Main pages

Surah The night [Al-Lail] in Turkish

Surah The night [Al-Lail] Ayah 21 Location Maccah Number 92

وَٱلَّيْلِ إِذَا يَغْشَىٰ ﴿١﴾

Andolsun basınca, geceye.

Alİ Bulaç

Sarıp-örttüğü zaman geceye andolsun,

Çeviriyazı

velleyli iẕâ yagşâ.

Diyanet İşleri

Kararıp ortalığı bürüdüğü zaman geceye and olsun.

Diyanet Vakfı

(Karanlığı ile etrafı) bürüyüp örttüğü zaman geceye,

Edip Yüksel

Andolsun bürüdüğü zaman geceye,

Elmalılı Hamdi Yazır

Örttüğü zaman geceye,

Öztürk

Yemin olsun bürüyüp örttüğü zaman geceye,

Suat Yıldırım

Karanlığı ile ortalığı bürüdüğü zaman gece hakkı için!

Süleyman Ateş

Örttüğü zaman geceye andolsun,

وَٱلنَّهَارِ إِذَا تَجَلَّىٰ ﴿٢﴾

Ve ışıyınca, güne.

Alİ Bulaç

Parıldayıp-aydınlandığı zaman gündüze,

Çeviriyazı

vennehâri iẕâ tecellâ.

Diyanet İşleri

Açılıp aydınlattığı zaman gündüze and olsun.

Diyanet Vakfı

Açılıp ağardığı vakit gündüze,

Edip Yüksel

Ortaya çıktığı zaman gündüze,

Elmalılı Hamdi Yazır

Açıldığı zaman gündüze,

Öztürk

Ve parıldadığı zaman gündüze,

Suat Yıldırım

Açılıp parladığı zaman gündüz,

Süleyman Ateş

Göründüğü zaman gündüze andolsun,

وَمَا خَلَقَ ٱلذَّكَرَ وَٱلْأُنثَىٰٓ ﴿٣﴾

Ve erkeği ve dişiyi yaratana.

Alİ Bulaç

Erkeği ve dişiyi yaratana;

Çeviriyazı

vemâ ḫaleḳa-ẕẕekera vel'ünŝâ.

Diyanet İşleri

Erkeği ve dişiyi yaratana and olsun ki:

Diyanet Vakfı

Erkeği ve dişiyi yaratana yemin ederim ki,

Edip Yüksel

Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki,

Elmalılı Hamdi Yazır

Erkeği ve dişiyi yaratana and olsun ki,

Öztürk

Yemin olsun erkeği de dişiyi de yaratana,

Suat Yıldırım

Erkeği de, dişiyi de yaratan kudret hakkı için ki:

Süleyman Ateş

Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki,

إِنَّ سَعْيَكُمْ لَشَتَّىٰ ﴿٤﴾

Şüphe yok ki çalışmanız, elbette çeşitlidir, başkabaşka.

Alİ Bulaç

Gerçekten sizin çabalarınız (çelişkili, parça parça) darmadağınıktır.

Çeviriyazı

inne sa`yeküm leşettâ.

Diyanet İşleri

Doğrusu sizin çalışmalarınız çeşitlidir.

Diyanet Vakfı

Sizin işleriniz başka başkadır.

Edip Yüksel

İşleriniz çeşit çeşittir.

Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten sizin işiniz başka başkadır.

Öztürk

Ki sizin emek ve gayretiniz mutlaka dağınık ve parça parçadır.

Suat Yıldırım

Sizin işleriniz çeşit çeşittir.

Süleyman Ateş

Sizin işiniz çeşit çeşittir:

فَأَمَّا مَنْ أَعْطَىٰ وَٱتَّقَىٰ ﴿٥﴾

Ve kim verdi ve çekindiyse.

Alİ Bulaç

Fakat kim verir ve korkup-sakınırsa,

Çeviriyazı

feemmâ men a`ṭâ vetteḳâ.

Diyanet İşleri

Elinde bulunandan verenin, Allah'a karşı gelmekten sakınanın, en güzel söz olan Allah'ın birliğini doğrulayanın işlerini kolaylaştırırız.

Diyanet Vakfı

Artık kim verir ve sakınırsa,

Edip Yüksel

Kim verir ve erdemli davranır,

Elmalılı Hamdi Yazır

Bundan böyle her kim malını hayır için verir ve korunursa,

Öztürk

Kim verir ve sakınırsa,

Suat Yıldırım

Malını Allah yolunda harcayıp O'na saygı duyarak haramdan sakınan,

Süleyman Ateş

Kim (hayır için) verir, korunursa,

وَصَدَّقَ بِٱلْحُسْنَىٰ ﴿٦﴾

Ve en güzel sözü gerçeklediyse.

Alİ Bulaç

Ve en güzel olanı doğrularsa,

Çeviriyazı

veṣaddeḳa bilḥusnâ.

Diyanet İşleri

Elinde bulunandan verenin, Allah'a karşı gelmekten sakınanın, en güzel söz olan Allah'ın birliğini doğrulayanın işlerini kolaylaştırırız.

Diyanet Vakfı

Ve en güzeli de tasdik ederse,

Edip Yüksel

Ve iyiyi, güzeli doğrularsa,

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve en güzel olanı doğrularsa,

Öztürk

Ve güzeli doğrularsa,

Suat Yıldırım

O en güzel kelimeyi (kelime-i tevhidi) tasdik eden kimseyi.

Süleyman Ateş

Ve en güzel(söz)ü doğrularsa,

فَسَنُيَسِّرُهُۥ لِلْيُسْرَىٰ ﴿٧﴾

Artık ona en kolay yolu kolaylaştırırız.

Alİ Bulaç

Biz de onu kolay olan için başarılı kılacağız.

Çeviriyazı

fesenüyessiruhû lilyüsrâ.

Diyanet İşleri

Elinde bulunandan verenin, Allah'a karşı gelmekten sakınanın, en güzel söz olan Allah'ın birliğini doğrulayanın işlerini kolaylaştırırız.

Diyanet Vakfı

Biz de onu en kolaya hazırlarız (onda başarılı kılarız).

Edip Yüksel

Ona iyice kolaylaştırırız.

Elmalılı Hamdi Yazır

Biz onu en kolay yola muvaffak kılacağız.

Öztürk

Biz ona, en kolay olanı kolaylayacağız.

Suat Yıldırım

Biz de en kolay yola muvaffak ederiz.

Süleyman Ateş

Ona en kolay(yolda gitmey)i kolaylaştırırız.

وَأَمَّا مَنۢ بَخِلَ وَٱسْتَغْنَىٰ ﴿٨﴾

Ve ama kim nekeslik etti ve zenginleşmeyi dilediyse.

Alİ Bulaç

Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görürse,

Çeviriyazı

veemmâ mem beḫile vestagnâ.

Diyanet İşleri

Ama, cimrilik eden, kendini Allah'tan müstağni sayan, en güzel sözü yalanlayan kimsenin güçlüğe uğramasını kolaylaştırırız.

Diyanet Vakfı

Kim cimrilik eder, kendini müstağni sayar,

Edip Yüksel

Fakat, kim cimrilik edip zenginlik taslar,

Elmalılı Hamdi Yazır

Kim de cimrilik eder ve kendini hiçbir şeye ihtiyacı kalmamış görür.

Öztürk

Ama kim cimriliğe sapar ve kendisini tüm ihtiyaçların üstünde görür,

Suat Yıldırım

Cimri davranan, bir de kendini güçlü sanıp Allah'tan müstağni gören,

Süleyman Ateş

Kim de cimrilik eder, kendini zengin (ve kendine yeterli) görürse,

وَكَذَّبَ بِٱلْحُسْنَىٰ ﴿٩﴾

Ve en güzel sözü yalanladıysa.

Alİ Bulaç

Ve en güzel olanı yalan sayarsa,

Çeviriyazı

vekeẕẕebe bilḥusnâ.

Diyanet İşleri

Ama, cimrilik eden, kendini Allah'tan müstağni sayan, en güzel sözü yalanlayan kimsenin güçlüğe uğramasını kolaylaştırırız.

Diyanet Vakfı

Ve en güzeli de yalanlarsa,

Edip Yüksel

Ve iyiyi, güzeli yalanlarsa,

Elmalılı Hamdi Yazır

Ve en güzeli de yalanlarsa,

Öztürk

Ve güzelliği yalanlarsa,

Suat Yıldırım

O en güzel kelimeyi (kelime-i tevhidi) yalan sayanı ise, en güç yola sardırırız.

Süleyman Ateş

Ve en güzel(söz)ü de yalanlarsa,

فَسَنُيَسِّرُهُۥ لِلْعُسْرَىٰ ﴿١٠﴾

Artık ona da en güç yolu kolaylaştırırız.

Alİ Bulaç

Biz de ona en zorlu olanı (azaba uğramasını) kolaylaştıracağız.

Çeviriyazı

fesenüyessiruhû lil`usrâ.

Diyanet İşleri

Ama, cimrilik eden, kendini Allah'tan müstağni sayan, en güzel sözü yalanlayan kimsenin güçlüğe uğramasını kolaylaştırırız.

Diyanet Vakfı

Biz de onu en zora hazırlarız.

Edip Yüksel

Onu da zora yöneltiriz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onu da en zor yola hazırlarız.

Öztürk

Biz onu, en zor olana sevk edeceğiz.

Suat Yıldırım

O en güzel kelimeyi (kelime-i tevhidi) yalan sayanı ise, en güç yola sardırırız.

Süleyman Ateş

Ona da en güç(yolda gitmey)i kolaylaştırırız.

وَمَا يُغْنِى عَنْهُ مَالُهُۥٓ إِذَا تَرَدَّىٰٓ ﴿١١﴾

Ve helak olduğu zaman malı, ona bir fayda vermez.

Alİ Bulaç

Tereddi edeceği (başaşağı düşüşe uğrayacağı) zaman, malı ona hiç yarar sağlamaz.

Çeviriyazı

vemâ yugnî `anhü mâlühû iẕâ teraddâ.

Diyanet İşleri

O kimse ölüp ateşe yuvarlandığı zaman, malı ona fayda vermez.

Diyanet Vakfı

Düştüğü zaman da malı kendisine hiç fayda vermez.

Edip Yüksel

Düştüğü vakit kurtaramaz parası/malı onu.

Elmalılı Hamdi Yazır

Çukura yuvarlandığı zaman malı onu kurtaramayacak.

Öztürk

Aşağı yuvarlandığında malı onu kurtarmayacaktır.

Suat Yıldırım

O, aşağıya doğru yuvarlanırken malı kendisine hiç fayda etmez. [6,110]

Süleyman Ateş

Çukura düştüğü zaman malı ona hiçbir fayda sağlamaz.

إِنَّ عَلَيْنَا لَلْهُدَىٰ ﴿١٢﴾

Şüphe yok ki doğru yolu göstermek, bize düşer.

Alİ Bulaç

Şüphesiz, Bize ait olan, yol göstermektir.

Çeviriyazı

inne `aleynâ lelhüdâ.

Diyanet İşleri

Bize düşen sadece doğru yolu göstermektir.

Diyanet Vakfı

Doğru yolu göstermek bize aittir.

Edip Yüksel

Doğruya biz iletiriz;

Elmalılı Hamdi Yazır

Doğru yolu göstermek muhakkak bize aittir.

Öztürk

Yemin olsun, doğruya ve güzele kılavuzlamak sadece bizim işimizdir.

Suat Yıldırım

Doğru yolu göstermek elbette Bizim işimizdir.

Süleyman Ateş

Doğru yola iletmek bize aittir.

وَإِنَّ لَنَا لَلْءَاخِرَةَ وَٱلْأُولَىٰ ﴿١٣﴾

Ve şüphe yok ki bizimdir son yaşayış da ve önceki de.

Alİ Bulaç

Gerçekten, son da, ilk de (ahiret ve dünya) Bizimdir.

Çeviriyazı

veinne lenâ lel'âḫirate vel'ûlâ.

Diyanet İşleri

Şüphesiz ahiret de, dünya da Bizimdir.

Diyanet Vakfı

Şüphesiz ahiret de dünya da bizimdir.

Edip Yüksel

Sonu da ilki de biz kontrol ederiz.

Elmalılı Hamdi Yazır

Kuşkusuz ahiret de dünya da bizimdir.

Öztürk

Sonrası da öncesi de sadece bizimdir.

Suat Yıldırım

Âhiret gibi dünya da elbette Bize aittir.

Süleyman Ateş

Son da ilk de (ahiret de dünya da) bizimdir.

فَأَنذَرْتُكُمْ نَارًۭا تَلَظَّىٰ ﴿١٤﴾

Artık sizi korkuttum alevalev parlayan ateşle.

Alİ Bulaç

Artık sizi, 'alevleri kabardıkça kabaran' bir ateşle uyardım.

Çeviriyazı

feenẕertüküm nâran teleżżâ.

Diyanet İşleri

Sizi alevler saçan ateşle uyardım;

Diyanet Vakfı

(Ey insanlar! ) Alev alev yanan bir ateşle sizi uyardım.

Edip Yüksel

Ben sizi alevli bir ateşe karşı uyardım.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ben sizi köpürdükçe köpüren bir ateşe karşı uyardım.

Öztürk

Ben sizi, köpürerek yanan bir ateşe karşı uyardım.

Suat Yıldırım

İşte Ben, sizi alev saçan bir ateşe karşı uyarıyorum.

Süleyman Ateş

Ben sizi alev saçan bir ateşe karşı uyardım.

لَا يَصْلَىٰهَآ إِلَّا ٱلْأَشْقَى ﴿١٥﴾

Oraya da ancak pek bahtsız kişi atılır, yanar.

Alİ Bulaç

Ona, ancak en bedbaht olandan başkası yollanmaz;

Çeviriyazı

lâ yaṣlâhâ ille-l'eşḳâ.

Diyanet İşleri

Oraya, yalanlayıp yüz çevirmiş olan o en azgından başkası yaslanmaz.

Diyanet Vakfı

O ateşe, ancak kötü olan girer.

Edip Yüksel

Oraya talihsiz olandan başkası girmez.

Elmalılı Hamdi Yazır

Ona ancak en azgın olan girer.

Öztürk

Şiddete çok düşkün bedbahttan başkası girmez ona.

Suat Yıldırım

O ateş ki dini yalan sayan ve ona sırtını dönenden başkası oraya girmez.

Süleyman Ateş

Ona ancak haydut olan girer.

ٱلَّذِى كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ ﴿١٦﴾

Öyle ki yalanlamıştır o ve yüzünü döndürmüştür.

Alİ Bulaç

Ki o, yalanlamış ve yüz çevirmişti.

Çeviriyazı

elleẕî keẕẕebe vetevellâ.

Diyanet İşleri

Oraya, yalanlayıp yüz çevirmiş olan o en azgından başkası yaslanmaz.

Diyanet Vakfı

Öyle kötü ki, yalanlayıp ve yüz çevirmiştir.

Edip Yüksel

O ki yalanladı ve sırtını döndü.

Elmalılı Hamdi Yazır

Öyle azgın ki, yalanlamış ve sırtını dönmüştür.

Öztürk

Yalanlamış, sırtını dönmüştü o.

Suat Yıldırım

O ateş ki dini yalan sayan ve ona sırtını dönenden başkası oraya girmez.

Süleyman Ateş

O ki, yalanlandı ve sırtını döndü.

وَسَيُجَنَّبُهَا ٱلْأَتْقَى ﴿١٧﴾

Ve ondan, ancak, pek ziyade çekinen uzak kalır.

Alİ Bulaç

Sakınan ise, ondan uzak tutulacaktır.

Çeviriyazı

veseyücennebühe-l'etḳâ.

Diyanet İşleri

Arınmak için malını veren, en çok sakınan kimse ise ondan uzak tutulur.

Diyanet Vakfı

En çok korunan ise ondan (ateşten) uzak tutulur.

Edip Yüksel

Erdemli ise ondan uzak tutulacaktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

En çok korunan ise ondan uzaklaştırılacaktır.

Öztürk

İyice sakınan da ondan uzak tutulur.

Suat Yıldırım

Ama Allah'a karşı gelmekten çok sakınan ve gönlünü arındırmak için Allah yolunda mal harcayan ise ondan uzak tutulur.

Süleyman Ateş

En çok korunan da ondan uzak tutulur.

ٱلَّذِى يُؤْتِى مَالَهُۥ يَتَزَكَّىٰ ﴿١٨﴾

Öylesine ki malını verir de özünü tertemiz bir hale kor.

Alİ Bulaç

Ki o, malını vererek temizlenip-arınır.

Çeviriyazı

elleẕî yü'tî mâlehû yetezekkâ.

Diyanet İşleri

Arınmak için malını veren, en çok sakınan kimse ise ondan uzak tutulur.

Diyanet Vakfı

O ki, Allah yolunda malını verir, temizlenir.

Edip Yüksel

O ki malını vererek temizlenir;

Elmalılı Hamdi Yazır

O ki, Allah yolunda malını verir, temizlenir.

Öztürk

O ki, temizlenip arınsın diye malını verir.

Suat Yıldırım

Ama Allah'a karşı gelmekten çok sakınan ve gönlünü arındırmak için Allah yolunda mal harcayan ise ondan uzak tutulur.

Süleyman Ateş

O ki malını hayra vererek arınır, yücelir.

وَمَا لِأَحَدٍ عِندَهُۥ مِن نِّعْمَةٍۢ تُجْزَىٰٓ ﴿١٩﴾

Ve hiçbir kimseden, bir nimetle mükafatlanmayı dilemez.

Alİ Bulaç

Onun yanında hiç kimsenin karşılığı verilecek bir nimeti (borcu) yoktur.

Çeviriyazı

vemâ lieḥadin `indehû min ni`metin tüczâ.

Diyanet İşleri

O yaptığı iyiliği birinden karşılık görmek için değil, ancak yüce Rabbinin hoşnudluğunu (rızasını) gözeterek yapmıştır.

Diyanet Vakfı

Onun nezdinde hiçbir kimseye ait şükranla karşılanacak bir nimet yoktur.

Edip Yüksel

Hiç kimseden de buna karşılık bir iyilik beklemez.

Elmalılı Hamdi Yazır

Onun yanında, başka bir kimse için karşılığı verilecek hiçbir nimet yoktur.

Öztürk

Onun katında hiç kimsenin, karşılığı verilecek bir nimeti yoktur/hiç kimsenin ona, karşılık olarak verilecek bir nimeti yoktur.

Suat Yıldırım

O, verdiğini kendisine yapılan bir iyiliğin karşılığı olarak vermez. Verdiğinden ötürü hiç kimseden mükâfat da beklemez.

Süleyman Ateş

Ve onun yanında, hiç kimsenin karşılık verilecek bir ni'meti yoktur (o, verdiğini kendisine yapılan bir iyiliğin karşılığı olarak değil),

إِلَّا ٱبْتِغَآءَ وَجْهِ رَبِّهِ ٱلْأَعْلَىٰ ﴿٢٠﴾

Yaptığını, ancak yücelerden yüce Rabbinin rızası için yapar.

Alİ Bulaç

Ancak Yüce Rabbinin rızasını aramak için (verir).

Çeviriyazı

ille-btigâe vechi rabbihi-l'a`lâ.

Diyanet İşleri

O yaptığı iyiliği birinden karşılık görmek için değil, ancak yüce Rabbinin hoşnudluğunu (rızasını) gözeterek yapmıştır.

Diyanet Vakfı

O ancak Yüce Rabbinin rızasını aramak için verir.

Edip Yüksel

Sadece En Yüce olan Rabbinin rızasını gözetir.

Elmalılı Hamdi Yazır

O ancak yüce Rabbinin rızasını aramak için verir.

Öztürk

Yüceler yücesi Rabbinin yüzünü özleyip istemek için veren hariç.

Suat Yıldırım

Sadece ve sadece yüce Rabbini razı etmek ister.

Süleyman Ateş

Yalnız yüce Rabbinin rızası için verir.

وَلَسَوْفَ يَرْضَىٰ ﴿٢١﴾

Ve o da, razı olacaktır ondan.

Alİ Bulaç

Muhakkak kendisi de ileride razı olacaktır.

Çeviriyazı

velesevfe yerḍâ.

Diyanet İşleri

Elbette kendisi de hoşnut (razı) olacaktır.

Diyanet Vakfı

Ve o (buna kavuşarak) hoşnut olacaktır.

Edip Yüksel

Kendisi de yakında mutlu olacaktır.

Elmalılı Hamdi Yazır

Elbette yakında kendisi de hoşnut olacaktır.

Öztürk

Yakında mutlaka hoşnut olacaktır.

Suat Yıldırım

Kendisi de ukbada elbet hoşnut olur.

Süleyman Ateş

Yakında kendisi de (Allah'ın verceği ni'metle) razı olacaktır.