Main pages

Surah The Most High [Al-Ala] in Turkish

Surah The Most High [Al-Ala] Ayah 19 Location Maccah Number 87

سَبِّحِ ٱسْمَ رَبِّكَ ٱلْأَعْلَى ﴿١﴾

Tenzih et yücelerden yüce Rabbinin adını.

Alİ Bulaç

Rabbinin Yüce ismini tesbih et,

Çeviriyazı

sebbiḥi-sme rabbike-l'a`lâ.

Diyanet İşleri

Yüce Rabbinin adını tesbih et.

Diyanet Vakfı

Yüce Rabbinin adını,

Edip Yüksel

Yüce Rabbinin ismini eksikliklerden uzak tut.

Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbinin yüce adını tesbih et.

Öztürk

Rabbinin o Al'a, o yüce adını tespih et!

Suat Yıldırım

Tenzih et Rabbinin yüce adını.

Süleyman Ateş

Rabbinin yüce adını tesbih et (O'nun eksikliklerden uzak olduğunu an).

ٱلَّذِى خَلَقَ فَسَوَّىٰ ﴿٢﴾

Bir Rab ki yarattı, derken düzüp koştu.

Alİ Bulaç

Ki O, yarattı, 'bir düzen içinde biçim verdi',

Çeviriyazı

elleẕî ḫaleḳa fesevvâ.

Diyanet İşleri

O, yaratıp şekil vermiştir.

Diyanet Vakfı

Yaratıp düzene koyan,

Edip Yüksel

O ki yarattı, düzene koydu.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yaratıp düzene koyan O'dur.

Öztürk

O ki yarattı, düzene koydu,

Suat Yıldırım

O seni yaratıp, mükemmel yaratılış vereni!O her canlıyı bir ölçüye göre yapıp hayatının devamını, sağlayacak yolları göstereni!

Süleyman Ateş

O ki (her şeyi) yarattı, düzenledi.

وَٱلَّذِى قَدَّرَ فَهَدَىٰ ﴿٣﴾

Bir Rab ki ölçüp biçti, derken doğru yolu buldurdu.

Alİ Bulaç

Takdir etti, böylece yol gösterdi,

Çeviriyazı

velleẕî ḳaddera fehedâ.

Diyanet İşleri

O, her şeyi ölçüyle yapıp doğru yolu göstermiştir.

Diyanet Vakfı

Takdir edip yol gösteren,

Edip Yüksel

O ki ölçtü, yol gösterdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Takdir edip hidayeti gösteren O'dur.

Öztürk

O ki miktarını, şeklini belirledi, yolunu çizip aydınlattı.

Suat Yıldırım

O seni yaratıp, mükemmel yaratılış vereni!O her canlıyı bir ölçüye göre yapıp hayatının devamını, sağlayacak yolları göstereni!

Süleyman Ateş

Ve O ki herşeyin miktarını, biçimini belirleyip hedefini gösterdi.

وَٱلَّذِىٓ أَخْرَجَ ٱلْمَرْعَىٰ ﴿٤﴾

Bir Rab ki otlağı çıkardı.

Alİ Bulaç

'Yemyeşil-otlağı' çıkardı.

Çeviriyazı

velleẕî aḫrace-lmer`â.

Diyanet İşleri

O, yeşillikler bitirmiştir.

Diyanet Vakfı

(Topraktan) yeşil otu çıkaran,

Edip Yüksel

O ki yeşillikler bitirdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Otlağı çıkaran,

Öztürk

O ki otlağı çıkardı,

Suat Yıldırım

O, yeşillikleri çıkarıp sonra da onu kara kuru bir çöpe çevireni!

Süleyman Ateş

Ve O ki otlağı çıkardı,

فَجَعَلَهُۥ غُثَآءً أَحْوَىٰ ﴿٥﴾

Derken onu kapkara, kupkuru bir hale döndürdü.

Alİ Bulaç

Ardından onu kuru, kara bir duruma soktu.

Çeviriyazı

fece`alehû guŝâen aḥvâ.

Diyanet İşleri

Sonra da onları siyah çerçöpe çevirmiştir.

Diyanet Vakfı

Sonra da onu kapkara bir sel artığına çeviren yüce Rabbinin adını tesbih (ve takdis) et.

Edip Yüksel

Sonra onu kuruyup kararmış bir samana çevirir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra da onu karamsı bir sel köpüğü haline getiren O'dur.

Öztürk

Sonra da onu sellerin sürüklediği morarmış bir atık haline getirdi.

Suat Yıldırım

O, yeşillikleri çıkarıp sonra da onu kara kuru bir çöpe çevireni!

Süleyman Ateş

Sonra da onu kupkuru, siyah bir çöpe çevirdi.

سَنُقْرِئُكَ فَلَا تَنسَىٰٓ ﴿٦﴾

Seni okutacağız da unutmayacaksın.

Alİ Bulaç

Sana okutacağız, sen de unutmayacaksın.

Çeviriyazı

senuḳriüke felâ tensâ.

Diyanet İşleri

Sana Kuran'ı Biz okutacağız ve asla unutmayacaksın;

Diyanet Vakfı

Sana (Kur an'ı) okutacağız; sen hiç unutmayacaksın.

Edip Yüksel

Seni okutacağız; sen de unutmayacaksın.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bundan böyle sana Kur'ân'ı okutacağız da unutmayacaksın.

Öztürk

Seni/sana okutacağız da artık unutmayacaksın.

Suat Yıldırım

Bundan böyle sana Kur'ân okutacağız da sen unutmayacaksın. Ancak Allah’ın dilediği müstesna. Çünkü O, size göre açık ve net olanı da, gizli olanı da pek iyi bilir.

Süleyman Ateş

Sana (Kur'an'ı), okutacağız, unutmayacaksın.

إِلَّا مَا شَآءَ ٱللَّهُ ۚ إِنَّهُۥ يَعْلَمُ ٱلْجَهْرَ وَمَا يَخْفَىٰ ﴿٧﴾

Ancak Allah dilerse o başka; şüphe yok ki o, açığa vurulanı da, gizli kalanı da bilir.

Alİ Bulaç

Ancak Allah'ın dilediği başka. Çünkü O, açıkta olanı da bilir, saklı duranı da.

Çeviriyazı

illâ mâ şâe-llâh. innehû ya`lemü-lcehra vemâ yaḫfâ.

Diyanet İşleri

Allah'ın dilediği bundan müstesnadır. Doğrusu açığı da, gizliyi de bilen O'dur.

Diyanet Vakfı

Artık Allah'ın dilediği hariç, Şüphesiz Allah, açığı ve gizleneni bilir.

Edip Yüksel

ALLAH'ın dilediği hariç; O açığı da bilir, gizliyi de.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yalnız Allah'ın dilediği başkadır. Çünkü o açığı da bilir, gizliyi de.

Öztürk

Allah'ın dilediği müstesna. O, açıklananı da gizleneni de bilir.

Suat Yıldırım

Bundan böyle sana Kur'ân okutacağız da sen unutmayacaksın. Ancak Allah’ın dilediği müstesna. Çünkü O, size göre açık ve net olanı da, gizli olanı da pek iyi bilir.

Süleyman Ateş

Yalnız Allah'ın dilediğini unutursun. O, açığı da bilir, gizli olanı da.

وَنُيَسِّرُكَ لِلْيُسْرَىٰ ﴿٨﴾

Ve sana, en kolay yolda başarı vereceğiz.

Alİ Bulaç

Ve seni kolay olan için başarılı kılacağız.

Çeviriyazı

venüyessiruke lilyüsrâ.

Diyanet İşleri

Kolay olanı yapmayı sana kolaylaştırırız.

Diyanet Vakfı

Seni en kolaya muvaffak kılacağız.

Edip Yüksel

Sana kolayı daha da kolaylaştıracağız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Seni en kolay yola muvaffak kılacağız.

Öztürk

Sana, en kolay olanı kolaylaştıracağız.

Suat Yıldırım

Seni en kolay olana muvaffak edeceğiz.

Süleyman Ateş

Seni en kolay yola muvaffak edeceğiz.

فَذَكِّرْ إِن نَّفَعَتِ ٱلذِّكْرَىٰ ﴿٩﴾

Artık öğüt ver, fayda verirse eğer.

Alİ Bulaç

Şu halde, eğer 'öğüt ve hatırlatma' bir yarar sağlayacaksa, 'öğüt verip hatırlat.'

Çeviriyazı

feẕekkir in nefe`ati-ẕẕikrâ.

Diyanet İşleri

Faydalı olacaksa insanlara öğüt ver.

Diyanet Vakfı

O halde eğer öğüt fayda verirse öğüt ver.

Edip Yüksel

Öğüt yararlı olacaksa öğüt ver.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onun için öğüt ver, eğer öğüt fayda verirse.

Öztürk

Eğer hatırlatmak yarar sağlarsa hatırlat/öğüt ver!

Suat Yıldırım

O halde öğütün fayda vereceği ümidiyle sen nasihat et!

Süleyman Ateş

O halde eğer hatırlatmak yarar verirse hatırlat, öğüt ver.

سَيَذَّكَّرُ مَن يَخْشَىٰ ﴿١٠﴾

Korkan, öğüt alır.

Alİ Bulaç

Allah'tan ‘İçi titreyerek korkan’ öğüt alır-düşünür.

Çeviriyazı

seyeẕẕekkeru mey yaḫşâ.

Diyanet İşleri

Allah'tan korkan öğüt alacaktır.

Diyanet Vakfı

(Allah'tan) korkan öğütten yararlanacak.

Edip Yüksel

Saygı duyanlar öğüt alacaktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Saygısı olan öğüt alacaktır.

Öztürk

İçine ürperti düşen, öğüt alacaktır.

Suat Yıldırım

Allah'a saygı duyacak olan, nasihati düşünüp ders alır.

Süleyman Ateş

(Allah'a) Saygılı olan hatırlar (öğüt alır).

وَيَتَجَنَّبُهَا ٱلْأَشْقَى ﴿١١﴾

En kötü ve bahtsız olan, ondan sakınır.

Alİ Bulaç

'Mutsuz-bedbaht' olan ondan kaçınır.

Çeviriyazı

veyetecennebühe-l'eşḳâ.

Diyanet İşleri

Bedbaht olan ondan kaçınacaktır.

Diyanet Vakfı

Kötü kimse ise öğütten kaçınacaktır.

Edip Yüksel

Mutsuz ise ondan yan çizecektir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Pek bedbaht olan da ondan kaçınacaktır.

Öztürk

İçi kararmış bedbaht ise ondan kaçınacaktır.

Suat Yıldırım

Ama pek bedbaht olan ise ondan kaçınır.

Süleyman Ateş

Bahtsız olan da ondan kaçınır.

ٱلَّذِى يَصْلَى ٱلنَّارَ ٱلْكُبْرَىٰ ﴿١٢﴾

Öyle bahtsız ki o, pek büyük ataşe atılır, yanar.

Alİ Bulaç

Ki o, en büyük ateşe yollanacaktır.

Çeviriyazı

elleẕî yaṣle-nnâra-lkübrâ.

Diyanet İşleri

O, en büyük ateşe yaslanacaktır.

Diyanet Vakfı

O ki, en büyük ateşe girecektir.

Edip Yüksel

Ve büyük ateşe girecektir.

Elmalılı Hamdi Yazır

O ki, en büyük ateşe girecektir.

Öztürk

En büyük ateşe girer o.

Suat Yıldırım

Böyle olanlar âhirette, en büyük ateşe girer.

Süleyman Ateş

O da en büyük ateşe girer.

ثُمَّ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَىٰ ﴿١٣﴾

Sonra da orada ne ölür, ne dirilir.

Alİ Bulaç

Sonra onun içinde o, ne ölür, ne yaşar.

Çeviriyazı

ŝümme lâ yemûtü fîhâ velâ yaḥyâ.

Diyanet İşleri

O, orada ne ölecektir ne de dirilecektir.

Diyanet Vakfı

Sonra o, ateşte ne ölür ne de yaşar.

Edip Yüksel

Nitekim, orada ne ölecek, ne de yaşayacaktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra ne ölecek onda, ne de hayat bulacaktır.

Öztürk

Sonra orada ne ölür ne de hayat bulur.

Suat Yıldırım

Orada artık ne ölür, ne de rahat yüzü görür.

Süleyman Ateş

Sonra orada ne ölür, ne de yaşar.

قَدْ أَفْلَحَ مَن تَزَكَّىٰ ﴿١٤﴾

Gerçekten de kurtulur, murada erer kendini temizleyen.

Alİ Bulaç

Doğrusu, temizlenip arınan felah bulmuştur;

Çeviriyazı

ḳad efleḥa men tezekkâ.

Diyanet İşleri

Arınmış olan, Rabbinin adını anıp namaz kılan, saadete erişecektir.

Diyanet Vakfı

Doğrusu feraha ermiştir temizlenen,

Edip Yüksel

Kurtulmuştur arınan,

Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu felah buldu (günahtan) temizlenen.  

Öztürk

Benliğini arındıran/zekât veren, kurtuluşa gerçekten ermiştir.

Suat Yıldırım

Kendisini kötülüklerden arındıran,Rabbinin adını anıp namaz kılan, felaha erer.

Süleyman Ateş

Doğrusu, mutluluğa ermiştir zekat veren;

وَذَكَرَ ٱسْمَ رَبِّهِۦ فَصَلَّىٰ ﴿١٥﴾

Ve Rabbinin adını anıp da namaz kılan.

Alİ Bulaç

Ve Rabbinin ismini zikredip namaz kılan.

Çeviriyazı

veẕekera-sme rabbihî feṣallâ.

Diyanet İşleri

Arınmış olan, Rabbinin adını anıp namaz kılan, saadete erişecektir.

Diyanet Vakfı

Rabbinin adını anıp O'na kulluk eden.

Edip Yüksel

Rabbinin ismini anıp namaz kılan.

Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbinin adını anıp namaz kılan.

Öztürk

Rabbinin adını anmış, namaz kılmıştır/dua etmiştir o.

Suat Yıldırım

Kendisini kötülüklerden arındıran,Rabbinin adını anıp namaz kılan, felaha erer.

Süleyman Ateş

Rabbinin adını anıp namaz kılan.

بَلْ تُؤْثِرُونَ ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَا ﴿١٦﴾

Hayır, siz dünya yaşayışını üstün tutarsınız.

Alİ Bulaç

Hayır siz, dünya hayatını seçip üstün tutuyorsunuz.

Çeviriyazı

bel tü'ŝirûne-lḥayâte-ddünyâ.

Diyanet İşleri

Ama sizler dünya hayatını tercih ediyorsunuz.

Diyanet Vakfı

Fakat siz (ey insanlar! ) dünya hayatını tercih ediyorsunuz.

Edip Yüksel

Ne var ki siz dünya hayatını seçiyorsunuz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz.

Öztürk

Doğrusu şu ki, siz şu iğreti hayatı yeğliyorsunuz.

Suat Yıldırım

Fakat bilakis siz dünya hayatını ve zevklerini tercih ediyorsunuz.

Süleyman Ateş

Ama siz, şu yakın hayatı yeğliyorsunuz.

وَٱلْءَاخِرَةُ خَيْرٌۭ وَأَبْقَىٰٓ ﴿١٧﴾

Ahiretse daha hayırlıdır ve daha da sürekli.

Alİ Bulaç

Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir.

Çeviriyazı

vel'âḫiratü ḫayruv veebḳâ.

Diyanet İşleri

Oysa ahiret daha iyi ve daha bakidir.

Diyanet Vakfı

Oysa ahiret daha hayırlı daha devamlıdır.

Edip Yüksel

Oysa ahiret daha iyi ve süreklidir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Oysa ahiret daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

Öztürk

Oysaki sonraki hayat daha mutlu, daha kalıcıdır.

Suat Yıldırım

Halbuki âhiret mutluluğu daha üstün, daha hayırlı, hem de ebedîdir.

Süleyman Ateş

Oysa ahiret daha iyi ve daha kalıcıdır.

إِنَّ هَٰذَا لَفِى ٱلصُّحُفِ ٱلْأُولَىٰ ﴿١٨﴾

Şüphe yok ki bu vardı, elbette daha önceki sahifelerde.

Alİ Bulaç

Şüphesiz bu, önceki sahifelerde vardır;

Çeviriyazı

inne hâẕâ lefi-ṣṣuḥufi-l'ûlâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu bu hükümler ilk sahifelerde, İbrahim ve Musa'nın sahifelerinde de vardır.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz bu (anlatılanlar), önceki kitaplarda, vardır.

Edip Yüksel

Bu, ilk sayfalarda/öğretilerde kayıtlıdır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kuşkusuz bu ilk sahifelerde vardır,

Öztürk

Hiç kuşkusuz, bu Kur'an, ilk sayfalarda da elbette vardır.

Suat Yıldırım

Bu, elbette önceki sahifelerde, İbrâhim ile Mûsâ'ya verilen sahifelerde de bildirilmiştir. [53,36-37]

Süleyman Ateş

Bu (hükümler), elbette ilk sahifelerde de vardı:

صُحُفِ إِبْرَٰهِيمَ وَمُوسَىٰ ﴿١٩﴾

İbrahim'in ve Musa'nın sahifelerinde.

Alİ Bulaç

İbrahim'in ve Musa'nın sahifelerinde.

Çeviriyazı

ṣuḥufi ibrâhîme vemûsâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu bu hükümler ilk sahifelerde, İbrahim ve Musa'nın sahifelerinde de vardır.

Diyanet Vakfı

İbrahim ve Musa'nın kitaplarında.

Edip Yüksel

İbrahim'in ve Musa'nın sayfalarında.

Elmalılı Hamdi Yazır

İbrahim ve Musa'nın sahifelerinde.

Öztürk

İbrahim'in ve Mûsa'nın sayfalarında.

Suat Yıldırım

Bu, elbette önceki sahifelerde, İbrâhim ile Mûsâ'ya verilen sahifelerde de bildirilmiştir. [53,36-37]

Süleyman Ateş

İbrahim'in ve Musa'nn sayfalarında.