Main pages

Surah The Overwhelming [Al-Ghashiya] in Turkish

Surah The Overwhelming [Al-Ghashiya] Ayah 26 Location Maccah Number 88

هَلْ أَتَىٰكَ حَدِيثُ ٱلْغَٰشِيَةِ ﴿١﴾

Geldi mi sana her yanı ve herkesi kavrayıp kaplayan o felaketin haberi?

Alİ Bulaç

(Her yanı yaygın olarak kuşatacak olan) Kıyametin haberi sana geldi mi?

Çeviriyazı

hel etâke ḥadîŝü-lgâşiyeh.

Diyanet İşleri

Her şeyi kaplayacak kıyametin haberi sana gelmedi mi?

Diyanet Vakfı

(Resulüm!) Dehşeti her şeyi kaplayan kıyametin haberi sana geldi mi?

Edip Yüksel

Sana o bunaltanın haberi ulaştı mı?

Elmalılı Hamdi Yazır

O her şeyi kuşatacak olan Kıyamet'in haberi sana geldi mi?

Öztürk

Geldi mi sana Ğaşiye'nin/her şeyi her yandan sarıp kaplayacak olanın haberi!

Suat Yıldırım

Gâşiye'nin,dehşeti her tarafı saracak olan o felâketin mahiyeti hakkında elbet sen de bilgi sahibi oldun.

Süleyman Ateş

(Şiddet ve dehşetiyle her şeyi) Sarıp kaplayacak olan(o felaket)in haberi sana geldi mi?

وُجُوهٌۭ يَوْمَئِذٍ خَٰشِعَةٌ ﴿٢﴾

O gün yüzler eğilirler.

Alİ Bulaç

O gün, öyle yüzler vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmıştır.'

Çeviriyazı

vucûhüy yevmeiẕin ḫâşi`ah.

Diyanet İşleri

O gün bir takım yüzler zillete bürünmüştür.

Diyanet Vakfı

O gün bir takım yüzler zelildir,

Edip Yüksel

O gün yüzler saygı gösterir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yüzler var ki, o gün eğilmiş, zillete düşmüştür.

Öztürk

Yüzler vardır o gün zilletle öne eğilmiştir.

Suat Yıldırım

Yüzler vardır o gün yere eğilmiştir, zelildir!

Süleyman Ateş

Yüzler var ki o gün öne düşüktür,

عَامِلَةٌۭ نَّاصِبَةٌۭ ﴿٣﴾

Çalışıp çabalarlar, zahmete girip yorulurlar.

Alİ Bulaç

Çalışmış, boşuna yorulmuştur.

Çeviriyazı

`âmiletün nâṣibeh.

Diyanet İşleri

Zor işler altında bitkin düşmüştür.

Diyanet Vakfı

Durmadan çalışır, (fakat boşuna) yorulur,

Edip Yüksel

Çalışmıştır, yorgun düşmüştür.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çalışmış, yorulmuştur.

Öztürk

Çalışmış, boşa yorulmuştur.

Suat Yıldırım

Yorgundur, bitkin mi bitkindir!

Süleyman Ateş

Çalışır, yorulur.

تَصْلَىٰ نَارًا حَامِيَةًۭ ﴿٤﴾

Pek kızgın ateşe atılırlar.

Alİ Bulaç

Kızgın bir ateşe yollanırlar.

Çeviriyazı

taṣlâ nâran ḥâmiyeh.

Diyanet İşleri

Yakıcı ateşe yaslanırlar.

Diyanet Vakfı

Kızgın ateşe girer.

Edip Yüksel

Kızgın ateşe girerler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kızışmış bir ateşe girer.

Öztürk

Kızışmış bir ateşe dalarlar.

Suat Yıldırım

Kızgın ateşe girerler.

Süleyman Ateş

Kızgın ateşe girerler.

تُسْقَىٰ مِنْ عَيْنٍ ءَانِيَةٍۢ ﴿٥﴾

Pek ıssı bir suyla suvarılırlar.

Alİ Bulaç

Kaynar bir kaynaktan içirilirler.

Çeviriyazı

tüsḳâ min `aynin âniyeh.

Diyanet İşleri

Kızgın bir kaynaktan içirilirler.

Diyanet Vakfı

Onlara kaynar su pınarından içirilir.

Edip Yüksel

Kaynar bir pınardan içirilirler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara kızgın bir kaynaktan su verilir.

Öztürk

Ateşimsi bir kaynaktan sulanırlar.

Suat Yıldırım

Susayınca kaynar su kaynayan bir çeşmeden içerler.

Süleyman Ateş

Kendilerine kaynamış bir gözeden (su) içirilir.

لَّيْسَ لَهُمْ طَعَامٌ إِلَّا مِن ضَرِيعٍۢ ﴿٦﴾

Onlara orada yemek olarak ancak zehirli diken var,

Alİ Bulaç

Onlar için (zehirli olan) dari' dikeninden başka bir yiyecek yoktur.

Çeviriyazı

leyse lehüm ṭa`âmün illâ min ḍarî`.

Diyanet İşleri

Semirtmeyen, açlığı gidermeyen kötü kokulu (kuru) bir dikenden başka yiyecekleri yoktur.

Diyanet Vakfı

Onlar için kuru dikenden başka yemek yoktur,

Edip Yüksel

Değersiz bir yiyeceğin dışında bir şeyleri yoktur;

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar için kuru bir dikenden başka yiyecek de yoktur.

Öztürk

Yırtıcı bir dikenden başka yemek yoktur onlar için.

Suat Yıldırım

Yiyecekleri sadece bir dikenden ibarettir.

Süleyman Ateş

Onlar için kuru dikenden başka yiyecek de yoktur.

لَّا يُسْمِنُ وَلَا يُغْنِى مِن جُوعٍۢ ﴿٧﴾

Ne besler ve ne doyurur, açlığı defeder.

Alİ Bulaç

Ne doyurup-semirtir, ne açlıktan korur.

Çeviriyazı

lâ yüsminü velâ yugnî min cû`.

Diyanet İşleri

Semirtmeyen, açlığı gidermeyen kötü kokulu (kuru) bir dikenden başka yiyecekleri yoktur.

Diyanet Vakfı

O ise ne besler ne de açlığı giderir.

Edip Yüksel

Ne besler, ne de açlığı giderir.

Elmalılı Hamdi Yazır

O da ne besler, ne de açlığı giderir.

Öztürk

Ne semirtir ne açlıktan kurtarır.

Suat Yıldırım

Bu diken ne besleyicidir, ne de açlığı giderir.

Süleyman Ateş

O da ne semirtir, ne de açlığı giderir.

وُجُوهٌۭ يَوْمَئِذٍۢ نَّاعِمَةٌۭ ﴿٨﴾

O gün yüzler, sevinçlidir, neşeye dalar.

Alİ Bulaç

O gün, öyle yüzler de vardır ki, nimette (engin bir mutluluk içinde)dirler.

Çeviriyazı

vucûhüy yevmeiẕin nâ`imeh.

Diyanet İşleri

İnanmış olanların yüzleri, o gün, pırıl pırıldır.

Diyanet Vakfı

O gün bir takım yüzler de vardır ki, mutludurlar,

Edip Yüksel

O gün başka yüzler de var ki mutludur.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yüzler de var ki, o gün nimetle mutludur.

Öztürk

Yüzler de vardır o gün, nimetlerle mutlu.

Suat Yıldırım

Ama yüzler vardır, o gün mutludurlar!

Süleyman Ateş

Yüzler de var ki o gün ni'met içinde mutlu,

لِّسَعْيِهَا رَاضِيَةٌۭ ﴿٩﴾

Çalıştıklarından hoşnut olurlar.

Alİ Bulaç

Harcadığı-çabadan dolayı hoşnuttur.

Çeviriyazı

lisa`yihâ râḍiyeh.

Diyanet İşleri

Yaptıklarından hoşnuddurlar.

Diyanet Vakfı

(dünyadaki) çabalarından hoşnut olmuşlardır,

Edip Yüksel

Yaptıklarından ötürü sevinçlidir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yaptığından hoşnuttur.

Öztürk

Emek ve gayreti yüzünden hoşnuttur.

Suat Yıldırım

Emeklerinin neticesini almadan ötürü gayet memnundurlar.

Süleyman Ateş

İşinden memnun,

فِى جَنَّةٍ عَالِيَةٍۢ ﴿١٠﴾

Yüce cennettedirler.

Alİ Bulaç

Yüksek bir cennettedir.

Çeviriyazı

fî cennetin `âliyeh.

Diyanet İşleri

Yüksek bir cennettedirler.

Diyanet Vakfı

Yüce bir cennettedirler.

Edip Yüksel

Yüksek bir cennettedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yüksek bir cennettedir.

Öztürk

Yüksek bir bahçededir;

Suat Yıldırım

Pek üstün ve pek muteber bir cennettedirler.

Süleyman Ateş

Yüksek bir bahçededir.

لَّا تَسْمَعُ فِيهَا لَٰغِيَةًۭ ﴿١١﴾

Orada boş söz duymazlar.

Alİ Bulaç

Orda anlamsız bir söz işitmez.

Çeviriyazı

lâ tesme`u fîhâ lâgiyeh.

Diyanet İşleri

Orada boş söz işitmezler.

Diyanet Vakfı

Orada boş bir söz işitmezler.

Edip Yüksel

Orada bir saçmalık işitmezler.

Elmalılı Hamdi Yazır

Orada boş bir söz işitmez.

Öztürk

Hiçbir boş söz işitmez orada,

Suat Yıldırım

Orada hiç boş söz işitmezler. [19,62; 52,23; 56-25-26]

Süleyman Ateş

Orada boş söz işitmezler.

فِيهَا عَيْنٌۭ جَارِيَةٌۭ ﴿١٢﴾

Orada akan bir pınar var.

Alİ Bulaç

Orda 'durmaksızın akan' bir kaynak vardır.

Çeviriyazı

fîhâ `aynün câriyeh.

Diyanet İşleri

Orada akan kaynak vardır.

Diyanet Vakfı

Orada (cennette) devamlı akan bir pınar,

Edip Yüksel

Orada akan bir kaynak var.

Elmalılı Hamdi Yazır

Orada akan bir kaynak,

Öztürk

Akıp duran bir pınar vardır orada,

Suat Yıldırım

Orada akan berrak pınarlar...

Süleyman Ateş

Orada akan bir kaynak vardır.

فِيهَا سُرُرٌۭ مَّرْفُوعَةٌۭ ﴿١٣﴾

Orada yükseltilmiş tahtlar.

Alİ Bulaç

Orda 'yükseklerde kurulmuş, tahtlar da vardır;

Çeviriyazı

fîhâ sürurum merfû`ah.

Diyanet İşleri

Orada, yükseltilmiş tahtlar vardır.

Diyanet Vakfı

Yükseltilmiş tahtlar,

Edip Yüksel

Orada yüksek mobilyalar var.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yükseltilmiş divanlar,

Öztürk

Yüksek sedirler vardır orada,

Suat Yıldırım

Orada üstün, kıymetli tahtlar...

Süleyman Ateş

Orada yükseltilmiş tahtlar,

وَأَكْوَابٌۭ مَّوْضُوعَةٌۭ ﴿١٤﴾

Ve konmuş sağraklar.

Alİ Bulaç

Konulmuş (içecek dolu) kaplar,

Çeviriyazı

veekvâbüm mevḍû`ah.

Diyanet İşleri

Yerleştirilmiş kaseler,

Diyanet Vakfı

Konulmuş kadehler,

Edip Yüksel

Kadehler konulmuş,

Elmalılı Hamdi Yazır

Konulmuş kadehler,

Öztürk

Hizmete sunulmuş kadehler,

Suat Yıldırım

Hazırlanmış kadehler...

Süleyman Ateş

Konulmuş kadehler,

وَنَمَارِقُ مَصْفُوفَةٌۭ ﴿١٥﴾

Ve sırasıra konmuş yastıklar.

Alİ Bulaç

Dizi dizi yastıklar,

Çeviriyazı

venemâriḳu maṣfûfeh.

Diyanet İşleri

Sıra sıra yastıklar,

Diyanet Vakfı

Sıra sıra dizilmiş yastıklar,

Edip Yüksel

Yastıklar dizilmiş,

Elmalılı Hamdi Yazır

Dizilmiş koltuklar, yastıklar,

Öztürk

Sıra sıra dizilmiş yastıklar,

Suat Yıldırım

Dizilmiş koltuklar, yastıklar...

Süleyman Ateş

Dizilmiş yastıklar,

وَزَرَابِىُّ مَبْثُوثَةٌ ﴿١٦﴾

Yeryer yayılmış döşemeler.

Alİ Bulaç

Ve serilmiş yaygılar.

Çeviriyazı

vezerâbiyyü mebŝûŝeh.

Diyanet İşleri

Serilmiş, yumuşak tüylü halılar vardır.

Diyanet Vakfı

Serilmiş halılar vardır.

Edip Yüksel

Ve halılar serilmiştir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Serilmiş halılar vardır.

Öztürk

Serilmiş seçme döşekler.

Suat Yıldırım

Yayılmış halılar ve döşemeler...

Süleyman Ateş

Serilmiş halılar vardır.

أَفَلَا يَنظُرُونَ إِلَى ٱلْإِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ ﴿١٧﴾

Hala mı bakmazlar deveye, nasıl da yaratılmış?

Alİ Bulaç

Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı?

Çeviriyazı

efelâ yenżurûne ile-l'ibili keyfe ḫuliḳat.

Diyanet İşleri

Bu insanlar, devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?

Diyanet Vakfı

(İnsanlar) devenin nasıl yaratıldığına, bakmazlar mı?

Edip Yüksel

Bakmazlar mı develere, nasıl yaratıldı?

Elmalılı Hamdi Yazır

Bakmıyorlar mı o develere, nasıl yaratılmış?

Öztürk

Bakmıyorlar mı o deveye, nasıl yaratıldı!

Suat Yıldırım

O kâfirler bakıp düşünmezler mi: (Mesela) deve nasıl yaratılmış?

Süleyman Ateş

Bakmıyorlar mı develere, nasıl yaratılmış?

وَإِلَى ٱلسَّمَآءِ كَيْفَ رُفِعَتْ ﴿١٨﴾

Ve göğe, nasıl da yüceltilmiş?

Alİ Bulaç

Göğe, nasıl yükseltildi?

Çeviriyazı

veile-ssemâi keyfe rufi`at.

Diyanet İşleri

Bu insanlar, devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?

Diyanet Vakfı

Göğe bakmıyorlar mı nasıl yükseltilmiş?

Edip Yüksel

Ve göğe, nasıl yükseltildi?

Elmalılı Hamdi Yazır

Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiş?

Öztürk

Ve göğe ki, nasıl yükseltildi!

Suat Yıldırım

Gök nasıl kurulup uçsuz bucaksız yükseltilmiş? [50,6; 67,3-4]

Süleyman Ateş

Göğe, nasıl yükseltilmiş?

وَإِلَى ٱلْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ ﴿١٩﴾

Ve dağlara, nasıl da dikilmiş.

Alİ Bulaç

Dağlara; nasıl oturtulup-kuruldu?

Çeviriyazı

veile-lcibâli keyfe nüṣibet.

Diyanet İşleri

Bu insanlar, devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?

Diyanet Vakfı

Dağların nasıl dikildiğine, bakmazlar mı?

Edip Yüksel

Ve dağlara, nasıl dikildi?

Elmalılı Hamdi Yazır

Bakmıyorlar mı dağlara, nasıl dikilmiş?

Öztürk

Ve dağlara ki, nasıl dikildi!

Suat Yıldırım

Dağlar nasıl da yeri tutup, dengeleyen direkler halinde dikilmiş.

Süleyman Ateş

Dağlara, nasıl dikilmiş?

وَإِلَى ٱلْأَرْضِ كَيْفَ سُطِحَتْ ﴿٢٠﴾

Ve yeryüzüne, nasıl da yayılmış?

Alİ Bulaç

Yere; nasıl yayılıp-döşendi?

Çeviriyazı

veile-l'arḍi keyfe süṭiḥat.

Diyanet İşleri

Bu insanlar, devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?

Diyanet Vakfı

Yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?

Edip Yüksel

Ve yere, nasıl döşendi?

Elmalılı Hamdi Yazır

Yere bakmıyorlar mı, nasıl yayılmış?

Öztürk

Ve yere, nasıl yayılıp döşendi!

Suat Yıldırım

Yeryüzü nasıl yayılıp hayata elverişli kılınmış?

Süleyman Ateş

Yere, nasıl yayılıp döşenmiş?

فَذَكِّرْ إِنَّمَآ أَنتَ مُذَكِّرٌۭ ﴿٢١﴾

Artık korkut, öğüt ver, sen, ancak bir korkutucusun, bir öğütçü.

Alİ Bulaç

Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın.

Çeviriyazı

feẕekkir innemâ ente müẕekkir.

Diyanet İşleri

Sen öğüt ver! Esasen sen sadece bir öğütçüsün.

Diyanet Vakfı

O halde (Resulüm), öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin.

Edip Yüksel

Hatırlat, çünkü sen hatırlatıcısın.

Elmalılı Hamdi Yazır

Haydi öğüt ver; sen şimdi sırf bir öğütçüsün.

Öztürk

Artık uyar/düşündür! Çünkü sen bir uyarıcı/düşündürücüsün.

Suat Yıldırım

İşte böyle... Sen insanları irşada devam et! Zaten senin görevin sadece irşad edip düşündürmektir.

Süleyman Ateş

Öğüt ver, çünkü sen ancak öğüt verensin.

لَّسْتَ عَلَيْهِم بِمُصَيْطِرٍ ﴿٢٢﴾

Onlara musallat olmuş biri değilsin.

Alİ Bulaç

Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin.

Çeviriyazı

leste `aleyhim bimüṣayṭir.

Diyanet İşleri

Sen, onlara zor kullanacak değilsin.

Diyanet Vakfı

Onların üzerinde bir zorba değilsin.

Edip Yüksel

Sen onları zorlayacak değilsin.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onların üzerinde bir zorba değilsin.

Öztürk

Üzerlerine musallat bir despot değilsin.

Suat Yıldırım

Yoksa sen kimseyi zorlayacak değilsin.

Süleyman Ateş

Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.

إِلَّا مَن تَوَلَّىٰ وَكَفَرَ ﴿٢٣﴾

Ancak kabul etmeyen ve kafir olana gelince.

Alİ Bulaç

Ancak kim yüz çevirir ve inkar ederse

Çeviriyazı

illâ men tevellâ vekefera.

Diyanet İşleri

Ama kim yüz çevirir, inkar ederse, Allah onu en büyük azaba uğratır.

Diyanet Vakfı

Ancak yüz çevirir inkar ederse,

Edip Yüksel

Fakat kim yüz çevirir ve inkar ederse,

Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak kim yüz çevirir ve kâfir olursa,

Öztürk

Tersine giden, nankörlük eden başka.

Suat Yıldırım

Lâkin kim ki imana sırtını döner ve inkâr eder,

Süleyman Ateş

Ancak kim yüz çevirir ve inanmazsa,

فَيُعَذِّبُهُ ٱللَّهُ ٱلْعَذَابَ ٱلْأَكْبَرَ ﴿٢٤﴾

Artık onu Allah azaplandırır pek büyük bir azapla.

Alİ Bulaç

Allah, onu en büyük azap ile azaplandırır.

Çeviriyazı

feyü`aẕẕibühü-llâhü-l`aẕâbe-l'ekber.

Diyanet İşleri

Ama kim yüz çevirir, inkar ederse, Allah onu en büyük azaba uğratır.

Diyanet Vakfı

İşte öylesini Allah en büyük azap ile cezalandırır.

Edip Yüksel

ALLAH onu en büyük ceza ile cezalandırır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah ona en büyük azap ile azap edecek.

Öztürk

Allah, böylesine en büyük azapla azap edecektir.

Suat Yıldırım

Allah da onu en büyük cezaya çarptırır.

Süleyman Ateş

Allah ona en büyük azabı eder,

إِنَّ إِلَيْنَآ إِيَابَهُمْ ﴿٢٥﴾

Şüphe yok ki tapımızdır gelecekleri yer.

Alİ Bulaç

Şüphesiz onların dönüşleri Bizedir.

Çeviriyazı

inne ileynâ iyâbehüm.

Diyanet İşleri

Doğrusu onların dönüşü Bize'dir.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz onların dönüşü sadece bizedir.

Edip Yüksel

Onların dönüşleri bizedir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kuşkusuz onlar döne dolaşa bize gelecekler.

Öztürk

Hiç kuşkusuz, onların dönüşleri bizedir.

Suat Yıldırım

Elbet onların dönüşü Bize olacaktır.

Süleyman Ateş

Dönüşleri Bizedir.

ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا حِسَابَهُم ﴿٢٦﴾

Sonra da şüphe yok ki hesaplarını görmek, bize düşer.

Alİ Bulaç

Sonra onları hesaba çekmek de elbette Bize aittir.

Çeviriyazı

ŝümme inne `aleynâ ḥisâbehüm.

Diyanet İşleri

Şüphesiz sonra hesaplarını görmek de Bize düşmektedir.

Diyanet Vakfı

Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir.

Edip Yüksel

Hesaplarını görmek de bize düşer.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra da bize hesap verecekler.

Öztürk

Bunun ardından, hesapları da bizim elimizde olacaktır.

Suat Yıldırım

Elbet hesaplarını görmek de Bizim işimiz olacaktır.

Süleyman Ateş

Sonra onların hesabını görmek Bize düşer.