Setting
Surah The morning star [At-Tariq] in Turkish
وَٱلسَّمَآءِ وَٱلطَّارِقِ ﴿١﴾
Andolsun göğe ve geceleyin gelene.
Göğe ve Tarık'a andolsun,
vessemâi veṭṭâriḳ.
Göğe ve Tarık'a and olsun;
Gökyüzüne ve tarıka (sabah yıldızına) yemin ederim.
Göğe ve Tarık'a andolsun.
Andolsun o göğe ve Târık'a,
Yemin olsun göğe ve Târık'a; o, gece gelene/o, tokmak gibi vurana/o, çıkıverip de yürek hoplatana.
Göğe ve “Tarık'a” kasem ederim.
Göğe ve tarık'a andolsun.
وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا ٱلطَّارِقُ ﴿٢﴾
Ve bilir misin nedir geceleyin gelen?
Tarık'ın ne olduğunu sana bildiren nedir?
vemâ edrâke me-ṭṭâriḳ.
Tarık'ın ne olduğunu sen bilir misin?
Tarıkın ne olduğunu nereden bileceksin?
Tarık'ın ne olduğunu bilir misin?
Târık nedir, bildin mi?
Nereden bileceksin sen nedir Târık?
Tarık, bilir misin nedir?
Tarık'ın ne olduğunu sen nereden bileceksin?
ٱلنَّجْمُ ٱلثَّاقِبُ ﴿٣﴾
Parıl parıl parlıyan yıldız.
(Karanlığı) Delen yıldızdır.
ennecmü-ŝŝâḳib.
O, (ışığıyla karanlığı) delen yıldızdır.
(O, karanlığı) delen yıldızdır.
Parlak yıldızdır.
O, karanlığı delen yıldızdır.
Parlayan, ışığıyla karanlığı delen yıldızdır o.
O pırıl pırıl parlayan bir yıldızdır.
Parlayan yıldızdır.
إِن كُلُّ نَفْسٍۢ لَّمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌۭ ﴿٤﴾
Hiçbir kimse yoktur ki onun bir gözetip koruyan memuru bulunmasın.
Üzerinde gözetleyici-koruyucu bulunmayan hiçbir nefis (kimse) yoktur.
in küllü nefsil lemmâ `aleyhâ ḥâfiż.
Üzerinde gözetici olmayan kimse yoktur.
Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın.
Her kişinin üzerinde mutlaka bir koruyucu vardır.
Hiçbir nefis yoktur ki başında bir denetleyici bulunmasın.
Hiçbir benlik yoktur ki, üzerinde bir koruyucu/bir gözetleyici bulunmasın.
Hiçbir kimse yoktur ki yanında bekçi bir melek bulunmasın. [13,11]
Hiçbir can yoktur ki başında bir koruyucu (bekçi) olmasın.
فَلْيَنظُرِ ٱلْإِنسَٰنُ مِمَّ خُلِقَ ﴿٥﴾
Artık insan, bir baksın neden yaratıldı?
İnsan bir baksın, hangi şeyden yaratıldı?
felyenżuri-l'insânü mimme ḫuliḳ.
Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın.
İnsan neden yaratıldığına bir baksın!
İnsan neden yaratılmış olduğuna bir baksın.
Onun için insan neden yaratıldığına bir baksın.
İnsan, neden yaratılmış olduğuna bir baksın!
Öyleyse insan neden yaratıldığını bir düşünsün.
İnsan neden yaratıldığına bir baksın:
خُلِقَ مِن مَّآءٍۢ دَافِقٍۢ ﴿٦﴾
Yaratıldı sıçrayarak akan bir sudan.
Dökülüp atılan bir sudan yaratıldı.
ḫuliḳa mim mâin dâfiḳ.
O, erkek ve kadının beli ile kaburga kemikleri arasından atılagelen bir sudan yaratılmıştır.
Atılan bir sudan yaratıldı.
Atılan bir sıvıdan yaratıldı.
Atılan bir sudan yaratıldı.
Fırlayan bir suyun bir parçacağından yaratıldı o.
O, bel ile göğüs nahiyesinden çıkan, atılan bir sudan yaratıldı.
Atılan bir sudan yaratıldı.
يَخْرُجُ مِنۢ بَيْنِ ٱلصُّلْبِ وَٱلتَّرَآئِبِ ﴿٧﴾
Belden çıkar ve kaburga kemiklerinin arasından.
(Bu su,) Bel kemiği ile kaburgalar arasında(ki organlar)dan çıkar.
yaḫrucü mim beyni-ṣṣulbi vetterâib.
O, erkek ve kadının beli ile kaburga kemikleri arasından atılagelen bir sudan yaratılmıştır.
(O su) sırt ile göğüs kafesi arasından çıkar.
Omurga ile kaburga kemikleri arasından çıkar.
O su, erkeğin sulbü ile kadının göğüs kemikleri arasından çıkar.
Bel ile kaburgalar arasından çıkar o su.
O, bel ile göğüs nahiyesinden çıkan, atılan bir sudan yaratıldı.
Bel ile kaburga kemikleri arasından çıkan (bir sudan).
إِنَّهُۥ عَلَىٰ رَجْعِهِۦ لَقَادِرٌۭ ﴿٨﴾
Şüphe yok ki ölümden sonra tekrar onu hayata döndürmiye de gücü yeter.
Şüphesiz (Allah), onu yeniden-döndürmeye güç yetirendir.
innehû `alâ rac`ihî leḳâdir.
Şüphesiz Allah, gizliliklerin ortaya çıkacağı gün, insanı tekrar yaratmaya Kadir'dir.
İşte Allah (başlangıçta bu şekilde yarattığı) insanı tekrar yaratmaya da kadirdir.
Kuşkusuz O, onu diriltmeğe gücü yetendir.
Elbette Allah'ın onu döndürmeye gücü yeter.
O Allah, o insanı tekrar hayata döndürmeye elbette kadirdir.
Onu ilkin yaratan Allah, elbette onu diriltmeye kadirdir.
O (Allah), onu tekrar döndür(üp yarat)mağa kadirdir.
يَوْمَ تُبْلَى ٱلسَّرَآئِرُ ﴿٩﴾
O gün, bütün gizli şeyler, meydana vurulur.
Sırların orta yere çıkarılacağı gün;
yevme tüble-sserâir.
Şüphesiz Allah, gizliliklerin ortaya çıkacağı gün, insanı tekrar yaratmaya Kadir'dir.
Gizlenenlerin ortaya döküldüğü gün
Gizemlerin ortaya çıkarılacağı gün.
O gün bütün sırlar yoklanıp, meydana çıkarılır.
Sırların/gizlilerin yoklanıp ortaya çıkarılacağı gün,
Gün gelir, bütün gizli haller ortaya dökülür...
Gizlilerin (ortaya dökülüp) yoklanacağı gün,
فَمَا لَهُۥ مِن قُوَّةٍۢ وَلَا نَاصِرٍۢ ﴿١٠﴾
Artık onun ne bir gücü kalır, ne de ona yardım eden olur.
Artık onun ne gücü vardır, ne yardımcısı.
femâ lehû min ḳuvvetiv velâ nâṣir.
O gün, insanın gücü de, yardımcısı da olmaz.
O gün insan için ne bir güç ne de bir yardımcı vardır.
Onun ne bir gücü ne de bir yardımcısı olmayacaktır.
İnsanın o gün ne bir gücü vardır, ne de bir yardımcısı.
Artık onun için ne bir kuvvet vardır ne de bir yardımcı.
O gün insanın ne bir kudreti, ne de bir yardımcısı kalır.
İnsanın ne bir gücü, ne de bir yardımcısı vardır.
وَٱلسَّمَآءِ ذَاتِ ٱلرَّجْعِ ﴿١١﴾
Andolsun yağmur yağdıran göğe.
Dönüşlü olan göğe andolsun.
vessemâi ẕâti-rrac`.
Dönüşlü göğe ve yarılan yeryüzüne and olsun ki,
Dönüş sahibi olan (yağmur yağdıran) göğe, yemin ederim ki,
Geri çeviren göğe andolsun,
Andolsun o dönüşlü göğe,
Yemin olsun o, dönüşle/döndürümle dolu göğe,
Yağmur dolu gök, bitkilerin çıkması için yarılan yer hakkı için:
Dönüşlü göğe andolsun,
وَٱلْأَرْضِ ذَاتِ ٱلصَّدْعِ ﴿١٢﴾
Ve nebat bitirmek için çatlayıp yarılan yere.
Yarılan yere de.
vel'arḍi ẕâti-ṣṣad`.
Dönüşlü göğe ve yarılan yeryüzüne and olsun ki,
(Nebat ile) yarılan yere,
Ve yarılan yeryüzüne andolsun ki,
O yarılıp çatlayan yere,
Çatlayışlarla/yarılışlarla dolu yere de yemin olsun,
Yağmur dolu gök, bitkilerin çıkması için yarılan yer hakkı için:
(Bitkilerin çıkması için) Çatlayan yere andolsun ki,
إِنَّهُۥ لَقَوْلٌۭ فَصْلٌۭ ﴿١٣﴾
Şüphe yok ki o, her şeyi ayırt eden kesin bir söz elbet.
Şüphesiz o (Kur'an), ayırdeden bir sözdür.
innehû leḳavlün faṣl.
Doğrusu bu Kuran kesin bir sözdür.
Şüphesiz Kur'an, (hak ile batılı) ayıran bir sözdür.
Bu, ayırdedici bir sözdür.
Kuşkusuz Kur'ân, ayırıcı bir sözdür.
Ki o, tam bir biçimde ayırt eden bir sözdür;
Bu Kur'ân, kesin bir sözdür, hakla batılı ayırt eden bir sözdür!
O (Kur'an), elbette (hak ile batılı) ayırdedici bir sözdür.
وَمَا هُوَ بِٱلْهَزْلِ ﴿١٤﴾
Ve o, şaka değil elbet.
O, bir şaka değildir.
vemâ hüve bilhezl.
O, eğlence için değildir.
O, asla bir şaka değildir.
Şakaya alınamaz.
O asla bir şaka değildir.
Şaka değildir o.
O bir şaka değildir.
O, şaka değildir.
إِنَّهُمْ يَكِيدُونَ كَيْدًۭا ﴿١٥﴾
Şüphe yok ki onlar, bir düzendir, kurup duruyorlar.
Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp kuruyorlar;
innehüm yekîdûne keydâ.
Gerçekten onlar düzen kuruyorlar.
Onlar bir tuzak kurarlar,
Onlar bir plan kuruyor.
Haberin olsun ki, kâfirler hep hile kuruyorlar.
Onlar ha bire tuzak kuruyorlar/oyun çeviriyorlar.
O kâfirler, vargüçleriyle hile kurarlar.
Onlar (onu iptal etmek için) bir tuzak kuruyorlar.
وَأَكِيدُ كَيْدًۭا ﴿١٦﴾
Ve ben de onlara karşı koyup duruyorum.
Ben de bir düzen kurup hazırlıyorum.
veekîdü keydâ.
Ben de bir düzen kurmaktayım.
Ben de bir tuzak kurarım.
Ben de bir plan kuruyorum.
Ben de hilelerine karşılık veririm.
Ben de tuzak kuruyorum.
Ben de kurarım, (yani hilelerini boşa çıkarırım).
Ben de (onları yakalamak için) bir tuzak kuruyorum.
فَمَهِّلِ ٱلْكَٰفِرِينَ أَمْهِلْهُمْ رُوَيْدًۢا ﴿١٧﴾
Artık mühlet ver kafirlere mühlet ver onlara az bir müddet.
Sen kafirlere bir mühlet ver, az bir süre tanı.
femehhili-lkâfirîne emhilhüm ruveydâ.
Sen inkarcılara mehil ver; onlara mukabeleyi biraz geri bırak.
Onun için Kafirlere mühlet ver, onları biraz kendi hallerine bırak (pek yakında desteğimiz sana gelecek).
Öyleyse inkarcılara az bir süre daha tanı.
Onun için sen kâfirlere mühlet ver, onlara az bir zaman tanı.
O halde, o küfre batmışlara mühlet ver, süre tanı onlara birazcık...
Öyleyse o kâfirleri [31,24]kendi hallerine bırak! (yakında sana desteğimiz gelecektir.)
Hele sen o kafirlere mühlet ver, biraz bırak onları (bildiklerine gitsinler).