Main pages

Surah Those who set the ranks [As-Saaffat] in Turkish

Surah Those who set the ranks [As-Saaffat] Ayah 182 Location Maccah Number 37

وَٱلصَّٰٓفَّٰتِ صَفًّۭا ﴿١﴾

Andolsun saf saf dizilenlere.

Alİ Bulaç

Saflar halinde dizilenlere andolsun,

Çeviriyazı

veṣṣâffâti ṣaffâ.

Diyanet İşleri

Sıra Sıra duran ve önlerindekini sürdükçe süren ve Allah'ı andıkça anan meleklere and olsun ki, sizin Tanrınız birdir; göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların -doğuların da- Rabbidir.

Diyanet Vakfı

Saf saf dizilenlere,

Edip Yüksel

And olsun sıralar halinde dizenlere,

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun o saf bağlayıp duranlara.

Öztürk

Yemin olsun o saf bağlayıp dizilenlere/o saflar tutturup sıraya dizilenlere-o kanatlarını açıp toplayarak uçanlara,

Suat Yıldırım

Yemin ederim o saf saf dizilenlere,[37,165]

Süleyman Ateş

Andolsun o sıra sıra dizilenlere,

فَٱلزَّٰجِرَٰتِ زَجْرًۭا ﴿٢﴾

Halkı kötülükten menedenlere.

Alİ Bulaç

Haykırıp sürükleyenlere,

Çeviriyazı

fezzâcirâti zecrâ.

Diyanet İşleri

Sıra Sıra duran ve önlerindekini sürdükçe süren ve Allah'ı andıkça anan meleklere and olsun ki, sizin Tanrınız birdir; göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların -doğuların da- Rabbidir.

Diyanet Vakfı

O haykırıp sürenlere,

Edip Yüksel

İtekleyip sürenlere,

Elmalılı Hamdi Yazır

O haykırıp da sürenlere.

Öztürk

O haykırarak sevk edenlere/o göğüs gererek durduranlara,

Suat Yıldırım

Sevk-u idare edip menedenlere,

Süleyman Ateş

Bağırıp sürenlere,

فَٱلتَّٰلِيَٰتِ ذِكْرًا ﴿٣﴾

Kur'an okuyanlara.

Alİ Bulaç

Zikir okuyanlara,

Çeviriyazı

fettâliyâti ẕikrâ.

Diyanet İşleri

Sıra Sıra duran ve önlerindekini sürdükçe süren ve Allah'ı andıkça anan meleklere and olsun ki, sizin Tanrınız birdir; göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların -doğuların da- Rabbidir.

Diyanet Vakfı

Ve o zikir okuyanlara,

Edip Yüksel

Ve mesajı okuyanlara...

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve o yolda zikir okuyanlara.

Öztürk

O Zikir okuyanlara,

Suat Yıldırım

Kitap okuyanlara ki [77,5-6]

Süleyman Ateş

Zikir okuyanlara,

إِنَّ إِلَٰهَكُمْ لَوَٰحِدٌۭ ﴿٤﴾

Şüphe yok ki mabudunuz birdir.

Alİ Bulaç

Tartışmasız, sizin İlahınız gerçekten birdir.

Çeviriyazı

inne ilâheküm levâḥid.

Diyanet İşleri

Sıra Sıra duran ve önlerindekini sürdükçe süren ve Allah'ı andıkça anan meleklere and olsun ki, sizin Tanrınız birdir; göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların -doğuların da- Rabbidir.

Diyanet Vakfı

Yemin ederim ki, ilahınız birdir.

Edip Yüksel

Ki sizin Tanrınız birdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ki sizin ilâhınız birdir.

Öztürk

Ki sizin ilahınız hiç kuşkusuz bir ve tektir.

Suat Yıldırım

Sizin ilahınız bir tek İlahtır.

Süleyman Ateş

Ki Tanrınız, birdir.

رَّبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ ٱلْمَشَٰرِقِ ﴿٥﴾

Rabbidir göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin ve Rabbidir doğuların.

Alİ Bulaç

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir, doğuların da Rabbidir.

Çeviriyazı

rabbü-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehümâ verabbü-lmeşâriḳ.

Diyanet İşleri

Sıra Sıra duran ve önlerindekini sürdükçe süren ve Allah'ı andıkça anan meleklere and olsun ki, sizin Tanrınız birdir; göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların -doğuların da- Rabbidir.

Diyanet Vakfı

O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi, hem de doğuların Rabbidir.

Edip Yüksel

Göklerin, yerin ve her ikisinin arasında bulunanların Rabbidir, doğuların Rabbidir.

Elmalılı Hamdi Yazır

O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir, bütün doğuların da Rabbidir.

Öztürk

Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir O; doğuların da Rabbidir O.

Suat Yıldırım

O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasında olan bütün varlıkların, hem de Güneş'in bütün doğuş yerlerinin Rabbidir. [70,40; 55,17]

Süleyman Ateş

Göklerin, yerin ve bunlar arasında bulunanların Rabbi, doğuların da Rabbidir.

إِنَّا زَيَّنَّا ٱلسَّمَآءَ ٱلدُّنْيَا بِزِينَةٍ ٱلْكَوَاكِبِ ﴿٦﴾

Şüphe yok ki biz, yakın göğü ziynetlerle bezedik.

Alİ Bulaç

Şüphesiz Biz dünya göğünü 'çekici bir süsle', yıldızlarla süsleyip-donattık.

Çeviriyazı

innâ zeyyenne-ssemâe-ddünyâ bizînetini-lkevâkib.

Diyanet İşleri

Şüphesiz Biz, yakın göğü bir süsle, yıldızlarla süsledik.

Diyanet Vakfı

Biz yakın göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik.

Edip Yüksel

Biz en aşağıdaki göğü gezegenler ile süsleyip,

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir zinetle, yıldızlarla süsledik.

Öztürk

Biz o yakın göğü bir süsle, yıldızlarla süsleyip donattık.

Suat Yıldırım

Biz yere en yakın semayı yıldızlarla süsledik. [67,5; 15,16-18]

Süleyman Ateş

Biz en yakın göğü bir zinetle, yıldızlarla süsledik.

وَحِفْظًۭا مِّن كُلِّ شَيْطَٰنٍۢ مَّارِدٍۢ ﴿٧﴾

Ve onu, her inatçı ve asi Şeytandan koruduk.

Alİ Bulaç

Ve itaatten çıkmış her azgın şeytandan koruduk;

Çeviriyazı

veḥifżam min külli şeyṭânim mârid.

Diyanet İşleri

Onu, inatçı her türlü şeytandan koruduk.

Diyanet Vakfı

Ve (gökyüzünü) itaat dışına çıkan her şeytandan koruduk.

Edip Yüksel

Her türlü inatçı şeytana karşı bir koruma yaptık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onu her inatçı şeytandan koruduk.

Öztürk

Ve her türlü inatçı-âsi şeytandan koruduk.

Suat Yıldırım

Ve orayı her türlü şeytandan koruduk.

Süleyman Ateş

Ve (onu) ita'at dışına çıkan her türlü şeytandan koruduk.

لَّا يَسَّمَّعُونَ إِلَى ٱلْمَلَإِ ٱلْأَعْلَىٰ وَيُقْذَفُونَ مِن كُلِّ جَانِبٍۢ ﴿٨﴾

En yüce melekler topluluğunun sözlerini duyamazlar ve her yandan sürülüp kovulurlar.

Alİ Bulaç

Ki onlar, Mele'i A'la'ya kulak verip dinleyemezler, her yandan kovulup atılırlar;

Çeviriyazı

lâ yessemme`ûne ile-lmelei-l'a`lâ veyuḳẕefûne min külli cânib.

Diyanet İşleri

Onlar yüce alemi asla dinleyemezler. Her yönden kovularak atılırlar. Onlara sürekli bir azap vardır.

Diyanet Vakfı

Onlar, artık mele-i a'la'ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar.

Edip Yüksel

Yüce topluluğu dinleyemezler; her yandan atılırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar yüksek (melekler) topluluğunu dinleyemezler. Her taraftan kovulup atılırlar.

Öztürk

Onlar ne kadar çırpınsalar da o yüce konseyi dinleyemezler. Ve her taraftan atışa tutulurlar;

Suat Yıldırım

Onlar Mele-i Âla'ya yükselip dinleyemezler ve her taraftan bombardımana tutulurlar.

Süleyman Ateş

O (şeyta)nlar mele-i A'layı (yüce melekler topluluğunu) dinleyemezler; her yandan kendilerine (ışınlar) atılır.

دُحُورًۭا ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌۭ وَاصِبٌ ﴿٩﴾

Horhakir bir halde ve onlar içindir ardıarası kesilmeyen azap.

Alİ Bulaç

Uzaklaştırılırlar. Onlara kesintisiz bir azap vardır.

Çeviriyazı

düḥûrav velehüm `aẕâbüv vâṣib.

Diyanet İşleri

Onlar yüce alemi asla dinleyemezler. Her yönden kovularak atılırlar. Onlara sürekli bir azap vardır.

Diyanet Vakfı

Kovulup atılırlar. Ve onlar için sürekli bir azap vardır.

Edip Yüksel

Kovulurlar; sürekli bir azabı hakketmişlerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Uzaklaştırılırlar. Onlara ardı arkası kesilmez bir azab vardır.

Öztürk

Kovulurlar. Ve onlar için, yakalarını bırakmayan bir azap vardır.

Suat Yıldırım

Dinlemeye kalksalar kovulup atılırlar. Hem onlar için devamlı bir azap vardır.

Süleyman Ateş

Kovulurlar. Onlar için sürekli bir azab vardır.

إِلَّا مَنْ خَطِفَ ٱلْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُۥ شِهَابٌۭ ثَاقِبٌۭ ﴿١٠﴾

Ancak hırsızlama bir söz duyan olursa hemen onun ardından da aydınlatıcı ve delip geçen bir ateştir atılır, onu yakar.

Alİ Bulaç

Ancak (sözü hırsızlama) çalıp-kapan olursa, artık onu da delip geçen 'yakıcı bir alev' izler (ve yok eder).

Çeviriyazı

illâ men ḫaṭife-lḫaṭfete feetbe`ahû şihâbün ŝâḳib.

Diyanet İşleri

Hele bir tek söz kapan olsun; delici bir alev onun peşine düşüverir.

Diyanet Vakfı

Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da delip geçen bir parlak ışık takip eder.

Edip Yüksel

Bir söz kapan olursa, onu, delici bir ışın izler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak kulak hırsızlığı yapanlar olur. Onu da yakıcı bir alev takip eder.

Öztürk

Yüce konseyden bir söz çalıp çarpan olabilirse de onun peşine hemen delici, alevli bir yıldız takılır.

Suat Yıldırım

Ne var ki içlerinden birisi bir söz kırıntısı kapmayı başarırsa, derhal yakıcı ve delici bir ışın onu kovalar. [15,8-12]

Süleyman Ateş

Yalnız (yüce topluluktan) bir söz kapan olursa, onu da delici bir şihab (ışın)izler.

فَٱسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَم مَّنْ خَلَقْنَآ ۚ إِنَّا خَلَقْنَٰهُم مِّن طِينٍۢ لَّازِبٍۭ ﴿١١﴾

Şimdi sor bir onlara, yaratılış bakımından onlar mı daha güçlükuvvetli, yoksa bizim diğer yarattıklarımız mı? Şüphe yok ki biz, onları cıvık bir balçıktan yarattık.

Alİ Bulaç

Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından onlar mı daha zorlu, yoksa Bizim yarattıklarımız mı? Doğrusu Biz onları, cıvık-yapışkan bir çamurdan yarattık.

Çeviriyazı

festeftihim ehüm eşeddü ḫalḳan em men ḫalaḳnâ. innâ ḫalaḳnâhüm min ṭînil lâzib.

Diyanet İşleri

Allah'a eş koşanlara sor: Kendilerini yaratmak mı daha zordur, yoksa Bizim yarattığımız gökleri yaratmak mı? Aslında Biz kendilerini özlü ve yapışkan çamurdan yaratmışızdır.

Diyanet Vakfı

Şimdi sor onlara! Yaratma bakımından onlar mı daha zor, yoksa bizim yarattığımız (insanlar) mı? Şüphesiz biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık.

Edip Yüksel

Sor onlara, \"Yaratılış bakımından onlar mı daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı?\" Onları yapışkan bir balçıktan yarattık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şimdi onlara sor: \"Yaradılışça kendileri mi daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı?\" Gerçekten biz onları cıvık bir çamurdan yarattık.

Öztürk

Şimdi sor onlara: Yaratış ve yaratılış bakımından onlar mı daha güçlüdür, yoksa bizim yarattığımız şuurlular mı? Gerçek şu ki, biz onları bir cıvık çamurdan yarattık.

Suat Yıldırım

Onlara bir sor bakalım: Kendileri mi yaratılışça daha güçlü kuvvetli, yoksa Bizim diğer yarattıklarımız mı? Doğrusu Biz onları, yapışkan bir çamurdan yarattık. [40,57]

Süleyman Ateş

Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından kendileri mi daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı? Biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık.

بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ ﴿١٢﴾

Belki de şaştın sen ve alay eder onlar da.

Alİ Bulaç

Hayır, sen (bu muhteşem yaratışa ve onların inkarına) şaşırdın kaldın; onlar ise alay edip duruyorlar.

Çeviriyazı

bel `acibte veyesḫarûn.

Diyanet İşleri

Evet; sen onlara şaşıyorsun, onlar da seni alaya alıyorlar.

Diyanet Vakfı

Hayır, sen şaşıyorsun. Halbuki onlar alay ediyorlar.

Edip Yüksel

Sen hayranlık duyarken onlar alay ediyorlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat sen onlara şaşıyorsun, ama onlar (seninle) eğleniyorlar.

Öztürk

Ama sen şaşırdın, onlarsa alay ediyorlar.

Suat Yıldırım

Ne var ki sen onların haşri inkâr etmelerine şaşırıyorsun, onlar ise seninle alay ederler.

Süleyman Ateş

Hayır sen (bu muhteşem kudrete) hayran kaldın; onlarsa (seninle) alay ediyorlar.

وَإِذَا ذُكِّرُوا۟ لَا يَذْكُرُونَ ﴿١٣﴾

Ve öğüt verilince Kur'an'la öğüt almazlar.

Alİ Bulaç

Kendilerine öğüt verildiğinde, öğüt almıyorlar.

Çeviriyazı

veiẕâ ẕükkirû lâ yeẕkürûn.

Diyanet İşleri

Onlara öğüt verildiğinde öğüt dinlemezler.

Diyanet Vakfı

Kendilerine öğüt verildiği vakit öğüt almazlar.

Edip Yüksel

Kendilerine hatırlatıldığında öğüt almıyorlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kendilerine hatırlatıldığında da düşünmüyorlar.

Öztürk

Düşünüp taşınmaya çağrıldıklarında düşünmüyorlar.

Suat Yıldırım

Kendilerine nasihat edildiğinde uyarmaları dikkate almazlar.

Süleyman Ateş

Kendilerine öğüt verilse öğüt almıyorlar.

وَإِذَا رَأَوْا۟ ءَايَةًۭ يَسْتَسْخِرُونَ ﴿١٤﴾

Ve bir delil gördüler mi alay etmeye kalkarlar.

Alİ Bulaç

Bir ayet (mucize) gördüklerinde de, alay konusu edinip eğleniyorlar.

Çeviriyazı

veiẕâ raev âyetey yestesḫirûn.

Diyanet İşleri

Bir mucize gördüklerinde onu eğlenceye alırlar.

Diyanet Vakfı

Bir mucize görseler alay ederler.

Edip Yüksel

Bir delil gördüklerinde onu alaya alıyorlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir mucize gördükleri zaman da eğlenceye alıyorlar.

Öztürk

Bir ayetle yüzyüze geldiklerinde, dudak büküp eğleniyorlar.

Suat Yıldırım

Gerçeği gösteren bir delil veya bir mûcize görseler, başkalarını da onunla alay etmeye çağırır ve “Bu, derler, besbelli bir sihir! Demek biz öldükten, hem de çürümüş kemik ve toz toprak haline geldikten sonra, biz mi dirilecek mişiz! Gelmiş geçmiş babalarımız ve dedelerimiz de mi dirilecekler!”

Süleyman Ateş

Bir mu'cize görseler, alay ediyorlar.

وَقَالُوٓا۟ إِنْ هَٰذَآ إِلَّا سِحْرٌۭ مُّبِينٌ ﴿١٥﴾

Ve derler ki: Bu, ancak apaçık bir büyüden başka bir şey değil.

Alİ Bulaç

\"Bu, açıkça bir büyüden başkası değildir\" dediler.

Çeviriyazı

veḳâlû in hâẕâ illâ siḥrum mübîn.

Diyanet İşleri

\"Bu apaçık bir sihirdir; öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman, önceki babalarımız yahut biz mi dirileceğiz?\" derler.

Diyanet Vakfı

Bu ancak açık bir büyüdür, derler.

Edip Yüksel

Derler, \"Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve diyorlar ki: \"Bu apaçık büyüden başka bir şey değildir.\"

Öztürk

Şöyle dediler: \"Bu, apaçık bir büyüden başka şey değildir.\"

Suat Yıldırım

Gerçeği gösteren bir delil veya bir mûcize görseler, başkalarını da onunla alay etmeye çağırır ve “Bu, derler, besbelli bir sihir! Demek biz öldükten, hem de çürümüş kemik ve toz toprak haline geldikten sonra, biz mi dirilecek mişiz! Gelmiş geçmiş babalarımız ve dedelerimiz de mi dirilecekler!”

Süleyman Ateş

Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değildir. diyorlar.

أَءِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًۭا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَبْعُوثُونَ ﴿١٦﴾

Ölüp toprak ve kemik olduktan sonra mı diriltileceğiz biz.

Alİ Bulaç

\"Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?\"

Çeviriyazı

eiẕâ mitnâ vekünnâ türâbev ve`iżâmen einnâ lemeb`ûŝûn.

Diyanet İşleri

\"Bu apaçık bir sihirdir; öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman, önceki babalarımız yahut biz mi dirileceğiz?\" derler.

Diyanet Vakfı

\"Gerçekten biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, diriltileceğiz?\"

Edip Yüksel

\"Ölüp, toprak ve kemik olduktan sonra mı, biz mi diriltilecekmişiz?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman mı biz tekrar dirilecekmişiz?\"

Öztürk

\"Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı? Biz gerçekten diriltilecek miyiz?\"

Suat Yıldırım

Gerçeği gösteren bir delil veya bir mûcize görseler, başkalarını da onunla alay etmeye çağırır ve “Bu, derler, besbelli bir sihir! Demek biz öldükten, hem de çürümüş kemik ve toz toprak haline geldikten sonra, biz mi dirilecek mişiz! Gelmiş geçmiş babalarımız ve dedelerimiz de mi dirilecekler!”

Süleyman Ateş

Yani biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, biz mi diriltilecek mişiz?

أَوَءَابَآؤُنَا ٱلْأَوَّلُونَ ﴿١٧﴾

Önceki atalarımız da mı diriltilecekler?

Alİ Bulaç

\"Veya önceki atalarımız da mı?\"

Çeviriyazı

eveâbâüne-l'evvelûn.

Diyanet İşleri

\"Bu apaçık bir sihirdir; öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman, önceki babalarımız yahut biz mi dirileceğiz?\" derler.

Diyanet Vakfı

\"İlk atalarımızda mı (diriltilecek)?\"

Edip Yüksel

\"Hatta bizden önceki atalarımız da mı?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Önceki atalarımız da mı?..\"

Öztürk

\"Önceki atalarımız da mı?\"

Suat Yıldırım

Gerçeği gösteren bir delil veya bir mûcize görseler, başkalarını da onunla alay etmeye çağırır ve “Bu, derler, besbelli bir sihir! Demek biz öldükten, hem de çürümüş kemik ve toz toprak haline geldikten sonra, biz mi dirilecek mişiz! Gelmiş geçmiş babalarımız ve dedelerimiz de mi dirilecekler!”

Süleyman Ateş

Evvelki atalarımız da mı?

قُلْ نَعَمْ وَأَنتُمْ دَٰخِرُونَ ﴿١٨﴾

De ki: Evet ve siz horhakir bir halde dirileceksiniz.

Alİ Bulaç

De ki: \"Evet, üstelik boyun bükmüş kimseler olarak (diriltileceksiniz).”

Çeviriyazı

ḳul ne`am veentüm dâḫirûn.

Diyanet İşleri

De ki: \"Evet hem de zelil ve hakir olarak.\"

Diyanet Vakfı

De ki: Evet, hem de hor ve hakir olarak (diriltileceksiniz).

Edip Yüksel

De ki, \"Evet, hem de horlanarak.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: \"Evet, hem de sizler çok aşağılanmış olarak (dirileceksiniz).\"

Öztürk

De ki: \"Evet! Ve, siz de! Aşağılanmış, ezilmiş olarak.\"

Suat Yıldırım

De ki: “Evet, diriltilecek, hem de zelil ve perişan bir vaziyette diriltileceksiniz!

Süleyman Ateş

De ki: \"Evet siz aşağılanarak (diriltileceksiniz)!\"

فَإِنَّمَا هِىَ زَجْرَةٌۭ وَٰحِدَةٌۭ فَإِذَا هُمْ يَنظُرُونَ ﴿١٩﴾

Gerçekten de ancak bir tek bağrıştan ibarettir de birdenbire görüverirler ki dirilmişler.

Alİ Bulaç

İşte o, yalnızca bir tek çığlıktan ibarettir; artık kendileri (diriltilmiş olarak) bakıp duruyorlar.

Çeviriyazı

feinnemâ hiye zecratüv vâḥidetün feiẕâ hüm yenżurûn.

Diyanet İşleri

Tek bir çığlık. Hemen bakıp kalırlar.

Diyanet Vakfı

O (diriltme) korkunç. bir sesten ibaret olacak, o anda hemen onların gözleri açılıp etrafa bakacaklar.

Edip Yüksel

O, bir tek dokunmadır. O zaman (kalkıp) bakınırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü O (sura üfürmek) zorlu bir kumandadan ibarettir ki, derhal onların gözleri açılıverir.

Öztürk

Müthiş bir komut sesidir O. Onlar öylece bakakalacaklar.

Suat Yıldırım

Bu iş için sadece bir tek emir yeter! Bir de bakarsınız ki hepsi dirilmiş, etraflarına bakınıyorlar.

Süleyman Ateş

O (iş) sadece korkunç bir sesten ibarettir: Hemen onlar (diriltilmiş olarak) bakıyorlardır.

وَقَالُوا۟ يَٰوَيْلَنَا هَٰذَا يَوْمُ ٱلدِّينِ ﴿٢٠﴾

Ve yazıklar olsun bize derler, işte bugün, ceza günü.

Alİ Bulaç

Derler ki: \"Eyvahlar bize; bu, din günüdür.\"

Çeviriyazı

veḳâlû yâ veylenâ hâẕâ yevmü-ddîn.

Diyanet İşleri

Şöyle derler: \"Vay bize! İşte bu ceza günüdür.\"

Diyanet Vakfı

(Durumu gören kafirler:) Eyvah bize! Bu ceza günüdür, derler.

Edip Yüksel

\"Vay halimize!\" derler, \"Bu Yargı Günüdür.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Eyvah bizlere! İşte bu hesap günüdür.\" derler.

Öztürk

Şöyle derler: \"Vay başımıza! Din günüdür bu!\"

Suat Yıldırım

“Eyvah, bize!” derler, “İşte bize bahsedilen hesap günü!”

Süleyman Ateş

Vah bize, bu ceza günüdür! dediler.

هَٰذَا يَوْمُ ٱلْفَصْلِ ٱلَّذِى كُنتُم بِهِۦ تُكَذِّبُونَ ﴿٢١﴾

İşte bugün, sizin yalanlayıp durduğunuz ayırt ediş günü.

Alİ Bulaç

\"Bu, sizin yalanladığınız (mü'mini kafirden, haklıyı haksızdan) ayırma günüdür.\"

Çeviriyazı

hâẕâ yevmü-lfaṣli-lleẕî küntüm bihî tükeẕẕibûn.

Diyanet İşleri

Onlara: \"İşte bu, yalanladığınız hüküm günüdür\" denir.

Diyanet Vakfı

İşte bu; yalanlamış olduğunuz hüküm günüdür.

Edip Yüksel

Bu, sizin yalanlamış olduğunuz karar günüdür.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Onlara): \"İşte bu, sizin yalanlamakta olduğunuz (iyi ve kötüyü) ayırt etme günüdür\" denir.

Öztürk

O yalanlayıp durduğunuz ayrım günüdür bu.

Suat Yıldırım

Melekler de: “Evet, evet bu, sizin yalan saydığınız hüküm günüdür!” derler.

Süleyman Ateş

Bu, yalanlamakta olduğunuz hüküm günüdür!

۞ ٱحْشُرُوا۟ ٱلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ وَأَزْوَٰجَهُمْ وَمَا كَانُوا۟ يَعْبُدُونَ ﴿٢٢﴾

Toplayın bir araya zulmedenleri, onlara eş olanları ve kulluk ettikleri şeyleri.

Alİ Bulaç

\"Zulmedenleri, eşlerini ve taptıklarını biraraya getirip toplayın.\"

Çeviriyazı

uḥşürü-lleẕîne żalemû veezvâcehüm vemâ kânû ya`büdûn.

Diyanet İşleri

İlgililere şöyle emredilir: \"Zulmedenleri, onlarla işbirliği edenleri ve Allah'ı bırakıp da taptıklarını derleyin. Onları cehennem yoluna koyun.\"

Diyanet Vakfı

(Allah, meleklerine emreder:) \"Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve tapmış olduklarını toplayın\".

Edip Yüksel

Zalimleri toplayın. Eşlerini ve,

Elmalılı Hamdi Yazır

Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata (cehennem köprüsüne) doğru.

Öztürk

Toplayın o zulmedenleri; eşlerini de. O tapınıp durmuş olduklarını da toplayın:

Suat Yıldırım

Yüce Allah meleklere şöyle emreder: “O zalim müşrikleri, yoldaşlarını ve Allah'tan başka putlaştırdıkları nesneleri toplayın ve hepsini doğru cehenneme sevk edin! Hem tutuklayın onları, çünkü sorguya çekilecekler!” [17,97]

Süleyman Ateş

(Yüce Allah meleklerine emreder): \"Toplayın o zalimleri, onların eşlerini ve taptıklarını.\"

مِن دُونِ ٱللَّهِ فَٱهْدُوهُمْ إِلَىٰ صِرَٰطِ ٱلْجَحِيمِ ﴿٢٣﴾

Allah'ı bırakıp da, hepsine de o koca cehennemin yolunu gösterin.

Alİ Bulaç

\"Allah'tan başka (taptıklarını); artık onları cehennemin yoluna yöneltip götürün.\"

Çeviriyazı

min dûni-llâhi fehdûhüm ilâ ṣirâṭi-lceḥîm.

Diyanet İşleri

İlgililere şöyle emredilir: \"Zulmedenleri, onlarla işbirliği edenleri ve Allah'ı bırakıp da taptıklarını derleyin. Onları cehennem yoluna koyun.\"

Diyanet Vakfı

\"Allah'tan başka. Onlara cehennemin yolunu gösterin\".

Edip Yüksel

ALLAH'tan başka taptıklarını... Onlara cehennemin yolunu gösterin.

Elmalılı Hamdi Yazır

Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata (cehennem köprüsüne) doğru.

Öztürk

Allah'tan başka tapınmış olduklarını. Sürün onları cehennemin yoluna.

Suat Yıldırım

Yüce Allah meleklere şöyle emreder: “O zalim müşrikleri, yoldaşlarını ve Allah'tan başka putlaştırdıkları nesneleri toplayın ve hepsini doğru cehenneme sevk edin! Hem tutuklayın onları, çünkü sorguya çekilecekler!” [17,97]

Süleyman Ateş

Allah'tan başka. Onları cehennemin yoluna götürün!

وَقِفُوهُمْ ۖ إِنَّهُم مَّسْـُٔولُونَ ﴿٢٤﴾

Ve durdurun onları, şüphe yok ki sorulacak onlardan.

Alİ Bulaç

\"Ve onları durdurup-tutuklayın, çünkü sorguya çekileceklerdir.\"

Çeviriyazı

veḳifûhüm innehüm mes'ûlûn.

Diyanet İşleri

\"Onları durdurun; çünkü kendilerinden daha da sorulacaktır.\"

Diyanet Vakfı

\"Onları tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler!

Edip Yüksel

Ve durdurun onları; sorguya çekileceklerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve durdurun onları, çünkü sorguya çekilecekler.

Öztürk

Durdurun onları, çünkü hepsi sorguya çekilecekler.

Suat Yıldırım

Yüce Allah meleklere şöyle emreder: “O zalim müşrikleri, yoldaşlarını ve Allah'tan başka putlaştırdıkları nesneleri toplayın ve hepsini doğru cehenneme sevk edin! Hem tutuklayın onları, çünkü sorguya çekilecekler!” [17,97]

Süleyman Ateş

Durdurun onları, çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.

مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ ﴿٢٥﴾

Ne oldu size de yardım etmiyorsunuz birbirinize?

Alİ Bulaç

(Onlara seslenilir:) \"Ne oluyor size, birbirinizle (dünyada olduğu gibi) yardımlaşmıyorsunuz?\"

Çeviriyazı

mâ leküm lâ tenâṣarûn.

Diyanet İşleri

Şöyle sorulur: \"Size ne oldu ki birbirinizle yardımlaşmıyorsunuz?\"

Diyanet Vakfı

Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz?

Edip Yüksel

\"Neden bir birinize yardım etmiyorsunuz?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Onlara): \"Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?\" (denilir.)

Öztürk

Neniz var da birbirinize yardım etmiyorsunuz?

Suat Yıldırım

Ne oldu size, neden birbirinize yardım etmiyorsunuz?

Süleyman Ateş

Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz?

بَلْ هُمُ ٱلْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ ﴿٢٦﴾

Hayır, bugün onlar, tamamıyla teslim olmuşlardır.

Alİ Bulaç

Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır.

Çeviriyazı

bel hümü-lyevme müsteslimûn.

Diyanet İşleri

Hayır; bugün onların hepsi teslim olmuşlardır.

Diyanet Vakfı

Evet, onlar o gün zilletle boyun eğeceklerdir.

Edip Yüksel

Hayır, o gün tümüyle teslim olmuşlardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır.

Öztürk

Edemezler! Bugün hepsi teslim bayrağını çekmiş durumdadır.

Suat Yıldırım

Doğrusu bugün onlar birbirini yardımdan mahrum bırakıp azaba teslim etmişler, acz içinde kıvranmaktadırlar.

Süleyman Ateş

(Başları öne eğik, utançtan yüzleri kızarmış. Cevap verecek durumda değillerdir). Hayır, onlar o gün teslim olmuşlardır.

وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍۢ يَتَسَآءَلُونَ ﴿٢٧﴾

Ve bir kısmı, bir kısmına yönelir de, birbirlerini sorumlu sayarlar.

Alİ Bulaç

Kimi kimine yönelmiş olarak birbirlerine soruyorlar:

Çeviriyazı

veaḳbele ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍiy yetesâelûn.

Diyanet İşleri

Birbirlerine dönüp soruşurlar.

Diyanet Vakfı

(İşte bu duruma düştükleri vakit) onlardan bir kısmı, diğerlerine yönelir, birbirlerini sorumlu tutmaya çalışırlar.

Edip Yüksel

Dönüp birbirlerini sorgularlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, birbirine dönmüş soruşuyorlar.

Öztürk

Birbirlerine dönerek bir şeyler sorup duruyorlar.

Suat Yıldırım

Birbirlerine dönüp itham ederek karşılıklı soru yöneltirler. [40,47-48; 34,31-33]

Süleyman Ateş

Birbirlerine döndüler, soruyorlar.

قَالُوٓا۟ إِنَّكُمْ كُنتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ ٱلْيَمِينِ ﴿٢٨﴾

Gerçekten de derler, siz sağımızdan çıkagelir, iyilik ediyor görünürdünüz bize.

Alİ Bulaç

\"Gerçekten sizler bize sağdan (sağ duyudan ve haktan) yana gelip yanaşıyordunuz.\" derler.

Çeviriyazı

ḳâlû inneküm küntüm te'tûnenâ `ani-lyemîn.

Diyanet İşleri

İleri gelenlerine: \"Doğrusu siz bize sureti hakdan görünürdünüz\" derler.

Diyanet Vakfı

(Uyanlar, uydukları adamlara:) Siz bize sağdan gelirdiniz (sureti haktan görünürdünüz) derler.

Edip Yüksel

\"Siz bize sağ yanımızdan yaklaşıyordunuz,\" derler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar: \"Siz bize (uğurlu görünerek) sağdan gelir dururdunuz\" derler.

Öztürk

Dediler: \"Siz bize sağ taraftan geliyordunuz.\"

Suat Yıldırım

Tâbi olanlar önderlerine: “Siz, derler, bize (en çok önem verdiğimiz taraftan), sağ cihetten gelir, ısrarla size tâbi olmamızı isterdiniz?”

Süleyman Ateş

(Uyanlar, uydukları adamlara) Dediler ki: \"Siz bize sağdan gelir(güvendiğimiz yandan bize sokulup vesvese verir)diniz.\"

قَالُوا۟ بَل لَّمْ تَكُونُوا۟ مُؤْمِنِينَ ﴿٢٩﴾

Hayır derler öbürleri, siz inanmamıştınız.

Alİ Bulaç

(Diğerleri de:) \"Hayır\" derler. \"Zaten sizler mü'min kimseler değildiniz.\"

Çeviriyazı

ḳâlû bel lem tekûnû mü'minîn.

Diyanet İşleri

Onlar da şöyle derler: \"Hayır; siz inanmış kimseler değildiniz.\"

Diyanet Vakfı

(Ötekiler de:) \"Bilakis, derler, siz inanan kimseler değildiniz\".

Edip Yüksel

Derler ki, \"Aslında siz inanmış kimseler değildiniz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(İleri gelenler de) derler ki: \"Hayır, siz inanmamıştınız.\"

Öztürk

Ötekiler dediler: \"Hayır, siz zaten inanmıyordunuz?\"

Suat Yıldırım

“Hayır, bilakis! derler öbürleri, siz zaten iman eden kimseler değildiniz. Hem bizim, sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu ki! Bilakis, siz azgın bir gürûh idiniz!”“Ne dersek boş! Artık Rabbimizin azap hükmü hakkımızda kesinleşti. Biz hak ettiğimiz cezayı mutlaka tadacağız. Evet, sizi biz kışkırttık, çünkü biz de azmış durumdaydık.”

Süleyman Ateş

(Ötekiler de): \"Hayır, dediler, zaten siz kendiniz inanan insanlar değildiniz.\"

وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُم مِّن سُلْطَٰنٍۭ ۖ بَلْ كُنتُمْ قَوْمًۭا طَٰغِينَ ﴿٣٠﴾

Ve size karşı bir gücümüzkuvvetimiz yoktu bizim, hayır, siz azgın kişilerdiniz.

Alİ Bulaç

\"Bizim üzerinizde zorlayıcı hiçbir gücümüz yoktu; hayır siz (kendiniz) azgın bir kavimdiniz.\"

Çeviriyazı

vemâ kâne lenâ `aleyküm min sülṭân. bel küntüm ḳavmen ṭâgîn.

Diyanet İşleri

\"Bizim sizin üstünüzde bir nüfuzumuz yoktu. Bilakis, azmış bir millettiniz.\"

Diyanet Vakfı

\"Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu. Fakat siz kendiniz azgın bir toplum idiniz.\"

Edip Yüksel

\"Bizim sizin üzerinizde her hangi bir gücümüz yoktu. Aksine siz azmış bir topluluktunuz.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Bizim de size karşı bir gücümüz yoktu. Fakat siz azmış bir kavimdiniz.\"

Öztürk

\"Bizim size karşı bir sultamız yoktu. İşin esası şu ki siz azmış bir topluluktunuz.\"

Suat Yıldırım

“Hayır, bilakis! derler öbürleri, siz zaten iman eden kimseler değildiniz. Hem bizim, sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu ki! Bilakis, siz azgın bir gürûh idiniz!”“Ne dersek boş! Artık Rabbimizin azap hükmü hakkımızda kesinleşti. Biz hak ettiğimiz cezayı mutlaka tadacağız. Evet, sizi biz kışkırttık, çünkü biz de azmış durumdaydık.”

Süleyman Ateş

Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu. Siz kendiniz azgın bir toplum idiniz.

فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَآ ۖ إِنَّا لَذَآئِقُونَ ﴿٣١﴾

O yüzden de Rabbimizin, bize söylediği söz, gerçekleşti, şüphe yok ki azabı tadacağız elbet.

Alİ Bulaç

\"Böylece Rabbimiz'in sözü (yıkım ve azap va'di) üzerimize hak oldu. Şüphesiz, (azabı) tadıcılarız.\"

Çeviriyazı

feḥaḳḳa `aleynâ ḳavlü rabbinâ. innâ leẕâiḳûn.

Diyanet İşleri

\"Bu sebeple, Rabbimizin sözü aleyhimizde gerçekleşti. şüphesiz azabı tadacağız.\"

Diyanet Vakfı

\"Onun için Rabbimizin hükmü bize hak oldu. Biz (hak ettiğimiz cezayı) mutlaka tadacağız.\"

Edip Yüksel

\"Rabbimizin hakkımızdaki sözü gerçekleşti, artık tadacağız.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Onun için üzerimize Rabbimizin azab sözü hak oldu. Şüphesiz azabımızı tadacağız.\"

Öztürk

\"Rabbimizin sözü üzerimize hak oldu. Tadacağımızı elbette tadacağız.\"

Suat Yıldırım

“Hayır, bilakis! derler öbürleri, siz zaten iman eden kimseler değildiniz. Hem bizim, sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu ki! Bilakis, siz azgın bir gürûh idiniz!”“Ne dersek boş! Artık Rabbimizin azap hükmü hakkımızda kesinleşti. Biz hak ettiğimiz cezayı mutlaka tadacağız. Evet, sizi biz kışkırttık, çünkü biz de azmış durumdaydık.”

Süleyman Ateş

Artık Rabbimizin sözü bize hak oldu. Biz (hak ettiğimiz cezayı mutlaka) tadacağız!

فَأَغْوَيْنَٰكُمْ إِنَّا كُنَّا غَٰوِينَ ﴿٣٢﴾

Gerçekten sizi azdırdık biz, şüphe yok ki biz de azmıştık.

Alİ Bulaç

\"Evet, sizi azdırdık, çünkü biz de azgın kimselerdik.\"

Çeviriyazı

feagveynâküm innâ künnâ gâvîn.

Diyanet İşleri

\"Sizi biz azdırmıştık, çünkü kendimiz azgındık\".

Diyanet Vakfı

\"Biz sizi azdırdık. Çünkü kendimiz de azmıştık.\"

Edip Yüksel

\"Biz azmıştık. Sizi de azdırdık.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Evet biz, sizi kışkırttık. Çünkü biz azgındık.\"

Öztürk

\"Sizi saptırıp azdırmıştık. Çünkü biz de sapıp azmış kişilerdik.\"

Suat Yıldırım

“Hayır, bilakis! derler öbürleri, siz zaten iman eden kimseler değildiniz. Hem bizim, sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu ki! Bilakis, siz azgın bir gürûh idiniz!”“Ne dersek boş! Artık Rabbimizin azap hükmü hakkımızda kesinleşti. Biz hak ettiğimiz cezayı mutlaka tadacağız. Evet, sizi biz kışkırttık, çünkü biz de azmış durumdaydık.”

Süleyman Ateş

Sizi azdırdık, çünkü biz kendimiz azmıştık(siz de bize uyunca azmış oldunuz).

فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍۢ فِى ٱلْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ ﴿٣٣﴾

Hiç şüphe yok ki bugün onlar, azapta ortaktırlar.

Alİ Bulaç

Artık o gün onlar azapta ortaktırlar.

Çeviriyazı

feinnehüm yevmeiẕin fi-l`aẕâbi müşterikûn.

Diyanet İşleri

O gün hepsi azabda birleşirler.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz o gün onlar azapta ortaktırlar.

Edip Yüksel

Böylece, o gün onlar azabta ortaktırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

O halde hepsi o gün azabda ortaktırlar.

Öztürk

Onlar o gün azap içinde ortaklık kurmuşlardır.

Suat Yıldırım

O halde o gün hepsi azap çekmekte müşterektirler.

Süleyman Ateş

O gün onlar azab (çekme)de ortaktırlar.

إِنَّا كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِٱلْمُجْرِمِينَ ﴿٣٤﴾

Şüphe yok ki biz, suçlulara böyle yaparız işte.

Alİ Bulaç

Doğrusu Biz, suçlu-günahkarlara böyle yaparız.

Çeviriyazı

innâ keẕâlike nef`alü bilmücrimîn.

Diyanet İşleri

Doğrusu suçlulara böyle yaparız.

Diyanet Vakfı

İşte biz, suçlulara böyle yaparız.

Edip Yüksel

Biz suçlulara böyle yaparız.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte biz günahkarlara böyle yaparız.

Öztürk

İşte böyle yaparız biz suçlulara/günahkârlara.

Suat Yıldırım

İşte Biz suçlulara böyle davranırız.

Süleyman Ateş

İşte biz, suçlulara böyle yaparız.

إِنَّهُمْ كَانُوٓا۟ إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ ﴿٣٥﴾

Şüphe yok ki onlara Allah'tan başka yoktur tapacak dendi mi ululanmaya kalkışırlardı.

Alİ Bulaç

Çünkü onlara: \"Allah'tan başka İlah yoktur\" denildiği zaman, büyüklük taslarlardı.

Çeviriyazı

innehüm kânû iẕâ ḳîle lehüm lâ ilâhe ille-llâhü yestekbirûn.

Diyanet İşleri

Onlara: \"Allah'tan başka tanrı yoktur\" denildiği zaman şüphesiz büyüklenirler.

Diyanet Vakfı

Çünkü onlara: Allah'tan başka tanrı yoktur, denildiği zaman kibirle direnirlerdi.

Edip Yüksel

Kendilerine \"La ilahe illa ALLAH\" denildiğinde büyükleniyorlardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü onlar, kendilerine: \"Allah'tan başka ilâh yoktur\" denildiği zaman kafa tutuyorlardı.

Öztürk

Onlar, kendilerine, \"Allah'tan başka ilah yoktur\" dendiğinde, kibirleniyorlardı.

Suat Yıldırım

Çünkü onlara “Allah'tan başka ilah yok!” denildiğinde, kibirlenip kafa tutarlar ve: “Deli bir şairin sözüne bakarak hiç biz ilahlarımızı bırakır mıyız, olacak iş mi bu?” derlerdi.

Süleyman Ateş

Çünkü onlara: \"Allah'tan başka tanrı yoktur!\" dendiği zaman büyüklük taslarlardı.

وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُوٓا۟ ءَالِهَتِنَا لِشَاعِرٍۢ مَّجْنُونٍۭ ﴿٣٦﴾

Ve biz derlerdi, deli bir şair için mabutlarımızı bırakalım mı?

Alİ Bulaç

Ve derlerdi ki: \"Biz, ünlenmiş bir şair için ilahlarımızı terk mi edeceğiz?\"

Çeviriyazı

veyeḳûlûne einnâ letârikû âlihetinâ lişâ`irim mecnûn.

Diyanet İşleri

\"Deli bir şair yüzünden tanrılarımızı mı bırakalım?\" derlerdi.

Diyanet Vakfı

\"Mecnun bir şair için biz tanrılarımızı bırakacak mıyız?\" derlerdi.

Edip Yüksel

\"Tanrılarımızı deli bir şair için mi terkedeceğiz?\" diyorlardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve: \"Biz, hiçbir mecnun (deli) şair için ilâhlarımızı bırakır mıyız?\" diyorlardı.

Öztürk

Ve şöyle diyorlardı: \"Mecnun bir şair yüzünden ilahlarımızı mı terk edeceğiz?\"

Suat Yıldırım

Çünkü onlara “Allah'tan başka ilah yok!” denildiğinde, kibirlenip kafa tutarlar ve: “Deli bir şairin sözüne bakarak hiç biz ilahlarımızı bırakır mıyız, olacak iş mi bu?” derlerdi.

Süleyman Ateş

Cinlenmiş bir şair için biz tanrılarımızı mı terk edeceğiz? derlerdi.

بَلْ جَآءَ بِٱلْحَقِّ وَصَدَّقَ ٱلْمُرْسَلِينَ ﴿٣٧﴾

Hayır, o, gerçeği getirmiştir ve peygamberlerin gerçek olduğunu bildirmiştir.

Alİ Bulaç

Hayır, o, hakkı getirmiş ve gönderilen (elçi)leri de doğrulamıştı.

Çeviriyazı

bel câe bilḥaḳḳi veṣaddeḳa-lmürselîn.

Diyanet İşleri

Hayır; o, gerçeği getirmiş ve peygamberleri doğrulamıştı.

Diyanet Vakfı

Hayır! O, gerçeği getirdi ve peygamberleri de doğruladı.

Edip Yüksel

Doğrusu, o, gerçeği getirmiş ve elçileri doğrulamıştır. Yine O diriltecektir. O her türlü yaratmayı bilendir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır o, hak ile geldi ve bütün peygamberleri tasdik etti.

Öztürk

Hayır, öyle değil! O, hakkı getirmişti. Diğer peygamberleri de tasdik etmişti.

Suat Yıldırım

Hayır! o deli değildir. O size gerçeğin ta kendisini getiren ve bütün peygamberleri tasdik eden bir resuldür. [41,433; 21,92]

Süleyman Ateş

Hayır, o (ne şairdi, ne mecnun. O) gerçeği getirmiş ve elçileri de doğrulamıştı.

إِنَّكُمْ لَذَآئِقُوا۟ ٱلْعَذَابِ ٱلْأَلِيمِ ﴿٣٨﴾

Hiç şüphe yok ki o elemli azabı tadacaksınız elbet.

Alİ Bulaç

Şüphesiz, siz, acı azabı tadıcılarsınız.\"

Çeviriyazı

inneküm leẕâiḳu-l`aẕâbi-l'elîm.

Diyanet İşleri

Şüphesiz siz can yakıcı azabı tadacaksınız.

Diyanet Vakfı

Kuşkusuz siz acı azabı tadacaksınız.

Edip Yüksel

Siz elbette acı azabı tadacaksınız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Elbette siz o acı azabı tadacaksınız.

Öztürk

Yemin olsun, siz o acıklı azabı mutlaka tadacaksınız!

Suat Yıldırım

Siz yarın âhirette elbette o acı azabı tadacaksınız. Ama aslında siz sadece yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz (yoksa size bundan fazla bir azap verilmeyecek).

Süleyman Ateş

Siz acı azabı tadacaksınız!

وَمَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٣٩﴾

Ve ancak yaptığınız neyse onun karşılığı olarak cezalanacaksınız.

Alİ Bulaç

Yaptıklarınızdan başkasıyla cezalandırılmayacaksınız.

Çeviriyazı

vemâ tüczevne illâ mâ küntüm ta`melûn.

Diyanet İşleri

Yaptığınızdan başka birşeyle cezalanmayacaksınız.

Diyanet Vakfı

Çekeceğiniz ceza yapmakta olduğunuzdan başka bir şeyin cezası değildir.

Edip Yüksel

Sadece yapmış olduklarınızın karşılığını görüyorsunuz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bununla beraber başka değil, hep yaptığınız amellerinizle cezalandırılacaksınız.

Öztürk

Ve yalnız, yapıp ettiklerinizin karşılığıyla cezalandırılacaksınız.

Suat Yıldırım

Siz yarın âhirette elbette o acı azabı tadacaksınız. Ama aslında siz sadece yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz (yoksa size bundan fazla bir azap verilmeyecek).

Süleyman Ateş

Sadece yaptığınız (işler)le cezalanıyorsunuz!

إِلَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلْمُخْلَصِينَ ﴿٤٠﴾

Ancak ihlasa eren Allah kulları müstesna.

Alİ Bulaç

Ancak muhlis olan kullar başka.

Çeviriyazı

illâ `ibâde-llâhi-lmuḫleṣîn.

Diyanet İşleri

Ancak Allah'a içten bağlı kullar bunun dışındadır.

Diyanet Vakfı

(Bu azaptan) Ancak Allah'ın halis kulları istisna edilecek.

Edip Yüksel

Kendilerini sadece ALLAH'a adamış kulları hariç.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sadece Allah'ın ihlaslı kulları müstesnadır.

Öztürk

Allah'ın içtenliğe erdirilmiş temiz kulları başkadır.

Suat Yıldırım

(Lâkin Allah'ın) ihlasa erdirdiği kulları, yaptıklarının mükâfatını, kat kat fazlasıyla alacaklardır. [103;1-3; 95,4-6; 19,71-72; 74,38]

Süleyman Ateş

Ancak Allah'ın halis kulları bu cezanın dışındadır.

أُو۟لَٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌۭ مَّعْلُومٌۭ ﴿٤١﴾

Öyle kişilerdir onlar ki onlaradır malum rızık.

Alİ Bulaç

İşte onlar; onlar için bilinen bir rızık vardır.

Çeviriyazı

ülâike lehüm rizḳum ma`lûm.

Diyanet İşleri

İşte bildirilen rızık ve meyveler onlaradır. Nimet cennetlerinde, karşılıklı tahtlar üzerinde kendilerine ikram olunur.

Diyanet Vakfı

Bunlar için bilinen bir rızık vardır.

Edip Yüksel

Onlar bilinen bir rızkı haketmişlerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte onlar için belli bir rızık vardır.

Öztürk

Onlar için belirlenmiş bir rızık vardır.

Suat Yıldırım

Onların, tarife hacet olmayan, her yönden mükemmel bir nasipleri vardır, onlara meyveler vardır. Ve onlar hep izzet ve ikramla ağırlanırlar.

Süleyman Ateş

Onlar için bilinen bir rızık vardır.

فَوَٰكِهُ ۖ وَهُم مُّكْرَمُونَ ﴿٤٢﴾

Yemişler ve onlar, büyük derecelere nail olanlardır.

Alİ Bulaç

Çeşitli-meyveler. Onlar ikram görenlerdir.

Çeviriyazı

fevâkih. vehüm mükramûn.

Diyanet İşleri

İşte bildirilen rızık ve meyveler onlaradır. Nimet cennetlerinde, karşılıklı tahtlar üzerinde kendilerine ikram olunur.

Diyanet Vakfı

(Türlü türlü) meyveler vardır. Ve onlar ağırlanırlar.

Edip Yüksel

Meyvelerle ağırlanacaklardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Meyveler (vardır), Naîm cennetlerinde onlara hep ikram edilir.

Öztürk

Çeşit çeşit meyveler vardır. İkramla karşılanan kişilerdir onlar.

Suat Yıldırım

Onların, tarife hacet olmayan, her yönden mükemmel bir nasipleri vardır, onlara meyveler vardır. Ve onlar hep izzet ve ikramla ağırlanırlar.

Süleyman Ateş

(Türlü türlü) Meyvalar. Ve onlar ağırlanırlar.

فِى جَنَّٰتِ ٱلنَّعِيمِ ﴿٤٣﴾

Ebedi Naim cennetlerinde.

Alİ Bulaç

Nimetlerle donatılmış (naim) cennetlerde.

Çeviriyazı

fî cennâti-nne`îm.

Diyanet İşleri

İşte bildirilen rızık ve meyveler onlaradır. Nimet cennetlerinde, karşılıklı tahtlar üzerinde kendilerine ikram olunur.

Diyanet Vakfı

Naim cennetlerinde.

Edip Yüksel

Nimet cennetlerinde.

Elmalılı Hamdi Yazır

Meyveler (vardır), Naîm cennetlerinde onlara hep ikram edilir.

Öztürk

Nimetlerle dolu cennetlerdedirler.

Suat Yıldırım

Naim cennetlerinde, karşılıklı tahtlar üzerinde otururlar. Kaynağından taze doldurulmuş, berrak mı berrak, içenlere pek hoş gelen, içinde zararlı ve sersemletici şey olmayan, sarhoş da etmeyen içecekler, dolu dolu kadehlerle etraflarında fır dönen hizmetçiler tarafından ikram edilir. [56,17-19; 78,34]

Süleyman Ateş

Ni'met cennetlerinde.

عَلَىٰ سُرُرٍۢ مُّتَقَٰبِلِينَ ﴿٤٤﴾

Karşılıklı tahtlara otururlar.

Alİ Bulaç

Birbirlerine karşı, tahtlar üzerinde (otururlar).

Çeviriyazı

`alâ sürurim müteḳâbilîn.

Diyanet İşleri

İşte bildirilen rızık ve meyveler onlaradır. Nimet cennetlerinde, karşılıklı tahtlar üzerinde kendilerine ikram olunur.

Diyanet Vakfı

Tahtlar üzerinde karşılıklı otururlar.

Edip Yüksel

Karşılıklı koltuklar üzerinde.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Onlar) Karşılıklı tahtlar üzerindedirler.

Öztürk

Karşılıklı koltuklar üzerindedirler.

Suat Yıldırım

Naim cennetlerinde, karşılıklı tahtlar üzerinde otururlar. Kaynağından taze doldurulmuş, berrak mı berrak, içenlere pek hoş gelen, içinde zararlı ve sersemletici şey olmayan, sarhoş da etmeyen içecekler, dolu dolu kadehlerle etraflarında fır dönen hizmetçiler tarafından ikram edilir. [56,17-19; 78,34]

Süleyman Ateş

Tahtlar üzerinde, karşılıklı otururlar.

يُطَافُ عَلَيْهِم بِكَأْسٍۢ مِّن مَّعِينٍۭ ﴿٤٥﴾

Kaynakları meydanda, akıp duran şarap ırmaklarından taslar sunulur onlara.

Alİ Bulaç

Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerinde dolaşılır.

Çeviriyazı

yüṭâfü `aleyhim bike'sim mim me`în.

Diyanet İşleri

Baş ağrısı vermeyen, sarhoş etmeyen, içenlere zevk bahşeden bembeyaz bir kaynaktan doldurulmuş kadehler sunulur.

Diyanet Vakfı

Onlara pınardan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.

Edip Yüksel

Onlara pınarlardan doldurulmuş kadehler sunulur.

Elmalılı Hamdi Yazır

İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır.

Öztürk

Kaynaktan doldurulmuş kadehler dolandırılır çevrelerinde.

Suat Yıldırım

Naim cennetlerinde, karşılıklı tahtlar üzerinde otururlar. Kaynağından taze doldurulmuş, berrak mı berrak, içenlere pek hoş gelen, içinde zararlı ve sersemletici şey olmayan, sarhoş da etmeyen içecekler, dolu dolu kadehlerle etraflarında fır dönen hizmetçiler tarafından ikram edilir. [56,17-19; 78,34]

Süleyman Ateş

Önlerinde akan kaynaktan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.

بَيْضَآءَ لَذَّةٍۢ لِّلشَّٰرِبِينَ ﴿٤٦﴾

Bembeyazdır o şarap, lezzetlidir içenlere.

Alİ Bulaç

Bembeyaz; içenlere lezzet (veren bir içki).

Çeviriyazı

beyḍâe leẕẕetil lişşâribîn.

Diyanet İşleri

Baş ağrısı vermeyen, sarhoş etmeyen, içenlere zevk bahşeden bembeyaz bir kaynaktan doldurulmuş kadehler sunulur.

Diyanet Vakfı

Berraktır, içenlere lezzet verir.

Edip Yüksel

Durudur, içenlere zevk ve lezzet verir.

Elmalılı Hamdi Yazır

İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır.

Öztürk

Bembeyaz, içenlere lezzet sunan kadehler.

Suat Yıldırım

Naim cennetlerinde, karşılıklı tahtlar üzerinde otururlar. Kaynağından taze doldurulmuş, berrak mı berrak, içenlere pek hoş gelen, içinde zararlı ve sersemletici şey olmayan, sarhoş da etmeyen içecekler, dolu dolu kadehlerle etraflarında fır dönen hizmetçiler tarafından ikram edilir. [56,17-19; 78,34]

Süleyman Ateş

Berrak, içenlere lezzet veren bir içki.

لَا فِيهَا غَوْلٌۭ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنزَفُونَ ﴿٤٧﴾

Orada ne bir sersemlik var, ne de sarhoş olurlar.

Alİ Bulaç

Onda ne bir gaile vardır, ne de kendilerinden geçip, akılları çelinir.

Çeviriyazı

lâ fîhâ gavlüv velâ hüm `anhâ yünzefûn.

Diyanet İşleri

Baş ağrısı vermeyen, sarhoş etmeyen, içenlere zevk bahşeden bembeyaz bir kaynaktan doldurulmuş kadehler sunulur.

Diyanet Vakfı

O içkide ne sersemletme vardır ne de onunla sarhoş olurlar.

Edip Yüksel

Onda ne başağrısı ne de sarhoşluk vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onda ne bir zararlı sonuç vardır, ne de sarhoşluk verir.

Öztürk

Sersemletme/baş ağrısı yok onda. Sarhoş da olmazlar ondan.

Suat Yıldırım

Naim cennetlerinde, karşılıklı tahtlar üzerinde otururlar. Kaynağından taze doldurulmuş, berrak mı berrak, içenlere pek hoş gelen, içinde zararlı ve sersemletici şey olmayan, sarhoş da etmeyen içecekler, dolu dolu kadehlerle etraflarında fır dönen hizmetçiler tarafından ikram edilir. [56,17-19; 78,34]

Süleyman Ateş

Onda ne sersemletme var, ne onunla sarhoş olurlar.

وَعِندَهُمْ قَٰصِرَٰتُ ٱلطَّرْفِ عِينٌۭ ﴿٤٨﴾

Ve yanlarında, gözlerini kendi eşlerinden ayırmayan iri gözlü huriler var.

Alİ Bulaç

Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır.

Çeviriyazı

ve`indehüm ḳâṣirâtu-ṭṭarfi `în.

Diyanet İşleri

Yanlarında, örtülü yumurta gibi (bembeyaz), bakışlarını da yalnız eşlerine çevirmiş güzel gözlüler vardır.

Diyanet Vakfı

Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gözlü eşler vardır.

Edip Yüksel

Yanlarında da, gözlerinin içine bakan güzel eşler...

Elmalılı Hamdi Yazır

Yanlarında iri gözlü, bakışlarını kocalarından başkalarına çevirmeyen hanımlar vardır.

Öztürk

Yanlarında, gözlerini onlara dikmiş, iri gözlü dilberler vardır.

Suat Yıldırım

Yanlarında, kocalarından başkasının yüzüne bakmayan, yumuşak bakışlı, güzel gözlü, gün yüzü görmemiş yumurtanın pembe beyaz renginde eşleri de olacaktır.

Süleyman Ateş

Yanlarında da, yalnız kendilerine göz dikmiş iri gözlü eşler vardır.

كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌۭ مَّكْنُونٌۭ ﴿٤٩﴾

Sanki kuş tüyleriyle örtülmüş yumurtalar.

Alİ Bulaç

Sanki onlar, saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüzsüz).

Çeviriyazı

keennehünne beyḍum meknûn.

Diyanet İşleri

Yanlarında, örtülü yumurta gibi (bembeyaz), bakışlarını da yalnız eşlerine çevirmiş güzel gözlüler vardır.

Diyanet Vakfı

Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır.

Edip Yüksel

Kornumuş yumurtalar gibidirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sanki onlar örtülüp saklanmış yumurta gibidirler.

Öztürk

Korunmuş yumurtalar gibidir onlar.

Suat Yıldırım

Yanlarında, kocalarından başkasının yüzüne bakmayan, yumuşak bakışlı, güzel gözlü, gün yüzü görmemiş yumurtanın pembe beyaz renginde eşleri de olacaktır.

Süleyman Ateş

Saklı yumurta gibi bembeyaz eşler.

فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍۢ يَتَسَآءَلُونَ ﴿٥٠﴾

Bir kısmı, bir kısmına döner de bir birlerine sorarlar.

Alİ Bulaç

Böyleyken, kimi kimine yönelmiş olarak, birbirlerine soruyorlar:

Çeviriyazı

feaḳbele ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍiy yetesâelûn.

Diyanet İşleri

Birbirlerine dönüp sorarlar:

Diyanet Vakfı

İşte o zaman, birbirlerine dönerek (dünyadaki hallerini) soracaklar.

Edip Yüksel

Birbirlerine dönüp soruşurlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Derken birbirine dönüp sorarlar:

Öztürk

Birbirlerine dönüp bir şeyler sorarlar.

Suat Yıldırım

Birbirleriyle sohbete girerler.

Süleyman Ateş

Bunlar birbirine dönmüş soruyorlar:

قَالَ قَآئِلٌۭ مِّنْهُمْ إِنِّى كَانَ لِى قَرِينٌۭ ﴿٥١﴾

Birisi söze gelir de der ki: Bir arkadaşım vardı.

Alİ Bulaç

Bir sözcü der ki: \"Benim bir yakınım vardı.\"

Çeviriyazı

ḳâle ḳâilüm minhüm innî kâne lî ḳarîn.

Diyanet İşleri

İçlerinden biri şöyle der: \"Benim bir dostum vardı, bana: 'Sen de mi, ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman dirilerek ceza göreceğimizi tasdik edenlerdensin?' derdi.\"

Diyanet Vakfı

İçlerinden biri: \"Benim, bir arkadaşım vardı\" der.

Edip Yüksel

İçlerinden biri der ki, \"Benim bir arkadaşım vardı.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

İçlerinden bir sözcü der ki: \"Gerçekten benim bir arkadaşım vardı.\"

Öztürk

İçlerinden bir sözcü şöyle der: \"Benim yakın bir arkadaşım vardı.\"

Suat Yıldırım

Derken biri der ki: “Sahi, benim de yakın bir arkadaşım vardı. Yanıma gelir, iğneli iğneli “Sen de mi, derdi, bu masala inananlar arasında yer alıyorsun? Yani biz ölüp çürümüş kemik, toz toprak haline geldikten sonra, biz mi dirilip hesap vereceğiz, buna da inanılır mı?”

Süleyman Ateş

Onlardan bir sözcü: \"Benim, dedi, bir arkadaşım vardı.\"

يَقُولُ أَءِنَّكَ لَمِنَ ٱلْمُصَدِّقِينَ ﴿٥٢﴾

Sen de mi derdi, gerçek sayanlardansın.

Alİ Bulaç

\"Derdi ki: Sen de gerçekten (dirilişi) doğrulayanlardan mısın?\"

Çeviriyazı

yeḳûlü einneke lemine-lmüṣaddiḳîn.

Diyanet İşleri

İçlerinden biri şöyle der: \"Benim bir dostum vardı, bana: 'Sen de mi, ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman dirilerek ceza göreceğimizi tasdik edenlerdensin?' derdi.\"

Diyanet Vakfı

Derdi ki: Sen de (dirilmeye) inananlardan mısın?

Edip Yüksel

\"Şöyle konuşurdu, 'Sen de doğruluyor musun?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Derdi ki: \"Sen gerçekten inananlardan mısın?\"

Öztürk

Derdi ki: \"Sen gerçekten şunu tasdik edenlerden misin?\"

Suat Yıldırım

Derken biri der ki: “Sahi, benim de yakın bir arkadaşım vardı. Yanıma gelir, iğneli iğneli “Sen de mi, derdi, bu masala inananlar arasında yer alıyorsun? Yani biz ölüp çürümüş kemik, toz toprak haline geldikten sonra, biz mi dirilip hesap vereceğiz, buna da inanılır mı?”

Süleyman Ateş

Derdi ki: 'Sen doğrulayanlardan mısın?

أَءِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًۭا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَدِينُونَ ﴿٥٣﴾

Ölüp bir yığın toprak ve kemik olduktan sonra mı soruya çekileceğiz, cezalanacağız?

Alİ Bulaç

\"Bizler öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda mı, gerçekten biz mi (yeniden diriltilip sonra da) sorguya çekilecekmişiz?\"

Çeviriyazı

eiẕâ mitnâ vekünnâ türâbev ve`iżâmen einnâ lemedînûn.

Diyanet İşleri

İçlerinden biri şöyle der: \"Benim bir dostum vardı, bana: 'Sen de mi, ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman dirilerek ceza göreceğimizi tasdik edenlerdensin?' derdi.\"

Diyanet Vakfı

Biz ölüp kemik, sonra da toprak haline geldiğimiz zaman (diriltilip) cezalanacak mıyız?

Edip Yüksel

\"Biz toprak ve kemik olduktan sonra mı, biz mi dirileceğiz?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman biz hakikaten cezalanacak mıyız?\"

Öztürk

\"Biz, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra, gerçekten cezalandırılacak mıyız?\"

Suat Yıldırım

Derken biri der ki: “Sahi, benim de yakın bir arkadaşım vardı. Yanıma gelir, iğneli iğneli “Sen de mi, derdi, bu masala inananlar arasında yer alıyorsun? Yani biz ölüp çürümüş kemik, toz toprak haline geldikten sonra, biz mi dirilip hesap vereceğiz, buna da inanılır mı?”

Süleyman Ateş

Biz ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, biz mi (diriltilip yaptığımız işlere göre) cezalanacağız?' \"

قَالَ هَلْ أَنتُم مُّطَّلِعُونَ ﴿٥٤﴾

Der ki: Ne oldu o, bakıp gördünüz mü acaba?

Alİ Bulaç

(Konuşan yanındakilere) Der ki: \"Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor musunuz?\"

Çeviriyazı

ḳâle hel entüm müṭṭali`ûn.

Diyanet İşleri

Yanındakilere: \"Siz onu bilir misiniz?\" der.

Diyanet Vakfı

(O zat, dünyada geçmiş olan hadiseyi bu şekilde anlattıktan sonra Allah Teala orada bulunanlara:) Siz işin gerçeğine vakıf mısınız? dedi.

Edip Yüksel

(Yanındakilere,) \"Bakar mısınız?\" der.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Siz onu tanır mısınız?\" der.

Öztürk

Dedi: \"Siz de bir araştırır mısınız?\"

Suat Yıldırım

“Şimdi ister misiniz onu size göstereyim?” Onlar da arzu edince, derhal bir tarama yapıp onu cehennemin tam ortasında bulur.“Vallahi, nerdeyse beni de düştüğün o helâke sürükleyecektin! Rabbimin hidâyet nimeti yetişmeseydi, eli kolu kelepçeli getirilip o azaba atılanlardan olacaktım!” [7,43]

Süleyman Ateş

(Sonra yanındakilere): \"Bakar mısınız?\" dedi.

فَٱطَّلَعَ فَرَءَاهُ فِى سَوَآءِ ٱلْجَحِيمِ ﴿٥٥﴾

Derken kendisi bakıp görür ki o, cehennemin ta ortasında.

Alİ Bulaç

Derken, bakıverdi, onu 'çılgınca yanan ateşin' tam ortasında gördü.

Çeviriyazı

feṭṭale`a feraâhü fî sevâi-lceḥîm.

Diyanet İşleri

Bir bakar onu cehennemin ortasında görür.

Diyanet Vakfı

( İşte o zaman konuşan baktı, arkadaşını cehennemin ortasında gördü.

Edip Yüksel

Baktığında, onu cehennemin ortasında bulur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Derken bakınır ve onu cehennemin ta ortasında görür.

Öztürk

Araştırdı, nihayet onu cehennemin ta ortasında gördü.

Suat Yıldırım

“Şimdi ister misiniz onu size göstereyim?” Onlar da arzu edince, derhal bir tarama yapıp onu cehennemin tam ortasında bulur.“Vallahi, nerdeyse beni de düştüğün o helâke sürükleyecektin! Rabbimin hidâyet nimeti yetişmeseydi, eli kolu kelepçeli getirilip o azaba atılanlardan olacaktım!” [7,43]

Süleyman Ateş

Baktı onu cehennemin ortasında gördü.

قَالَ تَٱللَّهِ إِن كِدتَّ لَتُرْدِينِ ﴿٥٦﴾

Allah'a andolsun ki der, az kalmıştı, beni de helak edecektin.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Andolsun Allah'a, neredeyse beni de (şu bulunduğun yere) düşürecektin.\"

Çeviriyazı

ḳâle tellâhi in kitte letürdîn.

Diyanet İşleri

Ona der ki: \"Allah'a and olsun ki, az kalsın beni de mahvedecektin.\"

Diyanet Vakfı

\"Yemin ederim ki, sen az daha beni de helak edecektin.

Edip Yüksel

\"ALLAH'a andolsun, az kalsın sen beni de mahfedecektin,\" der.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ona şöyle der: \"Allah'a yemin ederim ki, doğrusu sen az daha beni helak edecektin.\"

Öztürk

Dedi: \"Vallahi, az kalsın sen beni de buralara düşürecektin.\"

Suat Yıldırım

“Şimdi ister misiniz onu size göstereyim?” Onlar da arzu edince, derhal bir tarama yapıp onu cehennemin tam ortasında bulur.“Vallahi, nerdeyse beni de düştüğün o helâke sürükleyecektin! Rabbimin hidâyet nimeti yetişmeseydi, eli kolu kelepçeli getirilip o azaba atılanlardan olacaktım!” [7,43]

Süleyman Ateş

Tallahi, dedi, sen az daha beni de alçaltacaktın.

وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبِّى لَكُنتُ مِنَ ٱلْمُحْضَرِينَ ﴿٥٧﴾

Ve Rabbimin nimeti olmasaydı ben de orada bulunanlardan olurdum.

Alİ Bulaç

\"Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, muhakkak ben de (azap yerine getirilip) hazır bulundurulanlardan olacaktım.

Çeviriyazı

velevlâ ni`metü rabbî leküntü mine-lmuḥḍarîn.

Diyanet İşleri

\"Eğer Rabbimin lütfu olmasaydı ben de oraya götürülenlerden olurdum.\"

Diyanet Vakfı

Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de (cehenneme) getirilenlerden olurdum\" dedi.

Edip Yüksel

\"Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de şimde seninle birlikte olurdum.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de bu tutuklananlardan olacaktım.\"

Öztürk

\"Rabbimin nimeti olmasaydı, kesinlikle ben de şurada toplananlar arasına girmiş olacaktım.\"

Suat Yıldırım

“Şimdi ister misiniz onu size göstereyim?” Onlar da arzu edince, derhal bir tarama yapıp onu cehennemin tam ortasında bulur.“Vallahi, nerdeyse beni de düştüğün o helâke sürükleyecektin! Rabbimin hidâyet nimeti yetişmeseydi, eli kolu kelepçeli getirilip o azaba atılanlardan olacaktım!” [7,43]

Süleyman Ateş

Rabbimin ni'meti olmasaydı, şimdi ben de (oraya) getirilenlerden olurdum.

أَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّتِينَ ﴿٥٨﴾

Biz artık ölmeyecek değil miyiz?

Alİ Bulaç

\"Nasıl, biz ölecek olanlar değil miymişiz?\"

Çeviriyazı

efemâ naḥnü bimeyyitîn.

Diyanet İşleri

\"Birinci ölümden sonra bir daha ölmeyeceğiz değil mi? Azap da görmeyeceğiz ha?\"

Diyanet Vakfı

Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek miyiz?

Edip Yüksel

\"(Sana göre), biz öldüğümüzde,\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Nasılmış bak. Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz? Biz azaba uğratılmayacak mıymışız?

Öztürk

\"Peki, biz artık ölmeyecek miyiz?\"

Suat Yıldırım

Sonra cennetteki arkadaşlarına dönerek: “O ilk ölümümüzden sonra artık bize burada ölüm olmayacak değil mi, o azap bize hiç ulaşmayacak değil mi? Ne güzel! Şükürler olsun! İşte kurtuluş, işte büyük başarı diye buna derler. Çalışanlar, asıl, böyle bir başarı elde etmek için çalışsınlar!”

Süleyman Ateş

Biz bir daha ölmeyecek miyiz der.

إِلَّا مَوْتَتَنَا ٱلْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ ﴿٥٩﴾

İlk ölümümüzden sonra ve biz, azaba da uğramayacağız değil mi?

Alİ Bulaç

\"Yalnızca birinci ölümümüzden başka (öyle mi)? Ve biz azaba uğratılacak olanlar değil miymişiz?\"

Çeviriyazı

illâ mevtetene-l'ûlâ vemâ naḥnü bimü`aẕẕebîn.

Diyanet İşleri

\"Birinci ölümden sonra bir daha ölmeyeceğiz değil mi? Azap da görmeyeceğiz ha?\"

Diyanet Vakfı

Yalnız ilk ölümümüz, başka ölüm yok ve biz azaba da uğratılmayacağız ha?!\"

Edip Yüksel

\"İlk ölüm hariç, cezalandırılmayacaktık hani?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Nasılmış bak. Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz? Biz azaba uğratılmayacak mıymışız?

Öztürk

\"Sadece ilk ölümümüz; azaba da uğratılmayacağız, öyle mi?\"

Suat Yıldırım

Sonra cennetteki arkadaşlarına dönerek: “O ilk ölümümüzden sonra artık bize burada ölüm olmayacak değil mi, o azap bize hiç ulaşmayacak değil mi? Ne güzel! Şükürler olsun! İşte kurtuluş, işte büyük başarı diye buna derler. Çalışanlar, asıl, böyle bir başarı elde etmek için çalışsınlar!”

Süleyman Ateş

Yalnız ilk ölümümüz, başka ölüm yok ve biz azaba da uğratılmayacağız ha?!

إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ ٱلْفَوْزُ ٱلْعَظِيمُ ﴿٦٠﴾

Şüphe yok ki bu, elbette büyük bir kurtuluş, büyük bir kutluluk.

Alİ Bulaç

Şüphesiz, bu, asıl büyük 'kurtuluş ve mutluluğun' ta kendisidir.

Çeviriyazı

inne hâẕâ lehüve-lfevzü-l`ażîm.

Diyanet İşleri

İşte büyük kurtuluş şüphesiz budur.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur.

Edip Yüksel

İşte büyük zafer budur.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bu büyük kurtuluştur.

Öztürk

Doğrusu bu, büyük başarının ta kendisidir.

Suat Yıldırım

Sonra cennetteki arkadaşlarına dönerek: “O ilk ölümümüzden sonra artık bize burada ölüm olmayacak değil mi, o azap bize hiç ulaşmayacak değil mi? Ne güzel! Şükürler olsun! İşte kurtuluş, işte büyük başarı diye buna derler. Çalışanlar, asıl, böyle bir başarı elde etmek için çalışsınlar!”

Süleyman Ateş

Gerçekten büyük başarı ve mutluluk budur!

لِمِثْلِ هَٰذَا فَلْيَعْمَلِ ٱلْعَٰمِلُونَ ﴿٦١﴾

Artık çalışanlar da böylesine çalışsınlar.

Alİ Bulaç

Böylece çalışanlar da bunun bir benzeri için çalışmalıdır.

Çeviriyazı

limiŝli hâẕâ felya`meli-l`âmilûn.

Diyanet İşleri

Çalışanlar bunun için çalışsın.

Diyanet Vakfı

Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsınlar.

Edip Yüksel

Çalışanlar bunun için çalışmalı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çalışanlar işte böyle bir kurtuluş için çalışsınlar.

Öztürk

Çalışanlar, böylesi için çalışsınlar.

Suat Yıldırım

Sonra cennetteki arkadaşlarına dönerek: “O ilk ölümümüzden sonra artık bize burada ölüm olmayacak değil mi, o azap bize hiç ulaşmayacak değil mi? Ne güzel! Şükürler olsun! İşte kurtuluş, işte büyük başarı diye buna derler. Çalışanlar, asıl, böyle bir başarı elde etmek için çalışsınlar!”

Süleyman Ateş

Çalışanlar bunun için çalışsınlar.

أَذَٰلِكَ خَيْرٌۭ نُّزُلًا أَمْ شَجَرَةُ ٱلزَّقُّومِ ﴿٦٢﴾

Böyle bir nimete ve ziyafete ermek mi hayırlı, yoksa zakkum ağacından yemek mi?

Alİ Bulaç

Nasıl, böyle bir konaklanma mı daha hayırlı yoksa zakkum ağacı mı?

Çeviriyazı

eẕâlike ḫayrun nüzülen em şeceratü-zzeḳḳûm.

Diyanet İşleri

Konukluk olarak bu mu iyidir, yoksa zakkum ağacı mı?

Diyanet Vakfı

Şimdi ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?.

Edip Yüksel

Bu mu daha iyi bir duraktır, yoksa zakkum ağacı mı?

Elmalılı Hamdi Yazır

Nasıl, bu mu daha hayırlı konukluk için, yoksa zakkum ağacı mı?

Öztürk

Ödül ve ikram olarak, bu mu daha hayırlı yoksa zakkum ağacı mı?

Suat Yıldırım

“Şimdi iyi düşünün!” buyurur Yüce Allah, “Sonuç olarak böylesi bir mutluluk mu iyidir, yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu zalimler için bir dert ve azap yaptık.O öyle bir ağaçtır ki cehennemin ta dibinden çıkar. Meyveleri: sanki şeytanların başları!” [23,20; 56,51-52; 17,60]

Süleyman Ateş

(Nasıl) Ağırlanmak için bu mu hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?

إِنَّا جَعَلْنَٰهَا فِتْنَةًۭ لِّلظَّٰلِمِينَ ﴿٦٣﴾

Şüphe yok ki biz onu, zulmedenleri sınamak için yarattık,

Alİ Bulaç

Doğrusu Biz, onu kafirler için bir fitne (bir imtihan konusu) kıldık.

Çeviriyazı

innâ ce`alnâhâ fitnetel liżżâlimîn.

Diyanet İşleri

Biz o ağacı, zalimler için bir dert yaptık.

Diyanet Vakfı

Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık.

Edip Yüksel

Biz onu zalimler için bir test kıldık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten biz onu zalimler için bir fitne (imtihan) yaptık.

Öztürk

O ağaç ki, zalimler için onu bir fitne yaptık.

Suat Yıldırım

“Şimdi iyi düşünün!” buyurur Yüce Allah, “Sonuç olarak böylesi bir mutluluk mu iyidir, yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu zalimler için bir dert ve azap yaptık.O öyle bir ağaçtır ki cehennemin ta dibinden çıkar. Meyveleri: sanki şeytanların başları!” [23,20; 56,51-52; 17,60]

Süleyman Ateş

Biz onu zalimler için bir fitne (sınav) yaptık.

إِنَّهَا شَجَرَةٌۭ تَخْرُجُ فِىٓ أَصْلِ ٱلْجَحِيمِ ﴿٦٤﴾

Şüphe yok ki o, cehennemin ta dibinden çıkar.

Alİ Bulaç

Şüphesiz o, ‘çılgınca yanan ateşin’ dibinde bitip çıkar.

Çeviriyazı

innehâ şeceratün taḫrucü fî aṣli-lceḥîm.

Diyanet İşleri

O, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır.

Diyanet Vakfı

Zira o, cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır.

Edip Yüksel

O, cehennemin dibinden çıkan bir ağaçtır.

Elmalılı Hamdi Yazır

O bir ağaçtır ki cehennemin dibinde çıkar.

Öztürk

Cehennemin ta dibinden çıkan bir ağaçtır o.

Suat Yıldırım

“Şimdi iyi düşünün!” buyurur Yüce Allah, “Sonuç olarak böylesi bir mutluluk mu iyidir, yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu zalimler için bir dert ve azap yaptık.O öyle bir ağaçtır ki cehennemin ta dibinden çıkar. Meyveleri: sanki şeytanların başları!” [23,20; 56,51-52; 17,60]

Süleyman Ateş

O, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır.

طَلْعُهَا كَأَنَّهُۥ رُءُوسُ ٱلشَّيَٰطِينِ ﴿٦٥﴾

Tomurcukları Şeytanların başlarına benzer.

Alİ Bulaç

Onun tomurcukları, şeytanların başları gibidir.

Çeviriyazı

ṭal`uhâ keennehû ruûsü-şşeyâṭîn.

Diyanet İşleri

Tomurcukları şeytan başı gibidir.

Diyanet Vakfı

Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir.

Edip Yüksel

Tomurcukları şeytanların başı gibidir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Tomurcukları şeytanların başları gibidir.

Öztürk

Tomurcukları tıpkı şeytanların başlarıdır.

Suat Yıldırım

“Şimdi iyi düşünün!” buyurur Yüce Allah, “Sonuç olarak böylesi bir mutluluk mu iyidir, yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu zalimler için bir dert ve azap yaptık.O öyle bir ağaçtır ki cehennemin ta dibinden çıkar. Meyveleri: sanki şeytanların başları!” [23,20; 56,51-52; 17,60]

Süleyman Ateş

Tomurcukları, şeytanların başları gibidir.

فَإِنَّهُمْ لَءَاكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِـُٔونَ مِنْهَا ٱلْبُطُونَ ﴿٦٦﴾

Derken onlar, onu yerler de karınları şişer.

Alİ Bulaç

Artık gerçekten, ondan yiyecekler böylelikle karınlarını ondan dolduracaklar.

Çeviriyazı

feinnehüm leâkilûne minhâ femâliûne minhe-lbüṭûn.

Diyanet İşleri

İşte cehennemlikler bundan yerler, karınlarını onunla doldururlar.

Diyanet Vakfı

(Cehennemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar.

Edip Yüksel

Onlar ondan yiyerek karınlarını doyuracaklar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Mutlaka onlar, ondan yiyecekler de karınlarını bundan dolduracaklardır.

Öztürk

Onlar ondan mutlaka yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklar.

Suat Yıldırım

İşte o zalimler bunları yer ve karınlarını tıka basa doldururlar.

Süleyman Ateş

Onlar ondan yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklardır.

ثُمَّ إِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْبًۭا مِّنْ حَمِيمٍۢ ﴿٦٧﴾

Sonra da içimi bu zakkum gibi acı kaynar sular içerler.

Alİ Bulaç

Sonra kendileri için onun üzerinde kaynar su karıştırılmış bir içkileri de vardır.

Çeviriyazı

ŝümme inne lehüm `aleyhâ leşevbem min ḥamîm.

Diyanet İşleri

Sonra, üzerine kaynar su katılmış içki şüphesiz onlar içindir.

Diyanet Vakfı

Sonra zakkum yemeğinin üzerine onlar için, kaynar su karıştırılmış bir içki vardır.

Edip Yüksel

Bunun üstüne onlar için cehennemi bir kokteyl vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra üzerine onlar için kaynar bir içecek vardır.

Öztürk

Sonra onların, o yedikleri üzerine kaynar su karıştırılmış bir içecekleri vardır.

Suat Yıldırım

Zakkum yemeğinin üstüne, barsakları parçalayan irin karışık kaynar su içerler.

Süleyman Ateş

Sonra onların, bunun üzerine kaynar su karıştırılmış bir içkileri vardır.

ثُمَّ إِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَإِلَى ٱلْجَحِيمِ ﴿٦٨﴾

Sonra da gene cehennemdir dönüp varacakları yer.

Alİ Bulaç

Sonra onların dönecekleri yer, elbette (yine) çılgınca yanan ateştir.

Çeviriyazı

ŝümme inne merci`ahüm leile-lceḥîm.

Diyanet İşleri

Doğrusu sonra dönecekleri yer yine cehennemdir.

Diyanet Vakfı

Sonra kesinlikle onların dönüşü, çılgın ateşe olacaktır.

Edip Yüksel

Sonra dönüşleri yine cehennemedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra da dönecekleri yer, şüphesiz cehennemdir.

Öztürk

Sonra onların dönüşleri doğrudan doğruya cehennemedir.

Suat Yıldırım

Sonra dönüşleri, şüphesiz ateşe olacaktır.

Süleyman Ateş

Sonra dönecekleri yer, elbette cehennemdir.

إِنَّهُمْ أَلْفَوْا۟ ءَابَآءَهُمْ ضَآلِّينَ ﴿٦٩﴾

Şüphe yok ki onlar, atalarını, sapıtmış bir halde bulmuşlardı da.

Alİ Bulaç

Çünkü onlar, atalarını sapık kimseler olarak bulmuşlardı.

Çeviriyazı

innehüm elfev âbâehüm ḍâllîn.

Diyanet İşleri

Onlar babalarını şüphesiz sapık kimseler olarak bulmuşlardı.

Diyanet Vakfı

Kuşkusuz onlar atalarını dalalette buldular.

Edip Yüksel

Onlar, atalarını sapık kimseler olarak bulmuşlardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü onlar, atalarını sapıklıkta buldular.

Öztürk

Çünkü onlar, babalarını sapıtmış kişiler halinde bulmalarına rağmen,

Suat Yıldırım

Onlar atalarını haktan sapmış durumda buldular.

Süleyman Ateş

Çünkü onlar babalarını sapık kimseler buldular.

فَهُمْ عَلَىٰٓ ءَاثَٰرِهِمْ يُهْرَعُونَ ﴿٧٠﴾

Onlar da, koşa koşa onların izlerini izlemişlerdi.

Alİ Bulaç

Kendileri de onları izleri üzerinde koşturup-duruyorlardı.

Çeviriyazı

fehüm `alâ âŝârihim yühra`ûn.

Diyanet İşleri

Öyleyken yine de onların izlerinden kovalanırcasına koşturuyorlardı.

Diyanet Vakfı

Şimdi de kendileri onların peşlerinden koşturuyorlar.

Edip Yüksel

Ve onların izlerini körükörüne izliyorlardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şimdi de kendileri onların izlerinde koşturuyorlar.

Öztürk

Kendileri de hâlâ onların eserleri ardınca koşturuyorlar.

Suat Yıldırım

Bunlar da onların izlerinde koşmaya can atıyorlar.

Süleyman Ateş

Kendileri de onların izlerinde koşturuyorlar.

وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ أَكْثَرُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿٧١﴾

Ve andolsun ki onlardan önce gelip geçenlerin de çoğu sapıtmıştı.

Alİ Bulaç

Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı.

Çeviriyazı

veleḳad ḍalle ḳablehüm ekŝeru-l'evvelîn.

Diyanet İşleri

Onlardan önce, evvelki ümmetlerin çoğu, and olsun ki sapıtmıştı.

Diyanet Vakfı

Andolsun ki, onlardan önce eski milletlerin çoğu dalalete düştü.

Edip Yüksel

Kendilerinden önce de niceleri aynı şekilde sapmıştı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki, onlardan öncekilerin çoğu sapıklıkta idiler.

Öztürk

Yemin olsun, daha önce ilk nesillerin çoğu da sapmıştı.

Suat Yıldırım

Daha önce yaşayan insanların ekserisi de yoldan sapmışlardı. Biz de onları uyarıp gerçeği gösteren peygamberler göndermiştik.

Süleyman Ateş

Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا فِيهِم مُّنذِرِينَ ﴿٧٢﴾

Ve andolsun ki biz, onların içinden, korkutucular göndermiştik onlara.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz onlara uyarıcılar göndermiştik.

Çeviriyazı

veleḳad erselnâ fîhim münẕirîn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, içlerine uyarıcılar göndermiştik.

Diyanet Vakfı

Kuşkusuz, biz onlara uyarıcılar göndermiştik.

Edip Yüksel

İçlerinden uyarıcılar göndermiştik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten biz onlara içlerinden uyarıcı peygamberler de gönderdik.

Öztürk

Yemin olsun, onların içlerinde uyarıcılar görevlendirmiştik.

Suat Yıldırım

Daha önce yaşayan insanların ekserisi de yoldan sapmışlardı. Biz de onları uyarıp gerçeği gösteren peygamberler göndermiştik.

Süleyman Ateş

Biz onların içine de uyarıcılar göndermiştik.

فَٱنظُرْ كَيْفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلْمُنذَرِينَ ﴿٧٣﴾

Bak da gör, korkutulanların sonucu ne oldu.

Alİ Bulaç

Uyarılanların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.

Çeviriyazı

fenżur keyfe kâne `âḳibetü-lmünẕerîn.

Diyanet İşleri

Uyarıldığı halde yola gelmeyenlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak!

Diyanet Vakfı

Uyarılanların akıbetinin ne olduğuna bir bak!

Edip Yüksel

Uyarılanların sonunun nasıl olduğuna bir bak.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra da bak o uyarılanların sonu nasıl oldu?

Öztürk

Bir bak, nasıl oldu uyarılanların sonu!

Suat Yıldırım

İşte bak ve düşün: O uyarılanların âkıbeti nice oldu?

Süleyman Ateş

Bak, o uyarılanların sonu nice oldu.

إِلَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلْمُخْلَصِينَ ﴿٧٤﴾

Ancak ihlasa eren Allah kulları müstesna.

Alİ Bulaç

Ancak muhlis olan kullar başka.

Çeviriyazı

illâ `ibâde-llâhi-lmuḫleṣîn.

Diyanet İşleri

Allah'ın, O'na içten bağlanan kulları bunun dışındadır.

Diyanet Vakfı

Allah'ın ihlaslı kulları müstesna.

Edip Yüksel

Kendilerini sadece ALLAH'a adayan kulları hariç.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak Allah'ın ihlas ile seçilen kulları başka.

Öztürk

Ancak Allah'ın samimi, temiz kulları kurtuldu.

Suat Yıldırım

Ancak, içlerinden Allah'ın imana ve ihlasa muvaffak kıldığı kullar, elçileri dinleyip o kötü âkıbetten kurtuldular.

Süleyman Ateş

Ancak Allah'ın halis kulları o azabın dışında kaldılar.

وَلَقَدْ نَادَىٰنَا نُوحٌۭ فَلَنِعْمَ ٱلْمُجِيبُونَ ﴿٧٥﴾

Ve andolsun ki Nuh, bize nida etmişti, biz de ne güzel icabet etmiştik.

Alİ Bulaç

Andolsun, Nuh Bize (dua edip) seslenmişti de, ne güzel icabet etmiştik.

Çeviriyazı

veleḳad nâdânâ nûḥun feleni`me-lmücîbûn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, Nuh Bize seslenmişti de duasına ne güzel icabet etmiştik.

Diyanet Vakfı

Andolsun, Nuh bize yalvarıp yakardı. Biz de duayı ne güzel kabul ederiz!

Edip Yüksel

Nuh bize seslenmişti de ne güzel karşılık vermiştik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki Nuh bize seslenip dua etmişti de biz de ne güzel kabul etmiştik.

Öztürk

Yemin olsun, Nûh bize yakarmıştı da ne güzel karşılık vermiştik biz.

Suat Yıldırım

Nitekim Nûh Bize yalvardı da, Biz onun duasını ne de güzel kabul buyurduk!

Süleyman Ateş

Andolsun Nuh bize yalvarmıştı da ne güzel kabul buyurmuştuk!

وَنَجَّيْنَٰهُ وَأَهْلَهُۥ مِنَ ٱلْكَرْبِ ٱلْعَظِيمِ ﴿٧٦﴾

Ve onu ve ailesini, pek büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık.

Alİ Bulaç

Onu ve ailesini, o büyük üzüntüden kurtarmıştık.

Çeviriyazı

venecceynâhü veehlehû mine-lkerbi-l`ażîm.

Diyanet İşleri

Onu ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.

Diyanet Vakfı

Kendisini ve ailesini büyük felaketten kurtardık.

Edip Yüksel

Onu ve ailesini o büyük felaketten kurtarmıştık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz hem onu, hem ailesini o büyük sıkıntıdan kurtardık.

Öztürk

Ve kurtarmıştık onu da ailesini de o büyük sıkıntıdan.

Suat Yıldırım

Onu, ailesini ve yanındaki müminleri o müthiş felaketten kurtardık.

Süleyman Ateş

Onu ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.

وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُۥ هُمُ ٱلْبَاقِينَ ﴿٧٧﴾

Ve soyunu, yeryüzünde kalan bir soy haline getirdik.

Alİ Bulaç

Ve onun soyunu, (dünyada) onları da baki kıldık.

Çeviriyazı

vece`alnâ ẕürriyyetehû hümü-lbâḳîn.

Diyanet İşleri

Ancak onun soyunu sürekli kıldık.

Diyanet Vakfı

Biz yalnız Nuh'un soyunu kalıcı kıldık.

Edip Yüksel

Onun soyunu ise yaşattık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem onun neslini bâki kalanlar kıldık.

Öztürk

Onun zürriyetini, evet onları kalıcılar yaptık.

Suat Yıldırım

Hayatta kalıp payidar olmayı da onun soyuna has kıldık.

Süleyman Ateş

Yalnız onun zürriyetini kalıcılar yaptık (onlardan başka hepsini helak ettik).

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِى ٱلْءَاخِرِينَ ﴿٧٨﴾

Ve sonradan gelenler arasında da ona iyi bir adsan verdik.

Alİ Bulaç

Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.

Çeviriyazı

veteraknâ `aleyhi fi-l'âḫirîn.

Diyanet İşleri

Sonra gelenler içinde \"Alemlerde, Nuh'a selam olsun\" diye ona iyi bir ün bıraktık.

Diyanet Vakfı

Sonradan gelenler içinde ona iyi bir nam bıraktık

Edip Yüksel

Ve biz onu daha sonrakiler için bıraktık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem de sonradan gelenler içinde güzel bir namını bıraktık.

Öztürk

Sonrakiler içinde, ona işaret eden bir şey bıraktık.

Suat Yıldırım

Sonraki nesiller içinde de ona iyi bir nam bıraktık:

Süleyman Ateş

Sonra gelenler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık:

سَلَٰمٌ عَلَىٰ نُوحٍۢ فِى ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿٧٩﴾

Esenlik Nuh'a alemler içinde.

Alİ Bulaç

Alemler içinde selam olsun Nuh’a.

Çeviriyazı

selâmün `alâ nûḥin fi-l`âlemîn.

Diyanet İşleri

Sonra gelenler içinde \"Alemlerde, Nuh'a selam olsun\" diye ona iyi bir ün bıraktık.

Diyanet Vakfı

Bütün alemlerden Nuh'a selam olsun!

Edip Yüksel

Tarih boyunca Nuh'a selam.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bütün âlemler içinde Nuh'a selam olsun.

Öztürk

Selam olsun Nûh'a âlemler içinde!

Suat Yıldırım

“Bütün milletler içinden selam var Nûh'a!”

Süleyman Ateş

Alemler içinde Nuh'a selam olsun (bütün insanlar onu esenlikle anarlar).

إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ ﴿٨٠﴾

Şüphe yok ki biz, böyle mükafatlandırırız iyilik edenleri.

Alİ Bulaç

Gerçekten Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.

Çeviriyazı

innâ keẕâlike neczi-lmuḥsinîn.

Diyanet İşleri

İşte Biz iyi davrananları böyle mükafatlandırırız.

Diyanet Vakfı

İşte biz iyileri böyle mükafatlandırırız.

Edip Yüksel

Biz güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.

Öztürk

İşte böyle ödüllendiririz biz, güzel düşünüp güzel davrananları.

Suat Yıldırım

Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz!

Süleyman Ateş

İşte biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız.

إِنَّهُۥ مِنْ عِبَادِنَا ٱلْمُؤْمِنِينَ ﴿٨١﴾

Şüphe yok ki o, inanan kullarımızdandı.

Alİ Bulaç

Şüphesiz o, Bizim mü’min olan kullarımızdandı.

Çeviriyazı

innehû min `ibâdine-lmü'minîn.

Diyanet İşleri

Doğrusu o, bizim inanmış kullarımızdandı.

Diyanet Vakfı

Zira o, bizim inanmış kullarımızdan idi.

Edip Yüksel

O, bizim inanan kullarımızdandı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.

Öztürk

O, bizim inanan kullarımızdandı.

Suat Yıldırım

Gerçekten o, Bizim tam inanmış has kullarımızdandı.

Süleyman Ateş

Çünkü o bizim, inanan kullarımızdandı.

ثُمَّ أَغْرَقْنَا ٱلْءَاخَرِينَ ﴿٨٢﴾

Sonra da öbürlerini sulara boğduk.

Alİ Bulaç

Sonra diğerlerini suda boğduk.

Çeviriyazı

ŝümme agraḳne-l'âḫarîn.

Diyanet İşleri

Sonra, diğerlerini suda boğduk.

Diyanet Vakfı

Nihayet ötekileri (inanmayanları) suda boğduk.

Edip Yüksel

Sonra diğerlerini boğduk.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra diğerlerini suda boğduk.

Öztürk

Sonra ötekileri boğuverdik.

Suat Yıldırım

Sonra da öbürlerini, o zalim kâfirleri suda boğduk.

Süleyman Ateş

Sonra ötekilerini suda boğduk.

۞ وَإِنَّ مِن شِيعَتِهِۦ لَإِبْرَٰهِيمَ ﴿٨٣﴾

Ve şüphe yok ki İbrahim de onun taraftarlarındandı elbet.

Alİ Bulaç

Doğrusu İbrahim de onun (soyunun) bir kolundandır.

Çeviriyazı

veinne min şî`atihî leibrâhîm.

Diyanet İşleri

İbrahim de şüphesiz O'nun yolunda olanlardandı.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz İbrahim de onun (Nuh'un) milletinden idi.

Edip Yüksel

İbrahim onun bir kolundan idi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki İbrahim de onun kolundandı.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, İbrahim de onun grubundandı.

Suat Yıldırım

İbrâhim de, şüphesiz onun taraftarlarından biriydi.

Süleyman Ateş

İbrahim de onun kolundan idi.

إِذْ جَآءَ رَبَّهُۥ بِقَلْبٍۢ سَلِيمٍ ﴿٨٤﴾

Hani Rabbine tertemiz bir yürekle gelmişti o.

Alİ Bulaç

Hani o, Rabbine arınmış (selim) bir kalp ile gelmişti.

Çeviriyazı

iẕ câe rabbehû biḳalbin selîm.

Diyanet İşleri

Nitekim Rabbine temiz bir kalple geldi.

Diyanet Vakfı

Çünkü Rabbine kalb-i selim ile geldi.

Edip Yüksel

Rabbine tertemiz bir kalp ile gelmişti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü o, Rabbine tertemiz bir kalb ile gelmişti.

Öztürk

Rabbine, tertemiz bir kalple gelmişti.

Suat Yıldırım

O, Rabbine tertemiz bir kalb ile yöneldi.

Süleyman Ateş

Zira Rabbine tertemiz bir kalb getirmişti.

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِۦ مَاذَا تَعْبُدُونَ ﴿٨٥﴾

Hani atasına ve kavmine siz demişti, nelere kulluk ediyorsunuz?

Alİ Bulaç

Hani babasına ve kavmine demişti ki: “Sizler neye tapıyorsunuz?”

Çeviriyazı

iẕ ḳâle liebîhi veḳavmihî mâẕâ ta`büdûn.

Diyanet İşleri

İbrahim babasına ve milletine şöyle demişti: \"Nelere kulluk ediyorsunuz?\"

Diyanet Vakfı

Hani o, babasına ve kavmine: Siz kime kulluk ediyorsunuz? demişti.

Edip Yüksel

Babasına ve halkına, \"Neye tapıyorsunuz?\" demişti.

Elmalılı Hamdi Yazır

O babasına ve kavmine şöyle demişti: \"Siz nelere tapıyorsunuz?\"

Öztürk

Babasına ve toplumuna sormuştu: \"Siz neye kulluk/ibadet ediyorsunuz?\"

Suat Yıldırım

Babasına ve halkına şöyle dedi: “Nedir bu tapındığınız nesneler? İlle de bir iftira, bir yalan olsun diye mi Allah'tan başka mâbud arıyorsunuz!Siz Rabbülâlemin’i ne zannediyorsunuz?

Süleyman Ateş

Babasına ve kavmine: \"Neye tapıyorsunuz?\" demişti.

أَئِفْكًا ءَالِهَةًۭ دُونَ ٱللَّهِ تُرِيدُونَ ﴿٨٦﴾

Allah'ı bırakıp da tamamıyla uydurma mabutlara mı tapmak istiyorsunuz?

Alİ Bulaç

“Birtakım uydurma yalanlar için mi Allah’tan başka ilahlar istiyorsunuz?”

Çeviriyazı

eifken âliheten dûne-llâhi türîdûn.

Diyanet İşleri

\"Allah'ı bırakıp uydurma tanrılar mı istiyorsunuz?\"

Diyanet Vakfı

\"Allah'tan başka bir takım uydurma ilahlar mı istiyorsunuz?\"

Edip Yüksel

\"ALLAH'ın dışında, uyduruk tanrılar mı istiyorsunuz?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Yalancılık etmek için mi Allah'tan başka ilâhlar istiyorsunuz?\"

Öztürk

\"Allah'ın berisinden birtakım uydurma ilahları mı istiyorsunuz?\"

Suat Yıldırım

Babasına ve halkına şöyle dedi: “Nedir bu tapındığınız nesneler? İlle de bir iftira, bir yalan olsun diye mi Allah'tan başka mâbud arıyorsunuz!Siz Rabbülâlemin’i ne zannediyorsunuz?

Süleyman Ateş

Allah'tan başka uydurma tanrılar mı istiyorsunuz?

فَمَا ظَنُّكُم بِرَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿٨٧﴾

Âlemlerin Rabbine karşı zannınız ne?

Alİ Bulaç

“Alemlerin Rabbi hakkındaki zannınız nedir?”

Çeviriyazı

femâ żannüküm birabbi-l`âlemîn.

Diyanet İşleri

\"Alemlerin Rabbi hakkındaki sanınız nedir?\"

Diyanet Vakfı

\"O halde alemlerin Rabbi hakkındaki görüşünüz nedir?\"

Edip Yüksel

\"Evrenlerin Rabbini ne zannediyorsunuz?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Siz âlemlerin Rabbini ne zannediyorsunuz?\"

Öztürk

\"Âlemlerin Rabbi hakkında düşünceniz nedir?\"

Suat Yıldırım

Babasına ve halkına şöyle dedi: “Nedir bu tapındığınız nesneler? İlle de bir iftira, bir yalan olsun diye mi Allah'tan başka mâbud arıyorsunuz!Siz Rabbülâlemin’i ne zannediyorsunuz?

Süleyman Ateş

Alemlerin Rabbi hakkında zannınız nedir (ki O'na böyle ortaklar koştunuz)?

فَنَظَرَ نَظْرَةًۭ فِى ٱلنُّجُومِ ﴿٨٨﴾

Derken yıldızlara bir bakmıştı da,

Alİ Bulaç

Sonra yıldızlara bir göz attı.

Çeviriyazı

feneżara nażraten fi-nnücûm.

Diyanet İşleri

İbrahim yıldızlara bir göz attı ve \"Ben rahatsızım\" dedi.

Diyanet Vakfı

Bunun üzerine İbrahim yıldızlara şöyle bir baktı.

Edip Yüksel

Yıldızlara bir göz attı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Derken yıldızlara bir baktı da: \"Ben gerçekten hastayım\" dedi.

Öztürk

Bu arada İbrahim yıldızlara bir göz attı,

Suat Yıldırım

Bir bayram günü, İbrâhim halkın içinde iken yıldızlara bir göz atıp: “Ben, galiba hastayım!” dedi.

Süleyman Ateş

Yıldızlara bir göz attı:

فَقَالَ إِنِّى سَقِيمٌۭ ﴿٨٩﴾

Ben, demişti, gerçekten de hastayım.

Alİ Bulaç

“Ben, doğrusu hastayım” dedi.

Çeviriyazı

feḳâle innî seḳîm.

Diyanet İşleri

İbrahim yıldızlara bir göz attı ve \"Ben rahatsızım\" dedi.

Diyanet Vakfı

Ben hastayım, dedi.

Edip Yüksel

\"Bıktım, yoruldum artık,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Derken yıldızlara bir baktı da: \"Ben gerçekten hastayım\" dedi.

Öztürk

Şöyle dedi: \"Ben hastayım!\"

Suat Yıldırım

Bir bayram günü, İbrâhim halkın içinde iken yıldızlara bir göz atıp: “Ben, galiba hastayım!” dedi.

Süleyman Ateş

Ben hastayım, dedi.

فَتَوَلَّوْا۟ عَنْهُ مُدْبِرِينَ ﴿٩٠﴾

Derken, arkalarını çevirip gitmişlerdi onlar.

Alİ Bulaç

Böylelikle arkalarını çevirip ondan kaçmaya başladılar.

Çeviriyazı

fetevellev `anhü müdbirîn.

Diyanet İşleri

Onu bırakıp gittiler.

Diyanet Vakfı

Ona arkalarını dönüp gittiler.

Edip Yüksel

Onlar da onu bırakıp gittiler.

Elmalılı Hamdi Yazır

O zaman arkalarını dönerek başından kaçışıverdiler.

Öztürk

Bunun üzerine ondan gerisin geri kaçtılar.

Suat Yıldırım

Derhal onun yanından uzaklaştılar.

Süleyman Ateş

Bunun üzerine arkalarını dönüp ondan kaçtılar.

فَرَاغَ إِلَىٰٓ ءَالِهَتِهِمْ فَقَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ ﴿٩١﴾

Derken o da onların mabutları olan putlara gidip demişti ki: Neye yemek yemiyorsunuz?

Alİ Bulaç

Bunun üzerine onların ilahlarına sokulup: “Yemek yemiyor musunuz?” dedi.

Çeviriyazı

ferâga ilâ âlihetihim feḳâle elâ te'külûn.

Diyanet İşleri

O da onların tanrılarına gizlice yönelip: \"Sundukları yiyecekleri yemiyor musunuz? Ne o, konuşmuyor musunuz?\" dedi.

Diyanet Vakfı

Yavaşça putlarının yanına vardı. (Oraya konmuş yemekleri görünce:) Yemiyor musunuz?

Edip Yüksel

Sonra, tanrılarına yöneldi ve \"Yemez misiniz?\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Derken bir kurnazlıkla onların ilâhlarına vardı da, \"Buyursanıza, yemez misiniz?\" dedi.

Öztürk

O da onların ilahlarının yanına sokulup dedi: \"Bir şey yemez misiniz?\"

Suat Yıldırım

O da çaktırmadan putların yanına sokuldu. Onlara takdim edilmiş öylece duran yemekleri görünce: “Buyursanıza, neden yemiyorsunuz?” Neyiniz var, neden konuşmuyorsunuz?” dedi.

Süleyman Ateş

O da gizlice onların tanrılarına sokuldu: \"Yemez misini?\" dedi.

مَا لَكُمْ لَا تَنطِقُونَ ﴿٩٢﴾

Ne oldu size, niçin konuşmuyorsunuz?

Alİ Bulaç

“Size ne oluyor ki konuşmuyorsunuz?”

Çeviriyazı

mâ leküm lâ tenṭiḳûn.

Diyanet İşleri

O da onların tanrılarına gizlice yönelip: \"Sundukları yiyecekleri yemiyor musunuz? Ne o, konuşmuyor musunuz?\" dedi.

Diyanet Vakfı

Neden konuşmuyorsunuz? dedi.

Edip Yüksel

\"Neyiniz var, neden konuşmuyorsunuz?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Cevap vermediklerini görünce de): \"Neyiniz var da konuşmuyorsunuz?\" (dedi).

Öztürk

\"Neniz var ki, konuşmuyorsunuz!\"

Suat Yıldırım

O da çaktırmadan putların yanına sokuldu. Onlara takdim edilmiş öylece duran yemekleri görünce: “Buyursanıza, neden yemiyorsunuz?” Neyiniz var, neden konuşmuyorsunuz?” dedi.

Süleyman Ateş

Neyiniz var ki konuşmuyorsunuz?

فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًۢا بِٱلْيَمِينِ ﴿٩٣﴾

Derken sağ eliyle vurup kırmıştı onları.

Alİ Bulaç

Derken onların üstüne yürüyüp sağ eliyle bir darbe indirdi.

Çeviriyazı

ferâga `aleyhim ḍarbem bilyemîn.

Diyanet İşleri

Sonunda, üzerlerine yürüyüp kuvvetle vurdu.

Diyanet Vakfı

Bunun üzerine, yanlarına gelip sağ eliyle vurdu (kırıp geçirdi.)

Edip Yüksel

Ve üzerlerine yürüyüp tüm gücüyle vurdu.

Elmalılı Hamdi Yazır

Nihayet bir yolunu bulup onlara kuvvetli bir darbe indirdi.

Öztürk

İyice yanlarına sokulup sağ eliyle bir darbe indirdi.

Suat Yıldırım

Hiddetini tutamıyarak iyice yaklaşıp putlara kuvvetli bir darbe indirdi.

Süleyman Ateş

Ve gizlice üzerlerine yürüyüp sağ eliyle onlara kuvvetli bir darbe indirdi.

فَأَقْبَلُوٓا۟ إِلَيْهِ يَزِفُّونَ ﴿٩٤﴾

Derken koşakoşa yanına gelmişlerdi.

Alİ Bulaç

Çok geçmeden (halkı) birbirine girmiş durumda kendisine yönelip geldiler.

Çeviriyazı

feaḳbelû ileyhi yeziffûn.

Diyanet İşleri

Bunun üzerine putperestler koşarak ona geldiler.

Diyanet Vakfı

(Putperestler) koşarak İbrahim'e geldiler.

Edip Yüksel

Hemen ona doğru koşuştular

Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun üzerine birbirlerine girerek ona yürüdüler.

Öztürk

Bir süre sonra, halkı koşarak İbrahim'e geldi.

Suat Yıldırım

Bunu haber alan halk telaşla ve sür'atle onun yanına gittiler.

Süleyman Ateş

(Puta, tapanlar, döndüklerinde putlarını kırılmış görünce) Hemen koşarak ona gittiler.

قَالَ أَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَ ﴿٩٥﴾

O demişti ki: Elinizde yontup yaptığınız şeylere mi kulluk ediyorsunuz?

Alİ Bulaç

Dedi ki: “Yontmakta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?”

Çeviriyazı

ḳâle eta`büdûne mâ tenḥitûn.

Diyanet İşleri

İbrahim onlara şöyle söyledi: \"Yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa sizi de, yonttuklarınızı da Allah yaratmıştır.\"

Diyanet Vakfı

İbrahim: Yonttuğunuz şeylere mi ibadet edersiniz!

Edip Yüksel

Dedi ki, \"Yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?\".

Elmalılı Hamdi Yazır

İbrahim dedi ki: \"A, siz kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?\"

Öztürk

İbrahim dedi: \"Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?\"

Suat Yıldırım

O da: “Â! Siz ellerinizle yonttuğunuz bu heykellere mi tapıyorsunuz? Halbuki sizi de yaptığınız şeyleri de yaratan Yüce Allah'tır.” dedi.

Süleyman Ateş

(Elinizle) Yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? dedi.

وَٱللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ ﴿٩٦﴾

Halbuki sizi de Allah yaratmıştır, o yontup yaptığınız şeyleri de.

Alİ Bulaç

“Oysa sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır.”

Çeviriyazı

vellâhü ḫaleḳaküm vemâ ta`melûn.

Diyanet İşleri

İbrahim onlara şöyle söyledi: \"Yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa sizi de, yonttuklarınızı da Allah yaratmıştır.\"

Diyanet Vakfı

Oysa ki sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah yarattı, dedi.

Edip Yüksel

\"ALLAH, sizi de ve yaptığınız şeyleri de yaratandır.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Halbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.\"

Öztürk

\"Oysaki sizi de yaptığınız şeyleri de Allah yaratmıştır.\"

Suat Yıldırım

O da: “Â! Siz ellerinizle yonttuğunuz bu heykellere mi tapıyorsunuz? Halbuki sizi de yaptığınız şeyleri de yaratan Yüce Allah'tır.” dedi.

Süleyman Ateş

Oysa sizi de, yaptığınız(bu şeyler)i de Allah yaratmıştır.

قَالُوا۟ ٱبْنُوا۟ لَهُۥ بُنْيَٰنًۭا فَأَلْقُوهُ فِى ٱلْجَحِيمِ ﴿٩٧﴾

Onun için bir yapı yapın da demişlerdi, atın onu ateşe.

Alİ Bulaç

Dediler ki: “Onun için (yüksekçe) bir bina inşa edin de onu çılgınca yanan ateşin içine atın.”

Çeviriyazı

ḳâlü-bnû lehû bünyânen feelḳûhü fi-lceḥîm.

Diyanet İşleri

Putperestler: \"Onun için bir yapı yapın da onu oradan ateşin içine atın\" dediler.

Diyanet Vakfı

Onun için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın! dediler.

Edip Yüksel

Dediler ki, \"Onun için bir yapı kurun ve onu ateşe atın.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar: \"Haydin onun için bir yapı yapın da onu ateşe atın.\" dediler.

Öztürk

Dediler: \"Şunun için bir bina yapın da bunu ateşin ortasına fırlatın!\"

Suat Yıldırım

Sonunda: “Haydin, dediler, onun için bir odun yığını hazırlayın da onu ateşin içine atın!.”

Süleyman Ateş

Onun için bir bina yapın da onu (o binada) ateşe atın dediler.

فَأَرَادُوا۟ بِهِۦ كَيْدًۭا فَجَعَلْنَٰهُمُ ٱلْأَسْفَلِينَ ﴿٩٨﴾

Ona bir düzen yapmak istemişlerdi de biz onları alçaltmıştık.

Alİ Bulaç

Böylelikle ona bir tuzak hazırlamak istediler. Oysa Biz, onları alçaltılmışlar kıldık.

Çeviriyazı

feerâdû bihî keyden fece`alnâhümü-l'esfelîn.

Diyanet İşleri

Ona düzen kurmak istediler, ama Biz onları altettik.

Diyanet Vakfı

Böylece ona bir tuzak kurmayı istediler. Fakat biz onları alçaklardan kıldık.

Edip Yüksel

Onun için bir plan düşündüler, fakat biz onları altettik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de kendilerini daha alçak düşürdük.

Öztürk

Ona tuzak kurmak istediler ama, biz onları sefiller, reziller haline getirdik.

Suat Yıldırım

Ona tuzak hazırlamak istediler, ama Biz heveslerini kursaklarında bıraktık. Asıl kendilerini perişan ettik.

Süleyman Ateş

Ona bir tuzak kurmak istediler, biz de (onların tuzaklarını boşa çıkardık), onları alçak düşürdük.

وَقَالَ إِنِّى ذَاهِبٌ إِلَىٰ رَبِّى سَيَهْدِينِ ﴿٩٩﴾

Ve ben demişti, Rabbimin tapısına gidiyorum, o, doğru yolu gösterir bana.

Alİ Bulaç

(İbrahim) Dedi ki: “Şüphesiz ben, Rabbime gidiciyim; O, beni hidayete erdirecektir.”

Çeviriyazı

veḳâle innî ẕâhibün ilâ rabbî seyehdîn.

Diyanet İşleri

İbrahim: \"Doğrusu ben Rabbim uğrunda sizi bırakıp gidiyorum; O beni doğru yola eriştirir\" dedi.

Diyanet Vakfı

(Oradan kurtulan İbrahim:) \"Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek\".

Edip Yüksel

Dedi ki, \"Ben Rabbime gidiyorum; O bana yol gösterir.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir de dedi ki: \"Ben Rabbime gidiyorum, o bana yolunu gösterir.\"

Öztürk

İbrahim dedi: \"Kuşkunuz olmasın ki ben Rabbime gideceğim, O bana kılavuzluk edecek.\"

Suat Yıldırım

İbrâhim dedi ki: “Ben, Rabbimin gitmemi emrettiği yere doğru gidiyorum, O elbet bana yol gösterecektir.”

Süleyman Ateş

(İbrahim) Dedi ki: \"Ben Rabbime gideceğim, O, beni doğru yola iletecek.\"

رَبِّ هَبْ لِى مِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ ﴿١٠٠﴾

Rabbim, bana temiz kişilerden olmak şartıyla bir oğul ihsan et.

Alİ Bulaç

“Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et.”

Çeviriyazı

rabbi heb lî mine-ṣṣâliḥîn.

Diyanet İşleri

\"Rabbim! Bana iyilerden olacak bir çocuk ver\" diye yalvardı.

Diyanet Vakfı

O: \"Rabbim! Bana salihlerden olacak bir evlat ver\", dedi.

Edip Yüksel

\"Rabbim, bana erdemli birini bağışla.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ey Rabbim! Bana salihlerden (bir oğul) ihsan et!\"

Öztürk

\"Rabbim, bana iyilik/barış sevenlerden birini lütfet!\"

Suat Yıldırım

“Ya Rabbî, salih evlatlar lütfet bana!”

Süleyman Ateş

Rabbim, bana iyilerden (bir çocuk) lutfet!

فَبَشَّرْنَٰهُ بِغُلَٰمٍ حَلِيمٍۢ ﴿١٠١﴾

Derken biz de ona tedbirle hareket eden ve aceleci olmayan bir oğul vereceğimizi müjdelemiştik.

Alİ Bulaç

Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik.

Çeviriyazı

febeşşernâhü bigulâmin ḥalîm.

Diyanet İşleri

Biz de ona yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik.

Diyanet Vakfı

İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.

Edip Yüksel

Biz de ona yumuşak huylu bir erkek çocuk bağışladık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.

Öztürk

Bunun üzerine biz, İbrahim'e yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik.

Suat Yıldırım

Biz de ona aklı başında bir oğul müjdeledik.

Süleyman Ateş

Ona halim bir erkek çocuk müjdeledik.

فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ ٱلسَّعْىَ قَالَ يَٰبُنَىَّ إِنِّىٓ أَرَىٰ فِى ٱلْمَنَامِ أَنِّىٓ أَذْبَحُكَ فَٱنظُرْ مَاذَا تَرَىٰ ۚ قَالَ يَٰٓأَبَتِ ٱفْعَلْ مَا تُؤْمَرُ ۖ سَتَجِدُنِىٓ إِن شَآءَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلصَّٰبِرِينَ ﴿١٠٢﴾

İbrahim'le beraber koşup gezecek çağa gelince İbrahim, oğulcağızım demişti, ben, rüyamda, seni kesiyorum gördüm, bir bak, düşün, sen ne dersin buna? O da babacığım demişti, ne emredildiyse sana, onu yap, Allah dilerse beni sabredenlerden bulursun.

Alİ Bulaç

Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): “Oğlum” dedi. “Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.” (Oğlu İsmail) Dedi ki: “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaAllah, beni sabredenlerden bulacaksın.”

Çeviriyazı

felemmâ belega me`ahü-ssa`ye ḳâle yâ büneyye innî erâ fi-lmenâmi ennî eẕbeḥuke fenżur mâẕâ terâ. ḳâle yâ ebeti-f`al mâ tü'mer. setecidünî in şâe-llâhü mine-ṣṣâbirîn.

Diyanet İşleri

Çocuk kendisinin yanısıra yürümeye başlayınca: \"Ey oğulcuğum! Doğrusu ben uykuda iken seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün, ne dersin?\" dedi. \"Ey babacığım! Ne ile emrolundunsa yap, Allah dilerse, sabredenlerden olduğumu göreceksin\" dedi.

Diyanet Vakfı

Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.

Edip Yüksel

Onunla birlikte çalışma çağına varınca, \"Oğlum,\" dedi, \"Rüyamda seni boğazlamam gerektiğini görüyorum. Ne düşünüyorsun?\" \"Babacığım,\" dedi, \"Sana emredileni uygula. ALLAH dilerse beni sabırlı bulacaksın.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Oğlu, yanında koşacak çağa gelince: \"Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?\" dedi. Çocuk da: \"Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın\" dedi.

Öztürk

Çocuk onunla birlikte koşacak yaşa gelince, İbrahim dedi: \"Yavrucuğum, uykuda/düşte görüyorum ki ben seni boğazlıyorum. Bak bakalım sen ne görürsün/sen ne dersin?\" \"Babacığım, dedi, emrolduğun şeyi yap! Allah dilerse beni sabredenlerden bulacaksın.\"

Suat Yıldırım

Çocuk büyüyüp yanında koşacak çağa erişince bir gün ona: “Evladım, dedi, ben rüyamda seni kurban etmeye giriştiğimi görüyorum, nasıl yaparız bu işi, sen ne dersin bu işe!”Oğlu: “Babacığım! dedi, hiç düşünüp çekinme, sana Allah tarafından ne emrediliyorsa onu yap. Allah'ın izniyle benim de sabırlı, dayanıklı biri olduğumu göreceksin!”. [19,54-55] {KM, Çıkış 13,2;

Süleyman Ateş

(Çocuk) Onun yanında koşma çağına erişince (İbrahim ona): \"Yavrum, dedi, ben uykuda görüyorum ki ben seni kesiyorum; (düşün) bak, ne dersin?\" (Çocuk): \"Babacığım, sana emredileni yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın.\" dedi.

فَلَمَّآ أَسْلَمَا وَتَلَّهُۥ لِلْجَبِينِ ﴿١٠٣﴾

İkisi de teslim olunca onun alnını yere koymuştu.

Alİ Bulaç

Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail’i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı.

Çeviriyazı

felemmâ eslemâ vetellehû lilcebîn.

Diyanet İşleri

Böylece ikisi de Allah' a teslimiyet gösterip, babası oğlunu alnı üzerine yatırınca Biz: \"Ey İbrahim! Rüyayı gerçek yaptın; işte biz iyi davrananları böylece mükafatlandırırız\" diye seslendik.

Diyanet Vakfı

Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca:

Edip Yüksel

Böylece ikisi de teslim oldu ve onu alnı üzerine yıktı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ne zaman ki ikisi de bu şekilde Allah'a teslim oldular, İbrahim oğlunu şakağı üzerine yatırdı.

Öztürk

Böylece ikisi de teslim olup İbrahim onu şakağı üzerine yatırınca,

Suat Yıldırım

Her ikisi de Allah'ın emrine teslim olup, İbrâhim oğlunu şakağı üzere yere yatırıp, Biz de ona: “İbrâhim! Rüyanın gereğini yerine getirdin (onu kurban etmekten seni muaf tuttuk)” deyince (onları büyük bir sevinç kapladı). Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz!

Süleyman Ateş

İkisi de böylece (Allah'ın emrine) teslim olup (İbrahim, kurban etmek için) çocuğu alnı üzerine yıkınca,

وَنَٰدَيْنَٰهُ أَن يَٰٓإِبْرَٰهِيمُ ﴿١٠٤﴾

Ve biz, ona ey İbrahim diye nida etmiştik.

Alİ Bulaç

Biz ona: “Ey İbrahim” diye seslendik.

Çeviriyazı

venâdeynâhü ey yâ ibrâhîm.

Diyanet İşleri

Böylece ikisi de Allah' a teslimiyet gösterip, babası oğlunu alnı üzerine yatırınca Biz: \"Ey İbrahim! Rüyayı gerçek yaptın; işte biz iyi davrananları böylece mükafatlandırırız\" diye seslendik.

Diyanet Vakfı

Biz ona: \" Ey İbrahim!\" diye seslendik.

Edip Yüksel

Kendisine, \"İbrahim!\" diye seslendik,

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz de ona şöyle seslendik: \"Ey İbrahim! \"

Öztürk

Biz şöyle seslendik: \"Ey İbrahim!\"

Suat Yıldırım

Her ikisi de Allah'ın emrine teslim olup, İbrâhim oğlunu şakağı üzere yere yatırıp, Biz de ona: “İbrâhim! Rüyanın gereğini yerine getirdin (onu kurban etmekten seni muaf tuttuk)” deyince (onları büyük bir sevinç kapladı). Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz!

Süleyman Ateş

Biz ona: \"İbrahim!\" diye ünledik.

قَدْ صَدَّقْتَ ٱلرُّءْيَآ ۚ إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ ﴿١٠٥﴾

Rüyanı gerçekleştirdik. Şüphe yok ki biz, böyle mükafatlandırırız iyilik edenleri.

Alİ Bulaç

“Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Şüphesiz Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.”

Çeviriyazı

ḳad ṣaddaḳte-rru'yâ. innâ keẕâlike neczi-lmuḥsinîn.

Diyanet İşleri

Böylece ikisi de Allah' a teslimiyet gösterip, babası oğlunu alnı üzerine yatırınca Biz: \"Ey İbrahim! Rüyayı gerçek yaptın; işte biz iyi davrananları böylece mükafatlandırırız\" diye seslendik.

Diyanet Vakfı

Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükafatlandırırız.

Edip Yüksel

\"Sen rüyanı uyguladın.\" İyileri böyle ödüllendiririz.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki, biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.\"

Öztürk

\"Sen rüyayı gerçekleştirdin. İşte biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz.\"

Suat Yıldırım

Her ikisi de Allah'ın emrine teslim olup, İbrâhim oğlunu şakağı üzere yere yatırıp, Biz de ona: “İbrâhim! Rüyanın gereğini yerine getirdin (onu kurban etmekten seni muaf tuttuk)” deyince (onları büyük bir sevinç kapladı). Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz!

Süleyman Ateş

Sen rüyayı doğruladın, işte biz, güzel davrananları böyle mükafatlandırırız!

إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ ٱلْبَلَٰٓؤُا۟ ٱلْمُبِينُ ﴿١٠٦﴾

Şüphe yok ki bu, elbette apaçık bir sınamaydı.

Alİ Bulaç

Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı.

Çeviriyazı

inne hâẕâ lehüve-lbelâü-lmübîn.

Diyanet İşleri

Doğrusu bu apaçık bir deneme idi.

Diyanet Vakfı

Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır.

Edip Yüksel

Gerçekten bu apaçık bir sınavdı.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı.\" (dedik)

Öztürk

\"Bu, hiç kuşkusuz apaçık imtihanın ta kendisiydi.\"

Suat Yıldırım

Bu, gerçekten pek büyük bir imtihandı. [53,37]

Süleyman Ateş

Gerçekten bu, apaçık bir sınav idi.

وَفَدَيْنَٰهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍۢ ﴿١٠٧﴾

Ve onun yerine, kesilmek üzere büyük bir koç ihsan ettik.

Alİ Bulaç

Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik.

Çeviriyazı

vefedeynâhü biẕibḥin `ażîm.

Diyanet İşleri

Ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik.

Diyanet Vakfı

Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.

Edip Yüksel

Ve biz ona fidye olarak büyük bir kurban verdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.

Öztürk

Ve ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik.

Suat Yıldırım

Oğluna bedel ona büyük bir kurbanlık verdik.

Süleyman Ateş

Ve fidye olarak ona büyük bir kurbanlık verdik.

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِى ٱلْءَاخِرِينَ ﴿١٠٨﴾

Ve sonradan gelenler arasında da ona iyi bir adsan verdik.

Alİ Bulaç

Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.

Çeviriyazı

veteraknâ `aleyhi fi-l'âḫirîn.

Diyanet İşleri

Sonra gelenler içinde \"İbrahim'e selam olsun\" diye ona iyi bir ün bıraktık.

Diyanet Vakfı

Geriden gelecekler arasında ona (iyi birnam) bıraktık:

Edip Yüksel

Sonrakiler için onun tarihini koruduk.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kendisine sonradan gelenler içinde iyi bir nâm bıraktık.

Öztürk

Sonra gelenler içinde onu hatırlatan bir şey bıraktık.

Suat Yıldırım

Sonraki nesiller içinde ona da iyi bir nam bıraktık: ki o da, bütün milletler tarafından şöyle denilmesidir:

Süleyman Ateş

Sonra gelenler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık.

سَلَٰمٌ عَلَىٰٓ إِبْرَٰهِيمَ ﴿١٠٩﴾

Esenlik İbrahim'e.

Alİ Bulaç

İbrahim’e selam olsun.

Çeviriyazı

selâmün `alâ ibrâhîm.

Diyanet İşleri

Sonra gelenler içinde \"İbrahim'e selam olsun\" diye ona iyi bir ün bıraktık.

Diyanet Vakfı

İbrahim'e selam! dedik.

Edip Yüksel

İbrahim'e selam olsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

Selam olsun İbrahim'e...

Öztürk

Selam olsun İbrahim'e!

Suat Yıldırım

“Selam olsun İbrâhim'e!”

Süleyman Ateş

(İleride gelecek nesiller): \"İbrahim'e selam olsun!\" (diyeceklerdi.)

كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ ﴿١١٠﴾

Biz, böyle mükafatlandırırız iyilik edenleri.

Alİ Bulaç

Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.

Çeviriyazı

keẕâlike neczi-lmuḥsinîn.

Diyanet İşleri

İşte iyileri böylece mükafatlandırırız.

Diyanet Vakfı

Biz iyileri böyle mükafatlandırırız.

Edip Yüksel

Biz iyi davrananları böyle ödüllendiririz.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.

Öztürk

Böyle ödüllendiririz biz, güzellik sergileyenleri!

Suat Yıldırım

Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz!

Süleyman Ateş

İşte biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız.

إِنَّهُۥ مِنْ عِبَادِنَا ٱلْمُؤْمِنِينَ ﴿١١١﴾

Şüphe yok ki o, inanan kullarımızdandı.

Alİ Bulaç

Şüphesiz o, Bizim mü’min olan kullarımızdandır.

Çeviriyazı

innehû min `ibâdine-lmü'minîn.

Diyanet İşleri

Doğrusu o, inanmış kullarımızdandı.

Diyanet Vakfı

Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.

Edip Yüksel

O, bizim inanan kullarımızdandı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.

Öztürk

O da bizim inanan kullarımızdandı.

Suat Yıldırım

Gerçekten o Bizim tam inanmış has kullarımızdandı.

Süleyman Ateş

Çünkü o bizim mü'min kullarımızdandı.

وَبَشَّرْنَٰهُ بِإِسْحَٰقَ نَبِيًّۭا مِّنَ ٱلصَّٰلِحِينَ ﴿١١٢﴾

Ve ona, temiz kişilerden ve peygamber olacak İshak'ı müjdelemiştik.

Alİ Bulaç

Biz ona, salihlerden bir peygamber olarak İshak’ı da müjdeledik.

Çeviriyazı

vebeşşernâhü biisḥâḳa nebiyyem mine-ṣṣâliḥîn.

Diyanet İşleri

Ona, iyilerden olan İshak'ı peygamber olarak müjdeledik.

Diyanet Vakfı

Salihlerden bir peygamber olarak O'na (İbrahim'e) İshak'ı müjdeledik.

Edip Yüksel

Ona İshak'ı müjdeledik, erdemlilerden bir peygamber olarak.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ona bir de salihlerden bir peygamber olmak üzere İshak'ı müjdeledik.

Öztürk

Biz ona, hayrı ve barışı sevenlerden bir peygamber olan İshak'ı müjdeledik.

Suat Yıldırım

Biz de ona, salih kişilerden, üstelik peygamber olacak bir evladı, İshak'ı müjdeledik.

Süleyman Ateş

Biz ona İshak'ı, iyilerden bir peygamber olarak müjdeledik.

وَبَٰرَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلَىٰٓ إِسْحَٰقَ ۚ وَمِن ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌۭ وَظَالِمٌۭ لِّنَفْسِهِۦ مُبِينٌۭ ﴿١١٣﴾

Onu da kutladık, İshak'ı da ve ikisinin de soyundan iyilik eden de var, apaçık nefsine zulmeden de.

Alİ Bulaç

Ona ve İshak’a bereketler verdik. İkisinin soyundan, ihsanda bulunan (muhsin olan) da var, açıkça kendi nefsine zulmeden de.

Çeviriyazı

vebâraknâ `aleyhi ve`alâ isḥâḳ. vemin ẕürriyyetihimâ muḥsinüv veżâlimül linefsihî mübîn.

Diyanet İşleri

Kendisini ve İshak'ı mübarek kıldık; ikisinin soyundan iyi olan da vardır, açıktan açığa kendisine yazık eden de vardır.

Diyanet Vakfı

Kendisini ve İshak'ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lakin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.

Edip Yüksel

Ona da İshak'a da lütufta bulunduk. Kuşkusuz, ikisinin de soyundan hem iyi davrananlar var, hem kendisine zulmedenler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem ona hem İshak'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik yapanlar var, hem de açıkça kendi nefsine zulmedenler var.

Öztürk

Ona da İshak'a da bereketler lütfettik. Onların zürriyetlerinden iyi düşünüp iyi davranan da var, öz benliğine açıkça zulmeden de var.

Suat Yıldırım

Kendisine de İshak'a da feyiz ve bereketler verdik. Onların neslinden gelenler arasında iyi davranan da var, kendi nefsine açıkça zulmeden de!

Süleyman Ateş

Kendisine de, İshak'a da bereketler verdik. Onların neslinden (gelenler arasında) iyi hareket eden de var, açıkça kendisine zulmeden de.

وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَىٰ مُوسَىٰ وَهَٰرُونَ ﴿١١٤﴾

Ve andolsun ki biz, Musa'ya ve Harun'a nimetler verdik.

Alİ Bulaç

Andolsun, Biz Musa’ya ve Harun’a lütufta bulunduk.

Çeviriyazı

veleḳad menennâ `alâ mûsâ vehârûn.

Diyanet İşleri

And olsun ki Musa ve Harun'a da iyilikte bulunmuştuk.

Diyanet Vakfı

Andolsun biz Musa'ya da Harun'a da nimetler verdik.

Edip Yüksel

Biz Musa'ya ve Harun'a iyilikte bulunmuştuk.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki biz Musa ile Harun'a da nimetler verdik.

Öztürk

Yemin olsun, biz Mûsa ve Hârun'a da lütufta bulunduk.

Suat Yıldırım

Biz Mûsa ile Harun'a da nübüvvet vererek ihsanda bulunduk. [21,48]

Süleyman Ateş

Andolsun Musa'ya ve Harun'a da lutuflarda bulunduk.

وَنَجَّيْنَٰهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ ٱلْكَرْبِ ٱلْعَظِيمِ ﴿١١٥﴾

İkisini ve kavimlerini, büyük bir sıkıntıdan kurtardık.

Alİ Bulaç

Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık.

Çeviriyazı

venecceynâhümâ veḳavmehümâ mine-lkerbi-l`ażîm.

Diyanet İşleri

İkisini ve milletlerini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık.

Diyanet Vakfı

Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.

Edip Yüksel

İkisini ve halklarını o büyük felaketten kurtardık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem kendilerini ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.

Öztürk

Onları ve toplumlarını büyük sıkıntıdan kurtardık.

Suat Yıldırım

Onları da, milletlerini de müthiş bir gaileden kurtardık.

Süleyman Ateş

Onları ve kavimlerini büyük sıkıntıdan kurtardık.

وَنَصَرْنَٰهُمْ فَكَانُوا۟ هُمُ ٱلْغَٰلِبِينَ ﴿١١٦﴾

Ve yardım ettik onlara da üst geldiler.

Alİ Bulaç

Onlara yardım ettik, böylece üstün gelenler oldular.

Çeviriyazı

veneṣarnâhüm fekânû hümü-lgâlibîn.

Diyanet İşleri

Onlara yardım etmiştik de üstün gelmişlerdi.

Diyanet Vakfı

Kendilerine yardım ettik de galip gelen onlar oldu.

Edip Yüksel

Onlara yardım ettik de üstün geldiler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem yardım ettik onlara da, galip gelenler onlar oldular.

Öztürk

Onlara yardım ettik de galip gelenler kendileri oldular.

Suat Yıldırım

Hem onlara yardım ettik de, galip gelenler onlar oldular.

Süleyman Ateş

Onlara yardım ettik de üstün gelenler kendileri oldular.

وَءَاتَيْنَٰهُمَا ٱلْكِتَٰبَ ٱلْمُسْتَبِينَ ﴿١١٧﴾

Ve ikisine de her şeyi apaçık gösteren kitabı verdik.

Alİ Bulaç

Ve ikisine anlatımı-açık kitabı verdik.

Çeviriyazı

veâteynâhüme-lkitâbe-lmüstebîn.

Diyanet İşleri

Her ikisine de, apaçık anlaşılan bir Kitap vermiştik.

Diyanet Vakfı

Her ikisine de apaçık anlaşılan bir kitabı (Tevrat'ı) verdik.

Edip Yüksel

Ve o ikisine apaçık anlaşılan kitabı verdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hem kendilerine o belli kitabı (Tevrat'ı) verdik.

Öztürk

Onlara, açık-seçik bilgi sunan Kitap'ı verdik.

Suat Yıldırım

Kendilerine gerçekleri apaçık gösteren o kitabı verdik.

Süleyman Ateş

Onlara açık ifadeli Kitabı verdik.

وَهَدَيْنَٰهُمَا ٱلصِّرَٰطَ ٱلْمُسْتَقِيمَ ﴿١١٨﴾

Ve ikisini de dosdoğru yola sevkettik.

Alİ Bulaç

Onları dosdoğru yola yöneltip-ilettik.

Çeviriyazı

vehedeynâhüme-ṣṣirâṭa-lmüsteḳîm.

Diyanet İşleri

Her ikisini de doğru yola eriştirmiştik.

Diyanet Vakfı

Her ikisini de doğru yola ilettik.

Edip Yüksel

Her ikisini doğru yola ilettik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kendilerini doğru yola çıkardık.

Öztürk

Her ikisini dosdoğru yola kılavuzladık.

Suat Yıldırım

Onları doğru yola ilettik!

Süleyman Ateş

Ve onları doğru yola ilettik.

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِى ٱلْءَاخِرِينَ ﴿١١٩﴾

Ve ikisine de, sonradan gelenler arasında iyi bir adsan verdik.

Alİ Bulaç

Sonra gelenler arasında da ikisine (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.

Çeviriyazı

veteraknâ `aleyhimâ fi-l'âḫirîn.

Diyanet İşleri

Sonra gelenler içinde \"Musa ve Harun'a selam olsun\" diye iyi birer ün bıraktık.

Diyanet Vakfı

Sonra gelenler içinde, namlarına şunu bıraktık.

Edip Yüksel

O ikisinin tarihini sonrakiler için koruduk.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonrakiler içinde onlara iyi bir nam bıraktık:

Öztürk

Sonradan gelenler içinde, her ikisini hatırlatan bir şey bıraktık.

Suat Yıldırım

Sonraki nesiller içinde onlara da iyi bir nam bıraktık.

Süleyman Ateş

Ve sonra gelenler arasında onlara (iyi bir ün) bıraktık.

سَلَٰمٌ عَلَىٰ مُوسَىٰ وَهَٰرُونَ ﴿١٢٠﴾

Esenlik Musa'ya ve Harun'a.

Alİ Bulaç

Musa’ya ve Harun’a selam olsun.

Çeviriyazı

selâmün `alâ mûsâ vehârûn.

Diyanet İşleri

Sonra gelenler içinde \"Musa ve Harun'a selam olsun\" diye iyi birer ün bıraktık.

Diyanet Vakfı

Musa ve Harun'a selam olsun.

Edip Yüksel

Musa'ya ve Harun'a selam (barış) olsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

Selam olsun, Musa ile Harun'a.

Öztürk

Selam olsun Mûsa'ya ve Hârun'a!

Suat Yıldırım

“Selam olsun Mûsâ ile Harun'a”

Süleyman Ateş

(Hep): \"Musa'ya ve Harun'a selam olsun!\" (diyeceklerdi).

إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ ﴿١٢١﴾

Şüphe yok ki biz, böyle mükafatlandırırız iyilik edenleri;

Alİ Bulaç

Şüphesiz Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.

Çeviriyazı

innâ keẕâlike neczi-lmuḥsinîn.

Diyanet İşleri

Doğrusu Biz, iyileri böylece mükafatlandırırız.

Diyanet Vakfı

Doğrusu biz, iyileri böylece mükafatlandırırız.

Edip Yüksel

Biz, iyi davrananları işte böyle ödüllendiririz.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.

Öztürk

Güzel düşünüp güzel davrananları biz böyle ödüllendiririz!

Suat Yıldırım

Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz!

Süleyman Ateş

İşte biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız.

إِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا ٱلْمُؤْمِنِينَ ﴿١٢٢﴾

Şüphe yok ki ikisi de inanan kullarımızdandı.

Alİ Bulaç

Şüphesiz ikisi, Bizim mü’min olan kullarımızdandılar.

Çeviriyazı

innehümâ min `ibâdine-lmü'minîn.

Diyanet İşleri

İkisi de şüphesiz inanmış kullarımızdandı.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz, ikisi de mümin kullarımızdandı.

Edip Yüksel

O ikisi bizim inanan kullarımızdandı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü onların ikisi de bizim mümin kullarımızdandı.

Öztürk

O ikisi de bizim inanan kullarımızdandı.

Suat Yıldırım

Gerçekten onlar, Bizim tam inanmış has kullarımızdandı.

Süleyman Ateş

Çünkü ikisi de bizim inanan kullarımızdandı.

وَإِنَّ إِلْيَاسَ لَمِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ ﴿١٢٣﴾

Ve şüphe yok ki İlyas, elbette peygamberlerdendi.

Alİ Bulaç

Gerçekten İlyas da, gönderilmiş (peygamber)lerdendi.

Çeviriyazı

veinne ilyâse lemine-lmürselîn.

Diyanet İşleri

Doğrusu İlyas da peygamberlerdendir.

Diyanet Vakfı

İlyas da şüphe yok ki, peygamberlerdendi.

Edip Yüksel

İlyas elçilerden biriydi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz İlyas da gönderilen peygamberlerdendir.

Öztürk

İlyas da elbette ki peygamberlerdendi.

Suat Yıldırım

İlyas da şüphesiz resullerdendi.

Süleyman Ateş

İlyas da elçilerdendi.

إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِۦٓ أَلَا تَتَّقُونَ ﴿١٢٤﴾

Hani kavmine demişti ki: Çekinmez misiniz siz?

Alİ Bulaç

Hani kendi kavmine demişti ki: “Siz korkup sakınmaz mısınız?”

Çeviriyazı

iẕ ḳâle liḳavmihî elâ tetteḳûn.

Diyanet İşleri

Milletine: \"Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Biçim verenlerin en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, önceki babalarınızın da Rabbi bulunan Allah'ı bırakıp da Baal putuna mı taparsınız?\" demişti.

Diyanet Vakfı

(İlyas) milletine: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

Edip Yüksel

Halkına, \"Erdemli olmayacak mısınız?\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hani o kavmine: \"Siz Allah'tan korkmaz mısınız? Yaratanların en güzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbi bulunan Allah'ı bırakıp da \"Ba'l'e\" (Ba'l ismindeki puta) mi yalvarıyorsunuz?\" dedi.

Öztürk

O da toplumuna şöyle demişti: \"Hâlâ korkup sakınmıyor musunuz?\"

Suat Yıldırım

Hani o halkına şöyle demişti: Siz hâla şirkten ve günahlardan sakınmayacak mısınız? Sizin de, gelip geçmiş atalarınızın da Rabbi olan Allah'ı, o Mükemmel Yaradanı bırakıp hâla Ba’l’e tapmaya mı devam edeceksiniz? {KM, I Krallar 18,24-40}

Süleyman Ateş

Kavmine demişti ki: \"(Allah'ın azabından) Korunmaz mısınız?\"

أَتَدْعُونَ بَعْلًۭا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ ٱلْخَٰلِقِينَ ﴿١٢٥﴾

Ba'l'i mi çağırırsınız da yaratıcıların en güzelini bırakırsınız.

Alİ Bulaç

“Siz Ba’le tapıp da Yaratıcıların en güzeli (olan Allah’ı) mı bırakıyorsunuz?”

Çeviriyazı

eted`ûne ba`lev veteẕerûne aḥsene-lḫâliḳîn.

Diyanet İşleri

Milletine: \"Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Biçim verenlerin en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, önceki babalarınızın da Rabbi bulunan Allah'ı bırakıp da Baal putuna mı taparsınız?\" demişti.

Diyanet Vakfı

Yaratanların en iyisini bırakıp da Ba'l'e mi taparsınız? demişti.

Edip Yüksel

En güzel Yaratanı bırakıp Ba'le mi taparsınız?

Elmalılı Hamdi Yazır

Hani o kavmine: \"Siz Allah'tan korkmaz mısınız? Yaratanların en güzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbi bulunan Allah'ı bırakıp da \"Ba'l'e\" (Ba'l ismindeki puta) mi yalvarıyorsunuz?\" dedi.

Öztürk

\"Bal'e yalvarıp yakarıyor, yaratıcıların en güzelini bırakıyor musunuz?\"

Suat Yıldırım

Hani o halkına şöyle demişti: Siz hâla şirkten ve günahlardan sakınmayacak mısınız? Sizin de, gelip geçmiş atalarınızın da Rabbi olan Allah'ı, o Mükemmel Yaradanı bırakıp hâla Ba’l’e tapmaya mı devam edeceksiniz? {KM, I Krallar 18,24-40}

Süleyman Ateş

Ba'l'e yalvarıyorsunuz da, bırakıyor musunuz, yaratıcıların en güzelini?\"

ٱللَّهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ ءَابَآئِكُمُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿١٢٦﴾

O Allah'tır ki Rabbinizdir sizin ve Rabbidir gelip geçmiş atalarınızın.

Alİ Bulaç

“Allah ki, sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.”

Çeviriyazı

allâhe rabbeküm verabbe âbâikümü-l'evvelîn.

Diyanet İşleri

Milletine: \"Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Biçim verenlerin en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, önceki babalarınızın da Rabbi bulunan Allah'ı bırakıp da Baal putuna mı taparsınız?\" demişti.

Diyanet Vakfı

\"Sizin de Rabbiniz, sizden önce gelen atalarınızın da Rabbi olan Allah'ı?\"

Edip Yüksel

ALLAH sizin ve geçmişteki atalarınızın Rabbidir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hani o kavmine: \"Siz Allah'tan korkmaz mısınız? Yaratanların en güzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbi bulunan Allah'ı bırakıp da \"Ba'l'e\" (Ba'l ismindeki puta) mi yalvarıyorsunuz?\" dedi.

Öztürk

\"Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbi olan Allah'ı terk mi ediyorsunuz?\"

Suat Yıldırım

Hani o halkına şöyle demişti: Siz hâla şirkten ve günahlardan sakınmayacak mısınız? Sizin de, gelip geçmiş atalarınızın da Rabbi olan Allah'ı, o Mükemmel Yaradanı bırakıp hâla Ba’l’e tapmaya mı devam edeceksiniz? {KM, I Krallar 18,24-40}

Süleyman Ateş

Sizin Rabbiniz ve önceki atalarınızın Rabbi olan Allah'ı?

فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ ﴿١٢٧﴾

Derken yalanladılar onu; şüphe yok ki tapımıza getirilecektir onlar.

Alİ Bulaç

Fakat onu yalanladılar; bundan dolayı gerçekten onlar, (azap için getirilip) hazır bulundurulacak olanlardır.

Çeviriyazı

fekeẕẕebûhü feinnehüm lemuḥḍarûn.

Diyanet İşleri

Bunun üzerine onu yalanlamışlardı. Allah'ın O'na içten bağlı kulları bir yana, bunların hepsi cehenneme götürüleceklerdi.

Diyanet Vakfı

Bunun üzerine İlyas'ı yalanladılar. Onun için onların hepsi (cehenneme) götürüleceklerdir.

Edip Yüksel

Onu yalanladılar; onlar hesaba çekileceklerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat onlar, onu yalanladılar. Bu yüzden onlar mutlaka (cehennemde) hazır bulundurulacaklardır.

Öztürk

Sonunda onu yalanladılar. Bu yüzden onlar mutlaka huzura getirileceklerdir.

Suat Yıldırım

Fakat bunlar onu yalancı saydılar. Bundan ötürü de, onlar tutuklanıp hesap günü mutlaka yargılanacak ve cehenneme götürüleceklerdir.

Süleyman Ateş

Onu yalanladılar, bundan dolayı onlar (azaba) getirileceklerdir.

إِلَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلْمُخْلَصِينَ ﴿١٢٨﴾

Ancak ihlasa eren Allah kulları müstesna.

Alİ Bulaç

Ancak, muhlis olan kullar başka.

Çeviriyazı

illâ `ibâde-llâhi-lmuḫleṣîn.

Diyanet İşleri

Bunun üzerine onu yalanlamışlardı. Allah'ın O'na içten bağlı kulları bir yana, bunların hepsi cehenneme götürüleceklerdi.

Diyanet Vakfı

Ancak Allah'ın ihlaslı kulları müstesna.

Edip Yüksel

Kendilerini sadece ALLAH'a adayan kulları hariç.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak Allah'ın ihlaslı kulları müstesna.

Öztürk

Allah'ın samimi, seçkin kulları müstesna.

Suat Yıldırım

Ancak Allah'ın ihlasa erdirdiği kulları böyle olmaz.

Süleyman Ateş

Yalnız Allah'ın halis kulları azab dışındadırlar.

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِى ٱلْءَاخِرِينَ ﴿١٢٩﴾

Ve sonradan gelenler arasında ona iyi bir adsan verdik.

Alİ Bulaç

Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.

Çeviriyazı

veteraknâ `aleyhi fi-l'âḫirîn.

Diyanet İşleri

Sonra gelenler içinde, \"İlyas'a selam olsun\" diye bir ün bıraktık.

Diyanet Vakfı

Sonra gelenler içinde, kendisine bir ün bıraktık,

Edip Yüksel

Sonrakiler için onun tarihini koruduk.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ona da sonrakiler içinde şunu bıraktık:

Öztürk

Sonrakiler içinde İlyas'ı hatırlatacak bir şey de bıraktık.

Suat Yıldırım

Sonraki nesiller içinde ona da iyi bir nam bıraktık. “Selam olsun İlyas'a!”

Süleyman Ateş

Biz, sonra gelenler arasında ona (İlyas'a da iyi bir ün) bıraktık:

سَلَٰمٌ عَلَىٰٓ إِلْ يَاسِينَ ﴿١٣٠﴾

Esenlik İlyas'a ve ona uyanlara.

Alİ Bulaç

İlyas’a selam olsun.

Çeviriyazı

selâmün `alâ ilyâsîn.

Diyanet İşleri

Sonra gelenler içinde, \"İlyas'a selam olsun\" diye bir ün bıraktık.

Diyanet Vakfı

\"İlyas'a selam!\" dedik.

Edip Yüksel

İlyasin'e salam olsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

Selam olsun İlyâsîn'e.

Öztürk

Selam olsun İlyas'a!

Suat Yıldırım

Sonraki nesiller içinde ona da iyi bir nam bıraktık. “Selam olsun İlyas'a!”

Süleyman Ateş

İlyas'a selam olsun.

إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ ﴿١٣١﴾

Şüphe yok ki biz, böyle mükafatlandırırız iyilik edenleri.

Alİ Bulaç

Şüphesiz Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.

Çeviriyazı

innâ keẕâlike neczi-lmuḥsinîn.

Diyanet İşleri

Doğrusu Biz iyileri böylece mükafatlandırırız.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz biz, iyileri işte böyle mükafatlandırırız.

Edip Yüksel

İyi davrananları biz böyle ödüllendiririz.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.

Öztürk

Güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz biz.

Suat Yıldırım

Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz!

Süleyman Ateş

İşte biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız.

إِنَّهُۥ مِنْ عِبَادِنَا ٱلْمُؤْمِنِينَ ﴿١٣٢﴾

Şüphe yok ki o, inanan kullarımızdandı.

Alİ Bulaç

Şüphesiz o, Bizim mü’min olan kullarımızdandı.

Çeviriyazı

innehû min `ibâdine-lmü'minîn.

Diyanet İşleri

O, inanmış kullarımızdandı.

Diyanet Vakfı

Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı.

Edip Yüksel

O bizim inanan kullarımızdandı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.

Öztürk

Bizim inanan kullarımızdandı o.

Suat Yıldırım

Gerçekten o bizim tam inanmış has kullarımızdandı.

Süleyman Ateş

Çünkü o bizim mü'min kullarımızdandı.

وَإِنَّ لُوطًۭا لَّمِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ ﴿١٣٣﴾

Ve şüphe yok ki Lut da elbette peygamberlerdendi.

Alİ Bulaç

Gerçekten Lût da gönderilmiş (elçi)lerdendi.

Çeviriyazı

veinne lûṭal lemine-lmürselîn.

Diyanet İşleri

Şüphesiz Lut da peygamberlerdendir.

Diyanet Vakfı

Lut da elbette peygamberlerdendi.

Edip Yüksel

Lut da elçilerden biriydi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz Lût da gönderilen peygamberlerdendir.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, Lût da peygamberlerdendi.

Suat Yıldırım

Lût da şüphesiz, resullerdendi.

Süleyman Ateş

Lut da gönderilen elçilerdendi.

إِذْ نَجَّيْنَٰهُ وَأَهْلَهُۥٓ أَجْمَعِينَ ﴿١٣٤﴾

Hani onu ve bütün ailesini kurtarmıştık.

Alİ Bulaç

Hani Biz onu ve ailesini topluca kurtarmıştık.

Çeviriyazı

iẕ necceynâhü veehlehû ecme`în.

Diyanet İşleri

Geridekiler arasında kalan yaşlı bir kadın dışında, Lut'u ve ailesinin hepsini kurtarmıştık.

Diyanet Vakfı

Hani biz Lut'u ve ailesinin hepsini kurtardık.

Edip Yüksel

Onu ve ailesini topluca kurtardık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hani biz onu ve ailesinin tamamını kurtarmıştık.

Öztürk

Onu ve ailesini toptan kurtarmıştık biz.

Suat Yıldırım

Onun suçlu kentini cezalandırırken, geride kalanlar arasında yer alan yaşlı eşi hariç, kendisini ve ailesini kurtardık.

Süleyman Ateş

Onu ve ailesini kurtardık.

إِلَّا عَجُوزًۭا فِى ٱلْغَٰبِرِينَ ﴿١٣٥﴾

Ancak bir kocakarı, kalanlar arasındaydı.

Alİ Bulaç

Geride bırakılanlar arasında bir yaşlı kadın dışında.

Çeviriyazı

illâ `acûzen fi-lgâbirîn.

Diyanet İşleri

Geridekiler arasında kalan yaşlı bir kadın dışında, Lut'u ve ailesinin hepsini kurtarmıştık.

Diyanet Vakfı

Ancak geridekiler arasında kalan yaşlı bir kadın dışında,

Edip Yüksel

Ancak geride kalan yaşlı kadın hariç.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak geride kalıp batanlar içinde kalan yaşlı bir kadın hariç.

Öztürk

Ancak terk edilenler içinde kalan kocakarı hariç.

Suat Yıldırım

Onun suçlu kentini cezalandırırken, geride kalanlar arasında yer alan yaşlı eşi hariç, kendisini ve ailesini kurtardık.

Süleyman Ateş

Yalnız (azabda) kalacaklar arasında bulunan acuze bir kadın hariç.

ثُمَّ دَمَّرْنَا ٱلْءَاخَرِينَ ﴿١٣٦﴾

Sonra öbürlerinin kökünü kazıdık.

Alİ Bulaç

Sonra geride kalanları yerle bir ettik.

Çeviriyazı

ŝümme demmerne-l'âḫarîn.

Diyanet İşleri

Sonra diğerlerini yok etmiştik.

Diyanet Vakfı

Sonra diğerlerini yok ettik.

Edip Yüksel

Sonra diğerlerini yok ettik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra diğerlerini helak etmiştik.

Öztürk

Sonra ötekileri yerle bir ettik.

Suat Yıldırım

Sonra da ötekileri imha ettik.

Süleyman Ateş

Sonra ötekileri kırdık (geçirdik).

وَإِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِم مُّصْبِحِينَ ﴿١٣٧﴾

Ve şüphe yok ki siz de onların yurtlarına uğramadasınız sabahları.

Alİ Bulaç

Siz onların üstünden muhakkak geçip gidiyorsunuz; sabah vakti.

Çeviriyazı

veinneküm letemürrûne `aleyhim muṣbiḥîn.

Diyanet İşleri

Sabah akşam, onların yerleri üzerinden geçersiniz. Akletmez misiniz?

Diyanet Vakfı

(Ey insanlar!) Siz onların yanlarından geçip gidiyorsunuz: sabahleyin

Edip Yüksel

Siz yıkıntılarının yanından geçiyorsunuz; sabahleyin,

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onlara uğrar ve üzerlerinden geçersiniz. Hâlâ akıl edip düşünmez misiniz?

Öztürk

Kuşkusuz ki, siz onların yanından sabahları geçiyorsunuz.

Suat Yıldırım

Siz de sabah akşam onların diyarlarına uğrarsınız. Hâla aklınızı kullanmayacak mısınız?

Süleyman Ateş

Siz onların yanlarından geçip gidiyorsunuz; sabahleyin,

وَبِٱلَّيْلِ ۗ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿١٣٨﴾

Ve akşamları; hala mı akıl etmezsiniz?

Alİ Bulaç

Ve geceleyin. Yine de akıllanmayacak mısınız?

Çeviriyazı

vebilleyl. efelâ ta`ḳilûn.

Diyanet İşleri

Sabah akşam, onların yerleri üzerinden geçersiniz. Akletmez misiniz?

Diyanet Vakfı

Ve geceleyin. Hala akıllanmayacak mısınız?

Edip Yüksel

Ve geceleyin. Aklınızı kullanmaz mısınız?

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onlara uğrar ve üzerlerinden geçersiniz. Hâlâ akıl edip düşünmez misiniz?

Öztürk

Geceleyin de. Hâlâ aklınızı işletmeyecek misiniz?

Suat Yıldırım

Siz de sabah akşam onların diyarlarına uğrarsınız. Hâla aklınızı kullanmayacak mısınız?

Süleyman Ateş

Ve geceleyin. Düşünmüyor musunuz?

وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ ﴿١٣٩﴾

Ve şüphe yok ki Yunus da peygamberlerdendi elbet.

Alİ Bulaç

Şüphesiz Yunus da gönderilmiş (elçi)lerdendi.

Çeviriyazı

veinne yûnüse lemine-lmürselîn.

Diyanet İşleri

Doğrusu Yunus da peygamberlerdendir.

Diyanet Vakfı

Doğrusu Yunus da gönderilen peygamberlerdendi.

Edip Yüksel

Yunus da elçilerden biriydi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz Yunus da gönderilen peygamberlerdendir.

Öztürk

Yûnus da gönderilen elçilerdendi.

Suat Yıldırım

Yûnus da şüphesiz resullerdendi.

Süleyman Ateş

Yunus da gönderilen elçilerdendi.

إِذْ أَبَقَ إِلَى ٱلْفُلْكِ ٱلْمَشْحُونِ ﴿١٤٠﴾

Hani, yolcularla dolu bir gemiye kaçmıştı da.

Alİ Bulaç

Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.

Çeviriyazı

iẕ ebeḳa ile-lfülki-lmeşḥûn.

Diyanet İşleri

Dolu bir gemiye kaçmıştı.

Diyanet Vakfı

Hani o, dolu bir gemiye binip kaçmıştı.

Edip Yüksel

Dolu bir gemiye kaçmıştı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hani o bir zaman dolu bir gemiye kaçmıştı.

Öztürk

Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.

Suat Yıldırım

Hani o, Rabbinden izinsiz kaçıp yolcusunu doldurmuş gemiye kendini atmıştı.

Süleyman Ateş

Dolu gemiye kaçmıştı.

فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ ٱلْمُدْحَضِينَ ﴿١٤١﴾

Derken kura çekmişlerdi de kur'a ona düşmüştü.

Alİ Bulaç

Böylece kur’aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.

Çeviriyazı

fesâheme fekâne mine-lmüdḥaḍîn.

Diyanet İşleri

Gemide olanlarla karşılıklı kura çekmişti de yenilenlerden olmuştu, bu sebeple denize atılmıştı.

Diyanet Vakfı

Gemide olanlarla karşılıklı kur'a çektiler de kaybedenlerden oldu.

Edip Yüksel

Karşı çıktı ve kayanlardan oldu.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Oradakilerle) kur'a çekmiş de kaydırılanlardan (yenilenlerden) olmuştu.

Öztürk

Sonra kura çekti de kaybedenlerden oldu.

Suat Yıldırım

Kur'a çekmiş, kur’ada kaybedenlerden olunca denize atılmıştı.

Süleyman Ateş

(Yükü fazla oluğundan gemi taşıyamamış, yolculardan birini denize atmak gerekmişti. Birini atmak üzere gemidekilerle) Kur'a çekti. (Yunus) Yenilenlerden oldu. (Kur'a kendisine isabet etti).

فَٱلْتَقَمَهُ ٱلْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌۭ ﴿١٤٢﴾

Kınanmış bir haldeydi ki onu balık yutuvermişti.

Alİ Bulaç

Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.

Çeviriyazı

felteḳamehü-lḥûtü vehüve mülîm.

Diyanet İşleri

Kendini kınarken onu bir balık yutmuştu.

Diyanet Vakfı

Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu.

Edip Yüksel

Balık onu yuttu, bundan o sorumluydu.

Elmalılı Hamdi Yazır

Derken (denize atılmış ve) kendisini balık yutmuştu. (Kendi nefsini) kınıyordu.

Öztürk

Derken, kendisini balık yutmuştu. O kendi kendini kınayıp duruyordu.

Suat Yıldırım

O yaptığından ötürü pişman bir vaziyette iken balık onu yutuverdi.

Süleyman Ateş

(Yunus, Rabbinden izinsiz olarak kavminden ayrıldığı için) Kendi kendisini kınarken (denize attılar) balık onu yuttu.

فَلَوْلَآ أَنَّهُۥ كَانَ مِنَ ٱلْمُسَبِّحِينَ ﴿١٤٣﴾

Eğer Rabbini tenzih edenlerden olmasaydı.

Alİ Bulaç

Eğer (Allah’ı çokça) tesbih edenlerden olmasaydı,

Çeviriyazı

felevlâ ennehû kâne mine-lmüsebbiḥîn.

Diyanet İşleri

Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı, tekrar diriltilecek güne kadar balığın karnında kalacaktı.

Diyanet Vakfı

Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı,

Edip Yüksel

(Tanrı'yı) anıp düşünmeseydi,

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer çok tesbih edenlerden olmasaydı, yeniden dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.

Öztürk

Eğer tespih edenlerden olmasaydı.

Suat Yıldırım

Şayet Allah'ı çok zikreden, ibadetli kimselerden olmasaydı, tâ mahşere kadar onun karnında kalırdı.

Süleyman Ateş

Eğer tesbih edenlerden olmasaydı,

لَلَبِثَ فِى بَطْنِهِۦٓ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿١٤٤﴾

Halkın tekrar dirileceği günedek balığın karnında kalırdı.

Alİ Bulaç

Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı.

Çeviriyazı

lelebiŝe fî baṭnih ilâ yevmi yüb`aŝûn.

Diyanet İşleri

Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı, tekrar diriltilecek güne kadar balığın karnında kalacaktı.

Diyanet Vakfı

Tekrar diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.

Edip Yüksel

Diriliş Gününe kadar onun karnında kalacaktı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer çok tesbih edenlerden olmasaydı, yeniden dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.

Öztürk

İnsanların diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalacaktı.

Suat Yıldırım

Şayet Allah'ı çok zikreden, ibadetli kimselerden olmasaydı, tâ mahşere kadar onun karnında kalırdı.

Süleyman Ateş

(İnsanların) Yeniden diriltilecekleri güne kadar balığın karnında kalırdı.

۞ فَنَبَذْنَٰهُ بِٱلْعَرَآءِ وَهُوَ سَقِيمٌۭ ﴿١٤٥﴾

Derken onu ıssız bir yere çıkardık ve o, hastaydı da.

Alİ Bulaç

Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık.

Çeviriyazı

fenebeẕnâhü bil`arâi vehüve seḳîm.

Diyanet İşleri

Halsiz bir halde iken kendisini sahile çıkardık.

Diyanet Vakfı

Halsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık.

Edip Yüksel

Onu çöl gibi bir sahile attık, yorgun ve bitkin...

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz onu hasta bir halde bir alana çıkardık.

Öztürk

Bir süre sonra onu, çıplak araziye attık. Hastalanmıştı.

Suat Yıldırım

Derken Biz onu ağaçsız çıplak bir sahile attık, o bitkin bir halde idi.

Süleyman Ateş

(Ama balığın karnında bizi andı, tesbih etti, biz de) Onu hasta bir halde ağaçsız, çıplak bir yere attık.

وَأَنۢبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةًۭ مِّن يَقْطِينٍۢ ﴿١٤٦﴾

Ve ona gölge versin diye bir kabak fidanı bitirdik.

Alİ Bulaç

Ve üzerine, sık-geniş yaprakla (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik.

Çeviriyazı

veembetnâ `aleyhi şeceratem miy yaḳṭîn.

Diyanet İşleri

Onun için, geniş yapraklı bir bitki yetiştirdik.

Diyanet Vakfı

Ve üstüne (gölge yapması için) kabak türünden geniş yapraklı bir nebat bitirdik.

Edip Yüksel

Ve onun için orada geniş yapraklı ağaç yetiştirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik.

Öztürk

Üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik.

Suat Yıldırım

Üzerine gölge yapması için, orada asma kabak cinsinden bir ağaç bitirdik.

Süleyman Ateş

Ve üzerine (gölge yapması için) Bir asma kabak ağacı bitirdik.

وَأَرْسَلْنَٰهُ إِلَىٰ مِا۟ئَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ ﴿١٤٧﴾

Ve onu yüz bin kişiye, yahut daha da artmakta olan bir topluluğa peygamber olarak gönderdik.

Alİ Bulaç

Onu yüzbin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik.

Çeviriyazı

veerselnâhü ilâ mieti elfin ev yezîdûn.

Diyanet İşleri

Onu, yüzbin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.

Diyanet Vakfı

Onu, yüz bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.

Edip Yüksel

Biz onu yüzbin veya daha çok kişiye gönderdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz onu (Yunus'u) yüz bin veya daha çok insana peygamber olarak gönderdik.

Öztürk

Onu yüzbin kişiye yahut daha fazla olanlara elçi olarak gönderdik.

Suat Yıldırım

Biz onu yüz bin nüfuslu bir şehre göndermiştik, hatta gittikçe nüfusları artıyordu da. {KM, Yunus 4,11}

Süleyman Ateş

Ve onu yüz bin insana, ya da daha fazla olanlara elçi gönderdik.

فَـَٔامَنُوا۟ فَمَتَّعْنَٰهُمْ إِلَىٰ حِينٍۢ ﴿١٤٨﴾

Derken inandılar da onları muayyen bir zamanadek yaşattık, geçindirdik.

Alİ Bulaç

Sonunda ona iman ettiler, Biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.

Çeviriyazı

feâmenû femetta`nâhüm ilâ ḥîn.

Diyanet İşleri

Sonunda ona inandılar, bunun üzerine Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.

Diyanet Vakfı

Sonunda ona iman ettiler, bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar yaşattık.

Edip Yüksel

İnandılar, biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

O zaman ona iman ettiler de biz onları bir zamana kadar yaşattık.

Öztürk

Onlar inandılar. Biz de onları bir vakte kadar nimetlendirdik.

Suat Yıldırım

Yûnus onları tekrar hakka çağırınca, bu sefer iman ettiler. Biz de belirli bir süreye kadar onları hayattan istifade ettirdik.

Süleyman Ateş

İnandılar, biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.

فَٱسْتَفْتِهِمْ أَلِرَبِّكَ ٱلْبَنَاتُ وَلَهُمُ ٱلْبَنُونَ ﴿١٤٩﴾

Artık sor onlara, kızlar, Rabbinin de.oğullar, onların mı?

Alİ Bulaç

Şimdi sen onlara sor: -Kızlar senin Rabbinin, erkek çocuklar onların mı?

Çeviriyazı

festeftihim elirabbike-lbenâtü velehümü-lbenûn.

Diyanet İşleri

Putperestlere sor, kızlar senin Rabbinin de erkekler onların mı?

Diyanet Vakfı

Putperestlere sor: Kızlar Rabbinin de erkekler onların mı?

Edip Yüksel

Sor onlara, kızları senin Rabbine, erkekleri kendilerine mi ayırıyorlar?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Şimdi sor o seninkilere: Kızlar, Rabbinin de, oğlanlar onların mı?

Öztürk

Şimdi sor şunlara: \"Kızlar Rabbinin de oğlanlar onların mı?\"

Suat Yıldırım

Onlara (Mekkelilere) sor bakalım: (hâla şirklerine devam edip) kız evlatları senin Rabbine, erkek evlatları da kendilerine mi isnad edecekler? [16,58; 53,21-22; 43,19; 17,40]

Süleyman Ateş

Şimdi onlara sor: Rabbine kızlar, onlara da oğlanlar mı?

أَمْ خَلَقْنَا ٱلْمَلَٰٓئِكَةَ إِنَٰثًۭا وَهُمْ شَٰهِدُونَ ﴿١٥٠﴾

Yoksa melekleri kız halkettik de tanık mıydı onlar?

Alİ Bulaç

Yoksa onlar, şahidlik etmekteyken Biz melekleri dişiler olarak mı yarattık?

Çeviriyazı

em ḫalaḳne-lmelâikete inâŝev vehüm şâhidûn.

Diyanet İşleri

Yoksa melekleri kız olarak yarattığımızda onlar hazır mı idiler?

Diyanet Vakfı

Yoksa biz melekleri onların gözü önünde kız olarak mı yarattık?

Edip Yüksel

Yoksa melekleri, onların gözü önünde dişi olarak mı yarattık?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa biz melekleri dişi yaratmışız da onlar şahit mi bulunuyorlarmış?

Öztürk

Yoksa biz, melekleri, bunların tanıklık ettikleri bir sırada, dişiler olarak mı yarattık?

Suat Yıldırım

Yoksa Biz melekleri dişi yaratmışız da onlar buna şahit mi olmuşlar?

Süleyman Ateş

Yoksa biz melekleri, onların gözleri önünde dişi mi yarattık (ki meleklerin dişi olduğunu söylüyorlar)?

أَلَآ إِنَّهُم مِّنْ إِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَ ﴿١٥١﴾

Haberin olsun ki şüphe yok, onlar, bu sözü uydurup söylemedeler.

Alİ Bulaç

Dikkat edin; gerçekten onlar, düzdükleri yalanlardan dolayı derler ki:

Çeviriyazı

elâ innehüm min ifkihim leyeḳûlûn.

Diyanet İşleri

Dikkat edin; doğrusu onlar yalan uydurup söylüyorlar, \"Allah doğurdu\" diyorlar. Onlar şüphesiz yalancıdırlar.

Diyanet Vakfı

Dikkat edin, kesinlikle yalan uydurup söylüyorlar ki;

Edip Yüksel

Aslında onlar uydurdukları yüzünden diyorlar ki:

Elmalılı Hamdi Yazır

Ha!.. Onlar, şüphesiz uydurdukları iftiralarından dolayı: \"Allah doğurdu\" derler. Hiç şüphesiz onlar, yalancıdırlar.

Öztürk

Dikkat edin, onlar, iftiralarının bir eseri olarak mutlaka şöyle diyecekler:

Suat Yıldırım

Haberiniz olsun ki onlar sırf iftira ederek “Allah doğurdu” derler. Onlar yalancıların ta kendileridirler.

Süleyman Ateş

İyi bilin, onlar iftiraları yüzünden diyorlar ki:

وَلَدَ ٱللَّهُ وَإِنَّهُمْ لَكَٰذِبُونَ ﴿١٥٢﴾

Allah doğurdu demedeler ve şüphe yok ki onlar, yalancıdır elbet.

Alİ Bulaç

“Allah doğurdu.” Onlar, hiç şüphesiz, muhakkak yalan söyleyenlerdir.

Çeviriyazı

velede-llâhü veinnehüm lekâẕibûn.

Diyanet İşleri

Dikkat edin; doğrusu onlar yalan uydurup söylüyorlar, \"Allah doğurdu\" diyorlar. Onlar şüphesiz yalancıdırlar.

Diyanet Vakfı

\"Allah doğurdu\" diyorlar. Onlar şüphesiz yalancıdırlar.

Edip Yüksel

\"ALLAH doğurdu.\" Onlar yalancıdırlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ha!.. Onlar, şüphesiz uydurdukları iftiralarından dolayı: \"Allah doğurdu\" derler. Hiç şüphesiz onlar, yalancıdırlar.

Öztürk

\"Allah doğurdu!\" Vallahi onlar yalancıdırlar.

Suat Yıldırım

Haberiniz olsun ki onlar sırf iftira ederek “Allah doğurdu” derler. Onlar yalancıların ta kendileridirler.

Süleyman Ateş

Allah doğurdu. Onlar elbette yalancıdırlar.

أَصْطَفَى ٱلْبَنَاتِ عَلَى ٱلْبَنِينَ ﴿١٥٣﴾

Oğulları bırakmış da kızları mı seçmiş?

Alİ Bulaç

(Allah,) Kızları, erkek çocuklara tercih mi etmiş?

Çeviriyazı

aṣṭafe-lbenâti `ale-lbenîn.

Diyanet İşleri

Allah kızları, oğullara tercih mi etmiş?

Diyanet Vakfı

Allah, kızları oğullara tercih mi etmiş!

Edip Yüksel

Kızları erkeklere mi tercih etti?

Elmalılı Hamdi Yazır

(Allah) kızları oğullara tercih mi etmiş?

Öztürk

Allah, kızları oğlanlara tercih mi etmiş?

Suat Yıldırım

Allah kızları oğullara tercih mi etmiş?

Süleyman Ateş

(Allah) Kızları seçip oğlanlara tercih mi etmiş?

مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ ﴿١٥٤﴾

Ne oluyor size, nasıl da hükmediyorsunuz?

Alİ Bulaç

Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?

Çeviriyazı

mâ leküm. keyfe taḥkümûn.

Diyanet İşleri

Ne oluyorsunuz? Ne biçim hükmediyorsunuz?

Diyanet Vakfı

Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?

Edip Yüksel

Size ne oldu, nasıl karar veriyorsunuz?

Elmalılı Hamdi Yazır

Size ne oldu? Nasıl hükmediyorsunuz?

Öztürk

Ne oluyor size, o nasıl hüküm veriyorsunuz?

Suat Yıldırım

Ne olmuş size, aklınızı mı kaybettiniz? Ne biçim hüküm veriyorsunuz öyle!

Süleyman Ateş

Size ne oldu, nasıl hüküm veriyorsunuz?

أَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿١٥٥﴾

Öğüt almaz mısınız hala?

Alİ Bulaç

Hiç mi öğüt alıp-düşünmüyorsunuz?

Çeviriyazı

efelâ teẕekkerûn.

Diyanet İşleri

Hiç düşünmez misiniz?

Diyanet Vakfı

Hiç düşünmüyor musunuz?

Edip Yüksel

Öğüt almaz mısınız?

Elmalılı Hamdi Yazır

Hiç düşünmüyor musunuz?

Öztürk

Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?

Suat Yıldırım

Hâla düşünüp Allah'ın bundan münezzeh olduğunu anlamayacak mısınız?

Süleyman Ateş

Hiç mi düşünmüyorsunuz?

أَمْ لَكُمْ سُلْطَٰنٌۭ مُّبِينٌۭ ﴿١٥٦﴾

Yoksa apaçık bir deliliniz mi var?

Alİ Bulaç

Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var?

Çeviriyazı

em leküm sülṭânüm mübîn.

Diyanet İşleri

Yoksa apaçık bir deliliniz mi var?

Diyanet Vakfı

Yoksa sizin açık bir deliliniz mi var?

Edip Yüksel

Yoksa apaçık bir delile mi sahipsiniz?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa sizin için açık bir delil mi var?

Öztürk

Yoksa apaçık bir kanıtınız mı var?

Suat Yıldırım

Ne o, yoksa sizin açık bir deliliniz mi var?

Süleyman Ateş

Yoksa sizin, (meleklerin, Allah'ın kızları oldukları hakkında) açık bir deliliniz mi var?

فَأْتُوا۟ بِكِتَٰبِكُمْ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ ﴿١٥٧﴾

Doğru söylüyorsanız getirin kitabınızı.

Alİ Bulaç

Eğer doğru söylüyorsanız, öyleyse getirin kitabınızı.

Çeviriyazı

fe'tû bikitâbiküm in küntüm ṣâdiḳîn.

Diyanet İşleri

Doğru sözlülerden iseniz, kitabınızı getirin bakalım.

Diyanet Vakfı

Doğru sözlülerden iseniz, kitabınızı getirin!

Edip Yüksel

Doğruysanız kitabınızı getirin.

Elmalılı Hamdi Yazır

O halde, eğer doğru söylüyorsanız getirin kitabınızı.

Öztürk

Eğer doğru sözlülerseniz, hadi getirin kitabınızı!

Suat Yıldırım

Eğer iddianızda tutarlı iseniz getirin o kitabınızı!

Süleyman Ateş

Eğer doğru iseniz Kitabınızı getirin.

وَجَعَلُوا۟ بَيْنَهُۥ وَبَيْنَ ٱلْجِنَّةِ نَسَبًۭا ۚ وَلَقَدْ عَلِمَتِ ٱلْجِنَّةُ إِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ ﴿١٥٨﴾

Ve onunla cinler arasında bir.akRabalık uydurmadalar ve andolsun ki cinler de onun tapısına götürüleceklerini, orada hazır bulunacaklarını bilmişlerdir.

Alİ Bulaç

Onlar, Kendisi'yle (Allah ile) cinler arasında bir soy-bağı kurdular. Oysa andolsun, cinler de onların gerçekten (azap için getirilip) hazır bulundurulacaklarını bilmişlerdir.

Çeviriyazı

vece`alû beynehû vebeyne-lcinneti nesebâ. veleḳad `alimeti-lcinnetü innehüm lemuḥḍarûn.

Diyanet İşleri

Allah'la cinler (melekler) arasında da bir soy bağı icadettiler. And olsun ki, cinler de, kendilerinin (bunu söyleyenlerin) hesap yerine götürüleceklerini bilirler.

Diyanet Vakfı

Allah ile cinler arasında da bir soy birliği uydurdular. Andolsun, cinler de kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilirler.

Edip Yüksel

Hatta O'nunla cinler arasında bir akrabalık uydurdular. Halbuki cinler sorguya çekileceklerini bilirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, Allah ile cinler arasında bir neseb (hısımlık bağı) uydurdular. Oysa andolsun cinler bilirler ki, o yalancılar mutlaka cehenneme götürüleceklerdir.

Öztürk

Allah'la cinler arasında bir nesep oluşturdular. Yemin olsun, cinler de bilmiştir kendilerinin Allah huzuruna mutlaka getirileceklerini/cinler de bilmiştir, bunların Allah'ın huzuruna mutlaka çıkarılacaklarını.

Suat Yıldırım

Bir de tutup Allah ile melekler arasında bir soy bağı uydurdular! Ama o melekler, bunu iddia eden müşriklerin yargılanıp cehenneme tıkılacaklarını pek iyi bilirler.

Süleyman Ateş

Allah ile cinler arasında bir nesep, (bir soy bağlantısı) uydurdular. Oysa cinler de kendilerinin (yüce divana) getirileceklerini bilmişlerdir.

سُبْحَٰنَ ٱللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿١٥٩﴾

Yücedir,.münezzehtir vasfettiklerinden.

Alİ Bulaç

Onların nitelendirdiklerinden Allah Yücedir.

Çeviriyazı

sübḥâne-llâhi `ammâ yeṣifûn.

Diyanet İşleri

Allah onların vasıflandırmalarından münezzehtir.

Diyanet Vakfı

Allah, onların isnat edegeldiklerinden yücedir, münezzehtir.

Edip Yüksel

ALLAH onları yakıştırmalarından çok Yücedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah, onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzeh ve yücedir.

Öztürk

Allah arınmıştır bunların nitelemelerinden.

Suat Yıldırım

Ve şöyle derler: “Allah onların iddia ettikleri şeylerden münezzehtir, çok yücedir.”

Süleyman Ateş

Haşa Allah, onların taktıkları sıfatlardan (münezzehtir), yücedir.

إِلَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلْمُخْلَصِينَ ﴿١٦٠﴾

Ancak ihlasa eren Allah kulları müstesna.

Alİ Bulaç

Ancak muhlis olan kullar başka.

Çeviriyazı

illâ `ibâde-llâhi-lmuḫleṣîn.

Diyanet İşleri

Allah'ın içten bağlı kulları bunların dışındadır.

Diyanet Vakfı

Allah'ın ihlasa erdirilmiş kulları müstesnadır (onlar azap görmeyeceklerdir).

Edip Yüksel

Kendilerini sadece ALLAH'a adayan kulları hariç.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat Allah'ın ihlas ile seçilen kulları başka (onlar, Allah'ı böyle şirk ile vasıflamazlar).

Öztürk

Allah'ın samimi, seçkin kulları, bunların yaptıklarından uzaktır.

Suat Yıldırım

Ancak Allah'ın ihlasa erdirdiği kulları böyle olmaz, cehenneme götürülmezler.

Süleyman Ateş

Fakat Allah'ın temiz kulları hariç (onlar azaba sokulmayacaklardır).

فَإِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ ﴿١٦١﴾

Gerçekten de ne siz, ne de kulluk ettikleriniz.

Alİ Bulaç

Artık siz de, tapmakta olduklarınız da.

Çeviriyazı

feinneküm vemâ ta`büdûn.

Diyanet İşleri

Sizler ve taptığınız şeyler, cehenneme girecek kimseden başkasını Allah'a karşı azdırıcı değilsiniz.

Diyanet Vakfı

Sizler ve taptığınız şeyler!

Edip Yüksel

Siz ve tapmakta olduklarınız,

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah'a karşı kandırıp, saptıramazsınız.

Öztürk

Siz ve kulluk ettiğiniz şeyler,

Suat Yıldırım

“Ey müşrikler! Ne siz, ne de sizin Allah'tan başka ibadet ettikleriniz, -ille de cehenneme girmek isteyen kimseler hariç- Allah’a yönelmek isteyen herhangi bir kulu yoldan çıkaracak bir kuvvete sahip değilsiniz.”

Süleyman Ateş

(Ey inkarcılar) Ne siz, ne de taptıklarınız,

مَآ أَنتُمْ عَلَيْهِ بِفَٰتِنِينَ ﴿١٦٢﴾

Onları bir sınamaya uğratamazsınız.

Alİ Bulaç

O’na karşı kimseyi fitneye sürükleyecek değilsiniz.

Çeviriyazı

mâ entüm `aleyhi bifâtinîn.

Diyanet İşleri

Sizler ve taptığınız şeyler, cehenneme girecek kimseden başkasını Allah'a karşı azdırıcı değilsiniz.

Diyanet Vakfı

Hiçbiriniz, Allah'a karşı azdırıp saptıramazsınız.

Edip Yüksel

O'na karşı kimseyi saptıramazsınız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah'a karşı kandırıp, saptıramazsınız.

Öztürk

O'na karşı kimseyi fitneye düşüremezsiniz.

Suat Yıldırım

“Ey müşrikler! Ne siz, ne de sizin Allah'tan başka ibadet ettikleriniz, -ille de cehenneme girmek isteyen kimseler hariç- Allah’a yönelmek isteyen herhangi bir kulu yoldan çıkaracak bir kuvvete sahip değilsiniz.”

Süleyman Ateş

Kandırıp Allah'ın yolundan çıkaramazsınız;

إِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ ٱلْجَحِيمِ ﴿١٦٣﴾

Ancak cehenneme girecek kişiyi azdıRabilirsiniz.

Alİ Bulaç

Ancak kendisi çılgınca yanan ateşe girecek olan başka (onu sürüklersiniz).

Çeviriyazı

illâ men hüve ṣâli-lceḥîm.

Diyanet İşleri

Sizler ve taptığınız şeyler, cehenneme girecek kimseden başkasını Allah'a karşı azdırıcı değilsiniz.

Diyanet Vakfı

Cehenneme girecek kimseden başkasını.

Edip Yüksel

Ancak cehennemde yanacaklar hariç.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah'a karşı kandırıp, saptıramazsınız.

Öztürk

Cehenneme salınacak olan müstesna.

Suat Yıldırım

“Ey müşrikler! Ne siz, ne de sizin Allah'tan başka ibadet ettikleriniz, -ille de cehenneme girmek isteyen kimseler hariç- Allah’a yönelmek isteyen herhangi bir kulu yoldan çıkaracak bir kuvvete sahip değilsiniz.”

Süleyman Ateş

Cehenneme girecek olandan başkasını.

وَمَا مِنَّآ إِلَّا لَهُۥ مَقَامٌۭ مَّعْلُومٌۭ ﴿١٦٤﴾

Ve melekler derler ki: Bizden hiçbir fert yoktur ki onun malum ve muayyen bir makamı olmasın.

Alİ Bulaç

(Melekler der ki:) “Bizden her birimiz için belli bir makam vardır.”

Çeviriyazı

vemâ minnâ illâ lehû meḳâmüm ma`lûm.

Diyanet İşleri

Melekler şöyle derler: \"Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır. Şüphesiz biz sıra sıra duranlarız, şüphesiz biz Allah'ı tesbih edenleriz.\"

Diyanet Vakfı

\"(Melekler şöyle derler:) Bizim her birimiz için, bilinen bir makam vardır.\"

Edip Yüksel

Her birimizin belli bir görevi vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Melekler): \"Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!\" derler.

Öztürk

Bizim, istisnasız herbirimizin bilinen bir makamı vardır.

Suat Yıldırım

“Bizim her birimizin belli bir makamı ve yeri vardır.

Süleyman Ateş

Bizden herkesin belli bir makamı vardır.

وَإِنَّا لَنَحْنُ ٱلصَّآفُّونَ ﴿١٦٥﴾

Ve şüphe yok ki biz, safsaf dizilmişiz elbet.

Alİ Bulaç

“Biziz, o saflar halinde dizilmiş olanlar, gerçekten biziz.”

Çeviriyazı

veinnâ lenaḥnu-ṣṣâffûn.

Diyanet İşleri

Melekler şöyle derler: \"Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır. Şüphesiz biz sıra sıra duranlarız, şüphesiz biz Allah'ı tesbih edenleriz.\"

Diyanet Vakfı

\" Şüphesiz biz, orada sıra sıra dururuz.\"

Edip Yüksel

Biz, dizenleriz,

Elmalılı Hamdi Yazır

(Melekler): \"Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!\" derler.

Öztürk

O saf saf dizilenler elbette biziz.

Suat Yıldırım

Saf saf dizilenler biziz.[37,1]

Süleyman Ateş

Biziz, o saf saf dizilenler, biz.

وَإِنَّا لَنَحْنُ ٱلْمُسَبِّحُونَ ﴿١٦٦﴾

Ve şüphe yok ki biz, mabudumuzu tenzih ederiz elbet.

Alİ Bulaç

“Biziz, o tesbih edenler de, gerçekten biziz.”

Çeviriyazı

veinnâ lenaḥnü-lmüsebbiḥûn.

Diyanet İşleri

Melekler şöyle derler: \"Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır. Şüphesiz biz sıra sıra duranlarız, şüphesiz biz Allah'ı tesbih edenleriz.\"

Diyanet Vakfı

\"Ve şüphesiz Allah'ı tesbih ederiz.\"

Edip Yüksel

Biz, anıp yüceltenleriz.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Melekler): \"Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!\" derler.

Öztürk

O durmadan tespih edenler elbette biziz.

Suat Yıldırım

Allah'ı zikredip O’nu tenzih edenler biziz.” [21,26-29]

Süleyman Ateş

Biziz, o tesbih edenler, biz.

وَإِن كَانُوا۟ لَيَقُولُونَ ﴿١٦٧﴾

Ve kafirler, gerçekten de diyorlardı.

Alİ Bulaç

Onlar (putatapıcılar), her ne kadar şöyle diyor idiyseler de:

Çeviriyazı

vein kânû leyeḳûlûn.

Diyanet İşleri

Putperestler: \"Öncekilerde olduğu gibi bizde de bir kitap olsaydı, Allah'ın O'na içten bağlanan kulları olurduk\" derlerdi.

Diyanet Vakfı

\"Putperestler şöyle diyorlardı\".

Edip Yüksel

Diyorlardı ki,

Elmalılı Hamdi Yazır

(Müşrikler) şöyle diyorlardı: \"Eğer yanımızda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydı, elbette biz de Allah'ın ihlas ile seçilmiş kullarından olurduk.\"

Öztürk

O inkârcılar şunu da söylüyorlardı:

Suat Yıldırım

Müşrikler önceleri: “Eğer, derlerdi, daha önceki milletlere verilen kitap gibi bir kitap bizde de olsaydı, Biz de yalnız Allah'a ibadet eden halis kullarından olurduk.” [35,42; 6,156-157]

Süleyman Ateş

Gerçi o(ortakkoşa)nlar şöyle diyorlardı:

لَوْ أَنَّ عِندَنَا ذِكْرًۭا مِّنَ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿١٦٨﴾

Katımızda evvelkilere ait bir kitap olsaydı.

Alİ Bulaç

”Eğer yanımızda öncekilerden bir zikir (kitap) bulunmuş olsaydı.”

Çeviriyazı

lev enne `indenâ ẕikram mine-l'evvelîn.

Diyanet İşleri

Putperestler: \"Öncekilerde olduğu gibi bizde de bir kitap olsaydı, Allah'ın O'na içten bağlanan kulları olurduk\" derlerdi.

Diyanet Vakfı

\"Eğer öncekilere verilenlerden bizde de bir kitap olsaydı\",

Edip Yüksel

\"Yanımızda öncekilerden bir uyarı bulunsaydı,\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Müşrikler) şöyle diyorlardı: \"Eğer yanımızda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydı, elbette biz de Allah'ın ihlas ile seçilmiş kullarından olurduk.\"

Öztürk

\"Eğer katımızda öncekilere verilenlerden bir öğüt/bir düşündürücü olsaydı,

Suat Yıldırım

Müşrikler önceleri: “Eğer, derlerdi, daha önceki milletlere verilen kitap gibi bir kitap bizde de olsaydı, Biz de yalnız Allah'a ibadet eden halis kullarından olurduk.” [35,42; 6,156-157]

Süleyman Ateş

Eğer yanımızda öncekiler(e gelen Kitap'lar)dan bir uyarı olsaydı.

لَكُنَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلْمُخْلَصِينَ ﴿١٦٩﴾

Elbette biz de ihlasa eren Allah kulları olurduk.

Alİ Bulaç

“Gerçekten bizler de, Allah’ın muhlis olan kullarından olurduk.”

Çeviriyazı

lekünnâ `ibâde-llâhi-lmuḫleṣîn.

Diyanet İşleri

Putperestler: \"Öncekilerde olduğu gibi bizde de bir kitap olsaydı, Allah'ın O'na içten bağlanan kulları olurduk\" derlerdi.

Diyanet Vakfı

\"Mutlaka Allah'ın ihlaslı kulları olurduk!\".

Edip Yüksel

\"Kendimizi ALLAH'a adar, sadece O'na kul olurduk.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

(Müşrikler) şöyle diyorlardı: \"Eğer yanımızda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydı, elbette biz de Allah'ın ihlas ile seçilmiş kullarından olurduk.\"

Öztürk

Elbette biz de Allah'ın samimi kullarından olurduk.\"

Suat Yıldırım

Müşrikler önceleri: “Eğer, derlerdi, daha önceki milletlere verilen kitap gibi bir kitap bizde de olsaydı, Biz de yalnız Allah'a ibadet eden halis kullarından olurduk.” [35,42; 6,156-157]

Süleyman Ateş

Elbette biz, Allah'ın halis kulları olurduk!

فَكَفَرُوا۟ بِهِۦ ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿١٧٠﴾

Derken kitap geldi de inanmadılar ona, yakında ne olacaklarını bilecekler.

Alİ Bulaç

Fakat (kitap gelince) onu tanımayıp-küfrettiler; yakında bileceklerdir.

Çeviriyazı

fekeferû bih. fesevfe ya`lemûn.

Diyanet İşleri

Böyleyken O'nu inkar ettiler. Ama bileceklerdir.

Diyanet Vakfı

İşte şimdi onu inkar ettiler. Ama ileride bileceklerdir!

Edip Yüksel

Böylece onu inkar ettiler; ileride bilecekler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat şimdi onu inkâr ettiler. Ama ilerde bileceklerdir.

Öztürk

Fakat ardından onu inkâr ettiler. Yakında bilecekler.

Suat Yıldırım

Ama şimdi onu red ve inkâr ettiler;Fakat yakında öğrenirler!

Süleyman Ateş

Ama o uyarıyı inkar ettiler, yakında (inkar etmelerinin sonunun nasıl olacağını) bileceklerdir.

وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا ٱلْمُرْسَلِينَ ﴿١٧١﴾

Ve andolsun ki gönderilen kullarımıza şu sözü söylemiştik, şu hükmü takdir etmiştik.

Alİ Bulaç

Andolsun, (peygamber olarak) gönderilen kullarımıza (şu) sözümüz geçmiştir:

Çeviriyazı

veleḳad sebeḳat kelimetünâ li`ibâdine-lmürselîn.

Diyanet İşleri

And olsun ki, peygamber kullarımıza söz vermişizdir.

Diyanet Vakfı

Andolsun ki, peygamber kullarımıza söz vermişizdir:

Edip Yüksel

Elçilikle görevli kullarımız için söz verilmiştir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: \"Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir.\"

Öztürk

Yemin olsun, elçi olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz hükümleşmişti:

Suat Yıldırım

Şu kesindir ki, Biz resul olarak gönderdiğimiz kullarımıza söz verdik ki onlar yardımımıza mazhar olacaklar ve Bizim ordumuz mutlaka galip gelecektir. [58,21; 40,5]

Süleyman Ateş

Gönderilen elçi kullarımıza şu sözümüz geçmişti:

إِنَّهُمْ لَهُمُ ٱلْمَنصُورُونَ ﴿١٧٢﴾

Şüphe yok ki onlar, elbette yardıma mazhar olacaklardır.

Alİ Bulaç

Gerçekten onlar, muhakkak nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır.

Çeviriyazı

innehüm lehümü-lmenṣûrûn.

Diyanet İşleri

Onlar şüphesiz yardım göreceklerdir.

Diyanet Vakfı

Onlar mutlaka zafere ulaşacaklardır.

Edip Yüksel

Onlar elbette zafere ulaşacaklar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: \"Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir.\"

Öztürk

Onlar, yardım görenlerin ta kendileri olacaklar.

Suat Yıldırım

Şu kesindir ki, Biz resul olarak gönderdiğimiz kullarımıza söz verdik ki onlar yardımımıza mazhar olacaklar ve Bizim ordumuz mutlaka galip gelecektir. [58,21; 40,5]

Süleyman Ateş

Mutlaka zafere ulaştırılanlar kendileri olacaktır.

وَإِنَّ جُندَنَا لَهُمُ ٱلْغَٰلِبُونَ ﴿١٧٣﴾

Ve şüphe yok ki bizim ordumuz, elbette üstündür.

Alİ Bulaç

Ve hiç şüphesiz; Bizim ordularımız, üstün gelecek olanlar onlardır.

Çeviriyazı

veinne cündenâ lehümü-lgâlibûn.

Diyanet İşleri

Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir.

Diyanet Vakfı

Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir.

Edip Yüksel

Bizim ordumuz kesinlikle üstün gelecektir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: \"Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir.\"

Öztürk

Ordularımız, galip gelenlerin ta kendileri olacaklar.

Suat Yıldırım

Şu kesindir ki, Biz resul olarak gönderdiğimiz kullarımıza söz verdik ki onlar yardımımıza mazhar olacaklar ve Bizim ordumuz mutlaka galip gelecektir. [58,21; 40,5]

Süleyman Ateş

Ve galip gelenler, mutlaka bizim ordumuz olacaktır!

فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّىٰ حِينٍۢ ﴿١٧٤﴾

Artık yüz çevir onlardan bir zamanadek.

Alİ Bulaç

Öyleyse sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir.

Çeviriyazı

fetevelle `anhüm ḥattâ ḥîn.

Diyanet İşleri

Bir süreye kadar onlara aldırış etme.

Diyanet Vakfı

Onun için sen bir süreye kadar onlara aldırma.

Edip Yüksel

Öyleyse bir süre için onlara aldırış etme.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onun için sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir.

Öztürk

Bir vakte kadar onlardan yüz çevir!

Suat Yıldırım

Artık bir süre sen onlardan uzak dur!

Süleyman Ateş

Bir süreye kadar onlardan dön (onların sözlerine aldırış etme).

وَأَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿١٧٥﴾

Hele bir bak, bir gözle onları, onlar da sonuçları neymiş, yakında görecekler.

Alİ Bulaç

Ve onları seyret; (azabı) yakında göreceklerdir.

Çeviriyazı

veebṣirhüm fesevfe yübṣirûn.

Diyanet İşleri

Onlara inecek azabı gözetle, onlar da göreceklerdir.

Diyanet Vakfı

Onların halini gör, onlar da görecekler.

Edip Yüksel

Onları seyret; onlar da görecekler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara (inecek azabı) gözetle. Yakında onlar da göreceklerdir.

Öztürk

Gözün, üstlerinde olsun; yakında görecekler.

Suat Yıldırım

Onları gözetle! Zaten kendileri de başlarına geleceği yakında göreceklerdir.

Süleyman Ateş

Onları gözetle. Yakında (başlarına neler geleceğini) göreceklerdir.

أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ ﴿١٧٦﴾

Azabımızın çabucak gelmesini mi istiyorlar?

Alİ Bulaç

Şimdi onlar, Bizim azabımızı mı acele istiyorlar?

Çeviriyazı

efebi`aẕâbinâ yesta`cilûn.

Diyanet İşleri

Azabımıza uğramakta acele mi ediyorlar?

Diyanet Vakfı

Azabımızı acele mi istiyorlar?

Edip Yüksel

Azabımıza mı meydan okuyorlar?

Elmalılı Hamdi Yazır

Ya şimdi onlar, bizim azabımıza uğramakta acele mi ediyorlar?

Öztürk

Azabımız gelsin diye acele mi ediyorlar?

Suat Yıldırım

Şimdi onlar azabımızın çarçabuk başlarına gelmesini gerçekten istiyorlar mı?

Süleyman Ateş

Bizim azabımızı mı acele istiyorlar?

فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَآءَ صَبَاحُ ٱلْمُنذَرِينَ ﴿١٧٧﴾

Fakat azabımız, yurtlarına gelip çökünce korkutulanlar, ne de kötü bir sabaha kavuşacaklar.

Alİ Bulaç

Fakat (azap) onların sahasına indiği zaman uyarılıp-korkutulanların sabahı ne kötü olur.

Çeviriyazı

feiẕâ nezele bisâḥatihim fesâe ṣabâḥu-lmünẕerîn.

Diyanet İşleri

O azap, yurtlarına indiğinde, uyarılan fakat yola gelmeyenlerin sabahı ne kötü olur!

Diyanet Vakfı

Azap yurtlarına indiğinde, uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) sabahı ne kötü olur!

Edip Yüksel

Yurtlarına inince uyarılanların sabahı ne kötü olur!

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat (azabımız) onların sahasına indiği zaman, (o acı sonuçla) uyarılanların sabahı ne kötüdür!

Öztürk

Azap, yurtlarına indiğinde, uyarılanların sabahı ne kötü olacaktır!

Suat Yıldırım

Eğer öyleyse, şunu bilsinler ki, azap onların yurtlarına inerse, o uyarılıp da yola gelmeyenlerin varacakları sabah çok fena bir sabah olacaktır!

Süleyman Ateş

Fakat o azab yurtlarına indiği zaman uyarılmış olanların sabahı ne kötü olur!

وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّىٰ حِينٍۢ ﴿١٧٨﴾

Ve yüz çevir onlardan bir zamana dek.

Alİ Bulaç

Sen bir süreye kadar onlardan yüz çevir.

Çeviriyazı

vetevelle `anhüm ḥattâ ḥîn.

Diyanet İşleri

Bir süreye kadar onlardan yüz çevir.

Diyanet Vakfı

Sen bir zamana kadar onlara aldırma.

Edip Yüksel

Bir süreye kadar onlara aldırış etme.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yine sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir.

Öztürk

Yüz çevir onlardan belli bir vakte kadar!

Suat Yıldırım

Artık sen bir süre onlardan uzak dur.

Süleyman Ateş

Bir süreye kadar onları kendi hallerine bırak.

وَأَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿١٧٩﴾

Ve bir bak, bir gözle, onlar da sonuçları neymiş, yakında görecekler.

Alİ Bulaç

Ve seyret; (azabı) yakında göreceklerdir.

Çeviriyazı

veebṣir fesevfe yübṣirûn.

Diyanet İşleri

İnecek azabı gözetle, onlar da göreceklerdir.

Diyanet Vakfı

Onların halini gör, onlar da göreceklerdir.

Edip Yüksel

Onları gözle; onlar da görecekler.

Elmalılı Hamdi Yazır

(İnecek azabı) gözetle! Yakında onlar da göreceklerdir.

Öztürk

Ve gör neler olacak. Onlar da görecekler.

Suat Yıldırım

Başlarına inecek azabı gözetle! Zaten kendileri de yakında gerçeği göreceklerdir.

Süleyman Ateş

Ve (bekle de) gör, onlar da göreceklerdir.

سُبْحَٰنَ رَبِّكَ رَبِّ ٱلْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿١٨٠﴾

Yücedir, münezzehtir Rabbin ve yücelik, üstünlük ıssı Rab, onların vasfettiklerinden.

Alİ Bulaç

Üstünlük ve güç (izzet) sahibi olan senin Rabbin, onların nitelendirdiklerinden Yücedir.

Çeviriyazı

sübḥâne rabbike rabbi-l`izzeti `ammâ yeṣifûn.

Diyanet İşleri

Senin güçlü olan Rabbin, onların vasıflandırmalarından münezzehtir.

Diyanet Vakfı

Senin izzet sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir.

Edip Yüksel

Üstünlük ve onurun sahibi olan Rabbin, onların nitelemelerinden çok yücedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Senin güç ve kuvvet sahibi Rabbin, onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzeh ve yücedir.

Öztürk

Senin Rabbinin, o ululuk ve kudretin Rabbinin şanı yücedir onların verdiği sıfatlardan...

Suat Yıldırım

İzzet ve kudret Rabbi olan senin Rabbin, onların bütün batıl iddialarından münezzehtir, yücedir.Selam bütün peygamberleredir.Bütün hamdler âlemlerin Rabbi Allah'adır.

Süleyman Ateş

Kudret ve şeref sahibi Rabbin, onların nitelendirmelerinden yücedir.

وَسَلَٰمٌ عَلَى ٱلْمُرْسَلِينَ ﴿١٨١﴾

Ve esenlik peygamberlere.

Alİ Bulaç

Gönderilmiş (peygamber)lere selam olsun.

Çeviriyazı

veselâmün `ale-lmürselîn.

Diyanet İşleri

Ve selam, peygamberleredir.

Diyanet Vakfı

Gönderilen bütün peygamberlere selam olsun!

Edip Yüksel

Gönderilmiş elçilere selam olsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gönderilen bütün peygamberlere selam olsun.

Öztürk

Selam olsun tüm hak elçilerine!...

Suat Yıldırım

İzzet ve kudret Rabbi olan senin Rabbin, onların bütün batıl iddialarından münezzehtir, yücedir.Selam bütün peygamberleredir.Bütün hamdler âlemlerin Rabbi Allah'adır.

Süleyman Ateş

Selam, gönderilen elçilere,

وَٱلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿١٨٢﴾

Ve hamd, alemlerin Rabbi Allah'a.

Alİ Bulaç

Ve alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.

Çeviriyazı

velḥamdü lillâhi rabbi-l`âlemîn.

Diyanet İşleri

Hamd de Alemlerin Rabbi Allah'adır.

Diyanet Vakfı

Alemlerin Rabbi olan Allah'a da hamd olsun!

Edip Yüksel

Evrenlerin Rabbi olan ALLAH'a övgüler olsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.

Öztürk

Hamt olsun âlemlerin Rabbi Allah'a!...

Suat Yıldırım

İzzet ve kudret Rabbi olan senin Rabbin, onların bütün batıl iddialarından münezzehtir, yücedir.Selam bütün peygamberleredir.Bütün hamdler âlemlerin Rabbi Allah'adır.

Süleyman Ateş

Hamd, alemlerin Rabbi Allah'a!