Main pages

Surah The Sun [Ash-Shams] in Turkish

Surah The Sun [Ash-Shams] Ayah 15 Location Maccah Number 91

وَٱلشَّمْسِ وَضُحَىٰهَا ﴿١﴾

Andolsun güneşe ve ışığına.

Alİ Bulaç

Güneş'e ve onun parıltısına andolsun,

Çeviriyazı

veşşemsi veḍuḥâhâ.

Diyanet İşleri

Güneşe ve onun ışığına,

Diyanet Vakfı

Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına

Edip Yüksel

Andolsun güneşe ve onun aydınlığına,

Elmalılı Hamdi Yazır

Güneş'e ve onun parıltısına,

Öztürk

Yemin olsun Güneş'e ve ışığının parladığı kuşluk vaktine,

Suat Yıldırım

Güneş ve onun aydınlığı, hakkı için!

Süleyman Ateş

Güneşe ve onun aydın sabahına andolsun,

وَٱلْقَمَرِ إِذَا تَلَىٰهَا ﴿٢﴾

Ve ondan ışık aldığı, ardına düşüp seyrettiği zaman aya.

Alİ Bulaç

Onu izlediği zaman Ay'a,

Çeviriyazı

velḳameri iẕâ telâhâ.

Diyanet İşleri

Ardından gelmekte olan aya,

Diyanet Vakfı

Güneşi takip ettiğinde Ay'a,

Edip Yüksel

Onu izleyen aya,

Elmalılı Hamdi Yazır

Güneş'in ardından gelen Ay'a,

Öztürk

Onu izlediğinde Ay'a,

Suat Yıldırım

Onu izlediği zaman ay hakkı için!

Süleyman Ateş

Onu izleyen aya andolsun,

وَٱلنَّهَارِ إِذَا جَلَّىٰهَا ﴿٣﴾

Ve ışıdığı zaman güne.

Alİ Bulaç

Onu (Güneş) parıldattığı zaman gündüze,

Çeviriyazı

vennehâri iẕâ cellâhâ.

Diyanet İşleri

Onu ortaya koyan gündüze,

Diyanet Vakfı

Onu açığa çıkarttığında gündüze,

Edip Yüksel

Onu açığa çıkaran gündüze,

Elmalılı Hamdi Yazır

Güneş'i açıp ortaya çıkaran gündüze,

Öztürk

Onu iyice açtığı vakit gündüze,

Suat Yıldırım

Dünyayı açığa çıkaran gündüz,

Süleyman Ateş

Güneşi ortaya çıkaran gündüze andolsun.

وَٱلَّيْلِ إِذَا يَغْشَىٰهَا ﴿٤﴾

Ve kapladığı zaman geceye.

Alİ Bulaç

Onu sarıp-örttüğü zaman geceye,

Çeviriyazı

velleyli iẕâ yagşâhâ.

Diyanet İşleri

Onu bürüyen geceye,

Diyanet Vakfı

Onu örttüğünde geceye,

Edip Yüksel

Onu örten geceye,

Elmalılı Hamdi Yazır

Onu örten geceye,

Öztürk

Ve onu sarıp sarmaladığı zaman geceye.

Suat Yıldırım

Onu bürüyüp saran gece hakkı için!

Süleyman Ateş

Onu örten geceye andolsun.

وَٱلسَّمَآءِ وَمَا بَنَىٰهَا ﴿٥﴾

Ve göğe ve onu kurana.

Alİ Bulaç

Göğe ve onu bina edene,

Çeviriyazı

vessemâi vemâ benâhâ.

Diyanet İşleri

Göğe ve onu yapana,

Diyanet Vakfı

Gökyüzüne ve onu bina edene,

Edip Yüksel

Göğe ve onu kurana,

Elmalılı Hamdi Yazır

Göğe ve onu bina edene,

Öztürk

Göğe ve onu kurana,

Suat Yıldırım

Gök ve onu bina eden,

Süleyman Ateş

Göğe ve onu yapana andolsun.

وَٱلْأَرْضِ وَمَا طَحَىٰهَا ﴿٦﴾

Ve yere ve onu döşeyene.

Alİ Bulaç

Yere ve onu yayıp döşeyene,

Çeviriyazı

vel'arḍi vemâ ṭaḥâhâ.

Diyanet İşleri

Yere ve onu yayana,

Diyanet Vakfı

Yere ve onu yapıp döşeyene,

Edip Yüksel

Yere ve onu yuvarlayıp döşeyene,

Elmalılı Hamdi Yazır

Yere ve onu döşeyene,

Öztürk

Yere ve onu döşeyene.

Suat Yıldırım

Yer ve onu yayıp döşeyen,

Süleyman Ateş

Yere ve onu yuvarlayıp döşeyene andolsun.

وَنَفْسٍۢ وَمَا سَوَّىٰهَا ﴿٧﴾

Ve cana ve azasını düzüp koşana.

Alİ Bulaç

Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',

Çeviriyazı

venefsiv vemâ sevvâhâ.

Diyanet İşleri

Kişiye ve onu şekillendirene,

Diyanet Vakfı

Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verene,

Edip Yüksel

Nefse ve onu düzenleyene,

Elmalılı Hamdi Yazır

Nefse ve onu biçimlendirene,

Öztürk

Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene.

Suat Yıldırım

Her bir nefis ve onu düzenleyen, [30,30; 95,4]

Süleyman Ateş

Nefse ve onu biçimlendirene,

فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَىٰهَا ﴿٨﴾

Derken ona kötülüğünü de, çekinmesini de ilham etmiştir.

Alİ Bulaç

Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

Çeviriyazı

feelhemehâ fücûrahâ vetaḳvâhâ.

Diyanet İşleri

Sonra da ona iyilik ve kötülük kabiliyeti verene and olsun ki:

Diyanet Vakfı

Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki,

Edip Yüksel

Sonra da ona kötülüğünü ve erdemliliğini bildirene andolsun ki;

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra da ona kötülük ve takva kabiliyetini verene yemin olsun ki,

Öztürk

Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene ki,

Suat Yıldırım

Ona hem kötülük, hem de ondan sakınma yolu ilham eden hakkı için ki:Nefsini maddî ve manevî kirlerden arındıran, felaha erer. [90,10; 76,3]

Süleyman Ateş

Ona bozukluğunu ve korunmasını (isyanını ve ita'atini) ilham edene andolsun ki:

قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّىٰهَا ﴿٩﴾

Andolsun ki kim, özünü iyice temizlemişse kurtulmuştur, muradına ermiştir.

Alİ Bulaç

Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

Çeviriyazı

ḳad efleḥa men zekkâhâ.

Diyanet İşleri

Kendini arıtan saadete ermiştir.

Diyanet Vakfı

Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir,

Edip Yüksel

Onu temizleyen kurtulmuştur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Elbette nefsini temizleyip parlatan kurtulmuştur.

Öztürk

Benliği temizleyip arındıran, gerçekten kurtulmuştur.

Suat Yıldırım

Ona hem kötülük, hem de ondan sakınma yolu ilham eden hakkı için ki:Nefsini maddî ve manevî kirlerden arındıran, felaha erer. [90,10; 76,3]

Süleyman Ateş

(Allah'tan başkasına tapmayarak) Nefsini yücelten kazanmış,

وَقَدْ خَابَ مَن دَسَّىٰهَا ﴿١٠﴾

Ve andolsun ki kim, özünü kirletmiş, kötülüğe gömmüşse ziyana girmiştir.

Alİ Bulaç

Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

Çeviriyazı

veḳad ḫâbe men dessâhâ.

Diyanet İşleri

Kendini fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır.

Diyanet Vakfı

Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.

Edip Yüksel

Onu başıboş bırakan ise zarar etmiştir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onu kirletip gömen de ziyan etmiştir.

Öztürk

Onu kirletip örtense kayba uğramıştır.

Suat Yıldırım

Onu günahlarla örten ise ziyana uğrar.

Süleyman Ateş

(Yaratıklara taparak) Onu alçaltan da ziyana uğramıştır.

كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوَىٰهَآ ﴿١١﴾

Semud, azgınlığıyle yalanlamıştı.

Alİ Bulaç

Semud (halkı) azgınlığı dolayısıyla yalanladı;

Çeviriyazı

keẕẕebet ŝemûdü biṭagvâhâ.

Diyanet İşleri

Semud milleti, içlerinden en azgını ileri atılınca, azgınlığı yüzünden peygamberleri yalanladı.

Diyanet Vakfı

Semud kavmi azgınlığı yüzünden (Allah'ın elçisini) yalanladı.

Edip Yüksel

Semud (halkı), azgınlığı yüzünden yalanladı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Semud, azgınlığıyla Hakk'ı yalanladı,

Öztürk

Semûd kavmi, azgınlığı yüzünden yalanladı.

Suat Yıldırım

Azgınlığı yüzünden Semûd milletiResullerinin bildirdiği gerçekleri yalan saydı.

Süleyman Ateş

Semud (kavmi), azgınlığı yüzünden (Hakk'ı) yalanladı.

إِذِ ٱنۢبَعَثَ أَشْقَىٰهَا ﴿١٢﴾

O zaman ki en bahtsızları atılmıştı da.

Alİ Bulaç

En 'zorlu bedbahtları' ayaklandığında,

Çeviriyazı

iẕi-mbe`aŝe eşḳâhâ.

Diyanet İşleri

Semud milleti, içlerinden en azgını ileri atılınca, azgınlığı yüzünden peygamberleri yalanladı.

Diyanet Vakfı

Onların en bedbahtı (deveyi kesmek için) atıldığında,

Edip Yüksel

En azgınları ayaklanmıştı.

Elmalılı Hamdi Yazır

En azgınları ileri atılınca,

Öztürk

En haydutları ortaya fırladığı zaman,

Suat Yıldırım

Bir ara onların en azılı olanları öne atıldığında, bu yalanlamaları iyice şiddetlendi.

Süleyman Ateş

En haydutları ayaklandığı zaman,

فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ ٱللَّهِ نَاقَةَ ٱللَّهِ وَسُقْيَٰهَا ﴿١٣﴾

Derken Allah'ın Peygamberi, bu demişti onlara, Allah'ın dişi devesi, çekinin ondan ve suvarılmasından.

Alİ Bulaç

Allah'ın elçisi onlara dedi ki: \"Allah'ın (deneme için size gönderdiği) devesine ve onun su içme-sırasına dikkat edin.\"

Çeviriyazı

feḳâle lehüm rasûlü-llâhi nâḳate-llâhi vesuḳyâhâ.

Diyanet İşleri

Allah'ın peygamberi onlara, Allah'ın devesini göstermiş ve: \"Allah'ın bu devesine ve onun su hakkına dokunmayın\" demişti.

Diyanet Vakfı

Allah'ın Resulü onlara: \"Allah'ın devesine ve onun su hakkına dokunmayın!\" dedi.

Edip Yüksel

ALLAH'ın elçisi, onlara, \"ALLAH'ın devesine ve onun suyuna dokunmayın,\" demişti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'ın Rasulü (Salih peygamber) onlara: \"Allah'ın devesini ve onun su nöbetini gözetin.\" demişti.

Öztürk

Allah'ın elçisi onlara şöyle demişti: \"Allah'ın devesini ve onun su içme hakkını koruyun.\"

Suat Yıldırım

elçileri ise kendilerine: “(Mûcizevî olarak verilen) Allah'ın devesini ve onun su içme sırasını gözetin, ona dokunmayın!” dedi. [7,73; 26,155]

Süleyman Ateş

Allah'ın elçisi onlara: \"Allah'ın devesine ve onun su içme hakkına dokunmayın!\" demişti.

فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُم بِذَنۢبِهِمْ فَسَوَّىٰهَا ﴿١٤﴾

Derken yalanlamışlardı onu da ayaklarını kesip öldürmüşlerdi deveyi, derken Rableri de suçları yüzünden onları helak etmişti de orasını düzleyivermişti.

Alİ Bulaç

Fakat, onu yalanladılar, deveyi yere yıkıp öldürdüler. Rableri de günahları dolayısıyla 'onları yerle bir etti, kırıp geçirdi'; orasını da dümdüz etti.

Çeviriyazı

fekeẕẕebûhü fe`aḳarûhâ. fedemdeme `aleyhim rabbühüm biẕembihim fesevvâhâ.

Diyanet İşleri

Onu yalanladılar ve deveyi boğazladılar. Bunun üzerine Rableri, suçlarından dolayı onların üzerine katmerli azap indirdi; yerle bir etti onları.

Diyanet Vakfı

Ama onlar, onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun üzerine Rableri günahları sebebiyle onlara büyük bir felaket gönderdi de hepsini helak etti.

Edip Yüksel

Onu yalanlayıp deveyi boğazladılar. Bunun üzerine Rab'leri suçlarından ötürü onları silip yerle bir etti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat onlar peygamberi yalanlayıp deveyi kestiler. Rableri de günahlarını başlarına geçiriverdi de orayı dümdüz etti.

Öztürk

Fakat elçiye inanmadılar da deveyi devirip boğazladılar. Bunun üzerine, Rableri onların günahlarını kendi başlarına geçirdi de o yurdu dümdüz etti.

Suat Yıldırım

Fakat onlar o Peygamberi yalancı sayıp deveyi kestiler.Allah da böylesi suç ve isyanları sebebiyle azap indirdi, onları yerle bir etti.

Süleyman Ateş

Onu yalanladılar, deveyi kestiler. Rableri de, günahları yüzünden azabı başlarına geçirip, orayı dümdüz etti.

وَلَا يَخَافُ عُقْبَٰهَا ﴿١٥﴾

Bu işin sonundan korkmazdı ki.

Alİ Bulaç

(Allah, asla) Bunun sonucundan korkmaz.

Çeviriyazı

velâ yeḫâfü `uḳbâhâ.

Diyanet İşleri

Bu işin sonundan O'nun korkusu yoktur.

Diyanet Vakfı

(Allah, bu şekilde azap etmenin) akıbetinden korkacak değil ya!

Edip Yüksel

Ne var ki hâlâ onların sonlarından ders alınmıyor

Elmalılı Hamdi Yazır

Öyle ya, Allah bu işin sonundan korkacak değil ya.

Öztürk

Allah, işin sonundan korkacak değil ya!

Suat Yıldırım

Bunun sonucundan da asla endişe etmedi.

Süleyman Ateş

(Rab) Bu işin sonundan korkmaz.