Main pages

Surah The Mansions of the stars [Al-Burooj] in Turkish

Surah The Mansions of the stars [Al-Burooj] Ayah 22 Location Maccah Number 85

وَٱلسَّمَآءِ ذَاتِ ٱلْبُرُوجِ ﴿١﴾

Andolsun burçları bulunan göğe.

Alİ Bulaç

Burçları olan göğe andolsun,

Çeviriyazı

vessemâi ẕâti-lbürûc.

Diyanet İşleri

İçinde burçları bulunan göğe and olsun;

Diyanet Vakfı

Burçlara sahip gökyüzüne,

Edip Yüksel

Andolsun galaksiler sahibi göğe.

Elmalılı Hamdi Yazır

Burçlar sahibi gökyüzüne,

Öztürk

Yemin olsun o burçlarla dolu göğe,

Suat Yıldırım

Burçlarla süslü göğe!

Süleyman Ateş

Burçlar sahibi göğe andolsun,

وَٱلْيَوْمِ ٱلْمَوْعُودِ ﴿٢﴾

Ve vaadedilen güne.

Alİ Bulaç

O vadedilen güne,

Çeviriyazı

velyevmi-lmev`ûd.

Diyanet İşleri

Söz verilen kıyamet gününe and olsun;

Diyanet Vakfı

Geleceği bildirilmiş olan güne,

Edip Yüksel

Söz verilen güne,

Elmalılı Hamdi Yazır

Vaad olunan o güne,

Öztürk

O vaat olunan güne,

Suat Yıldırım

Geleceği vâd olunan kıyamet gününe!

Süleyman Ateş

Va'dedilen güne andolsun,

وَشَاهِدٍۢ وَمَشْهُودٍۢ ﴿٣﴾

Ve tanığa ve görünene.

Alİ Bulaç

Şahid olana (görene) ve şahit olunana (görülene).

Çeviriyazı

veşâhidiv vemeşhûd.

Diyanet İşleri

Şahitlik edene ve edilene and olsun ki, insanlar öldükten sonra diriltileceklerdir.

Diyanet Vakfı

(O günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki,

Edip Yüksel

Ve tanığa da tanık olunana da andolsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şahitlik edene ve edilene andolsun ki,

Öztürk

Tanıklık edene, tanıklık edilene/seyredene, seyredilene,

Suat Yıldırım

Şahid ile meşhûda kasem ederim ki:

Süleyman Ateş

(O gün) Şahide ve şahidlik edilene andolsun,

قُتِلَ أَصْحَٰبُ ٱلْأُخْدُودِ ﴿٤﴾

Kahrolsun yerde hendekler kazıp ateşler yakanlar.

Alİ Bulaç

Kahrolsun Ashab-ı Uhdud

Çeviriyazı

ḳutile aṣḥâbü-l'uḫdûd.

Diyanet İşleri

Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler kahrolmuştur!

Diyanet Vakfı

Kahroldu o hendeğin sahipleri,

Edip Yüksel

Kanyon halkına yazıklar olsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kahroldu o hendeğin sahipleri,

Öztürk

Ki gebertildi o hendekçi grup/o kamçıları hendek gibi iz bırakan herifler,

Suat Yıldırım

Tıpkı kahrolası Ashab-ı uhdud'un,o tutuşturulmuş ateşle dolu hendeği hazırlayanların mel’un oldukları gibi...

Süleyman Ateş

Ki kahroldu o hendeğin adamları

ٱلنَّارِ ذَاتِ ٱلْوَقُودِ ﴿٥﴾

Öylesine ateş ki odunları var.

Alİ Bulaç

'Tutuşturucu-yakıt dolu o ateş,'

Çeviriyazı

ennâri ẕâti-lveḳûd.

Diyanet İşleri

Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler kahrolmuştur!

Diyanet Vakfı

O çıralı ateşin,

Edip Yüksel

Tutuşturulmuş ateşin-

Elmalılı Hamdi Yazır

O çıralı ateşin,

Öztürk

O tutuşturulan ateşin adamları,

Suat Yıldırım

Tıpkı kahrolası Ashab-ı uhdud'un,o tutuşturulmuş ateşle dolu hendeği hazırlayanların mel’un oldukları gibi...

Süleyman Ateş

O yakıt doldurulup tutuşturulmuş ateş (hendeğinin adamları)!

إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌۭ ﴿٦﴾

O sırada kendileri de kıyısında oturmuşlar.

Alİ Bulaç

Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuşlardı.

Çeviriyazı

iẕ hüm `aleyhâ ḳu`ûd.

Diyanet İşleri

Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler kahrolmuştur!

Diyanet Vakfı

Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar,

Edip Yüksel

Başında oturmuşlar,

Elmalılı Hamdi Yazır

Hani o ateşin başına oturmuşlar,

Öztürk

Onlar onun başında oturmuşlardı.

Suat Yıldırım

Hani onlar ateşin başında oturur, müminlere yaptıklarını acımasızca seyrederlerdi.

Süleyman Ateş

Onlar, o(ateş hendeği)nin başında oturmuşlardı.

وَهُمْ عَلَىٰ مَا يَفْعَلُونَ بِٱلْمُؤْمِنِينَ شُهُودٌۭ ﴿٧﴾

İnananlara yaptıklarını seyrediyor onlar.

Alİ Bulaç

Ve mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.

Çeviriyazı

vehüm `alâ mâ yef`alûne bilmü'minîne şühûd.

Diyanet İşleri

Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup, inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenler kahrolmuştur!

Diyanet Vakfı

Müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.

Edip Yüksel

Ve inananlara yaptıkları işkenceyi seyrediyorlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı.

Öztürk

Ve hepsi, müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı.

Suat Yıldırım

Hani onlar ateşin başında oturur, müminlere yaptıklarını acımasızca seyrederlerdi.

Süleyman Ateş

Ve onlar, mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.

وَمَا نَقَمُوا۟ مِنْهُمْ إِلَّآ أَن يُؤْمِنُوا۟ بِٱللَّهِ ٱلْعَزِيزِ ٱلْحَمِيدِ ﴿٨﴾

Ve ancak üstün ve hamde layık Allah'a inandıkları için onları azaplandırmadalar.

Alİ Bulaç

Onlardan, yalnızca 'üstün ve güçlü olan,' öğülen Allah'a iman ettiklerinden dolayı intikam alıyorlardı.

Çeviriyazı

vemâ neḳamû minhüm illâ ey yü'minû billâhi-l`azîzi-lḥamîd.

Diyanet İşleri

Bu inkarcıların, inananlara kızmaları; onların sadece, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin bulunan ve övülmeğe layık ve güçlü olan Allah'a inanmış olmalarındandı. Allah her şeye şahiddir.

Diyanet Vakfı

Onlardan, sırf, aziz ve hamid olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar.

Edip Yüksel

İnananlardan nefret ediyorlardı. Sadece, onlar Üstün ve Övgüye layık olan ALLAH'a inandıkları için...

Elmalılı Hamdi Yazır

Müminlere kızmalarının sebebi de, onların yalnız çok güçlü ve övgüye lâyık olan Allah'a iman etmeleri idi.

Öztürk

Onlardan sadece, Azîz ve Hamîd Allah'a iman ettikleri için öc alıyorlardı.

Suat Yıldırım

Onların müminlere bu işkenceyi yapmalarının tek sebebi, müminlerin göklerin ve yerin tek hâkimi, azîz ve hamîd (mutlak galip ve bütün övgülere lâyık) olan Allah'a iman etmeleri idi. Allah her şeye şahittir.

Süleyman Ateş

Mü'minler sırf aziz, övgüye layık Allah'a inandıkları için o (zalim)ler onlardan öc aldılar.

ٱلَّذِى لَهُۥ مُلْكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۚ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍۢ شَهِيدٌ ﴿٩﴾

O mabut ki onundur saltanatı ve tedbiri göklerin ve yeryüzünün ve Allah her şeye tanıktır.

Alİ Bulaç

Ki O (Allah), göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Allah, herşeyin üzerinde şahid olandır.

Çeviriyazı

elleẕî lehû mülkü-ssemâvâti vel'arḍ. vellâhü `alâ külli şey'in şehîd.

Diyanet İşleri

Bu inkarcıların, inananlara kızmaları; onların sadece, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin bulunan ve övülmeğe layık ve güçlü olan Allah'a inanmış olmalarındandı. Allah her şeye şahiddir.

Diyanet Vakfı

O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisine aittir, ve Allah her şeye şahittir.

Edip Yüksel

Göklerin ve yerin yönetimi O'na aittir. Ve ALLAH herşeye Tanıktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

O Allah ki, göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur ve Allah her şeye şahittir.

Öztürk

O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisinindir. Allah her şeye tanıktır.

Suat Yıldırım

Onların müminlere bu işkenceyi yapmalarının tek sebebi, müminlerin göklerin ve yerin tek hâkimi, azîz ve hamîd (mutlak galip ve bütün övgülere lâyık) olan Allah'a iman etmeleri idi. Allah her şeye şahittir.

Süleyman Ateş

O (Allah) ki göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Allah, her şeye tanıktır.

إِنَّ ٱلَّذِينَ فَتَنُوا۟ ٱلْمُؤْمِنِينَ وَٱلْمُؤْمِنَٰتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا۟ فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ ٱلْحَرِيقِ ﴿١٠﴾

Kadın ve erkek, inananları azaplandıranlar, sonra da tövbe etmeyenler yok mu, onlaradır cehennem azabı ve onlaradır yakıp kavuran azap.

Alİ Bulaç

Gerçek şu ki, mü'min erkeklerle mü'min kadınlara işkence (fitne) uygulayanlar, sonra tevbe etmeyenler; işte onlar için, cehennem azabı vardır ve yakıcı azap onlaradır.

Çeviriyazı

inne-lleẕîne fetenü-lmü'minîne velmü'minâti ŝümme lem yetûbû felehüm `aẕâbü cehenneme velehüm `aẕâbü-lḥarîḳ.

Diyanet İşleri

Ama inanmış erkek ve kadınlara işkence ederek onları dinlerinden çevirmeğe uğraşanlar, eğer tevbe etmezlerse, onlara cehennem azabı vardır. Yakıcı azap da onlaradır.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz inanmış erkeklerle inanmış kadınlara işkence edip sonra tevbe de etmeyenlere cehennem azabı ve (orada) yanma cezası vardır.

Edip Yüksel

İnanan erkeklere ve kadınlara zulüm ve işkencede bulunan ve daha sonra tevbe etmeyenler cehennem azabını haketmişlerdir. Onlar için yakıcı bir azap vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

İnanan erkek ve kadınlara işkence yapıp sonra da tevbe etmeyenlere cehennem azabı ve yangın azabı vardır.

Öztürk

Şu bir gerçek ki, inanan erkeklerle inanan kadınlara işkence edip sonra da tövbe etmemiş olanlar için, cehennem azabı vardır. Onlar için yangın azabı da vardır.

Suat Yıldırım

Mümin erkeklere ve mümin kadınlara işkence edip de, sonra tövbe etmeyenler var ya, İşte onlara cehennem azabı var, yangın azabı var.

Süleyman Ateş

İnanmış erkek ve kadınlara işkence edip sonra (yaptıklarına) tevbe etmeyenler (yok mu), onlar için cehennem azabı vardır ve onlar için yangın azabı vardır.

إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ لَهُمْ جَنَّٰتٌۭ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ ۚ ذَٰلِكَ ٱلْفَوْزُ ٱلْكَبِيرُ ﴿١١﴾

İnananlara ve iyi işlerde bulunanlara gelince: Onlaradır kıyılarından ırmakla akan cennetler ve buysa pek büyük bir kurtuluştur, bu kutluluk ve murada eriş.

Alİ Bulaç

Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlara gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.

Çeviriyazı

inne-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti lehüm cennâtün tecrî min taḥtihe-l'enhâr. ẕâlike-lfevzü-lkebîr.

Diyanet İşleri

Şüphesiz inanıp yararlı işler işleyenlere, onlara, içlerinden ırmaklar akan cennetler vardır. Bu, büyük kurtuluştur.

Diyanet Vakfı

İman edip salih ameller işleyenlere ise, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.

Edip Yüksel

İnanan ve erdemli davrananlar ise içlerinden ırmaklar akan cennetleri haketmişlerdir. Büyük başarı budur.

Elmalılı Hamdi Yazır

İnanan ve iyi amel yapanlar için de altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş odur.

Öztürk

İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince onlar için, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Büyük başarı işte budur.

Suat Yıldırım

İman edip makbul ve güzel işler yapanlara ise, içinden ırmaklar akan cennetler var. İşte en büyük başarı, en büyük mutluluk budur!

Süleyman Ateş

İnanan ve iyi işler yapan kimseler için de altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük başarı budur.

إِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَدِيدٌ ﴿١٢﴾

Şüphe yok ki Rabbinin, tutup helak edişi, pek çetindir.

Alİ Bulaç

Doğrusu, Rabbinin 'zorlu yakalayışı' şiddetlidir.

Çeviriyazı

inne baṭşe rabbike leşedîd.

Diyanet İşleri

Doğrusu Rabbinin yakalaması amansızdır.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz Rabbinin yakalaması çok şiddetlidir.

Edip Yüksel

Doğrusu, Rabbinin yakalaması pek çetindir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kuşkusuz Rabbinin yakalaması serttir.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, Rabbinin yakalayışı/çarpışı çok şiddetlidir.

Suat Yıldırım

Senin Rabbinin darbesi çok müthiştir.

Süleyman Ateş

Şüphesiz Rabbinin tutuşu şiddetlidir.

إِنَّهُۥ هُوَ يُبْدِئُ وَيُعِيدُ ﴿١٣﴾

Şüphe yok ki o, ilk defa var eder ve ölümden sonra gene de yaratır.

Alİ Bulaç

Çünkü O, ilkin var eden, (sonra dirilterek) döndürecek olandır.

Çeviriyazı

innehû hüve yübdiü veyü`îd.

Diyanet İşleri

Önce yaratıp sonra bunu tekrar eden O'dur.

Diyanet Vakfı

Bilin ki O, (kainat yokken) ilk olarak yaratan, (ölümden sonra tekrar hayatı) geri getirendir.

Edip Yüksel

Başlatan ve tekrarlayan O'dur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoktan o yaratır ve tekrar o diriltir.

Öztürk

İlk yaratan da O'dur, tekrar yaratan da O'dur!!

Suat Yıldırım

O ilkin yaratır, sonra öldürüp tekrar diriltir.

Süleyman Ateş

İlkin var eden, sonra geri çevirip yeniden yaratan O'dur.

وَهُوَ ٱلْغَفُورُ ٱلْوَدُودُ ﴿١٤﴾

Ve odur suçları örten ve çokçok seven.

Alİ Bulaç

O, çok bağışlayandır, çok sevendir.

Çeviriyazı

vehüve-lgafûru-lvedûd.

Diyanet İşleri

Yüce arşın sahibi, çok seven, bağışlayan O'dur.

Diyanet Vakfı

O, çok bağışlayan ve çok sevendir.

Edip Yüksel

O Bağışlayandır, Sevendir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bununla beraber çok bağışlayandır, çok sevendir.

Öztürk

Gafûr O'dur, Vedûd O!

Suat Yıldırım

O gafurdur (mağfireti boldur), vedûddur (kullarını sever, onlar tarafından da sevilir).

Süleyman Ateş

O bağışlayandır, sevendir.

ذُو ٱلْعَرْشِ ٱلْمَجِيدُ ﴿١٥﴾

Şerefli arşın sahibi.

Alİ Bulaç

Arşın sahibidir; Mecid (pek Yüce)dir.

Çeviriyazı

ẕü-l`arşi-lmecîd.

Diyanet İşleri

Yüce arşın sahibi, çok seven, bağışlayan O'dur.

Diyanet Vakfı

Şerefli Arş'ın sahibidir.

Edip Yüksel

Şanlı yönetimin sahibidir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Arş'ın sahibidir, yücedir.

Öztürk

Arşın sahibidir; Mecîd'dir, şanı yüce olandır!

Suat Yıldırım

O Arş sahibidir, şanı pek yücedir.

Süleyman Ateş

Arş'ın sahibidir, yücedir.

فَعَّالٌۭ لِّمَا يُرِيدُ ﴿١٦﴾

Dilediğini işlerdurur.

Alİ Bulaç

Her dilediğini yapıp-gerçekleştirendir.

Çeviriyazı

fa``âlül limâ yürîd.

Diyanet İşleri

Her dilediğini mutlaka yapandır.

Diyanet Vakfı

Dilediği şeyleri mutlaka yapandır.

Edip Yüksel

Dilediğini yapandır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Dilediğini yapandır.

Öztürk

İstediğini hemen yapandır.

Suat Yıldırım

Dilediği her şeyi yapar.

Süleyman Ateş

İstediğini yapandır.

هَلْ أَتَىٰكَ حَدِيثُ ٱلْجُنُودِ ﴿١٧﴾

Sana, ordulara ait olan söz gelmedi mi.

Alİ Bulaç

Orduların haberi sana geldi mi?

Çeviriyazı

hel etâke ḥadîŝü-lcünûd.

Diyanet İşleri

Firavun ve Semud ordularının haberi sana geldi mi?

Diyanet Vakfı

Orduların, haberi sana geldi mi?

Edip Yüksel

Orduların tarihinden haberin var mı?

Elmalılı Hamdi Yazır

O orduların kıssası sana geldi mi?

Öztürk

Geldi mi sana orduların haberi?

Suat Yıldırım

Nitekim o orduların, Firavun ve Semûd milletlerinin başlarına gelenleri mutlaka öğrenmişsindir.

Süleyman Ateş

O orduların haberi sana geldi mi?

فِرْعَوْنَ وَثَمُودَ ﴿١٨﴾

Firavun'a ve Semud'a aid olan?

Alİ Bulaç

Firavun ve Semud (ordularının)?

Çeviriyazı

fir`avne veŝemûd.

Diyanet İşleri

Firavun ve Semud ordularının haberi sana geldi mi?

Diyanet Vakfı

Yani Firavun ve Semud'un

Edip Yüksel

Firavun'un, Semud'un?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yani Firavun ve Semud'un?

Öztürk

Yani Firavun ve Semûd'un?

Suat Yıldırım

Nitekim o orduların, Firavun ve Semûd milletlerinin başlarına gelenleri mutlaka öğrenmişsindir.

Süleyman Ateş

(Yani) Fir'avn ve Semud(kavimlerin)in?

بَلِ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ فِى تَكْذِيبٍۢ ﴿١٩﴾

Kafir olanlar, zaten de yalanlamaya dalmışlardır.

Alİ Bulaç

Hayır; inkar edenler, (kesintisiz) bir yalanlama içindedirler.

Çeviriyazı

beli-lleẕîne keferû fî tekẕîb.

Diyanet İşleri

Doğrusu inkar edenler, hep yalanlayagelmişlerdir.

Diyanet Vakfı

Doğrusu inkarcılar (gerçeği) yalanlayıp dururlar.

Edip Yüksel

İnkarcılar, kronik yalanlayıcılardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat o inkarcılar hâlâ bir yalanlama içinde.

Öztürk

Gerçek şu ki, inkâr edenler bir yalanlama içindedirler.

Suat Yıldırım

Fakat kâfirler yine de dini yalan saymaya devam ediyorlar.

Süleyman Ateş

Doğrusu, nankörler bir yalanlama içindedirler.

وَٱللَّهُ مِن وَرَآئِهِم مُّحِيطٌۢ ﴿٢٠﴾

Ve Allah'sa yaptıkları işin ardından onları kavramış, kuşatmıştır.

Alİ Bulaç

Allah ise, onları arkalarından sarıp-kuşatmıştır.

Çeviriyazı

vellâhü miv verâihim müḥîṭ.

Diyanet İşleri

Oysa Allah onları ardlarından çevirmiştir.

Diyanet Vakfı

Allah onları arkalarından kuşatmıştır.

Edip Yüksel

ALLAH onları arkalarından kuşatmıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Oysa Allah onları arkalarından kuşatmıştır.

Öztürk

Allah ise onları arkalarından kuşatmış bulunuyor.

Suat Yıldırım

Ama ne yaparlarsa yapsınlar,Allah'ın hükmünden kaçamazlar.Zira Allah, ilmi ve kudretiyle onları, arkalarından kuşatmıştır.

Süleyman Ateş

Allah ise onları arkalarından kuşatmıştır.

بَلْ هُوَ قُرْءَانٌۭ مَّجِيدٌۭ ﴿٢١﴾

Hayır, o şerefli Kur'an'dır.

Alİ Bulaç

Hayır; o (Kitap), 'şerefli-üstün' olan bir Kur'an'dır;

Çeviriyazı

bel hüve ḳur'ânüm mecîd.

Diyanet İşleri

Doğrusu sana vahyedilen bu Kitap, Levhi Mahfuz'da bulunan şanlı bir Kuran'dır.

Diyanet Vakfı

Hayır o şerefli bir Kur'an'dır.

Edip Yüksel

Gerçekten, o şanlı bir Kuran'dır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır o şerefli bir Kur'ân'dır.

Öztürk

İş onların iddialarının aksinedir! O, çok yüce bir Kur'an'dır.

Suat Yıldırım

Hayır, hayır! Kur'ân onların iddia ettikleri gibi beşer sözü değildir.O, Levh-i Mahfuzda olan pek şerefli bir Kur’ân’dır.

Süleyman Ateş

Hayır, (Kur'an, onların dedikleri gibi bir söz değil), o şerefli bir Kur'an'dır.

فِى لَوْحٍۢ مَّحْفُوظٍۭ ﴿٢٢﴾

Korunmuş levhada.

Alİ Bulaç

Levh-i Mahfuz'dadır.

Çeviriyazı

fî levḥim maḥfûż.

Diyanet İşleri

Doğrusu sana vahyedilen bu Kitap, Levhi Mahfuz'da bulunan şanlı bir Kuran'dır.

Diyanet Vakfı

Levh-i Mahfuz'dadır.

Edip Yüksel

Korunmuş bir ana levhadadır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Levhi Mahfuz'dadır.

Öztürk

Korunmuş bir levhada/Levh-i Mahfûz'dadır.

Suat Yıldırım

Hayır, hayır! Kur'ân onların iddia ettikleri gibi beşer sözü değildir.O, Levh-i Mahfuzda olan pek şerefli bir Kur’ân’dır.

Süleyman Ateş

Korunan bir levhada(yazılı)dır.