Main pages

Surah Those who drag forth [An-Naziat] in Turkish

Surah Those who drag forth [An-Naziat] Ayah 46 Location Maccah Number 79

وَٱلنَّٰزِعَٰتِ غَرْقًۭا ﴿١﴾

Andolsun şiddetle çekip alanlara.

Alİ Bulaç

Ta en derinden acıyla sökerek çıkaranlara andolsun.

Çeviriyazı

vennâzi`âti garḳâ.

Diyanet İşleri

Canları boğarcasına şiddetle çekip alanlara and olsun,

Diyanet Vakfı

Söküp çıkaranlara, andolsun;

Edip Yüksel

Andolsun söküp çıkaranlara,

Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara,

Öztürk

Yemin olsun, çekip koparanlara/yay çekenlere/kuyudan su çekenlere/bağsız-bekçisiz koşan atlara/ayrılık yüzünden hasret çekenlere/daldırıp daldırıp çıkaranlara,

Suat Yıldırım

Var gücüyle koşanlar,

Süleyman Ateş

Andolsun söküp çıkaranlara,

وَٱلنَّٰشِطَٰتِ نَشْطًۭا ﴿٢﴾

Ve neşeli neşeli yürüyenlere.

Alİ Bulaç

Yumuşacık çekip alanlara,

Çeviriyazı

vennâşiṭâti neşṭâ.

Diyanet İşleri

Canları kolaylıkla alanlara and olsun,

Diyanet Vakfı

Yavaşça çekenlere,

Edip Yüksel

Rahatça çekenlere,

Elmalılı Hamdi Yazır

Usulcacık çekenlere,

Öztürk

Yemin olsun, rahatça, incitmeden çekenlere/düğümü hünerle çözenlere/bir yerden bir yere gidenlere/coşkuyla iç çekenlere,

Suat Yıldırım

Neş'e ve şevkle yürüyenler,

Süleyman Ateş

Hemen çekip alanlara,

وَٱلسَّٰبِحَٰتِ سَبْحًۭا ﴿٣﴾

Ve yüze yüze gidenlere.

Alİ Bulaç

Yüzdükçe yüzerek gidenlere,

Çeviriyazı

vessâbiḥâti sebḥâ.

Diyanet İşleri

Yüzüp yüzüp gidenlere and olsun,

Diyanet Vakfı

Yüzdükçe yüzenlere,

Edip Yüksel

Yüzüp akanlara,

Elmalılı Hamdi Yazır

Yüzüp yüzüp gidenlere,

Öztürk

Yemin olsun, boşlukta yahut suda yüzüp gidenlere,

Suat Yıldırım

Yüzüp yüzüp gidenler,

Süleyman Ateş

Yüzüp gidenlere,

فَٱلسَّٰبِقَٰتِ سَبْقًۭا ﴿٤﴾

Ve herkesi geçenlere.

Alİ Bulaç

Öncü olarak yarışıp geçenlere,

Çeviriyazı

fessâbiḳâti sebḳâ.

Diyanet İşleri

Yarıştıkça yarışan ve işleri yöneten meleklere and olsun

Diyanet Vakfı

Yarıştıkça yarışanlara,

Edip Yüksel

Yarışıp birbirlerini geçenlere,

Elmalılı Hamdi Yazır

Yarışıp geçenlere,

Öztürk

Derken öne geçip yarışı kazananlara,

Suat Yıldırım

Yarışıp geçenler

Süleyman Ateş

Yarışıp, geçenlere,

فَٱلْمُدَبِّرَٰتِ أَمْرًۭا ﴿٥﴾

Ve işi tedbirle yapanlara.

Alİ Bulaç

Derken işi bir düzen içinde evirip çevirenlere,

Çeviriyazı

felmüdebbirâti emrâ.

Diyanet İşleri

Yarıştıkça yarışan ve işleri yöneten meleklere and olsun

Diyanet Vakfı

Derken iş düzenleyenlere.

Edip Yüksel

Ve böylece emirleri uygulayanlara...

Elmalılı Hamdi Yazır

Derken bir iş çevirenlere kasem olsun (ki kıyamet var).

Öztürk

Bir iş ve oluşu çekip çevirenlere,

Suat Yıldırım

İşleri düzenleyip yönetenler, hakkı için ki: (kıyamet gerçektir, hepiniz ölümden sonra diriltileceksiniz!)

Süleyman Ateş

Derken işi düzenleyenlere!

يَوْمَ تَرْجُفُ ٱلرَّاجِفَةُ ﴿٦﴾

O gün, bir sarsıntıdır, sarsar.

Alİ Bulaç

O sarsıntının sarsacağı gün,

Çeviriyazı

yevme tercüfü-rrâcifeh.

Diyanet İşleri

O gün bir sarsıntı sarsar.

Diyanet Vakfı

Birinci üflemenin (kainatı) sarstığı,

Edip Yüksel

O gün o sarsıntı sarsar.

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün deprem sarsar,

Öztürk

Ki o gün şiddetle sarsacak olan saracaktır.

Suat Yıldırım

Günü gelince, sura ilk üfleme, yeri şiddetli bir depremle yıkacak!

Süleyman Ateş

O gün o gürültü sarsar.

تَتْبَعُهَا ٱلرَّادِفَةُ ﴿٧﴾

Ardından bir sarsıntı daha gelir çatar.

Alİ Bulaç

Arkasından onu diğer bir sarsıntı izleyecek.

Çeviriyazı

tetbe`uhe-rrâdifeh.

Diyanet İşleri

Peşinden bir diğeri gelir.

Diyanet Vakfı

Onu ikinci üflemenin takip ettiği gün,

Edip Yüksel

Ardından bir diğeri izler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onu ikinci bir sarsıntı izler.

Öztürk

Onu, ardısıra gelen izleyecektir.

Suat Yıldırım

Onu izleyen ikinci üfleme herkesi mezarından kaldıracak!

Süleyman Ateş

Ardından başka bir gürültü gelir.

قُلُوبٌۭ يَوْمَئِذٍۢ وَاجِفَةٌ ﴿٨﴾

Yürekler, belinleyip korkar.

Alİ Bulaç

O gün yürekler (dehşet içinde) hoplayacak.

Çeviriyazı

ḳulûbüy yevmeiẕiv vâcifeh.

Diyanet İşleri

O gün kalbler titrer.

Diyanet Vakfı

İşte o gün yürekler kaygıdan oynar,

Edip Yüksel

O gün yürekler titrer.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yürekler vardır, o gün kaygıdan hoplar.

Öztürk

Bazı kalpler o gün kaygıdan titreyecektir.

Suat Yıldırım

O gün kalpler güp güp atacak

Süleyman Ateş

O gün bazı yürekler çarpar.

أَبْصَٰرُهَا خَٰشِعَةٌۭ ﴿٩﴾

Gözleri yere dikilir.

Alİ Bulaç

Gözler zillet içinde düşecek.

Çeviriyazı

ebṣâruhâ ḫâşi`ah.

Diyanet İşleri

İnsanların gözleri yere döner.

Diyanet Vakfı

Gözler yorgun düşer.

Edip Yüksel

Gözleri ise alçalır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gözler kalkmaz saygıdan.

Öztürk

Onların gözleri yerlere eğilecektir.

Suat Yıldırım

Gözler yere eğilecek

Süleyman Ateş

Gözleri (korkudan) aşağı kayar.

يَقُولُونَ أَءِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِى ٱلْحَافِرَةِ ﴿١٠﴾

Onlar derler ki: Çukura atıldıktan sonra mı dirileceğiz de çıkacağız?

Alİ Bulaç

Derler ki: \"Biz çukurda iken, gerçekten biz mi yeniden (diriltilip) döndürüleceğiz?\"

Çeviriyazı

yeḳûlûne einnâ lemerdûdûne fi-lḥâfirah.

Diyanet İşleri

Derler ki: \"Biz eski halimize mi döndürüleceğiz?\"

Diyanet Vakfı

Diyorlar ki, \"Öldükten sonra biz, (dünyadaki) ilk halimize mi döndürüleceğiz,

Edip Yüksel

Derler ki, \"Daha önceki halimize mi döndürüldük?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Diyorlar ki: \"Biz tekrar eski halimize mi döndürülecekmişiz?

Öztürk

\"Biz gerçekten bu çukurda eski halimize döndürülecek miyiz?\" diyorlar.

Suat Yıldırım

İnkârcılar alay ederek şöyle derler: “Çürümüş kemik haline geldikten sonra mı biz eski durumumuza getirilecekmişiz! O takdirde bu, bizim için ziyanlı bir dönüş olur!”

Süleyman Ateş

Diyorlar ki: \"Biz yine eski halimize döndürülecek miyiz?\"

أَءِذَا كُنَّا عِظَٰمًۭا نَّخِرَةًۭ ﴿١١﴾

Ufalanmış bir kemik yığını haline geldikten sonra mı olacak bu iş?

Alİ Bulaç

\"Biz çürüyüp dağılmış kemikler olduğumuz zaman mı?\"

Çeviriyazı

eiẕâ künnâ `iżâmen neḫirah.

Diyanet İşleri

\"Ufalanmış kemik olduğumuz zaman mı?\"

Diyanet Vakfı

(Hem de) çürümüş kemikler olduktan sonra ha?\"

Edip Yüksel

\"Biz çürümüş kemikler olduktan sonra ha!?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Biz, çürümüş kemikler olduktan sonra ha?\"

Öztürk

\"Un-ufak kemikler haline geldikten sonra, öyle mi!\"

Suat Yıldırım

İnkârcılar alay ederek şöyle derler: “Çürümüş kemik haline geldikten sonra mı biz eski durumumuza getirilecekmişiz! O takdirde bu, bizim için ziyanlı bir dönüş olur!”

Süleyman Ateş

Biz çürümüş kemikler olduktan sonra ha?

قَالُوا۟ تِلْكَ إِذًۭا كَرَّةٌ خَاسِرَةٌۭ ﴿١٢﴾

Öyleyse derler, bu, pek ziyanlı bir dönüş.

Alİ Bulaç

Derler ki: \"Şu durumda, zararına bir dönüştür bu.\"

Çeviriyazı

ḳâlû tilke iẕen kerratün ḫâsirah.

Diyanet İşleri

Derler ki: \"O takdirde bu zararına bir dönüştür.\"

Diyanet Vakfı

\"O zaman bu, ziyanlı bir dönüş olur\" dediler.

Edip Yüksel

\"Öyleyse bu zararına bir dönüştür,\" derler.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Öyleyse bu çok zararlı bir dönüştür.\" dediler.

Öztürk

\"Hüsran dolu bir dönüştür bu öyleyse!\" diye konuştular.

Suat Yıldırım

İnkârcılar alay ederek şöyle derler: “Çürümüş kemik haline geldikten sonra mı biz eski durumumuza getirilecekmişiz! O takdirde bu, bizim için ziyanlı bir dönüş olur!”

Süleyman Ateş

Öyle ise bu, ziyanlı bir dönüştür! dediler.

فَإِنَّمَا هِىَ زَجْرَةٌۭ وَٰحِدَةٌۭ ﴿١٣﴾

Halbuki o, bir tek haykırış.

Alİ Bulaç

Oysa bu, yalnızca tek bir haykırıştır.

Çeviriyazı

feinnemâ hiye zecratüv vâḥideh.

Diyanet İşleri

Doğrusu bir tek çığlık yetecektir.

Diyanet Vakfı

Bu dönüş, sadece bir seslenmeye bakar.

Edip Yüksel

O bir tek dürtüşten ibarettir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat o bir tek haykırıştır.

Öztürk

Oysaki o, sert bir komut sesinden ibarettir.

Suat Yıldırım

Fakat olay (zor değil,) bir tek emirden ibarettir. Bir anda mahşerde toplanıverirler! [17,52; 54,50; 16,77]

Süleyman Ateş

O (olay zor değil) bir tek haykırış(a bakmakta)dır.

فَإِذَا هُم بِٱلسَّاهِرَةِ ﴿١٤﴾

Derken onlar dümdüz bir yerde toplanırlar.

Alİ Bulaç

Bir de bakarsın ki, onlar, yerin üstündedirler.

Çeviriyazı

feiẕâ hüm bissâhirah.

Diyanet İşleri

Hepsi hemen bir düzlüğe dökülecektir.

Diyanet Vakfı

Birdenbire kendilerini mahşerde buluverirler.

Edip Yüksel

Onlar uyanıvermişlerdir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir de bakarsın hepsi meydandadır.

Öztürk

Bir anda hepsi uyanıp ortaya geliverir.

Suat Yıldırım

Fakat olay (zor değil,) bir tek emirden ibarettir. Bir anda mahşerde toplanıverirler! [17,52; 54,50; 16,77]

Süleyman Ateş

Hemen onlar uyanıklık alanındadırlar.

هَلْ أَتَىٰكَ حَدِيثُ مُوسَىٰٓ ﴿١٥﴾

Gelmedi mi Musa'ya ait söz sana?

Alİ Bulaç

Musa'nın haberi sana geldi mi?

Çeviriyazı

hel etâke ḥadîŝü mûsâ.

Diyanet İşleri

Musa'nın başından geçen olay sana geldi mi?

Diyanet Vakfı

(Habibim!) Sana Musa'nın haberi geldi mi?

Edip Yüksel

Sana Musa'nın tarihi ulaştı mı?

Elmalılı Hamdi Yazır

Musa'nın haberi sana geldi mi?

Öztürk

Ulaştı mı sana Mûsa'nın haberi?

Suat Yıldırım

Mûsa'nın hadisesinden haberin olmuştu değil mi?

Süleyman Ateş

Musa'nın haberi sana geldi mi?

إِذْ نَادَىٰهُ رَبُّهُۥ بِٱلْوَادِ ٱلْمُقَدَّسِ طُوًى ﴿١٦﴾

Hani Rabbi, kutlu Tuva vadisinde nida etmişti ona.

Alİ Bulaç

Hani Rabbi ona, kutsal vadi Tuva'da seslenmişti:

Çeviriyazı

iẕ nâdâhü rabbühû bilvâdi-lmüḳaddesi ṭuvâ.

Diyanet İşleri

Tuva'da, kutsal bir vadide, Rabbi ona şöyle hitap etmişti:

Diyanet Vakfı

Kutsal vadi Tuva'da Rabbi ona şöyle seslenmişti:

Edip Yüksel

Rabbi, kutsal Tuva vadisinde ona seslenmişti:

Elmalılı Hamdi Yazır

Hani Rabbi ona kutsal vaadi Tuva'da seslenmişti:

Öztürk

Hani, Rabbi ona, kutsal vadide, Tuva'da seslenmişti:

Suat Yıldırım

Hani Rabbi ona kutlu Tuvâ vâdisinde şöyle seslenmişti:

Süleyman Ateş

Hani Rabbi ona Kutsal Vadi'de, \"Tuva\"'da ünlemişti:

ٱذْهَبْ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُۥ طَغَىٰ ﴿١٧﴾

Git Firavun'a, şüphe yok ki o, azdı.

Alİ Bulaç

\"Firavun'a git; çünkü o, azdı.\"

Çeviriyazı

iẕheb ilâ fir`avne innehû ṭagâ.

Diyanet İşleri

\"Firavun'a git; doğrusu o azmıştır.\"

Diyanet Vakfı

Firavun'a git! Çünkü o çok azdı.

Edip Yüksel

\"Firavun'a git; o azdı.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Haydi, demişti, git Firavun'a, çünkü o çok azdı.\"

Öztürk

\"Firavun'a git! İyice azdı o.\"

Suat Yıldırım

“Firavuna git, zira o iyice azdı!Ona de ki: kendini arındırmaya gönlün var mı?

Süleyman Ateş

Fir'avn'a git, çünkü o azdı.

فَقُلْ هَل لَّكَ إِلَىٰٓ أَن تَزَكَّىٰ ﴿١٨﴾

De ki: İster misin temizlenmeyi.

Alİ Bulaç

Ona de ki: “Temizlenmek ister misin?\"

Çeviriyazı

feḳul hel leke ilâ en tezekkâ.

Diyanet İşleri

\"Ona de ki: Arınmağa niyetin var mı?\"

Diyanet Vakfı

De ki: Nasıl arınmağa gönlün var mı?

Edip Yüksel

\"Ona de ki: Arınmayacak mısın?\"

Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: İster misin arınasın?

Öztürk

\"De ki ona: 'Arınıp temizlenmeye ne dersin?\"

Suat Yıldırım

“Firavuna git, zira o iyice azdı!Ona de ki: kendini arındırmaya gönlün var mı?

Süleyman Ateş

De ki: Arınmağa gönlün var mı?

وَأَهْدِيَكَ إِلَىٰ رَبِّكَ فَتَخْشَىٰ ﴿١٩﴾

Ve sana Rabbinin yolunu göstereyim de korkasın, saygı duyasın?

Alİ Bulaç

\"Seni Rabbine yönelteyim, böylece (O'ndan) korkmuş olursun.\"

Çeviriyazı

veehdiyeke ilâ rabbike fetaḫşâ.

Diyanet İşleri

\"Rabbine giden yolu göstereyim ki O'na saygı duyup korkasın.\"

Diyanet Vakfı

Seni Rabbimin yoluna iletmemi ister misin? Böylece ondan korkarsın.

Edip Yüksel

\"Seni Rabbine ileteyim de saygılı olasın.\"

Elmalılı Hamdi Yazır

Seni Rabbinin yoluna ileteyim de ondan korkasın.

Öztürk

\"Seni Rabbine kılavuzlayayım da gönülden ürperesin!\"

Suat Yıldırım

“İster misin Seni Rabbine kavuşturan yola vurayım.Böylece Sen de O'na saygı duyasın?” [7,104-105; 26,16-17; 26,23-28]

Süleyman Ateş

Seni Rabbin(in yolun)a ileteyim de O'ndan korkasın.

فَأَرَىٰهُ ٱلْءَايَةَ ٱلْكُبْرَىٰ ﴿٢٠﴾

Derken ona en büyük delili göstermişti.

Alİ Bulaç

(Musa) Ona büyük mucizeyi gösterdi.

Çeviriyazı

feerâhü-l'âyete-lkübrâ.

Diyanet İşleri

Bunun üzerine ona en büyük mucizeyi gösterdi.

Diyanet Vakfı

Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi.

Edip Yüksel

Ona büyük mucizeyi gösterdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Musa Firavun'a o büyük mucizeyi gösterdi.

Öztürk

Derken, ona o en büyük mucizeyi gösterdi.

Suat Yıldırım

Ona en büyük mûcizeyi gösterdi.

Süleyman Ateş

Ona büyük mu'cizeyi gösterdi.

فَكَذَّبَ وَعَصَىٰ ﴿٢١﴾

Oysa yalanlamıştı, karşı gelmişti.

Alİ Bulaç

Fakat o, yalanladı ve isyan etti.

Çeviriyazı

fekeẕẕebe ve`aṣâ.

Diyanet İşleri

Ama Firavun yalanladı ve baş kaldırdı.

Diyanet Vakfı

(O ise) hemen yalanladı ve isyan etti.

Edip Yüksel

Fakat o yalanladı ve karşı geldi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat Firavun yalanladı, karşı geldi.

Öztürk

Ama o yalanladı, isyan etti.

Suat Yıldırım

Fakat o buna “yalan” dedi ve isyan etti.

Süleyman Ateş

Fakat o yalanladı, karşı geldi.

ثُمَّ أَدْبَرَ يَسْعَىٰ ﴿٢٢﴾

Sonra da geri dönmüştü de koşup gitmişti.

Alİ Bulaç

Sonra (karşı yönde) çaba harcayıp sırtını döndü.

Çeviriyazı

ŝümme edbera yes`â.

Diyanet İşleri

Geri dönüp yürüdü.

Diyanet Vakfı

Sonra (inkar için) olanca çabasını göstererek sırtını döndü.

Edip Yüksel

Sonra, sırtını döndü, (aleyhte) çaba gösterdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra koşarak dönüp gitti.

Öztürk

Sonra, sırtını döndü; koşuyordu.

Suat Yıldırım

Sonra sırtını dönüp Mûsâ'ya karşı bir çalışma içine girdi.

Süleyman Ateş

Sonra sırtını döndü; (Musa'nın getirdiklerini iptal etmek için) çalışmağa koyuldu.

فَحَشَرَ فَنَادَىٰ ﴿٢٣﴾

Derken halkı toplamıştı da bağırmıştı.

Alİ Bulaç

Sonunda (yardımcı güçlerini) topladı, seslendi;

Çeviriyazı

feḥaşera fenâdâ.

Diyanet İşleri

Adamlarını toplayıp seslendi:

Diyanet Vakfı

Derhal (adamlarını) topladı ve (onlara) bağırdı:

Edip Yüksel

Toplayıp, ilan etti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Derken adamlarını topladı da bağırdı:

Öztürk

Derken, bir araya toplayıp bağırdı.

Suat Yıldırım

Adamlarını topladı ve onlara: “Sizin en yüce rabbiniz benim!” dedi. [26,29; 7,127]

Süleyman Ateş

(Adamlarını) Topladı, (onlara) bağırdı:

فَقَالَ أَنَا۠ رَبُّكُمُ ٱلْأَعْلَىٰ ﴿٢٤﴾

Ben, sizin en yüce Rabbinizim demişti.

Alİ Bulaç

Dedi ki: \"Sizin en yüce Rabbiniz benim.\"

Çeviriyazı

feḳâle ene rabbükümü-l'a`lâ.

Diyanet İşleri

\"Sizin en yüce rabbiniz benim\" dedi.

Diyanet Vakfı

Ben, sizin en yüce Rabbinizim! dedi.

Edip Yüksel

\"Ben sizin en yüce rabbinizim,\" dedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

\"Ben sizin en yüce Rabbinizim\" dedi.

Öztürk

Dedi ki: \"Ben sizin en yüce rabbinizim.\"

Suat Yıldırım

Adamlarını topladı ve onlara: “Sizin en yüce rabbiniz benim!” dedi. [26,29; 7,127]

Süleyman Ateş

Ben sizin en yüce Rabbinizim! dedi.

فَأَخَذَهُ ٱللَّهُ نَكَالَ ٱلْءَاخِرَةِ وَٱلْأُولَىٰٓ ﴿٢٥﴾

Derken Allah onu, dünyada da, ahirette de azaplandırarak helak etmişti.

Alİ Bulaç

Böylelikle Allah onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı.

Çeviriyazı

feeḫaẕehü-llâhü nekâle-l'âḫirati vel'ûlâ.

Diyanet İşleri

Allah bunun üzerine onu dünya ve ahiret azabına uğrattı.

Diyanet Vakfı

Allah onu, (herkese ibret olarak) dünya ve ahiret azabıyla cezalandırdı.

Edip Yüksel

Sonunda, ALLAH onu ahiret ve dünya cezasına çarptı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah da onu tuttu, dünya ve ahiret azabıyla yakalayıverdi.

Öztürk

Bunun üzerine Allah, onu sonraya ve önceye ibret olmak üzere bir ceza ile çarptı.

Suat Yıldırım

Allah da onu dünyada da, âhirette de şiddetle cezalandırdı.

Süleyman Ateş

Allah da onu, sonun ve ilkin (ahiretin ve dünyanın) azabıyle cezalandırdı.

إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَعِبْرَةًۭ لِّمَن يَخْشَىٰٓ ﴿٢٦﴾

Şüphe yok ki bunda bir ibret var korkanlara.

Alİ Bulaç

Gerçekten bunda 'içi titreyerek korkacak' kimse için elbette bir ibret (ders) vardır.

Çeviriyazı

inne fî ẕâlike le`ibratel limey yaḫşâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu bunda Allah'tan korkan kimseye ders vardır.

Diyanet Vakfı

Elbette bunda, korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.

Edip Yüksel

Kuşkusuz, saygı duyanlar için bunda bir ibret vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kuşkusuz bunda, saygı duyacaklar için bir ibret vardır.

Öztürk

Kuşkusuz, bunda, içine ürperti düşen için tam bir ibret vardır.

Suat Yıldırım

Bu da Rabbini sayacak kimselere bir ibret oldu.

Süleyman Ateş

Şüphesiz bunda (Allah'tan) korkacak kimse için ibret vardır.

ءَأَنتُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمِ ٱلسَّمَآءُ ۚ بَنَىٰهَا ﴿٢٧﴾

Sizi yaratmak mı daha güç sizce, yoksa göğü yaratmak mı? Onu kurdu.

Alİ Bulaç

Yaratmak bakımından siz mi daha güçsünüz yoksa gök mü? (Allah) Onu bina etti.

Çeviriyazı

eentüm eşeddü ḫalḳan emi-ssemâü. benâhâ.

Diyanet İşleri

Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir.

Diyanet Vakfı

Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti,

Edip Yüksel

Siz mi, yoksa gök mü yaratılış açısından daha zorludur? Onu O yaptı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü? Onu Allah bina etti.

Öztürk

Siz mi daha zorsunuz yaratılışça, gök mü?

Suat Yıldırım

Siz ey haşri inkâr edenler: Düşünün, sizi yeniden yaratmak mı zor, yoksa gök âlemini mi?İşte bakın: Allah onu nasıl da sağlam bina etti! [40,57; 36,81]

Süleyman Ateş

Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü? (Allah) onu yaptı.

رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوَّىٰهَا ﴿٢٨﴾

Tavanını yücelti, düzüp koştu.

Alİ Bulaç

Boyunu yükseltti, ona belli bir düzen verdi.

Çeviriyazı

rafe`a semkehâ fesevvâhâ.

Diyanet İşleri

Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir.

Diyanet Vakfı

Onu yükseltti, düzene koydu,

Edip Yüksel

Onu alabildiğine yükseltti ve düzenledi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Tavanını yükseltti, onu bir düzene koydu.

Öztürk

Onu O yapıp kurdu. Onun boyunu yükseltti; ardından ona ahenk ve düzen verdi.

Suat Yıldırım

Allah onu direksiz yükseltti ve kusursuz işleyen bir sisteme bağladı.

Süleyman Ateş

Kalınlığını (tavanını) yükseltti, onu düzenledi.

وَأَغْطَشَ لَيْلَهَا وَأَخْرَجَ ضُحَىٰهَا ﴿٢٩﴾

Ve gecesini kararttı, kuşluk çağını meydana çıkarttı.

Alİ Bulaç

Gecesini kararttı, kuşluğunu açığa-çıkardı.

Çeviriyazı

veagṭaşe leylehâ veaḫrace ḍuḥâhâ.

Diyanet İşleri

Gecesini karanlık yapmış, gündüzünü aydınlatmıştır.

Diyanet Vakfı

Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı.

Edip Yüksel

Gecesini kararttı, sabahını ise ortaya çıkardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gecesini kararttı, kuşluğunu çıkardı.

Öztürk

Gecesini kararttı, kuşluğunu ortaya çıkardı.

Suat Yıldırım

Gecesini karanlık, gündüzünü parlak şekilde açığa çıkardı.

Süleyman Ateş

Gecesini örtüp kararttı, kuşluğunu (güneşinin ışığını) açığa çıkardı.

وَٱلْأَرْضَ بَعْدَ ذَٰلِكَ دَحَىٰهَآ ﴿٣٠﴾

Ve yeryüzünü de bundan sonra yaydı, döşedi.

Alİ Bulaç

Bundan sonra yeryüzünü serip döşedi.

Çeviriyazı

vel'arḍa ba`de ẕâlike deḥâhâ.

Diyanet İşleri

Ardından yeri düzenlemiştir.

Diyanet Vakfı

Ondan sonra da yerküreyi döşedi,

Edip Yüksel

Ve yeri de yumurta biçimine soktu

Elmalılı Hamdi Yazır

Bundan sonra da yeryüzünü döşedi.

Öztürk

Bundan sonra da yeri yayıp deve kuşu yumurtası biçiminde yuvarlattı.

Suat Yıldırım

Sonra da yeri döşeyip yerleşmeye hazırladı.

Süleyman Ateş

Bundan sonra da yeri yayıp yuvarlattı.

أَخْرَجَ مِنْهَا مَآءَهَا وَمَرْعَىٰهَا ﴿٣١﴾

Oradan suyunu, otlağını çıkarıp meydana getirdi.

Alİ Bulaç

Ondan da suyunu ve otlağını çıkardı.

Çeviriyazı

aḫrace minhâ mâehâ vemer`âhâ.

Diyanet İşleri

Suyunu ondan çıkarmış ve otlak yer meydana getirmiştir.

Diyanet Vakfı

Yerden suyunu ve otlağını çıkardı,

Edip Yüksel

Ondan suyunu ve otlağını çıkardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ondan suyunu ve otlağını çıkardı.

Öztürk

Ondan suyunu, otlağını çıkardı.

Suat Yıldırım

Oradan sularını, otlaklarını çıkardı.

Süleyman Ateş

Ondan suyunu ve otlağını çıkardı,

وَٱلْجِبَالَ أَرْسَىٰهَا ﴿٣٢﴾

Ve dağlarını oturttu.

Alİ Bulaç

Dağlarını dikip-oturttu;

Çeviriyazı

velcibâle ersâhâ.

Diyanet İşleri

Dağları yerleştirmiştir.

Diyanet Vakfı

Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.

Edip Yüksel

Dağları da çaktı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Dağlarını oturttu.

Öztürk

Dağları, demir atmış gibi oturttu;

Suat Yıldırım

Dağlarını oturttu.

Süleyman Ateş

Dağları oturttu,

مَتَٰعًۭا لَّكُمْ وَلِأَنْعَٰمِكُمْ ﴿٣٣﴾

Sizin ve hayvanlarınızın faydası için.

Alİ Bulaç

Size ve hayvanlarınıza bir yarar (meta) olmak üzere.

Çeviriyazı

metâ`al leküm velien`âmiküm.

Diyanet İşleri

Bunları sizin ve hayvanlarınızın geçinmesi için yapmıştır.

Diyanet Vakfı

Kendiniz ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak üzere.

Edip Yüksel

Tüm bunlar sizin ve hayvanlarınızın geçimi için.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sizin ve hayvanlarınızın geçimi için.

Öztürk

Sizin için ve hayvanlarınız için bir geçim aracı olarak.

Suat Yıldırım

Bütün bunları sizin ve hayvanlarınızın hayat için yaptı.

Süleyman Ateş

Sizin ve hayvanlarınızın geçimi için.

فَإِذَا جَآءَتِ ٱلطَّآمَّةُ ٱلْكُبْرَىٰ ﴿٣٤﴾

Derken o pek büyük felaket gelip çatınca.

Alİ Bulaç

Ancak o, 'herşeyi batırıp gömen büyük-felaket’ (kıyamet) geldiği zaman.

Çeviriyazı

feiẕâ câeti-ṭṭâmmetü-lkübrâ.

Diyanet İşleri

Güç yetirilemeyen en büyük baskın geldiği zaman, o gün, insan ne uğurda çalıştığını anlar.

Diyanet Vakfı

Her şeyi alt üst eden o büyük felaket geldiği vakit,

Edip Yüksel

Büyük baskın geldiği zaman,

Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat o her şeyi bastıran büyük felaket geldiği vakit,

Öztürk

O güç yetmez büyük felaket geldiğinde,

Suat Yıldırım

Fakat her şeyi bastıran o felaket geldiği zaman,

Süleyman Ateş

Herşeyi bastıran o büyük felaket geldiği zaman,

يَوْمَ يَتَذَكَّرُ ٱلْإِنسَٰنُ مَا سَعَىٰ ﴿٣٥﴾

İnsan, o gün anlar, hatırlar neye çalıştığını.

Alİ Bulaç

O gün, insan, neye çaba harcadığını düşünüp-anlar.

Çeviriyazı

yevme yeteẕekkeru-l'insânü mâ se`â.

Diyanet İşleri

Güç yetirilemeyen en büyük baskın geldiği zaman, o gün, insan ne uğurda çalıştığını anlar.

Diyanet Vakfı

İnsanın yapıp ettiklerini hatırlayacağı gün,

Edip Yüksel

O gün insan, neyin uğrunda çaba harcadığını anlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

O, insanın neyin peşinde koştuğunu anladığı gün,

Öztürk

O gün insan, uğrunda gayret sarfettiği şeyi hatırlar.

Suat Yıldırım

İnsan neyin peşinde koştuğunu anlar ama, artık iş işten geçer.

Süleyman Ateş

O gün insan, neyin peşinde koşmuş olduğunu hatırlar.

وَبُرِّزَتِ ٱلْجَحِيمُ لِمَن يَرَىٰ ﴿٣٦﴾

Ve cehennem, belirtilir görene.

Alİ Bulaç

Görebilenler için cehennem de sergilenmiştir.

Çeviriyazı

vebürrizeti-lceḥîmü limey yerâ.

Diyanet İşleri

Cehennem her bakanın göreceği şekilde gösterilir.

Diyanet Vakfı

Ve görene cehennem açık bir şekilde gösterilmiştir.

Edip Yüksel

Cehennem göz önüne çıkarılacaktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gören kimseler için cehennem hortlatıldığı vakit,

Öztürk

Gören kişi için cehennem apaçık ortaya çıkarılmıştır.

Suat Yıldırım

Cehennem her görene, apaçık görünür.

Süleyman Ateş

Gören kimseler için cehennem ortaya çıkarılmıştır.

فَأَمَّا مَن طَغَىٰ ﴿٣٧﴾

Artık kim azmışsa.

Alİ Bulaç

Artık kim taşkınlık edip-azarsa,

Çeviriyazı

feemmâ men ṭagâ.

Diyanet İşleri

İşte, azıp da dünya hayatını tercih edenin varacağı yer şüphesiz cehennemdir.

Diyanet Vakfı

Artık kim azmışsa,

Edip Yüksel

Azgınlara,

Elmalılı Hamdi Yazır

Artık her kim azgınlık etmiş,

Öztürk

Artık azmış olan,

Suat Yıldırım

Artık kim azdıysa,

Süleyman Ateş

Artık kim azmışsa,

وَءَاثَرَ ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَا ﴿٣٨﴾

Dünya yaşayışını üstün tutmuşsa,

Alİ Bulaç

Ve dünya hayatını seçerse,

Çeviriyazı

veâŝera-lḥayâte-ddünyâ.

Diyanet İşleri

İşte, azıp da dünya hayatını tercih edenin varacağı yer şüphesiz cehennemdir.

Diyanet Vakfı

Ve dünya hayatını ahirete tercih etmişse,

Edip Yüksel

Ve dünya hayatını yeğleyenlere gelince.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve dünya hayatını tercih etmişse,

Öztürk

Ve iğreti hayatı yeğlemiş olan için,

Suat Yıldırım

Âhireti unutup dünya zevkini tercih ettiyse,

Süleyman Ateş

Ve şu yakın hayatı yeğlemişse,

فَإِنَّ ٱلْجَحِيمَ هِىَ ٱلْمَأْوَىٰ ﴿٣٩﴾

Artık cehennemdir onun yeriyurdu.

Alİ Bulaç

Şüphesiz cehennem, (onun için) bir barınma yeridir.

Çeviriyazı

feinne-lceḥîme hiye-lme'vâ.

Diyanet İşleri

İşte, azıp da dünya hayatını tercih edenin varacağı yer şüphesiz cehennemdir.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz cehennem(onun için) tek barınaktır.

Edip Yüksel

Gidilecek yer cehennem olacaktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kuşkusuz onun varacağı yer cehennemdir.

Öztürk

Cehennem, barınağın ta kendisidir.

Suat Yıldırım

Onun varacağı yer, olsa olsa cehennemdir!

Süleyman Ateş

Onun barınağı cehennemdir.

وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِۦ وَنَهَى ٱلنَّفْسَ عَنِ ٱلْهَوَىٰ ﴿٤٠﴾

Ve ama kim, Rabbinin durağından korkup da nefsi, dileğinden çekmişse.

Alİ Bulaç

Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi heva (istek ve tutkular) dan sakındırırsa,

Çeviriyazı

veemmâ men ḫâfe meḳâme rabbihî venehe-nnefse `ani-lhevâ.

Diyanet İşleri

Ama kim Rabbinin azametinden korkup da kendini kötülükten alıkoymuşsa, varacağı yer şüphesiz cennettir.

Diyanet Vakfı

Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştırmış kimse için,

Edip Yüksel

Rabbinin makamına karşı saygı duyan ve kendini kötü arzulardan alıkoyanlara gelince

Elmalılı Hamdi Yazır

Kim de Rabbinin divanında durmaktan korkmuş, nefsini boş heveslerden menetmiş ise,

Öztürk

Rabbinin yüceliğinden korkup nefsini boş heveslerden yasaklamış olan içinse,

Suat Yıldırım

Ama kim Rabbinin divanında durmaktan korkarsa,ve nefsini heva ve hevese uymaktan dizginlerse,

Süleyman Ateş

Ama kim Rabbinin divanında dur(up hesap ver)mekten korkmuş ve nefsi(ni) kötü heves(ler) den men'etmişse

فَإِنَّ ٱلْجَنَّةَ هِىَ ٱلْمَأْوَىٰ ﴿٤١﴾

Şüphe yok ki cennettir onun yeriyurdu.

Alİ Bulaç

Artık şüphesiz cennet, (onun için) bir barınma yeridir.

Çeviriyazı

feinne-lcennete hiye-lme'vâ.

Diyanet İşleri

Ama kim Rabbinin azametinden korkup da kendini kötülükten alıkoymuşsa, varacağı yer şüphesiz cennettir.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz cennet(onun) yegane barınağıdır.

Edip Yüksel

Gidilecek yer cennet olacaktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kuşkusuz onun varacağı yer cennettir.

Öztürk

Cennet, barınağın ta kendisidir.

Suat Yıldırım

Onun varacağı yer de olsa olsa cennettir!

Süleyman Ateş

Onun barınağı da cennettir.

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلسَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْسَىٰهَا ﴿٤٢﴾

Senden sorarlar kıyameti, ne vakit kopacak?

Alİ Bulaç

\"O ne zaman demir atacak?\" diye, sana kıyamet-saatini soruyorlar.

Çeviriyazı

yes'elûneke `ani-ssâ`ati eyyâne mürsâhâ.

Diyanet İşleri

Senden kıyametin ne zaman gelip çatacağını sorarlar.

Diyanet Vakfı

Sana kıyameti sorarlar: Gelip çatması ne zamandır? (derler.)

Edip Yüksel

Sana Saat (dünyanın sonu) ne zaman gerçekleşecektir diye soruyorlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sana o kıyameti soruyorlar, ne zaman kopacak diye.

Öztürk

O saatten soruyorlar sana, \"gelip demir atması ne zaman?\" diye.

Suat Yıldırım

Sana kıyamet saatini sorarlar: “Demir atması ne zaman?” diye.

Süleyman Ateş

Sana sa'atden soruyorlar: Demir atması (gelip çatması) ne zaman diye.

فِيمَ أَنتَ مِن ذِكْرَىٰهَآ ﴿٤٣﴾

Sen, onu ne bilirsin ki ne anlatacaksın?

Alİ Bulaç

Onunla ilgili bilgi vermekten yana, sende ne var ki…

Çeviriyazı

fîme ente min ẕikrâhâ.

Diyanet İşleri

Nerde senden onu anlatması?

Diyanet Vakfı

Sen onu nereden bilip bildireceksin!

Edip Yüksel

Onu bildirmek, (ey Muhammed) senin görevin değildir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sen nerde, onu anlatmak nerde?!

Öztürk

Nerede sende, onu hatırlatacak şey!

Suat Yıldırım

Sen nerede, onun vaktini bildirmek nerede? [7,187]

Süleyman Ateş

Sen nerede, onun vaktini söylemek nerede?!

إِلَىٰ رَبِّكَ مُنتَهَىٰهَآ ﴿٤٤﴾

Onun sonu, Rabbine aittir, o bilir.

Alİ Bulaç

En sonunda o (ve onunla ilgili bilgi), Rabbine aittir.

Çeviriyazı

ilâ rabbike müntehâhâ.

Diyanet İşleri

Onun bilgisi Rabbine aittir.

Diyanet Vakfı

Onun nihai ilmi yalnız Rabbine aittir.

Edip Yüksel

Onun kararı Rabbine aittir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onun son ilmi Rabbine aittir.

Öztürk

Ona ilişkin bilginin sonu Rabbine varır.

Suat Yıldırım

Onun sonu Rabbine varır, kesin bilgisi O'na aittir.

Süleyman Ateş

Onun bilgisi Rabbine aittir.

إِنَّمَآ أَنتَ مُنذِرُ مَن يَخْشَىٰهَا ﴿٤٥﴾

Sen ancak, korkanı korkutansın.

Alİ Bulaç

Sen, yalnızca ondan 'içi titreyerek korkanlar' için bir uyarıcısın.

Çeviriyazı

innemâ ente münẕiru mey yaḫşâhâ.

Diyanet İşleri

Sen sadece kıyametten korkanı uyaransın.

Diyanet Vakfı

Sen ancak ondan korkanları uyarırsın.

Edip Yüksel

Senin görevin, sadece ondan korkanları uyarmaktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sen ancak ondan korkacak olanları uyarıcısın.

Öztürk

Sen sadece, ondan korkanları uyaransın.

Suat Yıldırım

Sana düşen sadece: ondan korkanı uyarmaktır.

Süleyman Ateş

Sen ancak, ondan korkacak olanları uyarıcısın.

كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُوٓا۟ إِلَّا عَشِيَّةً أَوْ ضُحَىٰهَا ﴿٤٦﴾

Onu gördükleri gün, bir akşamcık yaşamışa dönerler, yahut da günün kuşluk çağı.

Alİ Bulaç

Onu gördükleri gün, sanki, bir akşam veya bir kuşluk-vaktinden başkasını yaşamamış gibidirler.

Çeviriyazı

keennehüm yevme yeravnehâ lem yelbeŝû illâ `aşiyyeten ev ḍuḥâhâ.

Diyanet İşleri

Kıyameti gördükleri gün dünyada ancak bir akşam yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış olduklarını sanırlar.

Diyanet Vakfı

Kıyamet gününü gördüklerinde (dünyada) sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar.

Edip Yüksel

Onu gördükleri gün, sanki (dünyada) bir akşam veya kuşluk vakti kadar kalmışlardır

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar o kıyameti görecekleri gün sanki dünyada bir akşam veya kuşluğundan başka durmamışa dönecekler.

Öztürk

Onu gördükleri gün onlar, dünyada sanki bir akşam veya onun kuşluk vaktinden başka kalmamışa dönerler.

Suat Yıldırım

Onu gördükleri gün öyle gelir ki onlara:Yalnız bir akşam veya bir sabah faslı durdular dünyada.

Süleyman Ateş

Onlar onu gördükleri zaman sanki (dünyada) bir akşam veya onun kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar.