Main pages

Surah The City [Al-Balad] in Turkish

Surah The City [Al-Balad] Ayah 20 Location Maccah Number 90

لَآ أُقْسِمُ بِهَٰذَا ٱلْبَلَدِ ﴿١﴾

Andolsun bu şehre.

Alİ Bulaç

Hayır; bu şehre yemin ederim,

Çeviriyazı

lâ uḳsimü bihâẕe-lbeled.

Diyanet İşleri

Bu şehre (Mekke'ye) yemin ederim; ki sen bu şehirde oturmuşsun.

Diyanet Vakfı

Andolsun bu beldeye,

Edip Yüksel

And içerim bu kente,

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun bu beldeye

Öztürk

Yemin ederim bu kente ki, iş onların sandığı gibi değildir!

Suat Yıldırım

Hayır! Gerçek, kâfirlerin dediği gibi değil.Bu şanlı belde hakkı için!

Süleyman Ateş

Yoo, and içerim bu kente,

وَأَنتَ حِلٌّۢ بِهَٰذَا ٱلْبَلَدِ ﴿٢﴾

Ki sen oturmadasın bu şehirde.

Alİ Bulaç

Ki sen, bu şehirde oturmakta iken,

Çeviriyazı

veente ḥillüm bihâẕe-lbeled.

Diyanet İşleri

Bu şehre (Mekke'ye) yemin ederim; ki sen bu şehirde oturmuşsun.

Diyanet Vakfı

Ki sen bu beldedesin,

Edip Yüksel

Ki sen bu kentte oturmaktasın.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ki sen bu beldede oturmaktasın.

Öztürk

Sen bu kente mahremsin/bu kente gireceksin.

Suat Yıldırım

Senin bu beldeye girişin hakkı için!

Süleyman Ateş

Ki sen bu şehire girmekte(burada yaşamakta)sın.

وَوَالِدٍۢ وَمَا وَلَدَ ﴿٣﴾

Ve babaya ve oğula.

Alİ Bulaç

Babaya ve doğan-çocuğa da.

Çeviriyazı

vevâlidiv vemâ veled.

Diyanet İşleri

Doğurana ve doğurduğuna and olsun ki;

Diyanet Vakfı

Ve andolsun babaya ve ondan meydana gelen çocuğa,

Edip Yüksel

Doğurana ve doğurduğuna da andolsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve and olsun baba ve çocuğuna.

Öztürk

Ve doğurana ve doğurduğuna da yemin olsun ki,

Suat Yıldırım

Hem o değerli baba, hem o değerli evladının hakkı için:

Süleyman Ateş

Ve (and içerim) doğurucuya ve doğurduğuna ki,

لَقَدْ خَلَقْنَا ٱلْإِنسَٰنَ فِى كَبَدٍ ﴿٤﴾

Gerçekten de biz insanı sıkıntı içinde yarattık.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz insanı bir zorluk içinde yarattık.

Çeviriyazı

leḳad ḫalaḳne-l'insâne fî kebed.

Diyanet İşleri

İnsanoğlunu, zorluklara katlanacak şekilde yarattık.

Diyanet Vakfı

Biz, insanı ( yüzyüze geleceği nice ) zorluklar içinde yarattık.

Edip Yüksel

İnsanı zorluklar arasında (direnmesi için) yarattık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz insanı gerçekten bir sıkıntı içinde yarattık.

Öztürk

Biz insanı gerçekten bir sıkıntı ve zorluk içinde yarattık.

Suat Yıldırım

Biz insanı, imtihan ve çile yüklü bir hayata gönderdik. [82,6-7; 95,4-5]

Süleyman Ateş

Biz insanı zorluk arasında yarattık.

أَيَحْسَبُ أَن لَّن يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌۭ ﴿٥﴾

Hiçbir kimsenin, ona gücü yetmez mi sanır?

Alİ Bulaç

O, hiç kimsenin kendisine asla güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

Çeviriyazı

eyaḥsebü el ley yaḳdira `aleyhi eḥad.

Diyanet İşleri

İnsanoğlu, kendisine kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

Diyanet Vakfı

İnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

Edip Yüksel

Kendisine güç yetiremiyeceğimizi mi sanıyor?

Elmalılı Hamdi Yazır

İnsan, kendisine karşı kimse güç yetiremez mi sanıyor?

Öztürk

O sanıyor mu ki, hiç kimse ona asla güç yetiremeyecektir!

Suat Yıldırım

O insan kendi üzerinde kimsenin güç sahibi olmadığını mı sanır?

Süleyman Ateş

İnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

يَقُولُ أَهْلَكْتُ مَالًۭا لُّبَدًا ﴿٦﴾

Ben, birçok mal helak ettim der.

Alİ Bulaç

O: \"Yığınla mal tüketip-yok ettim\" diyor.

Çeviriyazı

yeḳûlü ehlektü mâlel lübedâ.

Diyanet İşleri

\"Yığın yığın mal tüketmişimdir\" diyor.

Diyanet Vakfı

\" Pek çok mal harcadım \" diyor.

Edip Yüksel

(Övünerek) \"Çok para harcadım,\" diyor.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ben, yığın yığın mal yok ettim diyor.

Öztürk

\"Yığınlarla mal telef ettim!\" diyor.

Suat Yıldırım

“Ben yığınla servet tükettim.” diye övünüp durur.

Süleyman Ateş

(Gösteriş ve övünme için) \"Ben birçok mal telef ettim\" diyor.

أَيَحْسَبُ أَن لَّمْ يَرَهُۥٓ أَحَدٌ ﴿٧﴾

Hiçbir kimse, onu görmez mi sanır?

Alİ Bulaç

Kendisini hiç kimsenin görmediğini mi sanıyor?

Çeviriyazı

eyaḥsebü el lem yerahû eḥad.

Diyanet İşleri

O, kimsenin kendisini görmediğini mi zannediyor?

Diyanet Vakfı

Kimse onu görmedi mi sanıyor?

Edip Yüksel

Kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?

Elmalılı Hamdi Yazır

Kendisini bir gören olmadı mı sanıyor?

Öztürk

Hiç kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?

Suat Yıldırım

Kendisini gören olmadığını mı sanır?

Süleyman Ateş

Kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?

أَلَمْ نَجْعَل لَّهُۥ عَيْنَيْنِ ﴿٨﴾

Onun için halketmedik mi iki göz.

Alİ Bulaç

Biz ona iki göz vermedik mi?

Çeviriyazı

elem nec`al lehû `ayneyn.

Diyanet İşleri

Biz onun için iki göz, bir dil ve iki dudak var etmedik mi?

Diyanet Vakfı

Biz ona iki göz vermedik mi?

Edip Yüksel

Ona vermedik mi: İki göz,

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz ona iki göz vermedik mi?

Öztürk

Biz ona vermedik mi iki göz,

Suat Yıldırım

Biz ona görmesi için gözler,

Süleyman Ateş

Biz ona vermedik mi: İki göz

وَلِسَانًۭا وَشَفَتَيْنِ ﴿٩﴾

Ve bir dille iki dudak?

Alİ Bulaç

Bir dil ve iki dudak?

Çeviriyazı

velisânev veşefeteyn.

Diyanet İşleri

Biz onun için iki göz, bir dil ve iki dudak var etmedik mi?

Diyanet Vakfı

Bir dil ve iki dudak,

Edip Yüksel

Bir dil ve iki dudak?

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir dil ve iki dudak?

Öztürk

Bir dil, iki dudak?

Suat Yıldırım

Gönlüne tercüman olacak dil ve dudaklar, vermedik mi?

Süleyman Ateş

Bir dil, iki dudak?

وَهَدَيْنَٰهُ ٱلنَّجْدَيْنِ ﴿١٠﴾

Ve ona iki sarp yol gösterdik.

Alİ Bulaç

Biz ona 'iki yol-iki amaç' gösterdik.

Çeviriyazı

vehedeynâhü-nnecdeyn.

Diyanet İşleri

Biz ona eğri ve doğru iki yolu da göstermedik mi?

Diyanet Vakfı

Ona iki yolu ( doğru ve eğriyi ) gösterdik.

Edip Yüksel

Ona iki yolu göstermedik mi?

Elmalılı Hamdi Yazır

Ona iki yolu gösterdik.

Öztürk

Kılavuzladık onu iki tepeye.

Suat Yıldırım

Ona hayır ve şer yollarını göstermedik mi? [76,2-3]

Süleyman Ateş

Ona iki tepeyi (anasının iki memesini emmenin veya hayır ve şerrin yolunu) gösterdik.

فَلَا ٱقْتَحَمَ ٱلْعَقَبَةَ ﴿١١﴾

Derken dayanmadı o yokuşa.

Alİ Bulaç

Ancak o, sarp yokuşa göğüs germedi.

Çeviriyazı

fele-ḳteḥame-l`aḳabeh.

Diyanet İşleri

Ama o, zor geçidi aşmaya girişemedi.

Diyanet Vakfı

Fakat o, sarp yokuşu aşamadı.

Edip Yüksel

Ne var ki zor yola katlanamadı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat o, o sarp yokuşa göğüs veremedi.

Öztürk

Akabeye, sarp yokuşa atılamadı o.

Suat Yıldırım

Fakat o sarp yokuşu aşmaya çalışmadı. (Böyle yaparak verilen nimetlerin şükrünü eda etmedi.)

Süleyman Ateş

Fakat o, sarp yokuşa atılamadı.

وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا ٱلْعَقَبَةُ ﴿١٢﴾

Ve bilir misin, yokuş nedir?

Alİ Bulaç

Sarp yokuşun ne olduğunu sana öğreten nedir?

Çeviriyazı

vemâ edrâke me-l`aḳabeh.

Diyanet İşleri

O zor geçidin ne olduğunu sen bilir misin?

Diyanet Vakfı

O sarp yokuş nedir bilir misin?

Edip Yüksel

Zor yolun ne olduğunu bilir misin?

Elmalılı Hamdi Yazır

Bildin mi sen, o sarp yokuş nedir?

Öztürk

Sarp yokuşun ne olduğunu sana bildiren nedir?

Suat Yıldırım

Sarp yokuş, bilir misin nedir?

Süleyman Ateş

Sarp yokuşun ne olduğunu sen nereden bileceksin?

فَكُّ رَقَبَةٍ ﴿١٣﴾

Bir kul azat etmek.

Alİ Bulaç

Bir boynu çözmek (bir köleye özgürlük vermek)tir;

Çeviriyazı

fekkü raḳabeh.

Diyanet İşleri

O geçit, bir köle ve esir azadetmek,

Diyanet Vakfı

Köle azat etmek,

Edip Yüksel

Köleleri özgürlüklerine kavuşturmaktır;

Elmalılı Hamdi Yazır

Köle azat etmek,

Öztürk

Özgürlüğü zincirlenenin bağını çözmektir o.

Suat Yıldırım

Sarp yokuş: bir köleyi, bir esiri hürriyetine kavuşturmaktır!

Süleyman Ateş

Bir boynu (kölelik zincirinden) çözmek,

أَوْ إِطْعَٰمٌۭ فِى يَوْمٍۢ ذِى مَسْغَبَةٍۢ ﴿١٤﴾

Yahut açlık, kıtlık gününde doyurmak.

Alİ Bulaç

Ya da açlık gününde doyurmaktır,

Çeviriyazı

ev iṭ`âmün fî yevmin ẕî mesgabeh.

Diyanet İşleri

Yahut, açlık gününde, yakını olan bir öksüzü, yahut toprağa serilmiş bir yoksulu doyurmaktır.

Diyanet Vakfı

Veya açlık gününde yemek yedirmektir,

Edip Yüksel

Kıtlık anında doyurmaktır:

Elmalılı Hamdi Yazır

Veya salgın bir kıtlık gününde yemek yedirmektir,

Öztürk

Yahut da açlık ve perişanlık gününde doyurmaktır o,

Suat Yıldırım

Kıtlık zamanında yemek yedirmektir.

Süleyman Ateş

Yahut açlık gününde doyurmaktır:

يَتِيمًۭا ذَا مَقْرَبَةٍ ﴿١٥﴾

Yakınlığı olan bir yetimi.

Alİ Bulaç

Yakın olan bir yetimi,

Çeviriyazı

yetîmen ẕâ maḳrabeh.

Diyanet İşleri

Yahut, açlık gününde, yakını olan bir öksüzü, yahut toprağa serilmiş bir yoksulu doyurmaktır.

Diyanet Vakfı

Yakınlığı olan bir yetime.

Edip Yüksel

Akraba bir öksüzü,

Elmalılı Hamdi Yazır

Yakınlığı olan bir yetime,

Öztürk

Yakındaki bir yetimi,

Suat Yıldırım

Yakınlığı olan bir yetimi,

Süleyman Ateş

Akraba olan yetimi,

أَوْ مِسْكِينًۭا ذَا مَتْرَبَةٍۢ ﴿١٦﴾

Yahut yerlere döşenmiş bir yoksulu.

Alİ Bulaç

Veya sürünen bir yoksulu.

Çeviriyazı

ev miskînen ẕâ metrabeh.

Diyanet İşleri

Yahut, açlık gününde, yakını olan bir öksüzü, yahut toprağa serilmiş bir yoksulu doyurmaktır.

Diyanet Vakfı

Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.

Edip Yüksel

Yahut düşkün bir yoksulu...

Elmalılı Hamdi Yazır

Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.

Öztürk

Yahut ezilmiş-boynu bükük bir yoksulu.

Suat Yıldırım

Ya da yeri yatak, (göğü yorgan yapan, barınacak hiçbir yeri olmayan) fakiri doyurmaktır.

Süleyman Ateş

Yahut hiçbir şeyi olmayan yoksulu.

ثُمَّ كَانَ مِنَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَتَوَاصَوْا۟ بِٱلصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا۟ بِٱلْمَرْحَمَةِ ﴿١٧﴾

Sonra da inananlardan ve birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve acımayı tavsiye edenlerden olmak.

Alİ Bulaç

Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak.

Çeviriyazı

ŝümme kâne mine-lleẕîne âmenû vetevâṣav biṣṣabri vetevâṣav bilmerḥameh.

Diyanet İşleri

Sonra, inanıp birbirlerine sabır tavsiye edenlerden, merhametlilerden olmayı tavsiye edenlerden olmaktır.

Diyanet Vakfı

Sonra iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirlerine acımayı öğütleyenlerden olmaktır.

Edip Yüksel

Dahası, birbirlerine sabır ve sevgiyi öğütleyen inananlardan olmaktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra da iman edip de sabrı tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır.

Öztürk

Sonra da iman eden ve birbirlerine sabrı öneren, merhameti öneren kişilerden olmaktır o.

Suat Yıldırım

Hem sarp yokuş: Gönülden iman edip, birbirlerine sabır ve şefkat dersi vermek, sabır ve şefkat örneği olmaktır.

Süleyman Ateş

Sonra inanıp birbirlerine sabır tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmak.

أُو۟لَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلْمَيْمَنَةِ ﴿١٨﴾

Onlardır işte sağ taraf ehli.

Alİ Bulaç

İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meymene).

Çeviriyazı

ülâike aṣḥâbü-lmeymeneh.

Diyanet İşleri

İşte bunlar amel defterleri sağdan verilenlerdir.

Diyanet Vakfı

İşte bunlar sağdakilerdir.

Edip Yüksel

Nitekim mutlular onlardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bunlar, amel defterleri sağlarından verilenlerdir.

Öztürk

İşte böyleleridir uğur ve bereket dostları.

Suat Yıldırım

İşte hesap defterleri sağ ellerine verilecek olanlar bunlardır.

Süleyman Ateş

İşte onlar sağın adamlarıdır (Kitabı sağından verilen uğurlu kişilerdir).

وَٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ بِـَٔايَٰتِنَا هُمْ أَصْحَٰبُ ٱلْمَشْـَٔمَةِ ﴿١٩﴾

Delillerimize kafir olanlara gelince: Onlardır sol taraf ehli.

Alİ Bulaç

Ayetlerimizi inkar edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş'eme).

Çeviriyazı

velleẕîne keferû biâyâtinâ hüm aṣḥâbü-lmeş'emeh.

Diyanet İşleri

Ayetlerimizi inkar edenler, işte onlar amel defterleri sollarından verilenlerdir.

Diyanet Vakfı

Ayetlerimizi inkar edenler ise işte onlar soldakilerdir,

Edip Yüksel

Ayet ve mucizelerimizi inkar edenlerse talihsizlerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Âyetlerimizi tanımayanlar ise, onlardır işte amel defterleri sollarından verilenler.

Öztürk

Bizim ayetlerimizi tanımayanlara gelince bunlar; şomluk, uğursuzluk yâranıdır.

Suat Yıldırım

Ayetlerimizi inkâr edenlerin hesap defterleri ise, sol ellerine verilecektir.

Süleyman Ateş

Ayetlerimizi tanımayanlar ise solun adamlarıdır (Kitabı solundan verilen uğursuz kişilerdir).

عَلَيْهِمْ نَارٌۭ مُّؤْصَدَةٌۢ ﴿٢٠﴾

Onlaradır kapıları, üstlerine örtülmüş ateş.

Alİ Bulaç

\"Kapıları kilitlenmiş\" bir ateş onların üzerinedir.

Çeviriyazı

`aleyhim nârum mü'ṣadeh.

Diyanet İşleri

Onlar her yönden ateşle kapatılacaklardır.

Diyanet Vakfı

Cezaları, kapıları üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir ateştir.

Edip Yüksel

Onlar ateşe kapatılacaklardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onların üzerlerine bir ateş bastırılıp kapıları kapanacaktır.

Öztürk

Bunların üzerine, kilitlenecek bir ateş gelecektir.

Suat Yıldırım

Onların cezası da, kapıları, üzerlerine sımsıkı kapatılmış ateş deposuna konulmak olacaktır.

Süleyman Ateş

Onlara (kapıları) üzerlerine kilitlenecek bir ateş vardır!