Main pages

Surah The emissaries [Al-Mursalat] in Turkish

Surah The emissaries [Al-Mursalat] Ayah 50 Location Maccah Number 77

وَٱلْمُرْسَلَٰتِ عُرْفًۭا ﴿١﴾

Andolsun, ardı ardınca, iyilikle gönderilenlere.

Alİ Bulaç

Birbiri ardınca gönderilenlere andolsun;

Çeviriyazı

velmürselâti `urfâ.

Diyanet İşleri

Birbiri ardından gönderilenlere ve görevlerine koştukça koşanlara, Allah'ın buyruklarını yaydıkça yayanlara ve hak ile batılın arasını ayırdıkça ayıranlara, kötülüğü önlemek veya uyarmak için vahiy getiren meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyamet şüphesiz kopacaktır.

Diyanet Vakfı

Yemin olsun, (iyiliklerle) birbiri peşinden gönderilenlere;

Edip Yüksel

Andolsun ard arda gönderilenlere,

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun birbiri ardınca gönderilenlere,

Öztürk

Yemin olsun, o art arda gönderilenlere/meleklere/rüzgârlara/vahyin bölümlerine/kalplere inen doğuşlara,

Suat Yıldırım

İyilik için birbirinin peşinden gönderilenler,

Süleyman Ateş

Andolsun; birbiri ardınca gönderilenlere,

فَٱلْعَٰصِفَٰتِ عَصْفًۭا ﴿٢﴾

Şiddetle esip yelenlere.

Alİ Bulaç

Derken kökünden koparıp savuranlara.

Çeviriyazı

fel`âṣifâti `aṣfâ.

Diyanet İşleri

Birbiri ardından gönderilenlere ve görevlerine koştukça koşanlara, Allah'ın buyruklarını yaydıkça yayanlara ve hak ile batılın arasını ayırdıkça ayıranlara, kötülüğü önlemek veya uyarmak için vahiy getiren meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyamet şüphesiz kopacaktır.

Diyanet Vakfı

Şiddetle eserek (zararlıları) savurup atanlara;

Edip Yüksel

Esip savuranlara,

Elmalılı Hamdi Yazır

Büküp devirenlere,

Öztürk

Esip de büküp devirenlere,

Suat Yıldırım

Esip savuranlar,

Süleyman Ateş

Esip savuranlara,

وَٱلنَّٰشِرَٰتِ نَشْرًۭا ﴿٣﴾

Bulutları yayıp sürenlere.

Alİ Bulaç

Yaydıkça yayanlara.

Çeviriyazı

vennâşirâti neşrâ.

Diyanet İşleri

Birbiri ardından gönderilenlere ve görevlerine koştukça koşanlara, Allah'ın buyruklarını yaydıkça yayanlara ve hak ile batılın arasını ayırdıkça ayıranlara, kötülüğü önlemek veya uyarmak için vahiy getiren meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyamet şüphesiz kopacaktır.

Diyanet Vakfı

(Hakikat ve hayırları) yaydıkça yayanlara;

Edip Yüksel

Yaydıkça yayanlara,

Elmalılı Hamdi Yazır

Yaydıkça yayanlara,

Öztürk

Dağıtıp yayanlara/diriltip harekete getirenlere,

Suat Yıldırım

Tohumlarını yaydıkça yayanlar,

Süleyman Ateş

Yaydıkça yayanlara,

فَٱلْفَٰرِقَٰتِ فَرْقًۭا ﴿٤﴾

Gerçekle aslı olmayanı ayırt edenlere.

Alİ Bulaç

Böylece ayırdıkça ayıranlara,

Çeviriyazı

felfâriḳâti ferḳâ.

Diyanet İşleri

Birbiri ardından gönderilenlere ve görevlerine koştukça koşanlara, Allah'ın buyruklarını yaydıkça yayanlara ve hak ile batılın arasını ayırdıkça ayıranlara, kötülüğü önlemek veya uyarmak için vahiy getiren meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyamet şüphesiz kopacaktır.

Diyanet Vakfı

(Hak ile batılı) birbirinden iyice ayıranlara;

Edip Yüksel

Ayırdıkça ayıranlara,

Elmalılı Hamdi Yazır

Seçip ayıranlara,

Öztürk

Gerektiği şekilde ayıranlara,

Suat Yıldırım

Hakla batılı, doğru ile eğriyi ayırt edenler,

Süleyman Ateş

Ayırdıkça ayıranlara,

فَٱلْمُلْقِيَٰتِ ذِكْرًا ﴿٥﴾

Öğütleri telkin edenlere.

Alİ Bulaç

Zikr (vahy, öğüt) bırakanlara;

Çeviriyazı

felmülḳiyâti ẕikrâ.

Diyanet İşleri

Birbiri ardından gönderilenlere ve görevlerine koştukça koşanlara, Allah'ın buyruklarını yaydıkça yayanlara ve hak ile batılın arasını ayırdıkça ayıranlara, kötülüğü önlemek veya uyarmak için vahiy getiren meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyamet şüphesiz kopacaktır.

Diyanet Vakfı

Öğüt telkin edenlere;

Edip Yüksel

Mesajı verenlere,

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir öğüt bırakanlara,

Öztürk

Öğüt ulaştıranlara/Kur'an'ı ulaştıranlara,

Suat Yıldırım

Hak sahiplerine özür, yahut haksızlara tehdit olarak vahyi getiren melekler hakkı için:

Süleyman Ateş

Öğüt bırakanlara:

عُذْرًا أَوْ نُذْرًا ﴿٦﴾

Özürle suçu yok etmek hususunda olsun, yahut korkutma hususuna ait bulunsun.

Alİ Bulaç

Özür (suçu, eksikliği ortadan kaldırmak) veya uyarmak için.

Çeviriyazı

`uẕran ev nüẕrâ.

Diyanet İşleri

Birbiri ardından gönderilenlere ve görevlerine koştukça koşanlara, Allah'ın buyruklarını yaydıkça yayanlara ve hak ile batılın arasını ayırdıkça ayıranlara, kötülüğü önlemek veya uyarmak için vahiy getiren meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyamet şüphesiz kopacaktır.

Diyanet Vakfı

(Allah'a yönelenleri) arıtmak, (kötüleri) sakındırmak için.

Edip Yüksel

Bir müjde veya uyarı olarak...

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerek özür için olsun, gerek uyarı için,

Öztürk

Özür yahut uyarı için,

Suat Yıldırım

Hak sahiplerine özür, yahut haksızlara tehdit olarak vahyi getiren melekler hakkı için:

Süleyman Ateş

Özür yahut uyarmak için.

إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَٰقِعٌۭ ﴿٧﴾

Şüphe yok ki size vaat edilen, mutlaka olacak.

Alİ Bulaç

Şüphesiz, size vaadedilen gerçekleşecektir.

Çeviriyazı

innemâ tû`adûne levâḳi`.

Diyanet İşleri

Birbiri ardından gönderilenlere ve görevlerine koştukça koşanlara, Allah'ın buyruklarını yaydıkça yayanlara ve hak ile batılın arasını ayırdıkça ayıranlara, kötülüğü önlemek veya uyarmak için vahiy getiren meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyamet şüphesiz kopacaktır.

Diyanet Vakfı

Bilin ki size vadolunan şey gerçekleşecek!

Edip Yüksel

Size söz verilenler kesinlikle gerçekleşecektir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Herhalde size vaad olunan kesinlikle olacaktır.

Öztürk

Ki size duyurulmuş olan mutlaka gerçekleşecektir.

Suat Yıldırım

Size vâd edilen mutlaka gerçekleşecektir.

Süleyman Ateş

(Bunlara andolsun) Ki size va'dedilen, mutlaka olacaktır.

فَإِذَا ٱلنُّجُومُ طُمِسَتْ ﴿٨﴾

Yıldızların ışıkları sönünce.

Alİ Bulaç

Yıldızlar 'örtülüp (ışıkları) silindiği' zaman,

Çeviriyazı

feiẕe-nnücûmü ṭumiset.

Diyanet İşleri

Yıldızların ışığı giderildiği zaman,

Diyanet Vakfı

Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman,

Edip Yüksel

Yıldızlar söndürüldüğü,

Elmalılı Hamdi Yazır

Hani o yıldızlar silindiği zaman,

Öztürk

Yıldızlar silinip süpürüldüğünde,

Suat Yıldırım

Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman,

Süleyman Ateş

Yıldızlar(ın ışığı) silindiği zaman,

وَإِذَا ٱلسَّمَآءُ فُرِجَتْ ﴿٩﴾

Ve gök yarılınca.

Alİ Bulaç

Gök yarıldığı zaman

Çeviriyazı

veiẕe-ssemâü füricet.

Diyanet İşleri

Gök yarıldığı zaman,

Diyanet Vakfı

Gökkubbe yarıldığı zaman,

Edip Yüksel

Göğün yarıldığı,

Elmalılı Hamdi Yazır

Gök yarıldığı zaman,

Öztürk

Gök yarıldığında,

Suat Yıldırım

Gök yarıldığı zaman,

Süleyman Ateş

Gök yarıldığı zaman,

وَإِذَا ٱلْجِبَالُ نُسِفَتْ ﴿١٠﴾

Ve dağlar, yerlerinden kopup dümdüz olunca.

Alİ Bulaç

Dağlar, kökünden sökülüp savurulduğu zaman,

Çeviriyazı

veiẕe-lcibâlü nüsifet.

Diyanet İşleri

Dağlar pamuk gibi atıldığı zaman,

Diyanet Vakfı

Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman,

Edip Yüksel

Dağların ufalanıp savrulduğu,

Elmalılı Hamdi Yazır

Dağlar savrulduğu zaman,

Öztürk

Dağlar un-ufak edilip savrulduğunda,

Suat Yıldırım

Dağlar parçalanıp savrulduğu zaman,

Süleyman Ateş

Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman,

وَإِذَا ٱلرُّسُلُ أُقِّتَتْ ﴿١١﴾

Ve peygamberler toplanınca.

Alİ Bulaç

Ve resuller de (şahitlik için) belli bir vakitte getirildiği zaman

Çeviriyazı

veiẕe-rrusülü üḳḳitet.

Diyanet İşleri

Peygamberlere ümmetleri hakkında şahidlik vakitleri bildirildiği zaman;

Diyanet Vakfı

Peygamberlerin (ümmetleri hakkında şahitlik) vakti tayin edildiği zaman (artık kıyamet kopmuştur).

Edip Yüksel

Ve elçilere randevu verildiği zaman,

Elmalılı Hamdi Yazır

Elçiler, tayin edilen vakitlerine erdirildikleri zaman,

Öztürk

Resuller vakte bağlandığında,

Suat Yıldırım

Resullere ümmetleri hakkında şahitlik vakitleri belirlendiği zaman; beklenen kıyamet kopmuştur.

Süleyman Ateş

Elçilere vakit belirlendiği zaman:

لِأَىِّ يَوْمٍ أُجِّلَتْ ﴿١٢﴾

Hangi gün için geciktirildi bunlar?

Alİ Bulaç

(Bu,) Hangi gün için ertelenmişti?

Çeviriyazı

lieyyi yevmin üccilet.

Diyanet İşleri

Bu, hangi güne bırakılmıştı?

Diyanet Vakfı

(Bu alametler) hangi vakte ertelenmiştir?

Edip Yüksel

Belirlenen gün için...

Elmalılı Hamdi Yazır

Bunlar hangi güne ertelendiler?

Öztürk

Hangi gün için vakte bağlandılar?

Suat Yıldırım

Bunlar hangi güne ertelendiler?

Süleyman Ateş

Ertelenmiş oldukları gün için,

لِيَوْمِ ٱلْفَصْلِ ﴿١٣﴾

Ayırma günü için.

Alİ Bulaç

(Mü'mini müşrikten, haklıyı haksızdan) Ayırma günü için.

Çeviriyazı

liyevmi-lfaṣl.

Diyanet İşleri

Hüküm gününe bırakılmıştı.

Diyanet Vakfı

Ayırım gününe.

Edip Yüksel

Yani Karar Günü için!

Elmalılı Hamdi Yazır

Hüküm gününe..

Öztürk

Ayrım ve hüküm günü için.

Suat Yıldırım

“Hüküm gününe!”

Süleyman Ateş

Yani hüküm günü için.

وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا يَوْمُ ٱلْفَصْلِ ﴿١٤﴾

Ve nedir, bilir misin ayırma günü?

Alİ Bulaç

Bu ayırma gününü sana ne bildirdi?

Çeviriyazı

vemâ edrâke mâ yevmü-lfaṣl.

Diyanet İşleri

Hüküm gününün ne olduğunu sen nerden bilirsin?

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Ayırım gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin!

Edip Yüksel

O nasıl bir yargılama günüdür bilir misin!

Elmalılı Hamdi Yazır

Bildin mi, nedir o hüküm günü?

Öztürk

Ayrım ve hüküm gününü sana bildiren nedir?

Suat Yıldırım

“Hüküm günü” nedir bilir misin?

Süleyman Ateş

Hüküm gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?

وَيْلٌۭ يَوْمَئِذٍۢ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿١٥﴾

Vay hallerine o gün yalanlayanların.

Alİ Bulaç

O gün, yalanlayanların vay haline.

Çeviriyazı

veylüy yevmeiẕil lilmükeẕẕibîn.

Diyanet İşleri

O gün yalanlamış olanların vay haline!

Diyanet Vakfı

O gün (Peygamber'i ve ahireti) yalan sayanların vay haline!

Edip Yüksel

Yalanlayanların vay haline o gün!

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün yalanlayanların vay haline!

Öztürk

Yalanlayanların vay haline o gün!

Suat Yıldırım

Hakkı yalan sayanların o gün vay hallerine!

Süleyman Ateş

Yalanlayanların vay haline o gün!

أَلَمْ نُهْلِكِ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿١٦﴾

Önce gelenleri helak etmedik mi?

Alİ Bulaç

Biz, öncekileri helak etmedik mi?

Çeviriyazı

elem nühliki-l'evvelîn.

Diyanet İşleri

Öncekileri yok etmedik mi? Ardından, sonrakileri de onlara katarız.

Diyanet Vakfı

Biz, (bunlar gibi inkarcı olan) öncekileri helak etmedik mi?

Edip Yüksel

Öncekileri helak etmedik mi?

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, öncekileri helak etmedik mi?

Öztürk

Öncekileri helâk etmedik mi?

Suat Yıldırım

Biz o peygamberleri reddedenlerden öncekileri yok etmedik mi?

Süleyman Ateş

Öncekileri helak etmedik mi?

ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ ٱلْءَاخِرِينَ ﴿١٧﴾

Sonra da son gelenleri tutar, katarız onlara.

Alİ Bulaç

Sonra arkadan gelenleri onların izinde yürüteceğiz.

Çeviriyazı

ŝümme nütbi`uhümü-l'âḫirîn.

Diyanet İşleri

Öncekileri yok etmedik mi? Ardından, sonrakileri de onlara katarız.

Diyanet Vakfı

Sonra arkadakileri de onların ardına takacağız.

Edip Yüksel

Sonra, diğerlerini de onlara katmadık mı?

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra geridekileri de onlara katarız.

Öztürk

Sonra, geriden gelenleri de onların peşlerine takarız.

Suat Yıldırım

Sonra gidenleri de onların ardına takarız.

Süleyman Ateş

Sonra geridekileri de onların ardına takarız.

كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِٱلْمُجْرِمِينَ ﴿١٨﴾

Böyle yaparız günahkarlara.

Alİ Bulaç

İşte Biz, suçlu-günahkarlara böyle yapıyoruz.

Çeviriyazı

keẕâlike nef`alü bilmücrimîn.

Diyanet İşleri

Suçlulara böyle yaparız.

Diyanet Vakfı

İşte biz suçlulara böyle yaparız!

Edip Yüksel

Suçlulara işte böyle davranırız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz suçlulara böyle yaparız.

Öztürk

Biz, suçlulara işte böyle yaparız.

Suat Yıldırım

İşte suçlu kâfirlere Biz böyle davranırız.

Süleyman Ateş

Suçlulara böyle yaparız.

وَيْلٌۭ يَوْمَئِذٍۢ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿١٩﴾

Vay hallerine o gün yalanlayanların.

Alİ Bulaç

O gün, yalanlayanların vay haline.

Çeviriyazı

veylüy yevmeiẕil lilmükeẕẕibîn.

Diyanet İşleri

O gün, yalanlamış olanların vay haline!.

Diyanet Vakfı

O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

Edip Yüksel

Yalanlayanların vay haline o gün!

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün yalanlayanların vah haline!

Öztürk

Yalanlayanların o gün vay haline!

Suat Yıldırım

Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!

Süleyman Ateş

(Hakkı) yalanlayanların vay haline o gün!

أَلَمْ نَخْلُقكُّم مِّن مَّآءٍۢ مَّهِينٍۢ ﴿٢٠﴾

Sizi, bayağı ve azıcık bir sudan yaratmadık mı?

Alİ Bulaç

Sizi basbayağı bir sudan yaratmadık mı?

Çeviriyazı

elem naḫlukküm mim mâim mehîn.

Diyanet İşleri

Sizi bayağı bir sudan yaratıp onu belli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirmedik mi?

Diyanet Vakfı

(Ey insanlar!) Biz sizi dayanıksız bir sudan yaratmadık mı?

Edip Yüksel

Sizi değersiz bir sudan yaratmadık mı?

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz sizi âdi bir sudan yaratmadık mı?

Öztürk

Sizi basit bir sudan yaratmadık mı?

Suat Yıldırım

Biz sizi basit bir sudan yaratmadık mı?

Süleyman Ateş

Sizi adi bir sudan yaratmadık mı?

فَجَعَلْنَٰهُ فِى قَرَارٍۢ مَّكِينٍ ﴿٢١﴾

Derken onu, karar edilecek kuvvetli bir yerde tutmadık mı?

Alİ Bulaç

Sonra onu savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.

Çeviriyazı

fece`alnâhü fî ḳarârim mekîn.

Diyanet İşleri

Sizi bayağı bir sudan yaratıp onu belli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirmedik mi?

Diyanet Vakfı

İşte o suyu, sağlam bir yere yerleştirdik.

Edip Yüksel

Ve sonra onu iyi korunan bir yere yerleştirmedik mi?

Elmalılı Hamdi Yazır

Onu sağlam bir yerde oturttuk.

Öztürk

Onu dayanıklı karargâhta tuttuk.

Suat Yıldırım

Sonra da o meni nutfesini belirli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirdik. [23,13]

Süleyman Ateş

Onu sağlam bir karar yerine koyduk.

إِلَىٰ قَدَرٍۢ مَّعْلُومٍۢ ﴿٢٢﴾

Bilinen bir müddete dek.

Alİ Bulaç

Belli bir süreye kadar;

Çeviriyazı

ilâ ḳaderim ma`lûm.

Diyanet İşleri

Sizi bayağı bir sudan yaratıp onu belli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirmedik mi?

Diyanet Vakfı

Belli bir süreye kadar.

Edip Yüksel

Bilinen bir süreye kadar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Belli bir süreye kadar.

Öztürk

Bilinen bir ölçüye/süreye kadar.

Suat Yıldırım

Sonra da o meni nutfesini belirli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirdik. [23,13]

Süleyman Ateş

Belli bir süreye kadar.

فَقَدَرْنَا فَنِعْمَ ٱلْقَٰدِرُونَ ﴿٢٣﴾

Derken taktir ettik yaratılışını, ne güzel de takdir ederiz biz.

Alİ Bulaç

İşte (buna) güç yetirdik. Demek ki, Biz ne güzel güç yetirenleriz.

Çeviriyazı

feḳadernâ. feni`me-lḳâdirûn.

Diyanet İşleri

Buna gücümüz yeter; Biz ne güzel güç yetireniz!

Diyanet Vakfı

Biz buna güç yetirmişizdir. Ve bizim gücümüz ne büyüktür!

Edip Yüksel

Biz ölçtük, biçtik. Biz en iyi biçim verenleriz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Demek ki biçimlendirmişiz. Ne güzel biçimlendireniz biz.

Öztürk

Bir ölçüyle yaptık. Ne güzel ölçü koyanlarız biz!

Suat Yıldırım

Biz işte böyle takdir ettik. Ne güzel takdir ederiz Biz!

Süleyman Ateş

Biçimlendirdik. Ne güzel biçim vereniz Biz.

وَيْلٌۭ يَوْمَئِذٍۢ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٢٤﴾

Vay hallerine o gün yalanlayanların.

Alİ Bulaç

O gün, yalanlayanların vay haline.

Çeviriyazı

veylüy yevmeiẕil lilmükeẕẕibîn.

Diyanet İşleri

O gün yalanlamış olanların vay haline!

Diyanet Vakfı

O gün (hakikatleri) yalan sayanların vayhaline!

Edip Yüksel

Yalanlayanların vay haline o gün!

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün yalanlayanların vay haline!

Öztürk

Vay başına o gün, yalanlayanların!

Suat Yıldırım

Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!

Süleyman Ateş

Yalanlayanların vay haline o gün!

أَلَمْ نَجْعَلِ ٱلْأَرْضَ كِفَاتًا ﴿٢٥﴾

Yeryüzünü, bir toplantı yeri olarak halk etmedik mi?

Alİ Bulaç

Biz yeryüzünü bir toplanma yeri kılmadık mı?

Çeviriyazı

elem nec`ali-l'arḍa kifâtâ.

Diyanet İşleri

Biz yeryüzünü, dirilerin ve ölülerin toplantı yeri yapmadık mı?

Diyanet Vakfı

Biz, yeryüzünü toplanma yeri yapmadık mı?

Edip Yüksel

Yeryüzünü bir toplanma yeri yapmadık mı?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yeryüzünü bir tokat (toplanma yeri) yapmadık mı?

Öztürk

Yeri, bir toplanma zemini yapmadık mı?

Suat Yıldırım

Gerek diriler ve gerek ölüler için Biz dünyayı toplanma yeri kılmadık mı?

Süleyman Ateş

Arz'ı toplanma yeri yapmadık mı?;

أَحْيَآءًۭ وَأَمْوَٰتًۭا ﴿٢٦﴾

Dirilere ve ölülere.

Alİ Bulaç

Dirilere ve ölülere.

Çeviriyazı

aḥyâev veemvâtâ.

Diyanet İşleri

Biz yeryüzünü, dirilerin ve ölülerin toplantı yeri yapmadık mı?

Diyanet Vakfı

Dirilere ve ölülere.

Edip Yüksel

Yaşayanlar için, ölüler için...

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerek diriler, gerekse ölüler için.

Öztürk

Diriler bakımından da ölüler bakımından da.

Suat Yıldırım

Gerek diriler ve gerek ölüler için Biz dünyayı toplanma yeri kılmadık mı?

Süleyman Ateş

Diriler ve ölüler için.

وَجَعَلْنَا فِيهَا رَوَٰسِىَ شَٰمِخَٰتٍۢ وَأَسْقَيْنَٰكُم مَّآءًۭ فُرَاتًۭا ﴿٢٧﴾

Ve orada, sabit ve metin dağlar yarattık ve sizi, tatlı suyla suvardık.

Alİ Bulaç

Ve onda sabit yüksek dağlar var etmedik mi? Size tatlı bir su içirmedik mi?

Çeviriyazı

vece`alnâ fîhâ ravâsiye şâmiḫâtiv veesḳaynâküm mâen fürâtâ.

Diyanet İşleri

Orada yüksek yüksek sabit dağlar var edip size tatlı sular içirmedik mi?

Diyanet Vakfı

Yeryüzünde haşmetli dağlar yarattık, sizlere tatlı sular içirdik..

Edip Yüksel

Üzerine yüksek dağlar yerleştirip size tatlı su içirmedik mi?

Elmalılı Hamdi Yazır

Orada yüksek yüksek dağlar oturtup da size bir tatlı su sunmadık mı?

Öztürk

Orada oturaklı, başını yücelere kaldırmış dağlar oluşturduk. Ve size tatlı bir su içirdik.

Suat Yıldırım

Orada, sağlam yüksek dağlar yarattık ve size tatlı bir su ihsan ettik.

Süleyman Ateş

Orada yüksek yüksek dağlar meydana getirmedik mi? Ve size tatlı su(lar) içirmedik mi?

وَيْلٌۭ يَوْمَئِذٍۢ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٢٨﴾

Vay hallerine o gün yalanlayanların.

Alİ Bulaç

O gün, yalanlayanların vay haline.

Çeviriyazı

veylüy yevmeiẕil lilmükeẕẕibîn.

Diyanet İşleri

Yalanlamış olanların vay o gün haline!

Diyanet Vakfı

O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

Edip Yüksel

Yalanlayanların vay haline o gün!

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün yalanlayanların vay haline!

Öztürk

Vay haline o gün, yalanlayanların!

Suat Yıldırım

Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!

Süleyman Ateş

Yalanlayanların vay haline o gün!

ٱنطَلِقُوٓا۟ إِلَىٰ مَا كُنتُم بِهِۦ تُكَذِّبُونَ ﴿٢٩﴾

Haydi yürüyün yalanladığınıza doğru.

Alİ Bulaç

Kendisini yalanladığınız (azab)a gidin.

Çeviriyazı

inṭaliḳû ilâ mâ küntüm bihî tükeẕẕibûn.

Diyanet İşleri

İnkarcılara o gün şöyle denir: \"yalanlayıp durduğunuz şeye gidin;\"

Diyanet Vakfı

(İnkarcılara o gün şöyle denilir:) yalan sayageldiğiniz azaba doğru gidin!

Edip Yüksel

Haydi yalanlamakta olduğunuz şeye doğru yürüyün.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Kıyameti yalanlayanlara şöyle denir): \"Haydin gidin o yalanladığınız şeye doğru.\"

Öztürk

Haydi, yalanlamakta olduğunuz şeye gidin!

Suat Yıldırım

Nankörlere ise şöyle denir: “Haydi, durmayın yalan dediğiniz o azaba girin bakalım!”

Süleyman Ateş

Haydi yalanladığınız(azab)a gidin!

ٱنطَلِقُوٓا۟ إِلَىٰ ظِلٍّۢ ذِى ثَلَٰثِ شُعَبٍۢ ﴿٣٠﴾

Yürüyün üç kola ayrılmış gölgeye doğru.

Alİ Bulaç

Üç dala ayrılmış bir gölgeye gidin.

Çeviriyazı

inṭaliḳû ilâ żillin ẕî ŝelâŝi şu`ab.

Diyanet İşleri

\"gölge yapmayan ve ateşten de korumayan cehennem dumanının üç kollu gölgesine gidin.\"

Diyanet Vakfı

Üç kola ayrılmış, bir gölgeğe gidin.

Edip Yüksel

Yürüyün, (cehennem alevinin) üç kollu gölgesine doğru...

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Haydi gidin o üç çatallı gölgeye (cehenneme).\"

Öztürk

Haydi, üç çatallı gölgeye gidin!

Suat Yıldırım

Üç kola ayrılmış gölgeye gidin.

Süleyman Ateş

Üç dallı bir gölgeye gidin.\"

لَّا ظَلِيلٍۢ وَلَا يُغْنِى مِنَ ٱللَّهَبِ ﴿٣١﴾

Ne gölgelendirir sizi o, ne alevden korur.

Alİ Bulaç

Ne gölge altında barındırır, ne (yakıcı) alevden korur.

Çeviriyazı

lâ żalîliv velâ yugnî mine-lleheb.

Diyanet İşleri

\"gölge yapmayan ve ateşten de korumayan cehennem dumanının üç kollu gölgesine gidin.\"

Diyanet Vakfı

Ki ne gölgelendiren ne de alevden koruyandır.

Edip Yüksel

O ne gölgelendirir ne de alevden korur.

Elmalılı Hamdi Yazır

O, ne gölgelendirir, ne alevden korur.

Öztürk

Ne gölgelendirir ne alevden korur.

Suat Yıldırım

Gidin ama, o, ateşten sizi korumaz, gölgelik olmaz.

Süleyman Ateş

Ki ne gölgelendirir, ne de alevden korur.

إِنَّهَا تَرْمِى بِشَرَرٍۢ كَٱلْقَصْرِ ﴿٣٢﴾

O, köşk gibi kıvılcımlar fırlatır.

Alİ Bulaç

Gerçekten o, sanki her biri saray olan bir kıvılcım saçar.

Çeviriyazı

innehâ termî bişerarin kelḳaṣr.

Diyanet İşleri

O gölgenin saçtığı her bir kıvılcım sanki birer sarı devedir, konak gibi de büyüktür.

Diyanet Vakfı

O, saray gibi kocaman kıvılcım saçar.

Edip Yüksel

Kıvılcımlar saçar, saraylar gibi...

Elmalılı Hamdi Yazır

O, saray gibi kıvılcımlar atar.

Öztürk

Gerçekten o, köşke benzer kıvılcımlar saçar.

Suat Yıldırım

O, birer saray gibi kıvılcımlar atar.

Süleyman Ateş

O, kütük gibi kıvılcım(lar) saçar.

كَأَنَّهُۥ جِمَٰلَتٌۭ صُفْرٌۭ ﴿٣٣﴾

Sanki o kıvılcımlar, birer sarı erkek devedir.

Alİ Bulaç

Her biri, sanki sapsarı erkek deve sürüleri gibidir.

Çeviriyazı

keennehû cimâlâtün ṣufr.

Diyanet İşleri

O gölgenin saçtığı her bir kıvılcım sanki birer sarı devedir, konak gibi de büyüktür.

Diyanet Vakfı

Her bir kıvılcım, sanki birer sarı deve gibidir.

Edip Yüksel

(Rengi de) Sarı deve gibi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sanki o kıvılcımlar, sarı sarı (erkek deve sürüleridir).

Öztürk

O kıvılcım sanki sarımtırak bir halat/bir deve kervanı/bakırdan bir ip gibidir.

Suat Yıldırım

O kıvılcımlardan her biri, sanki birer deve yavrusudur!

Süleyman Ateş

(Saçtığı) kıvılcım, sanki sarı bir halattır.

وَيْلٌۭ يَوْمَئِذٍۢ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٣٤﴾

Vay hallerine o gün yalanlayanların.

Alİ Bulaç

O gün, yalanlayanların vay haline.

Çeviriyazı

veylüy yevmeiẕil lilmükeẕẕibîn.

Diyanet İşleri

Yalanlamış olanların o gün vay haline!

Diyanet Vakfı

O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

Edip Yüksel

Yalanlayanların vay haline o gün!

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün yalanlayanların vay haline!

Öztürk

Vay haline o gün, yalanlayanların!

Suat Yıldırım

Hakkı yalan sayanların o gün vay hallerine!

Süleyman Ateş

Yalanlayanların vay haline o gün!

هَٰذَا يَوْمُ لَا يَنطِقُونَ ﴿٣٥﴾

Bu, bir gündür ki söz söyleyemezler.

Alİ Bulaç

Bu, onların konuşamayacakları bir gündür.

Çeviriyazı

hâẕâ yevmü lâ yenṭiḳûn.

Diyanet İşleri

Bu, onların konuşamayacakları gündür.

Diyanet Vakfı

Bu, (kafirlerin) konuşamayacağı bir gündür.

Edip Yüksel

Bu, onların konuşamıyacağı bir gündür.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bugün, konuşamıyacakları gündür.

Öztürk

Konuşamayacakları gündür bu!

Suat Yıldırım

Bugün, kâfirlerin konuşamayacakları bir gündür.

Süleyman Ateş

Bu, konuşamayacakları gündür.

وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ ﴿٣٦﴾

Onlara izin de verilmez, özür getiremezler.

Alİ Bulaç

Ve onlara özür beyan etmeleri için izin verilmez.

Çeviriyazı

velâ yü'ẕenü lehüm feya`teẕirûn.

Diyanet İşleri

Onlara izin de verilmez ki özür beyan etsinler.

Diyanet Vakfı

Onlara izin de verilmez ki (sözde) mazeretlerini beyan etsinler.

Edip Yüksel

Ve özür dilemeleri için onlara izin de verilmez.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kendilerine izin de verilmez ki, özür beyan etsinler.

Öztürk

İzin verilmez ki onlara özür dilesinler.

Suat Yıldırım

Kendilerine konuşma izni verilmez ki özür dilesinler.

Süleyman Ateş

Kendilerine izin de verilmez ki özür dilesinler.

وَيْلٌۭ يَوْمَئِذٍۢ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٣٧﴾

Vay hallerine o gün yalanlayanların.

Alİ Bulaç

O gün, yalanlayanların vay haline.

Çeviriyazı

veylüy yevmeiẕil lilmükeẕẕibîn.

Diyanet İşleri

Yalanlamış olanların o gün vay haline!

Diyanet Vakfı

O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

Edip Yüksel

Yalanlayanların vay haline o gün!

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün yalanlayanların vay haline!

Öztürk

Vay haline o gün, yalanlayanların!

Suat Yıldırım

Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!

Süleyman Ateş

Yalanlayanların vay haline o gün!

هَٰذَا يَوْمُ ٱلْفَصْلِ ۖ جَمَعْنَٰكُمْ وَٱلْأَوَّلِينَ ﴿٣٨﴾

Budur ayırma günü, sizi de toplarız, öncekileri de.

Alİ Bulaç

Bu, hüküm günüdür; sizi ve öncekileri 'birarada topladık.'

Çeviriyazı

hâẕâ yevmü-lfaṣl. cema`nâküm vel'evvelîn.

Diyanet İşleri

\"Bu, sizleri ve öncekileri topladığımız hüküm günüdür.\"

Diyanet Vakfı

(O zaman şöyle denir:) Bu, ayırım günüdür. Sizi ve sizden öncekileri bir araya getirdik.

Edip Yüksel

Bu, Karar Günüdür. Sizi ve öncekileri toplamışızdır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bu, işte o hüküm günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya topladık.

Öztürk

Ayırma günüdür bu! Sizinle öncekileri bir yere topladık.

Suat Yıldırım

Bu gün karar ve hüküm günüdür.Sizi de, önce gelip geçmiş olanları da bir araya topladık.

Süleyman Ateş

İşte bu, hüküm günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya topladık.

فَإِن كَانَ لَكُمْ كَيْدٌۭ فَكِيدُونِ ﴿٣٩﴾

Artık bir düzeniniz varsa düzüp koşun.

Alİ Bulaç

Şayet kurabileceğiniz hileli bir düzeniniz varsa, durmaksızın bana karşı kurun.

Çeviriyazı

fein kâne leküm keydün fekîdûn.

Diyanet İşleri

\"Eğer bir düzeniniz varsa Bana kurun.\"

Diyanet Vakfı

(Azaptan kurtulmanız için) bir hileniz varsa, gösterin bana hilenizi!

Edip Yüksel

Bir planınız varsa bana karşı onu uygulayın!

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir hileniz varsa beni atlatın.

Öztürk

Eğer bir hileniz/bir tuzağınız varsa, hadi hile yapıp tuzak kurun bana!

Suat Yıldırım

İşte hepiniz bir aradasınız. Kurtulmak için, bir düzeniniz, bir hileniz varsa, hiç durmayın, derhal uygulayın!

Süleyman Ateş

Eğer (kurtulmak için yapacağınız) bir hileniz varsa bana hile yapın (da beni atlatın).

وَيْلٌۭ يَوْمَئِذٍۢ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٤٠﴾

Vay hallerine o gün yalanlayanların.

Alİ Bulaç

O gün, yalanlayanların vay haline.

Çeviriyazı

veylüy yevmeiẕil lilmükeẕẕibîn.

Diyanet İşleri

Yalanlamış olanların o gün vay haline!.

Diyanet Vakfı

O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

Edip Yüksel

Yalanlayanların vay haline o gün!

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün yalanlayanların vay haline!

Öztürk

Vay haline o gün, yalanlayanların!

Suat Yıldırım

Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!

Süleyman Ateş

Yalanlayanların vay haline o gün! *

إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى ظِلَٰلٍۢ وَعُيُونٍۢ ﴿٤١﴾

Şüphe yok ki çekinenler, gölgeliklerdedir ve pınar başlarında,

Alİ Bulaç

Şüphesiz muttaki olanlar, gölgeliklerde ve pınar-başlarındadır;

Çeviriyazı

inne-lmütteḳîne fî żilâliv ve`uyûn.

Diyanet İşleri

Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlar, elbette gölgeliklerde ve pınar başlarındadırlar.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz (o gün) takva sahipleri, gölgeliklerde ve pınar başlarında,

Edip Yüksel

Erdemliler gölgeliklerde ve pınarlar arasında...

Elmalılı Hamdi Yazır

Kuşkusuz takva sahipleri gölgeler altında ve pınar başlarındadır.

Öztürk

Takvaya sarılanlar gölgeler altında, su kaynaklarındadır.

Suat Yıldırım

Allah'a karşı gelmekten sakınanlar ise o gün gölgeliklerde, pınar başlarındadırlar.

Süleyman Ateş

Korunanlar ise gölgeler altında, çeşme başındadırlar.

وَفَوَٰكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَ ﴿٤٢﴾

arzuladıkları meyveleri bulurlar.

Alİ Bulaç

Ve canlarının çekip-arzu ettiği meyveler (arasındadırlar).

Çeviriyazı

vefevâkihe mimmâ yeştehûn.

Diyanet İşleri

Canlarının istediği meyveler arasındadırlar.

Diyanet Vakfı

Canlarının çektiği çeşit çeşit meyveler arasındadırlar.

Edip Yüksel

Ve canlarının çektiği meyvalar...

Elmalılı Hamdi Yazır

Canlarının çektiğinden türlü meyveler arasındadırlar.

Öztürk

Canlarının çektiği meyvelerle yanyanadırlar.

Suat Yıldırım

Arzu ettikleri her türlü meyveyi bulurlar.

Süleyman Ateş

Gönüllerinin çektiği meyvalar içindedirler.

كُلُوا۟ وَٱشْرَبُوا۟ هَنِيٓـًٔۢا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٤٣﴾

Yiyin ve için, afiyetler olsun yaptıklarınıza karşılık.

Alİ Bulaç

Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere, afiyetle yiyin ve için.

Çeviriyazı

külû veşrabû henîem bimâ küntüm ta`melûn.

Diyanet İşleri

Onlara denir ki: \"İşlediklerinize karşılık afiyetle yiyiniz, içiniz.\"

Diyanet Vakfı

(Kendilerine:) \"İşlediklerinizin karşılığı olarak şimdi afiyetle yeyin için\" (denir).

Edip Yüksel

Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyip için.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Onlara): \"Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin, için\" (denir).

Öztürk

\"Yapıp ürettiklerinize karşılık olarak afiyetle yiyip için.\"

Suat Yıldırım

Dünyada yaptıklarınızdan ötürü âfiyetle yiyin, için!

Süleyman Ateş

Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için!

إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ ﴿٤٤﴾

Şüphe yok ki böyle mükafatlandırırız iyilik edenleri.

Alİ Bulaç

Elbette Biz, 'iyi ve güzel' davrananları işte böyle ödüllendiririz.

Çeviriyazı

innâ keẕâlike neczi-lmuḥsinîn.

Diyanet İşleri

Biz, iyi davrananlara işte böyle karşılık veririz.

Diyanet Vakfı

İşte, biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.

Edip Yüksel

İyi davrananları işte böyle ödüllendiririz.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte biz güzel amel işleyenleri böyle mükafatlandırırız.

Öztürk

İşte böyle ödüllendiririz biz, güzellikler sergileyenleri!

Suat Yıldırım

Biz iyi hareket edenleri işte böyle ödüllendiririz.

Süleyman Ateş

Biz, güzel davrananları böyle mükafatlandırırız.

وَيْلٌۭ يَوْمَئِذٍۢ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٤٥﴾

Vay hallerine o gün yalanlayanların.

Alİ Bulaç

O gün, yalanlayanların vay haline.

Çeviriyazı

veylüy yevmeiẕil lilmükeẕẕibîn.

Diyanet İşleri

O gün yalanlamış olanların vay haline

Diyanet Vakfı

O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

Edip Yüksel

Yalanlayanların vay haline o gün!

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün yalanlayanların vay haline!

Öztürk

Vay haline o gün, yalanlayanların!

Suat Yıldırım

Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!

Süleyman Ateş

Yalanlayanların vay haline o gün!

كُلُوا۟ وَتَمَتَّعُوا۟ قَلِيلًا إِنَّكُم مُّجْرِمُونَ ﴿٤٦﴾

Yiyin ve geçinin az bir müddet, şüphe yok ki suçlularsınız siz.

Alİ Bulaç

(Sizler de dünyada) Yiyin ve biraz yararlanın. Çünkü siz, suçlu-günahkar kimselersiniz.

Çeviriyazı

külû vetemette`û ḳalîlen inneküm mücrimûn.

Diyanet İşleri

Yiyiniz, biraz zevkleniniz bakalım, doğrusu sizler suçlularsınız.

Diyanet Vakfı

(Ey inkarcılar!) Yeyiniz, (dünyadan) faydalanınız biraz! Gerçek şu ki, sizler suçlusunuz!

Edip Yüksel

Yiyiniz ve geçici olarak eğleniniz; siz suçlularsınız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yiyin, zevklenin biraz, çünkü siz suçlularsınız.

Öztürk

Yiyin ve birazcık nimetlenin. Suçlularsınız siz.

Suat Yıldırım

Ey kâfirler! Yiyin, azıcık zevkedin bakalım. Gerçek şu ki siz mücrimsiniz.

Süleyman Ateş

Yeyin, azıcık sefa sürün, siz suçlularsınız!

وَيْلٌۭ يَوْمَئِذٍۢ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٤٧﴾

Vay hallerine o gün yalanlayanların.

Alİ Bulaç

O gün, yalanlayanların vay haline.

Çeviriyazı

veylüy yevmeiẕil lilmükeẕẕibîn.

Diyanet İşleri

O gün yalanlamış olanların vay haline!

Diyanet Vakfı

O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

Edip Yüksel

Yalanlayanların vay haline o gün!

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün yalanlayanların vay haline!

Öztürk

Vay haline o gün, yalanlayanların!

Suat Yıldırım

Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!

Süleyman Ateş

Yalanlayanların vay haline o gün!

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ٱرْكَعُوا۟ لَا يَرْكَعُونَ ﴿٤٨﴾

Rüku edin denince onlara, rüku etmezler.

Alİ Bulaç

Onlara: \"Rüku edin\" denildiği zaman, rüku etmezler.

Çeviriyazı

veiẕâ ḳîle lehümü-rke`û lâ yerke`ûn.

Diyanet İşleri

Onlara \"Rüku edin\" denildiğinde rükua varmazlar.

Diyanet Vakfı

Onlar, kendilerine: \"Allah'ın huzurunda eğilin!\" denildiği vakit eğilmezler:

Edip Yüksel

Onlara eğilin dendiğinde eğilmezler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara: \"Rüku edin\" denildiği zaman etmezler.

Öztürk

Onlara, \"rukû' edin!\" dendiğinde rukû etmezler.

Suat Yıldırım

Onlara: Haydin Allah'a boyun eğin denildiğinde, boyun eğmezler.

Süleyman Ateş

Onlara: \"Rüku' edin\" dendiği zaman rüku' etmezler.

وَيْلٌۭ يَوْمَئِذٍۢ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٤٩﴾

Vay hallerine o gün yalanlayanların.

Alİ Bulaç

O gün, yalanlayanların vay haline.

Çeviriyazı

veylüy yevmeiẕil lilmükeẕẕibîn.

Diyanet İşleri

O gün yalanlamış olanların vay haline!

Diyanet Vakfı

O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!

Edip Yüksel

Yalanlayanların vay haline o gün!

Elmalılı Hamdi Yazır

Vay haline o gün yalanlayanların!

Öztürk

Vay haline o gün, yalanlayanların.

Suat Yıldırım

Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!

Süleyman Ateş

Yalanlayanların vay haline o gün!

فَبِأَىِّ حَدِيثٍۭ بَعْدَهُۥ يُؤْمِنُونَ ﴿٥٠﴾

Bundan sonra artık hangi söze inanırlar ki?

Alİ Bulaç

Artık onlar, bundan sonra hangi söze inanacaklar?

Çeviriyazı

febieyyi ḥadîŝim ba`dehû yü'minûn.

Diyanet İşleri

Kuran'dan başka hangi söze inanacaklar?

Diyanet Vakfı

Onlar artık bundan (Kur'an'dan) sonra hangi söze inanacaklar.

Edip Yüksel

Artık bundan sonra hangi hadise (söze) inanırlar?

Elmalılı Hamdi Yazır

Artık bundan (Kur'an'dan) sonra hangi söze inanacaklar?

Öztürk

Artık bundan sonra hangi hadise/söze iman edecekler?

Suat Yıldırım

Artık bu Kur'ân’a da inanmazlarsa, hangi söze inanırlar acaba?

Süleyman Ateş

Onlar bun(a inanmadık)dan sonra hangi hadise (söze) inanacaklar?