Main pages

Surah The tidings [An-Naba] in Turkish

Surah The tidings [An-Naba] Ayah 40 Location Maccah Number 78

عَمَّ يَتَسَآءَلُونَ ﴿١﴾

Neyi birbirlerine sorup dururlar?

Alİ Bulaç

Birbirlerine hangi şeyi sorup duruyorlar?

Çeviriyazı

`amme yetesâelûn.

Diyanet İşleri

Neyi soruşturuyorlar?

Diyanet Vakfı

Birbirlerine neyi soruyorlar?

Edip Yüksel

Neyi birbirlerine sorup duruyorlar?

Elmalılı Hamdi Yazır

Birbirlerine neyi soruyorlar?

Öztürk

Hangi şeyden sorup duruyorlar birbirlerine?

Suat Yıldırım

Onlar birbirine neyi sorup duruyorlar?

Süleyman Ateş

Birbirlerine hangi şeyden soruyorlar?

عَنِ ٱلنَّبَإِ ٱلْعَظِيمِ ﴿٢﴾

Pek ulu haberi.

Alİ Bulaç

O büyük haberi mi?

Çeviriyazı

`ani-nnebei-l`ażîm.

Diyanet İşleri

Üzerinde anlaşmazlığa düştükleri, büyük bir olay olan tekrar dirilme haberini mi?

Diyanet Vakfı

O büyük haberden mi?

Edip Yüksel

Büyük haberi mı?

Elmalılı Hamdi Yazır

O büyük haberden (kıyametten) mi?

Öztürk

O büyük haberden mi?

Suat Yıldırım

Hakkında ihtilafa düştükleri o mühim haberi mi?

Süleyman Ateş

O büyük haberden mi?

ٱلَّذِى هُمْ فِيهِ مُخْتَلِفُونَ ﴿٣﴾

Öylesine haber ki onlar, bu hususta aykırılığa düşmüşlerdir.

Alİ Bulaç

Ki kendileri hakkında anlaşmazlık içindedirler.

Çeviriyazı

elleẕî hüm fîhi muḫtelifûn.

Diyanet İşleri

Üzerinde anlaşmazlığa düştükleri, büyük bir olay olan tekrar dirilme haberini mi?

Diyanet Vakfı

(İnanıp inanmamakta) ayrılığa düşmektedirler.

Edip Yüksel

Ki onlar onda anlaşmazlık halindedirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ki onlar onda ayrılığa düşmektedirler.

Öztürk

Ki onda tartışma içindedirler.

Suat Yıldırım

Hakkında ihtilafa düştükleri o mühim haberi mi?

Süleyman Ateş

Ki onlar onda ayrılığa düşmektedirler.

كَلَّا سَيَعْلَمُونَ ﴿٤﴾

Hayır, bilirler yakında.

Alİ Bulaç

Hayır; yakında bileceklerdir.

Çeviriyazı

kellâ seya`lemûn.

Diyanet İşleri

Hayır; şüphesiz görüp bileceklerdir.

Diyanet Vakfı

Hayır! Anlayacaklar!

Edip Yüksel

Hayır, öğreneceklerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır, ilerde bilecekler.

Öztürk

Hayır, sandıkları gibi değil! Yakında bilecekler.

Suat Yıldırım

Hayır! (İhtilafa ne hacet,) yakında anlayacaklar!

Süleyman Ateş

Hayır (dedikleri gibi değil), yakında bilecekler.

ثُمَّ كَلَّا سَيَعْلَمُونَ ﴿٥﴾

Gene de hayır, bilirler yakında.

Alİ Bulaç

Yine hayır; yakında bileceklerdir.

Çeviriyazı

ŝümme kellâ seya`lemûn.

Diyanet İşleri

Yine hayır; elbette görüp bileceklerdir.

Diyanet Vakfı

Yine hayır! Onlar anlayacaklar!

Edip Yüksel

Hayır, kesinlikle öğreneceklerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır hayır, ilerde bilecekler.

Öztürk

Hayır, hayır! Düşündükleri gibi değil, yakında bilecekler.

Suat Yıldırım

Elbette ve elbette yakında gerçeği öğrenecekler!

Süleyman Ateş

Sonra hayır (dedikleri gibi değil), yakında bilecekler.

أَلَمْ نَجْعَلِ ٱلْأَرْضَ مِهَٰدًۭا ﴿٦﴾

Yeryüzünü, hazır bir yaygı olarak yaymadık mı?

Alİ Bulaç

Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı?

Çeviriyazı

elem nec`ali-l'arḍa mihâdâ.

Diyanet İşleri

Biz yeryüzünü bir beşik, dağları da onun için birer direk kılmadık mı?

Diyanet Vakfı

Biz yeryüzünü bir döşek, yapmadık mı?

Edip Yüksel

Yapmadık mı yeryüzünü bir beşik,

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz yeryüzünü bir beşik yapmadık mı?

Öztürk

Biz bu yeryüzünü bir beşik yapmadık mı?

Suat Yıldırım

Biz yeri bir döşek yapmadık mı?

Süleyman Ateş

Yapmadık mı biz, Arzı bir beşik,

وَٱلْجِبَالَ أَوْتَادًۭا ﴿٧﴾

Ve dağları, çiviler gibi çaktık.

Alİ Bulaç

Dağları da birer kazık?

Çeviriyazı

velcibâle evtâdâ.

Diyanet İşleri

Biz yeryüzünü bir beşik, dağları da onun için birer direk kılmadık mı?

Diyanet Vakfı

Dağları da birer kazık.

Edip Yüksel

Dağları da birer kazık?

Elmalılı Hamdi Yazır

Dağları da birer kazık kılmadık mı?

Öztürk

Dağları birer kazık yapmadık mı?

Suat Yıldırım

Dağları da arzı tutan birer destek yapmadık mı?

Süleyman Ateş

Dağları birer kazık?

وَخَلَقْنَٰكُمْ أَزْوَٰجًۭا ﴿٨﴾

Ve sizi, çiftçift yarattık.

Alİ Bulaç

Sizi çift çift yarattık.

Çeviriyazı

veḫalaḳnâküm ezvâcâ.

Diyanet İşleri

Sizi çift çift yarattık;

Diyanet Vakfı

Sizi çifter çifter yarattık.

Edip Yüksel

Sizi çiftler halinde yarattık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sizleri çift çift yarattık.

Öztürk

Sizleri çiftler olarak yarattık.

Suat Yıldırım

Hem, sizi çift yarattık. [30,21]

Süleyman Ateş

Ve sizi çift çift yarattık.

وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًۭا ﴿٩﴾

Ve uykunuzu, vakitli bir istirahat zamanı kıldık.

Alİ Bulaç

Uykunuzu bir dinlenme yaptık.

Çeviriyazı

vece`alnâ nevmeküm sübâtâ.

Diyanet İşleri

Uykunuzu dinlenme vakti kıldık;

Diyanet Vakfı

Uykunuzu bir dinlenme kıldık.

Edip Yüksel

Uykunuzu bir dinlenme yaptık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Uykunuzu bir dinlenme yaptık.

Öztürk

Sizin uykunuzu bir dinlenme/bir rahatlama/bir tür ölüm yaptık.

Suat Yıldırım

Uykunuzu dinlenme yaptık.

Süleyman Ateş

Uykunuzu dinlenme yaptık.

وَجَعَلْنَا ٱلَّيْلَ لِبَاسًۭا ﴿١٠﴾

Ve geceyi, her şeyi örten bir örtü yaptık.

Alİ Bulaç

Geceyi bir örtü yaptık.

Çeviriyazı

vece`alne-lleyle libâsâ.

Diyanet İşleri

Geceyi bir örtü yaptık;

Diyanet Vakfı

Geceyi bir örtü yaptık.

Edip Yüksel

Geceyi bir örtü yaptık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Geceyi bir örtü yaptık.

Öztürk

Geceyi bir giysi yaptık.

Suat Yıldırım

Geceyi bir örtü, gündüzü geçiminiz için çalışma zamanı kıldık.

Süleyman Ateş

Geceyi (sizi sarıp örten) bir giysi yaptık.

وَجَعَلْنَا ٱلنَّهَارَ مَعَاشًۭا ﴿١١﴾

Ve gündüzü de geçim zamanı.

Alİ Bulaç

Gündüzü bir geçim-vakti kıldık.

Çeviriyazı

vece`alne-nnehâra me`âşâ.

Diyanet İşleri

Gündüzü geçimi sağlama vakti kıldık;

Diyanet Vakfı

Gündüzü de çalışıp kazanma zamanı kıldık.

Edip Yüksel

Gündüzü de geçimi sağlama zamanı olarak belirledik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gündüzü de bir geçim zamanı yaptık.

Öztürk

Gündüzü, geçim için çalışma zamanı yaptık.

Suat Yıldırım

Geceyi bir örtü, gündüzü geçiminiz için çalışma zamanı kıldık.

Süleyman Ateş

Gündüzü de geçim zamanı yaptık.

وَبَنَيْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعًۭا شِدَادًۭا ﴿١٢﴾

Ve üstünüzde, yedi sağlam yapı kurduk.

Alİ Bulaç

Sizin üstünüze sapasağlam yedi-gök bina ettik.

Çeviriyazı

vebeneynâ fevḳaküm seb`an şidâdâ.

Diyanet İşleri

Üstünüze yedi kat sağlam gök bina ettik;

Diyanet Vakfı

Üstünüzde yedi kat sağlam göğü bina ettik.

Edip Yüksel

Ve üstünüze yedi sağlam (göğü) kurduk.

Elmalılı Hamdi Yazır

Üstünüze yedi sağlam bina (gök) çattık.

Öztürk

Üstünüzde yedi sağlam/aşınmaz kurduk.

Suat Yıldırım

Üstünüzde yedi sağlam gök bina ettik.

Süleyman Ateş

Üstünüzde yedi sağlam (gök) bina ettik.

وَجَعَلْنَا سِرَاجًۭا وَهَّاجًۭا ﴿١٣﴾

Ve yalımyalım yanan bir kandil yarattık.

Alİ Bulaç

Parıldadıkça parıldayan bir kandil (güneş) kıldık.

Çeviriyazı

vece`alnâ sirâcev vehhâcâ.

Diyanet İşleri

Parlak ışık veren güneşi varettik;

Diyanet Vakfı

(Orada) alev alev yanan bir kandil yarattık.

Edip Yüksel

Parlayan bir lamba yerleştirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

İçlerine ışık saçan bir kandil astık.

Öztürk

Bir de parıl parıl parlayan kandil yerleştirdik.

Suat Yıldırım

Orada pırıl pırıl yanan bir lamba koyduk.

Süleyman Ateş

Ve (orada) parıl parıl parlayan bir lamba yarattık.

وَأَنزَلْنَا مِنَ ٱلْمُعْصِرَٰتِ مَآءًۭ ثَجَّاجًۭا ﴿١٤﴾

Ve sıkılan bulutlardan şarılşarıl sular akıttık.

Alİ Bulaç

Sıkıp suyu çıkaran (bulut)lardan 'bardaktan boşanırcasına su' indirdik.

Çeviriyazı

veenzelnâ mine-lmü`ṣirâti mâen ŝeccâcâ.

Diyanet İşleri

Taneler, bitkiler, ağaçları sarmaş dolaş bahçeler yetiştirmek için, yoğunlaşmış bulutlardan bol yağmur yağdırdık.

Diyanet Vakfı

Sıkışan bulutlardan şarıl şarıl akan sular indirdik.

Edip Yüksel

Bulutlardan ise şarıl şarıl yağmur indirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yoğunlaşmış bulutlardan şarıl şarıl bir su indirdik.

Öztürk

Sıkarak su çıkaranlardan şarıl şarıl bir su indirdik,

Suat Yıldırım

Size hububat, tohumlar, bitkiler ve ağaçları birbirine sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye, sıkışıp yoğunlaşmış bulutlardan bol bol yağmur indirdik.

Süleyman Ateş

Sıkışan(bulut)lardan şarıl şarıl su indirdik,

لِّنُخْرِجَ بِهِۦ حَبًّۭا وَنَبَاتًۭا ﴿١٥﴾

Akıttık da o sayede tohumları, otları.

Alİ Bulaç

Bununla taneler ve bitkiler bitirip-çıkaralım diye.

Çeviriyazı

linuḫrice bihî ḥabbev venebâtâ.

Diyanet İşleri

Taneler, bitkiler, ağaçları sarmaş dolaş bahçeler yetiştirmek için, yoğunlaşmış bulutlardan bol yağmur yağdırdık.

Diyanet Vakfı

Size tohumlar, bitkiler, yetiştirmek için

Edip Yüksel

Ki onunla taneler ve bitkiler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onunla taneler ve otlar çıkaralım diye.

Öztürk

Ki çıkaralım onlardan dâneler ve otlar;

Suat Yıldırım

Size hububat, tohumlar, bitkiler ve ağaçları birbirine sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye, sıkışıp yoğunlaşmış bulutlardan bol bol yağmur indirdik.

Süleyman Ateş

Ki onunla çıkaralım: Dane(ler), bitki(ler),

وَجَنَّٰتٍ أَلْفَافًا ﴿١٦﴾

Ve birbirine sarmaşdolaş bahçeleri, bağları meydana getirdik.

Alİ Bulaç

Ve birbirine sarmaş-dolaş bahçeleri de.

Çeviriyazı

vecennâtin elfâfâ.

Diyanet İşleri

Taneler, bitkiler, ağaçları sarmaş dolaş bahçeler yetiştirmek için, yoğunlaşmış bulutlardan bol yağmur yağdırdık.

Diyanet Vakfı

Ve ağaçları(birbirine) sarmaş dolaş bahçeler.

Edip Yüksel

Ve çeşit çeşit bahçeler çıkaralım.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve sarmaş dolaş bağlar bahçeler (çıkaralım diye).

Öztürk

Ve içiçe girmiş bağlar-bahçeler.

Suat Yıldırım

Size hububat, tohumlar, bitkiler ve ağaçları birbirine sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye, sıkışıp yoğunlaşmış bulutlardan bol bol yağmur indirdik.

Süleyman Ateş

Ve (ağaçları) birbirine sarmaş dolaş bahçeler.

إِنَّ يَوْمَ ٱلْفَصْلِ كَانَ مِيقَٰتًۭا ﴿١٧﴾

Şüphe yok ki ayırma gününün vakti de tayin edilmiştir.

Alİ Bulaç

Şüphesiz o hüküm (fasl) günü, belirlenmiş bir vakittir.

Çeviriyazı

inne yevme-lfaṣli kâne mîḳâtâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu, hüküm gününün vakti elbette tesbit edilmiştir.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz hüküm günü vakit olarak belirlenmiştir.

Edip Yüksel

Yargılama Günü, belirlenmiş bir vakittedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kuşkusuz o hüküm günü kararlaştırılmış bir vakit olmuştur.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, o ayırma ve hüküm günü kesin olarak belirlenmiştir.

Suat Yıldırım

(İmdi bunları anladıysanız, hakkında ihtilaf ettiğiniz o mahşer dirilişini de anlarsınız. İşte bunları kim yapmışsa, ölüleri de O diriltecektir.) Evet, o “karar günü,” vakti kesin olarak belirlenmiş bir gündür.

Süleyman Ateş

Muhakkak ki (haklının, haksızın ayırdedileceği) hüküm günü, belirlenmiş bir vakittir.

يَوْمَ يُنفَخُ فِى ٱلصُّورِ فَتَأْتُونَ أَفْوَاجًۭا ﴿١٨﴾

O gün Sur üfürülür de gelirsiniz bölükbölük.

Alİ Bulaç

Sur'a üfürüleceği gün, artık siz dalga dalga geleceksiniz.

Çeviriyazı

yevme yünfeḫu fi-ṣṣûri fete'tûne efvâcâ.

Diyanet İşleri

Sura üfürüldüğü gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz.

Diyanet Vakfı

Sur'a üflendiği gün, bölük bölük Allah'a gelirsiniz.

Edip Yüksel

Sur'a üfürüldüğü gün, hepiniz bölük bölük gelirsiniz.

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün Sûr'a üflenir, bölük bölük gelirsiniz.

Öztürk

Sûra üfürüldüğü gün, bölükler halinde geleceksiniz.

Suat Yıldırım

O gün sûra üfürülür, siz de bölük bölük gelirsiniz.

Süleyman Ateş

O gün Sur'a üflenir, bölük bölük gelirsiniz.

وَفُتِحَتِ ٱلسَّمَآءُ فَكَانَتْ أَبْوَٰبًۭا ﴿١٩﴾

Ve gök açılmış, kapılar haline gelmiştir.

Alİ Bulaç

O sırada gök açılmış ve kapı kapı olmuştur.

Çeviriyazı

vefütiḥati-ssemâü fekânet ebvâbâ.

Diyanet İşleri

Gökler kapı kapı açılacaktır.

Diyanet Vakfı

Gökyüzü açılır ve orada pek çok kapılar oluşur;

Edip Yüksel

Gök açılmış; kapı kapı olmuştur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gök de açılmış, kapı kapı olmuştur.

Öztürk

Gök açılmış, kapı kapı oluvermiştir.

Suat Yıldırım

Gökler kapı kapı açılır (her tarafı kapı haline gelen gökten melâike orduları birden indirme yapar).

Süleyman Ateş

Gök açılmış, kapı kapı olmuştur.

وَسُيِّرَتِ ٱلْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًا ﴿٢٠﴾

ve dağlar yürütülmüş, seraba dönmüştür.

Alİ Bulaç

Dağlar yürütülmüş, artık bir serab oluvermiştir.

Çeviriyazı

vesüyyirati-lcibâlü fekânet serâbâ.

Diyanet İşleri

Dağlar yürütülüp serap olacaktır.

Diyanet Vakfı

Dağlar yürütülür, serap haline gelir.

Edip Yüksel

Dağlar yürütülmüş; serap olmuştur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Dağlar yürütülmüş, serap olmuştur.

Öztürk

Dağlar yürütülmüş, bir serap oluvermiştir.

Suat Yıldırım

Dağlar yürütülür, serab olur gider, her taraf dümdüz olur. [27,88; 101,5; 20,105-107; 18,47]

Süleyman Ateş

Dağlar yürütülmüş, bir serab olmuştur.

إِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَادًۭا ﴿٢١﴾

Şüphe yok ki cehennem pusudadır.

Alİ Bulaç

Gerçekten cehennem, bir gözetleme yeridir.

Çeviriyazı

inne cehenneme kânet mirṣâdâ.

Diyanet İşleri

Cehennem, yalnız azgınları bekleyen yerdir. Dönecekleri yer orasıdır.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz, cehennem pusuda beklemektedir.

Edip Yüksel

Cehennem ise gözetlemekte:

Elmalılı Hamdi Yazır

Kuşkusuz Cehennem gözetleme yeri olmuştur.

Öztürk

Cehennem, bir gözetleme yeri olmuştur.

Suat Yıldırım

Cehennem pusuda... her an eline düşecek avlarını gözlemektedir.

Süleyman Ateş

Cehennem de gözetleme yeri olmuş(suçluları gözetleyip durmakta)dır.

لِّلطَّٰغِينَ مَـَٔابًۭا ﴿٢٢﴾

Azanlara dönüp varılacak son yerdir.

Alİ Bulaç

Taşkınlık edip-azanlar için son bir varış yeridir.

Çeviriyazı

liṭṭâgîne meâbâ.

Diyanet İşleri

Cehennem, yalnız azgınları bekleyen yerdir. Dönecekleri yer orasıdır.

Diyanet Vakfı

Azgınların barınacağı yerdir (cehennem).

Edip Yüksel

Azgınlar için bir varış yeri olarak...

Elmalılı Hamdi Yazır

Azgınlar için son varılacak yer olmuştur.

Öztürk

Azgınlar için bir barınak.

Suat Yıldırım

Azgınların dönüp dolaşıp varacakları yuvalarıdır.

Süleyman Ateş

Azgınların varacağı yerdir.

لَّٰبِثِينَ فِيهَآ أَحْقَابًۭا ﴿٢٣﴾

Yıllar boyunca kalırlar orada.

Alİ Bulaç

Bütün zamanlar boyunca içinde kalacaklardır.

Çeviriyazı

lâbiŝîne fîhâ aḥḳâbâ.

Diyanet İşleri

Orada çağlar boyunca (nice devirler) kalacaklardır.

Diyanet Vakfı

(Azgınlar) orada çağlar boyu kalacaklar,

Edip Yüksel

Orada çağlar boyu kalacaklardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Orada çağlarca kalacaklardır.

Öztürk

Devirlerce kalacaklardır içinde.

Suat Yıldırım

Devirler boyunca orada kalacaklardır.

Süleyman Ateş

Orada çağlar boyu kalacalardır.

لَّا يَذُوقُونَ فِيهَا بَرْدًۭا وَلَا شَرَابًا ﴿٢٤﴾

Ne bir serinlik tadarlar, ne içilecek bir şey.

Alİ Bulaç

Orada ne serinlik tadacaklar, ne bir içecek.

Çeviriyazı

lâ yeẕûḳûne fîhâ berdev velâ şerâbâ.

Diyanet İşleri

Orada ne serinlik ne de içilecek bir şey tatmazlar; sadece kaynar su ve irin....

Diyanet Vakfı

Orada bir serinlik ya da (susuzluk gideren) bir içecek tatmazlar,

Edip Yüksel

Orada bir serinlik ve bir içecek bulamazlar;

Elmalılı Hamdi Yazır

Orada ne bir serinlik tadacaklar, ne de içecek bir şey.

Öztürk

Ne bir serinlik tadacaklar ne de bir içecek.

Suat Yıldırım

Orada ne bir serinlik, ne bir içecek tadarlar.

Süleyman Ateş

Orada ne bir serinlik, ne de içilecek bir şey tadarlar,

إِلَّا حَمِيمًۭا وَغَسَّاقًۭا ﴿٢٥﴾

Ancak bir kaynar su, ancak bir kan ve irin.

Alİ Bulaç

Kaynar sudan ve irinden başka.

Çeviriyazı

illâ ḥamîmev vegassâḳâ.

Diyanet İşleri

Orada ne serinlik ne de içilecek bir şey tatmazlar; sadece kaynar su ve irin....

Diyanet Vakfı

Kaynar su ve irin (tadarlar).

Edip Yüksel

Ancak kaynar su ve acı bir yiyecek hariç.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak bir kaynar su ve irin (içecekler).

Öztürk

Sadece kaynar su, atık su,

Suat Yıldırım

İçecek olarak sadece kaynar su ile irin bulurlar.

Süleyman Ateş

Yalnız kaynar su ve irin (içerler);

جَزَآءًۭ وِفَاقًا ﴿٢٦﴾

Bir cezadır ki tam uygun.

Alİ Bulaç

(İşlediklerine) Uygun olan bir ceza olarak,

Çeviriyazı

cezâev vifâḳâ.

Diyanet İşleri

Orada ne serinlik ne de içilecek bir şey tatmazlar; sadece kaynar su ve irin....

Diyanet Vakfı

Ancak (dünyada yaptıklarına) uygun karşılık olarak.

Edip Yüksel

Yaptıklarına uygun bir karşılık olarak.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir ceza ki tam yaptıklarına uygun.

Öztürk

Çok uygun bir karşılık olarak.

Suat Yıldırım

Bu, yaptıklarının tam karşılığıdır.

Süleyman Ateş

Yaptıklarına uygun bir ceza olarak.

إِنَّهُمْ كَانُوا۟ لَا يَرْجُونَ حِسَابًۭا ﴿٢٧﴾

Şüphe yok ki onlar, hiçbir soru ummazlardı.

Alİ Bulaç

Doğrusu onlar, hesaba çekileceklerini ummuyorlardı.

Çeviriyazı

innehüm kânû lâ yercûne ḥisâbâ.

Diyanet İşleri

Çünkü onlar, hesaba çekileceklerini sanmazlardı.

Diyanet Vakfı

Çünkü onlar hesap gününü (geleceğini) ummazlardı.

Edip Yüksel

Onlar bir hesap ummuyorlardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü onlar hiçbir hesap ummazlardı.

Öztürk

Doğrusu onlar böyle bir hesap ummuyorlardı.

Suat Yıldırım

Çünkü onlar bu hesap gününe inanmıyor (onu hesaba almıyorlardı).

Süleyman Ateş

Çünkü onlar bir hesap (görüleceğini) ummuyorlardı.

وَكَذَّبُوا۟ بِـَٔايَٰتِنَا كِذَّابًۭا ﴿٢٨﴾

Ve delillerimizi boyuna yalanlarlardı.

Alİ Bulaç

Bizim ayetlerimizi yalanlayabildikleri kadar yalanlıyorlardı.

Çeviriyazı

vekeẕẕebû biâyâtinâ kiẕẕâbâ.

Diyanet İşleri

Ayetlerimizi hep yalan sayıp dururlardı.

Diyanet Vakfı

Bizim ayetlerimizi yalanladıkça yalanlamışlardı.

Edip Yüksel

Ve ayetlerimizi, mucizelerimizi yalanladılar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Âyetlerimizi yalanlaya yalanlaya tam bir yalancı olmuşlardı.

Öztürk

Ayetlerimizi pervasızca yalanlamışlardı.

Suat Yıldırım

İşleri güçleri ayetlerimizi yalan saymaktı.

Süleyman Ateş

Ayetlerimizi de tamamen yalanlamışlardı.

وَكُلَّ شَىْءٍ أَحْصَيْنَٰهُ كِتَٰبًۭا ﴿٢٩﴾

Ve biz her şeyi birbir sayıp yazdık.

Alİ Bulaç

Oysa Biz, herşeyi yazıp saymışızdır.

Çeviriyazı

vekülle şey'in aḥṣaynâhü kitâbâ.

Diyanet İşleri

Biz de herşeyi yazıp saymışızdır.

Diyanet Vakfı

Biz ise her şeyi bir kitapta sayıp yazmışızdır.

Edip Yüksel

Halbuki biz herşeyi sayıp yazmıştık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz ise herşeyi sayıp bir kitaba geçirmişiz.

Öztürk

Oysaki biz, her şeyi iyiden iyiye sayıp kitaplaştırmıştık.

Suat Yıldırım

Biz de (her şeyi kaydettiğimiz gibi), onların yaptıklarını da tek tek tesbit ettik.

Süleyman Ateş

Biz de her şeyi sayıp yazmıştık.

فَذُوقُوا۟ فَلَن نَّزِيدَكُمْ إِلَّا عَذَابًا ﴿٣٠﴾

Artık tadın, ancak azabınızı arttırırız sizin.

Alİ Bulaç

Şimdi tadın. Size artık azaptan başkasını arttırmayacağız;

Çeviriyazı

feẕûḳû felen nezîdeküm illâ `aẕâbâ.

Diyanet İşleri

Şöyle deriz: \"Artık tadınız, bundan böyle size azabdan başka bir şey artırmayız.\"

Diyanet Vakfı

Tadın! Bundan sonra yalnızca azabınızı arttıracağız.

Edip Yüksel

Öyleyse tadın, sizin sadece cezanızı arttıracağız.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Onlara): \"Şimdi tadın (cezanızı). Artık size azabınızı artırmaktan başka bir şey yapmayacağız\" (denir).

Öztürk

\"Hadi, tadıverin! Size azaptan başka bir şey asla artırmayacağız.\"

Suat Yıldırım

Onun için onlara şöyle diyeceğiz: Yaptığınız kötülüklerin meyvelerini tadın!Artık Bizden sizin azabınızı artırmaktan başka bir şey beklemeyin.

Süleyman Ateş

Şimdi tadın (yaptıklarınızın tadını), artık size azabdan başka bir şey artırmayacağız! So taste (of that which ye have earned). No increase do We give you save of torment.

إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ مَفَازًا ﴿٣١﴾

Şüphe yok ki çekinenlere bir kurtuluş, bir kutluluk ve murada eriş yeri var.

Alİ Bulaç

Gerçek şu ki, muttakiler için 'bir kurtuluş ve mutluluk' vardır.

Çeviriyazı

inne lilmütteḳîne mefâzâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara kurtuluş, bahçeler, bağlar, yaşıtlar ve dolu kadehler vardır.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz takva sahipleri için de başarı ödülü vardır.

Edip Yüksel

Erdemliler için kurtuluş vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kuşkusuz takva sahipleri için bir kurtuluş var.

Öztürk

Takva sahipleri için bir kurtuluş ve bir zafer vardır.

Suat Yıldırım

Ama Allah'ı sayıp günahlıklardan sakınanlar, başarı ve mutluluğa ererler.

Süleyman Ateş

Korunanlar için de başarı ödülü vardır.

حَدَآئِقَ وَأَعْنَٰبًۭا ﴿٣٢﴾

Bahçeler, üzümler.

Alİ Bulaç

Nice bahçeler ve üzüm bağları.

Çeviriyazı

ḥadâiḳa vea`nâbâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara kurtuluş, bahçeler, bağlar, yaşıtlar ve dolu kadehler vardır.

Diyanet Vakfı

Bahçeler, bağlar,

Edip Yüksel

Bağlar, bahçeler...

Elmalılı Hamdi Yazır

Bahçeler var, bağlar var.

Öztürk

Sulak bahçeler, bağlar, üzümler,

Suat Yıldırım

Onlara bahçeler, üzüm bağları, turunç göğüslü genç yaşıt dilberler, dolu dolu kadehler var. [38,52; 56,37]

Süleyman Ateş

Bahçeler, bağlar,

وَكَوَاعِبَ أَتْرَابًۭا ﴿٣٣﴾

Ve memeleri yeni sertleşmiş yaşıt kızlar.

Alİ Bulaç

Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar.

Çeviriyazı

vekevâ`ibe etrâbâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara kurtuluş, bahçeler, bağlar, yaşıtlar ve dolu kadehler vardır.

Diyanet Vakfı

Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar,

Edip Yüksel

Genç ve yaşıt eşler...

Elmalılı Hamdi Yazır

Memeleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar var.

Öztürk

Göğüsleri turunç gibi yaşıtlar,

Suat Yıldırım

Onlara bahçeler, üzüm bağları, turunç göğüslü genç yaşıt dilberler, dolu dolu kadehler var. [38,52; 56,37]

Süleyman Ateş

Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar.

وَكَأْسًۭا دِهَاقًۭا ﴿٣٤﴾

Ve dopdolu kadeh.

Alİ Bulaç

Dopdolu kadehler.

Çeviriyazı

veke'sen dihâḳâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara kurtuluş, bahçeler, bağlar, yaşıtlar ve dolu kadehler vardır.

Diyanet Vakfı

Ve içki dolu kase(ler).

Edip Yüksel

Dolu kadehler...

Elmalılı Hamdi Yazır

Dopdolu kadehler var.

Öztürk

Dopdolu kadehler vardır.

Suat Yıldırım

Onlara bahçeler, üzüm bağları, turunç göğüslü genç yaşıt dilberler, dolu dolu kadehler var. [38,52; 56,37]

Süleyman Ateş

Ve dolu kadeh(ler).

لَّا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًۭا وَلَا كِذَّٰبًۭا ﴿٣٥﴾

Ne boş bir söz duyarlar orada, ne birbirlerini yalanlama.

Alİ Bulaç

İçinde, ne 'boş ve saçma bir söz' işitirler, ne bir yalan.

Çeviriyazı

lâ yesme`ûne fîhâ lagvev velâ kiẕẕâbâ.

Diyanet İşleri

Orada boş ve yalan söz işitmezler.

Diyanet Vakfı

Onlar orada ne boş bir lakırdı ne de yalan işitirler.

Edip Yüksel

Orada ne bir boş söz ne de bir yalan işitmezler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Orada ne boş bir söz işitirler, ne de bir yalan.

Öztürk

Orada ne bir boş söz duyarlar ne de bir yalan.

Suat Yıldırım

Orada boş sözler, yalanlar işitmezler.

Süleyman Ateş

Orada ne boş söz ne de yalan işitirler;

جَزَآءًۭ مِّن رَّبِّكَ عَطَآءً حِسَابًۭا ﴿٣٦﴾

Rabbinden, fazlasıyle bir lütuf ve ihsan.

Alİ Bulaç

Rabbinden bir karşılık olmak üzere yeterli bir bağış(tır bu).

Çeviriyazı

cezâem mir rabbike `aṭâen ḥisâbâ.

Diyanet İşleri

Bunlar Rabbinin katından, hesabları karşılığı verilenlerdir.

Diyanet Vakfı

Bunlar Rabbinin yeterli bir bağışı, mükafatıdır.

Edip Yüksel

Rabbinden bir karşılık; hesaplanmış bir armağandır.

Elmalılı Hamdi Yazır

(Bunlar) Rabbinden yeterli bir bağış olarak (verilir).

Öztürk

Rabbinden bir ödül, tam kıvamında bir bağış.

Suat Yıldırım

İşte bu da Rabbinden mükâfat, yeter mi yeter!

Süleyman Ateş

Rabbinden bir karşılık, yeterli bir bağış olarak.

رَّبِّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ٱلرَّحْمَٰنِ ۖ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًۭا ﴿٣٧﴾

Göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin Rabbidir rahman, onun hitabına nail olmazlar.

Alİ Bulaç

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi Rahman olan (Allah); O’na hitap etmeye güç yetiremezler.

Çeviriyazı

rabbi-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehüme-rraḥmâni lâ yemlikûne minhü ḫiṭâbâ.

Diyanet İşleri

O, göklerin, yerin ve ikisi arasında olanların Rabbidir. O, önünde kimsenin konuşmayacağı Rahman olan Allah'tır.

Diyanet Vakfı

O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. O, rahmandır. O gün insanlar O'na karşı konuşmaya yetkili değillerdir.

Edip Yüksel

Göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir, Rahman'dır. Hiç bir davada O'na hitap edemezler.

Elmalılı Hamdi Yazır

O, göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Rahmân'dır. Hiç kimse ondan bir hitaba mâlik olamaz.

Öztürk

Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir O! Rahman'dır. O'nun huzurunda söze cüret edemezler.

Suat Yıldırım

Göklerin, yerin ve bunların arasındaki varlıkların Rabbinden, O Rahman'dan bir mükâfattır.O’nun huzurunda ağzını açacak, söz söyleyecek hiç kimse yoktur. [2,255; 11,105]

Süleyman Ateş

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi, çok merhametli (Rab). O'nun (izni olmadan) huzurunda konuşamazlar.

يَوْمَ يَقُومُ ٱلرُّوحُ وَٱلْمَلَٰٓئِكَةُ صَفًّۭا ۖ لَّا يَتَكَلَّمُونَ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ ٱلرَّحْمَٰنُ وَقَالَ صَوَابًۭا ﴿٣٨﴾

O gün, Ruh ve melekler, saf saf dururlar; konuşamazlar, ancak rahmanın izin verdiği konuşur ve gerçek söyler.

Alİ Bulaç

Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir.

Çeviriyazı

yevme yeḳûmü-rrûḥu velmelâiketü ṣaffâ. lâ yetekellemûne illâ men eẕine lehü-rraḥmânü veḳâle ṣavâbâ.

Diyanet İşleri

Cebrail ve meleklerin dizi dizi durdukları gün, Rahman olan Allah'ın izni olmadan kimse konuşamayacaktır. Konuştuğu zaman da doğruyu söyleyecektir.

Diyanet Vakfı

Ruh (Cebrail) ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahman'ın izin verdiklerinden başkaları konuşmazlar; konuşan da doğruyu söyler.

Edip Yüksel

Gün gelecek Ruh ve melekler sıra sıra dururlar. Rahman'ın izin verdikleri hariç hiç kimse konuşamaz. Onlar da doğruyu söylerler.

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün Ruh ve melekler sıra sıra dururlar. Rahmân'ın izin verdikleri dışında hiç kimse konuşamaz. İzin verilen de doğruyu söyler.

Öztürk

O gün, Rûh ve melekler saf bağlayıp kıyama geçerler. Rahman'ın izin verdiği dışındakiler konuşamazlar. O izin verilen, doğruyu söyler.

Suat Yıldırım

O gün Rûh ve melekler saf saf sıralanır. Rahman'ın izin verdiklerinin dışında, asla konuşmazlar. Konuşan da yerli yerinde söz söyler.

Süleyman Ateş

O gün Ruh ve melekler, sıra sıra dururlar. Ancak Rahman'ın izin verdiği konuşabilir, o da doğruyu söyler.

ذَٰلِكَ ٱلْيَوْمُ ٱلْحَقُّ ۖ فَمَن شَآءَ ٱتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِۦ مَـَٔابًا ﴿٣٩﴾

Bugün, gerçektir, artık dileyen, dönüp Rabbinin tapısına varmaya bir vesile edinir.

Alİ Bulaç

İşte bu, hak gündür. Şu halde dileyen Rabbine bir dönüşyolu edinsin.

Çeviriyazı

ẕâlike-lyevmü-lḥaḳḳ. femen şâe-tteḫaẕe ilâ rabbihî meâbâ.

Diyanet İşleri

İşte gerçek gün budur. Dileyen kimse, Rabbine götürecek bir yol benimser.

Diyanet Vakfı

İşte o, kesin olarak gelecek gündür. O halde dileyen Rabbine varan bir yol tutsun.

Edip Yüksel

İşte gerçek gün budur. Dileyen, Rabbine doğru yol tutsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bu hak gündür. Artık dileyen Rabbine bir yol tutar.

Öztürk

İşte budur hak olan gün! Artık dileyen, Rabbine varacak bir yol tutsun!

Suat Yıldırım

İşte bu, gerçekliği kesin olan gündür. Artık dileyen, Rabbine varan yolu tutar, O'na sığınır.

Süleyman Ateş

İşte bu, hak günüdür. Artık dileyen, Rabbine varan bir yol tutar.

إِنَّآ أَنذَرْنَٰكُمْ عَذَابًۭا قَرِيبًۭا يَوْمَ يَنظُرُ ٱلْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ ٱلْكَافِرُ يَٰلَيْتَنِى كُنتُ تُرَٰبًۢا ﴿٤٠﴾

Şüphe yok ki biz sizi, yakın bir azapla korkutmadayız; o gün kişi, elleriyle hazırladığına bakar ve kafir de ne olurdu der, keşke toprak olaydım.

Alİ Bulaç

Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan da: \"Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim\" diyecek.

Çeviriyazı

innâ enẕernâküm `aẕâben ḳarîbâ. yevme yenżuru-lmerü mâ ḳaddemet yedâhü veyeḳûlü-lkâfiru yâ leytenî küntü türâbâ.

Diyanet İşleri

Sizi, yakın gelecekteki bir azabla uyardık; o gün kişi elleriyle sunduğuna bakar ve inkarcı da: \"Keşke toprak olaydım\" der.

Diyanet Vakfı

Biz, yakın bir azap ile sizi uyardık. O gün kişi önceden yaptıklarına bakacak ve inkarcı kişi: \"Keşke toprak olsaydım!\" diyecektir.

Edip Yüksel

Biz, sizi yakın bir azap ile uyarmış bulunuyoruz. O gün kişi yapmış olduklarına bakar ve inkarcı ise, \"Keşke toprak olsaydım!\" der.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz sizi yakın bir azap ile uyardık. O gün kişi ellerinin ne takdim ettiğine bakacak ve kâfir diyecek ki: \"Ah ne olaydı, ben bir toprak olaydım.\"

Öztürk

Biz sizi yakın bir azap ile uyardık. Bir gündedir ki o, kişi kendi ellerinin önden gönderdiğine bakar ve küfre sapan şöyle der: \"Keşke toprak olsaydım!\"

Suat Yıldırım

Biz, gelmesi yaklaşmış bir azabı bildirerek sizi uyarıyoruz. O gün gelecek,ve her şahıs önünde, yalnız yapıp ettiklerini bulup bakacak ve kâfir: “Ah ne olurdu, keşke toprak olaydım!” diyecek. [18,49; 75,13]

Süleyman Ateş

Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. O gün kişi, ellerinin (yapıp) öne sürdüğü işlere bakar ve kafir: \"Keşke ben, toprak olsaydım!\" der.