English
Chinese
Spanish
Portuguese
Russian
Japanese
French
German
Italian
Hindi
Korean
Indonesian
Bengali
Albanian
Bosnian
Dutch
Malayalam
RomanianSettings
Surah The Sun [Ash-Shams] in Turkish
وَٱلشَّمۡسِ وَضُحَىٰهَا ﴿1﴾
Yemin olsun Güneş'e ve ışığının parladığı kuşluk vaktine,
وَٱلۡقَمَرِ إِذَا تَلَىٰهَا ﴿2﴾
Onu izlediğinde Ay'a,
وَٱلنَّهَارِ إِذَا جَلَّىٰهَا ﴿3﴾
Onu iyice açtığı vakit gündüze,
وَٱلَّیۡلِ إِذَا یَغۡشَىٰهَا ﴿4﴾
Ve onu sarıp sarmaladığı zaman geceye.
وَٱلسَّمَاۤءِ وَمَا بَنَىٰهَا ﴿5﴾
Göğe ve onu kurana,
وَٱلۡأَرۡضِ وَمَا طَحَىٰهَا ﴿6﴾
Yere ve onu döşeyene.
وَنَفۡسࣲ وَمَا سَوَّىٰهَا ﴿7﴾
Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene.
فَأَلۡهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقۡوَىٰهَا ﴿8﴾
Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene ki,
قَدۡ أَفۡلَحَ مَن زَكَّىٰهَا ﴿9﴾
Benliği temizleyip arındıran, gerçekten kurtulmuştur.
وَقَدۡ خَابَ مَن دَسَّىٰهَا ﴿10﴾
Onu kirletip örtense kayba uğramıştır.
كَذَّبَتۡ ثَمُودُ بِطَغۡوَىٰهَاۤ ﴿11﴾
Semûd kavmi, azgınlığı yüzünden yalanladı.
إِذِ ٱنۢبَعَثَ أَشۡقَىٰهَا ﴿12﴾
En haydutları ortaya fırladığı zaman,
فَقَالَ لَهُمۡ رَسُولُ ٱللَّهِ نَاقَةَ ٱللَّهِ وَسُقۡیَـٰهَا ﴿13﴾
Allah'ın elçisi onlara şöyle demişti: \"Allah'ın devesini ve onun su içme hakkını koruyun.\"
فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمۡدَمَ عَلَیۡهِمۡ رَبُّهُم بِذَنۢبِهِمۡ فَسَوَّىٰهَا ﴿14﴾
Fakat elçiye inanmadılar da deveyi devirip boğazladılar. Bunun üzerine, Rableri onların günahlarını kendi başlarına geçirdi de o yurdu dümdüz etti.
وَلَا یَخَافُ عُقۡبَـٰهَا ﴿15﴾
Allah, işin sonundan korkacak değil ya!