Setting
Surah Solace [Al-Inshirah] in Turkish
أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ ﴿١﴾
Senin göğsünü açıp genişletmedik mi?
Biz, senin göğsünü yarıp-genişletmedik mi?
elem neşraḥ leke ṣadrak.
Senin gönlünü açmadık mı?
Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?
Göğsünü genişletip seni sakinleştirmedik mi?
Biz senin için (mutluluğun) göğsünü açmadık mı?
Açıp genişletmedik mi senin göğsünü!
Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?
Biz senin (bunalan) göğsünü açmadık mı (ondaki bunalımları, sıkıntıları giderip, onu ilim, hikmet ve huzur ile genişletmedik mi)?
وَوَضَعْنَا عَنكَ وِزْرَكَ ﴿٢﴾
Ve senin yükünü kaldırıp attık.
Ve yükünü indirip-atmadık mı?
veveḍa`nâ `anke vizrak.
Belini büken yükünü üzerinden almadık mı?
Yükünü senden alıp atmadık mı?
Üzerindeki yükünü indirmedik mi?
Senden yükünü indirmedik mi?
İndirmedik mi üzerinden ağır yükünü!
Senin belini çatırdatan o ağır yükünü indirmedik mi?
Ve atmadık mı senin üzerinden yükünü?
ٱلَّذِىٓ أَنقَضَ ظَهْرَكَ ﴿٣﴾
Öylesine yük ki çökertmişti belini.
Ki o, senin belini bükmüştü;
elleẕî enḳaḍa żahrak.
Belini büken yükünü üzerinden almadık mı?
O senin belini büken yükü.
Ki belini bükmüştü.
O senin sırtını ezen yükü.
Ki o, belini çatırdatmıştı senin.
Senin belini çatırdatan o ağır yükünü indirmedik mi?
Ki (o, ağırlığından) sırtını çatırdatmıştı!
وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ ﴿٤﴾
Ve adını yücelttik.
Senin zikrini (şanını) yüceltmedik mi?
verafa`nâ leke ẕikrak.
Senin şanını yükseltmedik mi?
Senin şanını ve ününü yüceltmedik mi?
Senin şanını yükseltmedik mi?
Senin şanını yüceltmedik mi?
Ve yüceltmedik mi senin şanını!
Hem senin şanını yüceltmedik mi?
Senin şanını yükseltmedik mi?
فَإِنَّ مَعَ ٱلْعُسْرِ يُسْرًا ﴿٥﴾
Artık şüphe yok ki her güçlükle beraber bir de kolaylık var.
Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır.
feinne me`a-l`usri yüsrâ.
Elbette güçlükle beraber şüphesiz bir kolaylık vardır.
Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır.
Elbette, kolaylık zorlukla birliktedir.
Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
Demek ki, zorluğun yanında bir kolaylık mutlaka var!
Demek ki güçlükle beraber kolaylık vardır.
Muhakkak her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
إِنَّ مَعَ ٱلْعُسْرِ يُسْرًۭا ﴿٦﴾
Şüphe yok ki her güçlükle beraber bir de kolaylık var.
Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.
inne me`a-l`usri yüsrâ.
Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.
Evet, kolaylık zorlukla birliktedir.
Evet, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
Zorluğun yanında bir kolaylık muhakkak var!
Evet, güçlükle beraber kolaylık vardır!
Evet, her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
فَإِذَا فَرَغْتَ فَٱنصَبْ ﴿٧﴾
Artık sen de ibadeti bitirince yorul.
Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et.
feiẕâ feragte fenṣab.
Öyleyse, bir işi bitirince diğerine giriş;
Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul,
Ne zaman fırsat bulursan uğraş ver.
O halde boş kaldın mı, yine kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul.
O halde, bir iş ve oluştan boşalır boşalmaz yeni bir işe koyulup yorul!
O halde bir işi bitirince, hemen başka işe giriş, onunla uğraş.
O halde (işlerinden) boşaldığın zaman (ibadete) dur.
وَإِلَىٰ رَبِّكَ فَٱرْغَب ﴿٨﴾
Ve ancak Rabbinden iste, ona doğrul.
Ve yalnızca Rabbine rağbet et.
veilâ rabbike fergab.
Ve ümit edeceğini yalnız Rabbinden iste.
Yalnız Rabbine yönel.
Ve sadece Rabbini arzula.
Ancak Rabbine yönel.
Ve yalnız Rabbine yönelip doğrul!
Hep Rabbine yönel, O'na yaklaş!
Rabb'ine niyaz et, yalvar.