Main pages

Surah The morning star [At-Tariq] in Turkish

Surah The morning star [At-Tariq] Ayah 17 Location Maccah Number 86

وَٱلسَّمَآءِ وَٱلطَّارِقِ ﴿١﴾

Andolsun göğe ve geceleyin gelene.

Alİ Bulaç

Göğe ve Tarık'a andolsun,

Çeviriyazı

vessemâi veṭṭâriḳ.

Diyanet İşleri

Göğe ve Tarık'a and olsun;

Diyanet Vakfı

Gökyüzüne ve tarıka (sabah yıldızına) yemin ederim.

Edip Yüksel

Göğe ve Tarık'a andolsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun o göğe ve Târık'a,

Öztürk

Yemin olsun göğe ve Târık'a; o, gece gelene/o, tokmak gibi vurana/o, çıkıverip de yürek hoplatana.

Suat Yıldırım

Göğe ve “Tarık'a” kasem ederim.

Süleyman Ateş

Göğe ve tarık'a andolsun.

وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا ٱلطَّارِقُ ﴿٢﴾

Ve bilir misin nedir geceleyin gelen?

Alİ Bulaç

Tarık'ın ne olduğunu sana bildiren nedir?

Çeviriyazı

vemâ edrâke me-ṭṭâriḳ.

Diyanet İşleri

Tarık'ın ne olduğunu sen bilir misin?

Diyanet Vakfı

Tarıkın ne olduğunu nereden bileceksin?

Edip Yüksel

Tarık'ın ne olduğunu bilir misin?

Elmalılı Hamdi Yazır

Târık nedir, bildin mi?

Öztürk

Nereden bileceksin sen nedir Târık?

Suat Yıldırım

Tarık, bilir misin nedir?

Süleyman Ateş

Tarık'ın ne olduğunu sen nereden bileceksin?

ٱلنَّجْمُ ٱلثَّاقِبُ ﴿٣﴾

Parıl parıl parlıyan yıldız.

Alİ Bulaç

(Karanlığı) Delen yıldızdır.

Çeviriyazı

ennecmü-ŝŝâḳib.

Diyanet İşleri

O, (ışığıyla karanlığı) delen yıldızdır.

Diyanet Vakfı

(O, karanlığı) delen yıldızdır.

Edip Yüksel

Parlak yıldızdır.

Elmalılı Hamdi Yazır

O, karanlığı delen yıldızdır.

Öztürk

Parlayan, ışığıyla karanlığı delen yıldızdır o.

Suat Yıldırım

O pırıl pırıl parlayan bir yıldızdır.

Süleyman Ateş

Parlayan yıldızdır.

إِن كُلُّ نَفْسٍۢ لَّمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌۭ ﴿٤﴾

Hiçbir kimse yoktur ki onun bir gözetip koruyan memuru bulunmasın.

Alİ Bulaç

Üzerinde gözetleyici-koruyucu bulunmayan hiçbir nefis (kimse) yoktur.

Çeviriyazı

in küllü nefsil lemmâ `aleyhâ ḥâfiż.

Diyanet İşleri

Üzerinde gözetici olmayan kimse yoktur.

Diyanet Vakfı

Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın.

Edip Yüksel

Her kişinin üzerinde mutlaka bir koruyucu vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hiçbir nefis yoktur ki başında bir denetleyici bulunmasın.

Öztürk

Hiçbir benlik yoktur ki, üzerinde bir koruyucu/bir gözetleyici bulunmasın.

Suat Yıldırım

Hiçbir kimse yoktur ki yanında bekçi bir melek bulunmasın. [13,11]

Süleyman Ateş

Hiçbir can yoktur ki başında bir koruyucu (bekçi) olmasın.

فَلْيَنظُرِ ٱلْإِنسَٰنُ مِمَّ خُلِقَ ﴿٥﴾

Artık insan, bir baksın neden yaratıldı?

Alİ Bulaç

İnsan bir baksın, hangi şeyden yaratıldı?

Çeviriyazı

felyenżuri-l'insânü mimme ḫuliḳ.

Diyanet İşleri

Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın.

Diyanet Vakfı

İnsan neden yaratıldığına bir baksın!

Edip Yüksel

İnsan neden yaratılmış olduğuna bir baksın.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onun için insan neden yaratıldığına bir baksın.

Öztürk

İnsan, neden yaratılmış olduğuna bir baksın!

Suat Yıldırım

Öyleyse insan neden yaratıldığını bir düşünsün.

Süleyman Ateş

İnsan neden yaratıldığına bir baksın:

خُلِقَ مِن مَّآءٍۢ دَافِقٍۢ ﴿٦﴾

Yaratıldı sıçrayarak akan bir sudan.

Alİ Bulaç

Dökülüp atılan bir sudan yaratıldı.

Çeviriyazı

ḫuliḳa mim mâin dâfiḳ.

Diyanet İşleri

O, erkek ve kadının beli ile kaburga kemikleri arasından atılagelen bir sudan yaratılmıştır.

Diyanet Vakfı

Atılan bir sudan yaratıldı.

Edip Yüksel

Atılan bir sıvıdan yaratıldı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Atılan bir sudan yaratıldı.

Öztürk

Fırlayan bir suyun bir parçacağından yaratıldı o.

Suat Yıldırım

O, bel ile göğüs nahiyesinden çıkan, atılan bir sudan yaratıldı.

Süleyman Ateş

Atılan bir sudan yaratıldı.

يَخْرُجُ مِنۢ بَيْنِ ٱلصُّلْبِ وَٱلتَّرَآئِبِ ﴿٧﴾

Belden çıkar ve kaburga kemiklerinin arasından.

Alİ Bulaç

(Bu su,) Bel kemiği ile kaburgalar arasında(ki organlar)dan çıkar.

Çeviriyazı

yaḫrucü mim beyni-ṣṣulbi vetterâib.

Diyanet İşleri

O, erkek ve kadının beli ile kaburga kemikleri arasından atılagelen bir sudan yaratılmıştır.

Diyanet Vakfı

(O su) sırt ile göğüs kafesi arasından çıkar.

Edip Yüksel

Omurga ile kaburga kemikleri arasından çıkar.

Elmalılı Hamdi Yazır

O su, erkeğin sulbü ile kadının göğüs kemikleri arasından çıkar.

Öztürk

Bel ile kaburgalar arasından çıkar o su.

Suat Yıldırım

O, bel ile göğüs nahiyesinden çıkan, atılan bir sudan yaratıldı.

Süleyman Ateş

Bel ile kaburga kemikleri arasından çıkan (bir sudan).

إِنَّهُۥ عَلَىٰ رَجْعِهِۦ لَقَادِرٌۭ ﴿٨﴾

Şüphe yok ki ölümden sonra tekrar onu hayata döndürmiye de gücü yeter.

Alİ Bulaç

Şüphesiz (Allah), onu yeniden-döndürmeye güç yetirendir.

Çeviriyazı

innehû `alâ rac`ihî leḳâdir.

Diyanet İşleri

Şüphesiz Allah, gizliliklerin ortaya çıkacağı gün, insanı tekrar yaratmaya Kadir'dir.

Diyanet Vakfı

İşte Allah (başlangıçta bu şekilde yarattığı) insanı tekrar yaratmaya da kadirdir.

Edip Yüksel

Kuşkusuz O, onu diriltmeğe gücü yetendir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Elbette Allah'ın onu döndürmeye gücü yeter.

Öztürk

O Allah, o insanı tekrar hayata döndürmeye elbette kadirdir.

Suat Yıldırım

Onu ilkin yaratan Allah, elbette onu diriltmeye kadirdir.

Süleyman Ateş

O (Allah), onu tekrar döndür(üp yarat)mağa kadirdir.

يَوْمَ تُبْلَى ٱلسَّرَآئِرُ ﴿٩﴾

O gün, bütün gizli şeyler, meydana vurulur.

Alİ Bulaç

Sırların orta yere çıkarılacağı gün;

Çeviriyazı

yevme tüble-sserâir.

Diyanet İşleri

Şüphesiz Allah, gizliliklerin ortaya çıkacağı gün, insanı tekrar yaratmaya Kadir'dir.

Diyanet Vakfı

Gizlenenlerin ortaya döküldüğü gün

Edip Yüksel

Gizemlerin ortaya çıkarılacağı gün.

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün bütün sırlar yoklanıp, meydana çıkarılır.

Öztürk

Sırların/gizlilerin yoklanıp ortaya çıkarılacağı gün,

Suat Yıldırım

Gün gelir, bütün gizli haller ortaya dökülür...

Süleyman Ateş

Gizlilerin (ortaya dökülüp) yoklanacağı gün,

فَمَا لَهُۥ مِن قُوَّةٍۢ وَلَا نَاصِرٍۢ ﴿١٠﴾

Artık onun ne bir gücü kalır, ne de ona yardım eden olur.

Alİ Bulaç

Artık onun ne gücü vardır, ne yardımcısı.

Çeviriyazı

femâ lehû min ḳuvvetiv velâ nâṣir.

Diyanet İşleri

O gün, insanın gücü de, yardımcısı da olmaz.

Diyanet Vakfı

O gün insan için ne bir güç ne de bir yardımcı vardır.

Edip Yüksel

Onun ne bir gücü ne de bir yardımcısı olmayacaktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

İnsanın o gün ne bir gücü vardır, ne de bir yardımcısı.

Öztürk

Artık onun için ne bir kuvvet vardır ne de bir yardımcı.

Suat Yıldırım

O gün insanın ne bir kudreti, ne de bir yardımcısı kalır.

Süleyman Ateş

İnsanın ne bir gücü, ne de bir yardımcısı vardır.

وَٱلسَّمَآءِ ذَاتِ ٱلرَّجْعِ ﴿١١﴾

Andolsun yağmur yağdıran göğe.

Alİ Bulaç

Dönüşlü olan göğe andolsun.

Çeviriyazı

vessemâi ẕâti-rrac`.

Diyanet İşleri

Dönüşlü göğe ve yarılan yeryüzüne and olsun ki,

Diyanet Vakfı

Dönüş sahibi olan (yağmur yağdıran) göğe, yemin ederim ki,

Edip Yüksel

Geri çeviren göğe andolsun,

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun o dönüşlü göğe,

Öztürk

Yemin olsun o, dönüşle/döndürümle dolu göğe,

Suat Yıldırım

Yağmur dolu gök, bitkilerin çıkması için yarılan yer hakkı için:

Süleyman Ateş

Dönüşlü göğe andolsun,

وَٱلْأَرْضِ ذَاتِ ٱلصَّدْعِ ﴿١٢﴾

Ve nebat bitirmek için çatlayıp yarılan yere.

Alİ Bulaç

Yarılan yere de.

Çeviriyazı

vel'arḍi ẕâti-ṣṣad`.

Diyanet İşleri

Dönüşlü göğe ve yarılan yeryüzüne and olsun ki,

Diyanet Vakfı

(Nebat ile) yarılan yere,

Edip Yüksel

Ve yarılan yeryüzüne andolsun ki,

Elmalılı Hamdi Yazır

O yarılıp çatlayan yere,

Öztürk

Çatlayışlarla/yarılışlarla dolu yere de yemin olsun,

Suat Yıldırım

Yağmur dolu gök, bitkilerin çıkması için yarılan yer hakkı için:

Süleyman Ateş

(Bitkilerin çıkması için) Çatlayan yere andolsun ki,

إِنَّهُۥ لَقَوْلٌۭ فَصْلٌۭ ﴿١٣﴾

Şüphe yok ki o, her şeyi ayırt eden kesin bir söz elbet.

Alİ Bulaç

Şüphesiz o (Kur'an), ayırdeden bir sözdür.

Çeviriyazı

innehû leḳavlün faṣl.

Diyanet İşleri

Doğrusu bu Kuran kesin bir sözdür.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz Kur'an, (hak ile batılı) ayıran bir sözdür.

Edip Yüksel

Bu, ayırdedici bir sözdür.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kuşkusuz Kur'ân, ayırıcı bir sözdür.

Öztürk

Ki o, tam bir biçimde ayırt eden bir sözdür;

Suat Yıldırım

Bu Kur'ân, kesin bir sözdür, hakla batılı ayırt eden bir sözdür!

Süleyman Ateş

O (Kur'an), elbette (hak ile batılı) ayırdedici bir sözdür.

وَمَا هُوَ بِٱلْهَزْلِ ﴿١٤﴾

Ve o, şaka değil elbet.

Alİ Bulaç

O, bir şaka değildir.

Çeviriyazı

vemâ hüve bilhezl.

Diyanet İşleri

O, eğlence için değildir.

Diyanet Vakfı

O, asla bir şaka değildir.

Edip Yüksel

Şakaya alınamaz.

Elmalılı Hamdi Yazır

O asla bir şaka değildir.

Öztürk

Şaka değildir o.

Suat Yıldırım

O bir şaka değildir.

Süleyman Ateş

O, şaka değildir.

إِنَّهُمْ يَكِيدُونَ كَيْدًۭا ﴿١٥﴾

Şüphe yok ki onlar, bir düzendir, kurup duruyorlar.

Alİ Bulaç

Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp kuruyorlar;

Çeviriyazı

innehüm yekîdûne keydâ.

Diyanet İşleri

Gerçekten onlar düzen kuruyorlar.

Diyanet Vakfı

Onlar bir tuzak kurarlar,

Edip Yüksel

Onlar bir plan kuruyor.

Elmalılı Hamdi Yazır

Haberin olsun ki, kâfirler hep hile kuruyorlar.

Öztürk

Onlar ha bire tuzak kuruyorlar/oyun çeviriyorlar.

Suat Yıldırım

O kâfirler, vargüçleriyle hile kurarlar.

Süleyman Ateş

Onlar (onu iptal etmek için) bir tuzak kuruyorlar.

وَأَكِيدُ كَيْدًۭا ﴿١٦﴾

Ve ben de onlara karşı koyup duruyorum.

Alİ Bulaç

Ben de bir düzen kurup hazırlıyorum.

Çeviriyazı

veekîdü keydâ.

Diyanet İşleri

Ben de bir düzen kurmaktayım.

Diyanet Vakfı

Ben de bir tuzak kurarım.

Edip Yüksel

Ben de bir plan kuruyorum.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ben de hilelerine karşılık veririm.

Öztürk

Ben de tuzak kuruyorum.

Suat Yıldırım

Ben de kurarım, (yani hilelerini boşa çıkarırım).

Süleyman Ateş

Ben de (onları yakalamak için) bir tuzak kuruyorum.

فَمَهِّلِ ٱلْكَٰفِرِينَ أَمْهِلْهُمْ رُوَيْدًۢا ﴿١٧﴾

Artık mühlet ver kafirlere mühlet ver onlara az bir müddet.

Alİ Bulaç

Sen kafirlere bir mühlet ver, az bir süre tanı.

Çeviriyazı

femehhili-lkâfirîne emhilhüm ruveydâ.

Diyanet İşleri

Sen inkarcılara mehil ver; onlara mukabeleyi biraz geri bırak.

Diyanet Vakfı

Onun için Kafirlere mühlet ver, onları biraz kendi hallerine bırak (pek yakında desteğimiz sana gelecek).

Edip Yüksel

Öyleyse inkarcılara az bir süre daha tanı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onun için sen kâfirlere mühlet ver, onlara az bir zaman tanı.

Öztürk

O halde, o küfre batmışlara mühlet ver, süre tanı onlara birazcık...

Suat Yıldırım

Öyleyse o kâfirleri [31,24]kendi hallerine bırak! (yakında sana desteğimiz gelecektir.)

Süleyman Ateş

Hele sen o kafirlere mühlet ver, biraz bırak onları (bildiklerine gitsinler).