarını açmada ve kapamada onlar, onları gökte, ancak rahman tutmada, şüphe yok ki o, her şeyi görür.

Alİ Bulaç

Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman (olan Allah')tan başkası (boşlukta) tutmuyor. Şüphesiz O, herşeyi hakkıyla görendir.

Çeviriyazı

evelem yerav ile-ṭṭayri fevḳahüm ṣâffâtiv veyaḳbiḍn. mâ yümsikühünne ille-rraḥmân. innehû bikülli şey'im beṣîr.

Diyanet İşleri

Üzerlerinde kanat çırpan dizi dizi kuşları görmezler mi? Onları havada Rahman olan Allah'tan başkası tutmuyor; doğrusu, O, herşeyi görendir.

Diyanet Vakfı

Üstlerinde kanatlarını aça-kapata uçan kuşları (hiç) görmediler mi? Onları (havada) rahman olan Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz O her şeyi görmektedir.

Edip Yüksel

Üzerlerinde düzenli sıralar halinde kanat çırpan kuşları görmezler mi? Rahman'dan başkası onları tutmuyor. O herşeyi Görendir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Üstlerinde kanatlarını açıp yumarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahmân'dan başkası tutmuyor. Doğrusu O, her şeyi görmektedir.

Öztürk

Üstlerinde, kanatlarını açıp kapayarak uçan kuşları hiç görmediler mi? Onları Rahman'dan başkası tutmuyor. Kuşkusuz O, her şeyi görmektedir.

Suat Yıldırım

Üstlerinde kuşların saf saf dizilip kanatlarını açıp yumarak dolaşmalarını hiç görmüyorlar mı? Onları havada Rahman'dan başka tutan yoktur. O elbette her şeyi görür.

Süleyman Ateş

Üstlerinde (kanatlarını) açıp yumarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları (havada) Rahman'dan başkası tutmuyor. Doğrusu O, herşeyi görmektedir.

أَمَّنْ هَٰذَا ٱلَّذِى هُوَ جُندٌۭ لَّكُمْ يَنصُرُكُم مِّن دُونِ ٱلرَّحْمَٰنِ ۚ إِنِ ٱلْكَٰفِرُونَ إِلَّا فِى غُرُورٍ ﴿٢٠﴾

Yoksa sizi rahmandan kurtaracak ordunuz mu var? Kafirler, ancak bir aldanışa dalmışlar.

Alİ Bulaç

Rahmana karşı size yardım edecek olan kimmiş? Şu sizin ordunuz mu? Kafirler yalnızca bir gurur (kesin bir aldanış) içindedirler.

Çeviriyazı

emmen hâẕe-lleẕî hüve cündül leküm yenṣuruküm min dûni-rraḥmân. ini-lkâfirûne illâ fî gurûr.

Diyanet İşleri

Yahut, Rahman olan Allah'ın dışında size yardımda bulunabilecek taraftarlarınız kimdir? İnkarcılar sadece aldanmaktadırlar.

Diyanet Vakfı

Rahman olan Allah'a karşı şu size yardım edecek askerleriniz hani kimlerdir? İnkarcılar ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar.

Edip Yüksel

Rahman'ın dışında size yardım edecek o ordularınız nerede? Gerçekten, inkarcılar bir aldanma içindedirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Rahmân olan Allah'a karşı şu size yardım edecek askerleriniz hani kimlerdir? İnkârcılar, ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar.

Öztürk

Rahman'a karşı/Rahman'dan başka size yardım edecek ordunuz kimdir? İnkârcılar bir aldanış/gurur içindeler; hepsi bu!

Suat Yıldırım

Rahman'ın dışında size güyâ yardım edecek kimmiş? Doğrusu kâfirler büyük bir aldanış içindedirler.

Süleyman Ateş

Yahut Rahman'dan başka size yardım ed(ip sizi O'nun azabından kurtar)acak askeriniz kimdir? Kafirler derin bir gaflet ve aldanma içindedirler.

أَمَّنْ هَٰذَا ٱلَّذِى يَرْزُقُكُمْ إِنْ أَمْسَكَ رِزْقَهُۥ ۚ بَل لَّجُّوا۟ فِى عُتُوٍّۢ وَنُفُورٍ ﴿٢١﴾

Yoksa kimdir o ki mabudunuz, rızkınızı kısarsa sizi rızıklandıracak? Hayır, onları, azgınlık içinde, gerçekten tamamıyla uzak bir halde inat edip durmadalar.

Alİ Bulaç

Eğer O, rızkını tutsa (vermese), rızkınızı verecek olan kimmiş? Hayır; onlar, bir azgınlık ve nefret içinde inatla direniyorlar.

Çeviriyazı

emmen hâẕe-lleẕî yerzüḳuküm in emseke rizḳah. bel leccû fî `utüvviv venüfûr.

Diyanet İşleri

Allah size verdiği rızkı kesiverirse, size rızık verecek başka kim vardır? Hayır; onlar, azgınlık ve nefrette direnmektedirler.

Diyanet Vakfı

Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık verebilecek olan kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar.

Edip Yüksel

O, verdiği besinleri kesse, sizi besleyecek olan kimdir? Gerçekten azgınlık ve nefret içinde direnmektedirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık verecek olabilen kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar.

Öztürk

Peki, O, rızkını tutarsa kim var sizi rızıklandıracak? Hayır, bir azgınlık ve nefret içinde inat etmekteler.

Suat Yıldırım

Peki, Allah size ihsan ettiği nasibi alıkorsa, sizi başka rızıklandıracak kimmiş? Doğrusu, onlar azgınlık ve nefret içinde diretmektedirler.

Süleyman Ateş

Yahut Allah, rızkını tutacak olursa size rızık verecek kimdir? Doğrusu onlar, azgınlık ve nefret içinde direnmektedirler.

أَفَمَن يَمْشِى مُكِبًّا عَلَىٰ وَجْهِهِۦٓ أَهْدَىٰٓ أَمَّن يَمْشِى سَوِيًّا عَلَىٰ صِرَٰطٍۢ مُّسْتَقِيمٍۢ ﴿٢٢﴾

Artık yüzüstü sürünerek giden mi daha ziyade doğru yolu bulur, yoksa doğru yolda dümdüz giden mi?

Alİ Bulaç

Şu halde yüzükoyun sürünerek yürüyen mi daha çok hidayete erer, yoksa dosdoğru yol üzerinde dümdüz yürümekte olan mı?

Çeviriyazı

efemey yemşî mükibben `alâ vechihî ehdâ emmey yemşî seviyyen `alâ ṣirâṭim müsteḳîm.

Diyanet İşleri

Yüzükoyun sürünen mi, yoksa doğru yolda düpedüz yürüyen mi daha doğru yoldadır?

Diyanet Vakfı

Şimdi (düşünün bakalım), yüz üstü kapanarak yürüyen mi (varılacak) yere daha iyi erişir, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?

Edip Yüksel

Yüzüstü sürünen mi, yoksa dosdoğru yol üzerinde düzgün bir biçimde yürüyen mi daha doğru yoldadır?

Elmalılı Hamdi Yazır

Şimdi yüz üstü kapanarak yürüyen mi doğru gider, yoksa dosdoğru yolda yürüyen mi?

Öztürk

Peki, yüzüstü kapanarak yürüyen mi daha düzgün gider yoksa dosdoğru yol üzerinde dik ve düzgün yürüyen mi?

Suat Yıldırım

Düşünün bir: Yüzükoyun kapanıp yerde sürünen mi varılacak yere daha kolayca ulaşır, yoksa dümdüz yolda düzgün şekilde yürüyen mi?

Süleyman Ateş

Şimdi, yüzüstü kapanarak yürüyen mi doğru gider, yoksa yolda düzgün yürüyen mi?

قُلْ هُوَ ٱلَّذِىٓ أَنشَأَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ ٱلسَّمْعَ وَٱلْأَبْصَٰرَ وَٱلْأَفْـِٔدَةَ ۖ قَلِيلًۭا مَّا تَشْكُرُونَ ﴿٢٣﴾

O, öyle bir mabuttur ki sizi meydana getirmiştir ve sizin için kulak ve gözler ve gönüller halketmiştir, ne de az şükredersiniz.

Alİ Bulaç

De ki: \"Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?\"

Çeviriyazı

ḳul hüve-lleẕî enşeeküm vece`ale lekümü-ssem`a vel'ebṣâra vel'ef'ideh. ḳalîlem mâ teşkürûn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Sizi yaratan sizin için kulaklar, gözler ve kalbler var eden O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!\"

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) De ki: Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!

Edip Yüksel

De ki, \"Sizi yaratan, size duyma, görme duyuları ve beyinler veren O'dur. Ne kadar seyrek şükredersiniz!\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"Sizi yaratan, size kulaklar gözler ve gönüller veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz!\"

Öztürk

De ki: \"Sizi oluşturan O'dur. O size, işitme gücü, gözler ve gönüller verdi. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!\"

Suat Yıldırım

De ki: Sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve gönüller veren O'dur. Sizin şükrünüz ne de az!

Süleyman Ateş

De ki: \"Sizi yaratan, size işitme (duyusu), gözler ve gönüller veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz?

قُلْ هُوَ ٱلَّذِى ذَرَأَكُمْ فِى ٱلْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٢٤﴾

De ki: O, öylesine bir mabuttur ki sizi yaratmıştır yeryüzünde ve gene de tapısında toplanacaksınız.

Alİ Bulaç

De ki: \"Sizi yeryüzünde üretip-türeten O'dur. Siz O'na toplanıp götürüleceksiniz.\"

Çeviriyazı

ḳul hüve-lleẕî ẕera'eküm fi-l'arḍi veileyhi tuḥşerûn.

Diyanet İşleri

Sizi yerde yaratıp yayan O'dur ve O'nun huzurunda toplanacaksınız.

Diyanet Vakfı

De ki: Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan O'dur; ancak O'nun huzuruna gelip toplanacaksınız.

Edip Yüksel

De ki, \"Sizi yeryüzünde üreten O'dur ve siz O'nun huzurunda toplanacaksınız.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"Sizi yerden üreten O'dur ve O'na toplanıp götürüleceksiniz.\"

Öztürk

De ki: \"Sizi, yeryüzünde yaratıp yayan O'dur. O'nun huzurunda haşredileceksiniz.\"

Suat Yıldırım

Sizi yeryüzünde yaratıp zürriyet halinde yayan O'dur. Ölümden sonra da diriltilip yine O’nun huzurunda toplanacaksınız.

Süleyman Ateş

De ki: \"Sizi yerde üreten O'dur ve toplanıp O'na götürüleceksiniz.\"

وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ ﴿٢٥﴾

Ve derler ki: Bu vait, ne vakit yerine gelecek doğru söylüyorsanız.

Alİ Bulaç

Derler ki: \"Eğer doğru söylüyorsanız, şu tehdit (ettiğiniz azap) ne zamanmış?\"

Çeviriyazı

veyeḳûlûne metâ hâẕe-lva`dü in küntüm ṣâdiḳîn.

Diyanet İşleri

\"Doğru sözlü iseniz bildirin bu azap sözü ne zamandır?\" derler.

Diyanet Vakfı

\"Doğru sözlü iseniz (söyleyin), bu tehdit hani ne zaman (gerçekleşecek)?\" derler.

Edip Yüksel

\"Doğru iseniz, bu söz ne zaman gerçekleşecek?\" derler.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Onlar): \"Doğru iseniz bu tehdit ne zaman olacak?\" diyorlar

Öztürk

Derler ki: \"Eğer doğru sözlülerseniz, bu vaat de zaman?\"

Suat Yıldırım

Ama onlar yalnızca şunu soruyorlar: “Eğer iddianızda tutarlı iseniz, bu vaad yani inanmadığımız takdirde geleceğini bildirip tehdid ettiğin azap ne zaman?

Süleyman Ateş

Doğru (söylüyor) iseniz bu tehdid(ettiğiniz azab) ne zaman gelecek? diyorlar.

قُلْ إِنَّمَا ٱلْعِلْمُ عِندَ ٱللَّهِ وَإِنَّمَآ أَنَا۠ نَذِيرٌۭ مُّبِينٌۭ ﴿٢٦﴾

De ki: Bilgi, ancak Allah katındadır ve ben, ancak apaçık bir korkutucuyum.

Alİ Bulaç

De ki: \"(Bununla ilgili) Bilgi ancak Allah'ın Katındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.\"

Çeviriyazı

ḳul inneme-l`ilmü `inde-llâh. veinnemâ ene neẕîrum mübîn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Onu bilmek ancak Allah'a mahsustur. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.\"

Diyanet Vakfı

De ki: O bilgi, ancak Allah'a mahsustur. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.

Edip Yüksel

De ki, \"Bu bilgi ALLAH'ın katındadır. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"(O'na ait) bilgi, Allah'ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.\"

Öztürk

De ki: \"Bilgi Allah'ın katındadır. Bana gelince, ben ancak açıkça uyaran biriyim.\"

Suat Yıldırım

De ki: “Bunu yalnız Allah bilir. Ben ise sadece açık ve kesin bir tarzda uyarırım.”

Süleyman Ateş

De ki: (Ona ait) Bilgi, Allah'ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.\"

فَلَمَّا رَأَوْهُ زُلْفَةًۭ سِيٓـَٔتْ وُجُوهُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ وَقِيلَ هَٰذَا ٱلَّذِى كُنتُم بِهِۦ تَدَّعُونَ ﴿٢٧﴾

Azabın yaklaştığını gördüler mi kafir olanların yüzleri kararır ve işte denir, bu, isteyip durduğunuz şey.

Alİ Bulaç

Nihayet onu pek yakında gördüklerinde, o inkar edenlerin yüzleri kötüleşip-karardı. Ve: \"İşte bu, sizin (gerçekleşmeyecek diye) öne sürüp durduğunuz şeydir\" denildi.

Çeviriyazı

felemmâ raevhü zülfeten sîet vucûhü-lleẕîne keferû veḳîle hâẕe-lleẕî küntüm bihî tedde`ûn.

Diyanet İşleri

Azabı yaklaşırken gördükleri zaman, inkar edenlerin yüzleri çirkinleşip kararır; onlara: \"Sizin arayıp durduğunuz işte budur\" denir.

Diyanet Vakfı

Ama onu (azabı) yakından gördükleri zaman, inkar edenlerin yüzleri kararacak ve (kendilerine): İşte sizin isteyip durduğunuz budur! denecektir.

Edip Yüksel

Onu yaklaşırken gördükleri zaman inkarcıların suratı asılır, ve onlara \"İşte isteyip durduğunuz şey budur,\" denir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onu yakın görünce inkâr edenlerin yüzleri kötüleşti. Ve: \"İşte çağırıp durduğunuz şey budur!\" dendi.

Öztürk

Onu yakından gördüklerinde, inkâr edenlerin yüzleri kötüleşti. Şöyle denildi: \"O habire çağırıp durduğunuz şey budur.\"

Suat Yıldırım

Onu yanıbaşlarında buldukları zaman inkâr edenlerin kederden yüzleri mosmor kesilir. Kendilerine: “İşte sizin isteyip durduğunuz şey!” denilir.

Süleyman Ateş

Onu yakın görünce inkar edenlerin yüzleri kötüleşti. Ve: \"İşte çağırıp durduğunuz şey budur!\" dendi.

قُلْ أَرَءَيْتُمْ إِنْ أَهْلَكَنِىَ ٱللَّهُ وَمَن مَّعِىَ أَوْ رَحِمَنَا فَمَن يُجِيرُ ٱلْكَٰفِرِينَ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍۢ ﴿٢٨﴾

De ki: Haber verin bana, Allah beni ve benimle beraber olanları helak etse, yahut da bize acısa bile kim kurtaRabilir kafirleri elemli azaptan?

Alİ Bulaç

De ki: \"Haber verir misiniz; eğer Allah, beni ve benimle birlikte olanları yıkıma uğratır ya da bizi esirgerse, (peki) bu durumda kafirleri acı bir azaptan kurtaracak olan kimdir?\"

Çeviriyazı

ḳul era'eytüm in ehlekeniye-llâhü vemem me`iye ev raḥimenâ femey yücîru-lkâfirîne min `aẕâbin elîm.

Diyanet İşleri

De ki: \"Allah, beni ve benimle beraber bulunanları isterse yok eder veya isterse merhamet eder; söyleyin, bu takdirde inkarcıları, can yakıcı azabdan kim alıkoyabilir?\"

Diyanet Vakfı

De ki: Allah beni ve beraberimdekileri (sizin istediğiniz üzere) yok etse veya (öyle olmayıp da) bizi esirgese, (söyleyin bakalım) inkarcıları yakıcı azaptan kurtaracak kimdir?

Edip Yüksel

De ki, \"Baksanıza, ALLAH yanımdakilerle birlikte beni helak etse de, yahut bize acısa da, inkarcıları acı azaptan kim kurtarabilir?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"Baksanıza, eğer Allah beni ve benimle beraber olanları öldürse, yahut bize merhamet etse, kâfirleri acı bir azabdan kim kurtarabilir?

Öztürk

Söyle onlara: \"Diyelim ki, Allah beni ve beraberimdekileri öldürdü, yahut bize acıdı. Peki, kâfirleri korkunç bir azaptan kim kurtaracak?\"

Suat Yıldırım

De ki: “Söyler misiniz bana: Allah eğer beni ve beraberimdeki müminleri, ister helâk eder, ister merhamet eder,ne ederse eder, peki kâfirleri o acı azaptan kim kurtarır?”

Süleyman Ateş

De ki: \"Baksanıza, eğer Allah beni ve benimle beraber olanları öldürse de yahut bize acısa da (fark etmez,) kafirleri acı azabdan kim kurtarabilir?\"

قُلْ هُوَ ٱلرَّحْمَٰنُ ءَامَنَّا بِهِۦ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَا ۖ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ فِى ضَلَٰلٍۢ مُّبِينٍۢ ﴿٢٩﴾

De ki: Odur rahman, ona inandık ve ona dayandık; artık yakında bilirsiniz, kimdir apaçık sapıklıkta.

Alİ Bulaç

De ki: \"O (Allah) Rahman olan (esirgeyen koruyan)dır; biz O'na iman ettik ve O'na tevekkül ettik. Artık siz kimin açık bir sapmışlık içinde olduğunu pek yakında bileceksiniz.\"

Çeviriyazı

ḳul hüve-rraḥmânü âmennâ bihî ve`aleyhi tevekkelnâ. feseta`lemûne men hüve fî ḍalâlim mübîn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Bizim inandığımız ve kendisine güvendiğimiz, Rahman olan Allah'tır. Kimin apaçık bir sapıklıkta olduğunu yakında bileceksiniz.\"

Diyanet Vakfı

De ki: (Sizi imana davet ettiğimiz) O (Allah) çok esirgeyicidir; biz O'na iman etmiş ve sırf O'na güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!

Edip Yüksel

De ki, \"O Rahman'dır; biz O'na inandık ve O'na güvendik. Kimin gerçekten tam bir sapıklık içinde olduğunu ileride öğreneceksiniz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"O çok merhametlidir. O'na inanmış, O'na dayanmışızdır. Yakında kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu bileceksiniz.\"

Öztürk

De ki: \"Rahman'dır O, O'na inandık biz ve yalnız O'na güvendik. Yakında bileceksiniz kimmiş apaçık sapıklığın içinde.\"

Suat Yıldırım

De ki: “Sizi imana dâvet ettiğimiz İlah, Rahmandır. Biz O'na iman ettik. O’na dayandık. Kimin kesin bir yanlışlık içinde olduğunu yakında öğrenirsiniz.

Süleyman Ateş

De ki: \"O, çok merhametlidir. O'na inanmış, O'na dayanmışızdır. Yakında kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu bileceksiniz.\"

قُلْ أَرَءَيْتُمْ إِنْ أَصْبَحَ مَآؤُكُمْ غَوْرًۭا فَمَن يَأْتِيكُم بِمَآءٍۢ مَّعِينٍۭ ﴿٣٠﴾

De ki: Haber verin bana, suyunuz, tamamıyla batıp çekiliverse artık kimdir size bir akarsu pınarı peydahlayacak?

Alİ Bulaç

De ki: \"Haber verin; eğer suyunuz yerin dibine göçüverecek olsa, bu durumda kim size bir akar su kaynağı getirebilir?

Çeviriyazı

ḳul era'eytüm in aṣbeḥa mâüküm gavran femey ye'tîküm bimâim me`în.

Diyanet İşleri

De ki: \"Suyunuz yere batarsa, söyleyin, size kim temiz bir su kaynağı getirebilir?\"

Diyanet Vakfı

De ki: Suyunuz çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?

Edip Yüksel

De ki, \"Hiç düşündünüz mü ki: suyunuz çekilse, size kim temiz bir su getirebilir?

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"Baksanıza, eğer suyunuz çekilse, size kim bir akarsu getirebilir?\"

Öztürk

Şunu da söyle: \"Bir sabah suyunuz çekiliverse, kim getirecek fışkırıp akan bir su size?\"

Suat Yıldırım

De ki: “Söyleyin bana: şayet suyunuz çekilir, yerin dibine giderse, o akan tatlı suyu, kim getirebilir size?”

Süleyman Ateş

De ki: \"Baksanıza, eğer suyunuz çekilse, size kim bir akar su getirebilir?\"