Main pages

Surah Defrauding [Al-Mutaffifin] in Turkish

Surah Defrauding [Al-Mutaffifin] Ayah 36 Location Maccah Number 83

وَيْلٌۭ لِّلْمُطَفِّفِينَ ﴿١﴾

Yazık ölçüye, tartıya hile katanlara.

Alİ Bulaç

Eksik ölçüp tartanların vay haline,

Çeviriyazı

veylül lilmüṭaffifîn.

Diyanet İşleri

İnsanlardan, kendileri bir şeyi ölçerek aldıkları zaman tam alan; ama onlara bir şeyi ölçüp tartarak verdiklerinde eksik tutan kimselerin, vay haline!

Diyanet Vakfı

Eksik ölçüp noksan yapan hilekarlara yazıklar olsun!

Edip Yüksel

Yazıklar olsun kandıranlara.

Elmalılı Hamdi Yazır

Eksik ölçüp tartanların vay haline!

Öztürk

Azap ve kaygu, tartıda ve ölçüde hile yapanlara olsun;

Suat Yıldırım

Vay haline eksik ölçüp tartanların!

Süleyman Ateş

Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline!

ٱلَّذِينَ إِذَا ٱكْتَالُوا۟ عَلَى ٱلنَّاسِ يَسْتَوْفُونَ ﴿٢﴾

Öyle kişilerdir onlar ki insanlardan bir şey alırlarken tamam ölçerler.

Alİ Bulaç

Ki onlar, insanlardan ölçerek aldıklarında noksansız alırlar.

Çeviriyazı

elleẕîne iẕe-ktâlû `ale-nnâsi yestevfûn.

Diyanet İşleri

İnsanlardan, kendileri bir şeyi ölçerek aldıkları zaman tam alan; ama onlara bir şeyi ölçüp tartarak verdiklerinde eksik tutan kimselerin, vay haline!

Diyanet Vakfı

Onlar insanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam,

Edip Yüksel

Halktan bir şey aldıklarında ölçüyü tam uygularlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar insanlardan kendilerine bir şey aldıkları zaman tam ölçerler.

Öztürk

Ki onlar insanlardan alırken ölçüyü tam yaparlar,

Suat Yıldırım

Onlar ki satın alırken haklarını tam olarak alırlar.

Süleyman Ateş

Onlar insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman ölçüyü tam yaparlar.

وَإِذَا كَالُوهُمْ أَو وَّزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ ﴿٣﴾

Ve insanlara ölçüp tartarlarken eksik ölçerler, eksik tartarlar.

Alİ Bulaç

Kendileri onlara ölçtüklerinde veya tarttıklarında eksiltirler.

Çeviriyazı

veiẕâ kâlûhüm ev vezenûhüm yuḫsirûn.

Diyanet İşleri

İnsanlardan, kendileri bir şeyi ölçerek aldıkları zaman tam alan; ama onlara bir şeyi ölçüp tartarak verdiklerinde eksik tutan kimselerin, vay haline!

Diyanet Vakfı

Onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise eksik ölçer ve tartarlar.

Edip Yüksel

Verdikleri zaman ise ölçüyü ve tartıyı eksik tutarlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik ölçer ve tartarlar.

Öztürk

Onlara vermek üzere tartıp ölçtükleri zaman, eksiltmeye giderler.

Suat Yıldırım

Fakat kendileri başkalarına satar, ölçüp tartarken eksik yapar, hîle karıştırırlar. [17,35; 6,152; 55,9]

Süleyman Ateş

Kendileri onlara bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman (ölçü ve tartıyı) eksik yaparlar.

أَلَا يَظُنُّ أُو۟لَٰٓئِكَ أَنَّهُم مَّبْعُوثُونَ ﴿٤﴾

Onlar, gerçekten de tekrar dirilip kalkacaklarını sanmıyorlar mı?

Alİ Bulaç

Yoksa onlar, diriltileceklerini sanmıyor mu?

Çeviriyazı

elâ yeżunnü ülâike ennehüm meb`ûŝûn.

Diyanet İşleri

Bunlar, büyük bir günde tekrar dirileceklerini sanmıyorlar mı?

Diyanet Vakfı

Onlar düşünmezler mi ki, tekrar diriltilecekler!

Edip Yüksel

Onlar hiç dirileceklerini sanmazlar mı?

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar tekrar diriltileceklerini zannetmiyorlar mı?

Öztürk

Peki, bunlar kendilerinin diriltileceğini sanmıyorlar mı?

Suat Yıldırım

Sahi onlar, o en mühim günde, yani bütün insanların Rabbülâlemin'in divanında duracakları günde, diriltilip toplanacaklarını düşünmezler mi?

Süleyman Ateş

Onlar, tekrar diriltileceklerini sanmıyorlar mı?

لِيَوْمٍ عَظِيمٍۢ ﴿٥﴾

Pek büyük bir gün için.

Alİ Bulaç

Büyük bir günde.

Çeviriyazı

liyevmin `ażîm.

Diyanet İşleri

Bunlar, büyük bir günde tekrar dirileceklerini sanmıyorlar mı?

Diyanet Vakfı

Büyük bir günde

Edip Yüksel

Büyük bir günde?

Elmalılı Hamdi Yazır

Büyük bir gün için.

Öztürk

Çok büyük bir gün için.

Suat Yıldırım

Sahi onlar, o en mühim günde, yani bütün insanların Rabbülâlemin'in divanında duracakları günde, diriltilip toplanacaklarını düşünmezler mi?

Süleyman Ateş

Büyük bir gün için,

يَوْمَ يَقُومُ ٱلنَّاسُ لِرَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿٦﴾

Öylesine bir gün ki insanlar, alemlerin Rabbinin emriyle kalkarlar.

Alİ Bulaç

İnsanların, alemlerin Rabbi için kalkacağı günde.

Çeviriyazı

yevme yeḳûmü-nnâsü lirabbi-l`âlemîn.

Diyanet İşleri

O gün insanlar Alemlerin Rabbinin huzurunda dururlar.

Diyanet Vakfı

Öyle bir gün ki, insanlar o günde alemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır.

Edip Yüksel

O gün halk Evrenlerin Rabbinin huzurunda dururlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Öyle bir gün ki, insanlar o gün Rabblerinin huzurunda divan duracaklar.

Öztürk

Bir gün ki, insanlar, âlemlerin Rabbi huzurunda kıyama geçerler.

Suat Yıldırım

Sahi onlar, o en mühim günde, yani bütün insanların Rabbülâlemin'in divanında duracakları günde, diriltilip toplanacaklarını düşünmezler mi?

Süleyman Ateş

Ki o gün insanlar, alemlerin Rabbinin divanında dururlar.

كَلَّآ إِنَّ كِتَٰبَ ٱلْفُجَّارِ لَفِى سِجِّينٍۢ ﴿٧﴾

İş sandıkları gibi değil; şüphe yok ki kötülük edenlerin amel defterleri, elbette siccindedir.

Alİ Bulaç

Hayır; facir olanların kitabı şüphesiz \"Siccîn\" dedir.

Çeviriyazı

kellâ inne kitâbe-lfüccâri lefî siccîn.

Diyanet İşleri

Sakının; Allah'ın buyruğundan dışarı çıkanlar, muhakkak \"Siccin\" adlı defterde yazılıdır.

Diyanet Vakfı

Doğrusu günahkarların yazısı, muhakkak Siccin'de olmaktır.

Edip Yüksel

Doğrusu, kötülerin yazgısı Siccin'dedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır hayır, kötülerin yazısı muhakkak Siccin'dedir.

Öztürk

Hayır, iş düşündükleri gibi değil! Rezilliğe batmışların kitabı, karanlık ve pis bir çukurun, Siccîn'in ta içindedir.

Suat Yıldırım

Hayır! Hileye sapmayın, âhireti inkâr etmeyin! Doğrusu, yoldan sapan kâfirlerin hesap defterleri Siccîn'dedir.

Süleyman Ateş

Hayır, (ölçü ve tartıda hile yapılamaz), doğrusu sapanların yazıcısı Siccin(aşağı zindan)dadır.

وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا سِجِّينٌۭ ﴿٨﴾

Ve nedir, bilir misin siccin?

Alİ Bulaç

\"Siccîn\"in ne olduğunu sana öğreten nedir?

Çeviriyazı

vemâ edrâke mâ siccîn.

Diyanet İşleri

Siccin'in ne olduğunu sen nerden bilirsin?

Diyanet Vakfı

Siccin nedir, bilir misin?

Edip Yüksel

Siccin nedir bilir misin?

Elmalılı Hamdi Yazır

Bildin mi sen, Siccin nedir?

Öztürk

Siccîn'in ne olduğunu sana gösteren nedir?

Suat Yıldırım

Siccîn nedir bilir misin?

Süleyman Ateş

Siccin'in ne olduğunu sen nereden bileceksin?

كِتَٰبٌۭ مَّرْقُومٌۭ ﴿٩﴾

Bir kitaptır ki yazılmış.

Alİ Bulaç

Yazılı bir kitaptır.

Çeviriyazı

kitâbüm merḳûm.

Diyanet İşleri

O, yazılmış bir kitaptır.

Diyanet Vakfı

(O günahkarların yazısı) Amellerin sayılıp yazıldığı bir kitaptır.

Edip Yüksel

Rakamlanmış bir kitaptır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yazılmış bir kitaptır o.

Öztürk

Rakamlandırılmış bir kitaptır o.

Suat Yıldırım

Siccîn kâfirlerin yaptıkları işlerin kaydedildiği defterdir.

Süleyman Ateş

Yazılmış bir Kitaptır.

وَيْلٌۭ يَوْمَئِذٍۢ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿١٠﴾

Vay hallerine o gün yalanlayanların.

Alİ Bulaç

O gün, yalanlayanların vay haline.

Çeviriyazı

veylüy yevmeiẕil lilmükeẕẕibîn.

Diyanet İşleri

Yalanlayanların o gün vay haline!

Diyanet Vakfı

O gün vay haline yalancıların!

Edip Yüksel

O gün yalanlayanlara yazıklar olsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

Vay haline yalanlayanların o gün!

Öztürk

Vay haline o gün, yalanlayanların!

Suat Yıldırım

Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!

Süleyman Ateş

Yalanlayanların vay haline o gün!

ٱلَّذِينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ ٱلدِّينِ ﴿١١﴾

Onların ki yalanlarlardı ceza gününü.

Alİ Bulaç

Ki onlar, din gününü yalanlıyorlar.

Çeviriyazı

elleẕîne yükeẕẕibûne biyevmi-ddîn.

Diyanet İşleri

Onlar, kıyamet gününü yalanlamış olanlardır.

Diyanet Vakfı

Ki onlar, ceza gününü yalan sayarlar.

Edip Yüksel

Onlar Din Gününü yalanlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ceza gününü yalanlayanlardır.

Öztürk

Onlar ki din gününü yalanlarlar.

Suat Yıldırım

Hesap vermeyi yalan sayanların vay hallerine!

Süleyman Ateş

Onlar ceza gününü yalanlamaktadırlar.

وَمَا يُكَذِّبُ بِهِۦٓ إِلَّا كُلُّ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ ﴿١٢﴾

Ve o günü, yalnız haddini aşan ve boyuna suç işleyip duran kişiler yalanlarlar.

Alİ Bulaç

Oysa onu, 'sınır tanımaz, saldırgan', günahkar olandan başkası yalanlamaz.

Çeviriyazı

vemâ yükeẕẕibü bihî illâ küllü mü`tedin eŝîm.

Diyanet İşleri

Oysa onu mütecaviz günahkardan başka kimse yalanlamaz.

Diyanet Vakfı

Onu ancak hükümleri çiğneyen ve günaha dalan kimseler yalanlar.

Edip Yüksel

Onu ancak azgın günahkarlar yalanlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onu ancak sınırı aşan ve günaha düşkün olanlar yalanlar.

Öztürk

Onu ancak her şımarıp azmış, günaha batmış olan yalanlar.

Suat Yıldırım

Buna “yalan” diyenler, ancak zalimler, azgınlar, günaha dadananlardır.

Süleyman Ateş

Onu, saldırgan, günahkardan başkası yalanlamaz.

إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ ءَايَٰتُنَا قَالَ أَسَٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿١٣﴾

Onlara ayetlerimizi okuyunca derler ki: Öncekilere ait masallar.

Alİ Bulaç

Ona ayetlerimiz okunduğu zaman: \"Geçmişlerin masallarıdır\" dedi.

Çeviriyazı

iẕâ tütlâ `aleyhi âyâtünâ ḳâle esâṭîru-l'evvelîn.

Diyanet İşleri

Ona ayetlerimiz okunduğu zaman \"Öncekilerin masalları\" der.

Diyanet Vakfı

Böyle birine ayetlerimiz okununca \"Eskilerin masalları\" derdi.

Edip Yüksel

Kendisine ayetlerimiz iletildiğinde, \"Efsane\" derdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, \"eskilerin masalları\" der.

Öztürk

Ayetlerimiz ona okunduğunda, \"Daha öncekilerin efsaneleri!\" deyiverir.

Suat Yıldırım

Kendilerine ayetlerimiz okunduğunda: “Bunlar, eski devirde yaşamış insanların masalları!” diyenlerdir. [16,24; 25,5]

Süleyman Ateş

Ona ayetlerimiz okunduğu zaman: \"Eskilerin masalları\" der.

كَلَّا ۖ بَلْ ۜ رَانَ عَلَىٰ قُلُوبِهِم مَّا كَانُوا۟ يَكْسِبُونَ ﴿١٤﴾

İş öyle değil, hayır, kazandıkları şeyler, üstüste kalplerine yığılmıştır da kalpleri pas tutmuştur.

Alİ Bulaç

Asla, hayır; onların kazandıkları, kalpleri üzerinde pas tutmuştur.

Çeviriyazı

kellâ bel râne `alâ ḳulûbihim mâ kânû yeksibûn.

Diyanet İşleri

Hayır, hayır; onların kazandıkları kalblerini paslandırıp körletmiştir.

Diyanet Vakfı

Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir.

Edip Yüksel

Doğrusu, işledikleri günahlar kalplerini kaplamış.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır hayır, öyle değil. Aksine onların kazandığı günahlar kalplerinin üzerine pas olmuştur.

Öztürk

İşin esası o değil! Onların kazanmakta oldukları, kalplerinin üstünde pas oluşturmuştur.

Suat Yıldırım

Hayır! Gerçek öyle değil! Onların yapageldikleri kötü işler, gitgide kalplerini paslandırmıştır. (onun için âhireti inkâr ederler.)

Süleyman Ateş

Hayır, doğrusu, onların işleyip kazandıkları şeyler, kalblerinin üzerine pas olmuştur.

كَلَّآ إِنَّهُمْ عَن رَّبِّهِمْ يَوْمَئِذٍۢ لَّمَحْجُوبُونَ ﴿١٥﴾

İş öyle değil, hayır, şüphe yok ki onlar, o gün elbette Rablerinin lütfünden, bir perdeyle, bir engelle uzak kalırlar.

Alİ Bulaç

Hayır; gerçekten onlar, Rablerinden perdelenerek-yoksun tutulmuşlardır.

Çeviriyazı

kellâ innehüm `ar rabbihim yevmeiẕil lemaḥcûbûn.

Diyanet İşleri

Hayır; doğrusu onlar o gün, Rablerinden yoksun kalacaklardır.

Diyanet Vakfı

Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O'nu görmekten) mahrum kalmışlardır.

Edip Yüksel

Doğrusu, o gün onlar Rab'lerinden perdelenir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır hayır, doğrusu onlar o gün Rablerini görmekten mahrumdurlar.

Öztürk

Hayır! Onlar o gün Rablerine karşı tam bir şekilde perdelenmişlerdir.

Suat Yıldırım

Hayır! Hayır! Bu, cezasız kalmayacak. Onlar, o gün Rab'lerini görmekten mahrum kalacaklardır.

Süleyman Ateş

Hayır, doğrusu onlar, o gün Rablerinden perdelenmişlerdir.

ثُمَّ إِنَّهُمْ لَصَالُوا۟ ٱلْجَحِيمِ ﴿١٦﴾

Sonra da şüphe yok ki onlar, elbette cehenneme atılırlar.

Alİ Bulaç

Sonra onlar, kuşkusuz cehenneme yollanacaklardır.

Çeviriyazı

ŝümme innehüm leṣâlü-lceḥîm.

Diyanet İşleri

Sonra onlar, şüphesiz, cehenneme gireceklerdir.

Diyanet Vakfı

Sonra onlar cehenneme girerler.

Edip Yüksel

Ve böylece onlar cehenneme atılır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra onlar muhakkak cehenneme girecekler.

Öztürk

Sonra onlar mutlaka cehenneme dalacaklardır.

Suat Yıldırım

Peşinden de elbette cehenneme gireceklerdir.

Süleyman Ateş

Sonra onlar, elbette cehenneme gireceklerdir.

ثُمَّ يُقَالُ هَٰذَا ٱلَّذِى كُنتُم بِهِۦ تُكَذِّبُونَ ﴿١٧﴾

Sonra denir ki: İşte buydu yalanladığınız.

Alİ Bulaç

Sonra onlara: \"İşte sizin yalanladığınız (şey) budur\" denir.

Çeviriyazı

ŝümme yüḳâlü hâẕe-lleẕî küntüm bihî tükeẕẕibûn.

Diyanet İşleri

Sonra da: \"yalanlayıp durduğunuz işte budur\" denecektir.

Diyanet Vakfı

Sonra onlara: \"İşte yalanlamış olduğunuz (cehennem) budur\" denilir.

Edip Yüksel

\"Yalanlamakta olduğunuz şey işte budur\" denir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra da onlara: \"İşte bu, yalanlayıp durduğunuz şeydir\" denilecek.

Öztürk

Sonra da: \"İşte budur, o yalanlamakta olduğunuz şey!\" denilecektir.

Suat Yıldırım

Sonra kendilerine: “İşte size yalan saydığınız cehennem!” denilir.

Süleyman Ateş

Sonra da: \"İşte yalanlamakta olduğunuz şey budur!\" denilecektir.

كَلَّآ إِنَّ كِتَٰبَ ٱلْأَبْرَارِ لَفِى عِلِّيِّينَ ﴿١٨﴾

İş öyle değil, şüphe yok ki iyi kişilerin amel defterleri, illiyyin'dedir.

Alİ Bulaç

Hayır; ebrar olanların kitabı, \"İlliyîn\"dedir.

Çeviriyazı

kellâ inne kitâbe-l'ebrâri lefî `illiyyîn.

Diyanet İşleri

Ama iyilerin defteri yüksek katlardadır.

Diyanet Vakfı

Hayır! Andolsun iyilerin kitabı İlliyyun'dadır.

Edip Yüksel

Doğrusu, iyilerin kitabı İlliyyun'dadır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır hayır, iyilerin yazısı muhakkak Illiyyîn'dedir.

Öztürk

Hayır, sandıkları gibi değil! İyilik sergileyenlerin kitabı İlliyyûn'da, en yüce burçlardadır.

Suat Yıldırım

Fakat hayırlı insanların hesap defterleri “illiyyûn”dadır.

Süleyman Ateş

Hayır, iyilerin yazısı İlliyyin(yüceler)dedir.

وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا عِلِّيُّونَ ﴿١٩﴾

Ve nedir, bilir misin illiyyin?

Alİ Bulaç

\"İlliyîn\"in ne olduğunu sana öğreten nedir?

Çeviriyazı

vemâ edrâke mâ `illiyyûn.

Diyanet İşleri

O yüksek katların ne olduğunu sen bilir misin?

Diyanet Vakfı

İlliyyun nedir, bilir misin?

Edip Yüksel

İlliyyun nedir bilir misin?

Elmalılı Hamdi Yazır

Bildin mi sen, Illiyyîn nedir?

Öztürk

İlliyyûn'un ne olduğunu sana anlatan nedir?

Suat Yıldırım

“İlliyyûn” bilir misin nedir?

Süleyman Ateş

İlliyyin(yüceler)in ne olduğunu sen nereden bileceksin?

كِتَٰبٌۭ مَّرْقُومٌۭ ﴿٢٠﴾

Bir kitaptır ki yazılmış.

Alİ Bulaç

Yazılı bir kitaptır.

Çeviriyazı

kitâbüm merḳûm.

Diyanet İşleri

O, gözde meleklerin gördüğü, yazılı bir kitapdır.

Diyanet Vakfı

(O İlliyyun'daki kitap) İçinde ameller kaydedilmiş bir kitaptır.

Edip Yüksel

Rakamlanmış bir kitaptır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yazılmış bir kitaptır o.

Öztürk

Rakamlanmış bir kitaptır o.

Suat Yıldırım

İlliyyûn, müminlerin yaptıkları işlerin kaydedildiği defterdir.

Süleyman Ateş

Yazılmış bir Kitaptır.

يَشْهَدُهُ ٱلْمُقَرَّبُونَ ﴿٢١﴾

Onu görür ancak mabutlarına yaklaştırılanlar.

Alİ Bulaç

Ona yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlar şahid olurlar.

Çeviriyazı

yeşhedühü-lmüḳarrabûn.

Diyanet İşleri

O, gözde meleklerin gördüğü, yazılı bir kitapdır.

Diyanet Vakfı

O kitabı, Allah'a yakın olanlar görür.

Edip Yüksel

(Tanrı'ya) yakın olanlar ona tanık olur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'a yaklaştırılmış melekler ona tanık olurlar.

Öztürk

Yaklaştırılmış olanlar tanıklık ederler ona.

Suat Yıldırım

Allah'a yakın olanlar ona şahit olurlar.

Süleyman Ateş

(Allah'a) Yaklaştırılmış olanlar, ona tanık olurlar.

إِنَّ ٱلْأَبْرَارَ لَفِى نَعِيمٍ ﴿٢٢﴾

Şüphe yok ki iyi kişiler, elbette cennettedir.

Alİ Bulaç

Gerçek şu ki, ebrar olanlar, elbette nimetler içindedirler.

Çeviriyazı

inne-l'ebrâra lefî ne`îm.

Diyanet İşleri

İyiler, şüphesiz, nimet içinde ve tahtlar üzerinde etrafı seyrederler.

Diyanet Vakfı

İyiler kesinkes cennettedir.

Edip Yüksel

İyiler nimetler içindedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Haberiniz olsun ki, iyiler nimet içindedir.

Öztürk

İyilik sergileyenler büyük bir nimetin tam içindedir.

Suat Yıldırım

İşte o hayırlı insanlar, naîm cennetlerindedir.

Süleyman Ateş

İyiler elbette ni'met içindedirler.

عَلَى ٱلْأَرَآئِكِ يَنظُرُونَ ﴿٢٣﴾

Tahtlar üstünde bakarlar.

Alİ Bulaç

Tahtlar üzerinde bakıp-seyretmektedirler.

Çeviriyazı

`ale-l'erâiki yenżurûn.

Diyanet İşleri

İyiler, şüphesiz, nimet içinde ve tahtlar üzerinde etrafı seyrederler.

Diyanet Vakfı

Onlar orada koltuklar üzerinde etrafa bakarlar.

Edip Yüksel

Koltuklar üzerinde çevreyi seyrederler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Tahtlar üzerinde etrafa bakarlar.

Öztürk

Koltuklar üzerinde seyre dalarlar.

Suat Yıldırım

Koltuklarına kurulup neşe ile etrafa bakınırlar.

Süleyman Ateş

Divanlar üzerinde oturup bakarlar.

تَعْرِفُ فِى وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ ٱلنَّعِيمِ ﴿٢٤﴾

Tanırsın onları, yüzlerinde cennetin parlaklığı var.

Alİ Bulaç

Nimetin parıltılı-sevincini sen onların yüzlerinde tanırsın.

Çeviriyazı

ta`rifü fî vucûhihim naḍrate-nne`îm.

Diyanet İşleri

Onları, yüzlerindeki nimet pırıltısından tanırsın.

Diyanet Vakfı

Onların yüzünde nimetlerin sevincini görürsün.

Edip Yüksel

Yüzlerinden nimetlerin sevinç ve parıltısını okursun.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yüzlerinde nimet ve mutluluğun sevincini görürsün.

Öztürk

Yüzlerinde nimetin sevinç parıltısını izlersin.

Suat Yıldırım

Sen onlara bakınca yüzlerinde, cennet nimetlerinin verdiği sevinci okursun.

Süleyman Ateş

Yüzlerinde ni'metin sevinç ve parıltısını sezersin.

يُسْقَوْنَ مِن رَّحِيقٍۢ مَّخْتُومٍ ﴿٢٥﴾

Sunulur, içirilir onlara halis şarap ki içiminin sonu pek hoştur.

Alİ Bulaç

Onlara mühürlü, katıksız bir şaraptan içirilir.

Çeviriyazı

yüsḳavne mir raḥîḳim maḫtûm.

Diyanet İşleri

Sonunda misk kokusu bırakan, ağzı kapalı saf bir içecekten içerler. İyi şeyler için yarışanlar, bunun için yarışsınlar.

Diyanet Vakfı

Kendilerine mühürlü halis bir içki sunulur.

Edip Yüksel

Çeşni katılmış bir nektardan içirilecekler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara damgalı saf bir içki sunulur.

Öztürk

Katıksız, damgalı bir içecekten içirilirler,

Suat Yıldırım

Kendilerine ağzı mühürlü saf şarap şişelerinden şarap ikram edilir.

Süleyman Ateş

Onlara, mühürlü, halis bir şaraptan içirilir,

خِتَٰمُهُۥ مِسْكٌۭ ۚ وَفِى ذَٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ ٱلْمُتَنَٰفِسُونَ ﴿٢٦﴾

Ve sonunda misk kokar; ve özleyip dileyenler, bunu özlesinler, bunu dilesinler.

Alİ Bulaç

Ki onun sonu misktir. Şu halde yarışmak isteyenler, bunun için yarışsınlar.

Çeviriyazı

ḫitâmühû misk. vefî ẕâlike felyetenâfesi-lmütenâfisûn.

Diyanet İşleri

Sonunda misk kokusu bırakan, ağzı kapalı saf bir içecekten içerler. İyi şeyler için yarışanlar, bunun için yarışsınlar.

Diyanet Vakfı

Onun içiminin sonunda misk kokusu vardır. İşte yarışanlar ancak onda yarışsınlar.

Edip Yüksel

Çeşnisi misktir. Yarışanlar işte bunun için yarışsınlar.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onun sonu misktir. İşte ona imrensin artık imrenenler.

Öztürk

Ki sonu bir misktir. İşte, yarışanlar böyle bir şey için yarışsınlar!

Suat Yıldırım

Hitamı misktir, içildiğinde sonu mis gibi kokar. İşte yarışacaklarsa insanlar, bu cennet devletine konmak için yarışsınlar!

Süleyman Ateş

Ki sonu misktir (içildikten sonra misk gibi kokar). İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar.

وَمِزَاجُهُۥ مِن تَسْنِيمٍ ﴿٢٧﴾

Ve bu şaRaba Tesnim ırmağının suyu da karıştırılmıştır.

Alİ Bulaç

Onun karışımı \"tesnim\"dendir.

Çeviriyazı

vemizâcühû min tesnîm.

Diyanet İşleri

Onun katkısı gözdelerin içtiği yüce kaynaktandır.

Diyanet Vakfı

Karışımı Tesnim'dendir.

Edip Yüksel

Onun karışımı Tesnimdir

Elmalılı Hamdi Yazır

Karışımı Tesnim'dendir (En üstün cennet şarabındandır).

Öztürk

Onun katkısı Tesnîm'den; en yüce, en seçkin olandandır.

Suat Yıldırım

O şaraba Tesnim içkisi de karıştırılır.

Süleyman Ateş

Karışımı tesnimdendir.

عَيْنًۭا يَشْرَبُ بِهَا ٱلْمُقَرَّبُونَ ﴿٢٨﴾

Öyle bir kaynaktır bu ki ondan, mabutlarına yaklaşanlar içer.

Alİ Bulaç

Bir kaynak ki, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlar ondan içer.

Çeviriyazı

`ayney yeşrabü bihe-lmüḳarrabûn.

Diyanet İşleri

Onun katkısı gözdelerin içtiği yüce kaynaktandır.

Diyanet Vakfı

(O Tesnim Allah'a) Yakın olanların içecekleri bir kaynaktır.

Edip Yüksel

Ki o, (Tanrı'ya) yakın olanların içtiği bir pınardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'a yakın olanların içecekleri bir kaynaktır o.

Öztürk

Bir kaynak ki, iyice yaklaştırılmış olanlar içerler ondan.

Suat Yıldırım

Tesnim de, Allah'a yakın olanların içecekleri bir kaynaktır.

Süleyman Ateş

Bir çeşme ki (Allah'a) yaklaştırılanlar ondan içerler.

إِنَّ ٱلَّذِينَ أَجْرَمُوا۟ كَانُوا۟ مِنَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ يَضْحَكُونَ ﴿٢٩﴾

Şüphe yok ki suç işliyenler, inananlara gülerler.

Alİ Bulaç

Doğrusu, 'suç ve günah işleyenler,' kimi iman edenlere gülüp-geçerlerdi.

Çeviriyazı

inne-lleẕîne ecramû kânû mine-lleẕîne âmenû yaḍḥakûn.

Diyanet İşleri

Suçlular, şüphesiz, inanmış olanlara gülerlerdi.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz günahkarlar, (dünyada) iman edenlere gülerlerdi.

Edip Yüksel

Suçlular, inananlara gülerlerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu o suç işleyenler inananlara gülüyorlardı.

Öztürk

Şu bir gerçek ki, suça batmış olanlar, iman sahiplerine gülerlerdi.

Suat Yıldırım

Cürümlere, suçlara batanlar dünyada iken, müminlerle alay edip onlara gülerlerdi.

Süleyman Ateş

Suç işleyenler, inananların üstüne gülerlerdi.

وَإِذَا مَرُّوا۟ بِهِمْ يَتَغَامَزُونَ ﴿٣٠﴾

Ve onların yanlarından geçerlerken, kaşlarıylagözleriyle onları işaret ederler,

Alİ Bulaç

Yanlarına vardıkları zaman, birbirlerine kaş-göz ederlerdi.

Çeviriyazı

veiẕâ merrû bihim yetegâmezûn.

Diyanet İşleri

Yanlarından geçtikleri zaman da birbirlerine göz kırparlardı.

Diyanet Vakfı

Onlarla karşılaştıklarında kaş göz hareketiyle alay ederlerdi.

Edip Yüksel

Yanlarından geçtikleri zaman da birbirlerine göz kaş edip küçümserlerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara uğradıkları vakit birbirlerine göz kırpıyorlardı.

Öztürk

Onların yanlarından geçerken birbirlerine kaş-göz işareti yaparlardı.

Suat Yıldırım

Yanlarından geçerken kaş göz hareketleriyle onları küçümserlerdi.

Süleyman Ateş

Onların yanından geçtikleri zaman birbirlerine kaş göz eder(ek onları küçümser)lerdi.

وَإِذَا ٱنقَلَبُوٓا۟ إِلَىٰٓ أَهْلِهِمُ ٱنقَلَبُوا۟ فَكِهِينَ ﴿٣١﴾

Ve kendi adamlarının yanlarına dönünce de eğlenerek gülegüle dönerler.

Alİ Bulaç

Kendi yakınlarına döndükleri zaman neşeyle dönerlerdi.

Çeviriyazı

veiẕe-nḳalebû ilâ ehlihimü-nḳalebû fekihîn.

Diyanet İşleri

Taraftarlarına vardıklarında bununla eğlenirlerdi.

Diyanet Vakfı

Ailelerine döndüklerinde, (alaylarından dolayı) keyiflenerek dönerlerdi.

Edip Yüksel

Taraftarlarının yanına döndükleri zaman da alaya alırlardı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Evlerine döndükleri zaman zevklenerek dönüyorlardı.

Öztürk

Ailelerine döndüklerinde, gülüp eğlenmeye koyulurlardı.

Suat Yıldırım

Ailelerine döndüklerinde yaptıkları bu işlerle övünüp eğlenirlerdi.

Süleyman Ateş

Ailelerine döndükleri zaman da (yaptıklarıyle övünüp) eğlenmeye başlarlardı.

وَإِذَا رَأَوْهُمْ قَالُوٓا۟ إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ لَضَآلُّونَ ﴿٣٢﴾

Ve onları görünce de şüphe yok ki derler bunlar, elbette sapıklar.

Alİ Bulaç

Onları gördükleri zaman ise: \"Bunlar elbette şaşkın-sapıklardır\" derlerdi.

Çeviriyazı

veiẕâ raevhüm ḳâlû inne hâülâi leḍâllûn.

Diyanet İşleri

İnananları gördükleri zaman: \"Doğrusu bunlar sapık olanlardır\" derlerdi.

Diyanet Vakfı

Müminleri gördüklerinde: \"Şüphesiz bunlar sapıtmış\" derlerdi.

Edip Yüksel

Onları gördüklerinde, \"Bunlar sapıklardır!\" derlerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Müminleri gördükleri vakit; \"işte bunlar sapıklar\" diyorlardı.

Öztürk

İnananları gördüklerinde: \"Şunlar var ya! Şaşkın, sapık bunlar!\" derlerdi.

Suat Yıldırım

Onları gördükleri zaman: “Şunlar kaçık insanlar, anormal tipler!” derlerdi.

Süleyman Ateş

İnananları gördüklerinde: \"Şunlar sapık insanlar\" derlerdi.

وَمَآ أُرْسِلُوا۟ عَلَيْهِمْ حَٰفِظِينَ ﴿٣٣﴾

Ve bunlar, inananların yaptıklarını görüp bellemek için gönderilmediler.

Alİ Bulaç

Oysa kendileri onların üzerine gözcü olarak gönderilmemişlerdi.

Çeviriyazı

vemâ ürsilû `aleyhim ḥâfiżîn.

Diyanet İşleri

Oysa kendileri, inananlara gözcü olarak gönderilmemişlerdi.

Diyanet Vakfı

Halbuki onlar, müminleri denetleyici olarak gönderilmediler.

Edip Yüksel

Oysa onların üzerine gözcü olarak gönderilmemişlerdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Oysa onlar müminler üzerine bekçi olarak gönderilmemişlerdi.

Öztürk

Oysaki kendileri, inananlar üzerine bekçi gönderilmemişti.

Suat Yıldırım

Hoş bunları müminlere gözcü tayin eden de yoktu ya! (Fuzulî bir tarzda, kendi kendilerinde öyle bir yetki görürlerdi).

Süleyman Ateş

Oysa kendileri, onların üzerine bekçi gönderilmemişlerdi.

فَٱلْيَوْمَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ مِنَ ٱلْكُفَّارِ يَضْحَكُونَ ﴿٣٤﴾

Artık bugün, inananlar, kafirlere gülerler.

Alİ Bulaç

Artık bugün, iman edenler, kafir olanlara gülmektedirler.

Çeviriyazı

felyevme-lleẕîne âmenû mine-lküffâri yaḍḥakûn.

Diyanet İşleri

Bugün de, inananlar inkarcılara gülerler.

Diyanet Vakfı

İşte o gün (ahirette) de iman edenler kafirlere gülerler.

Edip Yüksel

Bugün de inananlar inkarcılara güler.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bugün de inananlar kâfirlere gülecek.

Öztürk

İşte bugün, iman sahipleri, küfre batmışlara gülüyorlar.

Suat Yıldırım

İşte bu gün de, müminlerkâfirlerin üstüne gülerler.

Süleyman Ateş

İşte bugün de inananlar kafirlerin üstüne gülerler.

عَلَى ٱلْأَرَآئِكِ يَنظُرُونَ ﴿٣٥﴾

Tahtlar üstünden bakarlar.

Alİ Bulaç

Tahtlar üzerinde bakıp-seyretmek suretiyle.

Çeviriyazı

`ale-l'erâiki yenżurûn.

Diyanet İşleri

Tahtlar üzerinde, inkarcıların yaptıkları şeylerin karşılığının nasıl verildiğini seyrederler.

Diyanet Vakfı

Koltuklar üzerinde etrafa bakarlar.

Edip Yüksel

Koltuklar üzerinde bakarlar:

Elmalılı Hamdi Yazır

Koltuklar üzerinde etrafa bakacaklar.

Öztürk

Koltuklar üzerinde seyrediyorlar.

Suat Yıldırım

Koltuklarına kurulurlar“Kâfirler yaptıklarının cezasını buldular mı?” diye bakınırlar.

Süleyman Ateş

Divanlar üzerinde (oturup) bakarlar:

هَلْ ثُوِّبَ ٱلْكُفَّارُ مَا كَانُوا۟ يَفْعَلُونَ ﴿٣٦﴾

Cezalandılar mı kafirler, yaptıklarına karşılık?

Alİ Bulaç

Nasıl, kafir olanlar, işlediklerinin 'feci karşılığını gördüler mi?'

Çeviriyazı

hel ŝüvvibe-lküffâru mâ kânû yef`alûn.

Diyanet İşleri

Tahtlar üzerinde, inkarcıların yaptıkları şeylerin karşılığının nasıl verildiğini seyrederler.

Diyanet Vakfı

Kafirler yaptıklarının cezasını bulduar mı! (Elbette buldular.)

Edip Yüksel

İnkarcılar yaptıklarıyla cezalandılar mı diye.

Elmalılı Hamdi Yazır

Nasıl, kâfirler yaptıklarının cezasını buldular mı?

Öztürk

Nankör kâfirler, yapmış olduklarıyla ödüllendirildiler mi?

Suat Yıldırım

Koltuklarına kurulurlar“Kâfirler yaptıklarının cezasını buldular mı?” diye bakınırlar.

Süleyman Ateş

Kafirler, yaptıklarıyle cezalandılar mı? diye.