Main pages

Surah He Frowned [Abasa] in Turkish

Surah He Frowned [Abasa] Ayah 42 Location Maccah Number 80

عَبَسَ وَتَوَلَّىٰٓ ﴿١﴾

Yüzünü ekşitti ve döndürdü.

Alİ Bulaç

Surat astı ve yüz çevirdi;

Çeviriyazı

`abese vetevellâ.

Diyanet İşleri

Yanına kör bir kimse geldi diye (Peygamber) yüzünü asıp çevirdi.

Diyanet Vakfı

 (Peygamber), yüzünü ekşitti ve geri döndü.

Edip Yüksel

Surat astı ve döndü;

Elmalılı Hamdi Yazır

(Peygamber) Yüzünü ekşitti ve döndü.

Öztürk

Yüzünü ekşitti ve öteye döndü;

Suat Yıldırım

Yanına görmeyen (âma) biri geldi diye yüzünü ekşitti ve sırtını döndü.

Süleyman Ateş

Surat astı ve döndü;

أَن جَآءَهُ ٱلْأَعْمَىٰ ﴿٢﴾

Yanına kör geldi diye.

Alİ Bulaç

Kendisine o kör geldi diye.

Çeviriyazı

en câehü-l'a`mâ.

Diyanet İşleri

Yanına kör bir kimse geldi diye (Peygamber) yüzünü asıp çevirdi.

Diyanet Vakfı

 Âmanın kendisine gelmesinden ötürü

Edip Yüksel

O kör adam geldi diye.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kendisine âmâ geldi, diye.

Öztürk

Yanına kör adam geldi diye.

Suat Yıldırım

Yanına görmeyen (âma) biri geldi diye yüzünü ekşitti ve sırtını döndü.

Süleyman Ateş

Kör geldi diye.

وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُۥ يَزَّكَّىٰٓ ﴿٣﴾

Belki o, arınacaktır, ne bilirsin?

Alİ Bulaç

Nerden biliyorsun; belki o, temizlenip-arınacak?

Çeviriyazı

vemâ yüdrîke le`allehû yezzekkâ.

Diyanet İşleri

Ne bilirsin, belki de o arınacak;

Diyanet Vakfı

 Belki o temizlenecek,

Edip Yüksel

Ne bilirsin, belki de o arınacak;

Elmalılı Hamdi Yazır

Ne bilirsin, belki o temizlenecek?

Öztürk

Nereden bilirsin, belki de o arınıp temizlenecek.

Suat Yıldırım

Ne bilirsin, belki de alacağı öğütle arınacaktı. Yahut nasihati dinleyip ondan yararlanacaktı?

Süleyman Ateş

Ne bilirsin belki o arınacak?

أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنفَعَهُ ٱلذِّكْرَىٰٓ ﴿٤﴾

Yahut da öğüt alacaktır da ondan faydalanacaktır.

Alİ Bulaç

Veya öğüt alacak; böylelikle bu öğüt kendisine yarar sağlayacak.

Çeviriyazı

ev yeẕẕekkeru fetenfe`ahü-ẕẕikrâ.

Diyanet İşleri

Yahut öğüt alacaktı da bu öğüt kendisine fayda verecekti.

Diyanet Vakfı

 Yahut öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecek.

Edip Yüksel

Yahut ta öğüt alacak ve ona mesajın yararı dokunacaktı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Veya öğüt belleyecek de öğüt ona fayda verecek.

Öztürk

Belki de düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarayacak.

Suat Yıldırım

Ne bilirsin, belki de alacağı öğütle arınacaktı. Yahut nasihati dinleyip ondan yararlanacaktı?

Süleyman Ateş

Yahut öğüt dinleyecek de öğüt, kendisine yarayacak.

أَمَّا مَنِ ٱسْتَغْنَىٰ ﴿٥﴾

Fakat ihtiyacı olmayana gelince.

Alİ Bulaç

Fakat kendini müstağni gören (hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını sanan) ise,

Çeviriyazı

emmâ meni-stagnâ.

Diyanet İşleri

Ama sen, kendisini öğütten müstağni gören kimseyi karşına alıp ilgileniyorsun.

Diyanet Vakfı

 Kendini (sana) muhtaç görmeyene gelince,

Edip Yüksel

Kendisini zengin görüp önemsemeyene gelince;

Elmalılı Hamdi Yazır

Ama buna ihtiyaç hissetmeyene gelince,

Öztürk

O, kendisini her türlü ihtiyacın üstünde görene gelince,

Suat Yıldırım

Ama irşada ihtiyaç duymayana ise, ona dönüp itibar ediyorsun.

Süleyman Ateş

Kendisini zengin görüp tenezzül etmeyene gelince;

فَأَنتَ لَهُۥ تَصَدَّىٰ ﴿٦﴾

Artık sen onun üstüne düştükçe düşüyorsun.

Alİ Bulaç

İşte sen, onda 'yankı uyandırmaya’ çalışıyorsun.

Çeviriyazı

feente lehû teṣaddâ.

Diyanet İşleri

Ama sen, kendisini öğütten müstağni gören kimseyi karşına alıp ilgileniyorsun.

Diyanet Vakfı

 Sen ona yöneliyorsun,

Edip Yüksel

Sen ona yöneliyorsun.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sen ona yöneliyorsun.

Öztürk

Ki sen ona yöneliyorsun;

Suat Yıldırım

Ama irşada ihtiyaç duymayana ise, ona dönüp itibar ediyorsun.

Süleyman Ateş

Sen ona yöneliyorsun.

وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّىٰ ﴿٧﴾

O arınmazsa sana ne?

Alİ Bulaç

Oysa, onun temizlenip-arınmasından sana ne?

Çeviriyazı

vemâ `aleyke ellâ yezzekkâ.

Diyanet İşleri

Arınmak istememesinden sana ne?

Diyanet Vakfı

Oysa ki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin.

Edip Yüksel

Onun arınmamasından sana ne?

Elmalılı Hamdi Yazır

Onun temizlenmemesinden sana ne?

Öztürk

Sana ne onun arınmasından!

Suat Yıldırım

Halbuki kendisi arınmak istemiyorsa onun arınmamasından sana ne!

Süleyman Ateş

Onun arınmamasından sana ne?

وَأَمَّا مَن جَآءَكَ يَسْعَىٰ ﴿٨﴾

Ve fakat sana koşup gelen.

Alİ Bulaç

Ama koşarak sana gelen ise,

Çeviriyazı

veemmâ men câeke yes`â.

Diyanet İşleri

Sen, Allah'tan korkup sana koşarak gelen kimseye aldırmıyorsun.

Diyanet Vakfı

Fakat koşarak sana gelen,

Edip Yüksel

Oysa, sana büyük bir hevesle gelen,

Elmalılı Hamdi Yazır

Ama sana can atarak gelen,

Öztürk

O, koşarak sana gelen var ya;

Suat Yıldırım

Fakat Allaha saygı duyarak sana şevkle koşa koşa gelenle sen ilgilenmiyorsun.

Süleyman Ateş

Fakat koşarak sana gelen,

وَهُوَ يَخْشَىٰ ﴿٩﴾

Ve korkan kişi.

Alİ Bulaç

Ki o, 'içi titreyerek korkar' bir durumdadır;

Çeviriyazı

vehüve yaḫşâ.

Diyanet İşleri

Sen, Allah'tan korkup sana koşarak gelen kimseye aldırmıyorsun.

Diyanet Vakfı

Ve (Allah'tan) korkarak gelenle,

Edip Yüksel

Saygı gösterdiği halde,

Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'tan korkarak gelmişken,

Öztürk

Odur içine ürperti düşen.

Suat Yıldırım

Fakat Allaha saygı duyarak sana şevkle koşa koşa gelenle sen ilgilenmiyorsun.

Süleyman Ateş

Saygılı olarak gelmişken,

فَأَنتَ عَنْهُ تَلَهَّىٰ ﴿١٠﴾

Sen ondan gaflet ediyor, ona aldırış bile etmiyorsun.

Alİ Bulaç

Sen ona aldırış etmeden oyalanıyorsun.

Çeviriyazı

feente `anhü telehhâ.

Diyanet İşleri

Sen, Allah'tan korkup sana koşarak gelen kimseye aldırmıyorsun.

Diyanet Vakfı

Sen onunla ilgilenmiyorsun.

Edip Yüksel

İlgi göstermedin ona.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sen onunla ilgilenmiyorsun.

Öztürk

Sen ona aldırmazlık ediyorsun.

Suat Yıldırım

Fakat Allaha saygı duyarak sana şevkle koşa koşa gelenle sen ilgilenmiyorsun.

Süleyman Ateş

Sen onunla ilgilenmiyorsun.

كَلَّآ إِنَّهَا تَذْكِرَةٌۭ ﴿١١﴾

Öyle değil, şüphe yok ki Kur'an, ancak bir öğüttür.

Alİ Bulaç

Hayır; çünkü o (Kur'an), bir öğüttür.

Çeviriyazı

kellâ innehâ teẕkirah.

Diyanet İşleri

Dikkat et; bu Kuran bir öğüttür.

Diyanet Vakfı

Hayır! Şüphesiz bunlar bir öğüttür,

Edip Yüksel

Doğrusu, bu bir hatırlatmadır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır hayır, sakın. Çünkü o Kur'ân bir öğüttür.

Öztürk

Hayır, hiç de öyle değil! O, bir düşündürücüdür.

Suat Yıldırım

Hayır! Öyle yapma! Çünkü o ayetler öğüttür, uyarıdır.

Süleyman Ateş

Hayır (olmaz böyle şey); o (ayetler), bir hatırlatmadır.

فَمَن شَآءَ ذَكَرَهُۥ ﴿١٢﴾

Dileyen dinler, öğüt alır.

Alİ Bulaç

Artık dileyen, onu 'düşünüp-öğüt alsın.'

Çeviriyazı

femen şâe ẕekerah.

Diyanet İşleri

Dileyen onu öğüt kabul eder.

Diyanet Vakfı

Dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır,

Edip Yüksel

Dileyen bundan öğüt alır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Artık dileyen onu düşünür.

Öztürk

Dileyen onu düşünüp öğüt alır.

Suat Yıldırım

Artık isteyen ders alır.

Süleyman Ateş

Dileyen onu düşünüp öğüt alır.

فِى صُحُفٍۢ مُّكَرَّمَةٍۢ ﴿١٣﴾

Büyük, şerefli sayfalardadır.

Alİ Bulaç

O (Kur'an), 'şerefli-üstün' sahifelerdedir.

Çeviriyazı

fî ṣuḥufim mükerrameh.

Diyanet İşleri

O, kutsal kılınmış, yüceltilmiş, arınmış sahifeler üzerindedir.

Diyanet Vakfı

O, değerli sahifelerdir,

Edip Yüksel

Onurlu kitaplardadır,

Elmalılı Hamdi Yazır

O, değerli sahifelerdedir.

Öztürk

Kutsanan-bereketli sayfalardadır o.

Suat Yıldırım

O ayetler şerefli yüce ve tertemiz sahifelerde, iyilik timsali çok değerli kâtiplerin elleriyle yazılıdır.

Süleyman Ateş

(O öğüt) Sahifeler içindedir: Değer verilen,

مَّرْفُوعَةٍۢ مُّطَهَّرَةٍۭ ﴿١٤﴾

Yüceltilmiştir, arıtılmıştır.

Alİ Bulaç

Yüceltilmiş, tertemiz (mutahhar) kılınmış.

Çeviriyazı

merfû`atim müṭahherah.

Diyanet İşleri

O, kutsal kılınmış, yüceltilmiş, arınmış sahifeler üzerindedir.

Diyanet Vakfı

Tertemiz kılınmış, yüce makamlara kaldırılmış mukaddes sahifelerde,

Edip Yüksel

Yüce ve temiz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Yüksek tutulan tertemiz sahifelerde.

Öztürk

Yüceltilen, tertemiz sayfalarda,

Suat Yıldırım

O ayetler şerefli yüce ve tertemiz sahifelerde, iyilik timsali çok değerli kâtiplerin elleriyle yazılıdır.

Süleyman Ateş

Saygı ile yükseltilen, tertemiz (sayfalar)

بِأَيْدِى سَفَرَةٍۢ ﴿١٥﴾

Yazıcıların ellerinde.

Alİ Bulaç

Katiplerin ellerinde.

Çeviriyazı

bieydî seferah.

Diyanet İşleri

İyi kimseler, saygıdeğer elçilerin eliyle yazılmıştır.

Diyanet Vakfı

Katiplerin ellerindedir,

Edip Yüksel

Elçilerin elleriyle (yazılmıştır).

Elmalılı Hamdi Yazır

Yazıcıların ellerindedir,

Öztürk

Yazıcıların ellerinde;

Suat Yıldırım

O ayetler şerefli yüce ve tertemiz sahifelerde, iyilik timsali çok değerli kâtiplerin elleriyle yazılıdır.

Süleyman Ateş

Yazıcıların ellerinde:

كِرَامٍۭ بَرَرَةٍۢ ﴿١٦﴾

Büyüklerdir, hayırlı ve itaatlilerdir.

Alİ Bulaç

(Ki onlar,) Üstün değerli, 'iyilik ve dürüstlük sembolü.'

Çeviriyazı

kirâmim berarah.

Diyanet İşleri

İyi kimseler, saygıdeğer elçilerin eliyle yazılmıştır.

Diyanet Vakfı

Değerli ve güvenilir katiplerin.

Edip Yüksel

Onurlu ve güzel huylu (elçiler).

Elmalılı Hamdi Yazır

Değerli, iyi yazıcıların.

Öztürk

Ak-pak, mübarek yazıcıların.

Suat Yıldırım

O ayetler şerefli yüce ve tertemiz sahifelerde, iyilik timsali çok değerli kâtiplerin elleriyle yazılıdır.

Süleyman Ateş

Değerli, iyi (yazıcıların).

قُتِلَ ٱلْإِنسَٰنُ مَآ أَكْفَرَهُۥ ﴿١٧﴾

Geberesice insan, ne de kafirdir.

Alİ Bulaç

Kahrolası insan, ne kadar nankördür.

Çeviriyazı

ḳutile-l'insânü mâ ekferah.

Diyanet İşleri

Canı çıksın o insanın, o ne nankördür!

Diyanet Vakfı

Kahrolası insan! Ne inkarcıdır!

Edip Yüksel

Yazıklar olsun insana; ne kadar da nankördür!

Elmalılı Hamdi Yazır

O kahrolası insan, ne nankör şey.

Öztürk

Kahrolası insan, ne kadar da nankördür!

Suat Yıldırım

Kahrolası kâfir insan, ne nankördür o!

Süleyman Ateş

Kahrolası insan, ne kadar da nankördür!

مِنْ أَىِّ شَىْءٍ خَلَقَهُۥ ﴿١٨﴾

Onu, neden yaratmıştır?

Alİ Bulaç

(Allah) Onu hangi şeyden yarattı?

Çeviriyazı

min eyyi şey'in ḫaleḳah.

Diyanet İşleri

Allah onu hangi şeyden yaratmış?

Diyanet Vakfı

Allah onu neden yarattı?

Edip Yüksel

Onu hangi şeyden yaratmıştı?

Elmalılı Hamdi Yazır

O yaratan onu hangi şeyden yarattı?

Öztürk

Hangi şeyden yarattı onu?

Suat Yıldırım

Yaratan onu neden yarattı?Bir meni damlasından yarattı.Yarattı ve güzel bir biçim verdi.Sonra da hayat yolunu kolaylaştırdı.En sonunda da onu öldürür ve kabre koyar. Daha sonra da, istediği zaman onu diriltir.

Süleyman Ateş

(Allah) Onu hangi şeyden yarattı?

مِن نُّطْفَةٍ خَلَقَهُۥ فَقَدَّرَهُۥ ﴿١٩﴾

Bir katre sudan; yaratmıştır onu da halden hale döndürmüştür.

Alİ Bulaç

Bir damla sudan yarattı da onu 'bir ölçüyle biçime soktu.'

Çeviriyazı

min nuṭfeh. ḫaleḳahû feḳadderah.

Diyanet İşleri

Onu meniden yaratıp merhalelerden geçirerek ona şekil vermiş;

Diyanet Vakfı

Bir nutfeden (spermadan) yarattı da ona şekil verdi.

Edip Yüksel

Bir spermadan onu yarattı; ölçü ve biçim verdi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir damla sudan, onu yarattı da biçime koydu.

Öztürk

Bir spermden! Yarattı onu, ölçülendirip biçimlendirdi onu.

Suat Yıldırım

Yaratan onu neden yarattı?Bir meni damlasından yarattı.Yarattı ve güzel bir biçim verdi.Sonra da hayat yolunu kolaylaştırdı.En sonunda da onu öldürür ve kabre koyar. Daha sonra da, istediği zaman onu diriltir.

Süleyman Ateş

Nutfe (sperm)den. Onu yarattı, ona biçim verdi.

ثُمَّ ٱلسَّبِيلَ يَسَّرَهُۥ ﴿٢٠﴾

Sonra ona yolu kolaylatmıştır da dünyaya getirmiştir.

Alİ Bulaç

Sonra ona yolu kolaylaştırdı.

Çeviriyazı

ŝümme-ssebîle yesserah.

Diyanet İşleri

Sonra, yolu ona kolaylaştırmıştır.

Diyanet Vakfı

Sonra ona yolu kolaylaştırdı.

Edip Yüksel

Sonra ona yolu kolaylaştırdı.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra ona yolunu kolaylaştırdı.

Öztürk

Sonra, yolu kolaylaştırdı ona,

Suat Yıldırım

Yaratan onu neden yarattı?Bir meni damlasından yarattı.Yarattı ve güzel bir biçim verdi.Sonra da hayat yolunu kolaylaştırdı.En sonunda da onu öldürür ve kabre koyar. Daha sonra da, istediği zaman onu diriltir.

Süleyman Ateş

Sonra ona yolu kolaylaştırdı.

ثُمَّ أَمَاتَهُۥ فَأَقْبَرَهُۥ ﴿٢١﴾

Sonra öldürmüştür onu da kabre sokmuştur.

Alİ Bulaç

Sonra onu öldürdü, böylece kabre gömdürdü.

Çeviriyazı

ŝümme emâtehû feaḳberah.

Diyanet İşleri

Sonra onu öldürür ve kabre koyar.

Diyanet Vakfı

Sonra onun canını aldı ve kabre soktu.

Edip Yüksel

Sonra onu öldürdü, mezara koydu.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra onu öldürdü de kabre koydurdu.

Öztürk

Sonra öldürdü onu, kabre koydurdu onu.

Suat Yıldırım

Yaratan onu neden yarattı?Bir meni damlasından yarattı.Yarattı ve güzel bir biçim verdi.Sonra da hayat yolunu kolaylaştırdı.En sonunda da onu öldürür ve kabre koyar. Daha sonra da, istediği zaman onu diriltir.

Süleyman Ateş

Sonra onu öldürdü, kabre koydurdu.

ثُمَّ إِذَا شَآءَ أَنشَرَهُۥ ﴿٢٢﴾

Sonra da dilerse diriltir onu.

Alİ Bulaç

Sonra dilediği zaman onu diriltir.

Çeviriyazı

ŝümme iẕâ şâe enşerah.

Diyanet İşleri

Sonra, dilediği zaman onu tekrar diriltir.

Diyanet Vakfı

Sonra dilediği bir vakitte onu yeniden diriltir.

Edip Yüksel

Dilediği zaman da onu diriltti.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra dilediği vakit onu tekrar diriltir.

Öztürk

Sonra dilediği zaman diriltip ortaya çıkardı onu.

Suat Yıldırım

Yaratan onu neden yarattı?Bir meni damlasından yarattı.Yarattı ve güzel bir biçim verdi.Sonra da hayat yolunu kolaylaştırdı.En sonunda da onu öldürür ve kabre koyar. Daha sonra da, istediği zaman onu diriltir.

Süleyman Ateş

Sonra dilediği zaman onu diriltip kaldırdı.

كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَآ أَمَرَهُۥ ﴿٢٣﴾

Gerçekten de insan, onun emrini tam yerine getirmedi gitti.

Alİ Bulaç

Hayır; ona (Allah'ın) emrettiğini yerine getirmedi.

Çeviriyazı

kellâ lemmâ yaḳḍi mâ emerah.

Diyanet İşleri

Hayır; Allah'ın kendisine buyurduğunu hala yerine getirmemiştir.

Diyanet Vakfı

Hayır! (İnsan) Allah'ın emrettiğini yapmadı.

Edip Yüksel

Ne var ki O'nun kendisine emrettiğini yerine getirmedi.

Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır hayır, doğrusu o, hiç Allah'ın emrini tam yerine getirmedi,

Öztürk

Hayır, hayır! O, O'nun kendisine emrettiğini hiç yerine getirmedi.

Suat Yıldırım

Hayır! İnsan, Allah'ın buyruğunu lâyıkıyla yerine getirmedi.

Süleyman Ateş

Hayır, insan, O'nun kendisine emrettiğini yapmadı.

فَلْيَنظُرِ ٱلْإِنسَٰنُ إِلَىٰ طَعَامِهِۦٓ ﴿٢٤﴾

Artık insan, yediğine de bir baksın.

Alİ Bulaç

Bir de insan, yediğine bir bakıversin;

Çeviriyazı

felyenżuri-l'insânü ilâ ṭa`âmih.

Diyanet İşleri

İnsan, yiyeceğine bir baksın;

Diyanet Vakfı

İnsan, yediğine bir baksın!

Edip Yüksel

İnsan, yiyeceğine bir baksın!

Elmalılı Hamdi Yazır

Bir de o insan yiyeceğine baksın.

Öztürk

Hadi, bakıversin insan, kendi yiyeceğine!

Suat Yıldırım

Hele, insan, yiyeceklerinin kaynağına bir baksın: Biz yağmuru gökten şırıl şırıl döktük.Sonra nebat bitsin diye, toprağı iyice sürdük, Orada hububatlar, taneler, üzümler ve yoncalar, zeytinler ve hurmalar, ağaçları gür ve sık bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik.

Süleyman Ateş

İnsan şu yiyeceğine baksın.

أَنَّا صَبَبْنَا ٱلْمَآءَ صَبًّۭا ﴿٢٥﴾

Şüphe yok ki biz, bir yağmurdur, yağdırdık.

Alİ Bulaç

Biz şüphesiz, suyu akıttıkça akıttık,

Çeviriyazı

ennâ ṣabebne-lmâe ṣabbâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu suyu bol bol indirmekteyiz.

Diyanet Vakfı

Yağmurlar yağdırdık,

Edip Yüksel

Biz suyu döktükçe döktük.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz o suyu bol bol döktük.

Öztürk

Biz suyu döktük de döktük.

Suat Yıldırım

Hele, insan, yiyeceklerinin kaynağına bir baksın: Biz yağmuru gökten şırıl şırıl döktük.Sonra nebat bitsin diye, toprağı iyice sürdük, Orada hububatlar, taneler, üzümler ve yoncalar, zeytinler ve hurmalar, ağaçları gür ve sık bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik.

Süleyman Ateş

Biz suyu iyice döktük.

ثُمَّ شَقَقْنَا ٱلْأَرْضَ شَقًّۭا ﴿٢٦﴾

Sonra yeryüzünü bir iyice yardık.

Alİ Bulaç

Sonra yeri yardıkça yardık;

Çeviriyazı

ŝümme şaḳaḳne-l'arḍa şeḳḳâ.

Diyanet İşleri

Sonra yeryüzünü iyice yarmakta ve orada taneli ekinler, üzümler, sebzeler, zeytin, hurma ağaçları ve bahçelerde koca koca ağaçlı meyveler ve çayırlar bitirmekteyiz.

Diyanet Vakfı

Sonra toprağı göz göz yardık,

Edip Yüksel

Toprağı yardıkça yardık.

Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra toprağı nasıl da yardık.

Öztürk

Sonra yeryüzünü yardık da yardık.

Suat Yıldırım

Hele, insan, yiyeceklerinin kaynağına bir baksın: Biz yağmuru gökten şırıl şırıl döktük.Sonra nebat bitsin diye, toprağı iyice sürdük, Orada hububatlar, taneler, üzümler ve yoncalar, zeytinler ve hurmalar, ağaçları gür ve sık bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik.

Süleyman Ateş

Sonra toprağı güzelce yardık da,

فَأَنۢبَتْنَا فِيهَا حَبًّۭا ﴿٢٧﴾

Derken orada tohumlar bitirdik.

Alİ Bulaç

Böylece onda taneler bitirdik,

Çeviriyazı

feembetnâ fîhâ ḥabbâ.

Diyanet İşleri

Sonra yeryüzünü iyice yarmakta ve orada taneli ekinler, üzümler, sebzeler, zeytin, hurma ağaçları ve bahçelerde koca koca ağaçlı meyveler ve çayırlar bitirmekteyiz.

Diyanet Vakfı

Bu suretle orada ekinler bitirdik,

Edip Yüksel

Ve orada taneler bitirdik,

Elmalılı Hamdi Yazır

Bu suretle orada ekinler bitirdik.

Öztürk

Ardından orada dâneler bitirdik.

Suat Yıldırım

Hele, insan, yiyeceklerinin kaynağına bir baksın: Biz yağmuru gökten şırıl şırıl döktük.Sonra nebat bitsin diye, toprağı iyice sürdük, Orada hububatlar, taneler, üzümler ve yoncalar, zeytinler ve hurmalar, ağaçları gür ve sık bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik.

Süleyman Ateş

Orada bitirdik: Dane,

وَعِنَبًۭا وَقَضْبًۭا ﴿٢٨﴾

Ve üzüm ve yoncalar.

Alİ Bulaç

Üzümler, yoncalar,

Çeviriyazı

ve`inebev veḳaḍbâ.

Diyanet İşleri

Sonra yeryüzünü iyice yarmakta ve orada taneli ekinler, üzümler, sebzeler, zeytin, hurma ağaçları ve bahçelerde koca koca ağaçlı meyveler ve çayırlar bitirmekteyiz.

Diyanet Vakfı

Üzümler, yoncalar,

Edip Yüksel

Üzümler, çayırlar,

Elmalılı Hamdi Yazır

Üzümler, yoncalar,

Öztürk

Üzümler, yoncalar,

Suat Yıldırım

Hele, insan, yiyeceklerinin kaynağına bir baksın: Biz yağmuru gökten şırıl şırıl döktük.Sonra nebat bitsin diye, toprağı iyice sürdük, Orada hububatlar, taneler, üzümler ve yoncalar, zeytinler ve hurmalar, ağaçları gür ve sık bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik.

Süleyman Ateş

Üzüm, yonca,

وَزَيْتُونًۭا وَنَخْلًۭا ﴿٢٩﴾

Ve zeytin ve hurma.

Alİ Bulaç

Zeytinler, hurmalar,

Çeviriyazı

vezeytûnev venaḫlâ.

Diyanet İşleri

Sonra yeryüzünü iyice yarmakta ve orada taneli ekinler, üzümler, sebzeler, zeytin, hurma ağaçları ve bahçelerde koca koca ağaçlı meyveler ve çayırlar bitirmekteyiz.

Diyanet Vakfı

Zeytinlikler, hurmalıklar,

Edip Yüksel

Zeytinler, hurmalar,

Elmalılı Hamdi Yazır

Zeytinlikler, hurmalıklar,

Öztürk

Zeytinlikler, hurmalıklar,

Suat Yıldırım

Hele, insan, yiyeceklerinin kaynağına bir baksın: Biz yağmuru gökten şırıl şırıl döktük.Sonra nebat bitsin diye, toprağı iyice sürdük, Orada hububatlar, taneler, üzümler ve yoncalar, zeytinler ve hurmalar, ağaçları gür ve sık bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik.

Süleyman Ateş

Zeytin, hurma,

وَحَدَآئِقَ غُلْبًۭا ﴿٣٠﴾

Ve çeşitli büyük ağaçları bulunan bahçeler.

Alİ Bulaç

Boyları birbiriyle yarışan ve içiçe girmiş ağaçlı bahçeler.

Çeviriyazı

veḥadâiḳa gulbâ.

Diyanet İşleri

Sonra yeryüzünü iyice yarmakta ve orada taneli ekinler, üzümler, sebzeler, zeytin, hurma ağaçları ve bahçelerde koca koca ağaçlı meyveler ve çayırlar bitirmekteyiz.

Diyanet Vakfı

İri ve sık ağaçlı bahçeler,

Edip Yüksel

İri ve sık ağaçlı bahçeler,

Elmalılı Hamdi Yazır

İri ve sık ağaçlı bahçeler,

Öztürk

Gür çimenli, bol ağaçlı bahçeler,

Suat Yıldırım

Hele, insan, yiyeceklerinin kaynağına bir baksın: Biz yağmuru gökten şırıl şırıl döktük.Sonra nebat bitsin diye, toprağı iyice sürdük, Orada hububatlar, taneler, üzümler ve yoncalar, zeytinler ve hurmalar, ağaçları gür ve sık bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik.

Süleyman Ateş

İri ve gür bahçeler,

وَفَٰكِهَةًۭ وَأَبًّۭا ﴿٣١﴾

Ve meyveler ve otlaklar.

Alİ Bulaç

Meyveler ve otlaklıklar,

Çeviriyazı

vefâkihetev veebbâ.

Diyanet İşleri

Sonra yeryüzünü iyice yarmakta ve orada taneli ekinler, üzümler, sebzeler, zeytin, hurma ağaçları ve bahçelerde koca koca ağaçlı meyveler ve çayırlar bitirmekteyiz.

Diyanet Vakfı

Meyveler ve çayırlar bitirdik.

Edip Yüksel

Meyveler ve sebzeler...

Elmalılı Hamdi Yazır

Meyveler, çayırlar bitirdik.

Öztürk

Meyve, otlak/sebze.

Suat Yıldırım

Hele, insan, yiyeceklerinin kaynağına bir baksın: Biz yağmuru gökten şırıl şırıl döktük.Sonra nebat bitsin diye, toprağı iyice sürdük, Orada hububatlar, taneler, üzümler ve yoncalar, zeytinler ve hurmalar, ağaçları gür ve sık bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik.

Süleyman Ateş

Meyva ve çayır;

مَّتَٰعًۭا لَّكُمْ وَلِأَنْعَٰمِكُمْ ﴿٣٢﴾

Sizin ve hayvanlarınızın faydası için.

Alİ Bulaç

Size ve hayvanlarınıza bir yarar (meta) olmak üzere.

Çeviriyazı

metâ`al leküm velien`âmiküm.

Diyanet İşleri

Bunlar sizin ve hayvanlarınız için geçimliktir.

Diyanet Vakfı

(Bütün bunlar) sizi ve hayvanlarınızı yararlandırmak içindir.

Edip Yüksel

Size ve hayvanlarınıza bir geçimlik olarak.

Elmalılı Hamdi Yazır

Siz ve hayvanlarınız faydalansın diye.

Öztürk

Sizin ve hayvanlarınızın yararına.

Suat Yıldırım

Bütün bunları sizin ve davarlarınızın faydalanması için yaptık.

Süleyman Ateş

Sizin ve hayvanlarınızın geçimi için.

فَإِذَا جَآءَتِ ٱلصَّآخَّةُ ﴿٣٣﴾

Derken adeta kulakları sağır eden o bağırış gelip çattı mı.

Alİ Bulaç

Fakat 'kulakları patlatırcasına olan o gürleme' geldiği zaman,

Çeviriyazı

feiẕâ câeti-ṣṣâḫḫah.

Diyanet İşleri

O muazzam gürültü, kıyamet kopup geldiği zaman;

Diyanet Vakfı

Kulakları sağır eden o ses geldiğinde,

Edip Yüksel

Sonra, o müthiş patlama gerçekleşince,

Elmalılı Hamdi Yazır

Kulakları sağır eden o gürültü geldiğinde,

Öztürk

Şiddetle çarpanın çıkardığı korkunç ses geldiğinde,

Suat Yıldırım

Ama vakti gelip de o kulakları patlatan dehşetli gün geldiği zaman

Süleyman Ateş

Çarpınca kulakları sağır eden o gürültü geldiği zaman,

يَوْمَ يَفِرُّ ٱلْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ ﴿٣٤﴾

O gün, bir gündür ki kişi kaçar kardeşinden.

Alİ Bulaç

Kişi o gün, kendi kardeşinden kaçar;

Çeviriyazı

yevme yefirru-lmerü min eḫîh.

Diyanet İşleri

O gün, kişi kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından, kaçar.

Diyanet Vakfı

İşte o gün kişi kardeşinden, kaçar.

Edip Yüksel

O gün kişi kaçar: kardeşinden,

Elmalılı Hamdi Yazır

O gün kişi kaçar, kardeşinden...

Öztürk

Bir gün ki o, kişi öz kardeşinden kaçar,

Suat Yıldırım

İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden ve babasından, eşinden ve evlatlarından bile kaçar.

Süleyman Ateş

İşte o gün kişi kaçar: kardeşinden,

وَأُمِّهِۦ وَأَبِيهِ ﴿٣٥﴾

Ve anasından ve babasından.

Alİ Bulaç

Annesinden ve babasından,

Çeviriyazı

veümmihî veebîh.

Diyanet İşleri

O gün, kişi kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından, kaçar.

Diyanet Vakfı

Annesinden, babasından,

Edip Yüksel

Annesinden, babasından,

Elmalılı Hamdi Yazır

Anasından, babasından..

Öztürk

Öz annesinden, öz babasından,

Suat Yıldırım

İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden ve babasından, eşinden ve evlatlarından bile kaçar.

Süleyman Ateş

Anasından, babasından,

وَصَٰحِبَتِهِۦ وَبَنِيهِ ﴿٣٦﴾

Ve eşinden ve çocuğundan.

Alİ Bulaç

Eşinden ve çocuklarından,

Çeviriyazı

veṣâḥibetihî vebenîh.

Diyanet İşleri

O gün, kişi kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından, kaçar.

Diyanet Vakfı

Eşinden ve çocuklarından.

Edip Yüksel

Eşinden ve çocuklarından...

Elmalılı Hamdi Yazır

Eşinden ve oğullarından.

Öztürk

Eşinden, oğullarından.

Suat Yıldırım

İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden ve babasından, eşinden ve evlatlarından bile kaçar.

Süleyman Ateş

Eşinden ve oğullarından.

لِكُلِّ ٱمْرِئٍۢ مِّنْهُمْ يَوْمَئِذٍۢ شَأْنٌۭ يُغْنِيهِ ﴿٣٧﴾

Ve onların herbirinin bir derdi var ki başkalarına bakmaya vakti bile yok.

Alİ Bulaç

O gün, onlardan her birisinin kendine yetecek bir işi vardır.

Çeviriyazı

likülli-mriim minhüm yevmeiẕin şe'nüy yugnîh.

Diyanet İşleri

O gün, herkesin kendine yeter derdi vardır.

Diyanet Vakfı

O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır.

Edip Yüksel

O gün herkesin kendisine yetecek işi vardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onlardan her birinin o gün başından aşan işi vardır.

Öztürk

O gün onlardan her kişinin kendisine yetecek bir uğraşı vardır.

Suat Yıldırım

O gün onlardan her birinin başından aşkın derdi ve tasası vardır.

Süleyman Ateş

O gün, onlardan her kişinin, kendisine yeter derecede işi vardır.

وُجُوهٌۭ يَوْمَئِذٍۢ مُّسْفِرَةٌۭ ﴿٣٨﴾

Nice yüzler o gün parılparıl parlar.

Alİ Bulaç

O gün, öyle yüzler vardır ki apaydınlıktır;

Çeviriyazı

vucûhüy yevmeiẕim müsfirah.

Diyanet İşleri

O gün bir takım yüzler aydınlıktır, gülmekte ve sevinmektedir.

Diyanet Vakfı

O gün bir takım yüzler parıl parıl,

Edip Yüksel

O gün bazı yüzler var ki aydınlık;

Elmalılı Hamdi Yazır

Yüzler var ki, o gün parıl parıl,

Öztürk

Yüzler vardır o gün, pırıl pırıl,

Suat Yıldırım

Yüzler vardır o gün pırıl pırıldır.

Süleyman Ateş

Yüzler var ki o gün parıl parıl,

ضَاحِكَةٌۭ مُّسْتَبْشِرَةٌۭ ﴿٣٩﴾

Güler, sevinir.

Alİ Bulaç

Güler ve sevinç içindedir.

Çeviriyazı

ḍâḥiketüm müstebşirah.

Diyanet İşleri

O gün bir takım yüzler aydınlıktır, gülmekte ve sevinmektedir.

Diyanet Vakfı

Güler ve sevinir.

Edip Yüksel

Güleç, neşeli.

Elmalılı Hamdi Yazır

Güler, sevinir.

Öztürk

Gülen, müjdelerle parıldayan.

Suat Yıldırım

Güleçtir, sevinç doludur.

Süleyman Ateş

Güleç, sevinçli.

وَوُجُوهٌۭ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌۭ ﴿٤٠﴾

Ve nice yüzler o gün tozlarla bulanır.

Alİ Bulaç

Ve o gün, öyle yüzler de vardır ki üzerini toz bürümüştür.

Çeviriyazı

vevucûhüy yevmeiẕin `aleyhâ gaberah.

Diyanet İşleri

O gün birtakım yüzler de tozlanmış ve onları karanlık bürümüştür.

Diyanet Vakfı

Yine o gün birtakım yüzleri de keder bürümüş,

Edip Yüksel

O gün bazı yüzler de perişan;

Elmalılı Hamdi Yazır

Yüzler de var ki, o gün tozlanmış,

Öztürk

Ve yüzler vardır o gün toza-toprağa bulanmış.

Suat Yıldırım

Yüzler de vardır toza toprağa bulanmış,

Süleyman Ateş

Yüzler de var ki o gün tozlanmış.

تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ ﴿٤١﴾

Üstlerine bir karalıktır çöker.

Alİ Bulaç

Bir karartı sarıp-kaplamıştır.

Çeviriyazı

terheḳuhâ ḳaterah.

Diyanet İşleri

O gün birtakım yüzler de tozlanmış ve onları karanlık bürümüştür.

Diyanet Vakfı

Hüzünden kapkara kesilmiştir.

Edip Yüksel

Karanlık bürümüştür.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onları karanlık bürümüş,

Öztürk

Tozu-toprağı da bir is bürümüştür.

Suat Yıldırım

Üstünü karanlık kaplamıştır.

Süleyman Ateş

Onları karanlık bürümüş (öylesine üzgün, öylesine dertli).

أُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْكَفَرَةُ ٱلْفَجَرَةُ ﴿٤٢﴾

İşte onlardır kafirler, suçlular.

Alİ Bulaç

İşte onlar da, kafir, facir olanlardır.

Çeviriyazı

ülâike hümü-lkeferatü-lfecerah.

Diyanet İşleri

İşte bunlar inkarcı olanlar, Allah'ın buyruğundan çıkanlardır.

Diyanet Vakfı

İşte bunlar kafirlerdir, günahkarlardır.

Edip Yüksel

İşte onlar inkarcılardır, sapanlardır.

Elmalılı Hamdi Yazır

İşte onlardır kâfirler, haktan sapanlar.

Öztürk

İşte bunlardır küfre sapanlar, kötülüğe batanlar.

Suat Yıldırım

İşte bunlar kâfir, günaha dadanan, haktan sapan kimselerdir.

Süleyman Ateş

İşte onlar kafirler, Hak'tan sapanlardır.